23 Haziran 2017 Cuma

İslâm coğrafyasında “kaos’tan kaynaklanan düzen” (“yaratıcı yıkım”/ “düzeltici savaş”) teorisi uygulanmak istenmektedir

(Milli Gazete)

Giriş

“Arap Baharı” adı altında başlatılan 2. Nesil Kadife Darbe süreci, İslâm coğrafyasını büyük bir kaosun içine sürüklemiştir. Libya ve Yemen ikiye; Irak gayrı resmi olarak üçe bölünmüştür. Suriye’de iç savaş ve kaos devam etmektedir. Ülkenin beşe ya da altıya bölünmesi öngörülmektedir. Şer ittifakı (ABD-İngiltere-Siyonizm), PKK, PYD/YPG, DAEŞ, gibi terör örgütlerini kullanarak bölge için ön gördükleri yeni haritayı hayata geçirmeye çalışmaktadır.

Son günlerde bölgede önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Bunları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

ABD Suud işbirliği, Suud’un ABD ile 10 yıllık 350 Milyar $ civarında anlaşma yapmış olması,

Suud önderliğinde bazı Arap ülkelerinin Katar’a ambargo uygulaması,

Katar’a uygulanan ambargoya Türkiye, İran, Pakistan, Cezayir ve Fas’ın karşı çıkması ve ekonomik yardım yapması. Türkiye ve Pakistan’ın Katar’a asker gönderme kararı alması,

ABD’nin Katar’la 10 adet F-16 savaş uçağı satma anlaşması imzalaması ve askeri tatbikat yapması, ambargonun yumuşatılmasını talep etmesi,

Katar krizi ile birlikte, Şii-Sünni fay hattına, Sünni-Sünni fay hattının eklenmesi ile Sünni dünyanın fiilen ikiye bölünmesi,

Sünni dünyanın ikiye bölünmesi ile İran’ın yayılmacı politika uygulamaya dolaylı olarak teşvik edilmesi; uzun vadede Türkiye ile İran’ın karşı karşıya getirilip savaştırılması,

Barzani’nin 25 Eylül 2017’de bağımsız Kürdistan devleti için referandum kararı alması,

ABD’nin Irak ve Suriye düzleminde PYD/YPG’yı stratejik ortak kabul edip operasyonları Türkiye’nin itirazlarına rağmen birlikte yapmış olmaları; ABD’nin Türkiye’yi Rakka operasyonuna dâhil etmemesi.

ABD’nin DAEŞ ile savaşma yerine Suriye askeri güçlerinin ABD’nin çizdiği sınırların dışına çıkmasını engellemek için Suriye askeri birliklerine operasyon yapması,

ÖSO’dan ayrılan bazı birliklerin Suriye Ordusuna katılması,

Türkiye’nin Suriye’de hareket alanının bizzat ABD tarafından kısıtlanması,

Türkiye’de FETÖ operasyonlarında yapılan tutuklama, ihraç ve açığa almaların kamu vicdanını rahatsız edecek boyutlara ulaşması,

Enis Berberoğlu’na MİT TIR’ları davasından dolayı 25 yıl mahkûmiyet verilmesi ve bunun üzerine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a kadar 28 gün sürecek yürüyüş kararı alması, bunu fiilen yürürlüğe sokması ve bununla ilgili gerilim yükseltici tartışmaların yapılması,

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Türk heyetine saldıran bir gruba, Cumhurbaşkanı korumalarının müdahale etmesinden dolayı ABD yargısının Türk Korumalara mahkûmiyet vermesi.

Bütün bu olayları göz önüne aldığımızda bugün, İslâm coğrafyasında “Kaostan Kaynaklanan Düzen” (”Yaratıcı Savaş”/“Düzeltici Savaş”) Teorisinin bir uygulaması olarak başlatılan “Arap Baharı”nın, ABD Başkanı Trump ile yeni bir aşamaya sokulduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye bunu görmek, yeniden değerlendirmek ve içeride bütünleşmek zorundadır.

Bu yazı serisinde, Şer İttifakının Büyük Ortadoğu coğrafyasındaki 22 ülkenin sınırlarının değiştirmek amacıyla kullandıkları “Kaostan Kaynaklanan Düzen” Teorisi kapsamında ne yapmak istediği konusu ele alınıp değerlendirilecektir.

Dünya Hâkimiyeti: Tek Dünya Devleti, Tek Dünya Hükümeti, “Tek Dünya Güvenlik Örgütü”, “Tek Dünya Dini” ve “Tek Merkezi Dünya Ekonomisi”

Dünya hâkimiyeti için ABD, İngiltere, Vatikan, Uluslararası Sermaye, Siyonizm ve Çin bazen birlikte bazen birbirine karşı mücadele etmektedir. Uzun zamandan beri ABD’de, Amerikan Milliyetçileri (WASP’çılar) ile Necon-Siyonist İttifakı arasında çok ciddi bir kavga vardır ve bu, dünyanın her tarafına yansımaktadır. Onun için küresel satranç tahtasında çok değişken bir zeminin var olduğunu göz önüne almak gerekmektedir. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, son derece karmaşık, karanlık ilişkiler zincirinin ortaya çıktığı, dost ve düşman tanımlamalarının anlık olarak değişebildiği/değişebileceği göz ardı edilmemelidir. Bir konuda dost/müttefik olanlar, bir başka konuda birbirine düşman olabilmekte/müttefik olmamaktadır.

Dünya hâkimiyet mücadelesi veren güçlerin ana hedefleri, dünyanın kendi kontrollerinde, “tek bir merkezden” yönetilmesidir. “Tek bir dünya devleti”, “tek bir dünya hükümeti” ve “tek bir dünya güvenlik örgütü”, “Tek bir dünya dini” ve “tek merkezi dünya ekonomisi” oluşturma gayretindeler:

“Eğer insanlar savaşların aslında bir meslek olduğu gerçeğini ve savaşların Kaostan faydalanmak için suni olarak çıkarıldığını öğrenselerdi çok öfkelenirlerdi. Onların uyanmamasında medyadaki yeryüzü efendilerinin de büyük yardımı oluyor... Kaostan menfaat sağlayanlar yeni dünya düzenini oluşturacak “aydınlanmanın” (illuminati) sonunda sosyal gücün, milliyet kavramının ortadan kalkacağı ve insan ırkının suni ihtiyaçlarından arınmış olarak mutlu ve tek bir aile gibi yaşadığı duruma geri dönülecek… İlluminati’nin kendi holdingleri hariç özel mülkiyete hiçbir şekilde izin verilmeyecek, milli kurumları, ekonomileri kötüleştirilerek geçirilecek... Milliyet kavramı yok edilecek... Tek para, tek anayasa ve tek devlet var olacaktır.” (1)

Eski ABD Başkan Clinton’ın Çalışma Bakanı Robert Reich, bu politikayı şöyle özetlemektedir:

“Gelecek yüzyıl için siyaset ve ekonomimizi yeniden düzenlediğimiz bir geçiş dönemindeyiz. Gelecekte, ne ulusal ürün ve teknolojiler, ne ulusal şirketler, ne ulusal sanayiler olacak. Artık ulusal ekonomilerin olmayacağını anlamak zorundayız. Sınırlar, ekonomik açıdan iyice anlamsız hale geldi.” (2)

Siyonist önderlere göre, insanlara, kaosun nedeni olarak, farklı devlet, din ve milliyetlerin var olması gösterilecektir. Eğer, bütün devlet, din ve milliyetler ortadan kaldırılırsa, karışıklık son bulmuş olacaktır:

“Müstebit kralımızın tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından evvel de olabilir. Bu tanıma anı gelince, idarecilerinin bizim tertip ettiğimiz düzensizlik ve becerisizliklerden tamamen bıkmış olan halk gürültü ile bağıracaklar ki, ‘onları yok edin ve bize bütün dünya üzerinde bizi birleştirecek ve anlaşmazlık sebeplerini- hudutlar, milliyetler, dinler, devlet borçları ortadan kaldıracak, bize idarecilerimizin ve mümessillerimizin idareleri altında bulamadığımız sulh ve sükûnu verecek bir kral verin.”

Fakat siz mükemmelen ve çok iyi bilirsiniz ki bütün milletler tarafından böyle isteklerin ifade edilmesi imkânını hâsıl etmek için; her memlekette halkın hükümetleri ile münasebetlerinde tamamen beşeriyeti tüketecek derecede çekişmeler, kin mücadele, haset ile hatta işkence kullanarak, şiddetli açlık ile hastalık aşılayarak ve yokluk ile karışıklıklar meydana getirmek zaruridir. Şöyle ki Yahudi olmayanlar paraca ve her konuda bizim tam hâkimiyetimiz içinde sığınak bulmaktan başka kendilerine açık bir yol olmadığını görsünler. Fakat eğer biz dünya milletlerine nefes alacak bir mahal bırakırsak özlediğimiz an belki de hiç gelmeyecektir.” (3)

Dünya Hâkimiyeti ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen”

Bu yapılanışın stratejisinin temel özelliği, “Kaos Teorisine” dayanmış olmasıdır. Bu teoride, her şey çatışmaya dayandırılmaktadır. İnsanların can, mal, namus güvenliği olmayacak tarzda meydana getirilecek bir çatışma ortamı, istenen kargaşayı sağlayacaktır. Komşuların, kabilelerin, aşiretlerin, etnik yapıların ve farklı inanç gruplarının birbirine düşman olduğu, çatıştığı, kimsenin önünü, çevresini, geleceğini göremediği ve iradesinin felç edilip direncinin kırıldığı ve çaresizlik içerisinde kıvrandığı bir kaos ortamı, bu şeytanı mekanizmanın ana ilkesidir. Buna ‘Ordo Ab Chao’ (Kaostan Kaynaklanan Düzen) adını vermektedirler (4).

Kaos, zıtların çatışmasına dayanan bir teoridir: ‘Tez, Anti Tez, Çatışma ve Sentez’ düzleminde meydana getirilen bir kaos, dün işçi ve işveren çatışması üzerine kurulu iken; bu gün dinler, mezhepler ve etnik yapılar üzerine oturtulmuştur. Büyük Ortadoğu coğrafyasında yaygınlaştırılmaya çalışılan etnik ve mezhepsel çatışmaların kökeninde, “Kaostan Düzene Geçiş” yaklaşımı yatmaktadır. Kaosun müsebbibi olarak din, mezhep ve milliyetler gösterilerek bütün din, mezhep ve milliyetlerin kaldırılması küreselleşme adına istenmektedir (3).

Kaos Yaklaşımının en önemli boyutu, son derece zıt fikirlerin ve bilgilerin kamuoyuna servis edilip, karar vermesine mani olmak, kafa karışıklığı meydana getirip gerçekleri görmesini, arkada kurulan tezgâhları fark etmesini engellemektir (5).

ABD/İngiltere/Siyonizm/İsrail, küresel imparatorluk için hedef aldığı ülkeleri, alt etnik ve mezhebi gruplara bölüp yeni uluslar oluşturmayı, bir strateji olarak benimsemiştir. Geçmişte İngiltere’nin öncülüğünde yapılanlar, bugün ABD’nin öncülüğünde yapılmak istenmektedir. Arkada Siyonizm vardır. Geçmişte Afganistan’ın geleceğinde Amerikan Politikası Koordinatörlüğü görevini üstlenen Richard Haass, ‘Karışıklık’ adlı kitabında “yeni bir ulus inşa etmeyi”, işgal edilecek bölgelerde hâkimiyet kurabilmek için şart olarak görmektedir:

“…Tek başına güç kullanımı, politik değişikler için yeterli değildir. Bu şekilde bir değişiklik için en etkili yol, değişik şekillerde karışıklık yaratmaktır. ‘Ulus inşa etmek’ bu yollardan biridir. İlk önce tüm karşı çıkanları yok edeceksin ve daha sonra başka bir topluluk yaratma işiyle meşgul olacaksın.”(6)

Bu politika, “Arap Baharı” denilen 2. Kadife Darbe süreciyle birlikte uygulamaya sokulmuştur.

2003 yılında RAND Corporation tarafından hazırlanan ‘Sivil Demokratik İslâm: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler’ adlı raporda, ‘Türk İslâm’ı’, ‘Alman İslâm’ı’, ‘Arap İslâm’ı’, ‘Mısır İslâm’ı’, ‘Köktendinciler’, ‘Gelenekçiler’, ‘Modernist Müslümanlar’ ve ‘IIımlı İslâm’ gibi kavramlaştırmalara gidilmesi, Büyük Ortadoğu coğrafyasında “yeni ulus inşasının” yanı sıra “yeni dinler”, “yeni mezhepler” inşa edilmek istendiği içindi (7).

Bu tür yapılan çalışmaların ana amacı kaos teorisinin uygulanabilmesi için gerekli alt yapı çalışmalarını yapabilmektir.

Bugün, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin hudutlarını değiştirebilmek için (Şekil-1), Afganistan-Pakistan hattında, Irak-Suriye-Filistin-Lübnan hattında, Katar-Yemen-Somalı-Sudan hattında ve Libya-Mali-Orta Afrika hattında yaşananlar, kaosun şuurlu bir şekilde yaygınlaştırılmak istendiğini ortaya koymaktadır:

“Kaos kasıtlı olarak yaratılıyor, bu suretle düzen ve kontrol sağlanabiliyordu. Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan halk, bir kurtarıcıya-Parlak zırhlı Şövalye- kaosu sona erdirmesi ve yeniden düzen sağlaması için, sadece yetki vermekten çok daha fazlasını yapmaya istekli oluyordu. Devrimci Kaos’un ardından illuminati’nin planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu” (4).

SONUÇ: “Tükürün”

Rahmetli Akif, Osmanlının son döneminde yaşanmış olayları, bu olaylar karşısında duyarsız, nemelazımcı tavır sergileyen insanları ve buna karşılık Batı işbirlikçisi eli kanlı katilleri ve hainleri göz önüne alarak aşağıdaki şiiri yazmıştır.

“Ey, bu toprakta birer na›ş-ı perîşân bırakıp,

Yükselen, mevkib-i ervah! Sakın arza bakıp;

Sanmayın: Şevk-i şehâdetle coşan bir kan var...

Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!

Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!

Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!

Tükürün cephe-i lâkaydına Şark’ın, tükürün!

Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!

Tükürün milleti (ümmeti) alçakça vuran darbelere!

Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!

Tükürün Ehl-i Salib’in o hayâsız yüzüne!

Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!

Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:

Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!

Hele ilânı zamanında şu mel’un harbin,

«Bize efkâr-ı umûmiyyesi lâzım Garb›ın;

O da Allah›ı bırakmakla olur» herzesini,

Halka îman gibi telkin ile dînin sesini

Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün!...”

Mehmet Akif Ersoy, 30 Ocak 1913.

Bugün, Türkiye’de benzer bir durum yaşanmaktadır. O nedenle Akif’in şiiri, hain, eli kanlı katillere, AB, ABD ve Siyonist işbirlikçilerine, duyarsızlara ve nemelazımcılara ithaf edilmiştir.

Kaynaklar

1- Texe Mars, İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002,S:175.

2- Akfırat, A., Özel Savaş Pentagon ve CIA Belgeleriyle, Kaynak y., İstanbul. (1997) s:111

3- Varsden, V.,Siyon Liderlerinin Protokolleri, Protokol No: 10, Kum Saati Yayınları, İstanbul, S: 53.

4- Texe Mars, Age. S:100-120.

5- Varsden, V., Age, S: 36

6- Foster J.B. ‘Emperyal Amerika ve Savaş’, Cosmo Politik, Sayı:6, Sonbahar 2003, S: 39-45

7- Canoğlu, Y., 21. Yüzyıl Haçlı Savaşlarında yeni Bir Tuzak: Ilımlı İslâm Cumhuriyeti, Umran Dergisi, Sayı:117, 2004, S:15-25

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...