9 Mayıs 2013 Perşembe

Siyasetin tefessüh ettirici/kirletici dili

 (Milli Gazete)

Muhakkak ki âdemoğlunun yanlışlıklarının çoğu dilindedir. Hz. Muhammed

Türkiye de siyaset aşırı vaat, muhatabı karalama, küçük görme ve küçük düşürme esasları üzerinde çalışmaktadır. Siyasi partiler, genel olarak, istisnalar hariç, arasında olan iktidar kavgası, mahalle kabadayılarının kavgasına benzemekte; kullandıkları dil, kabadayıların ve kahve kültürünün benzeri hatta daha ileri safhası olmaktadır. Muhalefet, hiçbir zaman iktidarda olanın yaptığı herhangi biri işi takdir etmemekte, yapılan her şeyi kötü, yanlış hatta ihanet ekseninde ele alıp dillendirmektedir. Diğer taraftan iktidarda olanlar, muhalefet partilerini yok saymakta, yaptık oldu mantığı ile hareket etmektedirler. Ayrıca siyasi partilerimiz, iktidarda iken ak dediklerine muhalefette iken kara demektedirler. Özellikle seçim zamanları bozulan dil, seçim sonrasında siyaseten söylenmiş sözler olarak kabul edilip unutulması istenmektedir. 

Bir kısım siyasi çevrelerin birbirleri hakkında sarf ettikleri ve adeta her seçim dönemi doğallaştırıp meşrulaştırdıkları küfür, hakaret dolu bir siyasi dil, bugün normalleşip, Türkiye Büyük Millet Meclisi nin sıradan toplantılarında kullanılan bir dil haline gelmiştir. CHP milletvekili Kamer Genç in Bakan Fatma Şahin le ilgili kullandığı ağır ifadelere karşılık AKP milletvekili Zeyid Aslan ın ağza alınamayacak küfürlerle cevap vermesi, siyasetin kullandığı dilin kirlenme boyutunu aşarak tefessüh (çürüme, kokuşma) boyutuna ulaştığını ortaya koymaktadır. Siyaset erbabının kullandıkları dilin etkisi, sadece parti yöneticileri ile ilgili alanda kalmamakta, öncelikle kendi tabanlarını etkilemekte, aynı dili taban da kullanmaya başlayınca seviye düşmekte, toplumda gerilim yükselmektedir. Diğer taraftan genç kuşaklar bu gidişattan, bu dilden olumsuz etkilenmektedir. Aydınlar, bilim adamları, gençler, siyasetten ve siyasetçiden korkmaktadırlar. Bunun bir sonucu olarak, genel olarak, toplum, siyaseti dürüstlerin barınamayacağı bir alan olarak görmektedir.

Birbirine küfretmeyi siyasetin bir gereği olarak görmek, ne derece doğru ve mantıklı bir yaklaşımdır?

Bu yaklaşım tarzı hangi mantığın, hangi zihniyetin doğal sonucudur?

Bu mantığın oluşmasının sebebi nedir?

Böyle bir mantığın, bu ülkeye ve bu millete maliyeti nedir?

Genç nesiller bundan nasıl etkilenmektedir?

Toplum niçin tepki vermemekte ve üç maymunları oynamaktadır?

Bütün bu soruların cevabı, Cumhuriyet in kuruluş

felsefesinde, hem parlamento içi siyasetin hem de toplumun kirlenmesinde

aranmalıdır.

Burada bu konu ele alınacaktır.

Cumhuriyet'in Kurucu Kadrosunun Siyaset Dili: Kirletici Dil

Milli Mücadele sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi nde gücü eline geçiren bir kadro, yapılacak olan reformları, inkılâpları meşru gösterebilmek sorunu ile karşı karşıya idi. Askeri güç elindeydi ve muhalefet edebilecek güç odaklarının bir kısmı da tasfiye edilmişti; ama bu yeterli değildi. Yapılacak devrimlere sahip çıkacak bir tabana da ihtiyaç vardı. Batı kültür medeniyeti değerleri üzerine inşa edilen bir sisteme sahip çıkacak, seküler, laik bir toplum kesimi inşa etmek, yeni yönetimin en temel sorunlarından biriydi. Bu yeni taban, Osmanlı nın kötülenmesi, karalanması temelinde yapılacak bir propaganda ile elde edilmeye çalışılmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Osmanlı Devleti nin kuruluşunun 700. yılı nedeniyle yaptığı bir konuşmada, (9.10.1999) Osmanlı nın bilinçli bir şekilde, kasti olarak, suçlanmasının ve karalanmasının bir politika olarak kabul edildiğini söylemiş bir bakıma da itiraf etmiştir: Cumhuriyet in ilk dönemlerinde rejimin oturması için Osmanlı aleyhinde bir söylem geliştirilmişti; artık bu tehlike geçmiştir; çünkü Cumhuriyet kendi nesillerini yetiştirmiştir; Osmanlı yı suçlamamızın bir manası kalmamıştır. Osmanlı ile barışmak gerekir. 

Cumhuriyet dönemi ile birlikte kurulan yeni sistemin oturtulabilmesi ve daha güzel ve başarılı gösterilebilmesi için, Osmanlı, özellikle son sultan Vahdettin, İlkokuldan üniversiteye kadar okutulan tüm tarih kitaplarında, korkak, İngiliz işbirlikçisi ve hırsız olarak tanıtılmıştır. Sevr Anlaşması nı kabul edip imzalayan bir vatan haini olarak takdim edilmiştir. Mustafa Kemal, Nutuk ta, Vahdettin i ihanetle, menfaatperestlikle, alçaklıkla ve soysuzlaşma ile suçlamaktadır. Ecevit, ömrünün sonuna doğru resmi tarihin bu iddialarına karşı çıkmış, doğru olmadıklarını seslendirmiştir. (1) Genelkurmay ın, Atatürk ve Vahdettin in telgraflarına yer veren yayını vardır. O kitapta Atatürk, Nutuk ta yazdıklarından farklı şeyler söylüyor. (2) diyerek, o zaman ki Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Ecevit in bu açıklamasına destek vermiştir.

Cumhuriyet tarihi boyunca kanunlar, bir baskı ve susturma aracı olarak kullanılmış ve yeni yönetime karşı söylenen her şey, ihanet muamelesi görmüştür. (3) Başvekil İsmet İnönü nün 1925 yılında Muallimler Birliği'nde yaptığı konuşma, bu karalayıcı, suçlayıcı, itham edici zihniyetin tam bir özetidir (3). Serbest Fırka yı kuran ve kurduranlar, o gün için devlet gücünü elinde bulunduranlardı. Halkın, Halk Fırkası na karşı Serbest Fırka ya büyük teveccüh göstermesi, Serbest Fırka nın sonunu getirmiş, mensupları, vatansızlık , ecnebiperestlik , anarşi ve irtica ile suçlanmış, karalanmış ve tehdit edilerek partileri kapattırılmıştır (4,5). Cumhuriyet dönemi yöneticilerinin genetik yapısına işlemiş olan suçlama, karalama, ihanetle suçlama Mustafa Kemal-İnönü kavgasında da kendisini göstermiş, Mustafa Kemal öldükten sonra İnönü paralardan Mustafa Kemal in resimlerini kaldırtmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi içinden çıkıp Demokrat Parti yi kuran bir kadro, 1946 ve 1950 seçimlerinden sonra aynı şekilde suçlanmış, tehdit edilmiş ve karalanmıştır.

Mustafa Kemal ve yakın arkadaşları ile birlikte başlayan geçmişi ve rakipleri tehdit, karalama ve ihanetle suçlama yaklaşımı, Kirletici Dil, Cumhuriyet döneminde yetişen bir neslin, karakteristik bir özelliği olmuştur. Adeta Cumhuriyet dönemi nesil formatlanarak genetik yapısına bir Kirletici Dil Virüsü yerleştirilmiştir. Bu Kirletici Dil Virüsü, belli zamanlarda ortaya çıkarak görevini ifa etmektedir. Bugün meydanlarda kullanılan kirletici siyasi dilin, böyle bir tarihi arka planı vardır.

Kirletici Siyasi Dil Değişmelidir

Dil bir iletişim aracıdır. Kullanılan kelimeler, kavramlar muhataplar arasındaki ilişkiyi ya kuvvetlendirir ya da bozar. Birçok kötülüğün, şerrin kaynağı yanlış, kötü dildir:

Hz. Peygamber (S.A.V.): Bir kişiye dilindeki fazlalıktan daha şerli bir şey verilmiş değildir! (6) İnsanı ateşe, ülkeyi, toplumu kargaşaya sürükleyen, kin ve nefret etrafa saçan kötü bir dilden başkası değildir: Hz. Peygamber (S.A.V.): İnsanları burunları üzerine ateşe sürükleyen, dillerin mahsulünden başka ne olabilir (7) O nedenle dil güvenliği, Müslüman ın temel özelliklerinden biridir: (32) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mü min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir. (8) İnsanın bütün uzuvlarını etkileyen, onların üzerinde baskı kuran önemli azalardan biri insanın dilidir (9). Ve en çok birbirini etkileyen iki organ kalp ve dildir (10).

Kalp ve dilin bu ilişkisinden dolayı bir müminle mümin olmayanın kalpleri ve dilleri birbirlerinden farklı olmak zorundadır: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): Mü min bir kimsenin dili, kalbinin arkasındadır. Konuşmak istediği zaman kalbiyle o şeyi düşünür, sonra diliyle onu geçiştirir; münafığın dili kalbinin önündedir. Bir şeyi kastettiğinde diliyle söyler, kalbiyle düşünmez. (10) Dil aynı zamanda müminin dışa yansıyan ve dışta etkili olan, olması gereken yönüdür. Mümin, İslam ı şahsında temsil eden ya da temsil etmek zorunda olan insandır. Cumhuriyet yönetici kadrolarının ve Lozan da kabul edilen Hayım Nahum Doktrinini benimseyenlerin kullandıkları dilin tehditçi, karalayıcı, aşağılayıcı olması, benimsedikleri seküler değer sistemi ne uygundur. Bu yaklaşımın Cumhuriyet dönemi resmi ideolojisini benimseyenler açısından devam ettirilmesi de normaldir. Bu yadırganmamalıdır. Yadırganması gereken resmi ideolojiye karşı olanların ya da karşı olduğunu söyleyenlerin ve muhafazakâr demokratların benzer bir dil kullanmalarıdır. Kullandıkları dil, ne milli değerlere, ne dini değerlere ne de muhafazakâr değerlere uygundur. Kendi kültür medeniyetinin değerlerine ters ve insanı ifsad edici bir dil kullanmaları hem yanlış hem de tehlikelidir. 

Siyasiler, bizim kültür ve medeniyetimizin öngördüğü, izin verdiği dili kullanmak ve onun gerektirdiği seviyeyi tutturmak mecburiyetindedirler. Bu noktada hem bu dünya da hem de öteki dünyada sorumlu olacaklarını unutmamaları gerekir.

Siyasetin Dili İfsad Edici Değil İnşa Edici Olmalıdır.

Bir milletin değerlerinin korunması, zenginleştirilip geliştirilmesi hem bireyin, hem toplumun, hem de siyasetin görevi olmalıdır. Eğer değerlerin yıpratılması siyasilerin eliyle oluyorsa buna da karşı çıkmak, hem bireysel hem de toplumsal bir görevdir. Dışsallaşan, ortalığa serilen, sadece sözü edilip tedavisi edilmeyen, karşı çıkılmayan tüm çirkin hayâsızlıklar, kalbinde hastalık bulunanlara cesaret vererek çirkin hayâsızlıkların daha da yaygınlaşmasını sağlayabilir. Bunun doğal sonucu insanlar, çirkin hayâsızlıklara alışmakta ve onu huy edinmektedir: (Lut Kavmi) Onlar gerçekten çirkin davranışları huy edinmiş kötü bir toplumdur. (21/74) İnsanlığı ifsad etme amacına dönük çirkin hayâsızlıkların yaygınlaştırılma gayretlerine karşı müminler, teyakkuz halinde olmak zorundadırlar. Böyle bir yaygınlaşmaya karşı bigane kalmak Allah ın azabına duçar olmak demektir:

İman edenler içinde, çirkin utanmazlıkların (fuhşun) yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada da, ahirette de acıklı bir azap vardır. (24/19) Bu nedenle, çirkin hayâsızlıkların hem icra edilmesine, hem de bunların toplum içerisinde yayılmasına karşı mücadele etmek, müminlerin görevleridir. İslam da temel kriter, insanların kusurlarını günahlarını araştırıp yaygınlaştırmak değildir. Temel esas, kötülüklerin örtülmesi bloke edilmesi ve tecrit edilmesidir. Kötülükleri salgın hastalık haline getirecek her türlü söylem ve davranıştan kaçınılmalıdır. Aksi davranış, toplumun ifsat edilmesine sebebiyet verebilir. İnsanların gizli dünyalarında kalan şeyleri kamuoyuna duyurmak, günlük dilde sürekli konuşulur kılmak doğru bir yaklaşım değildir. Bu gün siyasilerin bazı kavramlar ve olaylar üzerinden yürüttükleri siyası kampanya, bu açıdan sıkıntılıdır, tehlikelidir. Parti aidiyetini şuursuzca harekete geçirerek bu çirkinlikler, parti mensupları açısından meşru görülmeye başlanabilir. O nedenle siyasetin dili ifsad edici değil inşa edici olmalıdır.

Sonuç: Siyasetin Dili Savaşı Değil Barışı Hedeflemelidir: En Güzel Tarzda Mücadele

Büyük Ortadoğu Projesi, Büyük İsrail Projesi ve 2. Sevr Projeleri kapsamında ümmet tamamen etnik ve mezhebi parçalara bölünmek ve çatıştırılmak istenmektedir. Bu nedenle En Güzel Tarz Bir Mücadele, öncelikle Müslümanlar arasındaki ilişkilere yansımalıdır. Müslümanlar, öncelikle mümin kardeşine karşı en fazla af edici, merhametli ve şefkatli davranmalıdır. Sonra bu, dış çevreye doğru tüm insanları kuşatacak tarzda genişletilmelidir. En Güzel Tarz Mücadele demek, söylenmesi gerekeni söylemeyip susmak veya yalan söylemek değildir. Öfke ile söylenip bir anlık deşarj olma ise hiç değildir. Kendi kutsallarına saygı bekleyip başkalarının kutsallarına hakaret etmek de değildir. Siyasetin dili başkalarının kutsallarına saygı göstermek zorundadır.(6/108) 

En Güzel Tarz Mücadele, söylenmesi gerekeni, yapılması gerekeni en estetik, en hikmetli ve en basiretli bir şekilde, muhatabın kalbini etkileyebilecek ve etkilenip öğüt alabilecek bir üslupta, bir tarzda ifade etmek veya yapmaktır. Muhatabın kalbinde, vicdanında titreme meydana getirebilmektir, düşünmesini sağlayabilmektir. En Güzel Tarz Mücadele, kötülükleri iyilikle uzaklaştırabilmektir. Kendisine zulmedenleri hidayet yoluna bıkmadan, usanmadan, kin gütmeden çağırabilmektir. Bedduacı değil duacı olmaktır. Yılanı deliğinden çıkarabilmektir. Kendi içinde tutarlı olmaktır. Sabrıyla dağ devirmektir. Dengeli ve kararlı olmaktır. Siyasetin dili kin ve nefretle bozulmamalıdır. Siyasetin dili sözün en güzelini içermelidir: Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini, söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (17/53) 

En Güzel Tarz bir mücadele,  karanlıklar içerisinde bocalayan insanlığa ışığı gösterme, onları aydınlığa çıkarma mücadelesidir. Salt bir oy alma mücadelesi değildir. Bunun için; (1847)- Resulûllah (S.A.V.): Allah ım!..  Senden doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalp diliyorum. (11)

Kaynaklar

1-Bülent Ecevit:Vahdettin Hain Değildi  Zaman 16.07.2005

2- Sefa Kaplan Hürriyet 18.07.2005

3- Ertunç A.C., Cumhuriyetin Tarihi, Pınar yayınları, İstanbul, 2002

4- Ağaoğlu Ahmet, Serbest Fırka Hatıraları, İletişim yayınları 1994  istanbul S:226

5- Osman Okyar, Mehmet Seyitdanlıoğlu, Fethi Okyar'ın Anıları, Türkiye iş bankası yayınları, Ankara 1997, S:86

6-Deylemî

7-İbn Mâce, Hâkim.

8-Tirmizî, İman 12, (2629); Nesâî, İman 8, (8, 104, 105)).

9- Tirmizî

10-Harâitî

11-Tirmizî, Daavât 22, (3404); Nesâî, Sehv 61. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...