11 Mayıs 2020 Pazartesi

İstanbul Sözleşmesi, Bir Sömürgeleştirme Metnidir

(Milli Gazete)

Avrupa/Batı kültür ve medeniyet kodlarına göre hazırlanmış bir yasanın/sözleşmenin, İslam kültür ve medeniyet kodlarına göre şekillenmiş bir topluma, bir millete ve bir ülkeye uygulanması, kendi kendini sömürgeleştirmekten başka bir şey değildir. 2011 tarihli İstanbul Sözleşmesi, muhtevasından dolayı gizli bir sömürgeleştirme metnidir. Çünkü sözleşmeyi imzalayanlar, İstanbul Sözleşmesi’nin 9. bölümünde yer alan üye ülkelerin izlenmesi ve denetlenmesine ilişkin ‘özel bir izleme ve denetleme biriminin (GREVIO)’ varlığını kabul etmektedirler.

“KÜLTÜRÜN KÖKÜ KAZINMAK İSTENMEKTEDİR”

Sözleşmenin 66’dan 70’e kadar olan maddeleri GREVIO’nun çalışma esaslarını yetkilerini ve sorumluluklarını tanımlamaktadır. Bu maddeler göz önüne alındığında, hedef ülkenin bağımsız bir ülke olup olmadığının sorgulanmasını gerektirmektedir. Sözleşmenin 12. ve 42. maddelerinde, Batı’nın öngördüğü kültürel normlar hariç, diğer milletlerin kabul ettiği, benimsediği, asırların birikimi olarak meydana gelen, zenginleşen kültür, din, adet, gelenek ve törenin ‘kökünün kazınması’ taraflardan istenmektedir.

“KÜLTÜREL ASİMİLASYON”

AB’nin niyeti, bu ve buna benzer sözleşmelerle muhatap ülkeleri, kültürel olarak çözerek asimile etmektir. ‘Kadına karşı şiddet” ve “aile içi şiddet” kavramları, bu amacı gizlemek için kalkan olarak kullanılmıştır/kullanılmaktadır.  İstanbul Sözleşmesi’nde  ‘Kadına karşı şiddet’ ve ‘aile içi şiddet’ ve benzer kavramsallaştırmalarla ve bu kavramsallaştırmalara yüklenen anlamlarla diğer milletler, dinlerinden koparılarak, ateizme, deizme ve agnostisizme yönlendirme yapılarak kültür ve medeniyetleri tahrip edilerek bir asimilasyon gerçekleştirilmek istenmektedir.

“CİNSEL SAPKINLIK YASAL KORUMA ALTINA ALINMIŞTIR”

İstanbul Sözleşmesi’nin dördüncü maddesinde yer alan ‘cinsel yönelim’ kavramsallaştırılması ile her türlü cinsel sapkınlık, yasal koruma altına alınmıştır. Gelecek nesiller için en büyük tehlikelerden biri, bu cinsel sapkınlıkların yaygınlaşması olacaktır. İstanbul Sözleşmesi’nin dördüncü maddesine göre Kur’an-ı Kerim’de var olan eşcinsellikle ilgili tüm ayetler ve hadisler mülga edilmiş olmaktadır. İstanbul Sözleşmesi her türlü cinsel sapkınlığa serbestîyet tanımaktadır. O nedenle İstanbul Sözleşmesi ve onu referans alan tüm yasalar feshedilmelidir.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE ONU REFERANS ALAN TÜM YASALAR FESHEDİLMELİDİR”

Nikâhsız birlikteliklere/hayat tarzlarına karşı en basit ahlaki bir müeyyidenin dahi uygulanması suçtur. Çünkü sözel ve psikolojik şiddet tanımları ile ahlaki müeyyide uygulanması imkânsızlaştırılmıştır.  İstanbul Sözleşmesi’nin 36. maddesine göre Kur’an-ı Kerim’de var olan zina ilgili tüm ayetler ve hadisler mülga edilmiş olmaktadır. İstanbul Sözleşmesi, zina ve fuhşu yasal koruma altına alarak yaygınlaşmasına imkân sağlamaktadır. O nedenle İstanbul Sözleşmesi ve onu referans alan tüm yasalar feshedilmelidir.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE GÖRE ŞİKÂYET GERİ ÇEKİLEMEZ”

Bizim kültür ve medeniyet kodlarımıza göre aile içi ihtilaflarda kadın ve erkeğin aile tarafları, hakem heyeti oluşturarak sürece müdahil olmak ve sorunu çözmeye çalışmak isterler ve de zorundadırlar. İstanbul Sözleşmesi’nin 48. Maddesi, bu tür hakemlik müessesinin sürece müdahil olmasına karşı olup taraf ülkelerin böyle bir yaklaşımı engelleyecek tedbirleri almasını istemektedir. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi’ne göre mağdur, bir kez şikâyet yapmış ise şikâyetini geri çekme hakkına sahip değildir. Kendileri şikâyetlerini geri çekse bile açılan dava, bu istekten bağımsız olarak devam ettirilecektir.

“AHLAK SİSTEMİMİZE SAVAŞ İLANIDIR”

İstanbul Sözleşmesi aile içinde barışı değil savaşı isteyen bir mekanizma inşa etmektedir. 6284 Sayılı Aileyi Koruma (!) Yasası, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 4721 Türk Medeni Kanunu, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ve 2011 İstanbul Sözleşmesi referans alınarak hazırlanmıştır. Tüm bu yasa ve uygulama yönetmeliklerinde kullanılan dil, kavramlara yüklenen anlamlar, kavramlara yapılan vurgular ve şiddet kavramına çizilen çerçeve, bir psikolojik savaş mantığının ürünü olup aile yapımıza, toplumsal yapımıza, kültür ve medeniyet kodlarımızla ahlak sistemimize her yönde açılmış bir savaş ilanıdır.

“YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR”

Bizim inançlarımızla, değer sistemimizle ve kültür medeniyet kodlarımızla bağdaşmayan yasa ve sözleşmelerin yapacağı tahribat çok yüksek olacak ve gelecek nesiller çok ağır bedeller ödeyecektir. TÜİK verilerine göre, İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmeyi referans alan yasalar uygulamaya sokulduktan sonra aile yapısında iyileşme değil kötüleşme olmuştur. O nedenle İstanbul Sözleşmesi ve onu referans alan tüm yasalar feshedilmelidir. Henüz vakit varken, yarın çok geç olabilir.

1 Mayıs 2020 Cuma

Biyolojik Savaş Üzerinden “Dijital Dünya Düzenini” İnşa Etmek-2 “KAOSTAN KAYNAKLANAN DÜZEN PROJESİ”

     

(Umran Dergisi Mayıs 2020 Yazısıdır)

     “[De ki: “Düzen kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır.

     Şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin 'geliştirmekte olduğunuz düzenleri' yazmaktadırlar.” (10 Yûnus 21)

    “Onlar ise bir düzen kurdular.

     Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.”

     Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.” (3 Âl-i İmrân 54)

     Korona (Corona / Covid-19) virüs salgını üzerinden başlatılan bir psikolojik savaşın sonucu, dünyanın büyük bir kesiminde adeta seferberlik ilan edilmiş durumdadır. Adı konmamış küresel bir kaos ve olağanüstü bir hâl ilanı vardır.   

     Dünyanın her tarafında aynı anda başlatılan kampanya, çok ciddi ve merkezi bir psikolojik harekâtın ürünüdür. Adeta bir merkezden düğmeye basılmış, tüm psikolojik harekât ajanları, uyuyan hücreler harekete geçirilmiştir. Yürütülen psikolojik harekât, Koronavirüs salgınının yaptığı tahribattan daha büyük bir tahribat yapmaktadır. Sular durulduğunda Psikolojik harekâtın tahribatı daha iyi görülecek ve anlaşılacaktır. Bu denli yoğun psikolojik harekât, arka planda bir şeylerin planlanıp yürürlüğe sokulmak istendiğinin bir göstergesidir.

Bu kaos ortamının oluşturulması, derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasındaki amaçlar ve hedefler neler olabilir?  Ayrıca virüs salgını sonrasında Siyonizm’in sözcülerinin yaptıkları açıklamalar nasıl yorumlanmalı ve değerlendirilmelidir?  Bu açıklamalar ile koronavirüs salgının çıkarılması arasında bir irtibat kurulabilir mi?

Koronavirüs salgını “Küresel Hâkimiyet Projesinin” “Tek Dünya Hükümeti”, “Tek Dünya Devleti”, “Tek Din”, “Tek Para-Tek Banka” ve “Küresel Dijital Dünya Düzeni” projelerinin hayata geçirilebilmesi için sadece bir aşama mıdır?  “Kaostan Düzene Projesi”/ “yaklaşımı” kime aittir? 

Bu soruların cevaplarını bu yazı serisinde bulmaya çalışacağız. Yukarıda ismi geçen projeler Siyonizm’e ait olduğu için öncelikle sorunu, bu yapı kapsamında ele alıp genişleteceğiz.   

Bu yazı serisinin amacının daha iyi anlaşılabilmesi daha önce Umran’da yazdığımız; “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel Savaş”, (Umran Eylül 2017); İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2: “Küresel Savaş” Türkiye Üzerinden mi (!)? Çıkarılmak İsteniyor”, (Umran, Ekim 2017); “Ahtapot: Gizli Dünya Devleti”, (Umran, Eylül 2012) ve “Ahtapotun Kolları: Gizli Dünya Devleti Kuruluşları”, (Umran, Ekim 2012) makalelerinin okunmasında fayda vardır.


Siyonizm'in Amentüsü(Temel Varsayımları) ve 'Gizli Dünya Devleti'

Siyonizm, Tevrat’ın tahrif edilerek yorumlanması ile ortaya çıkmış bir ifsad hareketidir. “Dini, ırkî ve siyasî bir doktrindir”. Siyonizm, yaklaşık 3000 yıllık bir mücadele ile şekillenmiş, Kabala, Tevrat ve Talmut eksenli felsefi ve mistik bir teori üzerine inşa edilmiş, sömürgeci bir doktrin ve bir ifsad hareketidir. (1-4)

İslâm dininin amentüsü, olmazsa olmazları, imanın şartlarıdır. Siyonizm’in de dayandığı, olmazsa olmazları, onun amentüsünü (temel varsayımları) oluşturur. Bir Siyonist, bunların doğru olduğuna inanır. Siyonizm’in olmazsa olmazları, amentüsü, temel kabulleri, aşağıdaki gibi özetlenebilir (1-4):

1-    Allah tarafından yahudilere ‘vaad edilmiş topraklar’(!)

2-    Yahudiler Allah tarafından ‘seçilmiş bir halktır’, ‘üstün bir ırktır’ (!)

3-    Yahudiler ‘arı ırktır’, ‘saf ırk olarak kalmalıdır’

4-    Yahudi olmayanlar için ‘etnik temizlik ya da soykırım’ yapılacaktır

5-     ‘Dünya yahudileri için bir tek devlet vardır’: İsrail

6-    Yahudilerin ‘dünya hâkimiyeti’ için ‘tek dünya devleti/gizli dünya devleti’ olmalıdır.

      Bu varsayımların ayrıntısı 1-4 numaralı kaynaklarda tartışılmaktadır. O nedenle bu varsayımların üzerinde burada durulmayacaktır. Burada hatırlatmak istediğim ve vurgulamak istediğim çok önemli bir nokta, son zamanlarda 2, 3, 4 numaralı ana kabuller çerçevesinde Siyonist yapı temsilcilerinin/sözcülerinin yaptığı konuşma ya da açıklamalardır (5-10):

         Wendy Brown: “…Bu zorunlu ilişkinin sonuna geldik; zenginlerin, çalıştırmak ya da savaştırmak için fakirlere ihtiyacı yok. Artık onların yapay zekâlı robotları var. “

          Harari: “…21. yüzyılda ilerlemenin trenine yetişenler, yaratmanın ve yürütmenin ilahi kudretine ererlerken, geride kalanlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar... Yeni Dünya, “Süper Seçkinler” ve “gereksizler” arasında bir dünya olabilir.”

          “…Askerî ve ekonomik olarak vazgeçilmez olan yoksulları korumak yerine kendi çıkarları için hareket eden 20. yüzyıl elitleri, 21. yüzyılda üçüncü sınıf insanları (gereksizleri) taşıyan vagonları (her ne kadar acımasız olsa da) tamamen geride bırakmak ve sadece birinci sınıfla geleceğe doğru ilerlemek istiyor.” 

          Zygmunt Bauman: …Dünya, ıskarta insan, (işsiz) tüketilmiş mal ve eşyanın çöpleri ile doldu. Modernite için, bir varlık olan insanın ıskartaya (çöpe) dönüşmesi ile eşyanın çöpe dönüşmesi aynıdır. Atık insanlar hız kesmeden çoğalıp muazzam miktarlara ulaşırken gezegendeki çöp alanları ve atığı geri dönüşüme sokacak araçlar giderek azalmakta.’  Bundan sonra gündemimiz, ‘atık insanların ve insani atıkların tasfiyesidir.” 

         Bill Gates: “Dünya’da 6,8 milyar insan var ve bu rakam 9 milyara doğru çıkıyor. İyi bir aşılama programı ve sağlık hizmetiyle bunu %10-15 azaltabiliriz.” 

         Rockefeller: “Sistemin işlemesi için 300-500 milyon insana ihtiyacımız var. Gerisi fazlalık.”

         “ABD’nin Georgia eyaletinde Elbert kasabasında “Rehbertaşı Anıtı’nda” “Yeni Dünya Düzeni İçin 10 Emir: “İnsan nüfusunu daima doğa ile uyumlu olarak 500.000.000 (beş yüz milyon)'un altında tut.”

           Siyonizm’in amentüsünü gündeme getirip Siyonist tehlikeye karşı insanların dikkatlerini çekmek isteyenler, hep komplocu olmakla eleştirildi, hatta suçlandı. Bundan en çok nasibini alan rahmetli Erbakan Hocadır. Oysa Siyonist kadrolar yıllardır, bu temel varsayımların gereğini yapıyorlar ve yapacaklarını da söylemekten çekinmiyorlar. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi de dünya nüfusunun azaltılması ile ilgili bir projedir (11). “Dünya nüfusunun azaltılması” konusu, daha sonra özel olarak ele alınıp inceleneceği için burada üzerinde daha fazla durulmayacaktır.


Gizli Dünya Devletinin Kolları: Ahtapotun Kolları/Örümceğin Ağları

Genel olarak Yahudilerin özel olarak da Siyonistlerin sayıca az olmuş olmaları, görünmeden, işbirlikçiler ve kukla teşkilatlar vasıtasıyla dünyayı idare etmek gibi bir strateji izlemelerine sebebiyet vermiştir. Sürece dâhil olan, işbirlikçilerin, kuklaların Siyonizm’in nihai hedefleri, amaçları hakkında bilgi sahibi olup olmaması önemli değildir. Gerçekte birçoğunun içinde bulunduğu yapının gerçek amaç ve hedefleri hakkında doğru dürüst bilgisi de yoktur. 33. Derece Mason Manly P. Hall, Amerika’nın Gizli Kaderi adlı kitabında ve The Phoenix’te bunu açıklıyor (12):

“Eskilerin inandığı üzere, Bilge Adamlar, ayrı bir ırktan geliyorlardı ve bu ırkta doğmuş olmak zekâyı aydınlanmış bir bilgelik seviyesine çıkarmayı gerektiriyordu… Bir gün dünyaya varis olacak ırk işte bunlardır... Altın çağ tekrar gelecek.”

“…Bugün dünyada binlerce yıldır varlıklarını devam ettiren, Arayış Düzeni diye isimlendirebileceğimiz, aydınlanmış insanların oluşturduğu bir grup bulunuyor. Bu düzen, entelektüel ve manevi algılama yetenekleri tarafından kendilerine medeniyetin gizli bir kaderi olduğu söylenen adamlardan oluşuyor. Gizli diyorum çünkü, birçoğu asıl amacın farkında değil; insan yığınları hâlâ Evrensel Devinimin bir parçası olduklarını bilmeden yaşıyorlar.

“…Bu kral tanrısal bir ırktan geliyordu; o “aydınlanmışların” düzenine aitti; kahramanlarla-mükemmel insanlar- dolu bir aileye ait olup, irfan mertebesine yükselendi.”

“…Üyeliğe yeni kabul edilmiş bir kişi sadece kendi tanrısal potansiyelinin ortaya çıkmasıyla Büyük Sırrı (Büyük Arkana) kavrama mertebesine terfi eder. Gizli Öğreti, aydınlanmış düşünürlerin kurumları tarafından nesilden nesile, soydan soya devam ettirilen ilkel bilginin var olduğunu doğruluyor.”

    Siyonist Stratejideki nicelik zafiyeti, Para, Medya, Lobi ve İş birlikçi ihdas etme gibi dört ana eksende güç elde ederek giderilmiştir. Gizli Dünya Devleti merkezinde birincil güç paradır, sermayedir. Diğerleri buna dayanılarak elde edilmektedir:

“Avrupa’da sermaye birikimi arttı ve faizin yayılması ve Kapitalist Nizamın geliştirilmesi ve yayılması suretiyle çok büyük paralar ellerine geçirdiler. Zamanla bunlar, büyük bankalar hâline geldiler. Ve bütün dünya ekonomisini kontrolleri altına almaya başladılar.

Astronomik ölçülerde zenginleşen bu kimseler zamanla sadece ekonomik hayatı değil, bütün dünya ülkelerinin siyasi yönetimlerini de kontrolleri altına almaya başladılar. Büyük sanayi kuruluşlarını kontrolleri altına aldılar. Medyayı ve en büyük dünya haber ajanslarını kontrolleri altına aldılar. Stratejik araştırma enstitülerini aynı şekilde kontrolleri altına almaya başladılar. Ayrıca en büyük avukatlık ve hukuk bürolarını kurdular. Ve nihayet yavaş yavaş bütün dünyayı yöneten ve kısa adı GDD olan “ Gizli Dünya Devletini” kurdular. Ve bu GDD vasıtasıyla bugün bütün dünyayı yönetecek bir noktaya geldiler.” (13)

            Dikkat edilirse bu sistemin nirengi noktası, para ve faizdir. Dünya Bankası, IMF, faizci sistemin tüm dünyada hâkim olması için kurulmuş özel yapılarıdır. Bankacılık sektörü, Siyonist sermayenin en etkin olduğu bir alandır. İlk hedef, ülkelerin merkez bankalarının özelleştirilerek ya da özerkleştirilerek ele geçirilmesidir. Özel Siyonist bir kuruluş olan Amerikan Merkez Bankası (FED), devletin resmî bir kurumu değildir. Fakat Siyonistler, bunun aracılığıyla ABD’yi kontrol etmeye çalışmaktadır:

“House Banking Commitee başkanı, kongre üyesi Wright Patman:

‘Amerika’da aslında iki hükümet bulunmakta... Bir usûle göre teşekkül eden hükümet var... Bir de aslında kontrol yetkisi Anayasa tarafından kongreye verilen, mali gücü idare eden, bağımsız, kontrol edilmeyen, koordine edilmeyen Federal Reserve Sistem mevcut.” (13)

           Siyonist sermaye, ABD modelini, daha farklı bir şekilde, diğer ülkelerde, perde arkasında kalarak ve fakat o ülkelerin merkez bankalarına sızarak uygulamaya çalışmaktadır. Gizli Dünya Devleti mensupları, bukalemunlar gibi her renge, her kimliğe bürünebilirler. Her yerde bulunurlar fakat oraya ait olmazlar. Böyle bir sonuca ulaşabilmek için asırlardan beri uzun vadeli bir stratejiye bağlı olarak teşkilatlanmakta ve çalışmaktadırlar. Dünyada olup biten birçok olayın arkasında, her renge bürünebilen böyle gizli bir yapılanma vardır:

“Bu komplocular, bukalemunlar gibi; Marksist, Sosyalist, Komünist, Siyonist, Mason ve Enternasyonalist benzeri değişik isimler altında saklanırlar. Londra, Berlin, Roma ve New York gibi yerlerde yaşarlar. Birleşmiş Milletleri, Wall Street’i ve Washington DC’yi idare ederler. Silah sanayine maddi kaynak sağlarlar… Üyelik nesilden nesile, İngiltere ve Avrupa’nın soylu ailelerinden uluslararası finans piyasalarını yöneten saraylardan ve Dünya Yahudiliği ile Roma Katolikliği hiyerarşisinden geçerler”. (12) 

                 İsa’nın Çilesi/Tutku filminin yapılmasını sağlayan ve ‘İsa’yı Yahudiler Öldürdü’ konusunu seslendiren Mel Gibson’un babası, WSNR radyo programında, “Musevilerin, tek bir dünya dini ve tek bir dünya hükümeti yaratmaya çalıştığını, bu işin içinde Yahudi bankerler ve ABD Merkez Bankası’nın bulunduğunu” söylemesi (14), ABD’de bir iç kavganın var olduğunu göstermektedir.

         27. 1. 1965 tarihli Latin Kilisesi Kurultayında, Cizvit Tarikatı Papazı Peder Pedro Arrupe’un açıklamalarına göre, tüm insanlığı tehdit eden “küresel gizli bir yapı” vardır ve “ince bir strateji” izlemektedir:

         “Bu… Tanrısız cemiyet (Komplo şebekesi) cemiyetin üst kademelerinde fevkalade etkili bir şekilde işlerini yürütmektedir. Bu cemiyet, elinde olan ilmi, sosyal ve ekonomik araçların hepsini kullanmaktadır. Bu cemiyet, ince dokunmuş bir strateji takip etmektedir. Bu cemiyet, uluslararası teşkilatlar, finans çevreleri üzerinde ve kitle iletişim sahasında (basın, sinema, radyo ve televizyon) neredeyse tam bir hâkimiyete sahipler.” (13) 

         Yukarıdaki belirtilen bir yapının kurulması, Siyonizm’in temel kabullerinden olan gizli dünya devleti şartı ile bağlantılıdır. Çünkü Siyonizm’in temel kabullerinden ilk beşinin tam olarak gerçekleştirilebilmesi, altıncı şartın gerçekleşmesine bağlıdır. Bu kabullere göre ‘Seçilmiş, ‘Üstün ve arı bir Irkın(!)’ (Yahudiler, İsrailoğulları) rahat yaşayabilmesi, ikinci sınıf kabul edilen diğer insan unsurunun hizmetkâr yapılması ile mümkündür. Bunun için de bir gücün varlığına ihtiyaç vardır. İşte bu, Siyonist Amentünün 6. şartı olan ‘Gizli Dünya Devleti’dir.

Gizli Dünya Devleti (Ahtapot/Örümcek), yaklaşık 3000 yıllık bir mücadelenin sonucudur. Mücadeleyi etkin kılan, Gizli Dünya Devleti kurucularının Kabala, Tevrat ve Talmut eksenli (Felsefi ve mistik bir teori) bir yapılanış içerisinde olmalarından dolayıdır.

Gizli Dünya Devletinin yapısı, Bir Dolar üzerine piramit şeklinde resmedilmiştir. Piramit üzerindeki yazıların tümü Latincedir. En üstten en alta doğru, kesin itaat içeren, kademeli hiyerarşik bir yapı vardır (Şekil 1, 2). En üstte herkesi gözleyen, kontrol eden göz ile en altta var olan insanlık arasında 3 ana düzlemde, kademeli bir yapı bulunmaktadır (12, 13, 15-19):

 

1- Hiç Görünmeyenler:

a.    RT (3 Kabbalistten Oluşan Üst Komuta Kademesi)

b.    13’ler Meclisi

c.    33’ler Meclisi

d.   300’ler Kulübü

13’ler Meclisi, 33’ler Meclisi ve 300’ler Meclisi, SANHEDRİN, En üst Yönetim Meclisi olarak isimlendirilmektedir.

2- Ucu Gözüken Büyük Kısmı Gizli Olan Kademeler (5 Kademe):

e.    B’nai B’rıth- Bilderberg (Görünen en üst Ara Koordinasyon ve Yönetim Kademesi)

f.     Büyük Şark Locası Teşkilatı (Fransız Mason Locası)

g.    Komünizm (Rusya Mason Locası)

h.    İskoç Locası Teşkilatı: 1-33 Derece (İngiliz Mason Locası)

i.      York Locası Teşkilatı (Alman Mason Locası)

3- Halkın İçine Giren ve Yukarının Emirlerini Uygulayan Saçaklar (Alt Kademeler; Üç Kademe):

j.      Rotary-Lions-Diner-Propeller, YMCA

k.    Mavi Localar

l.      Önlüksüz Masonlar

     Gizli Dünya devleti yapılanışını Ahtapota/Örümceğe benzetirsek, hiç görülmeyenler kademesi (RT ve Sanhedrin), Ahtapotun/Örümceğin baş ve gövdesi ile dünyaya yayılmış diğer tüm yapıları da (2. ve 3. düzlemdeki kademeler), ahtapotun kolları / örümceğin ağları ile temsil edebiliriz. Dışarıdan bakanlar, kolların bağlantı yerleri hariç, kolları kolaylıkla görebilmektedirler. Ancak, kolların nereye bağlı olduğu, yanı bağlantı noktalarını görmeleri mümkün değildir. Sır dedikleri konu da budur. Sırra ancak belli eğitimleri alıp belli imtihanlardan geçenler, o da belli boyutu ile vakıf olabilir. Onlar da beyin ve gövde takımını oluşturan, Hahamlar topluluğudur.

     Gizli dünya devleti, açık ve nispeten açık yapıları ile dünyayı örümcek ağına benzer bir ağla örmüştür. Her bir yapının ana amaçla bağlantılı ve uyumlu, ayrı bir amacı vardır. Her biri bu amaca uygun olarak çalışmaktadır. Bu konuda yapılmış yayınlara göre Ahtapotun kolları, B’NAI B’RITH ve Bilderberg’i, BM, Dünya Bankası, IMF, NATO, CFR, CIA, Busıness Round Table, AIPAC, AB, TRILATERAL, Mason Locaları, Rotary, Lions Kulüpleri, DINER, PROPELLER, YMCA gibi yapılardan oluşmaktadır.

İzlenen stratejiye baktığımızda yapıya yol boyu, ihtiyaç hâsıl oldukça daha Evenjelikler/Neocon’lar gibi daha başka kollar da eklenecektir.

     Bir dönem Alman Dışişleri Bakanlığı yapmış, Rothscild’lere danışmanlık yapmış, KRA Ekonomik Savaş yönetiminde bulunmuş, Hinderburg ve Ludendorff tarafından başı çekilen 3. Üst Komuta Askeri Endüstriyel Kompleksinin formülasyonunda önemli rol oynamış 300 komitesinin sırlarına vakıf  Rathenau, 24 Aralık 1921 yılında basılan makalesinde 300’ler komitesi ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştır (15): “Birbirini tanıyan sadece üç yüz adam Avrupa’nın kaderini idare etmektedir. Bu adamlar haleflerini kendi çevrelerinden seçerler. Bu adamların, tasvip etmedikleri her devleti yok edecek araçları bulunmaktadır.”

           Eski İngiltere başbakanı Benjamin Disraelli, Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada isim vermeden benzer yapıların varlığından bahsetmiştir (16): “Bu kamarada nadiren bahsettiğimiz bir güç var. Gizli cemiyetlerden bahsediyorum. İnkâr etmek yersiz; çünkü Avrupa’nın büyük bir kısmının bu gizli cemiyetlerin şebekesiyle örüldüğünü örtbas etmek imkânsız.” Ayrıntılı bilgi için 1-4, 12, 13, 16-19 numaralı kaynaklara bakılmasında fayda vardır.

Üzerinde durulması gereken nokta, 1 ABD Doları üzerinde sembollerden oluşan resmin içerdiği mana ve mesajdır. Piramidin tepesindeki göz herkesi gözleyen, Siyonistlerin tanrısı olup Tevrat kaynaklıdır. ABD Senatörü Albert J. Beveridge’nin 27 Nisan 1898 tarihli Senato konuşmasında kullandığı ifadeler ilginçtir, düşündürücüdür (16): “Amerikan cumhuriyeti, tarihin en üstün ırkının kurduğu bir cumhuriyettir. Tanrı tarafından yönlendirilen bir devlettir. Bu cumhuriyetin liderleri de yalnızca devlet adamı değil, aynı zamanda Tanrı’nın peygamberleridir.”

       1 Doların sağ tarafında Kartalın üstündeki 6 köşeli yıldız, Hz. Davud’un mührü olup bugün İsrail’in bayrağıdır. Piramidin altında “Novos Ordo Seclorum” (“Çağların Yeni Düzeni” / “Yeni Dünya Düzeni”) yazmaktadır. Dolayısıyla yol boyu hep gündem de tutulan “Yeni Dünya Düzeni” kavramının kökleri, ABD’nin kuruluş yıllarında, ortaya çıkmış ve her büyük kriz döneminden sonra gündeme getirilmiş bir kavramdır.

Koronavirüs olayından sonra Harari’nin, Kissenger’in, Bill Gates’in ve Rockefeller’in “Dijital Dünya Sistemi”ni gündeme getirmeleri, ABD’nin kuruluşundan bu yana uygulanan bir stratejinin geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir.

Piramit şeklinin üzerinde “Annuit Coeptis” yazmaktadır. Latincede “Bizim meselemiz, plan başarıyla tamamlanacaktır” / “Başarıldı” anlamına gelmektedir. “E Pluribus Umum” ise “Birçokları içinde bir tane” anlamında olup “Seçilmiş Kavim” kavramını çağrıştırmaktadır (13, 16).

Şekil -1: Bir Dolar (12)

 

 

Şekil -2: Bir Dolar Üzerindeki Piramitte Yer Alan Hiyerarşik Yapı (12)

 

Ana Strateji: “Seçkin/Üstün Irkın” Yönetici, Diğerlerinin “Çalışan/Köle”/ “İskarta” Olduğu Bir Dünya İnşa Etmek

Siyonizm’in mantığını, amaçlarını, hedeflerini, politikasını ve stratejisini anlamadan Siyonizm’e karşı mücadele etmek yanlış bir yaklaşım tarzıdır. Bu nedenle Siyonizm’in iman esasları olan Siyonizm’in amentüsünü öncelikle ele aldık. Siyonist strateji bu Amentü üzerine bina edilmiştir. Siyonizm’in Amentüsü Siyonizm’in amaçlarını ve hedeflerini ortaya koymaktadır. Siyonist Strateji de amaçlara ulaşabilmenin yol haritasını çizmektedir.

Yol boyu Siyonist önderlerin ana amacı, Yahudilerin birinci sınıf, geri kalanların ikinci sınıf ve Yahudi’nin kölesi olduğu bir dünyayı kurmaktır. Asırlar boyu Siyonist önderler, bu amaca uygun bir stratejiyi uygulayıp gelmişlerdir. Yol boyu görünürde tezat teşkil eden ve fakat stratejik olarak kendi içerisinde tutarlı olan politikalar uygulamışlardır. Siyonizm’in amentüsünü esas alan stratejinin dayandığı esasları, genel olarak aşağıdaki gibi özetleyebiliriz (1-4, 12, 13, 16-19):

 

·                     İki sınıflı bir dünya: İsrailoğulları birinci sınıf; seçkin, arı, elit sınıf, diğer tüm ırkları ikinci sınıf, köle, hizmetçi,

·                     Irkçı ve dini temellere dayalı genel bir politika,

·                     Yahudi olmayan tüm kavimlerin ifsad edilmesi, sömürülmesi, köleleştirilmesi,

·                     Yahudi olmayan dünya nüfusunun kontrol edilebilir bir seviyeye indirilmesi,

·                     “Büyük İsrail’in” gerçekleşmesine yönelik sürekli genişlemeyi esas alan bir politika,

·                     Yalan ve aldatmaya dayalı bir psikolojik savaş,

·                     Her ülkede legal ve illegal örgütlenme ve lobicilik ile yönetimler üzerinde baskı oluşturmak ve yönlendirmek,

·                     Banka ve medya sektöründe tekel olmak,

·                     Antisemitizm üzerinden yürütülen bir politika,

·                     Makyavelist Yaklaşım: Hedefe varmada her şeyin mubah kabul edilmesi,

·                     Şantaj ve menfaat ile satın alarak işbirlikçi ihdas etmek veya yok etmek,

·                     Zamana yayma, alıştırma ve unutturma politikası,

·                     Dünyayı, çatıştırabilecek şekilde güç merkezlerine bölme,

·                     Komünal dönemin yeniden inşası ya da şehir devletleri inşa etme,

·                     Ülkeleri bölmek, parçalamak, çatıştırmak ve yok etmek,

·                     Sürekli Kaos Politikası ve Kaostan Kaynaklana Düzen yaklaşımı,

·               Özelleştirme ile tüm stratejik alanları ele geçirmek ve ülkeleri ekonomik olarak bağımlı kılmak,

·                     Bölgesel ve Küresel Savaşı üzerine oturtulmuş hâkimiyet stratejisi,

·                    Tekleştirme ve asimilasyon stratejisi: Tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek dil, tek kültür, tek ordu, tek para, tek hukuk, tek tarih, tek din,

Bunları burada ele alıp incelemeyeceğiz. Bu, bu yazının amacı dışındadır.  Siyonizm’in temel stratejisi, kutsalı olmayan sömürü mekanizması üzerine kuruludur. Siyonist sermaye 1800’lerden beri ABD’yi bir şirket devlet hâline sokmuştur; “Başkan Hayes’e göre (1876); Amerikan hükümeti şirketlerin, şirketler tarafından, şirketler için yönetildiği bir hükümettir.” (20). ‘ABD’yi İsrail egemenleri ve Yahudi sermayesi ile bağlantıları olan 400 Amerikan zengini yönetmektedir’. (21) Gizli Dünya Devleti, dünya hâkimiyet isteklerini ve de stratejilerini, ‘ABD şirket devlet’i üzerinden yürütmekte ve ABD’nin gücünü kullanarak dünyayı sömürgeleştirmede kendine meşruiyet alanı (!) açmaktadır: “Eski ABD başkanlarından Woodrow Wilson: Mademki ticaret millî sınırları tanımıyor ve mademki imalatçı dünyayı pazar olarak görmek istiyor; onun ülkesinin bayrağı da kendisini takıp etmeli ve milletlerin ona kapalı olan kapıları kırılmalıdır. Para babalarının elde ettiği tavizler, dik kafalı milletlerin egemenliklerinin ayaklar altına alınması pahasına da olsa, devletin bakanları tarafından korunmalıdır. Dünyanın hiçbir köşesi bırakılamayacak veya ihmal edilemeyecek şekilde sömürgeler oluşturulmalı veya edinilmelidir.” (22)

   Bugünkü yeni sömürgecilik anlayışında, genel olarak, eskinin askeri işgalleri olmayacaktır. Ülkelerin kendi kendilerini “gönüllü olarak sömürgeleştirmeleri” metot ve politikaları uygulanmaktadır. Bunun için ‘serbest piyasa’, ‘özel sektör’ ve ‘özelleştirme’ putları ihdas edilmiştir. Bütün özelleştirmelerde, yabancı ortak şartının istenmesi, yabancıların hisse edinmeleri ile ilgili limitlerin kaldırılması noktasında baskı yapılması ve halkın yönetimdeki etkisini kıracak tarzda “üst kurullar” denilen dokunulamaz mekanizmalar oluşturulması, ‘Gizli Dünya Devletinin’ yeni sömürgecilik anlayışının en temel karakteristiğidir: Sömürgecilik, doğrudan askeri ve politik gücün uygulanması olarak algılanır. Aslında bağımlı ülkelerin sosyal ve ekonomik kurumlarının metropolitan merkezlerin ihtiyaçlarına göre tekrar şekillendirilmesi gereklidir. Bir kez bu yeniden şekillendirme başarıya ulaşırsa, ekonomik güçler (uluslararası fiyatlandırma, pazarlama ve finansal sistemler), devam etmek ve aslında ana ülke ve sömürü arasındaki hakimiyet-sömürülme ilişkisini güçlendirmek için tek başlarına yeterlidirler. Bu koşullar altında sömürgeye esas olan hiçbir şey değiştirilmeden resmi politik bağımsızlığı verilecek ve sömürgeye gerçek işgal nedeni olan konularda ciddi bir biçimde karışılmayacaktır.’ (22)

     Siyonizm, diğer uluslararası sermayenin, Hıristiyanlığın ve ABD’nin bir dünya hâkimiyeti kurma isteği ile ortak payda ve arakesitler oluşturarak yol almak istemektedir. ABD’deki Neocon Siyonist ittifakı, WASP’çılara (Amerikan Milliyetçileri) karşı bu amaçla kurulmuştur. Çizilen strateji, ideolojik karakterli uluslararası Siyonist sermaye ile diğer uluslararası sermayeler arasında bir ortaklık oluşturmaya dayanmaktadır. Siyonist sermayenin gizli dünya hâkimiyeti hedefinin, arka planda kalmasını sağlamak için; ana amaç ve hedef, sadece Kapitalist sistemin maksimize edilmiş bir kâr güvenliği şeklinde gösterilmektedir. Böylece, tüm farklı uluslararası sermaye güçlerinin birlikte hareketi sağlanmak istenmektedir.

   Böylelikle Gizli Dünya Devleti (“Irkçı Emperyalist Devlet”), farklı ve alternatif model olma imkânına sahip tüm gelişmelerin, kolayca tasfiye edilmelerini sağlamak istemektedir. Uluslararası sermaye imparatorluğunun yayılmasına engel olabilecek tüm gelişmeler, tüm ülkeler, tüm uyanışlar ve tüm alternatif arayışlar, mutlaka yok edilmesi gereken bir tehlike ve bir düşman olarak görülmektedir: “…Amaç rakip toplumsal düzenlerin ortaya çıkmasını önlemek ve kapitalist bağımlı devlete karşı işleyebilir tüm alternatifleri ortadan kaldırmaktı... Bağımsız bir gelişme rotası izleyen hiçbir ülkenin, öteki halklar için tehlikeli bir örnek oluşturmasına izin verilmemelidir.” (22)

 

Koronavirüs Salgını, Dünya Hâkimiyeti ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen Projesi”

Koronavirüs üzerinden dünyada hemen hemen aynı anda ve bir merkezden bir psikolojik savaş yürütülmekte, insanların beyni yıkanmakta, son derece tehlikeli, bir ölüm kalım mücadelesinin verildiği (!) bir psikolojik ortam hazırlanmaktadır. Bir karamsar tablo inşa edilmeye, ümitsizlik yayılmaya ve bir “kaos ortamı” oluşturmaya çalışılmaktadır.

Neden? Çünkü Dünya hâkimiyet mücadelesi ve dünyanın yeniden yapılandırılma stratejisinin temel özelliği, “Kaos Teorisi”ne dayanmış olmasıdır. 300’ler komitesi tarafından yayınlandığı ifade edilen Bernard Levin ve Richard Falk tarafından hazırlanıp yayınlanan Time Perspective and Morale adlı kitapta “Kaos Ortamı” inşa etmenin amacı açıklanmaktadır (15):

“İnsanların moralini terör stratejisi ile yıkmada kullanılacak önemli bir taktik şöyle açıklanabilir: Kişinin ne durumda olduğu ve beklentileri konularında muğlak hâle getirin. Sonra şiddet içeren cezalandırmalar ve çözüm içeren vaatler ve tutarsız habercilik uygulamalarıyla kişinin bulunduğu durumu iyice bilinmez hâle sokun. Bu noktada kişi kendisine önerilen planların ve sunulan vaatlerin kendi yararına veya zararına olacağı konusunda şüpheye düşecektir. Bunu başardığınızda planları, amaçları olan ve bunlar için risk alabilecek kişiler bile ne yapılması konusunda hissettiği içsel karmaşa nedeniyle paralize olacaktır.”

Kaos teorisinde, her şey çatışmaya dayandırılmaktadır. İnsanların can, mal, namus güvenliği olmayacak tarzda meydana getirilebilecek bir ortam, istenen kargaşayı sağlayabilecektir. Aile bireylerinin, akrabaların, komşuların, kabilelerin, aşiretlerin, etnik yapıların ve farklı inanç gruplarının birbirine güvenmediği, kimsenin önünü, çevresini, geleceğini göremediği ve iradesinin felç edilip direncinin kırıldığı ve çaresizlik içerisinde kıvrandığı, hatta birbirine düşman olduğu, çatıştığı, bir kaos ortamı, bu şeytanı mekanizmanın ana ilkesidir. Buna, ‘Ordo Ab Chao’ (‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’) adını vermektedirler (12):

“Aslında, kaos sayesinde Şeytan amaçlarına ulaşılabildiği için tüm şeytanı güçler kaosa bayılır. Şeytanı öğreti, ancak planlanmış bir büyük kargaşa ve kaos döneminin ardından Yeni Dünya Düzeninin kurulabileceğini öne sürer. Söz konusu “kaostan kaynaklanan düzen” kavramı, tüm mason öğretilerinin temelinde ortak öğretidir.

Dikkate değer bir husus da 33 dereceye yükselmiş mason üyelere gururla takmaları için bir “mücevher” verilmesidir. Bu mücevher iç içe geçmiş üç üçgenle süslenmiştir ki, bu işaret şeytanı teslisi ve 666 sayısını temsil eder. Mücevherin üstünde aynı zamanda Latince “Ordo Ab Chao”, yani “Kaostan Kaynaklanan Düzen” yazar.”

Koronavirüs üzerinden yürütülen psikolojik harekât ile inşa edilmek istenen böyle büyük bir kaos ortamıdır. Türkiye bu gerçeği görmelidir. Her kafadan ses çıkması, özellikle Bilim Kurulu üyelerinin birbirlerini tekzip eder tarzda kanal kanal dolaşıp konuşmaları, insanları karamsarlığa, ümitsizliğe sevk etmektedir. Kaos, özünde zıtların çatışmasına dayanan bir teoridir: ‘Tez, antitez, çatışma ve sentez’ düzleminde meydana getirilen bir kaos, dün işçi ve işveren çatışması, kapitalizm- komünizm çatışması üzerine kuruluydu. Her ikisini de çatıştıran güç ya da el aynıydı (12):

“Devrim suçluları bir şeyi öğrendiler. Her tarafı kontrol etmeliler. Yapılan her hareket diğerinin tersi ve denk bir tepki olmalı. Bu nedenle bizler bugün klasik bir dünya devrimine şahitlik ediyoruz.

Devrim politika gibidir. Her zaman iki yönü vardır. Bu iki tarafta öyle kontrol edilir ve yönlendirilir ki, en sonunda ikisi de önceden planlanmış bir sonucu doğurmak üzere birleşirler.

Amerikalılar “Rusya” kelimesini duydukları anda Komünizmi akıllarına getirmeye şartlanmışlardır. Var olduğu sürece dünyadaki Komünizm düzmecesi buna bağlı kalacaktır. Benzer şekilde Amerika Birleşik Devletleri’nin dev askeri teşkilatı da Rus bilmecesine bağlıdır. Ve son olarak bir aldatmaca olan ve utanç veren IRS vergi zorbalığı da yine bunların üzerinde yükselir.”

“… Kapitalistlerle(tez) Komünistlerin(antitez) birbirine karşı olması, süper zengin komplocuların sahneye koyduğu bir dramaydı.”

         28 Şubat Postmodern darbesinde Refah-Yol iktidarı karşısına, görünürde düşman kardeşler olan işçi ve işveren sendikalarını çıkaran güç kimdi? “Bizim Çete” / “Beşli Çete” nasıl oluşmuştu? Ne oldu da ve nasıl oldu da bir araya gelebildiler? Türkiye’deki her darbeden önce sokak hareketleri aynı güç tarafından organize edilip darbecilerin halk tarafından kurtarıcı olarak karşılanması sağlanmadı mı? 12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili 3. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel’in “Şartlar olgunlaşsın diye biz darbeyi bir yıl geciktirdik, erteledik.” demesinin manası, “sokak çatışmalarını ve Türkiye’deki gerilimi, kaosu biz inşa ettik ve biz yönettik” değil midir?

 “Arap Baharı” denilen 2. Nesil Kadife Darbe süreci de oyunun bir parçası olup 22 ülkenin sınırlarının değiştirilmesi, parçalanması için sahnelenmiş bir kaos stratejisi idi.  “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında 22 ülkenin hudutlarını değiştirebilmek için, Afganistan-Pakistan hattında, Irak-Suriye-Filistin-Lübnan hattında, Katar-Yemen-Somalı-Sudan hattında ve Libya-Mali-Orta Afrika hattında yaşananlar, kaosun şuurlu bir şekilde yaygınlaştırılmak istendiğini ortaya koymaktadır:  Şeytanın ahalisi nesillerden beri, insanların, korkutulduğunda, soyulup yağmalandığında ve kanlı kaostan yakasını kurtaramadığında, liderlerine dönerek, “işleri düzeltin, bir şeyler yapın, HEMEN!” diye yalvardıklarını biliyor. Bu çılgın güven içinde olabilme isteği İlluminati için fırsatlar yaratıyor. Kaos yaratmak, insanlarda öfke ve endişe duygusu oluşturmak için çalışıyor ve böylelikle insanların çaresizlik içindeki düzen arayışlarından faydalanıyorlar. …Kaos kasıtlı olarak yaratılıyor, bu suretle düzen ve kontrol sağlanabiliyordu. Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan halk, bir kurtarıcıya-Parlak zırhlı Şövalye- kaosu sona erdirmesi ve yeniden düzen sağlaması için, sadece yetki vermekten çok daha fazlasını yapmaya istekli oluyorduDevrimci Kaos’un ardından illuminati’nin planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu.” (12)     

Siyon Önderlerinin Protokolleri’nden (Beşinci Protokol ve Onuncu Protokol) bunun bir metot olarak benimsendiği anlaşılmaktadır: “Kamuoyunun fikrini kontrol altına almak için birbirine zıt birçok fikri ortaya atarak zihinleri karma karışık etmek lazımdır. Bu ilk sırdır. İkinci sır şudur ki, halkı adetlerinde, hırslarında, yaşama tarzlarında o derece karışık ve değişen bir hâle sokmalıyız ki, halk bu keşmekeş içerisinde kendisini toparlayamasın ve netice olarak müşterek anlayış kaybolsun. Partiler arasında anlaşmazlık çıkarmakta da bu metot bize yardımcı olacaktır… Aynı zamanda, bize teslim olmaya elan karşı koyan birleşmiş kuvvetleri de parçalayacaktır.” “İnsanları; tefrika, düşmanlık, kan davaları, kıtlık, hastalık, darlık ile yıpratıp o hâle getirmeliyiz ki; kurtuluş için bizim para kuvvetimize başvurmaktan başka çareleri kalmasın.” (23, 24)

Geçmişte Afganistan’ın geleceğinde Amerikan Politikası Koordinatörlüğü görevini üstlenen Richard Haass, Karışıklık adlı kitabında Kaosu, “yeni bir ulus inşa ederek”, işgal edilecek bölgelerde hâkimiyet kurabilmek için şart olarak görmektedir: “…Tek başına güç kullanımı, politik değişikler için yeterli değildir. Bu şekilde bir değişiklik için en etkili yol, değişik şekillerde karışıklık yaratmaktır. ‘Ulus inşa etmek’ bu yollardan biridir. İlk önce tüm karşı çıkanları yok edeceksin ve daha sonra başka bir topluluk yaratma işiyle meşgul olacaksın.” (25)

Koronavirüs salgını üzerinden yürütülen psikolojik harekâtın devamında, “bir kurtarıcı”-”Parlak Zırhlı Şövalye”  ortaya çıkarılacak, virüs aşısı servis edilerek hem milyarlarca dolar kazanacaklar, hem de bu tür virüs salgınlarının olmaması için yeni dünya düzeninin dijitalleştirilmesi üzerine yoğunlaşacaklardır.

Bu sürece karşı hazırlıklı olmalıyız.   Siyonist hareketin ana hedefi, dünyanın kendi kontrollerinde, “tek bir merkezden” yönetilmesidir. “Tek bir dünya devleti”, “tek bir dünya hükümeti”, “tek bir dünya güvenlik örgütü”, “tek bir dünya dini”, “tek hukuk sistemi” ve “tek merkezi dünya ekonomisi” oluşturma gayretindeler: Siyonist Önderlerin Protokolleri’ne göre, “kaosun nedeni”, “farklı devlet, din ve milliyetlerin” varlığıdır. Eğer, bütün devlet, din ve milliyetler ortadan kaldırılırsa, “karışıklık son bulmuş” olacaktır:

        “Müstebit kralımızın tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından evvel de olabilir. Bu tanıma anı gelince, idarecilerinin bizim tertip ettiğimiz düzensizlik ve becerisizliklerden tamamen bıkmış olan halk gürültü ile bağıracaklar ki, ‘onları yok edin ve bize bütün dünya üzerinde bizi birleştirecek ve anlaşmazlık sebeplerini -hudutlar, milliyetler, dinler, devlet borçları- ortadan kaldıracak, bize idarecilerimizin ve mümessillerimizin idareleri altında bulamadığımız sulh ve sükûnu verecek bir kral verin.”

       “Fakat siz mükemmelen ve çok iyi bilirsiniz ki bütün milletler tarafından böyle isteklerin ifade edilmesi imkânını hâsıl etmek için; her memlekette halkın hükümetleri ile münasebetlerinde tamamen beşeriyeti tüketecek derecede çekişmeler, kin, mücadele, haset ile hatta işkence kullanarak, şiddetli açlık ile hastalık aşılayarak ve yokluk ile karışıklıklar meydana getirmek zaruridir. Şöyle ki Yahudi olmayanlar paraca ve her konuda bizim tam hâkimiyetimiz içinde sığınak bulmaktan başka kendilerine açık bir yol olmadığını görsünler. Fakat eğer biz dünya milletlerine nefes alacak bir mahal bırakırsak, özlediğimiz an belki de hiç gelmeyecektir.” (23, 24)

 Bunun için bugün kaos inşası, dinler, mezhepler, tarikatlar, cemaatler, etnik yapılar ve medeniyetler üzerine oturtulmuştur. Büyük Ortadoğu coğrafyasında yaygınlaştırılmaya çalışılan etnik ve mezhepsel çatışmaların kökeninde, “Kaostan Kaynaklanan Düzen” yaklaşımı yatmaktadır.  2003 yılında Siyonizm’in önemli araştırma kuruluşlarından ABD’deki RAND Corporation tarafından hazırlanan ‘Sivil Demokratik İslâm: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler’ adlı raporda, ‘Türk İslâm’ı’, ‘Alman İslâm’ı’, ‘Arap İslâm’ı’, ‘Mısır İslâm’ı’, ‘Köktendinciler’, ‘Gelenekçiler’, ‘Modernist Müslümanlar’ ve ‘Ilımlı İslâm’ gibi kavramlaştırmalara gidilmesi, ‘Köktendinciler’ ile ‘Ilımlı İslâmcıları’ çatıştırmak istemeleri, kaostan kaynaklanan düzen stratejisinin uygulanmasından başka bir şey değildi. Büyük Ortadoğu coğrafyasında “yeni ulus inşasının” yanı sıra “yeni dinler”, “yeni mezhepler” inşa edilmek istendiği içindi (26).

Bir taraftan din, mezhep, tarikat, cemaat ve milliyetler çatıştırılarak bir kaos inşa edilmekte; diğer taraftan kaosun nedeni olarak din, mezhep, tarikat, cemaat ve milliyetler gösterilerek tümünün tasfiye edilmesi, küreselleşme adına, istenmektedir (12,16, 23): “Okült Dünya Düzeninin önde gelen teorisyenlerinden Vera Stanley Alder,1974: Tüm Yaradılışın ardında bir plan ve neden var. Evrimin şu anda ilerlediği hedef Dünya Birliği. Dünya Plânı şunları içeriyor: Dünya örgütü… Dünya Ekonomisi… Dünya Dini.” (12) Eğer insanlar savaşların aslında bir meslek olduğu gerçeğini ve savaşların Kaostan faydalanmak için suni olarak çıkarıldığını öğrenselerdi çok öfkelenirlerdi. Onların uyanmamasında medyadaki yeryüzü efendilerinin de büyük yardımı oluyor... Kaostan menfaat sağlayanlar, yeni dünya düzenini oluşturacak “aydınlanmanın” (illuminati) sonunda sosyal gücün, milliyet kavramının ortadan kalkacağı ve insan ırkının suni ihtiyaçlarından arınmış olarak mutlu ve tek bir aile gibi yaşadığı duruma geri dönülecek… İlluminati’nin kendi holdingleri hariç özel mülkiyete hiçbir şekilde izin verilmeyecek, milli kurumları, ekonomileri kötüleştirilerek ele geçirilecek... Milliyet kavramı yok edilecek... Tek para, tek anayasa ve tek devlet var olacaktır.” (12)

         Eski ABD Başkan Clinton’ın Çalışma Bakanı Robert Reich, bu politikayı şöyle özetlemektedir: “Gelecek yüzyıl için siyaset ve ekonomimizi yeniden düzenlediğimiz bir geçiş dönemindeyiz. Gelecekte ne ulusal ürün ve teknolojiler ne ulusal şirketler ne ulusal sanayiler olacak. Artık ulusal ekonomilerin olmayacağını anlamak zorundayız. Sınırlar, ekonomik açıdan iyice anlamsız hâle geldi.” (27)

         Tek devlet, tek millet, tek para, tek hükümet, tek hukuk, tek kültür ve tek dini inşa edebilmek için mevcut tüm devletlerin ve milletlerin dini, etnik, mezhepsel ve bölgesel ya da şehirsel bazda bölünmesi gerekmektedir. Merkezde Siyonist yönetim demir yumruğu ile Firavun olarak var olduğu, karşısında hiçbir gücün olmadığı bir dünya tasavvurudur bu. Komünizm felsefesindeki ilkel komünal döneme dönme özlemi hedefine bu açıdan bakılmalıdır. Sovyetler Birliği’nde denenen bu yapıdır. Dün sosyalizm, komünizm adına yapılmak istenen bugün küreselleşme adına istenmektedir: “Küreselleşmenin siyasal sisteminin biçimi tek başına küresel bir devlet değil, bir patron devlet liderliğinde pek çok devletçikten oluşan küresel bir sistemdir. Ve yeni piyasa emperyalizmi kendi özel biçimini sermayenin yayılmacı ekonomik gücü ve onu yaşatan ekonomi dışı gücün daha sınırlı etki alanı arasındaki karmaşık ve çelişkili ilişkiden almaktadır.” (28)

21. Asrın başlangıcında art arda çıkartılan krizlerle amaçlanan temel hedef, “şehir devletleri” inşa etme ya da komünal döneme geçişi sağlayacak bir alt yapı oluşturmaktır. Koronavirüs salgını ile birlikte yürütülen psikolojik harekât, “Kaostan Kaynaklanan Düzen” (“Yaratıcı Savaş” / “Düzeltici Savaş”) teorisinin uygulanabilmesi amaçlı bir altyapı hazırlığıdır. 20. Asrın sonu 21. asrın başında “Kaostan Kaynaklanan Düzen”in kurulabilmesi için şer merkezi, halkla yönetimleri karşı karşıya getirmek ve yönetimleri aciz duruma düşürecek kaoslar ortaya çıkarmak için uğraşmaktadır.

Bunu yapacaklarını söylemekten de çekinmemektedirler. Nitekim “300’ler komitesinin” sözcülerinden ve Komite’nin “Tek Dünya Devleti-Yeni Dünya Düzeni planlarını” sıkça gündeme getiren H. G. Wells’in “Açık Komplo Siyaseti” ile ilgili yaptığı açıklamada Koronavirüs salgını sonrasını tasvir eder gibidir:

“Açık Komplo siyaseti, dünyada var olan hükümetleri zayıflatmak, dağıtmak ve onları yöneten hâle gelmek olmalıdır. Açık Komplo Sosyalist ve Komünist akımların devamı olup Moskova’yı New York’tan önce ele geçirebilir. Açık Komplo hareketinin karakteri şimdi açıklanacaktır. O bir dünya dini olacaktır. Birbirleriyle gevşek bağlantı içinde olan büyük topluluklar ve toplumlar asimilasyon yoluyla sonunda tüm dünya nüfusunu yutacaklardır. O zaman yeni bir insan toplumu ortaya çıkacaktır.”
“…Açık Komplo diye tanımladığım baskıcı teknikler ve halka direkt hizmeti öğretecek olan bu kurumun hayata geçirilmesi bugün dünyanın gerçekleştirmesi gereken en önemli görevdir. Kriz zeminini hazırlayınca bu hareket kolayca hayata geçecektir. Bazen bunun gerçekleşmesi için nesiller boyu propaganda ve eğitim gerektiğini düşünüyorum. Tüm insanlık için ortak bir inanç ve yasa
olmalıdır…” 
(27)

Üzerinde duracağımız ana konu, kaos ortamlarının bilerek, istenerek ve bir amaca dönük olarak çıkarıldığıdır. Eğer bu Kaos ortamından istedikleri sonucu elde edemezlerse, 3. Dünya Savaşı’nı çıkarmak isteyeceklerinden kimsenin şüphesi olmasın.  CFR üyesi, James Warburg’un 17 Şubat 1959’da Senato Dış İlişkiler Komitesi önündeki ifadesi bu açıdan anlamlı ve önemlidir: “Bir dünya hükümeti ister istemez kurulacak; tek sorun, bu sonuca güzellikle mi yoksa zorla mı ulaşılacağıdır?” (16)

Siyon Önderlerinin Yedinci Protokolünde, Siyonizm’e karşı çıkan devletlerin, düşman komşu devletler ile çatıştırılması, istenen elde edilemediği takdirde de bir dünya savaşı çıkarılması öngörülmektedir: “Bize muhalefet eden devletlere, komşuları tarafından harp açtırabilecek durumda olmalıyız. Eğer bu komşu devletlerde bize karşı birleşirlerse, bir dünya savaşı çıkarmalıyız.” (23, 24)


Kaostan Kaynaklanan Düzenin Lideri İblis, Uygulayıcıları Samirilerdir

  Eski ABD başkanı F. D. Roosevelt: “Politikada hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o hadisenin bu şekilde zuhur edeceğinin önceden planlandığından emin olabilirsiniz.” (13) sözünü dikkate aldığımız takdirde, Koronavirüs salgını, belli bir amacı, hedefi elde edebilmek için belli bir plan ve stratejiye göre ortaya çıkarılmıştır. İlluminati teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1 Mayıs 1776, aşağıdaki açıklaması, şer merkezinin amaçları, niyetleri, çalışma tarzları hakkında bize fikir vermektedir:  

Sırrımız şudur: Eğer dinleri yok edeceksek kendimizi tam dindar göstermeliyiz. Unutmayın ki amaca bizi ulaştıran her yol mubahtır ve iyi insanlar, kötülerin yaptıkları gibi amaçlarına ulaşmak için her yolu denemelidirler. Bunu yapmanın tek yolu gizli bir cemaat olarak çalışmak, sessizlik içinde devlet yönetimlerini ele geçirmek ve onların olanaklarını kendi amaçlarımız için kullanmaktır. Bu düzenin amacı Hıristiyanlık ve tüm dinlerin yok edilmesi ve tüm sivil hükümetlerin devrilmesidir.” (27)

Dikkat edin bu ifadeler, 1 Mayıs 1776’da tam 244 yıl önce söylenmiş ve yol boyu uygulamaya sokulmuştur. Adam Weishaupt’un ortaya koyduğu tavır, sergilediği yaklaşım tarzı, İblis’in Hz. Âdem ile eşine yaklaşma tarzından farklı değildir. İblis, Hz. Âdem ile eşinin iyiliğini (!) isteyerek Yasak Ağaç hakkında söylediği yalanlar ile şer zinciri mensuplarının bugün insanlığa, onların iyiliğini isteyerek (!) söylediği yalanlar arasında bir fark yoktur:  

         İblis’in Asıl Niyeti:

“(İblis) dedi ki: «Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları (insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.» “Sonra da muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından kendilerine sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (7 A’râf 16,17). “(İblis) dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.” “Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (15 Hicr 39,40) “Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi.” (7 A’râf 20)

İblis’in Hz. Âdem ile Eşine Yaklaşma Tarzı:

“(İblis) dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” Ve: “Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin de etti.” (7 A’râf 20, 21) “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?” (20 Tâhâ 120)

    İlluminati teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1 Mayıs 1776 yılında söylediklerini bu ayetler kapsamında tekrar değerlendirin.  Kur’ân’da geçen İblis ve Şeytanla ilgili ayetlerin analizini yaptığımızda, Siyonist şebekenin izlediği stratejinin, kullandığı taktiklerin şeytanı bir strateji ve taktikler olduğu ve İblis’in izini sürekli takip ettikleri gerçeğine ulaşıyoruz. O nedenle 1 Dolardaki Piramit’in tepesindeki göz, İblis’in gözüdür.

    Koronavirüs salgını nedeniyle Siyonizm’in temsilcilerinin, sözcülerinin söyledikleri ve söyleyecekleri her şey, İblis’in Hz. Âdem ile eşine söylediğinin benzeri olacaktır. İnsanlığın hayrına değil, aleyhine olacaktır. Hayır olarak söyledikleri her şeyin arkasında Adam Weishaupt’un ifade ettiği amaç ve yaklaşım tarzı vardır.  O nedenle dikkatli olunmalıdır. Öyleyse İblis’in yolundan gidenler bugün ne söylüyorlar?

“Gates, “Karantinanın ekonomik etkisi büyük olacaktır, ancak bahsettiğim 'test parçacığı' iyi geliştirilirse sonunda tekrar açılabiliriz. Bence bu salgın kontrol altına alındıktan sonra hükümetler ve diğerleri bir sonrakine hazır olmak için büyük yatırım yapacaktır. En çok zarar görecek gelişmekte olan ülkelere yardımcı olmak için küresel iş birliği şarttır. Tüm dünyada terapötikleri test etme ihtiyacı var. Virüs ulusal sınırları tanımıyor.” (29)

          Gates’in söylemlerinde dikkat çeken 3 nokta: 1- Karantinanın ekonomik etkisi, 2- Küresel işbirliği,  3- Terapötiklerin dünyada test edilmesi. Burada en gizemli olanı “terapötik”/ “parçacık” / “nanorobot”/ “nubot” denilen virüs boyutunda “moleküler makineler” / “Protein kenetli reseptör”lerdir. “nanorobotların” “kendilerini yenileme özelliği var” ve “vücudu savunan beyaz kan hücrelerine de kenetlenebiliyor”, “elektrikle veya ses dalgası ile yönlendirilebilir.” (29)

     Bu robotlara teknolojik virüsler diyebiliriz. Anlaşılan o ki vücuda girdikten sonra gönlünün çektiği yere (vücudu savunan beyaz kan hücrelerine…) yerleşebiliyor, kendini yenileyebiliyor, dışarıdaki dostlarından (internet, uydular, akıllı telefonlar, bilgisayarlar, televizyonlar ve baz istasyonları üzerinden) gelen mesajlara göre hareket edebiliyor.

     Gelin bunu, İlluminati teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1 Mayıs 1776’da söylediği “Sırrımız şudur: Eğer dinleri yok edeceksek kendimizi tam dindar göstermeliyiz.” ifadesine göre aynı ekolun mensubu, devamı Bill Gates’in ifadelerini değerlendirelim: “Eğer dünya nüfusunu azaltmak istiyorsak, çok iyi bir sağlıkçı olarak ortaya çıkıp, ilaç görüntülü zehri bünyelerine zerk ederek istediğimiz anda istediğimizi yok edelim.”

Küresel iş birliğini isterken, dünya nüfusunun tarumar edilmesi, hedef ülkelerin insanlarının hem kontrol edilmesi hem de yok edilmesi imkânlarını elde etmiş olacaklar. Nano robotlarla insan beyni üzerinden insana istediklerini yaptırma imkânı elde edecekler.  Tam bu noktada Harari’nin Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu’nda kendisi ile yapılan röportajda (2018) söylediklerini hatırlayalım:

“…Bilgi teknolojisi devrimi, biyoteknoloji devrimi ile birleştiğinde elde ettiğiniz şey, insanlığı hekleme yeteneği olacak. İnfo teknoloji ve biyoteknolojinin birleşmesi ile ilgili en önemli buluş, beyindeki ve vücuttaki biyokimyasal süreçleri bir bilgisayarın saklayabileceği ve analiz edebileceği elektronik sinyalleri dönüştüren bir biyometrik sensördür.

…Öncelikle bizi, bizim kendimizi anladığımızdan daha iyi anlayan bir algoritma var. Arzularımızı tahmin eden, duygularımızı manipüle eden, hatta bizim adımıza karar alabilen…

…Verilerin mülkiyeti iyi düzenlenemezse, küçük bir elit, sadece insan toplumlarının geleceğini değil, gelecekteki yaşam biçimlerini de kontrol altına alabilir. Eğer dikkatli olmazsak netice dijital diktatörlüğün yükselişi olabilir.”

…Belki de bu noktada en önemli değişim (değiş-tokuş) “sağlık hizmetleri” olacak. Bugün bahsettiğimiz en önemli şey “mahremiyet.” Onunla sağlık arasındaki değiş-tokuş. Daha iyi bir sağlık karşılığında, beyninizdeki ve bedeninizdeki olup bitenlerin bilgisine erişilmesine izin verir misiniz?

Benim tahminim “sağlık” kazanır. İnsanlar sağlıkları için mahremiyetlerinden vazgeçebilirler, belki de birçok yerde seçenekleri de olmayacak. Eğer bedenlerinin içinde olup bitene erişime izin vermezlerse sigortalanamayacaklar.” 

         Harari, sağlık sigortası sistemi üzerinden insanlara açıkça şantaj yapıyor, sağlıkla ölüm arasında bir tercihle karşı karşıya bırakarak tehdit ediyor. 

Ancak Harari, Koranavirus salgınından sonra yazdığı makalede ifade ettikleri, Davos’taki konuşmasını desteklemekte ama bu kez yaklaşım tarzı, İlluminati teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un1 Mayıs 1776’da söylediği ile paralellik arz etmektedir. Harari’nin makalesi farklı boyutlarda değerlendirilmesi gerekir (30).

   Birinci boyut, deri-altı gözetimi sistemi (30).

“Koronavirüs salgınına karşı mücadelelerinde birçok hükümet daha
şimdiden yeni denetim araçlarını devreye soktu. Bunlar arasında en
meşhuru da Çin’dir. İnsanların cep telefonlarını yakından takip ederek,
milyonlarca yüz tanıyan kamera kullanarak ve insanları vücut sıcaklıkları ve tıbbi koşullarını denetleyip raporlamaya mecbur bırakarak Çinli
yetkililer sadece şüpheli koronavirüs taşıyıcılarını hızla tespit etmekle kalmıyor, aynı zamanda bu kişilerin hareketlerini takip edip, onlarla temas eden herkesi belirleyebiliyor.
 “…Yalnızca bu zamana değin gözetim araçlarını reddeden ülkelerde kitlesel araçların konuşlandırılmasını normalleştireceği için değil, ama olsa olsa “deri üstü” gözetimden “deri altı” gözetime çarpıcı bir geçiş anlamına geleceği içindir.  Şimdiye kadar, parmağınız akıllı telefonunuzun ekranına dokunduğunda ve bir bağlantıya tıkladığınızda hükümet parmağınızın tam olarak neye tıkladığını bilmek istedi. Ama koronavirüs ile birlikte ilgi odağı değişiyor. Artık hükümet parmağınızın sıcaklığını ve derisinin altındaki tansiyonu bilmek istiyor.

…Bir düşünce deneyi olarak her yurttaşın günde 24 saat vücut ısısını ve kalp atış hızını izleyen biyometrik bir bileklik takmasını talep eden nazari bir hükümet olduğunu düşünelim. Elde edilen veriler hükümet algoritmaları tarafından derlensin ve analiz edilsin. Algoritmalar siz bilmeden önce bile hasta olduğunuzu bilecek ve aynı zamanda nerede olduğunuzu ve kiminle görüştüğünüzü de öğrenecektir. Enfeksiyon zincirleri büyük ölçüde kısalabilir ve hatta tamamen durabilir. Böyle bir sistem muhtemelen, salgını bulunduğu yerde günler içinde durdurabilir. Harika geliyor kulağa, değil mi? Dezavantajı, elbette, bunun korkunç bir gözetim sistemine meşruluk sağlayacak oluşu.

İkinci boyut, normal şartlarda insanların karşı çıktığı birçok şey kaos dönemlerinde kolayca hayata geçirilebiliyor yaklaşımıdır. 

Üçüncü boyut, İlluminati teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1 Mayıs 1776’da söylediği ve yaptığı gibi ikili oynuyor. Davos konuşmasında mahremiyeti reddeden Harari, şimdi de mahremiyetin korunması gerektiğine sağlık üzerinden dikkat çekiyor (30).

“…Son yıllarda özel hayatımız üzerinden büyük bir savaş sürüyor. Koronavirüs krizi bu savaşın zirve noktası olabilir. İnsanlara özel hayatları ve sağlıkları arasında bir seçenek sunulduğunda çoğunlukla sağlığı seçeceklerdir.

İnsanlardan özel hayat ve sağlık arasında seçim yapmalarını istemek
aslında sorunun temelidir. Çünkü bu yanlış bir seçimdir. Hem özel
hayat hem de sağlığın keyfini sürebiliriz ve sürmeliyiz de...

Kesinlikle yeni teknolojilerden de yararlanmalıyız, ancak bu teknolojiler yurttaşları güçlendirmeli. Vücut sıcaklığı mı ve tansiyonu mu izlemeye diyeceğim bir şey yok, ama bu veriler çok güçlü bir hükümet oluşturmak için kullanılmamalı.
Bunun yerine bu veriler benim daha bilinçli kişisel tercihler yapmamı
ve hükümeti kararlarından dolayı sorumlu tutmamı sağlamalı.

Ülkeler açıkça bilgi paylaşmaya ve alçakgönüllülükle tavsiye almaya istekli olmalı ve edindikleri verilere ve öngörülere güvenebilmeli.”

 

Dolaylı olarak söylediği, sağlığınız için önce deri altı çipi takın, mahremiyetiniz garantidedir, korkmayın. Taktıktan sonra ne yapalım biz istemeden çip bütün bilgileri gönderiyor, merak etmeyin, sizin aleyhinize bu bilgiler kullanılmayacaktır, denecek ve fakat insanlar fişlenip, tehdide, şantaja, müdahaleye açık hâle getirilmiş olacaktır.

Takılmak istenen çiplerle, kişiliğiniz, kimliğiniz, ruhunuz satın alınmak isteniyor.  Çipler, nanorobotlar üzerinden neyi nasıl düşüneceğiniz, kime dost, kime düşman olacağınız, belirlenecek, İblis’in vereceği vesveseleri hayata geçirecek, geçirdikten sonra da ıskartalar sınıfına dâhil edilip tasfiye edileceksiniz. Dolayısıyla tek din, tek devlet, tek hukuk, tek dil, tek para ve tek hükümet hayata geçirilmiş olacak. Veriye sahip olanlar, big data, Blockchaine’in sahipleri dünyanın hakimi, yöneticisi, birinci sınıf insanı diğerleri kölesi olacak. Yanı Siyonist amentünün 6 şartı da gerçekleşmiş olacaktır.

            Dördüncü boyut, olağanüstü dönemlerde Kanun Hükmündeki Kararnamelerle ülkeyi yönetin (30).

“…Bu tür teknoloji, Doğu Asya ile sınırlı değil. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, kısa süre önce İsrail Güvenlik Ajansı’na normalde teröristlerle mücadele etmek için ayrılan denetim teknolojisini koronavirüslü hastaları tespit etmek üzere kullanması için izin verdi.
Parlamentodaki ilgili alt komite bu tedbire izin vermeyi reddedince de
Netanyahu bunu “acil kararname” olarak çıkardı.”

...Geçici önlemlerin acil durumlardan daha uzun ömürlü olmak gibi kötü bir alışkanlığı vardır, özellikle de ufukta her zaman pusuda bekleyen yeni bir acil durum olduğunu düşünürsek…”

…Yine de her kriz aynı zamanda bir fırsattır. Şimdiki salgının insanlığın
küresel bölünmüşlüğün yarattığı akut tehlikenin farkına varmasını sağlayacağını ummalıyız.”

Beşinci boyut, kaos dönemlerinde ülkeler, sosyal deneyler için kobay olarak kullanılmakta ve insanlar, hükümetler normal zamanlarda kabul etmedikleri şeyleri kabul etmektedirler (30).

“...Bütün ülkeler büyük ölçekli sosyal deneylerde kobay işlevi görüyor. Herkes evden çalışıp yalnızca uzaktan iletişim kurduğunda ne olur? Bütün okullar ve üniversiteler çevrimiçine geçerse ne olur?

Normal zamanlarda hükümetler, şirketler ve eğitim kurumları bu tür deneyler gerçekleştirmeye hiçbir zaman razı olmadı. Ama bunlar normal zamanlar değil.”

Altıncı boyut, kaos dönemlerinde Kaos sonrasının planlanması yapılmalıdır.

“… Sadece sağlık sistemlerimizi değil ama ekonomimizi,
siyasetimizi ve kültürümüzü de şekillendirecek. Hızlı ve kararlı davranmalıyız. Ayrıca eylemlerimizin uzun vadeli sonuçlarını da dikkate
almalıyız. Alternatifler arasında seçim yaparken kendimize yalnızca acil
tehdidin üstesinden nasıl gelineceğini değil, fırtına geçtikten sonra nasıl bir dünyada yaşayacağımızı da sormalıyız.”

Yedinci boyut, Küresel Entegrasyon projesi şarttır. ABD Başkanı ulusal düşünerek hata yapmaktadır, yanlış yapmaktadır (30).

“…Krizin bu zamanında, özellikle iki önemli tercihle karşı karşıya kalıyoruz. Birincisi totaliter denetim ve yurttaşların güçlendirilmesi, ikincisi ise ulusal tecrit ve küresel dayanışma arasındadır.

Küresel iş birliği iktisadi cephede de hayati önem taşıyor. Ekonominin ve
tedarik zincirlerinin küresel doğası veri iken, eğer her bir hükümet diğerlerini tamamen göz ardı ederek kendi bildiğini yaparsa sonuç kaos
ve derinleşen bir kriz olacaktır.”

“Küresel bir eylem planına ihtiyacımız var ve buna hızlı bir şekilde ihtiyacımız var.

Daha önceki küresel krizlerde -örneğin 2008 finansal krizi ve 2014
ebola salgınında olduğu gibi- ABD küresel lider rolünü üstlendi. Ama
şimdiki ABD yönetimi liderin sorumluluğundan kaçınıyor. Yönetim,
Amerika’nın büyüklüğünü insanlığın geleceğinden çok daha fazla
önemsediğini açıkça ortaya koydu. Bu yönetim en yakın müttefikleri
tarafından bile terk edildi. AB’den yapılacak bütün seyahatleri yasakladığında -bu sert önlem hakkında AB’ye danışmak şöyle dursun- AB’ye önceden haber vermek için zahmete girmedi. İddiaya göre Alman bir ilaç firmasına yeni bir Covid-19 aşısının tekel haklarını satın almak için
1 milyar dolar teklif ederek skandal yarattı.

Mevcut yönetim eninde sonunda yön değiştirse ve küresel bir eylem planı ile ortaya çıksa dahi, hiçbir zaman sorumluluk almayan, hiçbir zaman hatasını kabul etmeyen ve bütün iltifatları sürekli kendisi için alırken suçu hep başkasına yükleyen bir lideri çok az ülke izlerdi.

ABD’nin bıraktığı boşluk diğer ülkeler tarafından doldurulmaz ise,
şimdiki salgını durdurmak çok daha zor olmakla kalmayacak, bunun
mirası da gelecekte uluslararası ilişkileri zehirlemeye devam edecektir.”

Sekizinci boyut, tehdit boyutu. Küresel entegrasyon olmadığı, hedeflenmediği, gereği yapılmadığı takdirde daha büyük krizler meydana gelecektir (30).

“İnsanlığın bir seçim yapması gerekiyor. Bölünmüşlüğün rotasını mı izleyeceğiz, yoksa küresel dayanışma yolunu mu benimseyeceğiz? Eğer bölünmüşlüğü seçersek bu yalnızca krizi uzatmayacak, muhtemelen gelecekte çok daha kötü felaketlere yol açacak. Eğer küresel dayanışmayı seçersek bu sadece koronavirüse karşı değil, yirmi birinci yüzyılda insanlığa hücum edecek bütün salgınlara ve krizlere karşı da bir zafer olacaktır.”

Siyonizm’in önemli isimlerinden biri olan Henry Kissenger, koronavirüs salgını dolayısıyla yazdığı makalede, bu krizden sonra “dünyanın eski dünya olmayacağını” belirtip “küresel entegrasyona” gidilmesini istiyor ve küresel entegrasyona yaklaşmayan ABD yönetimini sert bir şekilde eleştiriyor (31):

“Şimdi ise bölünmüş bir ülkede, büyüklük ve küresel kapsam bakımından eşi benzeri görülmemiş engellerin üstesinden gelmek için etkili ve ileri görüşlü bir hükümete ihtiyaç var. Toplumsal dayanışma, toplumların birbirleriyle ilişkileri ve uluslararası barış ve istikrar için halkın güveninin sürdürülmesi çok önemli.”

Liderler krizi büyük ölçüde ulusal bazda ele alıyor, ancak virüsün toplum-çözücü/ayrıştırıcı (society-dissolving) etkileri [mevcut ülke] sınırları[nı] tanımıyor. İnsan sağlığına yönelik saldırısı -umarım- geçici olur ama tetiklediği siyasi ve iktisadi kargaşa nesiller boyu sürebilir.

ABD de dâhil hiçbir ülke tamamen kendi ulusal çabasıyla bu virüsü alt edemez. Anın ihtiyaçlarının karşılanmasına, nihayetinde küresel iş birliğini içeren bir vizyon ve program eşlik etmeli. Eğer bu ikisini birlikte yürütemezsek her birinin de en kötüsüyle karşılaşacağız.”

… Dünya demokrasilerinin Aydınlanma değerlerini savunması ve sürdürmesi gerekiyor. Gücü meşruiyetle dengelemekten küresel bir çark ediş, mevcut toplumsal sözleşmenin hem yurt içinde hem de yurt dışında dağılmasına yol açacaktır. Bu bin yıllık meşruiyet ve güç sorunu, Covid-19 salgınıyla baş etme çabasıyla eşzamanlı olarak çözülemez. Dizginleme, -hem iç politikada hem de uluslararası diplomaside- tüm taraflarda gerekli. Öncelikler belirlenmeli.”

En dikkat çekici ifadeleri, koronavirus salgınından sonra dünyanın eski dünya olmayacağı, ülke yönetimlerinin başarısız olarak algılanacakları olgusudur (31):

“Covid-19 salgını sona erdiğinde ise birçok ülkenin kurumları başarısız olarak algılanacak. Bu yargının objektif olarak hakkaniyetli olup olmadığının bir önemi yok. Gerçek şu ki dünya, koronavirüs sonrası bir daha asla aynı olmayacak. Şimdi tutup da geçmişi tartışmak sadece yapılması gerekenleri yapmayı zorlaştırır.”

       Kissenger’e göre sorun, küresel entegrasyon düzleminde değil de ulusal düzlemde ele alındığı taktirde;

1- Tüm ülke yönetimleri başarısız olacak, 2- “Siyasî ve iktisadî kargaşa nesiller boyu” sürecek. 3- Koranavirüs salgının neden olduğu kaos, küresel entegrasyon için güç kullanmaya meşruiyet kazandıracak. 4- Mevcut ABD yönetimi ileri görüşlü değil, çapsız ve beceriksiz.

Görünen o ki Bill Gates, Harari ve Henry Kissenger, 300’ler Komitesinin temsilcileri ve sözcüleri olarak davranıyor. ABD’nin şu anki yönetiminden, şimdilik, son derece rahatsızlar. Diğer taraftan mevcut ABD yönetimi de meseleyi ulusal düzlemde ele alıyor, küresel entegrasyona yaklaşmıyor, Dünya Sağlık Örgütü’nü (DSÖ) de çok sert, ağır bir şekilde eleştiriyor.  Koronavirüs salgını sonrasında Trump’ın Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile ilgili yaptığı açıklamalar özet hâlinde aşağıda verilmiştir (32):

“…DSÖ, bu defa gerçekten patladı. Fonunu büyük oranda ABD sağlıyor ama bu Örgüt nedense hâlâ Çin odaklı. Bu konuyla ilgileneceğiz. Neyse ki Çin'e sınırların açık tutulması tavsiyelerini kabul etmedim. Neden bize bu kadar hatalı bir tavsiye verdiler?”

“…DSÖ'nün işleyişine bir bakacağız. Ancak DSÖ'ye sağladığımız fonları büyük oranda askıya alacağız.”

“…Önce Çin'e sınırlarımızı kapatmamamızı söylediler. Vuhan'da olanları görmeleri gerekirdi. Görmüş de olmalılar ama bunları bildirmediler.”

“…Salgın tehdidini küçümsediler.”

“…Bugün yönetimime, Dünya Sağlık Örgütü’ne sağladığımız fonu durdurma talimatı veriyorum. Herkes orada neler döndüğünü biliyor.”

“…Neler olduğunu anlamamız uzun zaman aldı. Ancak, DSÖ'nün (Çin'de) neler olduğunu bildiğine dair içimde bir his var. DSÖ, ülkelerin sınırlarını virüse karşı korumakta başarısız oldu. Bu büyük bir hataydı. Belki de bir hata değildi ve DSÖ birçok şeyi biliyordu.”

“…DSÖ hakkında içimde kötü hisler var. DSÖ, Çin'in piyonu ve Çin odaklı çalışıyor.”

“…DSÖ, birçok konuda salgını yanlış ele aldı. Salgın tehdidini küçümsediler. Bu iyi bir şey değil.”

“…DSÖ'ye her yıl yüzlerce milyon Dolar veriyoruz. Geçen yıl biz 452 milyon Dolar verirken, Çin sadece 42 milyon Dolar verdi. Önceki yıl biz 500 milyon Dolar verirken, Çin 40 milyondan daha az verdi. Daha önceki yıllara baktığınızda da tablo aynı. DSÖ'nün önceliği herkese eşit davranmak olmalı ama görünen o değil. Bu konuda bir soruşturma yapıp kararımızı vereceğiz.” dedi.

“…Çin ile ilişkilerine baktığım da DSÖ'nün virüsü siyasileştirmekten bahsettiğine inanmıyorum. Bize ceset torbalarından bahsediyorlar. DSÖ bize doğru analizleri yapsaydı insanlarımıza daha iyi bir hizmet verirdik.”

“…Onca yılın ardından artık en temel görevini yerine getiremeyen Dünya Sağlık Örgütü sorumlu tutulmalıdır.”

             ABD Başkanının DSÖ’ye bu kadar yoğun yüklenmesi, onu suçlaması hatta Çin iş birlikçisi olarak göstermesinin bir anlamı, özel bir mesajı olmalıdır. Geçen yazıda özet olarak verdiğimiz ve katılımcıları içerisinde Siyonist hareketin önemli isimlerinin bulunduğu iki toplantı var (Toplantıya katılanları öğrenmek için adı geçen makaleyi okumanızda fayda var):

1- İtalya'nın Torino Lingotta Otel'inde 2018 yılında yapılan Bilderberg toplantısı,

2- 18 Ekim 2019'da New York’da, Johns Hopkins Sağlık Merkezi’nde “Olay / Etkinlik / Event 201-Küresel Bir Salgın Egzersizi” Toplantısı

 

Kanaatimizce ABD Başkanı Trump, DSÖ üzerinden her iki toplantıya katılan bazı üyeler (Gizli Dünya Devletinin/300’ler Komitesinin üyeleri) üzerinden Gizli Dünya Devletine, 300’ler Komitesine, Çin’de yatırım yapan Siyonist Küresel sermayeye mesaj vermekte ve onları suçlamaktadır.  18 Ekim 2019'da New York’ta, Johns Hopkins Sağlık Merkezi’nde “Olay / Etkinlik / Event 201-Küresel Bir Salgın Egzersizi” toplantısında alınan kararlardan biri, “Salgın hastalıklar konusunda ‘sahte haberlerin' yayılmasını durdurmak” için; “bilgi kontrol edilmeli” bunun da “tek yolu, tek bilgi sağlayıcısının Dünya Sağlık Örgütü olması!” şeklindeydi.

Trump, DSÖ’yü, “bilgi vermemekle”, “yanlış bilgi vermekle” suçlamakla toplantıya katılan kesimleri ve yapıları dolaylı bir şekilde suçlamaktadır. Şimdi, Harari ve Kissenger’in yukarıda makalelerinden yaptığımız alıntılara tekrar baktığımızda her ikisi, Trump yönetimini ağır bir şekilde eleştirmekte hatta suçlamaktadır. Belki de daha da önemlisi, Siyonist hareketin önemli yapılarından biri olan CFR (Dış İlişkiler Komitesi)’nin Çin’e karşı uyguladığı politikalardan ve ABD’yi içe kapatmaktan dolayı Trump yönetimini çok ağır şekilde eleştiren bir rapor yayınlamış olmasıdır. (33)

     ABD’de önümüzdeki günlerde, ilginç gelişmeler olabilir. ABD’de başlayan iç kavga daha da derinleşip şiddetlenebilir: “…Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, gerçekten onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (59 Haşr 14)

 Koronavirüs salgını sonrasında başta ABD olmak üzere birçok Batı ülkesinin Çini suçlayan ve tazminat isteyen açıklamaları, gelecek günlerin, Dünya insanlığı için daha sıkıntılı olabileceğinin bir işareti olarak değerlendirilebilir. Şimdilik 3. Dünya Savaşı’nın biyolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyolojik savaş boyutlarının devreye sokulduğunu söyleyebiliriz.

Siyonizm’in küresel ifsad hareketine Allah, müsaade etmeyecek, ilahi sünnet tecelli edecektir: “…Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, âlemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.” (2 Bakara 251)

        Yüksek teknolojiye sahip olan fesad/şer cephesinin, “Kaostan Kaynaklanan Düzen” adı altında “Küresel Dijital Bir Düzen” kurmak istemeleri ile Hz. Musa’nın kavminden olup yüksek teknolojiye sahip Samiri’nin “böğürmesi olan, altından bir buzağı” yaparak İsrailoğulları’nı saptırması arasında bir fark yoktur. Keza Samiri’nin altından yapıp put hâline getirip İsrailoğulları’na ilah olarak sunduğu robot ile sizin bugün kutsayıp baş tacı yaptığınız, yapmak istediğiniz robotlarınız arasında bir fark yoktur:

“…Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: “Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?”

Dediler ki: “Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı.”

Böylece onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli döküp-çıkardı“İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur; fakat (Musa) unuttu” dediler.

               “(Musa) Dedi ki: “Ya, senin amacın nedir ey Samiri?”

Dedi ki: “Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp onu atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.”

              Bugünkü Samirilerin sonu, Hz. Musa dönemindeki Samiri’nin sonundan farklı olmayacaktır:

“Dedi ki: “Haydi çekip git, artık senin hayatta (hak ettiğin ceza: «Bana dokunulmasın») deyip yerinmendir.» Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız.” (20 Tâhâ 86-88, 95-97)

Sonuç: Gelecek Mücadeleler İçin Hazır Olmak

Dünyada vuku bulan olayları algılayabilmek, anlayabilmek için olayların sadece görünür yüzüne ya da gösterilen yüzüne değil, arka planına, gösterilmeyen, görülmesi istenmeyen yüzüne bakmak gerekmektedir. Dünyanın karanlık dehlizlerinde, karanlık güçler tarafından hazırlanıp sahnelenen oyunları göremeyenlerin ya da görmek istemeyenlerin, hayal kırıklıklarına ve hüsrana uğramaları kaçınılmazdır.

Dünyada vuku bulan, birbirleri ile bağlantısız gözüken pek çok olay, Gizli Dünya Devleti ile alakalıdır. Uzun vadeli bir stratejiye bağlı olarak icraatlar yapılmaktadır. Zor olan, bu kirli pis ve tehlikeli yapının yıkılması, kurulan oyunun bozulması değildir. Zor olan, bu yapının, böyle bir ahtapotun var olduğunun dünya insanlığına kabul ettirilmesidir.

İnsanları ikna etmedeki zorluk, abartılı bir dil ve belgelendirilmeyen bir söylem kullanmaktır. Bir başka nokta da çok konuşup iş yapmamak, hep başkalarını suçlayıp kendi hata ve eksikliklerini görmemektir.

Olayları, sadece bilmek, anlamak, analiz etmek yetmez, değişim için sorumluluk üstlenmek ve gereğini yapmak gerekmektedir. Tüm dünya insanlığını kurtarabilmek, öte âlemde kolay hesap verebilmek için bu olmazsa olmazdır. (7 A’râf 163-169, 8 Enfâl 72-75)

Türkiye’deki dini hassasiyeti olan insanların bu birikimi ve potansiyeli olduğuna inananlardanız. Bu oyunu bozabilecek güç, Türkiye’nin önderliğindeki İslâm dünyasıdır. Türkiye konumunu ve duruşunu yeniden değerlendirmelidir. Geçmişin acı da olsa öz eleştirisini yapmalı ve yeni bir yol haritası ortaya koymalıdır. İçeride bütünleşme öncelikli amaç olmalıdır.

Uzun vadeli bir strateji, uzun vadeli bir planlama ve uzun vadeli bir mücadele anlayışını belirlediğimizde ve istikametimizi düzelttiğimizde Allah’ın yardımı gelecek, insanlık kurtulacaktır:

“Ey iman edenler; Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.” (33 Ahzâb 9)

“Bizim uğrumuzda cihad edenlere, biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz.  Gerçek şu ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.” (29 Ankebût 69).

            Unutmayın Allah’ın vaadi haktır ve Allah seri hesap sorandır:

“[De ki: “Düzen kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin 'geliştirmekte olduğunuz düzenleri' yazmaktadırlar.” (10 Yûnus 21)

Unutmayın yeni bir döneme girdik:

“Resûlüllah (s.a.v.)’in buyurduğu üzere: “Ey insanlar! Sizler sulh ve sükûnet devrindesiniz. …

Öyleyse, Gelecekteki mücadeleler için hazırlanın. Sulh ise yakında miadı dolacak olan bir hazırlanma devresidir.

Karanlık geceler gibi işler karıştığı zaman Kur’ân-ı Kerim’e sarılınız. Çünkü O, düşmanlarının yenilmeyen hasmıdır.”

Henüz Vakit Varken…


KAYNAKLAR

1.  Garudy R., Siyonizm Dosyası, Pınar Yayınları, İstanbul.

2.  Garaudy R., İsrail, Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996.

3.  Can, B., “İnsanlığı İfsad Hareketi Siyonizm-2: Siyonizm’in Amentüsü”, Umran, Ekim 2011.

4.  Can, B., “İnsanlığı İfsad Hareketi Siyonizm-3: Siyonizm’in Kudurmuş Köpek Stratejisi (Temel Strateji ve Taktikleri)”, Umran, Kasım 2011.

5.  Ahmet H. Çakıcı, http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;

6.  Yuval Noah Harari, Homo Deus, Kollektif Kitap, İstanbul, 14. Baskı 2018; Tercüme eden: Poyraz Nur Taneli, S:53, 266, 239, 364;  http://www.diken.com.tr/homo-sapiensin-yazari-harari-gereksizler-diye-yeni-bir-sinif-doguyor/

7.  Zygmunt Baumann, “Iskarta Hayatlar, Modernite ve Safraları”;
http://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/iskarta-zamanlar-iskarta-hayatlar-40962170

8.  Wendy Brown, “Tarihten Çıkan Siyaset”; Ahmet H. Çakıcı,

http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;

9.  Edebiyat Gazetesi / Kritik Eşik  (2010); Daniel Taylor, ”Vaccinate The World: Gates, Rockefeller Seek Global Population Reduction”.

10.                     Dilipak, A. “İdeal dünya nüfusu ne olmalı?”;

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/ideal-dunya-nufusu-ne-olmali-20606.html.

11.                     Can, B., “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3”:

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi” “Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması” Projesinin Bir Alt Projesidir”, Mayıs 2019, Umran.

12.                     Mars, T., İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, S:54-57, S:100-120, 175. 2002.

13.                     Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, S: 4-10, XXXVII-XL, LXV, 46.1996.

14.                     Kömürcü G., “Yahudi- Katolik Savaşımı?!”, Akşam Gazetesi, 27.02.2004.

15.                      Coleman, J., “300’ler Komitesi, Komplocular Hiyerarşisi”, Destek Yayınları, 4. Baskı, 2016, S. 20. (Açık Komplo kitabından Alıntı)

16.                      Akar A., Derin Dünya Devleti, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003, s. 150-156, 95.

17.                      Marrs J., Gizli Dünya İmparatorluğu, Truva Yayınları, 3. Baskı, Orijinal Baskı  2000, Çeviri 2005.

18.                     Can. B., “Ahtapot: Gizli Dünya Devleti”, Umran, Eylül 2012.

19.                     Can, B., “Ahtapotun Kolları: Gizli Dünya Devleti Kuruluşları”, Umran, Ekim 2012.

20.                      Ataöv T., ’ABD; “Şirketlerin, Şirketler Tarafından, Şirketler İçin Yönetimidir” , NPQ, cilt 6, özel sayı, 2004, S:18-21.

21.                     Doğru N. , Sabah, 2.2.2003 .

22.                     Garaudy R., Çöküşün Öncüsü ABD, Nehir Yay, İstanbul, 1997, s. 51.

23.                     Varsden, V., Siyon Liderlerinin Protokolleri, Kum Saati Yayınları, İstanbul.

24.                     Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971

25.                     Foster J.B. “Emperyal Amerika ve Savaş”, Cosmo Politik, sayı:6, Sonbahar 2003, s.39-45.

26.     Can., B., “21. Yüzyıl Haçlı Savaşlarında yeni Bir Tuzak: Ilımlı İslâm Cumhuriyeti”, Umran, sayı:117, 2004, s.15-25

27.                     Akfırat, A., Özel Savaş Pentagon ve CIA Belgeleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1997, s.111.

28.                     Kurtoğlu, R., Küresel Ekonomik Kriz ve Yeni Dünya Düzeni, Orion Kitabevi, 4. Baskı, 2004, S: 335.

29.                     Bulut, A., “Bill Gates'in korkunç itirafları!”  25 Mart 2020 Yeni Çağ.

30.                     Harari: “Koronavirüsten Sonra Dünya”( The World After Coronavırus), March 20 2020, The Financial Times, çeviri, Nisan 2020 – turque Diplomatique; https://www.ft.com/content/19d90308-6858-11ea-a3c9-1fe6fedcca75?segmentid=acee4131-99c2-09d3-a635-873e61754ec6

31.                      Kıssınger,H., The Wall Street Journal, 3 Nisan 2020;  Çeviri: Zahide Tuba Kor, Perspektif, 7 Nisan 2020.

32.                     “ABD Başkanı Donald Trump, Dünya Sağlık Örgütü'ne sağladıkları fonu durdurduğunu açıkladı”, | AA 09.04.2020; Reuters / Leah Mıllıs, Abd 15.04.2020; Reuters / Uesleı Marcelıno 15.04.2020; 

33.                     Dış İlişkiler Konseyi / CFR Raporu-2. Bölüm: Büyük Stratejinin Uygulanması,  Nisan 2020 – turque Diplomatique.

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...