(Milli Gazete)
“Ortak olup şeytan ü nefs
Olur hevâya pür-heves
Lutf it sivâdan bizi kes
Kuldan hatâ, senden atâ”
(Üsküdarlı Fenâyî)
Giriş
Bu yazıda, ümmetin fırkalaşmasında etkili olan iç
faktörlerden insanın heva cephesinin en kötü özelliklerinden biri olan “Bağy”
Hastalığı ele alınıp değerlendirilmektedir.
HASED VE BAĞY
Ragıp el-İsfehani’ye göre Hased; “Bir nimetin hak sahibinden
yok olmasını temenni etmek, arzulamak ya da dilemektir. Bazen bunun yanında o
nimeti ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba veya gayret de bulunur.” (1)Hasette
asıl mana “bir nimetin, bir faziletin, bir olgunluğun sahibinden yok olmasını
arzu etmektir.” (2)
Bağy kavramı ise, “azgınlık”, “hak sınır tanımamak”,
“başkası aleyhine sınırı aşmak”, “hakkına razı olmayarak başkasının canına,
malına ırzına kastetmek”, ‘’haksız yere yükselmek isteyerek tecavüzde
bulunmak”, “kendisine barışın yolları ve biçimleri gösterildiği halde
haksızlıkla üst olma sevdası gütmek” anlamlarına gelir. (2-5).
Kelimenin özünde kıskançlık/horlama, zulüm, bozgunculuk,
aşırı ihtiras unsurları vardır. Kıskançlık öğesi ağır basan bir hak ve sınır
tanımazlık söz konusudur. Gerek hased/kıskançlık ve gerekse azgınlık, insanın
heva/kötülük cephesinin özellikleridir. Gerek kıskançlığı, gerekse azgınlığı
kapsayan bağy de, insanın heva cephesinin en kötü bir özelliğidir.
İNSANIN BAĞYETME SEBEPLERİ
Kur’an’da geçen ayetlerin analizinden insanın Bağyetme
nedenlerini, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
* Mal şehveti
* Makam şehveti
* Darlık ve bolluk zamanlarındaki psikolojik durum
Mal Şehvetinin Neden Olduğu Bağy
Rızkın sınırsız yayılıp genişletilmesi veya herkesin her
istediğini elde etme, bulma imkânına sahip olması, bireyin kendi kendine yeter
olma, hiç kimseye muhtaç olmama duygusunu ortaya çıkarabilir. Müstağnileşme
denilen bu olgu, ferdin nefsini hayatın merkezi yapar ve her istediğini yapmada
önünde hiçbir engel tanımaz. Dolayısıyla, haset, nankörlük ve öfke ile
yoğrulmuş bir azma, başkasının hak ve hukukunun çiğnenmesine neden olur.
Dolayısıyla amacından sapmış, aşırı zenginlik ve refah, insanı müstağnileşmeye,
o da bağye götürür (42 Şura 27).
İnsan yapısında var olan mala ve mülke aşırı tutkunun; aşırı
mal ve mülk sahibi olan bir kişiyi nasıl azdırdığı, Kur’an’da iki kıssada
anlatılmaktadır:
1-“Karun Kıssası” (28 Kasas 76-81),
2- “İki Davalı Kardeş Kısası” (38 Sad 20-24).
Karun, tarihte aşırı servet birikimi sonucu müstağnileşmiş
ve bağyetmiş bir insanın çok tipik bir temsilcisidir. Ulaştığı servetin
tükenmez, bitmez, yok olmaz olduğuna inanmaktadır. Bu aşırı güven, onu görmez,
işitmez ve dinlemez yapmıştır. Böylelikle, kendisine yapılan çağrılara ve
uyarılara karşı duyarsızlaşmıştır. Şımarması ve ihsanda bulunmaması, toplumdaki
sosyal dengenin bozulmasına neden olmuştur. Bu tutum ve tavrının halkta bir
haset ve nefrete sebep olabileceği kendisine hatırlatılmaktadır.
Karun’un bütün bu uyarılara karşı cevabı, servetini
“kendisinde var olan bir bilgi vasıtasıyla kazandığı” şeklindedir. Mademki her
şeyi kendi bilgisi sayesinde kazandı, her şeyi kendi gücü ve bileği sayesinde
elde etti; onda hiç kimsenin hakkı ve payı olamazdı. Bu, temelde, üretim ile
paylaşım arasındaki kavga idi.
Allah, paylaşmayı emrediyordu; servetin aşırı bir şekilde
tek bir elde toplanmasını istemiyordu. Böyle bir olayın toplumsal dengeyi
bozacağı, sonunda toplumu kaosa, anarşiye veya yok oluşa götüreceği ifade
ediliyordu. Nitekim aynı hatayı işleyen geçmiş toplulukların yok olduğu
açıklanıyordu. Bütün bunlardan ders alamayan Karun ve serveti, Allah tarafından
yerle bir ediliyordu (28 Kasas 76-81).
Hz. Peygamber, mal şehvetini, ümmeti için büyük
tehlikelerden biri olarak görüp ümmetine uyarıda bulunmuştur:
“...ValIahi ben bundan sonra sizin üzerinize fakirlik
geleceğinden korkmam. Fakat sizin üzerinize geleceğinden korktuğum şey, sizden
önce gelip geçen ümmetlerin önüne dünya nimetlerinin yayıldığı gibi sizin
önünüze de yayılarak, onların birbirine hased ettikleri ve nefsaniyet
güttükleri gibi sizin de birbirinize düşmeniz ve bunun onları ahiret işlerinden
alıkoyduğu gibi, sizleri de ahiret işlerinden alıkoymasıdır.” (6)
Burada Hz. Peygamber, mal mülk edinmeyi hor ve hakir
görmüyor. Onu kural tanımaz bir biçimde elde etme ve kullanmanın getireceği
haset, bağy ve nefsaniyet tehlikelerine dikkat çekiyor.
“İki Davalı Kardeş Kıssasında” (38 Sad 20-24), bağy ile
ilgili üç temel noktaya dikkat çekilmektedir:
İnsanların çoğu (hulata) başkalarına bağy yoluyla haksızlık
ederler.
Mal edinme şehvetiyle, kardeşi dahi olsa, kardeşinin malını
mülkünü hile, aldatma ile almakta bir beis görmez.
Bağy hastalığından kurtulmanın yolu, iman edip “salih amel”
yapmaktır.
Gerek “Karun” ve gerekse “İki Davalı kıssasından”
çıkarılacak ders, insanın genel bir özelliği olarak mal tutkusundan dolayı
genelde bağyetmeye eğilimli olmasıdır.
Makam Şehvetinin Neden Olduğu Bağy
Hak hukuk tanımazlık, haset, nefret ve baskı içeren
bir sınır tanımazlık, yalnızca aşırı zenginlerden gelmez. Kişi haklarına
tecavüz, azgınlık vb. sistemin gücünü elinde bulunduran makam, mevki sahibi
yöneticilerden de gelebilir. Kontrolsüz yetki, gücü elinde bulundurma, hiçbir
makama, mevkie veya topluma karşı hesap vermeme duygusunun meydana getirdiği
müstağnileşme, yöneticiyi bağye götürebilir. Lüksün, israfın geçerli bir hayat
biçimi olarak algılandığı toplumlarda bazı yöneticiler, hak ve hukuk
tanımayabilirler ve topluma karşı bağyederler. Bazı yöneticiler, hevalarını
ilâhlaştırıp, nefsi arzularını hayatın merkezi haline getirebilirler. Sınır
tanımayan nefs, güçle donatılınca ceberrutlaşır, azgınlaşır, ne ölçü ve ne de
sınır tanır, bağyeder (10 Yunus 83-91)
İlgili ayetlerde Firavun, “Mısır’ın kralı”, “zalim”,
“müsrif”, “cahil” ve “müfsid” olarak nitelendirilmektedir. Bütün bu özelliklere
sahip birinin, kendi halkının hak ve hukukuna tecavüz etmesi normaldir. O
nedenle Hz. Musa, Firavun ve “önde gelen çevresine” verilen güç ve ihtişamın,
insanları hak yoldan engellemek için kullanılacağına ve insanların gözlerini
perdeleyerek onların kendilerine özenmesini sağlayabileceğine ilişkin
endişesini Allah’a arz etmiştir. Böylelikle Hz. Musa aşırı güç ve servet ile
bağy arasında bir ilişki kurmuştur.
Darlık veya Bolluk Ortamları Bağye Neden Olabilir
İnsanlar tehlike anlarında, “Allah’a gönülden yönelip
şükrediciler” olarak davranmakta; fakat sıkıntıdan kurtulduktan sonra azgınlık
yapmakta (bağy), başkalarının hak ve hukukuna saygı göstermemektedirler (10
Yunus 21-23). Bu ayetlerde önemli bir nokta, hitabın “ey mü’minler” şeklinde
değil de “ey insanlar” şeklinde yapılmış olmasıdır. Bu demektir ki bağy, hangi
inanç sistemi, hangi kültür içinde ortaya çıkıp etkin olursa, o sistemi, o
topluluğu ve o kültür ve medeniyeti tahrip edecektir. Çünkü ayette “bağyiniz
kendi nefisleriniz aleyhinedir” şeklinde bir kanuniyet ortaya konulmaktadır.
Diğer taraftan kıtlık zamanlarında, savaş zamanlarında,
seferberlik durumlarında, ölümle burun buruna gelindiği zamanlarda bazı
kişiler, başkalarının hakkına tecavüz etmeye, onun hakkını gaspetmeye çalışır.
Savaşların neden olduğu göçlerde, yiyecek getiren kamyonlara, başkasından önce
yiyecek almak veya başkasından daha fazla almak için saldırılar olur. Akaryakıt
sıkıntısının olduğu yıllarda tüp kuyruklarında olan kavgalara, normal şartlarda
rastlanmaz. Yağmurlu bir havada otobüs kuyruklarında da benzer hak ihlâllerine
rastlayabiliriz. Batmaya başlayan gemide, bazı insanların hiçbir hak hukuk
tanımaz çılgınlık halleri de bağyetme özelliğinin birer tezahürüdür.
Kur›an-ı Kerim, insanın yaşama hakkına ayrı bir ulviyet,
yücelik vermektedir. İnsan hayatı
söz konusu olduğunda Allah, haram kıldığı bazı şeyleri helâl kılmaktadır (16
Nahl 114-116).
Burada iki önemli şart vardır: Bir tanesi, aynı durumda olan
başkalarının hakkına tecavüz etmemek; diğeri ise yeme noktasında aşırı gitmemektir.
Dolayısıyla zor günlerde, sıkıntılı günlerde, kıtlık ve yoksulluk günlerinde,
başkalarının hakkına tecavüz anlamına gelen stokçuluk/karaborsacılık,
bağyetmekten başka bir şey değildir. Bu, zor ve şiddet taşımayan; fakat hile
taşıyan bir hakka tecavüz olayıdır. Toplumun ihtiyaç duyduğu maddeleri
stoklayarak para kazananlar; hasetle, zulüm ve açgözlülükle başkalarının
hakkına, hukukuna tecavüz etmiş olurlar. Bu sebeple bağî’dirler.
BAĞYNİN NEDEN OLDUĞU SONUÇLAR
Kur’an’da geçen ayetlerin analizinden Bağy’nin neden olduğu
sonuçları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
* Toplumsal dayanışmayı yıkar,
* Toplumu kamplara böler,
* Toplumun çökmesine neden olur.
Bağyedenler, toplum dayanışmasını bozar. Toplumu
sınıflaşmaya, ayrı sosyal tabakalara ayrılmaya zorlar. Toplum içerisinde hak,
hukuk sınırı tanımadıkları için kin ve nefret tohumlarını eker. Eğer yönetim
üzerinde etkili olurlarsa, sistemle bütünleşirlerse, kaçınılmaz olarak toplumu
çatışmaya, kavgaya götürürler. Adalet mekanizmasını tahrip ederek güvensizlik
tohumlarını ekerler, karamsarlık bulutlarının ülkeyi kaplamasına neden olurlar.
Bağy toplumda yaygınlaşıp bir hayat biçimi haline dönüşürse,
toplum, kamplara bölünecek, çatışma, kavga, kaçınılmaz olacaktır. Bu ilâhi bir
sünnettir (2 Bakara 213)
Allah, bağyetmeyi haram kılarak onun meşruiyetini
tanımamıştır. Müminlerin de tanımamasını istemektedir. Aksi durumlarda Allah’ın
o toplumu iki farklı şekilde cezalandıracağı belirtilmektedir:
Birinci cezalandırma şekli: Helâl olan şeyleri, haram kılma
(6 Enam 146)
İkinci cezalandırma şekli: Helâk etme (2 Bakara 90; 28 Kasas
58).
Bir başkasının hakkına, haklı bir nedeni olmadan tecavüz
etmek anlamındaki bağyin Nahl 90’da yasaklandığı; Araf 33’de ise haram
kılındığı bildirilmektedir. Araf 32-33’de temiz rızık kavramının geçişi, bağy
ile kirlenme arasında bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.
SONUÇ: BAĞY HASTALIĞININ İLACI: TAKVA-ALLAH’A KESİN
TESLİMİYET
Bağy hastalığına karşı en önemli ilaç, gerçek anlamda
Allah’a ve ahirete şuurlu bir şekilde iman etmektir. Ancak bu teslimiyet
sonucunda, yılların oluşturduğu yanlış örf, adet, gelenek ve bilgilerden arınıp
gerçeğe yönelebiliriz. Atalarımızın yanlış davranış ve fikirlerini terk
edebiliriz. Şuur altında yer etmiş kin, nefret, öfke ve şüphe duygularını
bastırabiliriz (42 Şura 13-l5).
2 Bakara 213, 3 AI-i İmran 19, 20, 42 Şura 13-15 ve Casiye
17’de anlaşmazlık ve ihtilâfların, bilgisizlikten kaynaklanmadığı gerçeği
ortaya konulmaktadır. Tam tersine ilim ve deliller geldikten sonra insanların
ihtilâfa düştükleri anlatılmaktadır.
Bağynin neden olduğu kaos ortamlarında, davası olan
insanların yapması gereken şey, Şura 15’de açık ve net bir şekilde
anlatılmaktadır.
Bütün bu ilâhi emir ve uyarılara rağmen İslâm toplumundaki
cemaatler, mü’minIer; bağy yüzünden birbirlerine düşebilir, birbiri ile
çatışabilir, hattâ savaşabilir. Bağy duygusu tahrik edilip insan bünyesini
kapladı mı «sağduyu kaybolur», çatışma kaçınılmaz olabilir. İşte bu durumda
görevimiz “Mü’minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını
bulup-düzeltmek” olmalıdır (49 Hucurat 9, 10). Yangına körükle gidilmemelidir.
Bugün, başta İslâm dünyası olmak üzere insanlığa karşı, Şer
İttifakı (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail) tarafından açılmış bir savaşın
(“İslâm’ın İslâm’la Savaşı Projesi”) ortasındayız. Her türlü yalanın, dolanın,
fitne-fesadın kaynatıldığı ve kaynatılacağı, iftiranın atıldığı ve atılacağı ve
tüm Bağy duygularının tahrik edilip devreye sokulduğu ve sokulacağı bir ortamın
içinde olduğumuz ve olacağımız, hiçbir zaman unutulmamalıdır.
İman edenler, İslâm coğrafyasına aydınlığın gelmesini,
adaletin hâkim olmasını, birlik ve dayanışma ruhunun yeniden inşa edilmesini
istiyorlar ve zulüm altında ezilip yok olmayı istemiyorlarsa, hep birlikte,
hevalarını ilâhlaştıranlar ve bağy hastalığına yakalananlarla onurlu bir
şekilde mücadele etmek zorundadırlar. (18 Kehf 28, Şura 13-16, Hucurat 9-10 ve
42 Şura 39)
O nedenle “Dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna
uymayın” (10 Yunus 89) uyarısı, iman edenlerin sürekli hatırlamaları gereken
bir ilke olmalıdır.
KAYNAKLAR
Rağıb El- İsfahani, Müfredât, Pınar Yayınları, İstanbul,
2016, S: 399.
Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Tefsir, Azim
Dağıtım, İstanbul, c.10, S:173.
Rağıb El- İsfahani, age, S: 227-229.
Öztürk, Y.N., Kur’an’ın Temel Kavramları, Yeni Boyut,
İstanbul, (1991), S:51.
Ünal, A., Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları,
İstanbul, 1990, S: 323.
Buhari 14/6365
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder