30 Mayıs 2013 Perşembe

Reyhanlı psikolojik harekâtı - 2: Verilen Mesaj

 (Milli Gazete)

Sizi yere yıkan yumruk nereden geldiğini bilemediğiniz yumruktur.

Suriye meselesi, 1- İç dinamikler, 2- Bölgesel dinamikler ve 3- Küresel dinamikler olmak üzere 3 ana eksene bağlı olarak şekillenmektedir. Bugün Suriye kapsamında karşı karşıya gelen bölgesel ve küresel güçlerin Suriye bağlamında çatışan projelerini, aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP; ABD-İsrail

İngiltere-Küresel Sermaye)

Büyük İsrail Projesi (BİP; İsrail-Siyonizm, ABD destekli)

2. Sevr Projesi (AB)

Etnik-Mezhepsel Fay Hatları oluşturma Projesi- Kaos Projesi (ABD/AB/Rusya/Çin(Siyonizm)

Yeni Osmanlı Projesi-Bölgesel Güç Olma Projesi (Türkiye)

Şia Savunma Hattı Projesi (Iran-Irak-Lübnan)

Sıcak Denizlere İnme- Eski Müttefikleri Kazanma Projesi (Rusya)

Düşmanla/Rakiple Güvenlik Alanının Dışında Hesaplaşma Projesi (ABD/Çin/Rusya)

Şia Eksenini Parçalama, Yayılmasını Engelleme  ve Sünni Bir Eksen Meydana Getirme Projesi (Suud/Katar/Türkiye/Mısır)

Büyük Ortadoğu nun Hıristiyanlaştırılması Dinler Arası Diyalog Projesi (Vatikan)

NATO nun Evrenselleşmesi Ve İslam Coğrafyasına Yerleşmesi Projesi

Serbest Piyasa - Özelleştirme projesi (ABD-Siyonizm-Küresel Sermaye-AB)

Bu Projelerin çatışması sonucunda Suriye nin geleceği ile ilgili muhtemel gelişmeleri, aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:

1- Beşir Esad yönetiminin hâkim olduğu bütün bir Suriye

2- İç Savaşın uzun yıllar devam ettiği bir Suriye

3- Sistemin tüm güçlerinin hâkim olduğu ve fakat Müslümanların yönettiği bütün bir Suriye: Mısır Modeli, Tunus Modeli, 1950 Türkiye Modeli.

4- Sistemin değiştirilip Müslümanların tamamen hâkim olduğu, Anti Siyonist, Anti Kapitalist, antiemperyalist Müslüman bütün bir Suriye.

5- Batı yanlılarının hâkim olduğu, Batı İşbirlikçisi bütün bir Suriye

6- Üçe bölünmüş (Sünni Devleti, Nusayri Devleti, Kürt Devleti) bir Suriye

7- Dörde bölünmüş (Sünni Devleti, Nusayri Devleti, Kürt Devleti, Hıristiyan Devleti) bir Suriye

8- Beşe bölünmüş (2 Sünni Devlet, Nusayri Devleti, Kürt Devleti, Hıristiyan Devleti) bir Suriye.

Reyhanlı Psikolojik Harekâtında Dikkat Çeken Hususlar

Reyhanlı Psikolojik harekâtının özelliklerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Reyhanlı olayının bir hafta öncesinden başlayıp olay anında ve sonrasında tek merkezden yürütülen ve toplumu kamplaştırmaya dönük çok planlı bir kampanya söz konusudur. Türkiye de eski bir fay hattının (Alevi Sünni Fay hattı) gelecekte harekete geçirilebilmesi için enerji ile yüklenmesi amaçlardan biridir. Reyhanlı üzerinde konuşan, yazan, bakışları, duruşları ve anlayışları birbirine zıt, iki ana eksen mensupları, bilerek ya da bilmeyerek bu amaca hizmet etmiştir. Büyük bir psikolojik harekâtın kurbanı olmuşlardır. Bu kadar maharetli bir psikolojik harekât becerisine sahip güç ya da güçler kimdir/kimlerdir sorusunu Türkiye kendine sormalıdır.

Olay olur olmaz, Türkiye nin Suriye politikasının yanlışlığı üzerinden bir kampanya başlatılmıştır. Ortak bir tavır alma, ortak hareket etme yerine, muhalefet iktidarı suçlamış, iktidar da oyuna gelerek muhalefeti suçlamıştır. Dolayısıyla dış politika iç politika malzemesi yapılarak yıpratılmıştır. Türkiye, kendi içine kapanırken operasyonu yapan güç ya da güçler, hedef şaşırtma operasyonunun devamında örtme operasyonunu gerçekleştirmişlerdir.

Mültecilerin suçlu olarak gösterilerek mültecilere saldırılması, Reyhanlı psikolojik hareketinin ilginç yönlerinden biridir. Mültecilere saldıranlar, özel işaretler yaparak, belli bir ideolojik grup görüntüsü vererek yemleme yapmışlardır. Bu imaj oluşturucuların, ajan provokatör olabileceği ihtimali göz önüne alınmadan bir camia suçlanmıştır. Tepki gelince de öyle duyumlar vardı denecek kadar da sorumsuz davranılmıştır.  Ya da tamamen psikolojik zafiyetle hareket eden, anlık davranın 5-10 kişinin fevri davranışı da ihtimal dahilindedir. Ancak bu tür bir oluşum, anlıktır ve planlı değildir. Dağıtılması çok kolaydır. O nedenle genelleştirme hatasına düşülmemelidir.  

Reyhanlı Operasyonunu yapanların bir amacı da, Türkiye deki her kesimi, sarmalın içine sokarak, herkesin herkesi suçladığı, düşüncenin dumura uğradığı bir kaos ortamı meydana getirmektir. Israrla Sünniler öldürülüyor , dövülüyor ve hastanelere alınmıyor tarzında iddialar ortaya atılmıştır. Alt kimlikler üzerinden siyaset yapılması, ister istemez şuur altının harekete geçmesine sebebiyet vermiştir. Gelecek mücadeleler için tarlaya zehirli tohumlar ekilmiştir. Bu noktada şu soru ya da soruların cevapları aranmalıdır: Bu İnsanların Sünni oldukları anında nasıl tespit edilip dövülmüş/öldürülmüş/ tedavi edilmemiştir. Bu olayın dikkat edilmesi gereken bir yönüdür. Diğer yönü de, mağdurların Sünni oldukları anında nasıl tespit edilebilmiştir.  Bu dilin kullanılması kimin işine yaramaktadır Bu bilgileri kim servis etmiş, kimler de araştırmadan alıp kullanmıştır.  

Gündemde kalmak, popüler olmak adına yapılmışsa sorumsuzluktur. Eğer elde kesin kanıtlar var idiyse yetkili mercilerin uyarılması ve gereğini yapması istenmeliydi. Böyle dönemlerde hepimiz bu ülkenin yararına olacak tarzda bir dil, bir tavır ve duruş sergilemeliyiz. Siyasi iktidara destek verilmeliyiz. Siyasi iktidar da sorumlu davranmalıdır. Dilini, üslubunu düzgün tutmalıdır. Unutmayın hepimiz aynı gemide seyahat etmekteyiz. Gemiyi delmek isteyenlere yardımcı olmamalıyız. Diğer operasyonlar gibi Reyhanlı Psikolojik harekâtında da Türkiye yi yönetenlere özel mesajlar verilmiş ve bir şeye razı gelmeleri istenmiştir.

Operasyon ve Psikolojik Harekâtı İle Mesaj Gönderme

Türkiye de ses getiren birçok olay, Başbakan Erdoğan ın yurt dışındaki önemli toplantılarının hemen öncesinde veya esnasında vuku bulmaktadır. Aşağıda bunların bir kısmı listelenmiştir: Erdoğan, 8 Haziran 2004 te G-8 Zirvesi ne katılmak üzere ABD ye gittiğinde; PKK 5 yıllık ateşkesi bozduğunu açıklayıp, terör eylemlerine başlamıştır. Başbakan Erdoğan 7 Aralık 2009 da ABD ye gittiğinde Tokat Reşadiye baskını yapılıp 7 asker şehit edilmiştir. Başbakan Erdoğan, 20 Eylül 2011 de, BM görüşmelerine katılmak üzere New York a gittiğinde terör saldırılarında aşırı bir artış olmuştur. Başbakan Erdoğan, Haziran 2012 de, G-20 Liderler Zirvesi için bulunduğu Meksika da, Başkan Obama ile görüştüğü günlerde, Dağlıca saldırısı meydana gelmiştir. Başbakan Erdoğan, 16 Mayıs 2013 de, ABD de başkan Obama ile görüşme yapmak üzere ABD ye gitmesinden 5 gün önce, 11.05. 2013 tarihinde Reyhanlı da art arda bombalar patlamıştır.(1) 

Bütün bunlar tesadüf olabilir mi Geçmişteki görüşmelerin öncesinde meydana gelen ses getirici olayların sonuçlarına bakarak amaçlarını belirlediğimizde, görüşmelerde Türkiye yi bir kanaate doğru yönlendirmek, elindeki kozları zayıflatmak ve görüşmelerde baskı altında tutarak istenen noktaya ya da çerçeveye getirmek ve gerekli tavizleri koparmak gerçeği ile karşılaşmaktayız. Uluslararası ilişkilerde, ülkelerin menfaat/gelişim grafikleri arasında meydana gelen ortak payda, her iki ülkenin menfaatine olan alandır. Bu ortak paydada (kavşak noktasında) tarafların ortak menfaatleri olduğundan çatışma meydana gelmez. Taraflardan bir ya da bir kaçı/hepsi kavşaktan ayrılmaya, dairenin dışına çıkmaya, başladığında, çatışma başlar. Birbirlerini, yumuşak güçten sert güce doğru genişleyen bir güç kullanımı ile ikna etmeye çalışırlar. NATO tatbikatında Türkiye nin muavenet gemisinin vurulması, Sinagog ve HSCB bombalamaları, Afyon da silah deposunda meydana gelen patlamalar, Dağlıca, Çukurca baskınları, Mavi Marmara nın vurulması ve Kuzey Irak ta askerlerimizin başına çuval geçirilmesi vb., tarafların birbirlerine gönderdiği özel mesajlardır. 

Türkiye deki siyasi kadroların bunu bilmemesi mümkün değildir. Bilmiyorlarsa gerekli eğitimi almamakla, uzmanlara danışmadan acele ile konuşmakla en büyük hatayı yapıyorlar demektir. Biliyorlarsa, yanlış hedef göstererek operasyonu yapanın ekmeğine yağ sürmüş oluyorlar. Halkı yanıtlıkları için bir müddet sonra da güvenirliliklerini kaybediyorlar. Hedef saptırma yerine asıl iradeyi ifşa edici, çok özel, esnek yöntemler geliştirmeleri, kaynağı belli olmayan propaganda tekniklerini kullanmaları gerekir. Mesajlaşmaya ilginç bir örnek olarak, Başbakan Erdoğan ın Libya olayları dolayısıyla, NATO nun ne işi var Libya da şeklindeki tepkisi ile başlayan gelişmeler ele alınabilir. Erdoğan, AB ve ABD, NATO nun Libya ya müdahale etmesini istediğinde; Erdoğan (yurt dışında idi), ani bir tepki vererek, buna itiraz etmiştir. Ancak ülkeye döner dönmez, Meclis e Libya ya NATO kapsamında kuvvet göndermek üzere kanun teklifinde bulunulmuştur.  

Hatta kanun görüşülürken gemiler yola çıkarılmıştır. Ne oldu da Erdoğan da bu kadar keskin değişim olmuştur Erdoğan ı ikna eden şey neydi Şimdi o günlere geri dönerek bir hafıza tazelemesi yapmak gerekmektedir. Erdoğan ın NATO nun ne işi var Libya da dediğinin haftasında Güneydoğuda seri halde olaylar meydana gelmeye başlamıştır. BDP li bir Bayan Milletvekili bir polis komiserini sokakta tokatlamış, bir başka milletvekili etrafa taş atmaya başlamış ve daha da önemlisi, Diyarbakır Belediye Başkanı Panzerin üzerine çıkarak sivil itaatsizlik çağrısında bulunmuştur. Erdoğan mesajı almış ve gerekeni yapmıştır. Donanmaya bağlı bir grup gemiyi Libya ya NATO kapsamında göndermiştir.

Reyhanlı Operasyonu Ve Psikolojik Harekâtı İle Verilmek İstenen Mesaj Nedir

Reyhanlı operasyonu ile verilmek istenen mesaj nedir sorusunun cevabı, operasyonu kim yaptı ya da yapabilir sorusu ile birlikte ele alınması gerekir. Elimizde somut deliller olmadığından ve özel bir istihbarata sahip olmadığımızdan açık istihbarat denilen medyada çıkan ve farklı kesimlerce yorumlanıp değerlendirilen haber ve çalışmalardan analiz ve sentez yapmak suretiyle ihtimalleri ortaya koyarak bir değerlendirme yapabiliriz. Onun için Suriye deki kavganın tarafları kimlerdir sorusunun cevabı aranmalıdır. Bunun cevabını geçen yazıda ayrıntılı bir şekilde bu yazının girişinde de özet olarak verdik. Giriş kısmında ifade ettiğimiz gibi Suriye de iç, bölgesel ve küresel dinamikler,  görünen 12 proje kapsamında birbirleri ile mücadele etmektedirler. Soğuk savaş sonrasında en keskin mücadele, ABD-AB-İsrail/Siyonizm-Küresel Sermaye-Vatikan ekseni ile Rusya-Iran- Çin ekseni arasında cereyan etmektedir. Bu eksen çatışması,  Suriye bağlamında yol boyu değişikliklere uğrayarak farklı güç ayrışmasına neden olmuştur. 

Bölgesel güç olarak Türkiye, Suriye bağlamında, Suud-Katar la, şimdilik, yeni bir bölgesel eksen oluşturmuştur. Suriye de Muhalefet , Direniş ya da Kıyam güçleri olarak adlandırılan Esed e karşı savaşan güçler içinde inisiyatif, her geçen gün Müslümanların eline geçmektedir. Böyle giderse geleceğin Suriye si, Müslüman bir Suriye olacaktır. Bu olayın bir boyutu olup ABD nin başını çektiği ekseni rahatsız etmektedir.

ABD nin terör listesinde olan El Kaide ve el Nusra güçlerinin Muhaliflerin saflarında olması, ABD, AB, İsrail, Vatikan, Rusya, Çin, Suud ve Katar ı rahatsız etmektedir. Bu da olayın bir başka boyutudur. Türkiye nin Muhalif güçlerden Müslüman kardeşlere destek vermesinden, Suud, Katar, ABD, AB, İsrail, Vatikan ve Rusya rahatsızdır. Türkiye nin kontrolünde bir Suriye istemeyen ABD ve Rusya, Birinci Cenevre konferansı ile birlikte ortak hareket etmeye başlamıştır. Suriye bağlamında ABD-Rusya yeni bir eksen oluşturup ortak hareket etmekte, yeni bir irade ortaya koymaktadır. Bu eksen, Suriye de askeri bir operasyon istememektedir. Geçiş Dönemi Yönetimi ile çok partili bir sisteme geçmeyi öngörmektedir. Geçiş dönemi yönetiminde, Suriye devlet başkanı Esed in bulunup bulunmayacağı konusu henüz netlik kazanmış değildir. Rusya nın iddiası ve ısrarı, birinci Cenevre Konferansı nda bu konunun açıklık kazandığı ve Esed in de içinde bulunduğu bir geçiş dönemi yönetiminin kurulması yönünde karar alındığıdır. ABD ise bu noktada açık bir şey söylememektedir.  Bu da, Rusya ile ABD arasında Suriye üzerinde gizli bir anlaşma yapıldığı kanaatini kuvvetlendirmektedir. 

Türkiye ve Suriyeli muhalif güçler ile Rusya-ABD ekseni arasında birinci sıkıntılı konu budur. AB de böyle bir tutumdan rahatsızdır. ABD-Rusya Ekseni, Esed yönetiminin askeri bir operasyon olmadan gitmesini ve fakat onun yerine Rusya nın ve İsrail in menfaatlerini koruyan, laik, liberal Batı işbirlikçisi bir yönetimin gelmesini istemektedir. Türkiye ve Suriyeli Müslüman muhalif güçler ile Rusya-ABD ekseni arasında ikinci sıkıntılı konu budur. İkinci Cenevre Konferansı, bu ve buna benzer konuların açıklık kazanacağı bir toplantı olacaktır. Buna karşılık Türkiye ne istemektedir Türkiye nin, Esed in bir an önce gitmesi için öngördüğü politikayı aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:

NATO, Libya da olduğu gibi askeri müdahalede bulunsun.

Esed için uçuşa yasak bölge oluşturulsun

Muhalefet güçlerine ileri teknoloji ürünü ağır silahlar verilsin, silah ambargosu kaldırılsın.

Eğer askeri bir müdahale öngörülmüyorsa, Esed siz bir geçiş yönetimi oluşturulsun.

Yapılacak bir seçimde sandıktan kim çıkarsa Suriye'yi yönetme hakkı onun olsun.

Suriye deki Esed in başkanlığındaki Baas yönetiminin gitmesi konusunda Türkiye nin Batı İttifakı ile Hatta ABD-Rusya ittifakı ile de herhangi bir sorunu yoktur. Ancak bunun şekli konusunda, araç ve yöntemleri konusunda ihtilaf vardır. İhtilaf özde değil şekilde ya da vasıtalardadır.  ABD-Rusya ekseni, Türkiye'nin öngördüğü çözüm şekline yaklaşmamaktadır. Rusya nın ısrarı, ABD sessiz kalıyor, Birinci Cenevre Konferansı'nda Esad lı bir geçiş döneminde anlaşma sağlandığı ve bunun uygulamaya sokulması istikametindedir. Dolayısıyla Türkiye ile Rusya-ABD ekseni arasında en ciddi ihtilaf, Türkiye'nin öngördüğü politikada ki son iki madde üzerinde yoğunlaşmıştır.

Sonuç: Mesaj: Kavşak Noktasından Ayrıldın Daireye Geri Dön

Türkiye nin bu konuda ikna edilmesi gerekmektedir. Yakın geçmişte ABD Dışişleri Bakanı nın mekik diplomasisi buna dönük olmuş olabilir. Ancak bu diploması sonuç vermemiş, Türkiye politikasından, sert tavrından vazgeçmemiştir. Kuvvetlerini Asya Pasifiğe kaydırmak isteyen, ancak Ortadoğu daki menfaatlerini de koruması gereken ve 2006 yılından beri Model Ortak olarak anlaştıkları bir Türkiye nin, ABD politikalarını kabul etmesi için bir başka şekilde ikna edilmesi gerekmemekte midir

ABD Dışişleri Bakanı nın yumuşak güç diplomasisi ile halledemediği bir sorunu, muhtemelen ABD nin derin güçleri (ya da ABD-İsrail, Rusya konsorsiyumu), Akıllı Güç (Yumuşak Güçle Sert gücün birlikte) kullanarak çözmek istemişlerdir. Obama Erdoğan görüşme öncesinde Reyhanlı da yürütülen operasyon ve Psikolojik Harekatın asıl amacı, Rusya-ABD ekseninin benimsediği çözüm şeklinin, Türkiye tarafından kabul edilmesi ve Türkiye nin de Suriye deki muhalif güçleri ikna etmesi olabilir. Diğer ihtimaller arasında en güçlü ihtimal budur. Nitekim Erdoğan ın ABD ye giderken kullandığı dille dönüşte kullandığı dil arasındaki bariz değişim, bu ihtimali güçlendirmektedir. Buna destek veren bir başka olay, Türkiye nin devre dışı bırakılarak ABD nin (Mc Cine) Suriyeli muhaliflerden bir grupla doğrudan görüşmüş olmasıdır. Muhtemeldir ki Erdoğan - Obama görüşmesinde, Türkiye, 1995 yılında Dayton da Boşnaklarla Sırplar arasında sağlanan adaletsiz barış antlaşmasının benzeri olan Esad li bir geçiş dönemi antlaşmasına razı edilmiştir.  Bu yeni durum, gene bir ihtimal olarak AB yi rahatsız etmiş olmalı ki, İkinci Cenevre Konferansı öncesinde Suriyeli muhaliflere uygulanan silah ambargosunu kaldırmıştır. AB de Suriye pastasından payını istemektedir.

Unutmayın Küfür tek bir millettir.

Kaynaklar

1- Cem küçük, yeni şafak, 12.05.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...