7 Kasım 2013 Perşembe

Demokratikleşme paketi üzerine değerlendirme - 4: Ayırımcılık Yasası

(Milli Gazete)

Giriş

“Demokratikleşme Paketinin” olumlu ve olumsuz yönlerini, kısa ve uzun vadede ne getirip ne götüreceğini ortaya koymak ve meseleyi bu çerçevede ele almak daha hayırlı ve yararlıdır. Bu bağlamda günü kurtarıcı politikaların millete ve ülkeye ağır bedeller ödettirdiğini yaşayan bir nesil olarak, daha köklü, daha kalıcı politikaların üretilmesi, tüm sorunların bir Umran (Kültür ve Medeniyet) sorunu olarak ele alınması, çözümlerin de, kendi kültür ve medeniyetimizin temel değerleri ile uyumlu olması, kültür ve medeniyetimizi zenginleştirici, geliştirici bir fonksiyon icra etmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Başbakan Erdoğan’ın “Demokratikleşme Paketini” açıklarken, pakette üzerinde durduğu konulardan biri de, “Ayrımcılık ve Nefret Suçları” ile ilgili cezaların artırılmasıdır. Tanımı kesin olarak yapılmamış ya da her tarafa çekilebilecek kavramlarla tanımı yapılan “Ayrımcılık” ve “Nefret” kavramları üzerine inşa edilen yasalar, gelecekte, genel olarak herkesin, özelde de iman edenlerin başına bela olabilecektir. O nedenle üzerinde tartışılması gerekmektedir. Burada, bu konu ele alınıp incelenmektedir.

‘Demokratikleşme Paketi’nde Ayrımcılık Ve Nefret Suçları

Başbakan Erdoğan `Demokratikleşme Paketini’ açıklarken üzerinde durduğu konulardan biri de, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin şekilde mücadele edebilmek için var olan cezaların artırılmasıdır:

“Yeni süreçte, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin şekilde mücadele etmeye başlıyoruz.

Nefret saikıyla işlenmesi durumunda, belirli suçların cezalarını daha da artırıyoruz. Belirli suçlar, kişinin, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası daha da ağırlaşacak.

Ayrımcılıkla daha etkin mücadele etmek için, ceza miktarlarını artırıyoruz.

Kişinin, inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla, belli haklarını kullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenleri ceza kapsamına alıyoruz.

Bu sebeple işlenen suçun cezasını da 1 yıldan 3 yıla kadar artırıyoruz.

Türkiye’de hiç kimse, dilinden, ırkından, milletinden, renginden, inancından ve inancının gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak.

Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kuruyoruz.

Yaşam tarzına saygıyı, Türk ceza kanunu ile güvence altına alıyoruz.

Türk Ceza Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin engellenmesini de ceza kapsamına alıyoruz.

Dini ibadet ve ayinlerin, bireysel olarak da yapılmasının engellenmesini aynı şekilde bu kapsama alıyoruz.

“Cebir veya tehdit kullanarak, ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale edenlere, ya da bunları değiştirmeye zorlayanlara, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiriyoruz.”

Demokratikleşme Paketinin alıntılanan kısmında yer alan, “Nefret”, “Ayrımcılık”, “Yaşam Tarzı”, “Yaşam Tarzına Saygı”, “İnancının Gereği”, “İnancının gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmak”, “Bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihler” gibi ifadeler, çerçevesi belirlenmemiş, her kalıba sokulabilen, her renge büründürülebilen ve her tarafa çekilebilen ifadelerdir.

Uluslararası Hukukta  Ayrımcılık Yasağı

Demokratikleşme Paketinin referansları arasında, Uluslararası sözleşmeler ve AB müktesebatı var olduğu için ayırımcılıkla ilgili yeni yapılacak yasal düzenleme de, bu iki kaynağa/referansa başvurulacağı ve onlara uygun yeni bir yasal düzenlemenin yapılabileceğini göz önüne almamız gerekmektedir. Bu nedenle Uluslararası hukuk ve AB yasal mevzuatında ayrımcılığın nasıl tanımlandığı ve yorumlandığı önem kazanmaktadır.

Ayrımcılığa, `Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 2. maddesi, `Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 2. maddesi, `Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesi, `Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesi ve `Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı’nın 2. Maddesinde yer verilmektedir(1-3). Bu sözleşmeleri kabul etmiş olan ülkeler, sözleşmelerde yer alan hükümleri kendi ülkelerinde uygulamak zorundadırlar. Dolayısıyla bu sözleşmelerde ve bu sözleşmeler kapsamında verilen yargı kararlarında ayrımcılığın ele alınış ve uygulanış şekli önemli olup Demokratikleşme Paketinde öngörülen yasal düzenlemelerin de çerçevesinin buna göre çizilmesi ihtimali mevcuttur.

Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin hem 2. hem de 26. maddelerinde ayrımcılık yasağına yer verilmektedir(1,2):

“Sözleşme’nin 2. maddesinin 1. fıkrası: “Bu Sözleşme’ye Taraf her Devlet kendi ülkesinde yaşayan ve yetkisi altında bulunan bütün bireylere ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka bir statü bakımından hiçbir ayırım gözetmeksizin bu Sözleşme’de tanınan hakları sağlamak ve bu haklara saygı göstermekle yükümlüdür.”

“Sözleşme’nin 26. Maddesi: “Herkes yasalar önünde eşittir ve hiçbir ayrım gözetilmeksizin yasalarca eşit derecede korunur. Bu bakımdan, yasalar her türlü ayrımı yasaklayacak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statüler gibi, her bağlamda ayrımcılığa karşı eşit ve etkili korumayı temin edecektir.”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 12 No’lu Ek Protokolü’nün 1. maddesinde, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 7. maddesinde, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 24. maddesinde ve Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı’nın 2. ve 3. maddelerinde ayrımcılıkla ilgili yasaklara yer verilmektedir.

Asıl üzerinde durulması gereken nokta, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesinin 2. ve 26. Maddelerinde yer alan, son derece esnek ve her şeyi içerebilen, geniş çerçeveli, `ya da başka fikir’, `diğer statüler gibi, her bağlamda’ ifadelerinin kullanılmış olmasıdır. Bu, ayrımcılığın, madde metninde geçen ifadelerle sınırlı olmadığı ve ayrımcılık kapsamına her şeyin sokulabilme imkânının var olduğunu göstermektedir. İşte asıl tehlike, budur. Bu ucu açık kavramlarla her zaman herkes suçlanıp mahkûm edilebilir.

Söz konusu sözleşmenin 2. ve 26. maddelerinde cinsel yönelime ve gayrı meşru çocuğa ilişkin herhangi bir açık ifade bulunmamaktadır. Ancak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, maddelerde geçen “başka bir statü” ifadesini referans alarak yaptığı içtihatlarla Sözleşme’nin 2. ve 26. maddesinde yer alan “cinsiyet” ibaresinin aynı zamanda cinsel yönelimi de kapsadığına karar vermiştir (1, 2).

Avrupa Birliği Hukukunda Ayrımcılık

Avrupa Birliği Hukuk sisteminde ayrımcılıkla ilgili birçok çalışma yapılmıştır. 2000 yılında kabul edilen Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı bunlardan biri olup 21. Maddesi doğrudan ayrımcılıkla ilgilidir(1, 2):

“Cinsiyet, ırk, renk, etnik ve sosyal köken, genetik özellikler, dil, din ya da inanç, siyasi ya da herhangi bir başka görüş, bir ulusal azınlığın üyesi olma, mülkiyet, doğum, özürlülük, yaş ya da cinsel yönelim gibi temellere dayanan her türlü ayrımcılık yasaktır.”

Ayrıca Avrupa Toplulukları Anlaşması’nın 13. Maddesi ayrımcılıkla ilgilidir (1,2):

“Konsey, bu Andlaşma’nın diğer hükümlerine dokunmaksızın ve Topluluk hakkında kendisine devredilen yetki sınırları içinde kalmak koşuluyla, Komisyon’dan gelen bir teklif üzerine ve Avrupa Parlamentosu’na danıştıktan sonra cinsiyet, ırk ve etnik köken, din ya da inanç, engellilik, yaş ya da cinsel yönelim temelinde ayrımcılığa karşı mücadele etmek üzere uygun tedbirleri almak amacıyla oybirliği ile hareket edebilir.”

Yukarıdaki söz konusu edilen maddelerde `Cinsel yönelim’ açık bir şekilde yer almakla eşcinsellik, ayrımcılık yasası kapsamında koruma altına alınmış ve ona meşruiyet kazandırılmıştır. Yukarıda ki 21. Maddede yer alan `herhangi bir başka görüş’ ifadesi, ucu açık bir kavram olarak her şeyin ayrımcılık yasası çerçevesine sokulmasına imkan vermektedir. Anti Siyonist, anti kapitalist ve anti emperyalist her söylem ve İslami söylemlerin kahir ekseriyeti, bu maddenin kapsamına sokularak mahkûm edilebilir.

İspat Yükünün Yer Değiştirmesi

Genel olarak tüm hukuk sistemlerinde iddia edenler, iddiasını ispatlamak durumundadır. Ancak uluslararası sözleşmeler ve AB yasal mevzuatında ispat yükü ile ilgili bu genel kural ayrımcılık yasağı söz konusu olduğunda değişmektedir. Ayrımcılığa uğradığını iddia eden değil de, ayrımcılık yaptığı iddia edilen kişi ya da kurum, iddianın geçersizliğini ispat etmek zorundadır. Buna hukuk lisanında, “İspat Yükünün Yer Değiştirmesi” denmektedir. Avrupa Birliği Konseyi’nin 97/80/EC sayılı Cinsiyet Temelli Ayrımcılık Vakalarında İspat Yükü Direktifinin 4. Maddesinde, cinsiyet temelli ayrımcılık vakalarında ispat yükünün yer değiştirilmesi şartı yer almaktadır(1,2):

“Üye devletler, eşit muamele ilkesinin kendilerine uygulanmaması nedeniyle mağdur edildikleri kanısında olan kişilerin, mahkemeye veya diğer yetkili bir makama, doğrudan veya dolaylı ayrımcılık yapıldığı karinesi oluşturacak olgular sunmaları halinde, eşit muamele ilkesinin ihlal edilmediğinin şikâyet edilen tarafından ispatlanmasını temin edecek, ulusal yargılama sistemleriyle uyumlu gerekli önlemleri alacaktır.”

Sonuç: İyiliği Emredip Kötülükten Alıkoymak Yapılamayacak

Demokratikleşme Paketi çerçevesinde Uluslararası sözleşmeler ve AB Yasal mevzuatı referans alınarak Ayrımcılık ve Nefret suçları yasası/yasaları çıkarıldığında muhtemel ortaya çıkabilecek durumları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Eskiden var olan ve sonradan kaldırılan düşünce suçları ile ilgili Türk Ceza kanunundaki 141,142 ve 163, 301 ve 312. Maddelerin uygulamalarına geri dönülebilecektir.

Söz konusu uluslararası sözleşmeler ve AB yasal mevzuatında ayrımcılıkla, nefretle ilgili yer alan, son derece esnek ve ucu açık kavramlarla çok keyfi kararlar verilebilecek, bu ülkenin her kesimi mağdur edilip bir birine düşman haline getirilebilecektir.

İnsan fıtratına ve genetiğine zıt, onu tahrip eden, gelecek nesilleri tehlikeye düşürecek olan, insanlığın helakine neden olan ve içinde yığınla pisliği, çirkinliği barındıran yaşam tarzları meşruiyet kazanacaktır. Bunlara karşı hiçbir söylem geliştirilemeyecek, aileler, çocuklar ve gençler korunamayacaktır. Küresel sermaye ve AB fonlarından alınan yardımlarla, alkol, nikâhsız beraberlik, eşcinsellik, zina ve gayrı meşru çocuk, ahlaksızlık vb. büyük bir psikolojik harekâtla, bilgisayar oyunları, diziler ve filmler üzerinden cazip hale getirilebilecek ve özendirilebilecektir.

Siyonizm’le ilgili her türlü söylem, bu yasalar kapsamına sokulabilecek, böylelikle Siyonizm yasal koruma altına alınacaktır.

Vahyi dinler, iman etme ve inkar etme ana tezadı üzerine inşa edilmişlerdir. Bu birbirine zıt ikili yapı pratikte, iki ana değer sistemi (Hak, batıl), iki ana yol (Sırat-ı Müstakım, Tağutun yolu), iki ana kimlik (İman edenler, inkar edenler), iki ana hukuk (Vahye dayalı, hevaya dayalı), iki ana sistem (Vahye dayalı, hevaya dayalı), iki ana ahlak (Güzel ahlak, Kötü ahlak), iki ana rehber (Allah-Peygamber, İblis), iki ana kültür ve medeniyet (İslam Kültür ve medeniyeti, Cahiliye Kültür ve medeniyeti) ve iki menzil (Cennet, Cehennem) şeklinde tezahür etmektedir. Ayrımcılıkla ilgili yapılacak yasal düzenleme ile Diyanet mensupları dahil Müslümanların yapacağı, tebliğ, irşad, davet ve cihad gibi faaliyetler, ayrımcılık ve nefret yasaları çerçevesinde suç teşkil etmiş olabilecektir.

Kur’an ve sünnete ters birçok inanç ve yaşam tarzı için kullanılan ifadeler, nefret ve ayrımcılık kapsamında değerlendirilip cezayı müeyyideye tabi tutulabilecektir. Artık camilerde “Hak din İslam’dır.”, “Lut kavminin yaptığını yapan melundur.” denemeyebilecek; Kuran ve sünnette yer alan birçok ifade ve kavram kullanılamayabilecektir.

İslam Dini hayatın tüm alanlarını tanzim eden, her alanla ilgili kural koyan bir dindir. İslam’a göre hayatın tanzim edilmesini istemek, bugüne kadar laiklik kapsamına sokulup cezalandırılırken bundan sonra, ilave olarak ayrımcılık ve nefret yasası kapsamına da sokulabilecektir.

Din insanların kalplerine hapsedilecek, Allah’la İnsan arasında dua, zikir ve ibadet eksenli bir anlayışa getirilmiş olacaktır. Hayattan kopuk, kalpte, evde ve camide yaşayan, yaşama imkanı bulan bir din anlayışı yerleşip yaygınlaşabilecektir.

İş yerinde sadece başörtülüleri değil aynı zamanda eşcinselleri v.b. çalıştırmak istemeyen işletme sahipleri, ayrımcılık ve nefret yasası kapsamında cezalandırılabileceklerdir.

İspat yükünün yer değiştirmesi dolayısıyla birçok işletme, iş adamı kasıtlı olarak suçlanıp mağdur edilebilecek, meşgul edilebilecektir.

Söz konusu yasalar, Uluslararası sözleşme hükümlerine ve AB yasal mevzuatına göre çıktığında, örneklik açısından ele alınan aşağıdaki ayetlerin kullanılıp kullanılamayacağını ya da gereğinin yapılıp yapılamayacağını tüm iman edenlerin düşünmesi gerekir.

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular, O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır.”

“Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve (bütün) kâfirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vadetti. Bu, onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azab vardır.”

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliğe emreder, kötülükten sakındırırlar… İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır.”

“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiştir.” (9Tevbe Süresi 67-72)

Yarabbi nurunu kalbimize koy onunla görelim onunla bilelim!

Yarabbi basiretimizi ve ferasetimizi artır!

Kaynaklar

1-Karan, U., Avrupa Birliği Ülkelerinde Ayrımcılık Yasağı ve Eşitlik Kurumları, Kasım 2009, ihop@ihop.org.tr, www.ihop.org.tr

2-Avrupa Ayrımcılık Yasağı Hukuku El Kitabı

3- Uyar, L., Birleşmiş Milletler’de İnsan Hakları Yorumları: İnsan Hakları Komitesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi 1981‐2006, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2006.

4-Gül, İ.,I., Karan, U., Ayrımcılık Yasağı, Kavram, Hukuk, İzleme ve Belgeleme, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 351, 1. Baskı, İstanbul, Şubat 2011.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...