(Milli Gazete)
Giriş
“Demokratikleşme Paketinin” olumlu ve olumsuz yönlerini,
kısa ve uzun vadede ne getirip ne götüreceğini ortaya koymak ve meseleyi bu
çerçevede ele almak daha hayırlı ve yararlıdır. Bu bağlamda günü kurtarıcı
politikaların millete ve ülkeye ağır bedeller ödettirdiğini yaşayan bir nesil
olarak, daha köklü, daha kalıcı politikaların üretilmesi, tüm sorunların bir
Umran (Kültür ve Medeniyet) sorunu olarak ele alınması, çözümlerin de, kendi
kültür ve medeniyetimizin temel değerleri ile uyumlu olması, kültür ve
medeniyetimizi zenginleştirici, geliştirici bir fonksiyon icra etmesi
gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Başbakan Erdoğan’ın “Demokratikleşme Paketini” açıklarken,
pakette üzerinde durduğu konulardan biri de, “Ayrımcılık ve Nefret Suçları” ile
ilgili cezaların artırılmasıdır. Tanımı kesin olarak yapılmamış ya da her
tarafa çekilebilecek kavramlarla tanımı yapılan “Ayrımcılık” ve “Nefret”
kavramları üzerine inşa edilen yasalar, gelecekte, genel olarak herkesin,
özelde de iman edenlerin başına bela olabilecektir. O nedenle üzerinde
tartışılması gerekmektedir. Burada, bu konu ele alınıp incelenmektedir.
‘Demokratikleşme Paketi’nde Ayrımcılık Ve Nefret Suçları
Başbakan Erdoğan `Demokratikleşme Paketini’ açıklarken
üzerinde durduğu konulardan biri de, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale
gibi suçlarla daha etkin şekilde mücadele edebilmek için var olan cezaların
artırılmasıdır:
“Yeni süreçte, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale
gibi suçlarla daha etkin şekilde mücadele etmeye başlıyoruz.
Nefret saikıyla işlenmesi durumunda, belirli suçların
cezalarını daha da artırıyoruz. Belirli suçlar, kişinin, dili, ırkı, milliyeti,
rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya
mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası daha da ağırlaşacak.
Ayrımcılıkla daha etkin mücadele etmek için, ceza
miktarlarını artırıyoruz.
Kişinin, inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla,
belli haklarını kullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenleri
ceza kapsamına alıyoruz.
Bu sebeple işlenen suçun cezasını da 1 yıldan 3 yıla kadar
artırıyoruz.
Türkiye’de hiç kimse, dilinden, ırkından, milletinden,
renginden, inancından ve inancının gereğini yerine getirmekten dolayı
ayrımcılığa maruz kalmayacak.
Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kuruyoruz.
Yaşam tarzına saygıyı, Türk ceza kanunu ile güvence altına
alıyoruz.
Türk Ceza Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, dini inancın
gereğinin yerine getirilmesinin engellenmesini de ceza kapsamına alıyoruz.
Dini ibadet ve ayinlerin, bireysel olarak da yapılmasının
engellenmesini aynı şekilde bu kapsama alıyoruz.
“Cebir veya tehdit kullanarak, ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla, bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam
tarzına ilişkin tercihlerine müdahale edenlere, ya da bunları değiştirmeye
zorlayanlara, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiriyoruz.”
Demokratikleşme Paketinin alıntılanan kısmında yer alan,
“Nefret”, “Ayrımcılık”, “Yaşam Tarzı”, “Yaşam Tarzına Saygı”, “İnancının
Gereği”, “İnancının gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz
kalmak”, “Bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam
tarzına ilişkin tercihler” gibi ifadeler, çerçevesi belirlenmemiş, her kalıba
sokulabilen, her renge büründürülebilen ve her tarafa çekilebilen ifadelerdir.
Uluslararası Hukukta Ayrımcılık Yasağı
Demokratikleşme Paketinin referansları arasında,
Uluslararası sözleşmeler ve AB müktesebatı var olduğu için ayırımcılıkla ilgili
yeni yapılacak yasal düzenleme de, bu iki kaynağa/referansa başvurulacağı ve
onlara uygun yeni bir yasal düzenlemenin yapılabileceğini göz önüne almamız
gerekmektedir. Bu nedenle Uluslararası hukuk ve AB yasal mevzuatında
ayrımcılığın nasıl tanımlandığı ve yorumlandığı önem kazanmaktadır.
Ayrımcılığa, `Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşme’nin 2. maddesi, `Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşme’nin 2. maddesi, `Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14.
maddesi, `Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesi ve `Afrika İnsan ve
Halkların Hakları Şartı’nın 2. Maddesinde yer verilmektedir(1-3). Bu
sözleşmeleri kabul etmiş olan ülkeler, sözleşmelerde yer alan hükümleri kendi
ülkelerinde uygulamak zorundadırlar. Dolayısıyla bu sözleşmelerde ve bu
sözleşmeler kapsamında verilen yargı kararlarında ayrımcılığın ele alınış ve
uygulanış şekli önemli olup Demokratikleşme Paketinde öngörülen yasal
düzenlemelerin de çerçevesinin buna göre çizilmesi ihtimali mevcuttur.
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin
hem 2. hem de 26. maddelerinde ayrımcılık yasağına yer verilmektedir(1,2):
“Sözleşme’nin 2. maddesinin 1. fıkrası: “Bu Sözleşme’ye
Taraf her Devlet kendi ülkesinde yaşayan ve yetkisi altında bulunan bütün
bireylere ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya
da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka bir statü bakımından hiçbir
ayırım gözetmeksizin bu Sözleşme’de tanınan hakları sağlamak ve bu haklara
saygı göstermekle yükümlüdür.”
“Sözleşme’nin 26. Maddesi: “Herkes yasalar önünde eşittir ve
hiçbir ayrım gözetilmeksizin yasalarca eşit derecede korunur. Bu bakımdan,
yasalar her türlü ayrımı yasaklayacak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal
ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer
statüler gibi, her bağlamda ayrımcılığa karşı eşit ve etkili korumayı temin
edecektir.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 12 No’lu Ek
Protokolü’nün 1. maddesinde, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 7.
maddesinde, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 24. maddesinde ve Afrika
İnsan ve Halkların Hakları Şartı’nın 2. ve 3. maddelerinde ayrımcılıkla ilgili
yasaklara yer verilmektedir.
Asıl üzerinde durulması gereken nokta, Medeni ve Siyasi
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesinin 2. ve 26. Maddelerinde yer alan, son
derece esnek ve her şeyi içerebilen, geniş çerçeveli, `ya da başka fikir’,
`diğer statüler gibi, her bağlamda’ ifadelerinin kullanılmış olmasıdır. Bu,
ayrımcılığın, madde metninde geçen ifadelerle sınırlı olmadığı ve ayrımcılık
kapsamına her şeyin sokulabilme imkânının var olduğunu göstermektedir. İşte
asıl tehlike, budur. Bu ucu açık kavramlarla her zaman herkes suçlanıp mahkûm
edilebilir.
Söz konusu sözleşmenin 2. ve 26. maddelerinde cinsel
yönelime ve gayrı meşru çocuğa ilişkin herhangi bir açık ifade bulunmamaktadır.
Ancak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, maddelerde geçen “başka bir
statü” ifadesini referans alarak yaptığı içtihatlarla Sözleşme’nin 2. ve 26.
maddesinde yer alan “cinsiyet” ibaresinin aynı zamanda cinsel yönelimi de
kapsadığına karar vermiştir (1, 2).
Avrupa Birliği Hukukunda Ayrımcılık
Avrupa Birliği Hukuk sisteminde ayrımcılıkla ilgili birçok
çalışma yapılmıştır. 2000 yılında kabul edilen Avrupa Birliği Temel Haklar
Şartı bunlardan biri olup 21. Maddesi doğrudan ayrımcılıkla ilgilidir(1, 2):
“Cinsiyet, ırk, renk, etnik ve sosyal köken, genetik
özellikler, dil, din ya da inanç, siyasi ya da herhangi bir başka görüş, bir
ulusal azınlığın üyesi olma, mülkiyet, doğum, özürlülük, yaş ya da cinsel
yönelim gibi temellere dayanan her türlü ayrımcılık yasaktır.”
Ayrıca Avrupa Toplulukları Anlaşması’nın 13. Maddesi
ayrımcılıkla ilgilidir (1,2):
“Konsey, bu Andlaşma’nın diğer hükümlerine dokunmaksızın ve
Topluluk hakkında kendisine devredilen yetki sınırları içinde kalmak koşuluyla,
Komisyon’dan gelen bir teklif üzerine ve Avrupa Parlamentosu’na danıştıktan
sonra cinsiyet, ırk ve etnik köken, din ya da inanç, engellilik, yaş ya da
cinsel yönelim temelinde ayrımcılığa karşı mücadele etmek üzere uygun
tedbirleri almak amacıyla oybirliği ile hareket edebilir.”
Yukarıdaki söz konusu edilen maddelerde `Cinsel yönelim’
açık bir şekilde yer almakla eşcinsellik, ayrımcılık yasası kapsamında koruma
altına alınmış ve ona meşruiyet kazandırılmıştır. Yukarıda ki 21. Maddede yer
alan `herhangi bir başka görüş’ ifadesi, ucu açık bir kavram olarak her şeyin
ayrımcılık yasası çerçevesine sokulmasına imkan vermektedir. Anti Siyonist,
anti kapitalist ve anti emperyalist her söylem ve İslami söylemlerin kahir
ekseriyeti, bu maddenin kapsamına sokularak mahkûm edilebilir.
İspat Yükünün Yer Değiştirmesi
Genel olarak tüm hukuk sistemlerinde iddia edenler,
iddiasını ispatlamak durumundadır. Ancak uluslararası sözleşmeler ve AB yasal
mevzuatında ispat yükü ile ilgili bu genel kural ayrımcılık yasağı söz konusu
olduğunda değişmektedir. Ayrımcılığa uğradığını iddia eden değil de, ayrımcılık
yaptığı iddia edilen kişi ya da kurum, iddianın geçersizliğini ispat etmek
zorundadır. Buna hukuk lisanında, “İspat Yükünün Yer Değiştirmesi” denmektedir.
Avrupa Birliği Konseyi’nin 97/80/EC sayılı Cinsiyet Temelli Ayrımcılık
Vakalarında İspat Yükü Direktifinin 4. Maddesinde, cinsiyet temelli ayrımcılık
vakalarında ispat yükünün yer değiştirilmesi şartı yer almaktadır(1,2):
“Üye devletler, eşit muamele ilkesinin kendilerine
uygulanmaması nedeniyle mağdur edildikleri kanısında olan kişilerin, mahkemeye
veya diğer yetkili bir makama, doğrudan veya dolaylı ayrımcılık yapıldığı
karinesi oluşturacak olgular sunmaları halinde, eşit muamele ilkesinin ihlal
edilmediğinin şikâyet edilen tarafından ispatlanmasını temin edecek, ulusal
yargılama sistemleriyle uyumlu gerekli önlemleri alacaktır.”
Sonuç: İyiliği Emredip Kötülükten Alıkoymak Yapılamayacak
Demokratikleşme Paketi çerçevesinde Uluslararası sözleşmeler
ve AB Yasal mevzuatı referans alınarak Ayrımcılık ve Nefret suçları
yasası/yasaları çıkarıldığında muhtemel ortaya çıkabilecek durumları aşağıdaki
gibi özetleyebiliriz:
Eskiden var olan ve sonradan kaldırılan düşünce suçları ile
ilgili Türk Ceza kanunundaki 141,142 ve 163, 301 ve 312. Maddelerin
uygulamalarına geri dönülebilecektir.
Söz konusu uluslararası sözleşmeler ve AB yasal mevzuatında
ayrımcılıkla, nefretle ilgili yer alan, son derece esnek ve ucu açık
kavramlarla çok keyfi kararlar verilebilecek, bu ülkenin her kesimi mağdur
edilip bir birine düşman haline getirilebilecektir.
İnsan fıtratına ve genetiğine zıt, onu tahrip eden, gelecek
nesilleri tehlikeye düşürecek olan, insanlığın helakine neden olan ve içinde
yığınla pisliği, çirkinliği barındıran yaşam tarzları meşruiyet kazanacaktır.
Bunlara karşı hiçbir söylem geliştirilemeyecek, aileler, çocuklar ve gençler
korunamayacaktır. Küresel sermaye ve AB fonlarından alınan yardımlarla, alkol,
nikâhsız beraberlik, eşcinsellik, zina ve gayrı meşru çocuk, ahlaksızlık vb.
büyük bir psikolojik harekâtla, bilgisayar oyunları, diziler ve filmler
üzerinden cazip hale getirilebilecek ve özendirilebilecektir.
Siyonizm’le ilgili her türlü söylem, bu yasalar kapsamına
sokulabilecek, böylelikle Siyonizm yasal koruma altına alınacaktır.
Vahyi dinler, iman etme ve inkar etme ana tezadı üzerine
inşa edilmişlerdir. Bu birbirine zıt ikili yapı pratikte, iki ana değer sistemi
(Hak, batıl), iki ana yol (Sırat-ı Müstakım, Tağutun yolu), iki ana kimlik
(İman edenler, inkar edenler), iki ana hukuk (Vahye dayalı, hevaya dayalı), iki
ana sistem (Vahye dayalı, hevaya dayalı), iki ana ahlak (Güzel ahlak, Kötü
ahlak), iki ana rehber (Allah-Peygamber, İblis), iki ana kültür ve medeniyet
(İslam Kültür ve medeniyeti, Cahiliye Kültür ve medeniyeti) ve iki menzil
(Cennet, Cehennem) şeklinde tezahür etmektedir. Ayrımcılıkla ilgili yapılacak
yasal düzenleme ile Diyanet mensupları dahil Müslümanların yapacağı, tebliğ,
irşad, davet ve cihad gibi faaliyetler, ayrımcılık ve nefret yasaları
çerçevesinde suç teşkil etmiş olabilecektir.
Kur’an ve sünnete ters birçok inanç ve yaşam tarzı için
kullanılan ifadeler, nefret ve ayrımcılık kapsamında değerlendirilip cezayı
müeyyideye tabi tutulabilecektir. Artık camilerde “Hak din İslam’dır.”, “Lut
kavminin yaptığını yapan melundur.” denemeyebilecek; Kuran ve sünnette yer alan
birçok ifade ve kavram kullanılamayabilecektir.
İslam Dini hayatın tüm alanlarını tanzim eden, her alanla
ilgili kural koyan bir dindir. İslam’a göre hayatın tanzim edilmesini istemek,
bugüne kadar laiklik kapsamına sokulup cezalandırılırken bundan sonra, ilave
olarak ayrımcılık ve nefret yasası kapsamına da sokulabilecektir.
Din insanların kalplerine hapsedilecek, Allah’la İnsan
arasında dua, zikir ve ibadet eksenli bir anlayışa getirilmiş olacaktır.
Hayattan kopuk, kalpte, evde ve camide yaşayan, yaşama imkanı bulan bir din
anlayışı yerleşip yaygınlaşabilecektir.
İş yerinde sadece başörtülüleri değil aynı zamanda
eşcinselleri v.b. çalıştırmak istemeyen işletme sahipleri, ayrımcılık ve nefret
yasası kapsamında cezalandırılabileceklerdir.
İspat yükünün yer değiştirmesi dolayısıyla birçok işletme,
iş adamı kasıtlı olarak suçlanıp mağdur edilebilecek, meşgul edilebilecektir.
Söz konusu yasalar, Uluslararası sözleşme hükümlerine ve AB
yasal mevzuatına göre çıktığında, örneklik açısından ele alınan aşağıdaki
ayetlerin kullanılıp kullanılamayacağını ya da gereğinin yapılıp yapılamayacağını
tüm iman edenlerin düşünmesi gerekir.
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır;
kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar
Allah’ı unuttular, O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır.”
“Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve
(bütün) kâfirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vadetti. Bu,
onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azab
vardır.”
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin
velileridirler. İyiliğe emreder, kötülükten sakındırırlar… İşte Allah’ın
kendilerine rahmet edeceği bunlardır.”
“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi
kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler
vaat etmiştir.” (9Tevbe Süresi 67-72)
Yarabbi nurunu kalbimize koy onunla görelim onunla bilelim!
Yarabbi basiretimizi ve ferasetimizi artır!
Kaynaklar
1-Karan, U., Avrupa Birliği Ülkelerinde Ayrımcılık Yasağı ve Eşitlik Kurumları, Kasım 2009, ihop@ihop.org.tr, www.ihop.org.tr
2-Avrupa Ayrımcılık Yasağı Hukuku El Kitabı
3- Uyar, L., Birleşmiş Milletler’de İnsan Hakları Yorumları:
İnsan Hakları Komitesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi
1981‐2006, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2006.
4-Gül, İ.,I., Karan, U., Ayrımcılık Yasağı, Kavram, Hukuk, İzleme ve Belgeleme, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 351, 1. Baskı, İstanbul, Şubat 2011.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder