GİRİŞ
Türkiye’de Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm)
desteği ile icra edilen tüm darbe ve verilmiş muhtıralarda darbenin beyin
takımının (iç ve dış beyin) 1- Darbe öncesi plânlama, 2-Darbenin icrası,
3-Darbe sonrasının darbenin amaçlarına göre formatlanması, şekillendirilmesi,
yönlendirilmesi olmak üzere üç aşamalı bir planlama yaptığını söyleyebiliriz.
Türkiye’de darbe sonrası gelen iktidarlar bu süreçleri, iyi
analiz etmedikleri, edemedikleri ya da çaresiz kaldıkları için bir müddet sonra
kendileri darbenin muhatabı olmuşlardır.
Şer İttifakı tarafından başlatılan Taksim (Gezi Parkı)
Üçüncü Nesil Kadife Darbe sürecinin amacı, şiddet kullanmadan siyasi iktidarı
düşürmek, sonra Türkiye’yi eyalet sistemine geçirterek zihnen bölmek ve
nihayetinde fiziksel olarak bölmekti. “Arap Baharı” olarak isimlendirilen
İkinci Nesil Kadife Darbeler zincirinin bugün geldiği nokta, bu tespitimizi
doğrulamaktadır.
Türkiye’de Taksim Kadife Darbe sürecinin dershaneler
aşamasından sonra Gülen Hareketi’nin taşeron örgüt olarak kullanılması,
Türkiye’deki İslâmi camianın bölünmesine ve çok sert bir iç mücadelenin
başlatılmasına sebebiyet vermiştir. Özellikle sosyolojik savaş amaçlı 15 Temmuz
Askeri Darbe Girişimi’nde FETÖ’nün, NATO tarafından taşeron örgüt olarak
kullanılması ile Türkiye’deki Müslüman camia arasında çok ciddi bir zihinsel
travma yaşanmıştır/yaşanmaktadır.
Sosyolojik savaş amaçlı 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi’nin
ana hedefi, İslâm dininin halk, özellikle gençler üzerindeki etkisini kırmak,
zayıflatmak, yayılmasını engellemek, dini hassasiyeti yüksek olan camia ve
yapılara karşı büyük bir alerji, şüphe ve hatta düşmanlığın oluşmasını
sağlamak, insanların birbirine olan güvenini yıkarak her türlü dayanışmayı
engellemek, toplumu yığın haline çevirmekti. Bu hedef, belli boyutları ile
gerçekleşmiştir ve süreç devam etmektedir.
15 Temmuz ihanet hareketinin hemen ardından birkaç ay
içerisinde, “En iyi cemaat, cami cemaatidir” sloganıyla başlatılan psikolojik
harekât, “Pelikancıların”, “Mavi Marmara Manyakları ve İslâmcılar AK Parti’den
atılsın kampanyası” ve buna siyasetin sessiz kalması ile sosyolojik savaş
sürecinde yeni bir aşamaya geçilmiştir. Son dönemde Hocalar üzerinden dine ve
dindara karşı başlatılan psikolojik harekât bu sürecin bir devamıdır.
Bu yazı serisinde, Nurettin Yıldız Hoca
üzerinden açılan psikolojik harekâtın amacı, hedefleri ve dinî hassasiyeti olan
tüm yapıları bekleyen tehlikelerin neler olabileceği konusu ele alınıp
değerlendirilecek ve bu sürecin, “2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri” ile ilişkisi
olup olmadığı tartışılacaktır.
2019 CUMHURBAŞKANLIĞI KADİFE DARBE SÜRECİNDE GELİNEN
AŞAMALAR
Taksim Kadife Darbe sürecinin ana stratejisi, mahalli
seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015 genel seçimleri göz önüne alınarak
çizilmiş ve 7 Haziran Genel Seçimleri ile birlikte AK Parti’nin tek başına
iktidar olması engellenerek Kadife Darbe birinci hedefine ulaşmıştı. Mahalli
seçimler sürecinde Güneydoğu’daki Bazı HDP’li belediye başkanlarının sürekli
olarak “özerklik” ve “bölge petrolünden pay” istemiş olmaları, “PKK’nin Kır
Gerillasından Şehir Gerillası” aşamasına geçerek hendek savaşları için “alt
yapı hazırlaması”, “güvenlik kontrolü yapması”, “haraç toplaması”, Kadife
Darbe’nin ikinci amacı ile ilgili eylemlerdi. Ne yazık ki siyasi iktidar, bu
tehlikeyi göremedi ve “çözüm süreci” hatırına bunlara sessiz kaldı. (“Taksim
Kadife Darbe Süreci”nin her bir aşaması, Millî Gazete ve Umran dergisindeki
yazılarımda ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmiştir.)
Şer İttifakı tarafından başlatılan Taksim Kadife Darbe
sürecinin farklı dönemlerini aşağıdaki gibi tasnif edebiliriz:
- 1.
Dönem: Oslo görüşmesinin deşifre edilmesinden 7 Haziran 2015 Genel
Seçimleri’ne kadar Kadife Darbe dönemi.
- 2.
Dönem: 7 Haziran 2015’den 1 Kasım 2015 Seçimleri’ne kadar PKK’nın
Sosyolojik Savaş Amaçlı Terör Dönemi.
- 3.
Dönem: 1 Kasım 2015 Seçimlerinden 15 Temmuz 2016 Sosyolojik Savaş Amaçlı
Askeri Darbe girişimine kadar olan güvenlik güçlerinin terörle savaş
dönemi.
- 4.
Dönem: 15 Temmuz 2016 Sosyolojik Savaş Amaçlı Askeri Darbe girişiminden 16
Nisan 2017 referandumuna kadar Gülen Şantaj ve Terör Örgütünün Tasfiye
Dönemi.
- 5. Dönem:
Rıza Zarraf’ın ABD’ye Götürülüp 16 Mart 2016’da tutuklanmasından 2019
Cumhurbaşkanlığı Seçimine kadar olacak olan yeni Kadife Darbe Dönemi (2019
Cumhurbaşkanlığı Kadife Darbe Süreci).
2019 Cumhurbaşkanlığı Kadife Darbe Sürecinin şu ana kadarki
safhalarının/aşamalarının kademelerini aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
- Birinci
Aşama/Hazırlık Aşaması: İki evre ihtiva etmektedir:
Birinci Evre: Rıza Zarraf’ın ABD’ye Götürülüp 16
Mart 2016’da Tutuklanması,
İkinci Evre: Can Dündar’ın MİT TIR’larından
Dolayı tutuklanması ve akademisyenler bildirisi yayınlanması,
- İkinci
Aşama: Darbe girişiminin bastırılması ile sivil, askeri bürokraside ve iş
dünyasında geniş çaplı operasyonların başlatılması ile Sünni halk
içerisinde gayrı memnun sayısının artırılması.
- Üçüncü
Aşama: Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı, Mehmet Hakan Atilla’nın ABD’de
27 Mart 2017’de tutuklanması
- Dördüncü
Aşama: 16 Nisan 2017 Referandumu
Birinci Evre: Referandum sonuçlarına itiraz
kampanyası,
İkinci Evre: Tek Adam söylemi ile diktatör inşa
etme süreci,
Üçüncü Evre: Pelikancıların, Mavi Marmaracılara
ve İslâmcılara savaş açması, siyasetin sessiz kalması,
Dördüncü Evre: Mustafa Kemal, Annesi, Hanımı ve
Evlatlığı ile ilgili açılan çirkin kampanya, Mustafa Kemal’in heykellerine
yapılan saldırılar,
Beşinci Evre: Pelikancıların ve İhlas Grubunun
Kutlu Doğum Haftası üzerinden Diyanet İşleri Başkanlığı’na açtıkları savaş
sonucu Diyanet İşleri Başkan ve Yardımcısının görevden ayrılması,
- Beşinci
Aşama: ABD New York Güney Bölge Mahkemesinin Halk Bankası’nın eski
yöneticileri ve bir bakan hakkında tutuklama kararı vermesi,
- Altıncı
Aşama: AK Parti-MHP İttifakı, Türkiye’nin Kuzey Irak Referandumuna karşı
çıkması ve Afrin Operasyonu ile “Türkiye, Kürt halkına karşı savaşıyor.”
Psikolojik harekâtının başlatılması ve zaten var olan Türk- Kürt fay
hattına enerji yüklenmeye çalışılması,
- Yedinci
Aşama: Dine ve Dindara Karşı Güvensizlik İnşa etme, Dini hassasiyeti olan
kesimleri yıpratma, birbiri ile savaştırma ve gayri memnun sayısını
artırarak yeni fay hatları inşa etme:
1- Açılmış olan “En iyi cemaat cami cemaatidir” ve “Laiklik
en iyidir” kampanyasının sürdürülmesi,
2- Ensar Vakfı merkeze alınarak tüm vakıfları yıpratma
kampanyasının devam ettirilmesi,
3- “Mavi Marmara Manyakları” ve “İslâmcılar AK Partiden atılsın.”
kampanyası ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz tekkeye mürit aramıyoruz” ifadesi
ile AK parti içerisinde dini hassasiyeti olanlara karşı alerji oluşturulması,
4- Diyanet İşleri Başkan ve Yardımcısının görevden
ayrılması,
5- Furkan Vakfı Başkanı Alpaslan Kuytul’un tutuklanması,
6- İhsan Şenocak olayı,
7- Kadına şiddet ve cinsel taciz psikolojik harekâtının
yoğunlaştırılması,
8- Nurettin Yıldız’ı linç etme girişimi ve hakkında dava
açılması,
9- “İslâm Dininin Güncellenmesi” tartışmalarının başlatılıp
derinleştirilmeye çalışılması.
YAŞANANLAR ŞER İTTİFAKININ STRATEJİSİNİN ÜRÜNÜDÜR
1. dönemde Kadife darbecilerin muhtemel amacı,
gayrimemnunluğun toplumun değişik kesimleri arasında yaygınlaşmasını, kin ve
nefretin yol boyu artmasını sağlayarak iki yıl boyunca Türkiye’yi gerilim
halinde tutarak huzursuzluğu yaygınlaştırmaktır. Bize göre Pelikancılar
tarafından başlatılan “Mavi Marmara Manyakları” ve “İslâmcılar AK Parti’den
atılsın!” kampanyası, tesadüfen meydana gelmiş olmayıp iki yıllık bir
stratejinin başlangıç aşamasıdır. Kadife Darbe’nin beyin takımı, mikro
düzeydeki tüm fay hatlarının enerji ile doldurulmasını ve harekete
geçirilmesini istemektedir.
Unutulmaması gereken en önemli gerçek, Kadife Darbelerin
siyasi iktidarların yaptığı hatalar üzerine kurgulanmakta olduğudur.
Eğer içine girilen bu yeni süreç, Müslüman camia ve siyasiler
tarafından iyi anlaşılamaz ise Taksim Kadife Darbe Süreci ve 15 Temmuz İhanet
Hareketi sürecinde ödediğimiz bedelden daha büyük bir bedel ödeyebiliriz.
Farklı düşünme bir zenginliktir. Cemaatler ve kanaat
önderleri, aralarındaki farklılıkları bir zenginlik olarak görüp müntesiplerine
anlatmalı ve birbirimize karşı kardeşçe ve adaletle davranmanın yol ve
yöntemlerini öğretmelidirler: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır
ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et/tartış...”(16 Nahl 125)
15 Temmuz sonrasında harcanmak, tasfiye edilmek, karalanmak
ve itibarsızlaştırmak istenen herkes, her kurum, bizzat FETÖ’nünkripto
elemanları, CIA, MOSSAD ajanları ve de kifayetsiz muhterisler, medyadaki
troller, tetikçiler ve sosyal medyadaki ahlâksızlar tarafından FETÖ’cü,
tacizci, manyak, sapık ve meczup olarak ilân edilmektedir. İhanet şebekelerinin
oltasına takılan şuursuz, ahlâksız, kifayetsiz muhterisler, güvensizlik
virüsünün toplumsal bünyede yayılmasına hizmet etmekte ve kanserin “metastas”
olmasına (sıçramasına, yayılmasına) katkıda bulunmaktadırlar. Böylelikle
Türkiye’de yeni fay hatları inşa edilmekte; hem inşa edilen fay hatları, hem de
mevcut fay hatları enerji ile doldurulup harekete geçirilmeye çalışılmaktadır.
Bu açıdan sosyolojik savaş amaçlı 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi’ne katkı
sağlanmakta ve darbenin sosyolojik olarak derinleşip devam etmesine hizmet
edilmektedir.
Ne yazık ki süreç, siyasi iktidar ve ittifak tarafından iyi
yönetilememektedir.
SONUÇ: HER DARBEDEN SONRA BAŞLATILAN DİN MERKEZLİ TARTIŞMALAR
TESADÜFÎ DEĞİLDİR
Türkiye’de genel olarak her darbeden sonra, özellikle de, 12
Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 (postmodern darbe) darbelerinden sonra, İslâmi
camia içerisinde tarihte çözülememiş ne kadar ihtilaf konusu varsa, gizli bir
el tarafından tartışmaya açılmıştır. En dikkat çekici dönem, 12 Eylül 1980
darbe sonrası süreçtir. O yıllarda SSCB dağılmaya başlamış, İran’da bir devrim
olmuştur. Türkiye’de ve İslâm coğrafyasında, mevcut sistemlere karşı
Sosyalist/Komünist/Marksist-Leninist düşünce ve hareketler, alternatif olmaktan
çıkmış; İslâmi düşünce ve hareketler, rakipsiz kalmıştır. Iran İslâm Devriminin
meydana getirdiği büyük heyecan, başta gençlik olmak üzere toplumun her
kesimini etkilemiştir. Türkiye’de yükselen “İslâm Devrimi” heyecanı ortamında
İslâmi camianın öncü kadroları/kanaat önderleri/uleması/
teşkilatları/hareketleri/cemaatleri, birden bire kendilerini, tarihte
çözülemeyen tüm problemlerin tartışma ortamında bulmuşlardır. “Türkiye Dar’ül
Harp mi, Dar’ül İslâm mı?” “Cuma kılınır mı, kılınmaz mı?” “Ramazan ayının
başlaması için hilâl görüldü mü, görülmedi mi?” “Devlet memurluğu caiz mi,
değil mi?” “Diyanetin imamlarının arkasında namaz kılınır mı, kılınmaz mı?”
“TC. camileriMescid-i Dırar mı değil mi?” vb. Bu ve buna benzer sorular, kırıcı
dil ve üsluplarla uzun bir süre tartışıldı ve hiçbiri çözüme kavuşturulmadan,
tarafların birbirlerine gönülleri kırgın olarak rafa kaldırılıp unutuldu.
Bu fitne, İslâmi camia içerisine nasıl girmişti ya da kim
sokmuştu? Hiç tartışılmadı. Tarihteki ihtilaflı konular, niçin zaman zaman
gündeme gelir, tartışılır; fakat çözüme kavuşturulmadan nadasa bırakılır?
Bu bir tesadüf mü, yoksa bir merkez tarafından yönetilen bir
psikolojik harekât mı?
Taksim Kadife darbe süreci ve 15 Temmuz Sosyolojik amaçlı
ihanet hareketi sonrasında İslâmi camia içerisinde gene, tarihte tartışılıp
unutulmuş ne kadar konu varsa gündeme taşınmış, dini camianın önderleri
tartıştırılıp karşı karşıya getirilmiştir. Bugün de hepsi aynı kefeye konup
kademeli bir şekilde tasfiye edilmek istenmektedir.
Bu psikolojik harekâtların her dönemde belli bir amacı
olmuştur. 12 Eylül Darbesi sürecindeki amaç, yükselen İslâmi hareketi, kendi
içine kapatıp, vuruşturup dermansız bırakıp, yorgun savaşçı durumuna
getirmekti. 28 Şubat postmodern darbe sürecinde başlatılan tartışma ise,
“laiklik ve AB” idi ve amacı da, Müslümanları laik ve Avrupa Birlikçi yapmaktı.
2000 sonrası süreç göz önüne alındığında, Müslüman camianın belli bir
kesiminin, laik-seküler ve AB’ci olduğu rahatlıkla görülebilir.
Öyleyse bugün Sosyolojik amaçlı 15 Temmuz ihanet hareketi
sonrasında Hocalar üzerinden başlatılan tartışmaların kapsamı, amacı ve hedefi
nedir?
Bu açıdan meseleyi ele aldığımızda, önümüzdeki günlerde
Kadife Darbecilerin, devlet mekanizmasının kılcal damarlarına, medyaya/sosyal
medyaya, iş dünyasına yerleşmiş, gizli, uyuyan kadroları/hücreleri aracılığıyla
pek çok provokatif eylem icra etmek isteyeceklerini söyleyebiliriz.
Nurettin Yıldız’ın 2012, 2013, 2015 yıllarındaki
konuşmalarını kırparak, anlam kaybına sebebiyet vererek, bambaşka anlamlar
üreterek başlatılan kampanya, Şer İttifakının bir psikolojik harekâtı olup
Sünni camiayı sosyolojik olarak bölüp çatıştırmak amaçlıdır.
Başta siyasiler, cemaatler ve kanaat önderleri olmak üzere
tüm Müslümanların bu oyuna gelmemesi ve birbirlerine sahip çıkması, tarihi bir
zorunluluktur.
Henüz vakit varken!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder