24 Haziran 2016 Cuma

KADİFE DARBEDEN SOSYOLOJİK SAVAŞA-2: Sosyolojik Değişim ve Sosyolojik Savaşın İki Boyutu

(Milli Gazete)

Giriş

Türkiye-Irak-Suriye Düzleminde vuku bulan kaosun, daha iyi analiz edilebilmesi ve tedbir alınabilmesi için Sosyolojik Savaşın çok iyi anlaşılması gerekmektedir. Bu amaçla başlattığımız yazı serisinde, geçen hafta kimlik ve sosyoloji kavramlarını ele alıp incelemiştik. Burada ise, sosyolojik değişim ve sosyolojik savaş kavramlarını inceleyeceğiz.

Sosyolojik Değişim

Fertler arasında bazı değerlerin, özelliklerin, ortak payda olarak benimsenmesine bağlı olarak fertler arasındaki ilişkinin mahiyeti değişmektedir. Bu ortak paydaları benimsememiş olanlara göre farklı bir ilişki ağı, dayanışma, aidiyet ve güven duygusu oluşmaktadır. Ortak paydalar etrafında bütünleşme sağlanmaktadır. Bu ortak paydaları benimsememiş olanlardan farklı olunduğu kabul edilmekte ve “farklılık” şuuru meydana gelmekte, “ben idraki”/Biz İdraki oluşmaktadır. Ben/Biz idrakinin meydana gelmesi ile kişiden beklenen roller, görev ve sorumluluklar, severek, istenerek yapılmaktadır. Bu durumda, kalabalıklar/yığınlar, yığın olmaktan çıkmakta, toplum haline gelmektedirler. Etrafında bütünleşilen ve kader birliği edilen ortak paydalar, aynı zamanda topluma özel bir de kimlik kazandırmakta ve toplum bu kimlikle anılmaktadır. Kimlik, bireyler arası bir olgu olup, toplumsal boyutludur ve rızaya dayalı, gönüllü birlikteliktir. Başkalarının onu nasıl görüp konumlandırdığı değil; kendisinin kendisini nasıl görüp konumlandırdığı, kim ya da kimlerle kader birliği yaptığıdır.

Topluma ayrı bir kimlik kazandıran en temel ortak paydalar/ortak özellikler; 1- Değer Sistemi, 2- Kültür ve Medeniyet, 3- Tarih, 4- Coğrafya, 5- Dil, 6- Kan ya da Soy Bağı, 7- Vatandaşlık Bağı, 8- Özel Sözleşme şeklinde tasnif edilebilir. Bir kimliğin varlığı, üç ana unsurun var olması ile ortaya çıkar: 1- Taraflar: Ben/Biz# Öteki/Ötekiler, 2- Ortak Payda-Ortak Özellikler, 3- Taraflar Arasında ki Etkileşim: Dost, Müttefik, Rakip, Düşman. Toplumları farklı kılan, onlara ruh ve şekil veren kimlikleridir.

Sosyoloji, toplumsal bir olayın, geçmişini ve bugününü inceleyerek (Sosyolojinin Pratik Boyutu), toplumun geleceğinin nasıl bir seyir izleyeceğini öngörür (Teorik Boyut). Arzu edilen toplumsal yapı ile var olan toplumsal yapı arasındaki ilişkiyi göz önüne alarak, toplumun geleceğini biçimlendirebilmek için gerekli müdahale etme imkânlarını ortaya koyar (Eylem Boyutu).

“Değişme, önceki durum ya da davranıştan farklılaşma biçimidir” (1). Mahiyeti itibarıyla olumlu ya da olumsuz olabilir. Bu nedenle bir yön ve istikamet belirtmez. Toplumsal değişme ise, toplumun yapısını meydana getiren toplumsal ilişkiler ağının ve bunları belirleyen toplumsal kurumların değişmesi olarak tanımlanabilir (1). Toplumsal ilişkiler ağı ve bunları belirleyen toplumsal kurumların değişimi, toplumu meydana getiren, kader birliği ettiren, dayanışma içerisine sokan, sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik yapının değişmesinin bir sonucudur. O nedenle toplumsal değişme, sosyo- kültürel değişimin bir sonucudur. Sosyo-kültürel değişme ise aşağıdaki değişkelerde meydana gelene değişimlerin bir sonucudur (1,2):

Dini anlayış ve kurumlardaki değişmeler

Gelenek ve göreneklerdeki değişmeler

Aile ve akrabalık ilişkilerindeki değişmeler

Çocuğa bakış ve çocuk yetiştirmedeki değişmeler

Kişiliklerdeki değişmeler

Cinsel davranış, tutum ve değerlerindeki değişmeler

Eğitim kurumlarındaki değişmeler

Dildeki değişmeler.

Toplumsal rol ve statülerdeki değişmeler

Sanat anlayışındaki değişmeler.

Kitle iletişim sistemlerindeki değişmeler

Ekonomik varlıklardaki değişmeler

Üretim ilişkilerindeki değişmeler

Nüfus artış hızındaki değişmeler

Teknolojik değişmeler

Genel olarak değişme, özel olarak da toplumsal değişme, 1- şartlara, 2- etmenlere/faktörlere bağlı olarak meydana gelmektedir. Değişmenin şartları/koşulları, değişmeyi mümkün kılan, buna müsaade eden uygun durumlar iken; değişmenin faktörleri/etmenleri, değişmeyi sağlayan, harekete geçiren nedenlerdir.

Sosyo-kültürel değişmeyi, gerekli kılan uygun şartlar aşağıdaki gibi özetlenebilir(1,2):

İnsanlar için yeni ihtiyaçların ortaya çıkması

Mevcut ihtiyaçların değişen şartlara bağlı olarak daha iyi karşılanabilmesi için ferdi şiddetli istek ve etkinlikler

Bilgi ve teknolojideki değişme ve yayılma hızı

Bilgi ve teknolojideki değişimlerin toplumsal değerleri etkilemesi ve bunun gerekliliğine ilişkin bir inancın ortaya çıkması

Toplumsal ve kültürel yapının karmaşıklık derecesi.

Bütün bunların karşılıklı olarak birbirini etkilemesi

Toplumsal değişmenin etmenleri/faktörleri, genel olarak, aşağıdaki gibi özetlenebilir (1,2):

Coğrafi Etmenler(İklim Değişiklikleri, toprak erozyonu, su baskınları, depremler, doğal kaynakların tükenmesi, ormanların tahribi, Madenler, enerji kaynakları…)

Demografik Etmenler (Nüfus artışı, azalışı…)

Din

Felsefe, ideoloji ve düşünce

Liderler

Sivil ve Askeri Bürokrasi, Ordu

Buluşlar ve Keşifler

Teknoloji

Çatışmalar

Toplumsal değişmelerin biri içsel diğeri de dışsal olmak üzere iki boyutu vardır. Bunla bağlantılı olarak da serbest toplumsal değişmeler ve zorlayıcı değişmeler olmak üzere toplumsal değişme tiplerini sınıflandırabiliriz (1). Toplumsal değişme, hangi tür değişme olursa olsun yukarıda ifade edilen değişmenin şartları ile etmenlerinin karşılıklı etkileşiminin bir sonucudur. Sosyolojik savaş, toplumsal değişmenin şartları ve etmenleri üzerine yapılan bir sosyolojik analiz üzerine oturtulmaktadır.

Sosyolojik Savaşta İki Ana Boyut/Eksen

Sosyolojik Savaş, “sosyoloji teorilerinin savaş fenomenine uygulanarak, hedef toplumun işleyişine yöneltilen sosyolojik müdahaleleri ifade eden bir kavramdır.” (3). Sosyolojik Savaş, nihai tahlilde bir kimlik çözülmesi meydana getirme veya var olanı muhafaza etme ya da var olanı daha ileri düzeye taşıma operasyonudur.

Sosyolojik savaşın biri içe (Sosyolojik savunma) birisi de dışa dönük (Sosyolojik saldırı) olmak üzere iki boyutu/ekseni vardır.

Sosyolojik savaşın dışa dönük boyutu, rakip/düşman toplumla ilgili olup onun sosyolojik yapısını, sosyolojik savaşın amacına uygun olarak tamamen ya da kısmen değiştirme ve yeniden yapılandırma ile ilgilidir. Sosyolojik savaşın dışa dönük boyutunda, hedef toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesini, zayıflatma, ortadan kaldırma, tahrif etme-dönüştürme amaçlanır. Toplumdaki farklı sosyal güçler karşı karşıya getirilir ve farklı kesimler aktif halde kitlesel çatışmaya sokularak toplum bir kaosa sürüklenir. Ardından hedef topluma müdahale edilerek toplum, yeni ortak paydalar etrafında şekillendirilip yapılandırılır(3).

Sosyolojik savaşın içe dönük ekseni/boyutu ise, kendi toplumu ilgili olup var olan sosyolojik yapısını, sosyolojik saldırılara karşı korumak, olumsuz yönde değişmesine mani olmak, kendi toplumsal değerleri, kültür ve medeniyet kodları düzleminde daha iyiye, güzele doğru bir seyir takip etmesini sağlamakla ilgilidir. Sosyolojik savunmada amaç, toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesinin korunması, geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve canlı tutulması; toplumda var olan sosyal gücün, var olan merkez etrafında bir araya getirilerek aradaki bağların daha da sağlamlaştırılması ve kuvvetlendirilmesidir.

Sonuç: Bir Sosyal Savunma Olarak “Ey İman Edenler İman Edin”

Sosyolojik savunma, doğal seyir içinde şeytanın vesveselerine bağlı olarak toplumda ortaya çıkan çözülme veya çürümelere karşı ve düşmanın sosyolojik saldırılarına karşı var olan toplumu korumak, en azından eski konumunda tutabilmek amaçlı bir koruma hareketidir. Kuran, insanın helal-haram, hak- batıl, maruf-münker, temiz-pis, güzel-çirkin, adalet-zulüm düzleminde yaşaması ile ilgili, genel olarak, üç ana evrenin var olduğunu bize haber vermektedir: 1- Cahiliye Evresi, 2- İslam Evresi, 3- İman Evresi. Hucurat Süresinin 14-16. Ayetleri bu üç evre arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Bu üç evre, imanın şartlarını merkeze alan bir kimliğe kayıtsız şartsız bağlılık ve o bağlılığın göstergesi olarak ötekilere karşı cihat merkezli bir mücadele referans alınarak tasnif edilmektedir.

İnsanin Cahiliye Evresi, haram, batıl, münker, pis, çirkin, zulüm üzere inşa edilen bir düşünce ve hayat sistemidir. İnsanın kalbi, Kur’an’ı deyimle kararmıştır. İnsanın İslam Evresi, helal-haram, hak- batıl, maruf-münker, adalet-zulüm, temiz-pis, güzel-çirkin düzleminde yeni bir hayata başlamak üzere helal, hak, maruf, adalet, temiz, güzel eksenli bir hayatı yaşamaya karar verip eyleme geçme evresidir. Ancak yeni bir hayata başlamaya karar vermekle insanın kalbi, gönlü, zihni ve düşünce dünyası anında değişmemekte, pir-ü pak olmamaktadır/olamamaktadır. İnsanın kalbinde siyah noktalarla beyaz noktalar iç içe geçmiştir. İnsanın İman Evresi ise helal, hak, maruf, adalet, temiz ve güzel eksenli tam bir arınma halidir.

Şeytanın vesveseleri ve/veya düşmanın sosyolojik saldırıları karşısında, cahiliyeden İslam’a oradan da iman evresine geçiş şeklinde işleyen arınma mekanizması tersine dönebilir. İnsan, İman dairesinden İslam dairesine yönelmiş ve fakat İslam dairesi içerisine henüz girmemiş olabilir. Kur’an’ın “Ey İman edenler İman edin” çağrısı, geri dönün amaçlı bir uyarıdır. Bu çağrı ile birlikte sosyolojik savunma mekanizmasının harekete geçirilerek tedbir alınması istenmektedir:

“Ey iman edenler, Allah’a, Resulüne, Resulüne indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, kuşkusuz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.”(4/136)

Benzer şekilde İnsan, İslam dairesinden cahiliye dairesine yönelmiş ve fakat cahiliye dairesi içerisine henüz girmemiş olabilir. Kuran’ın “Ey İman edenler İslam’a girin” çağrısı, geri dönün amaçlı bir uyarıdır. Bu çağrı ile birlikte sosyolojik savunma mekanizmasının harekete geçirilerek tedbir alınması istenmektedir:

“Ey iman edenler, hepiniz topluca silm’e İslam’a girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”(2/208) Aşağıdaki ayetlerin doğrudan doğruya iman edenlere yapılan bir hitap olduğunu göz önüne aldığımızda, sosyolojik değişiminin olumsuz istikamette oluşundan dolayı iman edenleri korumaya dönük bir çağrıdır, bir uyarıdır.

“Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.”(8/27)

Bir toplumda var olan dayanışma, Sosyal Dayanışma, Siyasal Dayanışma, Ekonomik Dayanışma ve Askerî Dayanışma olarak sınıflandırılabilir (3). Dayanışma olgusu, fertlerin ortak paydalara olan kalbi inanç ve bağlılıklarıyla ortaya çıkmakta, karşılıklı saygı, sevgi, kalplerinin derinliklerinden başlayıp dışa yansımaktadır. Kur’an’ın iman edenlerle ilgili, aşağıdaki uyarısı bu açıdan hayatı önemdedir.

“İman etmekte olanların, Allah›ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin ‘saygı dolu bir korku ile yumuşaması zamanı gelmedi mi Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu da fasık olanlardı.”(57/16)

Kaynaklar

1-Tezkan, M., Sosysl ve Kültürel Değişme, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No 129, Ankara, 1984, S: 2-10.

2-Giddens A., Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2012, S: 77-82

3-Çağlayan, Y., Osmanlıdan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş, Etkileşim, İstanbul, 2013, S: 43-45.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...