2 Mart 2018 Cuma

Ümmet Şuurunun Yeniden İnşası-7: Ümmetin İttifakını Yıkan Hastalık: Bağy

 (Milli Gazete)

“Ortak olup şeytan ü nefs

Olur hevâya pür-heves

Lutf it sivâdan bizi kes

Kuldan hatâ, senden atâ”

(Üsküdarlı Fenâyî)

Giriş

Bu yazıda, ümmetin fırkalaşmasında etkili olan iç faktörlerden insanın heva cephesinin en kötü özelliklerinden biri olan “Bağy” Hastalığı ele alınıp değerlendirilmektedir.

HASED VE BAĞY

Ragıp el-İsfehani’ye göre Hased; “Bir nimetin hak sahibinden yok olmasını temenni etmek, arzulamak ya da dilemektir. Bazen bunun yanında o nimeti ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba veya gayret de bulunur.” (1)Hasette asıl mana “bir nimetin, bir faziletin, bir olgunluğun sahibinden yok olmasını arzu etmektir.” (2)

Bağy kavramı ise, “azgınlık”, “hak sınır tanımamak”, “başkası aleyhine sınırı aşmak”, “hakkına razı olmayarak başkasının canına, malına ırzına kastetmek”, ‘’haksız yere yükselmek isteyerek tecavüzde bulunmak”, “kendisine barışın yolları ve biçimleri gösterildiği halde haksızlıkla üst olma sevdası gütmek” anlamlarına gelir. (2-5).

Kelimenin özünde kıskançlık/horlama, zulüm, bozgunculuk, aşırı ihtiras unsurları vardır. Kıskançlık öğesi ağır basan bir hak ve sınır tanımazlık söz konusudur. Gerek hased/kıskançlık ve gerekse azgınlık, insanın heva/kötülük cephesinin özellikleridir. Gerek kıskançlığı, gerekse azgınlığı kapsayan bağy de, insanın heva cephesinin en kötü bir özelliğidir.

İNSANIN BAĞYETME SEBEPLERİ

Kur’an’da geçen ayetlerin analizinden insanın Bağyetme nedenlerini, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

* Mal şehveti

* Makam şehveti

* Darlık ve bolluk zamanlarındaki psikolojik durum

Mal Şehvetinin Neden Olduğu Bağy

Rızkın sınırsız yayılıp genişletilmesi veya herkesin her istediğini elde etme, bulma imkânına sahip olması, bireyin kendi kendine yeter olma, hiç kimseye muhtaç olmama duygusunu ortaya çıkarabilir. Müstağnileşme denilen bu olgu, ferdin nefsini hayatın merkezi yapar ve her istediğini yapmada önünde hiçbir engel tanımaz. Dolayısıyla, haset, nankörlük ve öfke ile yoğrulmuş bir azma, başkasının hak ve hukukunun çiğnenmesine neden olur. Dolayısıyla amacından sapmış, aşırı zenginlik ve refah, insanı müstağnileşmeye, o da bağye götürür (42 Şura 27).

İnsan yapısında var olan mala ve mülke aşırı tutkunun; aşırı mal ve mülk sahibi olan bir kişiyi nasıl azdırdığı, Kur’an’da iki kıssada anlatılmaktadır:

1-“Karun Kıssası” (28 Kasas 76-81),

2- “İki Davalı Kardeş Kısası” (38 Sad 20-24).

Karun, tarihte aşırı servet birikimi sonucu müstağnileşmiş ve bağyetmiş bir insanın çok tipik bir temsilcisidir. Ulaştığı servetin tükenmez, bitmez, yok olmaz olduğuna inanmaktadır. Bu aşırı güven, onu görmez, işitmez ve dinlemez yapmıştır. Böylelikle, kendisine yapılan çağrılara ve uyarılara karşı duyarsızlaşmıştır. Şımarması ve ihsanda bulunmaması, toplumdaki sosyal dengenin bozulmasına neden olmuştur. Bu tutum ve tavrının halkta bir haset ve nefrete sebep olabileceği kendisine hatırlatılmaktadır.

Karun’un bütün bu uyarılara karşı cevabı, servetini “kendisinde var olan bir bilgi vasıtasıyla kazandığı” şeklindedir. Mademki her şeyi kendi bilgisi sayesinde kazandı, her şeyi kendi gücü ve bileği sayesinde elde etti; onda hiç kimsenin hakkı ve payı olamazdı. Bu, temelde, üretim ile paylaşım arasındaki kavga idi.

Allah, paylaşmayı emrediyordu; servetin aşırı bir şekilde tek bir elde toplanmasını istemiyordu. Böyle bir olayın toplumsal dengeyi bozacağı, sonunda toplumu kaosa, anarşiye veya yok oluşa götüreceği ifade ediliyordu. Nitekim aynı hatayı işleyen geçmiş toplulukların yok olduğu açıklanıyordu. Bütün bunlardan ders alamayan Karun ve serveti, Allah tarafından yerle bir ediliyordu (28 Kasas 76-81).

Hz. Peygamber, mal şehvetini, ümmeti için büyük tehlikelerden biri olarak görüp ümmetine uyarıda bulunmuştur:

“...ValIahi ben bundan sonra sizin üzerinize fakirlik geleceğinden korkmam. Fakat sizin üzerinize geleceğinden korktuğum şey, sizden önce gelip geçen ümmetlerin önüne dünya nimetlerinin yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılarak, onların birbirine hased ettikleri ve nefsaniyet güttükleri gibi sizin de birbirinize düşmeniz ve bunun onları ahiret işlerinden alıkoyduğu gibi, sizleri de ahiret işlerinden alıkoymasıdır.” (6)

Burada Hz. Peygamber, mal mülk edinmeyi hor ve hakir görmüyor. Onu kural tanımaz bir biçimde elde etme ve kullanmanın getireceği haset, bağy ve nefsaniyet tehlikelerine dikkat çekiyor.

“İki Davalı Kardeş Kıssasında” (38 Sad 20-24), bağy ile ilgili üç temel noktaya dikkat çekilmektedir:

İnsanların çoğu (hulata) başkalarına bağy yoluyla haksızlık ederler.

Mal edinme şehvetiyle, kardeşi dahi olsa, kardeşinin malını mülkünü hile, aldatma ile almakta bir beis görmez.

Bağy hastalığından kurtulmanın yolu, iman edip “salih amel” yapmaktır.

Gerek “Karun” ve gerekse “İki Davalı kıssasından” çıkarılacak ders, insanın genel bir özelliği olarak mal tutkusundan dolayı genelde bağyetmeye eğilimli olmasıdır.

Makam Şehvetinin Neden Olduğu Bağy

Hak hukuk tanımazlık, haset, nefret ve baskı içeren bir sınır tanımazlık, yalnızca aşırı zenginlerden gelmez. Kişi haklarına tecavüz, azgınlık vb. sistemin gücünü elinde bulunduran makam, mevki sahibi yöneticilerden de gelebilir. Kontrolsüz yetki, gücü elinde bulundurma, hiçbir makama, mevkie veya topluma karşı hesap vermeme duygusunun meydana getirdiği müstağnileşme, yöneticiyi bağye götürebilir. Lüksün, israfın geçerli bir hayat biçimi olarak algılandığı toplumlarda bazı yöneticiler, hak ve hukuk tanımayabilirler ve topluma karşı bağyederler. Bazı yöneticiler, hevalarını ilâhlaştırıp, nefsi arzularını hayatın merkezi haline getirebilirler. Sınır tanımayan nefs, güçle donatılınca ceberrutlaşır, azgınlaşır, ne ölçü ve ne de sınır tanır, bağyeder (10 Yunus 83-91)

İlgili ayetlerde Firavun, “Mısır’ın kralı”, “zalim”, “müsrif”, “cahil” ve “müfsid” olarak nitelendirilmektedir. Bütün bu özelliklere sahip birinin, kendi halkının hak ve hukukuna tecavüz etmesi normaldir. O nedenle Hz. Musa, Firavun ve “önde gelen çevresine” verilen güç ve ihtişamın, insanları hak yoldan engellemek için kullanılacağına ve insanların gözlerini perdeleyerek onların kendilerine özenmesini sağlayabileceğine ilişkin endişesini Allah’a arz etmiştir. Böylelikle Hz. Musa aşırı güç ve servet ile bağy arasında bir ilişki kurmuştur.

Darlık veya Bolluk Ortamları Bağye Neden Olabilir

İnsanlar tehlike anlarında, “Allah’a gönülden yönelip şükrediciler” olarak davranmakta; fakat sıkıntıdan kurtulduktan sonra azgınlık yapmakta (bağy), başkalarının hak ve hukukuna saygı göstermemektedirler (10 Yunus 21-23). Bu ayetlerde önemli bir nokta, hitabın “ey mü’minler” şeklinde değil de “ey insanlar” şeklinde yapılmış olmasıdır. Bu demektir ki bağy, hangi inanç sistemi, hangi kültür içinde ortaya çıkıp etkin olursa, o sistemi, o topluluğu ve o kültür ve medeniyeti tahrip edecektir. Çünkü ayette “bağyiniz kendi nefisleriniz aleyhinedir” şeklinde bir kanuniyet ortaya konulmaktadır.

Diğer taraftan kıtlık zamanlarında, savaş zamanlarında, seferberlik durumlarında, ölümle burun buruna gelindiği zamanlarda bazı kişiler, başkalarının hakkına tecavüz etmeye, onun hakkını gaspetmeye çalışır. Savaşların neden olduğu göçlerde, yiyecek getiren kamyonlara, başkasından önce yiyecek almak veya başkasından daha fazla almak için saldırılar olur. Akaryakıt sıkıntısının olduğu yıllarda tüp kuyruklarında olan kavgalara, normal şartlarda rastlanmaz. Yağmurlu bir havada otobüs kuyruklarında da benzer hak ihlâllerine rastlayabiliriz. Batmaya başlayan gemide, bazı insanların hiçbir hak hukuk tanımaz çılgınlık halleri de bağyetme özelliğinin birer tezahürüdür.

Kur›an-ı Kerim, insanın yaşama hakkına ayrı bir ulviyet, yücelik vermektedir. İnsan hayatı söz konusu olduğunda Allah, haram kıldığı bazı şeyleri helâl kılmaktadır (16 Nahl 114-116).

Burada iki önemli şart vardır: Bir tanesi, aynı durumda olan başkalarının hakkına tecavüz etmemek; diğeri ise yeme noktasında aşırı gitmemektir. Dolayısıyla zor günlerde, sıkıntılı günlerde, kıtlık ve yoksulluk günlerinde, başkalarının hakkına tecavüz anlamına gelen stokçuluk/karaborsacılık, bağyetmekten başka bir şey değildir. Bu, zor ve şiddet taşımayan; fakat hile taşıyan bir hakka tecavüz olayıdır. Toplumun ihtiyaç duyduğu maddeleri stoklayarak para kazananlar; hasetle, zulüm ve açgözlülükle başkalarının hakkına, hukukuna tecavüz etmiş olurlar. Bu sebeple bağî’dirler.

BAĞYNİN NEDEN OLDUĞU SONUÇLAR

Kur’an’da geçen ayetlerin analizinden Bağy’nin neden olduğu sonuçları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

* Toplumsal dayanışmayı yıkar,

* Toplumu kamplara böler,

* Toplumun çökmesine neden olur.

Bağyedenler, toplum dayanışmasını bozar. Toplumu sınıflaşmaya, ayrı sosyal tabakalara ayrılmaya zorlar. Toplum içerisinde hak, hukuk sınırı tanımadıkları için kin ve nefret tohumlarını eker. Eğer yönetim üzerinde etkili olurlarsa, sistemle bütünleşirlerse, kaçınılmaz olarak toplumu çatışmaya, kavgaya götürürler. Adalet mekanizmasını tahrip ederek güvensizlik tohumlarını ekerler, karamsarlık bulutlarının ülkeyi kaplamasına neden olurlar.

Bağy toplumda yaygınlaşıp bir hayat biçimi haline dönüşürse, toplum, kamplara bölünecek, çatışma, kavga, kaçınılmaz olacaktır. Bu ilâhi bir sünnettir (2 Bakara 213)

Allah, bağyetmeyi haram kılarak onun meşruiyetini tanımamıştır. Müminlerin de tanımamasını istemektedir. Aksi durumlarda Allah’ın o toplumu iki farklı şekilde cezalandıracağı belirtilmektedir:

Birinci cezalandırma şekli: Helâl olan şeyleri, haram kılma (6 Enam 146)

İkinci cezalandırma şekli: Helâk etme (2 Bakara 90; 28 Kasas 58).

Bir başkasının hakkına, haklı bir nedeni olmadan tecavüz etmek anlamındaki bağyin Nahl 90’da yasaklandığı; Araf 33’de ise haram kılındığı bildirilmektedir. Araf 32-33’de temiz rızık kavramının geçişi, bağy ile kirlenme arasında bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.

SONUÇ: BAĞY HASTALIĞININ İLACI: TAKVA-ALLAH’A KESİN TESLİMİYET

Bağy hastalığına karşı en önemli ilaç, gerçek anlamda Allah’a ve ahirete şuurlu bir şekilde iman etmektir. Ancak bu teslimiyet sonucunda, yılların oluşturduğu yanlış örf, adet, gelenek ve bilgilerden arınıp gerçeğe yönelebiliriz. Atalarımızın yanlış davranış ve fikirlerini terk edebiliriz. Şuur altında yer etmiş kin, nefret, öfke ve şüphe duygularını bastırabiliriz (42 Şura 13-l5).

2 Bakara 213, 3 AI-i İmran 19, 20, 42 Şura 13-15 ve Casiye 17’de anlaşmazlık ve ihtilâfların, bilgisizlikten kaynaklanmadığı gerçeği ortaya konulmaktadır. Tam tersine ilim ve deliller geldikten sonra insanların ihtilâfa düştükleri anlatılmaktadır.

Bağynin neden olduğu kaos ortamlarında, davası olan insanların yapması gereken şey, Şura 15’de açık ve net bir şekilde anlatılmaktadır.

Bütün bu ilâhi emir ve uyarılara rağmen İslâm toplumundaki cemaatler, mü’minIer; bağy yüzünden birbirlerine düşebilir, birbiri ile çatışabilir, hattâ savaşabilir. Bağy duygusu tahrik edilip insan bünyesini kapladı mı «sağduyu kaybolur», çatışma kaçınılmaz olabilir. İşte bu durumda görevimiz “Mü’minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltmek” olmalıdır (49 Hucurat 9, 10). Yangına körükle gidilmemelidir.

Bugün, başta İslâm dünyası olmak üzere insanlığa karşı, Şer İttifakı (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail) tarafından açılmış bir savaşın (“İslâm’ın İslâm’la Savaşı Projesi”) ortasındayız. Her türlü yalanın, dolanın, fitne-fesadın kaynatıldığı ve kaynatılacağı, iftiranın atıldığı ve atılacağı ve tüm Bağy duygularının tahrik edilip devreye sokulduğu ve sokulacağı bir ortamın içinde olduğumuz ve olacağımız, hiçbir zaman unutulmamalıdır.

İman edenler, İslâm coğrafyasına aydınlığın gelmesini, adaletin hâkim olmasını, birlik ve dayanışma ruhunun yeniden inşa edilmesini istiyorlar ve zulüm altında ezilip yok olmayı istemiyorlarsa, hep birlikte, hevalarını ilâhlaştıranlar ve bağy hastalığına yakalananlarla onurlu bir şekilde mücadele etmek zorundadırlar. (18 Kehf 28, Şura 13-16, Hucurat 9-10 ve 42 Şura 39)

O nedenle “Dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın” (10 Yunus 89) uyarısı, iman edenlerin sürekli hatırlamaları gereken bir ilke olmalıdır.

KAYNAKLAR

Rağıb El- İsfahani, Müfredât, Pınar Yayınları, İstanbul, 2016, S: 399.

Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Tefsir, Azim Dağıtım, İstanbul, c.10, S:173.

Rağıb El- İsfahani, age, S: 227-229.

Öztürk, Y.N., Kur’an’ın Temel Kavramları, Yeni Boyut, İstanbul, (1991), S:51.

Ünal, A., Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları, İstanbul, 1990, S: 323.

Buhari 14/6365

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...