(Milli Gazete)
“Hiç Şüphesiz Allah Katında Hak Din, İslâm’dır.”(3/19)
Giriş
Geçen yazılarda sekülerlik/laiklik ve Din’in, esas ve
ıstılahı anlamlarını incelemiştik. Burada İki farklı Din olan Tevhid Dini ile
Şirk Dini ele alınıp incelenecek ve Sekülerlik/Laiklik’in dinle ilişkisi
sorgulanacaktır.
Dinleri Birbirinden Ayıran Temel Unsurlar
İnsanın yeryüzünde hangi değerlere göre yaşaması ve hayatını
tanzim etmesi gerektiğine ve hangi bilgi kaynaklarını kullanacağına ilişkin
kaideleri, kuralları ve kanunları kimin vaaz edeceği, vaaz edilen nizamda
insanın yetki ve sorumlulukları, vaaz eden otoriteye karşı insanın
sorumlulukları, bu dünya ile ölüm sonrası hayat arasındaki ilişkinin ne olduğu,
tek otoriteden insana doğru yönelen ödül ve cezanın ne olacağı, dinleri
birbirinden ayıran temel unsurlardır. Bu sorular, aynı zamanda geçen yazıda
incelediğimiz sekülerlik/laiklik ve Dinin anlam alanı ile ilgili sorulardır. Bu
sorulara verilen cevaplar, dinleri birbirinden ayırmaktadır.
Kur’an’a göre Allah, insanlara uymaları gereken temel
değerleri, kanuniyetleri, Peygamberler ve Kitaplar vasıtasıyla ‘Allah’ın Dini’
adı ile bildirmiştir. İnsan ise buna uyup uymamakta serbest olup kendine
Allah’ın dininin dışında başka bir din arayabilmektedir (3/83). Kur’an,
Allah’ın en yüksek otorite olarak temel değerleri koymada hiçbir ortak kabul
etmediğini bize bildirmektedir. Kur’an, insanoğlunun Allah’ın dışında veya
yanında ikinci derece bir otorite kabullenmesini, şirk olarak
nitelendirmektedir (42/21). Bu nedenle Kur’an, “Allah’ın Dini” dışında
dinlerin hepsini, “Şirk Dini” olarak isimlendirmektedir. Dolayısıyla iki
farklı ana din ekseni vardır: Tevhid Dini (Allah’ın Dini= İslam), Şirk dini.
Kur’an’da Yunus Sûresi’nde, iki farklı dinin varlığını
görebilmekteyiz (10/104). Bu ayette din kavramının birinci anlam boyutunda yer
alan yüce otorite ve hükümdarın Allah olduğu; üçüncü anlam boyutu ile itaat ve
teslimiyetin yalnızca ona yapılması gerektiği belirtilirken; ölüm ötesi
hatırlatılarak gizli olarak ödül ve ceza sistemi ile ilgili olan beşinci anlam
boyutuna dikkat çekilmektedir. Bu dine tabi olanların müminler topluluğundan
olduğunun ifade edilmesi ile dördüncü anlam boyutuna vurgu yapılmaktadır.
Kur’an’da, Allah’ı en yüce otorite olarak benimseyip onun
gönderdiği değerlere ve gösterdiği yola tabı olanlar muvahhit, diğerleri ise
müşrik olarak nitelendirilmekte; muvahhitlerin müşrikler ile aralarına mesafe
koyması emredilmektedir. Allah’ın dışındaki şeylere tapınılmaması, ibadet
edinilmemesi ifade edilirken dinin üçüncü anlam boyutuna vurgu yapılmış
olmaktadır(10/105, 106).
İnsanın kurtuluş ve mutluluğu, Allah’ın insanlığa gönderdiği
Bilgiye ve Peygamberine tabi olup olmamasına bağlıdır ve bu konudaki seçimde
insan, serbest bırakılmıştır. Ödül ve ceza, yaptığı tercihe göre
şekillenecektir (10/108).
Yukarıdan incelemelerden anlaşılabileceği gibi dinleri
birbirinden ayıran ana kriter, dinin 6 anlam boyutudur.
Tevhid Dini
Tevhid dini dediğimizde, kafamızda canlanması gereken
olmazsa olmazlar nelerdir Bunu, dinin altı anlam boyutunu göz önüne
alarak cevaplandırmamız gerekmektedir.
Birinci Boyut: Tevhid dininde, en yüce, yüksek, mutlak
hâkim, tek otorite, Allah’tır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de ‘Esma-ul Hüsna’ olarak
ifade edilen 99 sıfatla kendini tanıtmaktadır. Allah, en yüksek otorite olarak
mutlak hâkim, mutlak kanun koyucu, hüküm koyucu, mutlak yol gösterici, mutlak
terbiye edici, mutlak huzur ve sükûn verici ve tek sığınılacak mercidir (21/22,
172; 25/43; 9/31).
İkinci Boyut: Tevhid dininde en üst otorite olarak
Allah, insanları yol boyu başıboş bırakmamış, bunalım dönemlerinde onlara
peygamberler, resuller, nebiler ve kitaplar göndererek onlar yol göstermiş,
yaşanacak bir sistem vazetmiştir (4/105; 6/161; 1/1-7).
Üçüncü Boyut: Tevhid dininde, insan, Allah’a olan borcunun
bir edası olarak itaat, kulluk ve tapınma anlamlarını içerecek bütünlükte
yalnızca Allah’a ibadet ve kulluk eder (36/60, 61; 9/31; 21/92, 93).
Dördüncü Boyut: Bu, yüce yüksek otoriteden gelen değerler
sistemini benimseyip yaşama aktaran insan topluluğu, müminler topluluğu,
tek bir ‘Ümmet’/‘Millet’tir. Allah’tan gelen değerler sistemini benimsemiş
olmayanlar ise müşrikler topluluğu olarak ayrı bir toplum, ayrı bir millet,
ayrı bir ümmettirler (10/104-106). Farklı topluluklarla bütünleşebilmek, ancak
Rab, ilah ve ibadet kavramlarını yalnızca Allah’a has kılmakla mümkündür
(3/64).
Beşinci Boyut: Yüce egemenlik sahibi otoriteden gelen
değerler sistemine ve vazedilen nizama karşı insanın gösterdiği tepki ve
takındığı tavra bağlı olarak vazedilen “ödül ve ceza sistemi”, Cennet ve
Cehennem’dir. Ancak ödül ve cezanın bir kısmı, bu dünya, bir kısmı ise öteki
dünya ile ilgili olduğu göz ardı edilmemelidir.
Altıncı Boyut: İnsan ve toplum hayatının her alanının
Allah’ın gönderdiği değer sistemine göre inşa edilmesi, ‘fikri ve ameli nizamı’
oluşturur. Kur’an’da “Hükmün Allah’a ait olmasından”, “Allahın indirdikleri ile
hükmedilmesinden” kast edilen budur(12/40; 5/44-50; 3/118-120; 2/85-86;
15/90-95).
İnsanoğlu yeryüzüne gönderilirken başıboş bırakılmamış,
kurtuluş ve mutluluğu için fıtratına uygun bir şekilde nasıl yaşaması ve nasıl
davranması gerektiği kendisine bildirilmiş (vahyi bilgi) ve yol gösterilmiştir.
Hz. Âdem’le başlayan Hz. Muhammed’le son bulan peygamberler silsilesinin
görevi, budur.
Vahyi bilgi, insanlık için gerekli olan ana değerleri
içermekte ve ana frekansları bize vermektedir. Peygamberler ise bunları
yorumlamış ve uygulamıştır. Peygamberler, ana değerler etrafında bir zihniyet,
bir anlama ve değerlendirme ve yorumlama sistemi geliştirmişlerdir. Bu sistem,
zamanı, zemini ve içinde bulunulan koşulları, ana değerlerle birlikte ele
almaktadır. Kendi içinde bir bütündür. Âlimler, bu sistemi zaman, zemin ve
koşulları da göz önüne alarak geliştirir, zenginleştirir. Bu noktada akıl,
deney ve gözlem işin içerisine girer. İçtihat da bundan başka bir şey değildir.
Böylelikle insanın Allah’la, kendisi ile, nesillerle, ailesi
ile toplumu ile, devleti ile ve doğa ile ilişkilerinin Allah’tan gelen hidayet,
vahyi bilgi, çerçevesinde yeniden tanzim edilmesi sağlanmış; insanın öteki
dünyadaki durumunun bu dünyaya bağımlı olduğu hatırlatılarak kendisine burada
çeki düzen vermesi istenmiştir. İşte bu Tevhid dinidir. Tevhid dini, insan
fıtratının bir yansıması olup huzur ve mutluluğun kaynağıdır (30/30).
Şirk Dini
Tevhid dininin, yukarıda izah edilen altı boyutundan
herhangi birinin inkârı, reddi, önemsiz kılınması veya unutulması/unutturulması
dini, tevhid dini olmaktan çıkarmakta onu, şirk dini haline dönüştürmektedir.
Dini, sadece Allah ile kul arasında namaz, oruç, hac, zekât,
dua ve zikir boyutlu (Üçüncü Boyut) olarak tanımlayıp onu, ferdin kalbine,
vicdanına, evine ya da mabedine hapsetmek, bireysel hayattan toplumsal hayata,
ekonomik hayattan ceza hukukuna kadar her alandan tasfiye etmek, günlük hayatın
her sahasını tanzim etmesine karşı çıkmak (Altıncı Boyutu İnkar), tevhid dinini
parçalayıp yeni bir din inşa etmek demektir:
“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de
gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak
Allah’adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.”
(6/159).
Böyle bir din, Kuran’a göre şirk dinidir; müntesipleri de
müşriktir (5/44-50; 3/118-120; 2/85-86, 7/3; 10/104-108; 12/40; 15/90-95).
Şirk dininde vahyi bilgi ya yoktur ya da parçalanmış olarak
vardır. Bütünlük kaybolmuştur. Şirk dinindeki bilgi, yalnızca insan aklına,
deney ve gözleme dayandığından, genelde, izafidir.
Sonuç: Sekülerlik/Laiklik, Sekülerizm/Laisizm Şirk Dinidir
Samuel Johnson, Loobster, Oxford Sözlüklerinde, Uluslararası
Üçüncü Yeni Sözlük’de yapılan tanımlar ve sekülerizm teorisyenlerinden Harvey
Cox, Edward Bailey, Max Weber, Bryan Wilson, Peter Berger, Thomas Lucman ,
Karel Dobbelaere, Jürgen Habermas’ın Sekülerlik/Laiklik,
Sekülerleşme/Laikleşme, Sekülerizm/Laisizm’e ilişkin yaptıkları tanım ve
açıklamalar (2-4), Dinin Altı Anlam Boyutu ile mukayese edildiğinde (5),
sekülerlik/laiklik’in, sekülerizm/ laisizm’in şirk dini olduğunu
söyleyebiliriz.
Sekülerlik/laiklik’de, sekülerizm/laisizm’de, insanın bütün
ilgisi ve dikkati, yalnız ve yalnız bu dünyaya çevrilmiştir. Allah ve Ahiret
hayatı, ya unutulmuş ya da önemsiz bir hale gelmiş; insan ve dünya ile bütün
irtibatı koparılıp atılmıştır. Sekülerizasyonda/laiksizimde varlık teorisi,
bilgi teorisi ve değer teorisi açılarından dine açılmış bir savaş vardır. Bütün
bu ana kabullerin uzantısında günlük hayatta, sanatta, kültürde, eğitimde,
dilde, bilimde, değerlerde, düşüncede, ekonomide, siyasette yönetimde ve devlet
hayatında; kısaca günlük hayatın hiçbir yerinde dine ve dini düşünceye yer
yoktur. Bu açıdan Laik-Seküler düşünce, Kur’an’ın tanımladığı ve Hz.
Peygamberin hayata geçirdiği dini parçalamış ve anlam alanını daraltmıştır
(6/159; 30/32).
Ancak sekülerizm/laisizm, ateizm değildir. Laisizm,
sekülerizme nazaran, dine karşı tutumu daha sert ve katıdır, ateizme daha
meyillidir. Sekülerizm, Protestan dünyevileşmesi iken laisizm, Katolik
dünyevileşmesidir.
Bu çerçevede Laik-Seküler düşünceyi değerlendirdiğimiz
zaman, Laik-Seküler düşüncenin kökleri İblis’in Allah’a isyan etmesine kadar
uzanmaktadır. Kavramsallaştırmanın daha sonraları yapılmış olması
muhtevayı değiştirmemektedir. Hz. Adem’i tuzağa düşürmek için Allah’ın Hz.
Adem’e verdiği bilginin ve koyduğu kanunların tersini, Hz. Adem’e söylemiş ve
onu kandırıp tuzağa düşürmüş, Cennetten çıkarılmasına sebebiyet vermiştir. O
nedenle Laik- Seküler düşüncenin atası, İblistir:
“Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz de
dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden
olursunuz.
Şeytan, kendilerinden ‹örtülüp gizlenen çirkin yerlerini›
açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: «Rabbinizin size bu ağacı
yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan
kılınmamanız içindir.
Ve: «Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim» diye yemin de
etti.” (7/19-21; Bak: 2/30-39; 15/26-48; 17/61-65; 20/115-127; 38/71-85;
55/14-15; 71/19).
İblis’in yolundan gidenlerden olmamak için;
“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına
uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtırlar diye
onlardan sakın.”(5/44-50; 3/118-120, 2/ 85-86, 7/3)
Öyleyse;
“Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen
için biz sana Kitabı hak olarak indirdik.
Sakın Hainlerin savunucusu olma.”(4/105)
Kaynaklar
1- Mevdudi E.A., Kur’an’ın Dört Temel Terimi,
2- Can, B., Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı Linç Etme
Girişiminin Düşündürdükleri-3: Sekülerlik, Sekülerleşme 13.5.2016, Milli Gazete
3- Can, B., Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı Linç Etme
Girişiminin Düşündürdükleri-4: Laiklik, Laikleşme, Laisizm; 20.5.2016, Milli
Gazete
4- Can, B., Laiklik, Laikleşme, Laisizm-2: Istılahı
Anlamları, 27.5.2016, Milli Gazete
5- Can, B., Din’in Anlam Alanı, 3.6.2016, Milli Gazete
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder