(Milli Gazete)
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” Mehmed
Akif
Giriş
Geçen yazılarda, “BOP ve Büyük İsrail Projesi, 2. Sevr
Projesi ve “İslâm’ın, İslâm’la Savaşı Projesi” kapsamında İslam ümmetinin,
etnik ve mezhebi parçalara bölünmek, çatıştırılmak ve her ülkede gayrı memnun
sayısı artırılmak istendiğine dikkat çektik. Ayrıca Türkiye’nin 2019’a kadar
yeni bir kadife darbe sürecine sokulmaya çalışıldığını ve son günlerde Mavi
Marmara, İslamcılar ve Mustafa Kemal üzerinden başlatılan tartışmaların, bu
amaca dönük olduğunu ifade ettik.
Bize göre bugün Diyanet üzerinden başlatılan tartışmalar ve
kullanılan savaş dili de, aynı amaca dönüktür ve hedef, 2019 Cumhurbaşkanlığı
seçimleridir.
Farklı ideolojiye sahip insanların oluşturdukları medya ve
sosyal medya grupları arasında kullanılan dil, baştan beri hep kötü, kırıcı,
gerilim artırıcı ve düşmanlık yayıcı olmuştur. Bu durum, farklı değer
sistemleri arasındaki çatışmanın, dışa, kötü bir yansıması olarak
değerlendirilebilir. Karşıdaki insanı kazanmayı değil, yok etmeyi seçmiş
ideolojik hareketlerin genel karakteri budur. Bu, yanlış olmakla beraber,
anlaşılır bir durumdur. Buna karşılık, aynı düşünce sisteminin farklı fraksiyon
ya da siyasi parti tercihlerine sahip sosyal medya grupları arasındaki fikri ve
siyasi konularda aşırı agresif, kırıcı, kaba ve çirkin bir dil kullanılmasını anlamak
zordur. Daha da özelde İslâmi camianın değişik kesimlerinin sosyal
medyada/medyada, birbirine karşı kötü bir dil kullanması, izahı zor bir
durumdur. Çok daha özelde ise, aynı sosyal medya grubu içerisinde yer alan
30-40 yıllık arkadaşların, ihtilaflı konularda yüz yüze görüşüp anlaşma ve
uzlaşma arama yerine, medya/sosyal medya üzerinden birbirlerini eleştirmeleri,
suçlamaları, arkadaşlarını anında karşıt cepheye yerleştirmeleri, bugün en
ciddi sıkıntılarımızdan birisidir.
30-40 yıllık arkadaşını, yaptığı bir yorum ya da
değerlendirmeden dolayı, CIA, MİT, MI6, MOSSAD ajanı olarak gösterecek imalarda
bulunup hain ilan etmek, PKK’cı, FETÖ’cu, Ergenekoncu, vesayetçi, statükocu
olarak nitelendirmek nasıl bir şuur altının eseridir? Kişinin, mümin kardeşlerini
bu şekilde suçlayıp itham etmesi, düşman saflarında görmesi ve göstermesi,
Kur’an’ın hangi ayeti, Peygamberin hangi sünneti ve cihadın hangi kanuniyeti
ile bağdaşmaktadır?
Bugün yapılması gereken, ihtilafları tefrikaya, tefrikayı da
fırkalaşmaya götürecek bir dilin kullanılmamasıdır. Oysa bugün Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın “Kutlu Doğum Haftası” nedeniyle başlatılan tartışma, tam da
yukarıdaki paragrafta işaret edildiği şeklinde seyretmektedir.
Bu yazı serisinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Kutlu Doğum
Haftası” etkinlikleri nedeniyle başlatılan tartışmanın kapsamı, dili, amacı ve
hedefleri ele alınıp değerlendirilecektir.
Her Darbeden Sonra Başlayan Dini Merkezli Tartışmalar
Türkiye’de genel olarak her darbeden sonra, özellikle de, 12
Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 (postmodern darbe) darbelerinden sonra, İslâmi
camia içerisinde tarihte çözülememiş ne kadar ihtilaf konusu varsa, gizli bir
el tarafından tartışmaya açılmıştır. En dikkat çekici dönem, 12 Eylül 1980
darbesi süreci ve sonrasıdır. O yıllarda SSCB dağılmaya başlamış, İran’da bir
devrim olmuştur. Türkiye’de ve İslâm coğrafyasında, mevcut sistemlere karşı
sosyalist/komünist/Marksist-Leninist düşünce ve hareketler alternatif olmaktan
çıkmış; İslâmi düşünce ve hareketler rakipsiz kalmıştır. Iran İslâm Devriminin
meydana getirdiği büyük heyecan, başta gençlik olmak üzere toplumun her
kesimini etkilemiştir. Türkiye’de yükselen “İslâm Devrimi” heyecanı ortamında
İslâmi camianın öncü kadroları/kanaat önderleri/uleması/
teşkilatları/hareketleri/cemaatleri, birden bire kendilerini, tarihte
çözülemeyen tüm problemleri tartışma ortamında bulmuşlardır. “Türkiye Dar’ül
Harp mi, Dar’ül İslâm mı?” “Cuma kılınır mı kılınmaz mı?” “Ramazan ayının
başlaması için hilâl görüldü mü, görülmedi mi?” “Devlet memurluğu caiz mi,
değil mi?” “Diyanetin imamlarının arkasında namaz kılınır mı, kılınmaz mı?”
“TC. camilerimescid-i dırar mı değil mi?” v.b. Bu ve buna benzer sorular,
kırıcı dil ve üsluplarla birkaç yıl tartışıldı ve hiçbiri çözüme
kavuşturulmadan, tarafların birbirlerine gönülleri kırgın olarak rafa
kaldırılıp unutuldu. Bu fitne, İslâmi camia içerisine nasıl girmişti ya da kim
sokmuştu? Hiç tartışılmadı. Tarihteki ihtilaflı konular, niçin zaman zaman
gündeme gelir, tartışılır; fakat çözüme kavuşturulmadan nadasa bırakılır? Bu
bir tesadüf mü, yoksa bir merkez tarafından yönetilen bir psikolojik harekât
mı?
Bugün de 28 yıl sonra Diyanet üzerinden farklı bir tartışma
başlatılmıştır.
Buna benzer tartışmaların hiçbiri, tesadüfen ortaya çıkmış
değildir. Cari, laik-seküler, küresel sistemle bir şekilde entegre olmuş
kapitalist sistemin karanlık dehlizlerinde çizilmiş bir stratejinin dışa
yansımasından ibarettir. İslami camia da, hemen hemen her seferinde bu tuzağa
düşmüştür. Neden?
Bu psikolojik harekâtların her dönemde belli bir amacı
olmuştur. 12 Eylül Darbesi sürecindeki amaç, yükselen İslâmi hareketi, kendi
içine kapatıp, vuruşturup dermansız bırakıp, yorgun savaşçı durumuna
getirmekti. 28 Şubat postmodern darbe sürecinde başlatılan tartışma ise,
“laiklik ve AB” idi ve amacı da, Müslümanları laik ve Avrupa Birlikçi (AB’ci)
yapmaktı. 2000 sonrası süreç göz önüne alındığında, Müslüman camianın belli bir
kesiminin, laik-seküler ve AB’ci olduğu rahatlıkla görülebilir.
Öyleyse bugün Diyanet üzerinden başlatılan tartışmanın
kapsamı, amacı ve hedefi nedir?
Diyanet Üzerinden Başlatılan Tartışmanın Kapsamı
Diyanet üzerinden başlatılan tartışmanın amacının daha iyi
anlaşılabilmesi için mevcut tartışmanın kapsamına bakmakta fayda vardır.
Tartışmanın medyaya yansıyan şekliyle kapsamını, aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz:
Kutlu Doğum Haftası, Mevlit Kandiline bir alternatif olup,
Mevlit Kandilini unutturmak amaçlıdır.
Kutlu Doğum haftasının, Hicri takvime göre ve zamanı
değişken olması gerekirken, Milâdi takvime göre ve belli bir zamana
sabitlenerek yapılması yanlıştır, kasıtlı ve Hz. Peygamberi unutturmak
amaçlıdır.
Kutlu Doğum haftasının sabitlendiği milâdi zaman, Gülen’in
doğum günüdür. Dolayısıyla Hz. Peygamberin doğum günü değil, Gülen’in doğum
günü kutlanmaktadır. Dolayısıyla “Kutlu Doğum Haftası bir FETÖ
projesidir”.
Kutlu Doğum haftası, ruhuna uygun olarak kutlanmamaktadır.
İslâm’ın ruhuna aykırı, müzikal gösteriye dönüşmektedir. Bir saptırma
hareketidir.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Hadislerle ilgili yaptıkları
düzenlemeye ilişkin bir kitabı, bir mektupla Gülene göndermiştir. Dolayısıyla
Görmez, gizli FETÖ’cüdür, istifa etmelidir.
Diyanet İçerisinde gizli bir FETÖ örgütlenmesi vardır.
Görmezin, Başörtüsüne, Hadis ve Sünnete bakışında sıkıntı
vardır.
Diyanet ile ilgili tartışmalar, aşağı yukarı bu kapsamda
cereyan etmektedir. Bu tartışmalarda kullanılan dil ise barışı değil savaşı
öngörmektedir.
Burada önemli olan bir nokta, Kutlu doğum haftasının hangi
gerekçe ile ortaya çıktığı ve tarihsel sürecinin ne olduğudur. Tarafların
(Diyanet-Türkiye Gazetesi-TGRT) tarihsel süreçle ilgili görüşleri
örtüşmektedir. Ancak, isim, amaç, muhteva ve yol boyu yapılan değişiklikler
konusunda çok ciddi ihtilafları vardır. Taraflar, Kutlu doğum haftasının 1989
yılında Hayri Bolay’ın teklifi ile Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç
tarafından başlatıldığını kabul etmektedir (1-8).
“Kutlu Doğum Haftasının” İsminin Tespiti
1989 Mayıs ayında Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti, Hayri
Bolay’ı “Diyanet Vakfı Yayın Kurulu”nu teşkil etmekle görevlendirmiştir. Bolay,
beş kişilik bir heyeti teşkil edip TDV Mütevelli Heyetine sunmuştur. Ayrıca
Bolay, Hz. Peygamberin davasının, cami dışında da, daha şuurlu bir şekilde
anlatabilmesi için “Bir hafta ihdas edilmesi”ni kurul üyelerine teklif
etmiştir. Teklif, müzakereler sonucu, kurul tarafından kabul edilmiştir (4-6).
Bolay’ın açıklamalarına göre haftanın ismi ile ilgili, 14 isim teklif edilmiş,
kendisi, Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız tarafından yapılan “Kutlu Doğum” teklifini
kabul ederek haftanın ismini koymuştur (4).
Buna karşılık, FETÖ üyesi olduğu söylenen MümtazerTürköne ve
Ahmet Keleş’in geçmişte yaptığı açıklamalara dayanılarak “Kutlu Doğum”un bir
FETÖ projesi” olduğu iddia edilmektedir. Bu kesime göre “Kutlu Doğum Haftası”,
özünde bir FETÖ projesi olup ismi de, muhtevası da Gülen tarafından
belirlenmiştir (1, 3, 7, 9, 10).
Eğer, MümtazerTürköne ve Ahmet Keleş bir FETÖ üyesi ise
(yargı karar verinceye kadar hüküm vermemiz doğru olmaz), bunların yaptığı
açıklamaları referans almak ne derece doğrudur? Ülkeyi sosyolojik savaş
ortamına sokmaya çalışan, her zaman, her durumda, yol boyu hep Müslüman
camianın karşısında saf tutmuş olan bir hareketin mensuplarının, iddialarını
delil kabul etmek ne derece doğrudur?
Bu şahısların bu açıklamaları yaptığı tarih ne zamandır?
Bunun bilinmesinde fayda vardır.
Sonuç: Gizli Amaç Ne?
Dikkat edilmesi gereken nokta, AK Parti ile Gülen Hareketi
arasında kavga, Hakan Fidan’ın MİT başkanlığına atanması ile başlamıştır.
Anlaşılan o güne kadar Gülen hareketine “her istediğini veren” siyasi iktidar,
MİT’i, Gülen Hareketine, Gülen Hareketinin arkasındaki güce vermek
istememiştir. Bundan sonra 17- 25 Aralık Maliye-Polis-Yargı Darbe girişimi ile
Taksim Kadife darbe sürecinde, Gülen Hareketinin “Çatı örgüt” rolü
başlamıştır.
Bu noktayı göz önüne alarak şu soruyu sormamız
gerekmektedir: Acaba Gülen Hareketi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı istemiş ve
alamamış; daha sonra da Görmez’in Diyanet İşleri başkanı olmasına karşı çıkmış
ve mani olamamış mıdır? Eğer böyle ise “Kutlu Doğum Haftasının bir Gülen
projesi” olduğu fikrini, MümtazerTürköne ve Ahmet Keleş aracılığıyla servis
ederek (3, 7) Görmez üzerinden siyasi iktidarı hedef almıştır
diyebiliriz.
Aradan yaklaşık 28 yıl geçtikten sonra “Kutlu Doğum
Haftasının bir FETÖ Projesi” olduğunun, her türlü fay hattının inşa edilmeye ve
fay hatlarının enerji ile yüklenmeye çalışıldığı bir dönemde, ortaya atılıp
tartışılmaya başlanmasının görünürün haricinde özel bir anlamı ve amacı
olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanı Görmez’e açılan linç kampanyasının içerisinde
yer almış olan ve fakat 28 senedir toplantılara katılmış olan bir hadis hocası
(11) ile ilgili Görmez’in, “Bizzat katılan bir hocamız olduğu halde, bütün bu
toplantılara konuşmacı olarak katıldığı halde, bu iddianın içerisinde bir hadis
hocasının da yer almış olması, yine bir hadis hocası olarak da beni çok
üzmüştür, onu tekrar ifade etmek isterim” (11) şeklinde yaptığı açıklama, bu
düşüncemize destek vermektedir.
Yıllarca kurulda yer almış birinin Kutlu doğum Haftası ile
ilgili açılmış bir kampanyanın içerisinde yer almış olması düşündürücüdür. Eğer
bu hocamız, bugün söylediklerini, 28 yıl boyunca da söylemiş ve söyledikleri
dikkate alınmamış ise, şimdi yaptığı açıklamaları, bugüne kadar yapması ve
toplantılara katılmaması gerekmez miydi?
Bolay’ın, MümtazerTürköne ile ilgili, “Bu hususta
MümtazerTürköne’nin söylediği doğru değildir. İddia edildiği gibi Türköne,
kurula Fetö’nün baskısıyla 1993’de dâhil olmuş değildir. Onu ben 1989’da kurula
aldım. Zaten 1992’de Tansu Çiller’e müşavir olup, bizden ayrıldı.” (4)
şeklindeki açıklaması da önemlidir.
Genel olarak Diyanet, özel olarak da Diyanet İşleri Başkanı
Görmez üzerinden bir kavganın başlatılmasının görünür amaçlarının ötesinde çok
daha gizli ve derin bir amacı vardır.
Senaryoyu yazıp sahneleyen bu karanlık, kirli el kimdir,
hedefi ve amacı nedir? Niçin bu ülkede bu kadar kolay oyuncu
bulabilmektedir?
Kaynaklar
1- Şimşirgil, A., Kutlu Doğum Haftası Fetö Projesidir ,Türkiye
14.04.2017
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/464579.aspx
2- Şimşirgil, A., “Bu Fitnenin Sahibi Kim?”, 19.04.2017
http://ahmetsimsirgil.com/bu-fitnenin-sahibi-kim-kutlu-dogum-haftasi/
3- Arvas, A., “Kutlu Doğum Fetö Projesi” , Türkiye 21.04.2017
turkiyegazetesi.com.tr/gundem/466561.aspx
4- Bolay, H., “Kutlu Doğum Haftası Ve Sonrası”, Yeni Şafak,
06.05.2017
http://www.yenisafak.com/hayat/kutlu-dogum-haftasi-ve-sonrasi-2653649
5- Taşgetiren, A., “Kutlu Doğum Alanındaki Hesaplaşma!”,
Star 25.05.2017
6- Kılıçarslan, İ, “Kutlu Doğum Haftası’nın Bilinen Tarihi”,
Yeni Şafak 25.05.2017
7- Şimşirgil, A., 1980 Sonrasına Dikkat! Türkiye
28.05.2017,
8- Gencer, B., “Kutlu Doğum’un arka planı”, star.com.tr
/acik-gorus/kutlu-dogumun-arka-plani-haber-1212837/
9- Diyanet’e ‘Kutlu Doğum’ Çağrısı, Türkiye
21.04.2017;
tgrthaber.com.tr/medya/diyanete-kutlu-dogum-cagrisi-174959
10- Kutlu Doğum Haftasına Bir Tepki De Cübbeli Ahmet
Hoca’dan
Türkiye 21.04.2017;
turkiyegazetesi.com.tr/gundem/466692.aspx
11- Görmez, M., “Kutlu Doğum Bidat Değil”, Yeni Akit
22.04.2017
http://www.yeniakit.com.tr/haber/mehmet-gormez-kutlu-dogum-bidat-degil-310209.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder