22 Mayıs 2014 Perşembe

Kongre Sonrasında Milli Görüş Kadrolarının Tarihi Sorumluluğu - 3: Milletin Şuuraltını Yeniden Okumak

 (Milli Gazete)

Giriş

Bugün Türkiye de değer eksenli, kültür ve medeniyet eksenli, ümmet şuurlu, kadrolu, plan ve programlı, stratejik düzlemde topyekûn ve sınırsız bir siyası mücadeleye ihtiyaç vardır. Mevcut şartlarda bu mücadeleyi, Parlamento düzleminde yürütebilecek hareket, Milli Görüş hareketidir. Türkiye nin önünde, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler gibi hayatı önemde iki seçim vardır. Türkiye bu seçimlere, Siyonist- Mason-Sabatayist kadrolar tarafından stratejisi çizilmiş (beyin takımı) Taksim kadife darbe sürecinin gölgesi altında girecektir. 

Ülkenin bu kavgadan minimum zararla çıkabilmesi için İman, Şuur, Cihad ilkelerini benimsemiş ve içselleştirmiş kadroların mücadelesine, ittifakına ve önderliğine ihtiyaç vardır. Böyle bir önderliğin gerçekleşebilmesi için içte bütünleşmeye dışarıda da halkın şuuraltını gerçekçi tespit edip yeni politikalar üretmeye ihtiyaç vardır. Geçen üç yazı içerde bütünleşme amaçlı idi. Burada, halkın şuur altında yatan ve siyasi tercihlerinde etkili olan bazı psikolojik durumlar ele alınıp incelenecektir.

Toplumsal Şuur Altı

İkinci Viyana bozgununa kadar sürekli zaferden zafere koşmuş, İslam ın bayraktarlığını yapmış, İslami Avrupa nın içlerine kadar yaymış, gönülleri fethetmiş bir millet, İkinci Viyana bozgunundan sonra sürekli geri çekilme zorunda kalmış, mağlubiyetlerle yoğrulmuş, çok acı bedeller ödemiş ve binlerce evladını büyük Osmanlı coğrafyasının her tarafında şehit vererek Anadolu coğrafyasına geri çekilmiştir. Bu toplumun unutamadığı, hazmedemediği ve derinden yaralandığı bir gerçek de; Milli Mücadelenin zaferle sonuçlanmasına rağmen, Lozan da Hayım Nahum Doktrinine göre Batı Kültür ve Medeniyetinin kabul edilmesi, tarihinden koparılmak istenmesi, Ulusalcılık akımıyla devletin tepeden inmeci bir politikayı, kanunen ve cebren uygulamaya sokması, İslam kültür ve medeniyetinden uzaklaşması, milletin kimliğini zorla değiştirmeye kalkmasıdır. 

Ezanın Türkçe okunması, Kur an ın yasaklanması, tüm ahlak kurallarının değiştirilmek istenmesi, milletin şuur altında ciddi bir travma meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Konumuz açısından öncelikle göz önüne alınması gereken temel nokta, yaklaşık 85 yıldır sistem tarafından horlanmış, aşağılanmış ve yok varsayılmış bir milletin psikolojisi ve şuur altıdır. Necip Fazılın deyişiyle Öz yurdunda Garip Öz Vatanında parya olmaktan kurtulamamış, devlet kapısından, jandarmadan, polisten ve yargıdan korkmuş bir milletin oluşan şuur altını okumak, vuku bulan olaylara ve farklı siyasi partilerin söylemlerine karşı verdiği tepkileri, anlamakta bize yardımcı olacaktır. İkinci Viyana Bozgunundan buyana Milletin şuur altında oluşan muhtemel duygusal alt alanları/katmanları şu şekilde tasnif edebiliriz:

Bu millet adam olmaz ya da kendine güvensizlik psikolojisi, Ezilmişlik, acizlik, korku ya da sığınma psikolojisi, Taklit, kendisi olamama ya da yabancılaşma psikolojisi, Çemberi yarıp çıkma ya da isyan psikolojisi Geçmişin hesabını sorma ya da intikam alma psikolojisi, Eski günlere özlem, büyük, güçlü olma, onurlu yaşama isteği ya da muktedir olma psikolojisi, itibar görme psikolojisi, Sevdiklerine toz kondurmama, sevmediklerini şeytanlaştırma, her türlü şerrin kaynağı olarak görme ya da göz perdelenmesi psikolojisi/deve kuşu psikolojisi. Yoğurdu üfleyerek yeme, risk almama ya da temkinli olma psikolojisi Bunları daha da çoğaltmak mümkündür. Ancak konumuz açısından bunlar yeterlidir.

Görülebileceği gibi yıllar içerisinde milletin şuur altında oluşan alt duygusal katmanlar/alanlar, birbirine zıt ve karmaşıktır. Hangi psikolojik alt alanın tezahür edeceğini kestirmek, çok zordur. Bu alt alanların hangi etki veya duygu ile rezonansa gelebileceği önemlidir. Siyasi partilerden toplumsal şuuraltı ile rezonansa gelebilenler, zirveye taşınmış diğerleri cezalandırılmıştır. Türkiye nin partiler mezarlığına dönmesinin sebebi budur. Her darbeden sonra, darbecilere karşı olduğuna ve kendi değerlerini savunacağına inandığı siyasi partilere destek vermiş ve onları tek başına iktidara taşımış; umduğunu bulamayınca da tarihin çöp sepetine atmıştır. 

Seçim dönemlerinde iç dinamiklerle diş dinamikler örtüştüğünde seçimlerde gerilim meydana gelmemektedir. Dinamikler arasında çatışma varsa, ülke, büyük bir gerilim ortamında seçime gitmektedir. Ya da seçime gitmeden önce siyasi iktidarlar sokak hareketleri, muhtıra ya da darbelerle düşürülmeye ya da yıpratılmaya çalışılmaktadır. Genelde Dış küresel güçlerin menfaatlerini engelleyen, dümen suyunda gitmeyen iktidarlar, iç ve diş güç odaklarının ittifakı ile düşürülmüştür ya da yıpratılmıştır. 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1998 Post modern darbesi, 2001 Krizi ve Ecevit in Hastaneye hapsedilmesi, 24 Nisan elektronik muhtırası, Ergenekon, Balyoz ve Taksim Kadife darbe girişimleri bu güne kadar sahneye konmuş iktidar düşürme/yıpratma operasyonlarıdır. Türkiye nin 1950 sonrası olaylarını ve seçimlerini analiz ettiğimizde, toplumsal yönlendirmelerde, çok özel kamuoyu çalışmalarının yapıldığını görmekteyiz. Yapılan tespitlere uygun olarak kamuoyu şekillendirilmek istenmiştir/istenmektedir.

Toplumsal Şuur Altıyı Okumak

Seçip iktidar yaptıklarının operasyonlarla yıpratılmasına ya da iktidardan düşürülmesine karşı, milletin şuur altında meydana gelen isyan ve intikam alma psikolojisi, son derece önemli bir duygudur. Doğrudan doğruya siyasi iktidarla alakalı olmayan konularda, siyasi iktidarı yıpratmaya kalkmak, halk tarafından genellikle hoş karşılanmamaktadır. Çok tecrübeli ve yetenekli liderler de, halkı çok iyi tanıdıkları için halkın nabzını seçim meydanlarında çok iyi tutabilmekte, ona göre söylem ve slogan geliştirmektedirler. Milletin bu şuur altına tekabül eden bütün siyasi hareketler, halk tarafından ciddi bir şekilde desteklenmiştir. 

Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Ecevit ve Erdoğan bu şuur altını iyi keşfetmişler ve o istikamette bir dil ve söylem geliştirmişlerdir. Menderesin 1950 de Yeter Artık Söz milletindir sloganıyla başlattığı isyanın halktan destek bulması bundandır. Demirel in Büyük Türkiye rüyası ve CHP ye karşı verdiği meydan savaşı toplumu heyecanlandırmıştır. İlk AP Büyük Kongresinde Demirel in yaptığı konuşma, AP tabanının, 1960 ın rövanşını Demirel ile alabileceğine inanmasına yetmiştir. 12 Eylül Darbecilerinin 27 Mayıs ı bayram olmaktan çıkarmaları, bu psikolojiyi okumuş olmalarından dolayıdır. Rahmetli Erbakan hocayı iktidara taşıyan önemli faktörlerden biri de, O nun dindarlığının yanı sıra milletin bu şuur altına hitap etmesidir. Sürekli olarak Lider ülke, Yeniden büyük Türkiye , D-8 , İslam NATO su, İslam BM si, İslam Dinarı ve Yeni Bir Dünya söylemlerini gündemde tutmuş olması ve çok keskin bir Batı karşıtlığı yapmış olmasıdır. 50 yıl önceki yapının bugün geçerli olmadığını söyleyerek Birleşmiş milletlerin yapısına karşı çıkmış olması, uluslararası arenada bir meydan okuma olarak algılanırken; Millet tarafından da, Küresel sisteme bir başkaldırı olarak değerlendirilmiştir. Bana Ne Amerika dan diyebilmek, bir yürek ve cesaret işidir. Bu ifadeyi kullandığı toplantıda kitlelerin ayağa fırlayıp çılgınca bağırması ve alkışlaması, büyük, güçlü ve muktedir olmaya olan özlemin tezahüründen başka bir şey değildi. 

Bütün bunlar, millete bir öz güven vermiş, yarınlara daha güvenle bakmasına sebep olmuştur. Rantiyecilere açtığı savaş ve Anadolu sermayesine destek vermiş olması, milletin şuur altını temizlemeye ve ona öz güven vermeye dönüktür. Mesajın özü, Sen geçmişte başardın şimdi de başarabilirsin ; sen büyük bir davanın mensubusun , ümmet seni beklemektedir şeklindedir. Eğer 28 Şubat Post modern darbesi olmasaydı, ABD nin gelecek seçimlerle ilgili ön görüsü, ilk genel seçimde RP nin %35 oy alacağı şeklindeydi. Bu tespit, Erbakan ın İç- Dış şer ittifakı ile düşürülmesine karar verilmesi sonucunu doğurmuştur. Kıbrıs Barış Harekâtının Ecevit i Kıbrıs fatihi durumuna getirmesi, CHP ye tarihinde göremediği en büyük oyu(%44) getirmiştir. Bu başarı, Kıbrıs Barış harekâtının, Batıdan intikam alma olarak algılanmasının bir sonucudur. Demirel tarafından kendisine Taksim mitinginde suikast yapılacağı ihbarının yapılması karşısında, çıkıp bunu açıklaması ve Taksim e eşi ile birlikte gidip miting yapacağını söylemesi, bir meydan okuma olarak sol şuuraltını harekete geçirerek bütün sol fraksiyonların CHP etrafında bütünleşmesini sağlamıştır. Keza meclisin dördüncü partisi olarak Ecevit in kurduğu azınlık hükümetine Öcalan ın teslim edilmesi, Ecevit in seçimlerden birinci parti olarak(%22) çıkmasını sağlamıştır. 

Erdoğan'ın 24 Nisan Elektronik muhtırasına karşı meydan okuması, halkın 28 Şubatla yaşadığı, içine attığı isyan duygusunun harekete geçmesini sağlamıştır. Keza Ergenekon ve Balyoz Operasyonları, halk tarafından orduyu hizaya getirme olarak algılanmış ve desteklenmiştir. Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu nun parlamento dışı kalması, Cumhurbaşkanlığı seçimini intikam alma aracı gören bir halkın şuuraltının öfke şeklinde dışa vurmasının sonucudur. Demirel in ciddi itibar kaybı, 28 Şubat generalleri ile birlikte olması, darbecilere destek vermiş olmasındandır. 2011 Genel seçimlerinde MHP ye baraj altında kalması için kasetlerle çekilen operasyon, siyasi ahlakın tefessüh etmiş boyutunun bir göstergesi olup halk tarafından tepki ile karşılanmıştır. Bahçeli nin kaset sahiplerine karşı sert tavrı, etkili olmuş, istenen sonuç elde edilememiştir. 2011 seçimlerinde MHP nin, Diyarbakır da Miting yapmaya karar vermesi ve de yapması, bir ezberi bozmuş ve MHP ye olan güven ve desteği artırmıştır. Bu, MHP tabanında bir meydan okuma olarak algılanmış, MHP seçmeni partisine sahip çıkmış ve süreçten rahatsız olan bazı kesimler de MHP ye destek vermişlerdir. 

Gazze olayları nedeniyle Saadet Partisi nin büyük Çağlayan mitingi, İsrail e ve ABD ye bir meydan okuma şeklinde vuku bulduğu için Saadet Partisi ne seçmen desteği artmaya başlamış; ancak Davos ta Erdoğan ın One Minute çıkışı, bu yükselişin önünü kesmiştir. Mavi Marmara olayında Erdoğan ın İsrail e karşı kullandığı dilin, tüm uluslararası ilişki normlarını yıkıp parçalayan bir dil olması, halkın isyan ve intikam duygusunu harekete geçirmeye yetmiştir. 

28 Şubat Post Modern darbe sürecinde Fethullah Gülen, Refah Yol iktidarının düşürülmesinde aktif rol almış, 3 saat civarında Yalçın Doğan la Erbakan ın aleyhinde konuşmuş, iktidarı bırakması gerektiğini söylemiştir. 28 Şubat Postmodern darbe sürecinde üniversitelerdeki Başörtüsü direnişini, Başörtüsü Fürüattır diyerek kırmıştır. AKP döneminde, bürokraside girdikleri ve etkin oldukları bütün birim ve kurumlarda, Gülen hareketine mensup olmayan herkesi tasfiye etmeleri ve bunun için hiçbir ahlaki ölçü tanımayan metotlar kullanmaları, atamalarda adaleti göz ardı edip hak, hukuk tanımadan kendi mensuplarını yükseltmeleri, çirkin hayâsızlıklar üzerinden (seks kasetleri) operasyon yapmaları, Uluslararası sularda İsrail devletinin saldırısına muhatap olmuş ve dokuz evladının şehit olmasına neden olmuş Mavi Marmara olayında, otoriteden izin alınmalıydı tarzında bir açıklama yaparak Türkiye de İsrail zulmüne ve terörüne karşı oluşan havayı kırmaları, ABD- Neocon-Siyonist- İsrail-İngiltere ittifakı ile ittifak halinde olmaları, Türkiye nin eylem planındaki politikalarını (MİT in Tırları, Diş İşleri Bakanlığının Dinlenmesi) deşifre edip engellemeleri, devlet sırlarını ayağa düşürme hakkını kendilerinde bulmaları, toplumda düşmanlık düzeyinde ciddi bir toplumsal şuur altı meydana getirmiştir. 

Başbakan Erdoğan bu şuuraltı gerçeğini zamanında görmüş, seçim kampanyasını adeta Pensilvanya üzerinden yürütmüştür. Pensilvanya ile ittifak yapanlar ve onun medya kanallarından medet umanlar, yanlış yaptıklarını seçimden sonra anlamışlardır.

Sonuç: Milletin Şuur Altını Harekete Geçirecek Yeni Bir Fetih Hareketi

Genelde Müslüman camia özelde Milli Görüş tabanı, geçmişte uğradığı haksızlık veya ihanete karşı derin bir öfke ile yüklüdür. Milli Görüş kadroları, bu gerçeği görerek, kabullenerek geçmişte bu camiaya hakaret etmiş, saldırmış kişi, kurum ve medya organları ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmeleri ve belli bir mesafe koymaları yararlı olacaktır. Medya desteği gerekir fakat yetmez. Halkın şuur altındaki duyguları rencide edecek medya desteği fayda değil zarar getirmektedir. 1970, 1980, 1990 lı yıllarda Milli Görüş hareketinin medya desteği yoktu; fakat davaya inanmış, fert ferde ilişki kuran dava adamları, gönüllüler ordusu vardı. Tamam, İnşallah diyerek sabaha kadar afiş asanlar, yediden yetmişe, isimsiz dava adamları, gönüllülerdi. 

Bugün öncelikle yapılması gereken, bu dava adamı gönüllüleri öne çıkarıp seferber etmek, yeni bir fetih hareketini başlatmaktır. Yeni bir fetih hareketi, sadece eleştiri yaparak gerçekleştirilemez. Dava, hakkın hâkimiyeti ise dilde onun hizmetinde olmalıdır. Bunun için hak ile hükmetmek hevaların esiri olmamak asıldır: «Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah ın yolundan saptırır...» (38 Sad 26). Hakkın öngördüğü hayat nizamını (Adil Düzen) insanlığa sunmak, en öncelikli görev olmalıdır. O nedenle Milli Görüş kadrolarının önündeki en acil görev, teorik düzlemde adil düzeni inşa edip halka sunmak ve adil bir dünyanın kurulmasının önderliğini yapmak üzere milleti göreve davet etmek olmalıdır. Büyük , Güçlü , Lider Türkiye sevdası ve kavgası, kendine güvensizlik, sığınma, yabancılaşma ve deve kuşu psikolojisi ile oluşan travmayı ortadan kaldıracak; milletin İsyan, İntikam alma, muktedir olma, İtibar görme psikolojisini harekete/şuur altını harekete geçirecektir. 

Ve; Allah a çağıran, salih amelde bulunan ve: «Gerçekten ben Müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kimdir (41Fussilet 33).

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...