(Milli Gazete)
Giriş
Türkiye-Irak-Suriye Düzleminde vuku bulan kaosun, daha iyi
analiz edilebilmesi ve tedbir alınabilmesi için Sosyolojik Savaşın çok iyi
anlaşılması gerekmektedir. Bu amaçla başlattığımız yazı serisinde, geçen hafta
kimlik ve sosyoloji kavramlarını ele alıp incelemiştik. Burada ise, sosyolojik
değişim ve sosyolojik savaş kavramlarını inceleyeceğiz.
Sosyolojik Değişim
Fertler arasında bazı değerlerin, özelliklerin, ortak payda
olarak benimsenmesine bağlı olarak fertler arasındaki ilişkinin mahiyeti değişmektedir.
Bu ortak paydaları benimsememiş olanlara göre farklı bir ilişki ağı, dayanışma,
aidiyet ve güven duygusu oluşmaktadır. Ortak paydalar etrafında bütünleşme
sağlanmaktadır. Bu ortak paydaları benimsememiş olanlardan farklı olunduğu
kabul edilmekte ve “farklılık” şuuru meydana gelmekte, “ben idraki”/Biz İdraki
oluşmaktadır. Ben/Biz idrakinin meydana gelmesi ile kişiden beklenen roller,
görev ve sorumluluklar, severek, istenerek yapılmaktadır. Bu durumda,
kalabalıklar/yığınlar, yığın olmaktan çıkmakta, toplum haline gelmektedirler.
Etrafında bütünleşilen ve kader birliği edilen ortak paydalar, aynı zamanda
topluma özel bir de kimlik kazandırmakta ve toplum bu kimlikle anılmaktadır.
Kimlik, bireyler arası bir olgu olup, toplumsal boyutludur ve rızaya dayalı,
gönüllü birlikteliktir. Başkalarının onu nasıl görüp konumlandırdığı değil;
kendisinin kendisini nasıl görüp konumlandırdığı, kim ya da kimlerle kader
birliği yaptığıdır.
Topluma ayrı bir kimlik kazandıran en temel ortak
paydalar/ortak özellikler; 1- Değer Sistemi, 2- Kültür ve Medeniyet, 3- Tarih,
4- Coğrafya, 5- Dil, 6- Kan ya da Soy Bağı, 7- Vatandaşlık Bağı, 8- Özel
Sözleşme şeklinde tasnif edilebilir. Bir kimliğin varlığı, üç ana unsurun var
olması ile ortaya çıkar: 1- Taraflar: Ben/Biz# Öteki/Ötekiler, 2- Ortak
Payda-Ortak Özellikler, 3- Taraflar Arasında ki Etkileşim: Dost, Müttefik,
Rakip, Düşman. Toplumları farklı kılan, onlara ruh ve şekil veren
kimlikleridir.
Sosyoloji, toplumsal bir olayın, geçmişini ve bugününü
inceleyerek (Sosyolojinin Pratik Boyutu), toplumun geleceğinin nasıl bir seyir
izleyeceğini öngörür (Teorik Boyut). Arzu edilen toplumsal yapı ile var olan
toplumsal yapı arasındaki ilişkiyi göz önüne alarak, toplumun geleceğini
biçimlendirebilmek için gerekli müdahale etme imkânlarını ortaya koyar (Eylem
Boyutu).
“Değişme, önceki durum ya da davranıştan farklılaşma biçimidir” (1). Mahiyeti itibarıyla olumlu ya da olumsuz olabilir. Bu nedenle bir yön ve istikamet belirtmez. Toplumsal değişme ise, toplumun yapısını meydana getiren toplumsal ilişkiler ağının ve bunları belirleyen toplumsal kurumların değişmesi olarak tanımlanabilir (1). Toplumsal ilişkiler ağı ve bunları belirleyen toplumsal kurumların değişimi, toplumu meydana getiren, kader birliği ettiren, dayanışma içerisine sokan, sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik yapının değişmesinin bir sonucudur. O nedenle toplumsal değişme, sosyo- kültürel değişimin bir sonucudur. Sosyo-kültürel değişme ise aşağıdaki değişkelerde meydana gelene değişimlerin bir sonucudur (1,2):
Dini anlayış ve kurumlardaki değişmeler
Gelenek ve göreneklerdeki değişmeler
Aile ve akrabalık ilişkilerindeki değişmeler
Çocuğa bakış ve çocuk yetiştirmedeki değişmeler
Kişiliklerdeki değişmeler
Cinsel davranış, tutum ve değerlerindeki değişmeler
Eğitim kurumlarındaki değişmeler
Dildeki değişmeler.
Toplumsal rol ve statülerdeki değişmeler
Sanat anlayışındaki değişmeler.
Kitle iletişim sistemlerindeki değişmeler
Ekonomik varlıklardaki değişmeler
Üretim ilişkilerindeki değişmeler
Nüfus artış hızındaki değişmeler
Teknolojik değişmeler
Genel olarak değişme, özel olarak da toplumsal değişme, 1-
şartlara, 2- etmenlere/faktörlere bağlı olarak meydana gelmektedir. Değişmenin
şartları/koşulları, değişmeyi mümkün kılan, buna müsaade eden uygun durumlar
iken; değişmenin faktörleri/etmenleri, değişmeyi sağlayan, harekete geçiren
nedenlerdir.
Sosyo-kültürel değişmeyi, gerekli kılan uygun şartlar
aşağıdaki gibi özetlenebilir(1,2):
İnsanlar için yeni ihtiyaçların ortaya çıkması
Mevcut ihtiyaçların değişen şartlara bağlı olarak daha iyi
karşılanabilmesi için ferdi şiddetli istek ve etkinlikler
Bilgi ve teknolojideki değişme ve yayılma hızı
Bilgi ve teknolojideki değişimlerin toplumsal değerleri
etkilemesi ve bunun gerekliliğine ilişkin bir inancın ortaya çıkması
Toplumsal ve kültürel yapının karmaşıklık derecesi.
Bütün bunların karşılıklı olarak birbirini etkilemesi
Toplumsal değişmenin etmenleri/faktörleri, genel olarak,
aşağıdaki gibi özetlenebilir (1,2):
Coğrafi Etmenler(İklim Değişiklikleri, toprak erozyonu, su
baskınları, depremler, doğal kaynakların tükenmesi, ormanların tahribi,
Madenler, enerji kaynakları…)
Demografik Etmenler (Nüfus artışı, azalışı…)
Din
Felsefe, ideoloji ve düşünce
Liderler
Sivil ve Askeri Bürokrasi, Ordu
Buluşlar ve Keşifler
Teknoloji
Çatışmalar
Toplumsal değişmelerin biri içsel diğeri de dışsal olmak
üzere iki boyutu vardır. Bunla bağlantılı olarak da serbest toplumsal
değişmeler ve zorlayıcı değişmeler olmak üzere toplumsal değişme tiplerini
sınıflandırabiliriz (1). Toplumsal değişme, hangi tür değişme olursa olsun
yukarıda ifade edilen değişmenin şartları ile etmenlerinin karşılıklı
etkileşiminin bir sonucudur. Sosyolojik savaş, toplumsal değişmenin şartları ve
etmenleri üzerine yapılan bir sosyolojik analiz üzerine oturtulmaktadır.
Sosyolojik Savaşta İki Ana Boyut/Eksen
Sosyolojik Savaş, “sosyoloji teorilerinin savaş fenomenine
uygulanarak, hedef toplumun işleyişine yöneltilen sosyolojik müdahaleleri ifade
eden bir kavramdır.” (3). Sosyolojik Savaş, nihai tahlilde bir kimlik çözülmesi
meydana getirme veya var olanı muhafaza etme ya da var olanı daha ileri düzeye
taşıma operasyonudur.
Sosyolojik savaşın biri içe (Sosyolojik savunma) birisi de
dışa dönük (Sosyolojik saldırı) olmak üzere iki boyutu/ekseni vardır.
Sosyolojik savaşın dışa dönük boyutu, rakip/düşman toplumla
ilgili olup onun sosyolojik yapısını, sosyolojik savaşın amacına uygun olarak
tamamen ya da kısmen değiştirme ve yeniden yapılandırma ile ilgilidir.
Sosyolojik savaşın dışa dönük boyutunda, hedef toplumun dayanışma ve bütünleşme
kapasitesini, zayıflatma, ortadan kaldırma, tahrif etme-dönüştürme amaçlanır.
Toplumdaki farklı sosyal güçler karşı karşıya getirilir ve farklı kesimler
aktif halde kitlesel çatışmaya sokularak toplum bir kaosa sürüklenir. Ardından
hedef topluma müdahale edilerek toplum, yeni ortak paydalar etrafında
şekillendirilip yapılandırılır(3).
Sosyolojik savaşın içe dönük ekseni/boyutu ise, kendi
toplumu ilgili olup var olan sosyolojik yapısını, sosyolojik saldırılara karşı
korumak, olumsuz yönde değişmesine mani olmak, kendi toplumsal değerleri,
kültür ve medeniyet kodları düzleminde daha iyiye, güzele doğru bir seyir takip
etmesini sağlamakla ilgilidir. Sosyolojik savunmada amaç, toplumun dayanışma ve
bütünleşme kapasitesinin korunması, geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve canlı
tutulması; toplumda var olan sosyal gücün, var olan merkez etrafında bir araya
getirilerek aradaki bağların daha da sağlamlaştırılması ve
kuvvetlendirilmesidir.
Sonuç: Bir Sosyal Savunma Olarak “Ey İman Edenler İman Edin”
Sosyolojik savunma, doğal seyir içinde şeytanın
vesveselerine bağlı olarak toplumda ortaya çıkan çözülme veya çürümelere karşı
ve düşmanın sosyolojik saldırılarına karşı var olan toplumu korumak, en azından
eski konumunda tutabilmek amaçlı bir koruma hareketidir. Kuran, insanın
helal-haram, hak- batıl, maruf-münker, temiz-pis, güzel-çirkin, adalet-zulüm
düzleminde yaşaması ile ilgili, genel olarak, üç ana evrenin var olduğunu bize
haber vermektedir: 1- Cahiliye Evresi, 2- İslam Evresi, 3- İman Evresi. Hucurat
Süresinin 14-16. Ayetleri bu üç evre arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Bu
üç evre, imanın şartlarını merkeze alan bir kimliğe kayıtsız şartsız bağlılık
ve o bağlılığın göstergesi olarak ötekilere karşı cihat merkezli bir mücadele
referans alınarak tasnif edilmektedir.
İnsanin Cahiliye Evresi, haram, batıl, münker, pis, çirkin,
zulüm üzere inşa edilen bir düşünce ve hayat sistemidir. İnsanın kalbi,
Kur’an’ı deyimle kararmıştır. İnsanın İslam Evresi, helal-haram, hak- batıl,
maruf-münker, adalet-zulüm, temiz-pis, güzel-çirkin düzleminde yeni bir hayata
başlamak üzere helal, hak, maruf, adalet, temiz, güzel eksenli bir hayatı
yaşamaya karar verip eyleme geçme evresidir. Ancak yeni bir hayata başlamaya
karar vermekle insanın kalbi, gönlü, zihni ve düşünce dünyası anında
değişmemekte, pir-ü pak olmamaktadır/olamamaktadır. İnsanın kalbinde siyah
noktalarla beyaz noktalar iç içe geçmiştir. İnsanın İman Evresi ise helal, hak,
maruf, adalet, temiz ve güzel eksenli tam bir arınma halidir.
Şeytanın vesveseleri ve/veya düşmanın sosyolojik saldırıları
karşısında, cahiliyeden İslam’a oradan da iman evresine geçiş şeklinde işleyen
arınma mekanizması tersine dönebilir. İnsan, İman dairesinden İslam dairesine
yönelmiş ve fakat İslam dairesi içerisine henüz girmemiş olabilir. Kur’an’ın
“Ey İman edenler İman edin” çağrısı, geri dönün amaçlı bir uyarıdır. Bu çağrı
ile birlikte sosyolojik savunma mekanizmasının harekete geçirilerek tedbir
alınması istenmektedir:
“Ey iman edenler, Allah’a, Resulüne, Resulüne indirdiği
Kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini,
kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, kuşkusuz uzak bir
sapıklıkla sapıtmıştır.”(4/136)
Benzer şekilde İnsan, İslam dairesinden cahiliye dairesine
yönelmiş ve fakat cahiliye dairesi içerisine henüz girmemiş olabilir. Kuran’ın
“Ey İman edenler İslam’a girin” çağrısı, geri dönün amaçlı bir uyarıdır. Bu
çağrı ile birlikte sosyolojik savunma mekanizmasının harekete geçirilerek
tedbir alınması istenmektedir:
“Ey iman edenler, hepiniz topluca silm’e İslam’a girin ve
şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”(2/208)
Aşağıdaki ayetlerin doğrudan doğruya iman edenlere yapılan bir hitap olduğunu
göz önüne aldığımızda, sosyolojik değişiminin olumsuz istikamette oluşundan
dolayı iman edenleri korumaya dönük bir çağrıdır, bir uyarıdır.
“Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne ihanet etmeyin, bile
bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.”(8/27)
Bir toplumda var olan dayanışma, Sosyal Dayanışma, Siyasal
Dayanışma, Ekonomik Dayanışma ve Askerî Dayanışma olarak sınıflandırılabilir
(3). Dayanışma olgusu, fertlerin ortak paydalara olan kalbi inanç ve
bağlılıklarıyla ortaya çıkmakta, karşılıklı saygı, sevgi, kalplerinin
derinliklerinden başlayıp dışa yansımaktadır. Kur’an’ın iman edenlerle ilgili,
aşağıdaki uyarısı bu açıdan hayatı önemdedir.
“İman etmekte olanların, Allah›ın ve haktan inmiş olanın
zikri için kalplerinin ‘saygı dolu bir korku ile yumuşaması zamanı gelmedi mi
Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre
geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan
çoğu da fasık olanlardı.”(57/16)
Kaynaklar
1-Tezkan, M., Sosysl ve Kültürel Değişme, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No 129, Ankara, 1984, S:
2-10.
2-Giddens A., Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2012,
S: 77-82
3-Çağlayan, Y., Osmanlıdan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş,
Etkileşim, İstanbul, 2013, S: 43-45.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder