(Umran
Dergisi)
Hamid
el-Gazali yüzyıllar önce “Ülkemizin halkı ülkemizin şerefidir, ülkemizin
halkı ülkemizin gerçek zenginliğidir.” demiştir. Boğaziçi Üniversitesi’nde
rektör atanması ile başlatılan beşinci nesil kadife darbe süreci iç,
bölgesel ve küresel dinamiklerin arakesit oluşturduğu sekizinci aşamasına
ulaşmış bulunmaktadır. Sekizinci aşamanın en temel özelliği, şer
ittifakının ahtapotun çok kollu olarak avlanma yöntemine benzer çok yönlü,
çok eksenli, çok boyutlu bir strateji uygulanmasıdır. “Şiddet içermeyen”
kadife darbe stratejisinin ana dayanak noktası, “Bir diktatör inşa edip” şiddet
içermeyen yöntemlerle gayrimemnun kitleleri kullanarak diktatörü düşürmektir.
Bunun için de kullandıkları temel yaklaşım “sosyal pozitif geri besleme”
(olumsuzlukların olumsuzlukları tetikleyip beslemesi, yaygınlaştırması ile
ortaya çıkan olumsuz durum) oluşturmaktır.
İktidardakiler ne kadar çok hata yapar ve gayrimemnun kitle oluştururlarsa, kadife darbeciler de gayrimemnunlar ittifakı üzerinden hedeflerine o kadar çok yaklaşmaktadır. Geçen yazıda, şer ittifakının göçmenler üzerinden kurduğu örümcek ağları operasyonu konusu ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu yazıda ise iç ve dış dinamiklerin oluşturduğu ahtapot sistemine dayanan kadife darbe süreci ele alınıp değerlendirilecektir.
Kadife Darbelerde Etkili Üç Dinamik
Kadife darbe stratejisi, sürece etki edebilecek tüm parametreler göz önüne alınarak belirlenmektedir. Analizlerde iç ve dış dinamikler kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır:[1]
İç Dinamikler
Kadife
darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran veya zorlaştıran iç parametreleri,
aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz:
· Toplumsal
yapı
· İktidarın
durumu
· Muhalefetin
durumu
· Kitle
iletişim araçlarının durumu
· Yargı
ve güvenlik güçlerinin tutumu
· Ekonomik yapı
Dış Dinamikler: Bölgesel ve Küresel Dinamikler
Kadife
darbelerde göz önüne alına dış parametreleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
• Ülkenin jeostratejik,
jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel durumu
• Diş
güçlerin (bölgesel ve küresel güçlerin) tutumu
• Ekonomik
manipülasyon
• Seçim
gözleyicilerinin davranışları
• Kitle
iletişim araçlarının tutumu
• Yabancı
vakıfların hedef ülke içerisinde yıpratma faaliyeti yürütme imkânları
Kadife
darbeler, buna benzer yöntemlerle gayrimemnunlar arasında ortak bir payda
oluşturduktan sonra icraya sokulmaktadır. Harekete geçme anı, gerekli
hazırlıkların yapılıp tamamlandığı, stratejinin uygulamaya sokulduğu andır.
Süreç, stratejinin adım adım uygulanması süreci olarak yönlendirilmektedir.
Kadife darbe savunucuları, olayları, masum, rastgele olmuş, o anki olaylar
şeklinde lanse ederek karşı cephe oluşmasını ve uygulanan stratejinin farkına
varılmasını engellemeye çalışırlar. Bu husus dikkat edilmesi gereken en önemli
noktalardan biridir.
Kadife
darbeler, sosyolojik bir savaşın kısa vadeli uygulaması olup amaç, kısa vadede
ülkedeki siyasi iktidarı devirmek, uzun vadede de toplumsal yapının içinde fay
hatları meydana getirtip çatıştırarak ülkeyi bölebilecek uygun bir alt yapı
hazırlamaktır. O nedenle ilk hamlelerin savuşturulması,
sürecin bittiği anlamına gelmemelidir. Taraflardan biri tasfiye oluncaya ya da
taraflar arasında uzlaşma sağlanıncaya kadar mücadelenin şiddeti artarak devam
edecektir. Ancak unutulmaması gereken gerçek, kadife darbelerin siyasi
iktidarların hatalarından dolayı meydana getirdikleri gayrimemnun kitleler
üzerine inşa edildiğidir.
Kadife
darbeleri durdurmak, engellemek, başarısız kılmak siyasi iktidarların hak,
hukuk, adalet merkezli bir ortam, bir yönetim meydana getirmeleri ile
mümkündür. Gayrimemnun kitleleri artırmak kadife darbecilerin ekmeğine yağ
sürmek, değirmenlerine su taşımaktır. O nedenle ülkeyi yönetenler,
öncelikle kendi özeleştirilerini yaparak başkalarını suçlamak yerine kendi
hatalarını düzeltmek zorundadırlar: “Siz, insanlara iyiliği
emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa siz kitabı
okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (2/Bakara 44).
Boğaziçi
kadife darbe sürecinin sekizinci aşamasında en dikkat çekici unsur iç
dinamiklere destek verecek şekilde dış dinamiklerin öne çıkarılmasıdır:
· Yunanistan’ın
tacizleri, tahrikleri
· ABD
ve Yunanistan’ın Ege Adalarını silahlandırması
· ABD’nin
Yunanistan’ın değişik bölgelerinde üsler kurması ve aşırı bir şekilde silah
yığması
· ABD’nin
Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu kaldırması
· ABD’nin
Suriye’nin kuzeyinde, Fırat nehrinin doğusunda PYD, YPG ile ortak askerî
tatbikat yapması ve silah yardımlarını artırması
· Arap
Ligi’nin Türkiye’nin Suriye ve Libya’dan çekilmesini istemesi
· Ukrayna’nın
Türkiye’nin Rusya’ya uygulanan ambargoyu uygulamasını istemesi
· Türkiye’nin
Şangay İş Birliği Teşkilatı toplantısına katılması sonucu NATO’nun rahatsız
olması
· Bazı AB ülkelerinin Türkiye ile ilgili olumsuz açıklamalar yapmaları
Türkiye
iç dinamiklerinde kadife darbecilerin işine yarayacak çok ciddi olaylar meydana
gelmiştir ve gelmeye devam etmektedir:
· Göçmen
sorunu varlığını korumaktadır
· Hablemitoğlu
cinayetinde ihanet-rüşvet-yolsuzluk-fuhuş denklemi ortaya çıkmıştır
· Sezgin
Baran Korkmaz olayında rüşvet-yolsuzluk ağı olgusu
· Sedat
Peker’in rüşvet, yolsuzluk ve bazı ölüm vakaları ile ilgili servis ettiği
bilgiler: Hablemitoğlu Cinayeti, Sezgin Baran Korkmaz’ın rüşvet ve yolsuzluk
ağı, AK Parti Erzurum milletvekilinin kocası ve kardeşi ile ilgili rüşvet ve
yolsuzluk ağı, İnan Kıraç-Levent Göktaş-Sezgin Baran denklemi
· LGBTQI+’nın
yürüyüşlerinin iptal edilmesi
· LGBTQI+
karşıtı mitingin yapılması
· LGBT
ağırlıklı bazı konser ve festivallerin iptal edilmesi
· Sanatçı
Gülşen’in 4-5 ay önceki bir konuşmasının servis edilmesi ile tutuklanıp
hapsedilmesi, sonra da ev hapsine alınması
· ABD’nin
Gülşen’e destek vermesi, dünya basınının Gülşen’in tutuklanmasını kınaması
· Gülşen’i
tutuklatan hâkimle ilgili iddialar
· KPSS
sınavının iptal edilmesi
· Okul
ve okul servis ücretlerinin çok yükselmesi
· Ekonomik
krizin durdurulamaması, hayat pahalılığının artması
· Siyasetin
dilinin gittikçe bozulması
· Eski
bir rektörün yolsuzluk dosyaları
· Mahkeme
kararı olmadan HDP’nin PKK olarak suçlanmasının Kürt halkı üzerindeki olumsuz
etkileri
· Kavala davası ile ilgili AB’nin açıklamaları
Bütün bu iç ve dış dinamikleri, bir bütün olarak bu yazıda ele alıp incelemek mümkün değildir. İnsanların en çok rahatsız olduğu Hablemitoğlu cinayeti, Sezgin Baran Korkmaz’ın ilişki zinciri ve rüşvet ağı, AK Parti milletvekili ve Cumhurbaşkanı danışmanlarının karıştığı iddia edilen rüşvet, yolsuzluk, lüks ve israf olgusu bir yazı serisi olarak ele alınıp değerlendirilecektir. Amacımız; birilerini karalamak, suçlamak değildir. Amacımız; müşahhas vakalar üzerinden rüşvet ve yolsuzluk çarkının sosyolojik, psikolojik temellerine ve sonuçlarına dikkat çekmektir.
Hablemitoğlu Cinayetinde Kirli İlişki Zinciri
Türkiye’nin
yakın tarihinde mahiyeti açıklanmayan ve failleri bulunmayan ya da bulunmak
istenmeyen birçok cinayet işlenmiştir. Abdi İpekçi, Eşref Bitlis, Uğur
Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink, Çetin Emeç, Özdemir Sabancı, Necip
Hablemitoğlu vb. gibi şahıslar suikastlar sonucu öldürülmüştür.
Bunların katledilmesi ile ilgili bugüne kadar kamuoyunu tatmin edici bir
açıklama yapılmamıştır. Dosyaların kapatılmasından fayda umulmuş, kuklalarla
uğraşılmış, kuklaları oynatanlara yönelinmemiş, arka plandaki uluslararası
boyutlu kavgalara yer verilmemiş, dikkat çekilmemiş ve çekilmesi de
istenmemiştir. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002’de, Çankaya Portakal Çiçeği
Sokağı’ndaki evinin önünde bir suikast sonucu
öldürülmüştür. Hablemitoğlu, gazetecilik okumuş olmasına
rağmen gazetecilik yapmamış öğretim üyeliğini tercih
etmiştir. Kendisi “Atatürkçü”, “Kemalist”, “Solcu” diye
tanınmaktadır. Bir dönemde Cumhuriyet gazetesinde yazı
yazmıştır. Genelde bazı özel alanlara yoğunlaşmış, araştırma yapmış, kitap ve
makaleler yazmıştır:[2] Türk
Köklü Cumhuriyetlerin Tarihi, Fetullah Gülen’in Devlete Sızması, Türkiye’deki
Alman İstihbaratı, “Çok Yüksek Servetler Elde Eden Yabancı Şirketlerin Ankara’da
Devletten Ruhsat Alarak Geldiği Bergama’da Siyanürle Altın Çıkarmasının
Perde Arkası” ve Alman Vakıfları ve Bergama Altın Dosyası.
Öldürülmeden
önce yoğunlaştığı iki ana konu, Alman Vakıfları ile Fethullah Gülen
Hareketi’nin çalışmalarıydı. “Etki Ajanları, Nüfuz Casusları ve
Fethullahçılar” başlıklı raporunda, Gülen Hareketi’nin devlet
içindeki konumuna ve CIA ile ilişkilerine dikkat çekiyordu. Bu
bağlamda Köstebek adlı bir kitabı hazırlamış ve yayınlamak
istiyordu.[3] Böyle
bir kitabın yayımlanacağını öğrenen Gülen Hareketi, Mustafa Özcan, eski MİT’çi,
FETÖ’cü ve CIA ile irtibatlı Enver Altaylı’yı devreye sokarak kitabın
yayımlanmasını engellemek istemiştir. FETÖ Hareketi ve arkasındaki güç,
doğrudan ve dolaylı olarak yapılan görüşmelerle kitabın yayımlanmasına engel
olamayınca, Hablemitoğlu’nun susturulması kararını almışlardır.[4]
Hablemitoğlu’nun
öldürülmesinde bu faktörün yanı sıra yazarın son yıllarda yoğunlaştığı, Alman
vakıflarının Türkiye’deki çalışmaları ile ilgili yaptığı araştırmaların ve
konuşmaların da etkisi vardır. Hablemitoğlu’nun Alman Vakıfları ve
Bergama Dosyası kitabında, “Alman Vakıflarının Türkiye’de yasal
olmayan çalışmalar yaptığını”, “Etnik ve mezhepsel
ayrılıkları körüklediğini” ve “altın madeni karşıtlarını finanse
ettiğini” belgelere dayalı şekilde ortaya koymaktaydı.
Hablemitoğlu’nun Alman vakıfları odaklı kitabındaki belgeler, dönemin
Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından 2002 yılında “Alman Vakıfları
Soruşturması” sonunda açtığı davanın iddianamesinde yer almıştır.[5] Bu
bağlamda TESEV ve TUSİAD ile ilgili çok keskin, sert açıklamaları
olmuştur. Hablemitoğlu suikasttan 7 ay önce, 2 Mayıs 2002 tarihinde
Avrasya TV ile yapılan röportajında, “TESEV ve TÜSİAD’ın kapatılması
gerektiğini” çok açık bir şekilde söylemiştir: “Alman
vakıflarıyla ilgili kitap yayınlandıktan sonra 14 kuruluş ortak bir bildiri
hazırlayıp imzaladılar. ‘Alman Vakıflarına tam destek veriyoruz.’ diye yapıldı,
bu açıklama. Bu açıklamaya imza atan kuruluşlara bakıyorsunuz;
TESEV… Bunların içinde TESEV mutlaka ve mutlaka Türkiye’de yasalar
uygulansa gerçek anlamda ilk kapatılacak kuruluşlardan bir tanesidir.
Türkiye’de yasalara göre dernekler ve vakıflar politika yapamaz. Yurt dışıyla
ilişki için Bakanlar Kurulu’ndan izin almak zorundadırlar. O kadar ağır
koşulları var ki, oysa bunlar Kıbrıs’ın feda edilmesi de dahil olmak üzere
Türkiye’nin güvenlik konseptine aykırı demeçler veriyor, provokasyon
geliştiriyorlar. Ve amaçları dışında, yetkilerini aşan birtakım
organizasyonlara imza atıyorlar. Bu anlamda TÜSİAD’ın ve TESEV’in, ilk
kapatılması gereken kuruluşlardan biri olduğuna inanıyorum. Türkiye bir hukuk devletiyse,
bunlar da gerçekten sermaye kesimini temsil ediyorlarsa bunlar yasaların dışına
çıkamazlar. İşte, TESEV’in başında bulunduğu SODEV, TUKODER gibi birtakım
kuruluşlar bu bildiriye imza attılar, ‘Alman Vakıflarına destek veriyoruz.’
dediler. İşin ilginç olan tarafı bu bildiriyi organize eden kuruluş ‘bianet’
dediğimiz oluşum. Bu oluşum başında olan kişileri Türk kamuoyu çok yakından
tanıyor. Söz konusu internet sitesine -maalesef- AB 1 trilyonun üzerinde para
verdi.”[6]
Hablemitoğlu
cinayetinin en önemli yönü, suikastın bizzat ordu içerisindeki bir birimde
çalışanlar tarafından organize edildiğinin savcılık iddianamesinin ana merkezini
oluşturmasıdır. Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili şüpheliler,
dönemin Özel Kuvvetler Komutanlığı Muharebe, Arama ve Kurtarma (MAK)
Alay Komutanı Albay Levent Göktaş, MAK Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Müdür
Yardımcısı emekli Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, emekli Binbaşı
Fikret Emek, Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır, emekli Astsubay Tan
Dervişoğlu, Bülent Kutsal, Altan Bora, Kâmil Metin ile sivillerden
Memiş Aytekin ve Osman Tuncer’dir.
Eski
özel kuvvetler mensubu Tan Dervişoğlu Güney Afrika’ya gitmiş; Albay Levent
Göktaş da yurt dışına kaçmış, Bulgaristan’da yakalanan Göktaş, orada iade
edilip edilmemesi ile ilgili bir yargılama yapılmaktadır. Bizzat suikast
organizasyonunda yer alan itirafçı Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesine
göre suikast organizasyonunun beyni, öldürme emrini veren, keşif faaliyetlerini
yürüten 2002 yılında alay komutanı olarak görev yapan Albay Levent Göktaş’tır.
Öldürme işlemini gerçekleştiren ise Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’dur.[7]
Suikast
odaklı mühim iddialardan biri, Hablemitoğlu’nun FETÖ ile ilgili yaptığı önemli
çalışmalardan birinin Köstebek kitabı olduğu, FETÖ’nun
Türkiye’deki önemli isimlerinden Mustafa Özcan ile eski MİT’çi Enver
Altaylı’nın bizzat devreye girerek bu kitabın yayımlamasını engellemeye
çalıştıkları; buna muvaffak olamayınca da öldürme kararı çıkartıp yukarıda ismi
geçen yapı ile irtibata geçtikleridir. Ölüm kararı verildikten sonra “Nizamettin
Avşar, Aydın Köstem aracılığıyla Özel Kuvvetler Komutanlığı‘ndan Nuri
Gökhan Bozkır ile irtibata geçilmiştir.”[8]
Yol
boyu Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili gerçekler ortaya çıkacak, kimin elinin
kimin cebinde olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Önemli olan teknik boyutlardan
ziyade olayın stratejik boyutlarının, iç ve dış dinamiklerin ilişki zincirinin
ortaya çıkarılmasıdır. Hablemitoğlu cinayetinde ders alınacak çok nokta vardır.
Suikastın
beyni kabul edilen emekli Albay Levent Göktaş’ın, “ulusalcı”, “sıkı
Kemalist” ve “Apo’yu Kenya’dan getiren asker olarak nam salmasıdır.”[9] Hablemitoğlu
da sol tandanslı, ulusalcı ve Kemalist’ti. FETÖ ve Alman vakıfları
üzerinde çalışan böyle birinin Albay Levent Göktaş tarafından öldürülme
kararının verilmesi çok önemli, düşündürücü ve ibret vericidir. Nasıl olur?
FETÖ’nun arkasında ABD istihbarat örgütü CIA; Alman vakıflarının arkasında da
Alman istihbarat örgütü BND vardır. Dolayısıyla Hablemitoğlu cinayeti iç ve dış
dinamiklerin arakesit noktasında ortaya çıkan bir durumun sonucudur. Meselenin
bu iki boyutu göz önüne alınarak bir yol haritası çizilmeli ve yabancı
istihbaratların Türkiye’nin içinden adam devşirme operasyonlarının nedenleri
üzerinde çok ciddi bir çalışma yapılmalıdır. Mesele, Hablemitoğlu’nun
katillerinin iç iş birlikçilerinin bulunup cezalandırması ile
sonlandırılmamalı; yabancı istihbaratçıların adam devşirme yöntem ve
yaklaşımları, sebepleri üzerinde durulmalıdır. Bu mesele,
sadece suikast timinin cezalandırılması ile sonlandırılmamalıdır. Suikast
timinin devlet içerisinde bir kesim tarafından korunduğu, süreç içerisinde
ortaya çıkan tezatlardan anlaşılmaktadır.
Suikastın
olduğu günlerde “Genelkurmay’dan gelen bir yazıda emekli Yüzbaşı Mumcuoğlu’nun
Kazakistan’da görevli olduğu belirtilmiştir.” Ancak cinayetin kilit ismi Nuri
Gökhan Bozkır’ın savcılık ifadesinde, emekli Yüzbaşı Tarkan Mumcuoğlu’nun
bizzat Hablemitoğlu’na yapılan suikastın düzenleyicisi olduğu, o tarihte de
Ankara’da bulunduğu, belirtilmektedir. Bu durumda Genelkurmay Başkanlığı’ndan
böyle bir yazı nasıl yazılabilmektedir. Bunlardan hangisi doğrudur. Bu suikast
timini kim korumuştur?[10]
Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili ilginç noktalardan biri de FETÖ tarafından ordu içerisinde yapılan Ergenekon Operasyonu kapsamında Emekli Albay Levent Göktaş’ın ve Binbaşı Fikret Emek’in 5 yıl tutuklu olarak hapis yatmalarıdır.[11], Hem FETÖ’cü hem de Ergenekoncu olamayacağına göre aradaki bu tezatlı durumun sebebi hikmeti nedir? Tezatlı olan bu durum, gayrinizami harbin stratejisine uygun bir durum olabilir: “ABD ve İngilizlerin gayrinizami harp kıtalarından oluşan gladyo yapılarının en karakteristik özelliklerinden biri deşifre olan gladyo yapısının yerine geçen yeni yapının eski yapıyı tamamen etkisiz hâle getirecek tedbirleri alarak eski yapıyı tasfiye etmesidir. Bizdeki sorun, Ergenekon’un yerine geçen Gladyo B’nin eski Gladyo Ergenekon yapısını tasfiye etmekte zorluklar yaşamasından kaynaklanmaktadır. Asıl sorun Levent Göktaş başkanlığındaki MAK Timi’nin Hablemitoğlu suikastı dışında hangi eylemlere karıştığının ortaya çıkarılmasıdır.”[12] Bu durumun mutlaka açıklığa kavuşturulması gerekir.
13 Yıl Rafta Bekletilen Cinayet Dosyasındaki Gariplikler
Hablemitoğlu,
18 Aralık 2002 akşamı evinin önünde öldürüldü. Cinayet ile ilgili hazırlanan
mahkeme dosyası ile ilgili yaklaşık olarak 13 yıl hiçbir şey yapılmadı, rafta
bekletildi. Sonra ne olduysa, Ekim 2015’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından tozlu raflardan indirilerek tekrar işleme sokuldu. Öncelikle, bu
dosya ile ilgili 13 yıl niçin hiçbir şey yapılmadığı araştırılmalı ve
sorgulanmalıdır. Dosya raftan indirilip incelendiğinde “geçmişte yapılması
gerekip de yapılmayan bazı işlemlerin var olduğu” tespit edilmiştir:[13]
· “Hablemitoğlu’nun
kullandığı cep telefonunun sinyallerinin takip edilmesini, kimlerle hangi
bölgelerden hangi gün ve saatte görüşme yaptığını belgeleyen HTS kayıtları ile
baz istasyonları üzerinden sinyal kesişmesini anlatan CDR kayıtlarının
incelemesi geriye dönük yapılmamıştır.”
· “Hablemitoğlu’nu
öldüren mermilere ait boş kovanlar adliye emanetinde bulunamamıştır. Araştırma
sonucunda boş kovanların izi, Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal ve Olay Yeri
İnceleme Daire Başkanlığı’nda bulunmuştur!”
· “FETÖ
Çatı İddianamesinde yer alan bir ifadede (2019), Necip Hablemitoğlu’nu
öldürdüğü öne sürülen Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuğuoğlu hiç sorgulanmamış ve
“Yüzbaşının ifadesinin alınması istemi ise Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından “uygun görülmemiştir.”
· “Şüpheli
Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuğuoğlu’nun suikast günü (18 Aralık 2002)
Kazakistan’da resmî görevde olduğu bildirilmesine rağmen yapılan araştırmada o
gün Ankara’da bulunduğu saptanmıştır!”
· “Emniyet
İstihbarat Dairesi’ne 4 Mart 2016’da gönderilen yazıda cinayet günü o bölgede
hangi telefonların olduğunun araştırılması istenmiştir. Fakat bu yazıya “bir
türlü cevap gelmemiştir.”
· “Darbeden sonra yapılan incelemede, Hablemitoğlu Dosyasında “İfade alan, olay yeri incelemesi yapan ve diğer işlemleri yürüten emniyet mensuplarının yüzde 80’inin FETÖ’cü olduğu ortaya çıkmıştır.”
Emekli Albay Avukat Levent Göktaş'ın Yurt Dışına Kaçışına İlişkin Bazı Sorular
Hablemitoğlu Dosyası tozlu raflardan indirilip soruşturma başlatılınca ilginç gelişmeler olmuştur. “Sauna Çetesi” adı verilen oluşum içinde yer alan Nuri Gökhan Bozkır’ın Hablemitoğlu cinayetiyle bağlantısı olduğu ortaya çıkmıştır. Ukrayna’da yaşayan Bozkır, “MİT’in operasyonuyla Ankara’ya getirilmiştir.” Bozkır itirafçı olmuş ve Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili önemli açıklamalarda bulunmuş, cinayet şebekesini deşifre etmiştir. Bunun üzerine “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Hablemitoğlu suikastıyla bağlantısı olduğu gerekçesiyle emekli Albay Levent Göktaş için yakalama kararı çıkartarak polise gözaltına alma talimatı” vermiştir. Ancak “kilit isim” olan emekli Albay Levent Göktaş kayıplara karışmış, bir türlü bulunamamış, sonra da yurt dışına, Bulgaristan’a kaçtığı öğrenilmiştir. Bulgaristan’dan iltica talebinde bulunduğu için kendisi orada yargılanmaktadır.[14] Levent Göktaş Olayı ile ilgili aşağıdaki soruların cevapları verilmelidir:
· Suikastın
şüphelisi Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesinde geçen koordinatör, karar
verici olan Levent Göktaş’la ilgili adli süreç, niçin 4 ay sonra
başlatılmıştır?[15]
· Göktaş,
neden takip altına alınmadı?
· Göktaş’ın
kaçışı ile ilgili HTS ve baz istasyonu çalışmalarından elde edilen sonuçlar
nelerdir?
· Kendisine
soruşturma dosyası ile ilgili bilgi verenler var mı? Köstebekler var mı? Bu
konuda bir araştırma başlatıldı mı?
· Hablemitoğlu
cinayetinde ismi geçip yurt içinde olanların hepsi yakalanmış olmasına rağmen
organizasyonun başı, koordinatörü, karar vericisi emekli Albay Levent Göktaş
nasıl olur da yakalanamaz?
· Göktaş
ile ilgili bir pazarlık yapılmış mıdır? Yapılmış ise kim ya da kimlerle
olmuştur?
· Yurt
dışına kaçmadan önce Göktaş kim ya da kimlerle görüşmüş ve kimlerden yardım
almıştır?
· Göktaş
Bulgaristan’dan bir operasyonla Türkiye’ye getirilemez miydi?
· Bulgaristan
Göktaş’ı Türkiye’ye iade etmezse Türkiye, Hablemitoğlu cinayetinin daha
karanlık noktalarının aydınlatılabilmesi için ne yapacaktır ve ne yapmalıdır?
· Sedat
Peker’in Levent Göktaş ve İnan Kıraç’la ilgili yaptığı açıklamaların doğruluğu
nedir?
· Levent
Göktaş, son gün İnan Kıraç’ın holdingine gitti mi?[16] Gitti
ise Sedat Peker’in iddia ettiği gibi güvenlik kameraları o gün çalışmıyor
muydu? O güne has olarak çalışmamışlarsa sebebi nedir? Kim çalışmalarını
engelledi? Bu emri kim verdi?
· İnan
Kıraç ile Levent Göktaş’ın ilişkisi nereden kaynaklanmaktadır?
· Levent Göktaş, Kıraç Holding’in avukatlığını yapıyor muydu?
Hablemitoğlu davasında ismi geçenlerin tümü, mahkemenin kesin kararı sonrası mutlaka kamuoyuna açıklanmalıdır. Katilleri koruyanlar varsa deşifre edilmelidir.
Sedat
Peker-Levent Göktaş-İnan
Kıraç Denklemi
Sedat Peker-Levent Göktaş-İnan Kıraç Denklemi, her üçünün ilişki zinciri göz önüne alındığında gizemli ve ilginç olduğu görülmektedir. “Ergenekon Davası dolayısıyla 5 yıl hapis yatmış bir emekli askerin Kıraç Holding’in avukatı olması, arandığını anladığı andan itibaren kayıplara karışıp İnan Kıraç’ın Holdinginde son gününü geçirmesi” iddialarının var olması, denklemi daha da karmaşık hâle getirmektedir. Sezgin Baran Korkmaz ile İnan Kıraç arasında yapılan ticaretin sonucu, İnan Kıraç’ın Sezgin Baran Korkmaz’a 45 milyon dolar borcu oluşmuştur. Bunlara ilişkin hisse senetleri Sezgin Baran Korkmaz’ın elindedir. İşte bu senetleri Sezgin Baran Korkmaz’dan almak için devreye emekli Albay Avukat Levent Göktaş sokulmuştur. Sezgin Baran Korkmaz, şu an ABD’de tutuklu olup yargılanmasını beklemektedir. Levent Göktaş ile arasında geçen konuşmalarla ilgili şu an herhangi bir bilgi medyada yer almamaktadır. Ancak dikkat çekici olan İnan Kıraç’ın başka bir avukatı değil de Hablemitoğlu cinayetini planlayıp icra etmekle suçlanan bir cinayet şebekesinin lideri olan, Ergenekon Davasında 5 yıl hapis yatmış emekli Albay Avukat Levent Göktaş’ı Sezgin Baran Korkmaz’a niçin gönderdiği; -tehdit amaçlı olarak gönderip göndermediği- şimdilik bilinmemektedir. Ancak İnan Kıraç’ın insanları tehdit edip susturma gibi bir özelliğinin olduğu medyada yer alan bilgiler arasındadır: “Hablemitoğlu suikastını planlayıp infazı gerçekleştirdiği iddiasının muhatabı olan grubun lideri Levent Göktaş’ı SBK ile ihtilafını çözme işinde aracı tayin eden ve arandığı sırada en son holdinginde onu ağırlayan İnan Kıraç, yukarıda Çetin Emeç’in uğradığı suikastla ilgili kuşkularını gazeteciyle paylaştığı için Bilge Emeç’i azarlayan ‘önemli kişi’ydi de…
Acısı
kuşkularla daha da büyüyen eşe, ‘Bitmiş, kapanmış bir konuyu neden
açıyorsun?’ dediği biliniyor…”[17]
Sedat
Peker’e göre aranan Levent Göktaş, son gün Kıraç Holding’de ağırlanmıştır:
“Karalıkların lordu İnan Kıraç, beni Sezgin Baran Korkmaz ile sakın karıştırma.
Levent Göktaş’ın kaldığı yere baskın yapılınca oradan nasıl çıktığının
görüntüleri dava açılınca ortaya çıkacak. En son senin yanına geliyor ancak
senin holdingdeki kameralar o gün çalışmıyor, görüntü yok. Sen bir tek kendini
akıllı, milleti aptal mı zannediyorsun?”
Bu
iddia doğru ise önümüzdeki günlerde çok ilginç gelişmelerin olacağını
söyleyebiliriz. İnan Kıraç’ın, Levent Göktaş olayı ile ilgili medyada bu denli
yer almasına karşılık, iddialarla ilgili herhangi bir açıklama yapmaması dikkat
çekicidir. Yargının bu konuda harekete geçip geçmediği şimdilik
bilinmemektedir.
Sedat
Peker; Lütfi Göktaş ve İnan Kıraç hakkında çok keskin ifadeler kullanarak
medyaya bilgi servis etmiş ve her ikisini de tehdit etmiştir. Uyarılarını
dikkate almadıkları takdirde daha çok bilgi servis ederek canlarını yakacağını
belirtmiştir. Sedat Peker; İnan Kıraç’ın kendisini değişik yerlerde eleştirdiği
bilgisine dayanarak onun bazı yaptıklarını ifşa ederek, eğer tavrını
değiştirmezse daha başka yaptıklarını da ifşa edeceğini söyleyerek tehdit
etmektedir: “Karanlıkların lordu İnan Kıraç, son birkaç gündür bazı
yakınlarına ‘Sedat Peker’in geçmişteki açıklamaları iyi oldu ancak böyle
giderse gelecek dönemlerde de ülkenin başına bela olur olur.’ diyerek, alttan
alttan dedikodular fısıldıyormuşsun. Ancak galiba sen duymadın, 40 yaşından
genç kardeşlerim bana, ‘karanlıkların şerifi’ unvanının yanında bir de
‘fısıltıların efendisi’ unvanını da bahşettiler. Karanlıkların lordu, şeytanın
vücut bulmuş hâli öncelikle ben sizin gibi değilim.
Ayrıca
beni Sezgin Baran Korkmaz ile hiç karıştırma. Dünyadan bir haber olan büyük iş
adamlarına, Türk Devleti’nin akil adamı rollerini oynayabilirsin. ‘Encümeni
Danış’ın gizli başkanıyım yalanına onları inandırabilirsin. Ben bu yolları
yemem. Belki ben de bir gün suikasta uğrayabilirim.
1977
yılından 1980 yılana kadar süren, ülkeyi o dönem büyük ekonomik felakete
uğratan, kurduğun otomobil karaborsasından başlayıp Aydın Doğan’ın gizli
ortağı olduğun Eminönü’ndeki Doğan Otomotiv üzerinden çevirdiğiniz filmleri
konuşacağız. Milliyet gibi, Hürriyet gibi
büyük gazetelerin satış işlemlerine devletin manevi olarak icazet vermesini bir
gereklilik olduğunu bütün herkes bilir. Bu gazetelerin Aydın Doğan’a satılması
için devlet içinde yaptığın kulislerin bilgilerinin de tamamı bende...”[18]
“Ergenekon
dosyasına dâhil edilmemek içine FETÖ’cülerle çevirdiğin film, fırıldakları
konuşmaya başlarsak bunların sonu hiç gelmez. En efsanesi de hükûmeti bir ufak
eleştirdin diye Sayın Cumhurbaşkanı’ndan zılgıt yiyince, kendisinden
randevu alıp kendisinden özürler dileyip affedilmen karşılığında da mensubu
olduğun beyaz yakalı Türkler ile ilgili yaptığın ajanlıkları da tek tek
konuşuruz.
Yaptığın
bu ajanlıklar sayesinde şimdiki iktidarın da vazgeçilmezi olduğunu görüyoruz.
(Eskiden de askeriyenin vazgeçilmeziydin) İktidar için o kadar değerli kulis
çalışmaları yapmışsın ki, senden alacaklı olan Sezgin Baran Korkmaz’ı, İçişleri
Bakanlığı’na çağırıp parayı sildirdiler. Koç ailesine olan
saygımdan dolayı seni bu sefer uyarmakla yetineceğim. Eğer bu uyarıyı
dikkate almayıp yine el altından film çevirmeye devam edersen, yeni hedefim sen
olacaksın.
Değil
sen, mezardan babam çıksa onu bile ezer geçerim. Çünkü verilen söz
namustur. Koç ailesi için seni bir kez affettim. Bir dahaki sefere çok
ağır gelirim. Hele seçime 2 ay kala çekeceğim videolarda, seni tüm
dünyaya rezil eder, kont Drakula’dan daha büyük bir nefret objesi hâline
getiririm. Muktedirlere nasıl ajanlık yapıp yararlı bilgiler sağladıysan,
İçişleri Bakanı’nın bizzat söylemesi ile senin borcunu sildirmek için en alttan
en üstte kadar birlikte karar almışlar. (Sezgin Baran Korkmaz’ın İnan Kıraç’tan
45 milyon dolarlık alacağının silinmesi olayı.[19])” “…Tekrardan
söylüyorum; beni SBK ile karıştırma seni mahvederim. Edebinle yerinde
otur, ağzını kapat. Yerli Frankenstein, savaşta bir kural vardır: ‘Kim
düşmanıma cephane taşıyorsa, artık o da düşmanımdır.’”
“1998
senesinde kurmuş olduğun Galatasaray Eğitim Vakfı’ndaki hikâyeleri anlatmaya
başlayınca, daha doğrusu Çırağan Sarayı’nın yanındaki 4 bin 500 metrekare
Galatasaray Üniversitesi yanınca toplamış olduğun 35 milyon doların sadece
5 milyon dolarını harcayıp Arkan isimli şirketi kullanıp fatura kestirip kalan
parayı nasıl hiç ettiğini anlatınca (gerçi hakkını yemeyeyim 3 milyon
doları kasada bırakmıştın), bu ve bunun gibi hikâyeleri anlatmaya
başlarsam, Galatasaray mezunlarının da desteğini zor bulursun. Yerli
Frankenstein destek bulmak için sağı solu aramayı bırak. Sana son uyarımdır. Bu
işin sonu kötü olacak, Karanlıkların Şerifi…”[20]
Peker,
geçmişte Türkiye’de yapılmış birçok karanlık operasyonda İnan Kıraç’ın parmağı
olduğunu, özellikle “Beyaz Türklere ajanlık yaptığını”, eğer rahat
durmazsa elindeki daha farklı bilgileri de servis edeceğini söyleyerek İnan
Kıraç’a meydan okumaktadır. Kıraç tarafında şimdilik büyük bir sessizlik
vardır. Dikkat çeken diğer nokta Peker’in, Sezgin Baran Korkmaz olayına yeri ve
zamanı geldiğinde özel bir vurgu yapmasıdır. Yakın geçmişte Sezgin Baran
Korkmaz olayı ile ilgili çok ilginç ve çarpıcı açıklamalar yapmış ve de
kendisine bu konuda herhangi bir cevap verilmemiştir. Niçin?
Sedat
Peker-Levent Göktaş Denklemi
Sedat Peker yurt dışına gittikten sonra belli zaman aralıklarında Türkiye’de geçmişte ve o an olan bazı olaylar hakkında şahıs ve olay isimleri vererek açıklamalar yapmakta, sosyal medya gündemini âdeta belirlemekte ve şekillendirmektedir. Bu açıklamalar geçmişte kapalı kalmış, üstü örtülmüş olaylara ilişkin olduğundan dikkat çekmektedir. Bunun doğal sonucu olarak insanlar, söylenenler üzerinden değerlendirme yapmakta ve belli bir kanaate ulaşmaktadırlar. Peker’i etkili kılan unsur, müşahhas olaylar üzerinden anında açıklama yapmasıdır. Hablemitoğlu cinayetinin baş aktörü olan Levent Göktaş ile de yeri ve zamanı geldiğinde bazı özel açıklamalarda bulunmuştur: “Biraz önce @halktvcomtr’yi seyrederken Levent Göktaş’a ait olduğu söylenen bir açıklamadan bahsediyorlardı. Orada bir kelime canımı sıktı “Beni Sedat Peker’e benzetmeyin devleti başınıza yıkarım!” demiş. ‘…Beni Sedat Peker’le karıştırmayın!’ demek ne demek? Kimsin lan sen… Ankara’ya geldiğimde görüşmelerimizde yarım metre arkamdan yürüdüğün gerçekliği ortadayken, ‘Beni Sedat Peker’le karıştırmayın!’ demek ne demek? Benim ilgi alanımda değildin. Ancak emin ol şimdi radarıma girdin. Yaşar Baba vasıtasıyla bana teklif ettiğin para ile ortadan adam kaldırma tekliflerini de seçimlere 2 ay kala çekeceğim videolarda da konuşacağız. …Levent Göktaş ve çetesi ile de görüşece[ği]m, sizinle de hesaplaşaca[ğı]m. 40 yaş altı kardeşlerime verdiğim sözü tutup onlara tertemiz bir ülke bırakaca[ğı]m.” [21]
Peker’in Göktaş ile ilgili açıklamalarında en dikkat çeken hususlardan biri, “Yaşar Baba vasıtasıyla” kendisine “para ile ortadan adam kaldırma tekliflerinin” yapılması; bir diğeri de “Levent Göktaş ve çetesi” tabirini kullanmasıdır. Kullanılan bu ifadelerden hareketle; “Hablemitoğlu cinayeti, Levent Göktaş ve ekibi tarafından para karşılığı icra edilmiş bir cinayet midir?” sorusunun sorulmasına vesile olmaktadır. Göktaş’ın İnan Kıraç ile olan ilişkilerinin ne zaman başladığı sorusunun cevabı bu noktada önem kazanmaktadır. Özel Harp Dairesi’nin MAK Birimi’nde bu ilişkiler başlamış ise ve Peker’e; “Para karşılığı ortadan adam kaldırma” teklifi bu dönem yapılmış ise cinayetlerin, ideolojik bir yaklaşım nedeniyle değil de doğrudan rüşvet alma ile alakalı olduğu öne çıkmaktadır.
Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır’ın Haraç-Rüşvet-Yolsuzluk Çarkı
Bu
noktada, cinayetin işlenmesi için keşifçi olduğu söylenen, ordudan ihraç
edilen Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır ile ilgili medyada yer
alan bilgiler bu açıdan değerlendirildiğinde, devletin arka koridorlarında, çok
ciddi rüşvet ve yolsuzluk olaylarının vuku bulduğu anlaşılmaktadır. Bozkır ile
ilgili medyada yer alan ve bugüne kadar yalanmayan iddiaları aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz:
· “Nuri
Gökhan Bozkır… namı diğer; “Karanlık Nuri” 1996 Kara Harp Okulu
mezunu, teğmendir. O yıllarda henüz daha kurulalı çok olmayan Özel
Kuvvetler Komutanlığı’nda; “Gayrinizami Harp Kursu”na katılır.
Gencecik bir teğmen olarak başladığı kariyeri birçok çalkantılı dönemlere rast
gelir. Ancak “44 Takdirname ve 2 Şerit Rozet” ile başarıları
ödüllendirilir.”
· “Gökhan
Teğmen’in çok ciddi zaafları vardır. Onu tüketecek zaaflar. Nitekim tükenişine
de bu zaafları sebep olmuştur…”
· “Gökhan
Teğmen, henüz daha teğmenlik yıllarında bile lükse karşı düşkünlük, eğlence
hayatında aşırılıklar, kendi maaş bordrosunun üstünde burjuva alışkanlıklarına
sahip olmuştur.”
· “…Her
bankadan kredi kartı sahibi olmuş, ödeyememiş, birinden çekip diğerine yatırmak
suretiyle bir süre devam etmiş, sonunda tamamen kredi borçları gırtlağına
çökmüş ve içinden çıkılmaz bir hâle girmiştir.”
· “Çare
tektir; “İllegal Kazançlar…” ve yurt dışı bağlantılarını kullanarak,
tanıdığı isimlere “silah-mühimmat ve iaşe malzemeleri” tedarik etmeye
başlamıştır.”
· “Bir
gece arkadaşlarıyla gittiği bir mekânda, bir üsteğmen olarak 2.200 tl maaş
alırken, 38.000 tl hesap ödemektedir.”
· “Sauna
Çetesi” Bir sauna sahibi/işletmecisi hanımefendiye zorla ve metazori
uygulayarak özel odalara kamera tertibatı döşenmiş, bir şekilde politik veya
medyatik olan ünlüler o özel odalara çekilip, görüntü kaydı alınarak tehdit
yoluyla gelir elde etme yoluna gitmişler…”
· “YAŞ
kararlarında Gökhan Yüzbaşı, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, şeref ve
haysiyetine zarar verici -muzur- (!!!) faaliyetlerinden dolayı” ordudan
tart edilmiştir.”
· “İşsiz
kalmıştır. Her ayın 15’inde öyle ya da böyle gelen bir maaş da kalmamıştır.
Üstelik cezaevi yolu da açılmıştır.”
· “Çanlar
kendisi için çalmaya başladığında birileri tarafından ya da bir şekilde FETÖ
tarafından kendisine ulaşılmıştır.”
· “FETÖ’nün
isteyip de asla bulamayacağı bir profildedir kendisi. Askeri tecrübesi ve
terbiyesi vardır, birçok gayrinizami harp tekniğini bilir, alan adamıdır,
ateşli ya da kesici silahlarda uzman ve gözlem yetenekleri çok çok iyidir. Ama
en önemlisi “Lükse Düşkünlüğü” inanılmaz düzeydedir.”
· “Bir
insanı “Ajanlaştırmanın” en kolay yolu; önce ona istediği hatta
istediğinden daha fazla lüksleri vermektir.”
· “FETÖ’de Nuri
Gökhan Bozkır’dan zamanı gelince kendi bireysel yetenekleri ile paralel
olarak Necip Hablemitoğlu cinayetini işlemesini istemiş, Nuri Gökhan
Bozkır da gözü kapalı kabul etmiştir.”
· “Sonrasında
FETÖ desteği ile kendisi bir Savunma Sanayii Şirketinin yönetim kuruluna
alınmış ve lüks ihtiyaçları tatmin edilmeye başlanmıştır.”
· “Tüm
dünyada “Uluslararası bir Silah ve Savunma Sanayii Şirketinin Yönetim
Kurulu Üyesi” kimliği ile dolaşma imkânı ve buna paralel olarak aynı
derecede artan gelir sağlanmıştır.”
· “FETÖ,
geçmiş tecrübelerine (silah kaçakçılığı) dayanarak yine Nuri Gökhan
Bozkır’ın kapısını çalar. Bu sefer DAEŞ’e silah kaçırmasını istemiştir,
onu da kabul etmiştir.”
· “…N.
Gökhan Bozkır, topukları yağlayarak kaçar gider.”
· “Gökhan
Yüzbaşı, kendi çıkarlarını, kendi lükslerini, kendi cari kazançlarını her
zaman, her yerde ve her koşulda önce devletinden -sonra ruhundan- en sonunda da
değerlerinden, hatta onurundan bile yüksek tuttu.”[22]
Tarih boyu kişisel zaafları olan insanlar birileri -özellikle düşmanları- tarafından rüşvet-yolsuzluk-fuhuş-lüks yaşam-eğlence-alkol-uyuşturucu ve cinayet bataklığına çekilerek kullanılmış, hem kendilerine hem ailelerine hem de ülkelerine çok zarar vermişler ve ihanet etmişlerdir. Kendilerine sağlanan bu imkânların şahitleri olmuş, teknolojik imkânlara bağlı olarak da elektronik kayıt altına alınmıştır. Sonra da muhataptan özel eylemleri yapması talebinde bulunulmuştur. Sistem bugün çok daha yüksek imkân ve teknolojiler kullanılarak uygulamaya sokulmuştur.
Sedat Peker, 40 Yaş Altı Nesil ve 2023 Seçimleri
Yargı
tarafından Hablemitoğlu cinayetinin dosyasının yeniden açılması ile birlikte
arka planda cereyan eden yığınla pislik ortalığa dökülmüş, bunları gören, duyan
insanlar; “Ne oluyoruz? Ne biçim bir ülkede yaşıyoruz? Devlet nerede? Ne
yapar?” sorusunu kendilerine sormaya başlamışlardır. Dışarıya yansımasa bile
insanların kafasında bu yargılama yapılmaktadır.
Tam
bu noktada Sedat Peker’in İnan Kıraç ve Levent Göktaş ile ilgili yaptığı
açıklamalarda, ısrarla 40 yaş altı insan unsuruna atıfta bulunmakta
ve ‘Önümüzde bir seçimin var olduğunu’ hatırlatarak 40 yaş
altına “Temiz bir Türkiye bırakacağını”, bunun için de yeni videolar
hazırlayıp yayınlayacağını söylemektedir:
“Benim 40
yaşından genç kardeşlerime verilmiş sözüm var. Kendim dâhil, herkesin
işlediği suçları onlara anlatacağım.”; “…Beni bekleyin
kardeşlerim. Gerçi sizin bir kötü huyunuz var; olayları hemen
unutuyorsunuz. Akit yapmak, namus sözü vermektir. Siz de sözünüzü lütfen tutun.
Geçmişe yönelik her şeyi lütfen baştan okuyun ve duymayan, bilmeyen insanlara
lütfen anlatın. Söz namus.”; “40 yaşından genç kardeşlerime verdiğim
sözü yerine getirdikten sonra eğer ki hayatta kalmayı başarabilirsem,
kitaplarımla beraber sessizliğe bürüneceğim.”; “…40 yaşından genç
kardeşlerim seçim yaklaşıyor, benim çalışmam lazım. Ancak beni rahat
bırakmıyorlar. Karanlıklar Şerifi unvanını şahsıma bahşettiğiniz için mecburen
dâhil olup suçluları yakalıyorum. Ancak takdir edersiniz ki gazeteciliği de iyi
yapıyorum. Ancak en çok da YouTube’un şahsıma bahşettiği YouTuber unvanımı
seviyorum. Kendimi genç hissetmemi sağlıyor.”[23]
Sedat Peker Boğaziçi kadife darbe sürecinde, mensupları tarafından kullanılabilecek çok önemli bilgileri yer ve tarihli belgeler sunarak servis etmektedir. Servis ettiği bilgileri önemli kılan, geçmişte karanlıkta kalan, üzeri örtülen olaylarla ilgili yer, tarih, isim ve belge sunmasıdır. Bu servis edilen malzemeleri etkili kılan unsur da yalanlama yapılmamasıdır. Peker’in açıklamalarında ismi geçenlerin ve devlet mekanizmasının iddiaları yalanlayacak girişimlerde bulunmamaları, gerekli belgeleri kamuoyu ile paylaşmamalarıdır. Suskunluğu tercih ederek, muhtemelen meselenin zamanla unutulabileceğini düşünmeleridir. Bu durum, özellikle 40 yaş altı nesilde Peker’in iddialarının doğru olduğu kanaatini pekiştirmektedir. Dijital bir çağda bu tür belgeler, dokümanlar, malzemeler, çok kolay servis edilebilmektedir. Ve bugün, bu bağlamda sosyal medya çok etkin bir güçtür.
Sonuç: Rüşvet-Yolsuzluk-Fuhuş-Lüks Yaşam-Eğlence-Alkol-Uyuşturucu ve Cinayet Bataklığı Ülkelerin Yıkım Sebebidir
Amacımız, çok
tehlikeli olarak gördüğümüz, Kur’ân ölçülerinde ceza nedeni olabilecek bir
gidişata karşı herkesin görev üstlenmesini, sorumluluklarını yerine
getirmesini, toplumun duyarlı davranmasını ve elini taşın altına koymasını ve
sorumluluk üstlenmesini sağlamaktır. Amacımız, toplumun bu gidişata
dur demesini sağlamak için tüm cemaatlerin, hareketlerin, gönüllü kuruluşların,
vakıfların, derneklerin ve partilerin harekete geçmesi ve üzerlerine düşen
sorumlulukları yerine getirmesi için bir çağrı yapmaktır.
O
nedenle belge sunmadan yok böyle bir şey, bunlar tümüyle yalandır demek,
ihanetle suçlamak, hain demek, yanlıştır ve de tehlikelidir. İnandırıcı olması
için iddialar çürütülmelidir. Rüşvet, yolsuzluk, zulüm, adaletsizlik,
nemelazımcılık, duyarsızlık, lüks, israf, Osmanlı’da her geçen gün yaygınlaşan
hastalıklar olarak toplumsal dokuyu kemirip durmuştur. Namık Kemal’in, Tevfik
Fikret’in ve Mehmet Âkif’in şiirlerinde Osmanlı’nın son yüzyılında bu
hastalıkların hangi boyutlara ulaştığını görmek mümkündür. Bir İttihat
Terakkici olan Tevfik Fikret, İttihat Terakki’nin iktidarında meydana gelen
rüşvet ve yolsuzlukları göz önüne alarak o meşhur “Han-ı Yağma” şiirini
yazmıştır.
1717
yılında Osmanlı Devleti Maliye Bakanı Sarı Mehmet Paşa’nın Sultan’a verdiği
rapor; Osmanlı sisteminin tomografisi gibidir: “Rüşvet, her türlü
kanunsuzluğun, zulmün hem başlangıcı hem de kaynağı oluyor. En büyük
felâketlerin, dayanılmaz acıların en büyük kaynağı rüşvettir. Müslümanlara,
dine ve devlete zarar verebilecek olumsuzluklar içerisinde rüşvetten daha
tehlikeli olanı yoktur. Kanunsuzlukları, adaletsizliği, zulmü üreten
mekanizmadır rüşvet. İnancı, toplumu ve devleti kökünden yok eder.” [24]
Bu gerçekleri söyleyen Defterdar Sarı Mehmet Paşa, entrikalar sonucu idama mahkûm edilir. Sonuç, Osmanlı Devleti’nin hayattan tasfiye olmasıdır. Benzer bir vurgun, soygun, rüşvet ve yolsuzluk çarkının meydana geldiğini ve her geçen gün de yaygınlaştığını, örümcek gibi ağlarını her tarafa örerken, ahtapot gibi, bu kirlenmeye karşı çıkanları farklı kolları ile boğmaya çalıştığını görmekteyiz. Türkiye bu konuda hem kılcal damarlarını hem de bağırsaklarını temizlemelidir. Bu konuda ana sorumluluk yöneticilerin omuzlarındadır.
[1] G. Sharp, Diktatörlükten
Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein
Enstitüsü, Dördüncü Baskı, Mayıs 2010, s.10-36; 77-85. Burhanettin Can,
“Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-1: Arka Plan”, Mayıs 2017 Umran.
[2] Necati
Doğru “Siyanür-Altın-Toprak- Necip’in ölümü!”, https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/necati-dogru/siyanur-altin-toprak-necipin-olumu-7203132/
[3] “Kilit İsim ‘Yakalanmadan Önce’ Sabah’a
Röportaj Verdi”, https://veryansintv.com/kilit-isim-yakalanmadan-once-sabaha-roportaj-verdi/
[4] Bülent Orakoğlu, “Hablemitoğlu
Suikastında ETÖ-FETÖ İş Birliği mi?”, Yeni Şafak, 13 Haziran
2022; Tolga
Şardan, “Hablemitoğlu Soruşturmasında Köstebek Kuşkusu, Şüpheli Göktaş’a Kaç
Diyen Kim?”, https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sardan-buyutec/hablemitoglu-sorusturmasinda-kostebek-kuskusu-supheli-goktas-a-kac-diyen-kim,35602 Tamer Korkmaz,
“Gladyo’nun Paralel Şeytanları (Yeni Bölüm)”, Yeni Şafak, 15
Haziran 2022; Saygı
Öztürk, “İşte Belgesi: Hablemitoğlu Dosyasına 13 Yıl Hiç Dokunulmamış”, Sözcü, 29
Temmuz 2022; Abdurrahman Şimşek, “Necip
Hablemitoğlu Suikastının Şüphelilerini İlk Kez Sabah Açıklıyor”,
Sabah, 8 Şubat 2022.
[5] Necip Hablemitoğlu, Alman Vakıfları ve
Bergama Dosyası. “Hablemitoğlu’nun Röportajı Gündemde: TESEV ve TÜSİAD
Kapatılmalı” Veryansın TV, 20 Şubat 2022, https://www.veryansintv.com/hablemitoglunun-roportaji-ortaya-cikti-tesev-ve-tusiad-kapatilmali/
[6]“Hablemitoğlu’nun Röportajı Gündemde: TESEV ve
TÜSİAD Kapatılmalı” Veryansın TV, 20 Şubat 2022.
[7] “Hablemitoğlu Cinayetinde Flaş Gelişme: Kilit İsim Firar Etti”, Posta, 10 Haziran 2022. “Hablemitoğlu Suikastı Soruşturmasında Yeni Gelişme”, Veryansın TV 16 Haziran 2022. “Hablemitoğlu Dosyası… ‘Tetikçilikle Suçlanan Mumcuoğlu’nun İfadesi Ortaya Çıktı”, Veryansın TV, 25 Haziran 2022. Bülent Orakoğlu, “Hablemitoğlu Suikastında ETÖ-FETÖ İş Birliği mi?”, Yeni Şafak, 13 Haziran 2022. Fehmi Koru, “Levent Göktaş’tan İnan Kıraç’a Uzanan Bir Yakın Türkiye Siyaset Tarihi”, https://fehmikoru.com/kulis-levent-goktastan-inan-kiraca-uzanan-bir-yakin-turkiye-siyaset-tarihi/
[8] Abdurrahman Şimşek, agy.
[9] Melih Altınok, “Hayırdır Kemalistler, Bu Ne Sessizlik?”, Sabah, 11 Haziran 2022. Fehmi Koru, agy.
[10] Bülent Orakoğlu, agy.
[11] Bülent Orakoğlu, agy. Tamer Korkmaz, agy.
[12] Bülent Orakoğlu, agy.
[13] Tolga Şardan, agy. Tamer Korkmaz, “Gladyo’nun Paralel Şeytanları (Yeni
Bölüm)”, Yeni Şafak, 15 Haziran 2022. Saygı Öztürk, agy.
[14] Tolga Şardan, agy. Tamer Korkmaz, agy.
[16] “Hablemitoğlu Dosyasında Adı Geçen Bakan Kim?
Levent Göktaş Nasıl Kaçtı?”, https://www.veryansintv.com/hablemitoglu-dosyasinda-adi-gecen-bakan-kim-levent-goktas-nasil-kacti/
[18] https://t24.com.tr/haber/sedat-peker-den-inan-kirac-iddiasi-levent-goktas-in-kaldigi-yere-baskin-yapilinca-oradan-nasil-ciktiginin-goruntuleri-dava-acilinca-ortaya-cikacak,1049431
[19] https://t24.com.tr/haber/sedat-peker-den-inan-kirac-iddiasi-levent-goktas-in-kaldigi-yere-baskin-yapilinca-oradan-nasil-ciktiginin-goruntuleri-dava-acilinca-ortaya-cikacak,1049431
[20] “T24 Haber Merkezi, Sedat Peker’den İnan
Kıraç İddiası”; 29 Temmuz 2022,
https://threadreaderapp.com/thread/1553097466383327233.html
[21] “Sedat Peker’den Levent Göktaş’a: Kibrit
Kutusuna Girmeye Hazır Ol”, Veryansın TV, 25 Temmuz 2022. “Levent
Göktaş’ın Avukatından Sedat Peker’e Çağrı”, Veryansın TV, 26
Temmuz 2022.
[22] Serkan Yıldız,
“Hablemitoğlu’nun Katili Nuri Gökhan Bozkır’ı Tanıyorum!”, https://www.ocakmedya.com/hablemitoglunun-katili-nuri-gokhan-bozkiri-taniyorum/
[23] “T24 Haber Merkezi, Sedat Peker’den İnan Kıraç İddiası” 29 Temmuz 2022. “Sedat Peker’den Levent Göktaş’a: Kibrit Kutusuna Girmeye Hazır Ol”, Veryansın TV, 25 Temmuz 2022. “Levent Göktaş’ın Avukatından Sedat Peker’e Çağrı”, Veryansın TV, 26 Temmuz 2022.
[24] Seyyid Hüseyin EI-Attas, Toplumların Çöküşünde Rüşvet, Pınar Yayınları, İstanbul, 1988, s.171-172.