10 Haziran 2016 Cuma

DİNLERİ BİRBİRİNDEN AYIRAN TEMEL UNSURLAR VE İKİ ANA DİN

 (Milli Gazete)

“Hiç Şüphesiz Allah Katında Hak Din, İslâm’dır.”(3/19)

Giriş

Geçen yazılarda sekülerlik/laiklik ve Din’in, esas ve ıstılahı anlamlarını incelemiştik. Burada İki farklı Din olan Tevhid Dini ile Şirk Dini ele alınıp incelenecek ve Sekülerlik/Laiklik’in dinle ilişkisi sorgulanacaktır.

Dinleri Birbirinden Ayıran Temel Unsurlar

İnsanın yeryüzünde hangi değerlere göre yaşaması ve hayatını tanzim etmesi gerektiğine ve hangi bilgi kaynaklarını kullanacağına ilişkin kaideleri, kuralları ve kanunları kimin vaaz edeceği, vaaz edilen nizamda insanın yetki ve sorumlulukları, vaaz eden otoriteye karşı insanın sorumlulukları, bu dünya ile ölüm sonrası hayat arasındaki ilişkinin ne olduğu, tek otoriteden insana doğru yönelen ödül ve cezanın ne olacağı, dinleri birbirinden ayıran temel unsurlardır. Bu sorular, aynı zamanda geçen yazıda incelediğimiz sekülerlik/laiklik ve Dinin anlam alanı ile ilgili sorulardır. Bu sorulara verilen cevaplar, dinleri birbirinden ayırmaktadır.

Kur’an’a göre Allah, insanlara uymaları gereken temel değerleri, kanuniyetleri, Peygamberler ve Kitaplar vasıtasıyla ‘Allah’ın Dini’ adı ile bildirmiştir. İnsan ise buna uyup uymamakta serbest olup kendine Allah’ın dininin dışında başka bir din arayabilmektedir (3/83). Kur’an, Allah’ın en yüksek otorite olarak temel değerleri koymada hiçbir ortak kabul etmediğini bize bildirmektedir. Kur’an, insanoğlunun Allah’ın dışında veya yanında ikinci derece bir otorite kabullenmesini, şirk olarak nitelendirmektedir (42/21). Bu nedenle Kur’an, “Allah’ın Dini” dışında dinlerin  hepsini, “Şirk Dini” olarak isimlendirmektedir. Dolayısıyla iki farklı ana din ekseni vardır: Tevhid Dini (Allah’ın Dini= İslam), Şirk dini.

Kur’an’da Yunus Sûresi’nde, iki farklı dinin varlığını görebilmekteyiz (10/104). Bu ayette din kavramının birinci anlam boyutunda yer alan yüce otorite ve hükümdarın Allah olduğu; üçüncü anlam boyutu ile itaat ve teslimiyetin yalnızca ona yapılması gerektiği belirtilirken; ölüm ötesi hatırlatılarak gizli olarak ödül ve ceza sistemi ile ilgili olan beşinci anlam boyutuna dikkat çekilmektedir. Bu dine tabi olanların müminler topluluğundan olduğunun ifade edilmesi ile dördüncü anlam boyutuna vurgu yapılmaktadır.

Kur’an’da, Allah’ı en yüce otorite olarak benimseyip onun gönderdiği değerlere ve gösterdiği yola tabı olanlar muvahhit, diğerleri ise müşrik olarak nitelendirilmekte; muvahhitlerin müşrikler ile aralarına mesafe koyması emredilmektedir. Allah’ın dışındaki şeylere tapınılmaması, ibadet edinilmemesi ifade edilirken dinin üçüncü anlam boyutuna vurgu yapılmış olmaktadır(10/105, 106).

İnsanın kurtuluş ve mutluluğu, Allah’ın insanlığa gönderdiği Bilgiye ve Peygamberine tabi olup olmamasına bağlıdır ve bu konudaki seçimde insan, serbest bırakılmıştır. Ödül ve ceza, yaptığı tercihe göre şekillenecektir (10/108).

Yukarıdan incelemelerden anlaşılabileceği gibi dinleri birbirinden ayıran ana kriter, dinin 6 anlam boyutudur. 

Tevhid Dini

Tevhid dini dediğimizde, kafamızda canlanması gereken olmazsa olmazlar nelerdir   Bunu, dinin altı anlam boyutunu göz önüne alarak cevaplandırmamız gerekmektedir.

Birinci Boyut: Tevhid dininde, en yüce, yüksek, mutlak hâkim, tek otorite, Allah’tır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de ‘Esma-ul Hüsna’ olarak ifade edilen 99 sıfatla kendini tanıtmaktadır. Allah, en yüksek otorite olarak mutlak hâkim, mutlak kanun koyucu, hüküm koyucu, mutlak yol gösterici, mutlak terbiye edici, mutlak huzur ve sükûn verici ve tek sığınılacak mercidir (21/22, 172; 25/43; 9/31).

İkinci Boyut: Tevhid dininde en üst otorite olarak Allah, insanları yol boyu başıboş bırakmamış, bunalım dönemlerinde onlara peygamberler, resuller, nebiler ve kitaplar göndererek onlar yol göstermiş, yaşanacak bir sistem vazetmiştir (4/105; 6/161; 1/1-7).

Üçüncü Boyut: Tevhid dininde, insan, Allah’a olan borcunun bir edası olarak itaat, kulluk ve tapınma anlamlarını içerecek bütünlükte yalnızca Allah’a ibadet ve kulluk eder (36/60, 61; 9/31; 21/92, 93).

Dördüncü Boyut: Bu, yüce yüksek otoriteden gelen değerler sistemini benimseyip yaşama aktaran insan topluluğu, müminler topluluğu,  tek bir ‘Ümmet’/‘Millet’tir. Allah’tan gelen değerler sistemini benimsemiş olmayanlar ise müşrikler topluluğu olarak ayrı bir toplum, ayrı bir millet, ayrı bir ümmettirler (10/104-106). Farklı topluluklarla bütünleşebilmek, ancak Rab, ilah ve ibadet kavramlarını yalnızca Allah’a has kılmakla mümkündür (3/64).

Beşinci Boyut: Yüce egemenlik sahibi otoriteden gelen değerler sistemine ve vazedilen nizama karşı insanın gösterdiği tepki ve takındığı tavra bağlı olarak vazedilen “ödül ve ceza sistemi”, Cennet ve Cehennem’dir. Ancak ödül ve cezanın bir kısmı, bu dünya, bir kısmı ise öteki dünya ile ilgili olduğu göz ardı edilmemelidir.

Altıncı Boyut: İnsan ve toplum hayatının her alanının Allah’ın gönderdiği değer sistemine göre inşa edilmesi, ‘fikri ve ameli nizamı’ oluşturur. Kur’an’da “Hükmün Allah’a ait olmasından”, “Allahın indirdikleri ile hükmedilmesinden” kast edilen budur(12/40; 5/44-50; 3/118-120; 2/85-86; 15/90-95).

İnsanoğlu yeryüzüne gönderilirken başıboş bırakılmamış, kurtuluş ve mutluluğu için fıtratına uygun bir şekilde nasıl yaşaması ve nasıl davranması gerektiği kendisine bildirilmiş (vahyi bilgi) ve yol gösterilmiştir. Hz. Âdem’le başlayan Hz. Muhammed’le son bulan peygamberler silsilesinin görevi, budur.

Vahyi bilgi, insanlık için gerekli olan ana değerleri içermekte ve ana frekansları bize vermektedir. Peygamberler ise bunları yorumlamış ve uygulamıştır. Peygamberler, ana değerler etrafında bir zihniyet, bir anlama ve değerlendirme ve yorumlama sistemi geliştirmişlerdir. Bu sistem, zamanı, zemini ve içinde bulunulan koşulları, ana değerlerle birlikte ele almaktadır. Kendi içinde bir bütündür. Âlimler, bu sistemi zaman, zemin ve koşulları da göz önüne alarak geliştirir, zenginleştirir. Bu noktada akıl, deney ve gözlem işin içerisine girer. İçtihat da bundan başka bir şey değildir.

Böylelikle insanın Allah’la, kendisi ile, nesillerle, ailesi ile toplumu ile, devleti ile ve doğa ile ilişkilerinin Allah’tan gelen hidayet, vahyi bilgi, çerçevesinde yeniden tanzim edilmesi sağlanmış; insanın öteki dünyadaki durumunun bu dünyaya bağımlı olduğu hatırlatılarak kendisine burada çeki düzen vermesi istenmiştir. İşte bu Tevhid dinidir. Tevhid dini, insan fıtratının bir yansıması olup huzur ve mutluluğun kaynağıdır (30/30).

Şirk Dini        

Tevhid dininin, yukarıda izah edilen altı boyutundan herhangi birinin inkârı, reddi, önemsiz kılınması veya unutulması/unutturulması dini, tevhid dini olmaktan çıkarmakta onu, şirk dini haline dönüştürmektedir.

Dini, sadece Allah ile kul arasında namaz, oruç, hac, zekât, dua ve zikir boyutlu (Üçüncü Boyut) olarak tanımlayıp onu, ferdin kalbine, vicdanına, evine ya da mabedine hapsetmek, bireysel hayattan toplumsal hayata, ekonomik hayattan ceza hukukuna kadar her alandan tasfiye etmek, günlük hayatın her sahasını tanzim etmesine karşı çıkmak (Altıncı Boyutu İnkar), tevhid dinini parçalayıp yeni bir din inşa etmek demektir:

“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah’adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.” (6/159).

Böyle bir din, Kuran’a göre şirk dinidir; müntesipleri de müşriktir (5/44-50; 3/118-120; 2/85-86, 7/3; 10/104-108; 12/40; 15/90-95).

Şirk dininde vahyi bilgi ya yoktur ya da parçalanmış olarak vardır. Bütünlük kaybolmuştur. Şirk dinindeki bilgi, yalnızca insan aklına, deney ve gözleme dayandığından, genelde, izafidir.

Sonuç: Sekülerlik/Laiklik, Sekülerizm/Laisizm Şirk Dinidir

Samuel Johnson, Loobster, Oxford Sözlüklerinde, Uluslararası Üçüncü Yeni Sözlük’de yapılan tanımlar ve sekülerizm teorisyenlerinden Harvey Cox, Edward Bailey, Max Weber, Bryan Wilson, Peter Berger, Thomas Lucman , Karel Dobbelaere, Jürgen Habermas’ın Sekülerlik/Laiklik, Sekülerleşme/Laikleşme, Sekülerizm/Laisizm’e ilişkin yaptıkları tanım ve açıklamalar (2-4), Dinin Altı Anlam Boyutu ile mukayese edildiğinde (5), sekülerlik/laiklik’in, sekülerizm/ laisizm’in şirk dini olduğunu söyleyebiliriz.

Sekülerlik/laiklik’de, sekülerizm/laisizm’de, insanın bütün ilgisi ve dikkati, yalnız ve yalnız bu dünyaya çevrilmiştir. Allah ve Ahiret hayatı, ya unutulmuş ya da önemsiz bir hale gelmiş; insan ve dünya ile bütün irtibatı koparılıp atılmıştır. Sekülerizasyonda/laiksizimde varlık teorisi, bilgi teorisi ve değer teorisi açılarından dine açılmış bir savaş vardır. Bütün bu ana kabullerin uzantısında günlük hayatta, sanatta, kültürde, eğitimde, dilde, bilimde, değerlerde, düşüncede, ekonomide, siyasette yönetimde ve devlet hayatında; kısaca günlük hayatın hiçbir yerinde dine ve dini düşünceye yer yoktur. Bu açıdan Laik-Seküler düşünce, Kur’an’ın tanımladığı ve Hz. Peygamberin hayata geçirdiği dini parçalamış ve anlam alanını daraltmıştır (6/159; 30/32).

Ancak sekülerizm/laisizm, ateizm değildir. Laisizm, sekülerizme nazaran, dine karşı tutumu daha sert ve katıdır, ateizme daha meyillidir. Sekülerizm, Protestan dünyevileşmesi iken laisizm, Katolik dünyevileşmesidir.

Bu çerçevede Laik-Seküler düşünceyi değerlendirdiğimiz zaman, Laik-Seküler düşüncenin kökleri İblis’in Allah’a isyan etmesine kadar uzanmaktadır.  Kavramsallaştırmanın daha sonraları yapılmış olması muhtevayı değiştirmemektedir. Hz. Adem’i tuzağa düşürmek için Allah’ın Hz. Adem’e verdiği bilginin ve koyduğu kanunların tersini, Hz. Adem’e söylemiş ve onu kandırıp tuzağa düşürmüş, Cennetten çıkarılmasına sebebiyet vermiştir. O nedenle Laik- Seküler düşüncenin atası, İblistir:

“Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz de dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

Şeytan, kendilerinden ‹örtülüp gizlenen çirkin yerlerini› açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: «Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.

Ve: «Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim» diye yemin de etti.” (7/19-21; Bak: 2/30-39; 15/26-48; 17/61-65; 20/115-127; 38/71-85; 55/14-15; 71/19).

İblis’in yolundan gidenlerden olmamak için;

“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtırlar diye onlardan sakın.”(5/44-50; 3/118-120, 2/ 85-86, 7/3)

Öyleyse;

“Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitabı hak olarak indirdik.

Sakın Hainlerin savunucusu olma.”(4/105)

Kaynaklar

1- Mevdudi E.A., Kur’an’ın Dört Temel Terimi,

2- Can, B., Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı Linç Etme Girişiminin Düşündürdükleri-3: Sekülerlik, Sekülerleşme 13.5.2016, Milli Gazete

3- Can, B., Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı Linç Etme Girişiminin Düşündürdükleri-4: Laiklik, Laikleşme, Laisizm; 20.5.2016, Milli Gazete

4- Can, B., Laiklik, Laikleşme, Laisizm-2: Istılahı Anlamları, 27.5.2016, Milli Gazete

5- Can, B., Din’in Anlam Alanı, 3.6.2016, Milli Gazete

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...