25 Aralık 2014 Perşembe

Erbakan Ve Çözüm Süreci - 6: Köklü Çözüm

 (Milli Gazete)

Giriş

Milli Görüş hareketinin kurucusu Erbakan’a göre Milli Görüş, içinde doğduğu şartların (baskı dönemi) bir sonucu olarak İslam’ın kodlanmış, şifrelenmiş şeklidir. Bu nedenle Milli Görüş hareketi, millet tabanlı bir ümmet kimliğini benimsemiştir. Türkiye’de “çözüm süreci” diye tanımlanan mesele, Türkiye’nin kimlik krizinin bir sonucudur. Rahmetli Erbakan Hoca’nın Türkiye’nin kimlik krizine ilişkin önerdiği çözüm şekli, bugün konuşulan çözüm sürecinin çok daha ilerisinde bir çözüm şekli olup; çok farklı inanç ve etnik sorunları kuşatıcı mahiyettedir. Erbakan Hocanın teklif ettiği çözüm şeklini anlayabilmek için Erbakan Hocanın düşünce temelini oluşturan İslam’da, kavmi kimliklerin ve kavmiyetçiliğin anlam ve kapsamını iyi bir şekilde anlamak gerekmektedir. Bu nedenle geçen iki makalede Kuran ve Sünnet düzleminde kavmi kimlikleri ve bir sapma olarak da kavmiyetçiliği ele alıp inceledik.

Burada, Erbakan Hocanın dolayısıyla milli görüşün etnik/kavmi sorunlarla ilgili Türkiye’ye önerdiği çözümü ele alıp inceleyeceğiz.

Erbakan: “Federasyon veya Ayrı Devlet Kurmak Çözüm Değil Çözümsüzlüktür, Kaostur”

Erbakan/Milli Görüş hareketi, Kavmi kimliklerin asimile edilmesine karşı çıkarken meseleyi sadece bir terör ya da Kürt sorunu olarak görmemiştir. Erbakan’a/Milli Görüş’e göre mesele, 3 boyutludur. Her bir boyuttaki olumlu ya da olumsuzluklar, diğerlerini etkilemektedir. Bu nedenle her üç mesele birlikte ele alınıp çözüme kavuşturulmalıdır:

“Gerçekte mesele bir değil 3’tür: 1-Terör, 2- Kürt Meselesi, 3- Güneydoğu Meselesi

Kürt meselesi ve Güneydoğu meselesinin çözülmemiş olması, terörün gelişmesine ortam hazırladığı gibi, terörde diğer iki meselenin çözülmesine zorluk çıkartıyor.

Bu böyledir diye, 3 ayrı meselenin varlığını görmemezlikten gelip veya yok farz edip, meseleyi sadece terör meselesi olarak ele alarak çözmek mümkün değildir. (1)”

Meseleyi bu düzlemde ele alan Erbakan/Milli görüş hareketi, Kürt sorununun çözümü için birliği savunmakta, parçalanmaya neden olabilecek `ayrı bir devlet’ ve `Fedaratif yapıya’ karşı çıkmaktadır. Böyle bir bölünme, ayrışma, sorunu kangren haline getirir, büyük bir iç göçe neden olur, İslam birliğinin Türkiye öncülüğünde kurulmasını engeller ve sadece dış güçlerin işine yarar:

“Şüphesiz ki çözüm, yeni milli devletler kurmak, yeni parçalar ihdas etmek değil, parçaları birleştirmek, yeni ve ırkçılığa dayanmayan, büyük bir bütüne doğru yol almaktır. Bir bütün içinde hep beraber saadet bulmaktır.

Nitekim çok açıktır ki Kürt meselesinin çözümünde ne ‘federasyon’ ve ne de ‘ayrı devlet’ asla kimseye fayda getirmez, saadet getirmez ve bir çözüm sağlamaz. Çünkü;

1. Güneydoğudan daha çok Kürt kardeşimiz Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşamaktadır. Böyle bir ayırım göçe zorlar. Kimseye saadet getirmez.

2. Batılılar ve bütün ülkeler aralarındaki sınırları kaldırıp tek bir devlet ve topluluk olmak için adım atarken, dış güçler bizi sömürmek ve ezmek için bölmek istiyorlar. Onların bu emellerine alet olmak sadece felaket getirir.

3. Güneydoğudaki Kürt kardeşlerimizin Adana’ya, Mersin’e, İzmir’e, İstanbul’a pasaport ve vize ile gitmeleri gerekirse bundan kimin eline ne geçer.

4. Ateist ve komünist rejimlerin zulmü altında aç, işsiz, Bengaldeş’ten daha geri bir topluluğa dönüşmek kime ne saadet getirir.

5. Bugün yeryüzündeki bütün insanlığın saadeti ‘Kuvveti değil, hakkı üstün tutan’ zihniyetin kuvvetlenmesi ve korunması ile mümkündür. Bu maksatla İslam birliğinin kurulması görevi, Türkiye’nin öncülüğünü gerektirmektedir. Bu görevi yapacak bir Türkiye’nin ise küçülmüş, bölünmüş değil, bütün, sağlam ve güçlü bir Türkiye olması gerekmektedir.

Dış güçlerin oyunlarına aldanıp, onların planlarına hizmet ederek, Türkiye’mizi bölmeye ve parçalamaya çalışmak, sadece Türkiye’de 60 milyon (1993 yılında Türkiye nüfusu) insana değil, yeryüzünde ki bütün Müslümanlara ve insanlığa en büyük kötülüğü yapmak demektir.” (1)

Herhangi bir ayrışma, çok büyük bir iç göçe sebebiyet verecek ve göç edenler, etkisi yıllarca sürecek büyük bir travma yaşayacaklardır. Ayrıca, çok büyük bir kin ve nefret dalgası toplumun her kesimini etkisi altına alacak, düşünce dumura uğrayacak, istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilecektir. Osmanlı devletinde buna benzer çok olay yaşanmıştır. Bugün Irak ve Suriye hattında çok daha vahşi, kanlı ve acı bir durum yaşanmaktadır. Gözümüzün önünde sürüp giden olaylardan herkes ders almalıdır.

Bu nedenle emperyalistlerin/zalimlerin oyununa gelinmemelidir.

En az bunun kadar önemli bir olgu da, Kürtlerle Türkler arasında, tahmin edilen, 2,5 milyon civarında bir evliliğin var olmasıdır. Bu evliliklerden oluşmuş bir ailenin ortalama 4 kişiden müteşekkil olduğunu düşünürsek yaklaşık 10 milyon insan, iki farklı alt kimliğin ara kesitinde bulunmaktadır. Herhangi bir ayrışmanın, bu aileler üzerinde yapacağı maddi ve manevi tahribatın boyutu çok yüksek olacaktır. Her iki toplum kesimi büyük bir travma yaşayacaktır.

Çözüm düşünülürken bu iki ana etken göz önüne alınmalı, sloganların meydana getirdiği duygusallıkla hareket edilmemelidir.

Erbakan’ın dikkat çektiği çok önemli diğer bir nokta da, AB, ABD, Rusya, Çin, Vatikan ve Siyonizm kendi coğrafyalarında birliği, bütünlüğü savunurken; İslam coğrafyasında ve hele Türkiye’de ayrılığı, bölünmeyi savunmaları ve körüklemeleridir. Hoca, bu aradaki tezada dikkat çekmektedir. Dünya İslam birliği, ancak Türkiye’nin öncülüğünde ve önderliğinde kurulabilir. Dış güçler, Türkiye’nin öncülüğünde İslam birliğinin kurulmasını engelleyebilmek için Türkiye’ye, etnisite ve mezhepler üzerinden tuzak kurmaktadırlar. Kürt sorunu ile ilgili çözüm arayışında, bu konuya dikkat edilmelidir.

Erbakan’a Göre Türkiye’nin Kimlik İnşasında Altı Ortak Payda

Erbakan Hoca, kavmi kimlikleri, 49 Hucurat 13. ayetinde, farklı renk ve dilleri de 30 Rum 22. ayetinde ifade edildiği şekilde, Allah’ın ayetleri olarak görmektedir. Bu nedenle de kavimlerin birbirlerine karşı soy, renk ve dilden dolayı herhangi bir üstünlüğe sahip olabileceklerini kabul etmemektedir. Ayrıca soy, renk, dil asimilasyonunu, ırkçılık olarak kabul edip karşı çıkmaktadır:

“Erbakan: Irkçılığın her türlüsüne karşıyız. Çünkü bu milletin inancı, tarihi ve medeniyet değerleri içerisinde ırkçılık, herhangi bir grubun ve /veya ırkın diğerine karşı tekebbürü asla yer bulmamıştır.”(2)

Erbakan, Irkçılığa karşı çıkarken, Türkiye’nin etnik yapısı ve inanç fotoğrafını göz önüne alarak Millet olarak benimsenecek bir üst kimlik için, altı ortak paydanın (İslam, Ortak tarih, ortak coğrafya, ortak kültür medeniyet, kader birliği ve akrabalık ilişkisi) göz önüne alınması gerektiğini ifade etmektedir:

“Erbakan: Hepimiz aynı medeniyetin varisleri, aynı inancın ve ortak coğrafyanın çocuklarıyız. İmparatorluk mirasına sahibiz ve bu mirası hep beraber taşıyoruz.”(2)

Erbakan, Müslüman halklar için en önemli birleştirici, bütünleştirici ortak paydanın İslam olduğunu, her vesile ile dile getirmiştir (3,4). Erbakan’a göre, 1071’den beri Anadolu’nun İslamlaşmasını Kürtler de istemekte ve desteklemektedir. Nitekim bu amaçla Alpaslan Gaziye 10 bin kişilik bir kuvvetle yardım etmişlerdir. Birinci Cihan savaşı yıllarında Kürt aşiret liderleri, Halifenin yanında yer alarak İngilizlere karşı çıkmışlardır (1). “Asırlarca şerefli tarihimiz boyunca hep bir ve beraber olduk, bütün savaşlarımızı el birliği ile tek kalp, tek bir vücut olarak hep beraber yaptık.” (1) diyen Erbakan, yaşanan tarihi gerçekleri göz önüne alarak 1994 yılında Bingöl’deki konuşmasında, Türkiye’nin kimlik krizini tedavi edecek ilacın, siyası hayatına mal olacağını bile bile İslam olduğunu seslendirmiştir:

“(1994, Bingöl) …Siz bu ülkenin insanlarını birbirine yabancılaştırdınız. Bu ülkede hangi kökensin diye kimse kimseye sormazdı; çünkü hepsi Müslüman evladı, hepsi Müslüman kardeşiydi. Onun için İlaç budur.”(5)

Erbakan’ın Sorunun Çözümü İçin Ortaya Koyduğu Yol Haritası

Bölünmeye götürecek her türlü çözüme karşı çıkan Erbakan, terör ya da askeri operasyonlar veya asimilasyon politikalarının da çözüm olmadığı ve çözüm getirmeyeceği düşüncesindedir. 1993 yılında Refah Partisi’nin 4. Olağan Kongresinde, açış konuşmasında, Kürt sorunun çözümü için bir yol haritası ve bazı temel ilkeleri ortaya koymuştur:

1. Teklif edilecek herhangi bir çözüm bölgenin tarihi ve sosyal gerçeklerine uygun olmalıdır. Tarihen biliyoruz ki Kürtlerin de bir parçası olduğu bölgemiz büyük devletler ve imparatorluklar tarafından idare edilmiştir. Şüphesiz ki Kürtler de bu bölgenin, İslam coğrafyası ve İslam dünyasının şerefli bir kavmidir. Elitlerinden bir bölümü, Avrupa, Amerika veya başka bir güce eğilim gösterseler bile, Kürt halkının kalbi İslam dünyasında atar. Bundan hareketle bölgesel her çözüm, İslam faktörünü göz önüne almadan tasarlanamaz ve yaşama şansı bulamaz.

Biz Kardeşler arasında tesis edilecek hukuki eşitlik ve işbirliğinin Kürt meselesinde tatminkâr bir çözüm getireceğini ve bunun bölgenin iktisadi, beşeri ve sosyal entegrasyonu yolunda önemli bir adim teşkil edeceğini düşünüyoruz.

2. Elbette Kürt kardeşlerimizin tabii hakları var. Kendi dilleriyle konuşmaları, medyayı kullanmaları, eğitim yapmaları onların tabii haklarıdır ve zaten tarih boyunca bu haklarını kullanmışlardır. Ancak, son 70 yılda izlenen milliyetçi, materyalist ve ırkçı politikalar problem oluşturmuş ve problemi ağırlaştırmıştır.

3- Öyleyse yapılacak iş;

Ülkemizin 60 milyon insanını birbirinin, şerefli kardeşi sayan ve herkese insan hakkı, inandığı gibi yaşama hakkı, hatta inancına uygun hukuk sistemi seçme hakkı veren Adil Düzen’i medeni insanlar olarak, kan dökmeden, barış yoluyla, elbirliği ile kurmak meselenin çözümünün ana unsurudur.

4- Adil Düzen kurulduğunda bütün ülke fertlerinin, insan hakları ve saadetleri teminat altına alınmış olacak, ezen ve ezilen düzeni ortadan kalkacak Ülkedeki herkesin bu meyanda Müslümanların dini inançları ve inancına uygun yaşama hakları teessüs edecek. Böylece Müslümanların arasındaki şerefli kardeşlik ve içten gelen muhabbet bağı yeniden teessüs edecektir.

5- Ülkenin birliği kesinlikle teminat altına alındıktan sonra, ülke evlatları arasında ırk ayırımı yapılmadan muhabbet ve kardeşlik bağları teşkil edildikten sonra ve ülkede Adil Düzen kurulduktan sonra, herkesin dilediği dilde konuşması, dilediği dilde yayın yapması, eğitim yapması en tabii hakkıdır. Bu, ülkeye sadece kültür zenginliği getirir.” (1)

Yukarıda ifade edilenleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

1- Herhangi bir çözüm bölgenin tarihi ve sosyal gerçeklerine uygun olmalıdır.

2- Kürt sorunu tabu olmaktan çıkarılmalı tüm çözüm şekilleri tartışılabilmelidir.

3- Bölgesel her çözüm, İslam faktörünü göz önüne almadan tasarlanamaz ve yaşama şansı bulamaz.

4- Kürt halkının kalbi İslam dünyasında atar.

5- Avrupa, Amerika veya başka bir güce eğilim gösteren elitlerle, yapılarla dini hassasiyeti yüksek Kürt halkını aynı havuza koymamak gerekir.

6- Avrupa ve Amerika kendi içlerinde bütünleşmeyi savunurken İslam coğrafyasında ayrılıkları teşvik etmeleri yeni bir sömürü hareketinin işaretleridir.

7- İslam coğrafyası ancak Türkiye’nin önderliğinde bir ve bütün olabilir. O nedenle Türkiye’nin ayrışması savunulamaz ve buna müsaade edilemez.

8- Kürt sorunu ne şiddet ve terörle ve ne de zoraki asimilasyon politikalarıyla çözülemez.

9- Kürtlerin kendi dilleriyle konuşmaları, medyayı kullanmaları, eğitim yapmaları onların tabii haklarıdır.

10- En köklü çözüm için Türkiye’de Adil Düzenin Kurulması şarttır.

11- Adil Düzende, herkesin dilediği dilde konuşması, dilediği dilde yayın yapması, eğitim yapması ve inandığı gibi yaşaması, hatta inancına uygun hukuk sistemini seçmesi en tabii hakkıdır.

Sonuç: Çok Hukuklu Adil Bir Düzen

Bu ülkede toplumsal yapı, ana hatları ile; 1- Müslümanlar, 2- Gayri Müslimler, 3- Seküler- Laik –Solcu - Ateist olanlardan meydana gelmiştir. Bütün çeşitlilikleri koruyacak ortak payda/paydalar bulunmalıdır. Yukarıda ifade edilen altı ortak payda, bu ülkedeki halkın kahır ekseriyetinin ihtiyacına cevap vermektedir. O nedenle bu kesim için üst kimlik İslam’dır. 2. ve 3. kesimleri de ihtiva edecek bir üst kimlik ise, Türkiyelilik ortak paydası etrafında çok dilli ve çok hukuklu bir sistem ile inşa edilebilir.

Bu yol, Hz. Peygamberin Medine Devletini kurarken oluşturduğu Medine anayasasında benimsediği yol olup asırlar boyu İslam ülkelerinde uygulanmıştır (6). Medine anayasası ya da Vesikasında farklı din ve kavimlerden olan insanların birlikte bağlı kalacakları, ortak payda kabul edecekleri bir sözleşme metni çerçevesinde bir üst kimlik inşa edilmiştir.

Erbakan/Milli görüş hareketi, çok kavimli, çok dinli, çok dilli ve çok hukuklu bir toplumsal yapıyı öngörmekte; çok kültürlülüğü zenginlik olarak kabul etmektedir. Medine sözleşmesinde öngörülen kimlik inşası yaklaşımını, bir çözüm yolu olarak tam da zamanında Türkiye’ye önermiştir. O gün (1993) bu teklifler kabul edilseydi, ülke bu kadar kan kaybetmeyecek, bedel ödemeyecek ve bu günleri (2014) hiç yaşamayacaktı. Ülke, sadece bölgesel güç değil küresel güç olmuş olacaktı.

Kimlik krizi zorla, baskı ile şiddetle ya da korku ile tedavi edilmesi mümkün değildir. Bunu yolu, halkın ikna edilmesi, kalp ve gönüllerinin fethedilmesidir. Asabiyete/Kavmiyetçiliğe neden olacak her şeye birlikte karşı çıkılmalıdır. Ne Türk kavmiyetçiliği ne de Kürt kavmiyetçiliği haklıdır. Bir mümin her ikisine eşit mesafede durmayı bilmelidir. Kınayıcının kınamasından korkulmamalıdır. Hakkın, doğrunun yanında olunmalıdır. Zulmün her çeşidine karşı çıkıp adaletin inşası için mücadele edilmeli ve bu uğurda dayanışma içerisinde bulunulmalıdır:

“Ey iman edenler, bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (5 Maide 2)

KAYNAKLAR

1- Erbakan, N., Refah Partisi 4. Büyük Kongresi Açış Konuşması, 1993.

2- Erbakan N., Milli Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul, 1975 s: 260.

3- Erbakan N., Milli Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul, 1975 s: 17-40

4- Erbakan N., Türkiye’nin Temel Meseleleri, Rehber Yayınları, Ankara, 1991, S: 81

5- Akın, K., Olay Adam Erbakan, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2000, S:105-122

6- Hamidullah M., İslam Peygamberi, İrfan yayınları, İstanbul, 1972, S: 149-153.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...