(Umran Dergisi Mayıs 2020 Yazısıdır)
“[De ki: “Düzen kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır.
Şüphesiz,
bizim elçilerimiz, sizin 'geliştirmekte olduğunuz düzenleri'
yazmaktadırlar.” (10 Yûnus 21)
“Onlar
ise bir düzen kurdular.
Allah
da (buna karşılık) bir düzen kurdu.”
Allah,
düzen kurucuların en hayırlısıdır.” (3 Âl-i İmrân 54)
Korona (Corona /
Covid-19) virüs salgını üzerinden başlatılan bir psikolojik savaşın sonucu,
dünyanın büyük bir kesiminde adeta seferberlik ilan edilmiş durumdadır. Adı
konmamış küresel bir kaos ve olağanüstü bir hâl ilanı vardır.
Dünyanın
her tarafında aynı anda başlatılan kampanya, çok ciddi ve merkezi bir
psikolojik harekâtın ürünüdür. Adeta bir merkezden düğmeye basılmış, tüm
psikolojik harekât ajanları, uyuyan hücreler harekete geçirilmiştir. Yürütülen
psikolojik harekât, Koronavirüs salgınının yaptığı tahribattan daha büyük bir
tahribat yapmaktadır. Sular durulduğunda Psikolojik harekâtın tahribatı daha
iyi görülecek ve anlaşılacaktır. Bu denli yoğun psikolojik harekât, arka planda
bir şeylerin planlanıp yürürlüğe sokulmak istendiğinin bir göstergesidir.
Bu kaos
ortamının oluşturulması, derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasındaki amaçlar
ve hedefler neler olabilir? Ayrıca virüs salgını sonrasında
Siyonizm’in sözcülerinin yaptıkları açıklamalar nasıl yorumlanmalı ve
değerlendirilmelidir? Bu açıklamalar ile koronavirüs salgının
çıkarılması arasında bir irtibat kurulabilir mi?
Koronavirüs
salgını “Küresel Hâkimiyet Projesinin” “Tek Dünya Hükümeti”, “Tek Dünya
Devleti”, “Tek Din”, “Tek Para-Tek Banka” ve “Küresel Dijital
Dünya Düzeni” projelerinin
hayata geçirilebilmesi için sadece bir aşama mıdır? “Kaostan Düzene
Projesi”/ “yaklaşımı” kime aittir?
Bu soruların
cevaplarını bu yazı serisinde bulmaya çalışacağız. Yukarıda ismi geçen projeler
Siyonizm’e ait olduğu için öncelikle sorunu, bu yapı kapsamında ele alıp
genişleteceğiz.
Bu yazı
serisinin amacının daha iyi anlaşılabilmesi daha önce Umran’da
yazdığımız; “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan
Düzen” ve “Küresel Savaş”, (Umran Eylül 2017); İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2: “Küresel
Savaş” Türkiye Üzerinden mi (!)? Çıkarılmak İsteniyor”, (Umran, Ekim
2017); “Ahtapot: Gizli Dünya Devleti”, (Umran, Eylül
2012) ve “Ahtapotun Kolları: Gizli Dünya Devleti Kuruluşları”, (Umran, Ekim
2012) makalelerinin okunmasında fayda vardır.
Siyonizm'in Amentüsü(Temel Varsayımları) ve 'Gizli Dünya Devleti'
Siyonizm,
Tevrat’ın tahrif edilerek yorumlanması ile ortaya çıkmış bir ifsad hareketidir.
“Dini, ırkî ve siyasî bir doktrindir”. Siyonizm, yaklaşık 3000 yıllık
bir mücadele ile şekillenmiş, Kabala, Tevrat ve Talmut eksenli
felsefi ve mistik bir teori üzerine inşa edilmiş, sömürgeci bir doktrin ve bir
ifsad hareketidir. (1-4)
İslâm dininin
amentüsü, olmazsa olmazları, imanın şartlarıdır. Siyonizm’in de dayandığı,
olmazsa olmazları, onun amentüsünü (temel varsayımları) oluşturur. Bir
Siyonist, bunların doğru olduğuna inanır. Siyonizm’in olmazsa olmazları,
amentüsü, temel kabulleri, aşağıdaki gibi özetlenebilir (1-4):
1- Allah tarafından
yahudilere ‘vaad edilmiş topraklar’(!)
2- Yahudiler Allah
tarafından ‘seçilmiş bir halktır’, ‘üstün bir ırktır’ (!)
3- Yahudiler ‘arı
ırktır’, ‘saf ırk olarak kalmalıdır’
4- Yahudi
olmayanlar için ‘etnik temizlik ya da soykırım’ yapılacaktır
5- ‘Dünya
yahudileri için bir tek devlet vardır’: İsrail
6- Yahudilerin
‘dünya hâkimiyeti’ için ‘tek dünya devleti/gizli dünya devleti’ olmalıdır.
Bu
varsayımların ayrıntısı 1-4 numaralı kaynaklarda tartışılmaktadır. O nedenle bu
varsayımların üzerinde burada durulmayacaktır. Burada hatırlatmak istediğim ve
vurgulamak istediğim çok önemli bir nokta, son zamanlarda 2, 3, 4 numaralı ana
kabuller çerçevesinde Siyonist yapı temsilcilerinin/sözcülerinin yaptığı
konuşma ya da açıklamalardır (5-10):
Wendy
Brown: “…Bu zorunlu ilişkinin sonuna geldik; zenginlerin,
çalıştırmak ya da savaştırmak için fakirlere ihtiyacı yok. Artık onların
yapay zekâlı robotları var. “
Harari: “…21. yüzyılda
ilerlemenin trenine yetişenler, yaratmanın ve yürütmenin ilahi kudretine
ererlerken, geride kalanlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar... Yeni
Dünya, “Süper Seçkinler” ve “gereksizler” arasında bir dünya olabilir.”
“…Askerî
ve ekonomik olarak vazgeçilmez olan yoksulları korumak yerine kendi çıkarları
için hareket eden 20. yüzyıl elitleri, 21. yüzyılda üçüncü
sınıf insanları (gereksizleri) taşıyan vagonları (her ne kadar
acımasız olsa da) tamamen geride bırakmak ve sadece birinci sınıfla
geleceğe doğru ilerlemek istiyor.”
Zygmunt
Bauman: “…Dünya,
ıskarta insan, (işsiz) tüketilmiş mal ve eşyanın çöpleri ile doldu. Modernite
için, bir varlık olan insanın ıskartaya (çöpe) dönüşmesi ile eşyanın çöpe
dönüşmesi aynıdır. Atık insanlar hız kesmeden çoğalıp muazzam
miktarlara ulaşırken gezegendeki çöp alanları ve atığı geri dönüşüme
sokacak araçlar giderek azalmakta.’ Bundan sonra
gündemimiz, ‘atık insanların ve insani atıkların tasfiyesidir.”
Bill
Gates: “Dünya’da 6,8 milyar insan var ve bu rakam 9 milyara doğru
çıkıyor. İyi bir aşılama programı ve sağlık hizmetiyle bunu %10-15
azaltabiliriz.”
Rockefeller: “Sistemin
işlemesi için 300-500 milyon insana ihtiyacımız var. Gerisi fazlalık.”
“ABD’nin
Georgia eyaletinde Elbert kasabasında “Rehbertaşı Anıtı’nda” “Yeni
Dünya Düzeni İçin 10 Emir: “İnsan nüfusunu daima doğa ile uyumlu olarak
500.000.000 (beş yüz milyon)'un altında tut.”
Siyonizm’in
amentüsünü gündeme getirip Siyonist tehlikeye karşı insanların dikkatlerini
çekmek isteyenler, hep komplocu olmakla eleştirildi, hatta suçlandı. Bundan en
çok nasibini alan rahmetli Erbakan Hocadır. Oysa Siyonist kadrolar yıllardır,
bu temel varsayımların gereğini yapıyorlar ve yapacaklarını da söylemekten
çekinmiyorlar. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi de dünya nüfusunun
azaltılması ile ilgili bir projedir (11). “Dünya nüfusunun azaltılması” konusu,
daha sonra özel olarak ele alınıp inceleneceği için burada üzerinde daha fazla
durulmayacaktır.
Gizli Dünya Devletinin Kolları: Ahtapotun Kolları/Örümceğin Ağları
Genel olarak
Yahudilerin özel olarak da Siyonistlerin sayıca az olmuş olmaları, görünmeden,
işbirlikçiler ve kukla teşkilatlar vasıtasıyla dünyayı idare etmek gibi bir
strateji izlemelerine sebebiyet vermiştir. Sürece dâhil olan, işbirlikçilerin,
kuklaların Siyonizm’in nihai hedefleri, amaçları hakkında bilgi sahibi olup
olmaması önemli değildir. Gerçekte birçoğunun içinde bulunduğu yapının gerçek
amaç ve hedefleri hakkında doğru dürüst bilgisi de yoktur. 33. Derece Mason
Manly P. Hall, Amerika’nın Gizli Kaderi adlı kitabında
ve The Phoenix’te bunu açıklıyor (12):
“Eskilerin
inandığı üzere, Bilge Adamlar, ayrı bir ırktan geliyorlardı ve bu ırkta doğmuş
olmak zekâyı aydınlanmış bir bilgelik seviyesine çıkarmayı gerektiriyordu… Bir
gün dünyaya varis olacak ırk işte bunlardır... Altın çağ tekrar gelecek.”
“…Bugün dünyada
binlerce yıldır varlıklarını devam ettiren, Arayış Düzeni diye
isimlendirebileceğimiz, aydınlanmış insanların oluşturduğu bir grup
bulunuyor. Bu düzen, entelektüel ve manevi algılama yetenekleri
tarafından kendilerine medeniyetin gizli bir kaderi olduğu söylenen adamlardan
oluşuyor. Gizli diyorum çünkü, birçoğu asıl amacın farkında değil;
insan yığınları hâlâ Evrensel Devinimin bir parçası olduklarını bilmeden
yaşıyorlar.
“…Bu kral
tanrısal bir ırktan geliyordu; o “aydınlanmışların” düzenine aitti;
kahramanlarla-mükemmel insanlar- dolu bir aileye ait olup, irfan mertebesine
yükselendi.”
“…Üyeliğe yeni
kabul edilmiş bir kişi sadece kendi tanrısal potansiyelinin ortaya çıkmasıyla Büyük
Sırrı (Büyük Arkana) kavrama mertebesine terfi eder. Gizli Öğreti,
aydınlanmış düşünürlerin kurumları tarafından nesilden nesile, soydan soya
devam ettirilen ilkel bilginin var olduğunu doğruluyor.”
Siyonist
Stratejideki nicelik zafiyeti, Para, Medya, Lobi ve İş birlikçi ihdas etme gibi
dört ana eksende güç elde ederek giderilmiştir. Gizli Dünya
Devleti merkezinde birincil güç paradır, sermayedir. Diğerleri buna dayanılarak
elde edilmektedir:
“Avrupa’da
sermaye birikimi arttı ve faizin yayılması ve Kapitalist Nizamın geliştirilmesi
ve yayılması suretiyle çok büyük paralar ellerine geçirdiler. Zamanla bunlar,
büyük bankalar hâline geldiler. Ve bütün dünya ekonomisini kontrolleri altına
almaya başladılar.
Astronomik
ölçülerde zenginleşen bu kimseler zamanla sadece ekonomik hayatı değil, bütün
dünya ülkelerinin siyasi yönetimlerini de kontrolleri altına almaya başladılar.
Büyük sanayi kuruluşlarını kontrolleri altına aldılar. Medyayı ve en büyük
dünya haber ajanslarını kontrolleri altına aldılar. Stratejik araştırma
enstitülerini aynı şekilde kontrolleri altına almaya başladılar. Ayrıca en
büyük avukatlık ve hukuk bürolarını kurdular. Ve nihayet yavaş yavaş bütün
dünyayı yöneten ve kısa adı GDD olan “ Gizli Dünya Devletini” kurdular. Ve bu
GDD vasıtasıyla bugün bütün dünyayı yönetecek bir noktaya geldiler.” (13)
Dikkat
edilirse bu sistemin nirengi noktası, para ve faizdir. Dünya Bankası, IMF,
faizci sistemin tüm dünyada hâkim olması için kurulmuş özel yapılarıdır.
Bankacılık sektörü, Siyonist sermayenin en etkin olduğu bir alandır. İlk
hedef, ülkelerin merkez bankalarının özelleştirilerek ya da
özerkleştirilerek ele geçirilmesidir. Özel Siyonist bir kuruluş olan Amerikan
Merkez Bankası (FED), devletin resmî bir kurumu değildir. Fakat Siyonistler,
bunun aracılığıyla ABD’yi kontrol etmeye çalışmaktadır:
“House Banking
Commitee başkanı, kongre üyesi Wright Patman:
‘Amerika’da
aslında iki hükümet bulunmakta... Bir usûle göre teşekkül eden hükümet var...
Bir de aslında kontrol yetkisi Anayasa tarafından kongreye verilen, mali gücü
idare eden, bağımsız, kontrol edilmeyen, koordine edilmeyen Federal Reserve
Sistem mevcut.” (13)
Siyonist
sermaye, ABD modelini, daha farklı bir şekilde, diğer ülkelerde, perde
arkasında kalarak ve fakat o ülkelerin merkez bankalarına sızarak uygulamaya
çalışmaktadır. Gizli Dünya Devleti mensupları, bukalemunlar gibi her renge, her
kimliğe bürünebilirler. Her yerde bulunurlar fakat oraya ait olmazlar. Böyle
bir sonuca ulaşabilmek için asırlardan beri uzun vadeli bir stratejiye bağlı
olarak teşkilatlanmakta ve çalışmaktadırlar. Dünyada olup biten birçok olayın
arkasında, her renge bürünebilen böyle gizli bir yapılanma vardır:
“Bu komplocular,
bukalemunlar gibi; Marksist, Sosyalist, Komünist, Siyonist, Mason ve
Enternasyonalist benzeri değişik isimler altında saklanırlar. Londra, Berlin,
Roma ve New York gibi yerlerde yaşarlar. Birleşmiş Milletleri, Wall Street’i ve
Washington DC’yi idare ederler. Silah sanayine maddi kaynak sağlarlar… Üyelik
nesilden nesile, İngiltere ve Avrupa’nın soylu ailelerinden uluslararası finans
piyasalarını yöneten saraylardan ve Dünya Yahudiliği ile Roma Katolikliği
hiyerarşisinden geçerler”. (12)
İsa’nın
Çilesi/Tutku filminin yapılmasını sağlayan ve ‘İsa’yı Yahudiler
Öldürdü’ konusunu seslendiren Mel Gibson’un babası, WSNR radyo programında,
“Musevilerin, tek bir dünya dini ve tek bir dünya hükümeti yaratmaya
çalıştığını, bu işin içinde Yahudi bankerler ve ABD Merkez Bankası’nın
bulunduğunu” söylemesi (14), ABD’de bir iç kavganın var olduğunu
göstermektedir.
27.
1. 1965 tarihli Latin Kilisesi Kurultayında, Cizvit Tarikatı Papazı
Peder Pedro Arrupe’un açıklamalarına göre, tüm insanlığı tehdit
eden “küresel gizli bir yapı” vardır ve “ince bir strateji” izlemektedir:
“Bu…
Tanrısız cemiyet (Komplo şebekesi) cemiyetin üst kademelerinde fevkalade etkili
bir şekilde işlerini yürütmektedir. Bu cemiyet, elinde olan ilmi, sosyal ve
ekonomik araçların hepsini kullanmaktadır. Bu cemiyet, ince dokunmuş bir
strateji takip etmektedir. Bu cemiyet, uluslararası teşkilatlar, finans
çevreleri üzerinde ve kitle iletişim sahasında (basın, sinema, radyo ve
televizyon) neredeyse tam bir hâkimiyete sahipler.” (13)
Yukarıdaki
belirtilen bir yapının kurulması, Siyonizm’in temel kabullerinden olan gizli
dünya devleti şartı ile bağlantılıdır. Çünkü Siyonizm’in temel kabullerinden
ilk beşinin tam olarak gerçekleştirilebilmesi, altıncı şartın gerçekleşmesine
bağlıdır. Bu kabullere göre ‘Seçilmiş, ‘Üstün ve arı bir Irkın(!)’
(Yahudiler, İsrailoğulları) rahat yaşayabilmesi, ikinci sınıf
kabul edilen diğer insan unsurunun hizmetkâr yapılması ile mümkündür. Bunun
için de bir gücün varlığına ihtiyaç vardır. İşte bu, Siyonist Amentünün 6.
şartı olan ‘Gizli Dünya Devleti’dir.
Gizli Dünya
Devleti (Ahtapot/Örümcek), yaklaşık 3000 yıllık bir mücadelenin sonucudur.
Mücadeleyi etkin kılan, Gizli Dünya Devleti kurucularının Kabala,
Tevrat ve Talmut eksenli (Felsefi ve mistik bir teori) bir yapılanış
içerisinde olmalarından dolayıdır.
Gizli Dünya
Devletinin yapısı, Bir Dolar üzerine piramit şeklinde
resmedilmiştir. Piramit üzerindeki yazıların tümü Latincedir. En üstten en alta
doğru, kesin itaat içeren, kademeli hiyerarşik bir yapı vardır (Şekil 1, 2). En
üstte herkesi gözleyen, kontrol eden göz ile en altta var olan insanlık
arasında 3 ana düzlemde, kademeli bir yapı bulunmaktadır (12, 13, 15-19):
1- Hiç
Görünmeyenler:
a. RT
(3 Kabbalistten Oluşan Üst Komuta Kademesi)
b. 13’ler
Meclisi
c. 33’ler
Meclisi
d. 300’ler
Kulübü
13’ler Meclisi,
33’ler Meclisi ve 300’ler Meclisi, SANHEDRİN, En üst Yönetim Meclisi olarak
isimlendirilmektedir.
2- Ucu Gözüken
Büyük Kısmı Gizli Olan Kademeler (5 Kademe):
e. B’nai
B’rıth- Bilderberg (Görünen en üst Ara Koordinasyon ve Yönetim Kademesi)
f. Büyük
Şark Locası Teşkilatı (Fransız Mason Locası)
g. Komünizm
(Rusya Mason Locası)
h. İskoç
Locası Teşkilatı: 1-33 Derece (İngiliz Mason Locası)
i. York
Locası Teşkilatı (Alman Mason Locası)
3- Halkın İçine
Giren ve Yukarının Emirlerini Uygulayan Saçaklar (Alt Kademeler; Üç Kademe):
j. Rotary-Lions-Diner-Propeller,
YMCA
k. Mavi
Localar
l. Önlüksüz
Masonlar
Gizli
Dünya devleti yapılanışını Ahtapota/Örümceğe benzetirsek, hiç görülmeyenler
kademesi (RT ve Sanhedrin), Ahtapotun/Örümceğin baş ve gövdesi ile dünyaya
yayılmış diğer tüm yapıları da (2. ve 3. düzlemdeki kademeler), ahtapotun
kolları / örümceğin ağları ile temsil edebiliriz. Dışarıdan bakanlar,
kolların bağlantı yerleri hariç, kolları kolaylıkla görebilmektedirler. Ancak,
kolların nereye bağlı olduğu, yanı bağlantı noktalarını görmeleri mümkün
değildir. Sır dedikleri konu da budur. Sırra ancak belli eğitimleri alıp belli
imtihanlardan geçenler, o da belli boyutu ile vakıf olabilir. Onlar da beyin ve
gövde takımını oluşturan, Hahamlar topluluğudur.
Gizli dünya
devleti, açık ve nispeten açık yapıları ile dünyayı örümcek ağına benzer bir
ağla örmüştür. Her bir yapının ana amaçla bağlantılı ve uyumlu, ayrı bir amacı
vardır. Her biri bu amaca uygun olarak çalışmaktadır. Bu konuda
yapılmış yayınlara göre Ahtapotun kolları, B’NAI B’RITH ve
Bilderberg’i, BM, Dünya Bankası, IMF, NATO, CFR, CIA, Busıness Round Table,
AIPAC, AB, TRILATERAL, Mason Locaları, Rotary, Lions Kulüpleri, DINER,
PROPELLER, YMCA gibi yapılardan oluşmaktadır.
İzlenen
stratejiye baktığımızda yapıya yol boyu, ihtiyaç hâsıl oldukça daha
Evenjelikler/Neocon’lar gibi daha başka kollar da eklenecektir.
Bir
dönem Alman Dışişleri Bakanlığı yapmış, Rothscild’lere danışmanlık yapmış, KRA
Ekonomik Savaş yönetiminde bulunmuş, Hinderburg ve Ludendorff tarafından başı
çekilen 3. Üst Komuta Askeri Endüstriyel Kompleksinin formülasyonunda önemli
rol oynamış 300 komitesinin sırlarına vakıf Rathenau, 24 Aralık 1921
yılında basılan makalesinde 300’ler komitesi ile ilgili şu ifadeleri
kullanmıştır (15): “Birbirini tanıyan sadece üç yüz adam Avrupa’nın
kaderini idare etmektedir. Bu adamlar haleflerini kendi çevrelerinden seçerler.
Bu adamların, tasvip etmedikleri her devleti yok edecek araçları
bulunmaktadır.”
Eski
İngiltere başbakanı Benjamin Disraelli, Avam Kamarası’nda yaptığı
konuşmada isim vermeden benzer yapıların varlığından bahsetmiştir (16): “Bu
kamarada nadiren bahsettiğimiz bir güç var. Gizli cemiyetlerden bahsediyorum.
İnkâr etmek yersiz; çünkü Avrupa’nın büyük bir kısmının bu gizli cemiyetlerin
şebekesiyle örüldüğünü örtbas etmek imkânsız.” Ayrıntılı bilgi
için 1-4, 12, 13, 16-19 numaralı kaynaklara bakılmasında fayda vardır.
Üzerinde
durulması gereken nokta, 1 ABD Doları üzerinde sembollerden oluşan resmin
içerdiği mana ve mesajdır. Piramidin tepesindeki göz herkesi gözleyen,
Siyonistlerin tanrısı olup Tevrat kaynaklıdır. ABD Senatörü Albert J.
Beveridge’nin 27 Nisan 1898 tarihli Senato konuşmasında kullandığı ifadeler
ilginçtir, düşündürücüdür (16): “Amerikan cumhuriyeti, tarihin en üstün
ırkının kurduğu bir cumhuriyettir. Tanrı tarafından yönlendirilen bir
devlettir. Bu cumhuriyetin liderleri de yalnızca devlet adamı değil, aynı
zamanda Tanrı’nın peygamberleridir.”
1
Doların sağ tarafında Kartalın üstündeki 6 köşeli yıldız, Hz. Davud’un mührü
olup bugün İsrail’in bayrağıdır. Piramidin altında “Novos Ordo
Seclorum” (“Çağların Yeni Düzeni” / “Yeni Dünya Düzeni”)
yazmaktadır. Dolayısıyla yol boyu hep gündem de tutulan “Yeni Dünya
Düzeni” kavramının kökleri, ABD’nin kuruluş yıllarında, ortaya çıkmış
ve her büyük kriz döneminden sonra gündeme getirilmiş bir kavramdır.
Koronavirüs
olayından sonra Harari’nin, Kissenger’in, Bill Gates’in ve Rockefeller’in
“Dijital Dünya Sistemi”ni gündeme getirmeleri, ABD’nin kuruluşundan bu yana
uygulanan bir stratejinin geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir.
Piramit şeklinin
üzerinde “Annuit Coeptis” yazmaktadır. Latincede “Bizim meselemiz, plan
başarıyla tamamlanacaktır” / “Başarıldı” anlamına gelmektedir. “E
Pluribus Umum” ise “Birçokları içinde bir tane” anlamında olup “Seçilmiş Kavim”
kavramını çağrıştırmaktadır (13, 16).
Şekil -1: Bir
Dolar (12)
Şekil -2: Bir
Dolar Üzerindeki Piramitte Yer Alan Hiyerarşik Yapı (12)
Ana Strateji:
“Seçkin/Üstün Irkın” Yönetici, Diğerlerinin
“Çalışan/Köle”/ “İskarta” Olduğu Bir Dünya İnşa Etmek
Siyonizm’in
mantığını, amaçlarını, hedeflerini, politikasını ve stratejisini anlamadan
Siyonizm’e karşı mücadele etmek yanlış bir yaklaşım tarzıdır. Bu nedenle
Siyonizm’in iman esasları olan Siyonizm’in amentüsünü öncelikle ele aldık.
Siyonist strateji bu Amentü üzerine bina edilmiştir. Siyonizm’in Amentüsü
Siyonizm’in amaçlarını ve hedeflerini ortaya koymaktadır. Siyonist Strateji de
amaçlara ulaşabilmenin yol haritasını çizmektedir.
Yol boyu
Siyonist önderlerin ana amacı, Yahudilerin birinci sınıf, geri kalanların
ikinci sınıf ve Yahudi’nin kölesi olduğu bir dünyayı kurmaktır. Asırlar boyu
Siyonist önderler, bu amaca uygun bir stratejiyi uygulayıp gelmişlerdir. Yol
boyu görünürde tezat teşkil eden ve fakat stratejik olarak kendi içerisinde
tutarlı olan politikalar uygulamışlardır. Siyonizm’in amentüsünü esas
alan stratejinin dayandığı esasları, genel olarak aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz (1-4, 12, 13, 16-19):
· İki
sınıflı bir dünya: İsrailoğulları birinci sınıf; seçkin, arı,
elit sınıf, diğer tüm ırkları ikinci sınıf, köle, hizmetçi,
· Irkçı
ve dini temellere dayalı genel bir politika,
· Yahudi
olmayan tüm kavimlerin ifsad edilmesi, sömürülmesi, köleleştirilmesi,
· Yahudi
olmayan dünya nüfusunun kontrol edilebilir bir seviyeye indirilmesi,
· “Büyük
İsrail’in” gerçekleşmesine yönelik sürekli genişlemeyi esas alan bir politika,
· Yalan
ve aldatmaya dayalı bir psikolojik savaş,
· Her
ülkede legal ve illegal örgütlenme ve lobicilik ile yönetimler üzerinde baskı
oluşturmak ve yönlendirmek,
· Banka
ve medya sektöründe tekel olmak,
· Antisemitizm
üzerinden yürütülen bir politika,
· Makyavelist
Yaklaşım: Hedefe varmada her şeyin mubah kabul edilmesi,
· Şantaj
ve menfaat ile satın alarak işbirlikçi ihdas etmek veya yok etmek,
· Zamana
yayma, alıştırma ve unutturma politikası,
· Dünyayı,
çatıştırabilecek şekilde güç merkezlerine bölme,
· Komünal
dönemin yeniden inşası ya da şehir devletleri inşa etme,
· Ülkeleri
bölmek, parçalamak, çatıştırmak ve yok etmek,
· Sürekli
Kaos Politikası ve Kaostan Kaynaklana Düzen yaklaşımı,
· Özelleştirme ile
tüm stratejik alanları ele geçirmek ve ülkeleri ekonomik olarak bağımlı kılmak,
· Bölgesel
ve Küresel Savaşı üzerine oturtulmuş hâkimiyet stratejisi,
· Tekleştirme
ve asimilasyon stratejisi: Tek devlet, tek bayrak, tek millet,
tek dil, tek kültür, tek ordu, tek para, tek hukuk, tek tarih, tek din,
Bunları burada
ele alıp incelemeyeceğiz. Bu, bu yazının amacı dışındadır. Siyonizm’in
temel stratejisi, kutsalı olmayan sömürü mekanizması üzerine kuruludur.
Siyonist sermaye 1800’lerden beri ABD’yi bir şirket devlet hâline
sokmuştur; “Başkan Hayes’e göre (1876); Amerikan hükümeti
şirketlerin, şirketler tarafından, şirketler için yönetildiği bir hükümettir.”
(20). ‘ABD’yi İsrail egemenleri ve Yahudi sermayesi ile bağlantıları olan 400
Amerikan zengini yönetmektedir’. (21) Gizli Dünya Devleti, dünya hâkimiyet
isteklerini ve de stratejilerini, ‘ABD şirket devlet’i üzerinden
yürütmekte ve ABD’nin gücünü kullanarak dünyayı sömürgeleştirmede kendine
meşruiyet alanı (!) açmaktadır: “Eski ABD başkanlarından Woodrow
Wilson: Mademki ticaret millî sınırları tanımıyor ve mademki imalatçı dünyayı
pazar olarak görmek istiyor; onun ülkesinin bayrağı da kendisini takıp etmeli
ve milletlerin ona kapalı olan kapıları kırılmalıdır. Para babalarının elde
ettiği tavizler, dik kafalı milletlerin egemenliklerinin ayaklar altına
alınması pahasına da olsa, devletin bakanları tarafından korunmalıdır. Dünyanın
hiçbir köşesi bırakılamayacak veya ihmal edilemeyecek şekilde sömürgeler
oluşturulmalı veya edinilmelidir.” (22)
Bugünkü yeni
sömürgecilik anlayışında, genel olarak, eskinin askeri işgalleri olmayacaktır.
Ülkelerin kendi kendilerini “gönüllü olarak sömürgeleştirmeleri” metot
ve politikaları uygulanmaktadır. Bunun için ‘serbest piyasa’, ‘özel
sektör’ ve ‘özelleştirme’ putları ihdas edilmiştir.
Bütün özelleştirmelerde, yabancı ortak şartının istenmesi, yabancıların hisse
edinmeleri ile ilgili limitlerin kaldırılması noktasında baskı yapılması ve
halkın yönetimdeki etkisini kıracak tarzda “üst kurullar” denilen
dokunulamaz mekanizmalar oluşturulması, ‘Gizli Dünya Devletinin’ yeni
sömürgecilik anlayışının en temel karakteristiğidir: “Sömürgecilik,
doğrudan askeri ve politik gücün uygulanması olarak algılanır. Aslında bağımlı
ülkelerin sosyal ve ekonomik kurumlarının metropolitan merkezlerin
ihtiyaçlarına göre tekrar şekillendirilmesi gereklidir. Bir kez bu yeniden
şekillendirme başarıya ulaşırsa, ekonomik güçler (uluslararası fiyatlandırma,
pazarlama ve finansal sistemler), devam etmek ve aslında ana ülke ve sömürü
arasındaki hakimiyet-sömürülme ilişkisini güçlendirmek için tek başlarına
yeterlidirler. Bu koşullar altında sömürgeye esas olan hiçbir şey
değiştirilmeden resmi politik bağımsızlığı verilecek ve sömürgeye gerçek işgal
nedeni olan konularda ciddi bir biçimde karışılmayacaktır.’ (22)
Siyonizm,
diğer uluslararası sermayenin, Hıristiyanlığın ve ABD’nin bir dünya hâkimiyeti
kurma isteği ile ortak payda ve arakesitler oluşturarak yol almak istemektedir.
ABD’deki Neocon Siyonist ittifakı, WASP’çılara (Amerikan Milliyetçileri) karşı
bu amaçla kurulmuştur. Çizilen strateji, ideolojik karakterli uluslararası
Siyonist sermaye ile diğer uluslararası sermayeler arasında bir ortaklık
oluşturmaya dayanmaktadır. Siyonist sermayenin gizli dünya hâkimiyeti
hedefinin, arka planda kalmasını sağlamak için; ana amaç ve hedef, sadece
Kapitalist sistemin maksimize edilmiş bir kâr güvenliği şeklinde gösterilmektedir.
Böylece, tüm farklı uluslararası sermaye güçlerinin birlikte hareketi sağlanmak
istenmektedir.
Böylelikle Gizli
Dünya Devleti (“Irkçı Emperyalist Devlet”), farklı ve alternatif model olma
imkânına sahip tüm gelişmelerin, kolayca tasfiye edilmelerini sağlamak
istemektedir. Uluslararası sermaye imparatorluğunun yayılmasına engel
olabilecek tüm gelişmeler, tüm ülkeler, tüm uyanışlar ve tüm alternatif
arayışlar, mutlaka yok edilmesi gereken bir tehlike ve bir düşman olarak
görülmektedir: “…Amaç rakip toplumsal düzenlerin ortaya
çıkmasını önlemek ve kapitalist bağımlı devlete karşı işleyebilir tüm
alternatifleri ortadan kaldırmaktı... Bağımsız bir gelişme rotası izleyen
hiçbir ülkenin, öteki halklar için tehlikeli bir örnek oluşturmasına izin verilmemelidir.” (22)
Koronavirüs
Salgını, Dünya Hâkimiyeti
ve “Kaostan
Kaynaklanan Düzen Projesi”
Koronavirüs üzerinden
dünyada hemen hemen aynı anda ve bir merkezden bir psikolojik savaş
yürütülmekte, insanların beyni yıkanmakta, son derece tehlikeli, bir ölüm kalım
mücadelesinin verildiği (!) bir psikolojik ortam hazırlanmaktadır. Bir karamsar
tablo inşa edilmeye, ümitsizlik yayılmaya ve bir “kaos ortamı” oluşturmaya
çalışılmaktadır.
Neden? Çünkü
Dünya hâkimiyet mücadelesi ve dünyanın yeniden yapılandırılma stratejisinin
temel özelliği, “Kaos Teorisi”ne dayanmış olmasıdır. 300’ler
komitesi tarafından yayınlandığı ifade edilen Bernard Levin ve Richard
Falk tarafından hazırlanıp yayınlanan Time Perspective and Morale adlı
kitapta “Kaos Ortamı” inşa etmenin amacı açıklanmaktadır (15):
“İnsanların
moralini terör stratejisi ile yıkmada kullanılacak önemli bir taktik şöyle
açıklanabilir: Kişinin ne durumda olduğu ve beklentileri konularında muğlak
hâle getirin. Sonra şiddet içeren cezalandırmalar ve çözüm içeren vaatler ve
tutarsız habercilik uygulamalarıyla kişinin bulunduğu durumu iyice bilinmez
hâle sokun. Bu noktada kişi kendisine önerilen planların ve sunulan vaatlerin
kendi yararına veya zararına olacağı konusunda şüpheye düşecektir. Bunu
başardığınızda planları, amaçları olan ve bunlar için risk alabilecek kişiler
bile ne yapılması konusunda hissettiği içsel karmaşa nedeniyle paralize
olacaktır.”
Kaos teorisinde, her şey çatışmaya dayandırılmaktadır.
İnsanların can, mal, namus güvenliği olmayacak tarzda meydana getirilebilecek
bir ortam, istenen kargaşayı sağlayabilecektir. Aile bireylerinin, akrabaların,
komşuların, kabilelerin, aşiretlerin, etnik yapıların ve farklı inanç
gruplarının birbirine güvenmediği, kimsenin önünü, çevresini, geleceğini
göremediği ve iradesinin felç edilip direncinin kırıldığı ve çaresizlik
içerisinde kıvrandığı, hatta birbirine düşman olduğu, çatıştığı, bir kaos
ortamı, bu şeytanı mekanizmanın ana ilkesidir. Buna, ‘Ordo Ab Chao’
(‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’) adını vermektedirler (12):
“Aslında, kaos sayesinde
Şeytan amaçlarına ulaşılabildiği için tüm şeytanı güçler kaosa bayılır. Şeytanı
öğreti, ancak planlanmış bir büyük kargaşa ve kaos döneminin ardından Yeni
Dünya Düzeninin kurulabileceğini öne sürer. Söz konusu “kaostan
kaynaklanan düzen” kavramı, tüm mason öğretilerinin temelinde
ortak öğretidir.
Dikkate değer
bir husus da 33 dereceye yükselmiş mason üyelere gururla
takmaları için bir “mücevher” verilmesidir. Bu mücevher iç içe geçmiş üç
üçgenle süslenmiştir ki, bu işaret şeytanı teslisi ve 666 sayısını temsil eder.
Mücevherin üstünde aynı zamanda Latince “Ordo Ab Chao”, yani “Kaostan
Kaynaklanan Düzen” yazar.”
Koronavirüs
üzerinden yürütülen psikolojik harekât ile inşa edilmek istenen böyle büyük bir
kaos ortamıdır. Türkiye bu gerçeği görmelidir. Her kafadan ses çıkması,
özellikle Bilim Kurulu üyelerinin birbirlerini tekzip eder tarzda kanal kanal
dolaşıp konuşmaları, insanları karamsarlığa, ümitsizliğe sevk etmektedir. Kaos,
özünde zıtların çatışmasına dayanan bir teoridir: ‘Tez, antitez, çatışma ve
sentez’ düzleminde meydana getirilen bir kaos, dün işçi ve işveren çatışması,
kapitalizm- komünizm çatışması üzerine kuruluydu. Her ikisini de çatıştıran güç
ya da el aynıydı (12):
“Devrim
suçluları bir şeyi öğrendiler. Her tarafı kontrol etmeliler. Yapılan her
hareket diğerinin tersi ve denk bir tepki olmalı. Bu nedenle bizler bugün
klasik bir dünya devrimine şahitlik ediyoruz.
Devrim politika
gibidir. Her zaman iki yönü vardır. Bu iki tarafta öyle kontrol edilir ve
yönlendirilir ki, en sonunda ikisi de önceden planlanmış bir sonucu doğurmak
üzere birleşirler.
Amerikalılar
“Rusya” kelimesini duydukları anda Komünizmi akıllarına getirmeye
şartlanmışlardır. Var olduğu sürece dünyadaki Komünizm düzmecesi buna bağlı
kalacaktır. Benzer şekilde Amerika Birleşik Devletleri’nin dev askeri teşkilatı
da Rus bilmecesine bağlıdır. Ve son olarak bir aldatmaca olan ve utanç veren
IRS vergi zorbalığı da yine bunların üzerinde yükselir.”
“…
Kapitalistlerle(tez) Komünistlerin(antitez) birbirine karşı olması, süper zengin
komplocuların sahneye koyduğu bir dramaydı.”
28
Şubat Postmodern darbesinde Refah-Yol iktidarı karşısına, görünürde
düşman kardeşler olan işçi ve işveren sendikalarını çıkaran güç kimdi? “Bizim
Çete” / “Beşli Çete” nasıl oluşmuştu? Ne oldu da ve nasıl oldu da bir
araya gelebildiler? Türkiye’deki her darbeden önce sokak hareketleri aynı güç
tarafından organize edilip darbecilerin halk tarafından kurtarıcı olarak
karşılanması sağlanmadı mı? 12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili 3. Ordu Komutanı
Bedrettin Demirel’in “Şartlar olgunlaşsın diye biz darbeyi bir yıl
geciktirdik, erteledik.” demesinin manası, “sokak çatışmalarını ve
Türkiye’deki gerilimi, kaosu biz inşa ettik ve biz yönettik” değil midir?
“Arap
Baharı” denilen 2. Nesil Kadife Darbe süreci de oyunun bir parçası olup 22
ülkenin sınırlarının değiştirilmesi, parçalanması için sahnelenmiş bir kaos
stratejisi idi. “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında 22 ülkenin
hudutlarını değiştirebilmek için, Afganistan-Pakistan hattında,
Irak-Suriye-Filistin-Lübnan hattında, Katar-Yemen-Somalı-Sudan hattında ve
Libya-Mali-Orta Afrika hattında yaşananlar, kaosun şuurlu bir şekilde
yaygınlaştırılmak istendiğini ortaya koymaktadır: “Şeytanın
ahalisi nesillerden beri, insanların, korkutulduğunda, soyulup
yağmalandığında ve kanlı kaostan yakasını kurtaramadığında, liderlerine
dönerek, “işleri düzeltin, bir şeyler yapın, HEMEN!” diye yalvardıklarını
biliyor. Bu çılgın güven içinde olabilme isteği İlluminati için fırsatlar
yaratıyor. Kaos yaratmak, insanlarda öfke ve endişe duygusu oluşturmak için
çalışıyor ve böylelikle insanların çaresizlik içindeki düzen arayışlarından
faydalanıyorlar. …Kaos kasıtlı olarak yaratılıyor, bu suretle düzen
ve kontrol sağlanabiliyordu. Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan
halk, bir kurtarıcıya-Parlak zırhlı Şövalye- kaosu sona
erdirmesi ve yeniden düzen sağlaması için, sadece yetki vermekten çok daha
fazlasını yapmaya istekli oluyordu. Devrimci Kaos’un ardından
illuminati’nin planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu.” (12)
Siyon
Önderlerinin Protokolleri’nden (Beşinci Protokol ve Onuncu Protokol) bunun bir
metot olarak benimsendiği anlaşılmaktadır: “Kamuoyunun fikrini kontrol
altına almak için birbirine zıt birçok fikri ortaya atarak zihinleri karma
karışık etmek lazımdır. Bu ilk sırdır. İkinci sır şudur ki, halkı adetlerinde,
hırslarında, yaşama tarzlarında o derece karışık ve değişen bir hâle sokmalıyız
ki, halk bu keşmekeş içerisinde kendisini toparlayamasın ve netice olarak
müşterek anlayış kaybolsun. Partiler arasında anlaşmazlık çıkarmakta da bu
metot bize yardımcı olacaktır… Aynı zamanda, bize teslim olmaya elan karşı
koyan birleşmiş kuvvetleri de parçalayacaktır.” “İnsanları;
tefrika, düşmanlık, kan davaları, kıtlık, hastalık, darlık ile yıpratıp o hâle
getirmeliyiz ki; kurtuluş için bizim para kuvvetimize başvurmaktan başka
çareleri kalmasın.” (23, 24)
Geçmişte
Afganistan’ın geleceğinde Amerikan Politikası Koordinatörlüğü görevini üstlenen
Richard Haass, Karışıklık adlı kitabında Kaosu, “yeni bir ulus inşa
ederek”, işgal edilecek bölgelerde hâkimiyet kurabilmek için şart olarak
görmektedir: “…Tek başına güç kullanımı, politik değişikler için
yeterli değildir. Bu şekilde bir değişiklik için en etkili yol, değişik
şekillerde karışıklık yaratmaktır. ‘Ulus
inşa etmek’ bu yollardan biridir. İlk önce tüm karşı çıkanları yok edeceksin ve
daha sonra başka bir topluluk yaratma işiyle meşgul olacaksın.” (25)
Koronavirüs
salgını üzerinden yürütülen psikolojik harekâtın devamında, “bir
kurtarıcı”-”Parlak Zırhlı Şövalye” ortaya çıkarılacak,
virüs aşısı servis edilerek hem milyarlarca dolar kazanacaklar, hem de bu tür
virüs salgınlarının olmaması için yeni dünya düzeninin
dijitalleştirilmesi üzerine yoğunlaşacaklardır.
Bu sürece karşı
hazırlıklı olmalıyız. Siyonist hareketin ana hedefi, dünyanın
kendi kontrollerinde, “tek bir merkezden” yönetilmesidir. “Tek bir dünya
devleti”, “tek bir dünya hükümeti”, “tek bir dünya güvenlik örgütü”, “tek bir
dünya dini”, “tek hukuk sistemi” ve “tek merkezi dünya ekonomisi” oluşturma
gayretindeler: Siyonist Önderlerin Protokolleri’ne göre, “kaosun nedeni”,
“farklı devlet, din ve milliyetlerin” varlığıdır. Eğer, bütün devlet, din ve
milliyetler ortadan kaldırılırsa, “karışıklık son bulmuş” olacaktır:
“Müstebit
kralımızın tanınması, anayasanın ortadan kaldırılmasından evvel de olabilir. Bu
tanıma anı gelince, idarecilerinin bizim tertip ettiğimiz düzensizlik ve
becerisizliklerden tamamen bıkmış olan halk gürültü ile bağıracaklar ki, ‘onları
yok edin ve bize bütün dünya üzerinde bizi birleştirecek ve anlaşmazlık
sebeplerini -hudutlar, milliyetler, dinler, devlet borçları- ortadan
kaldıracak, bize idarecilerimizin ve mümessillerimizin idareleri altında
bulamadığımız sulh ve sükûnu verecek bir kral verin.”
“Fakat
siz mükemmelen ve çok iyi bilirsiniz ki bütün milletler tarafından böyle
isteklerin ifade edilmesi imkânını hâsıl etmek için; her memlekette halkın
hükümetleri ile münasebetlerinde tamamen beşeriyeti tüketecek derecede
çekişmeler, kin, mücadele, haset ile hatta işkence kullanarak, şiddetli açlık
ile hastalık aşılayarak ve yokluk ile karışıklıklar meydana getirmek zaruridir.
Şöyle ki Yahudi olmayanlar paraca ve her konuda bizim tam hâkimiyetimiz içinde
sığınak bulmaktan başka kendilerine açık bir yol olmadığını görsünler. Fakat
eğer biz dünya milletlerine nefes alacak bir mahal bırakırsak, özlediğimiz an
belki de hiç gelmeyecektir.” (23, 24)
Bunun için
bugün kaos inşası, dinler, mezhepler, tarikatlar, cemaatler, etnik yapılar ve
medeniyetler üzerine oturtulmuştur. Büyük Ortadoğu coğrafyasında
yaygınlaştırılmaya çalışılan etnik ve mezhepsel çatışmaların kökeninde, “Kaostan
Kaynaklanan Düzen” yaklaşımı yatmaktadır. 2003 yılında
Siyonizm’in önemli araştırma kuruluşlarından ABD’deki RAND Corporation tarafından
hazırlanan ‘Sivil Demokratik İslâm: Ortaklar, Kaynaklar ve
Stratejiler’ adlı raporda, ‘Türk İslâm’ı’, ‘Alman İslâm’ı’, ‘Arap
İslâm’ı’, ‘Mısır İslâm’ı’, ‘Köktendinciler’, ‘Gelenekçiler’, ‘Modernist
Müslümanlar’ ve ‘Ilımlı İslâm’ gibi kavramlaştırmalara
gidilmesi, ‘Köktendinciler’ ile ‘Ilımlı İslâmcıları’
çatıştırmak istemeleri, kaostan kaynaklanan düzen stratejisinin uygulanmasından
başka bir şey değildi. Büyük Ortadoğu coğrafyasında “yeni ulus
inşasının” yanı sıra “yeni dinler”, “yeni mezhepler” inşa edilmek istendiği
içindi (26).
Bir taraftan
din, mezhep, tarikat, cemaat ve milliyetler çatıştırılarak bir kaos inşa
edilmekte; diğer taraftan kaosun nedeni olarak din, mezhep, tarikat,
cemaat ve milliyetler gösterilerek tümünün tasfiye edilmesi, küreselleşme
adına, istenmektedir (12,16, 23): “Okült Dünya Düzeninin önde
gelen teorisyenlerinden Vera Stanley Alder,1974: Tüm Yaradılışın ardında bir
plan ve neden var. Evrimin şu anda ilerlediği hedef Dünya Birliği.
Dünya Plânı şunları içeriyor: Dünya örgütü… Dünya Ekonomisi… Dünya Dini.” (12) “Eğer
insanlar savaşların aslında bir meslek olduğu gerçeğini ve savaşların Kaostan faydalanmak için suni
olarak çıkarıldığını öğrenselerdi çok öfkelenirlerdi. Onların uyanmamasında medyadaki
yeryüzü efendilerinin de büyük yardımı oluyor... Kaostan
menfaat sağlayanlar, yeni dünya düzenini oluşturacak
“aydınlanmanın” (illuminati) sonunda sosyal gücün, milliyet kavramının
ortadan kalkacağı ve insan ırkının suni ihtiyaçlarından arınmış olarak
mutlu ve tek bir aile gibi yaşadığı duruma geri dönülecek… İlluminati’nin
kendi holdingleri hariç özel mülkiyete hiçbir şekilde izin verilmeyecek, milli
kurumları, ekonomileri kötüleştirilerek ele geçirilecek... Milliyet kavramı yok
edilecek... Tek para, tek anayasa ve tek devlet var olacaktır.” (12)
Eski ABD Başkan Clinton’ın
Çalışma Bakanı Robert Reich, bu politikayı şöyle özetlemektedir: “Gelecek
yüzyıl için siyaset ve ekonomimizi yeniden düzenlediğimiz bir geçiş
dönemindeyiz. Gelecekte ne ulusal ürün ve teknolojiler ne ulusal şirketler ne
ulusal sanayiler olacak. Artık ulusal ekonomilerin olmayacağını anlamak
zorundayız. Sınırlar, ekonomik açıdan iyice anlamsız hâle geldi.” (27)
Tek
devlet, tek millet, tek para, tek hükümet, tek hukuk, tek kültür ve tek dini inşa
edebilmek için mevcut tüm devletlerin ve milletlerin dini, etnik, mezhepsel ve
bölgesel ya da şehirsel bazda bölünmesi gerekmektedir. Merkezde Siyonist
yönetim demir yumruğu ile Firavun olarak var olduğu, karşısında hiçbir gücün
olmadığı bir dünya tasavvurudur bu. Komünizm felsefesindeki ilkel komünal
döneme dönme özlemi hedefine bu açıdan bakılmalıdır. Sovyetler Birliği’nde
denenen bu yapıdır. Dün sosyalizm, komünizm adına yapılmak istenen bugün
küreselleşme adına istenmektedir: “Küreselleşmenin siyasal sisteminin
biçimi tek başına küresel bir devlet değil, bir patron
devlet liderliğinde pek çok devletçikten oluşan küresel
bir sistemdir. Ve yeni piyasa emperyalizmi kendi özel biçimini sermayenin
yayılmacı ekonomik gücü ve onu yaşatan ekonomi dışı gücün daha sınırlı etki
alanı arasındaki karmaşık ve çelişkili ilişkiden almaktadır.” (28)
21. Asrın
başlangıcında art arda çıkartılan krizlerle amaçlanan temel hedef, “şehir
devletleri” inşa etme ya da komünal döneme geçişi sağlayacak bir alt yapı
oluşturmaktır. Koronavirüs salgını ile birlikte yürütülen psikolojik harekât,
“Kaostan Kaynaklanan Düzen” (“Yaratıcı Savaş” / “Düzeltici Savaş”) teorisinin
uygulanabilmesi amaçlı bir altyapı hazırlığıdır. 20. Asrın sonu 21. asrın
başında “Kaostan Kaynaklanan Düzen”in kurulabilmesi için şer merkezi, halkla
yönetimleri karşı karşıya getirmek ve yönetimleri aciz duruma düşürecek kaoslar
ortaya çıkarmak için uğraşmaktadır.
Bunu
yapacaklarını söylemekten de çekinmemektedirler. Nitekim “300’ler komitesinin”
sözcülerinden ve Komite’nin “Tek Dünya Devleti-Yeni Dünya Düzeni
planlarını” sıkça gündeme getiren H. G. Wells’in “Açık Komplo
Siyaseti” ile ilgili yaptığı açıklamada Koronavirüs salgını sonrasını
tasvir eder gibidir:
“Açık Komplo
siyaseti, dünyada
var olan hükümetleri zayıflatmak, dağıtmak ve onları yöneten hâle gelmek
olmalıdır. Açık Komplo Sosyalist ve Komünist akımların devamı olup Moskova’yı
New York’tan önce ele geçirebilir. Açık Komplo hareketinin karakteri şimdi
açıklanacaktır. O bir dünya dini olacaktır. Birbirleriyle gevşek bağlantı
içinde olan büyük topluluklar ve toplumlar asimilasyon yoluyla sonunda tüm
dünya nüfusunu yutacaklardır. O zaman yeni bir insan toplumu ortaya
çıkacaktır.”
“…Açık Komplo diye tanımladığım baskıcı teknikler ve halka direkt hizmeti
öğretecek olan bu kurumun hayata geçirilmesi bugün dünyanın gerçekleştirmesi
gereken en önemli görevdir. Kriz zeminini hazırlayınca bu hareket
kolayca hayata geçecektir. Bazen bunun gerçekleşmesi için nesiller
boyu propaganda ve eğitim gerektiğini düşünüyorum. Tüm insanlık için
ortak bir inanç ve yasa
olmalıdır…” (27)
Üzerinde
duracağımız ana konu, kaos ortamlarının bilerek, istenerek ve bir amaca dönük
olarak çıkarıldığıdır. Eğer bu Kaos ortamından istedikleri sonucu elde
edemezlerse, 3. Dünya Savaşı’nı çıkarmak isteyeceklerinden kimsenin şüphesi
olmasın. CFR üyesi, James Warburg’un 17 Şubat 1959’da Senato Dış
İlişkiler Komitesi önündeki ifadesi bu açıdan anlamlı ve önemlidir: “Bir
dünya hükümeti ister istemez kurulacak; tek sorun, bu sonuca güzellikle mi yoksa
zorla mı ulaşılacağıdır?” (16)
Siyon
Önderlerinin Yedinci Protokolünde, Siyonizm’e karşı çıkan devletlerin,
düşman komşu devletler ile çatıştırılması, istenen elde edilemediği takdirde de
bir dünya savaşı çıkarılması öngörülmektedir: “Bize muhalefet eden
devletlere, komşuları tarafından harp açtırabilecek durumda olmalıyız. Eğer bu
komşu devletlerde bize karşı birleşirlerse, bir dünya savaşı
çıkarmalıyız.” (23, 24)
Kaostan
Kaynaklanan Düzenin Lideri İblis, Uygulayıcıları
Samirilerdir
Eski
ABD başkanı F. D. Roosevelt: “Politikada hiçbir şey tesadüf
değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o hadisenin bu şekilde zuhur edeceğinin
önceden planlandığından emin olabilirsiniz.” (13) sözünü
dikkate aldığımız takdirde, Koronavirüs salgını, belli bir amacı, hedefi elde
edebilmek için belli bir plan ve stratejiye göre ortaya
çıkarılmıştır. İlluminati teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1
Mayıs 1776, aşağıdaki açıklaması, şer merkezinin amaçları, niyetleri, çalışma
tarzları hakkında bize fikir vermektedir:
“Sırrımız
şudur: Eğer dinleri yok edeceksek kendimizi tam dindar
göstermeliyiz. Unutmayın ki amaca bizi ulaştıran her yol mubahtır ve
iyi insanlar, kötülerin yaptıkları gibi amaçlarına ulaşmak için her yolu
denemelidirler. Bunu yapmanın tek yolu gizli bir cemaat olarak çalışmak,
sessizlik içinde devlet yönetimlerini ele geçirmek ve onların olanaklarını
kendi amaçlarımız için kullanmaktır. Bu düzenin amacı Hıristiyanlık ve
tüm dinlerin yok edilmesi ve tüm sivil hükümetlerin devrilmesidir.” (27)
Dikkat edin bu
ifadeler, 1 Mayıs 1776’da tam 244 yıl önce söylenmiş ve yol boyu uygulamaya
sokulmuştur. Adam Weishaupt’un ortaya koyduğu tavır, sergilediği yaklaşım
tarzı, İblis’in Hz. Âdem ile eşine yaklaşma tarzından farklı değildir. İblis,
Hz. Âdem ile eşinin iyiliğini (!) isteyerek Yasak Ağaç hakkında söylediği
yalanlar ile şer zinciri mensuplarının bugün insanlığa, onların iyiliğini
isteyerek (!) söylediği yalanlar arasında bir fark yoktur:
İblis’in
Asıl Niyeti:
“(İblis) dedi
ki: «Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları (insanları saptırmak) için
mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.» “Sonra da muhakkak
onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından kendilerine
sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (7 A’râf 16,17). “(İblis)
dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde
onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim
ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.” “Ancak onlardan muhlis olan
kulların müstesna.” (15 Hicr 39,40) “Şeytan, kendilerinden 'örtülüp
gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi.” (7
A’râf 20)
İblis’in Hz.
Âdem ile Eşine Yaklaşma Tarzı:
“(İblis) dedi
ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız
veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” Ve: “Gerçekten ben size öğüt
verenlerdenim” diye yemin de etti.” (7 A’râf 20, 21) “Sana
sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?” (20
Tâhâ 120)
İlluminati
teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1 Mayıs 1776 yılında söylediklerini
bu ayetler kapsamında tekrar değerlendirin. Kur’ân’da geçen
İblis ve Şeytanla ilgili ayetlerin analizini yaptığımızda, Siyonist şebekenin
izlediği stratejinin, kullandığı taktiklerin şeytanı bir strateji ve taktikler
olduğu ve İblis’in izini sürekli takip ettikleri gerçeğine ulaşıyoruz. O
nedenle 1 Dolardaki Piramit’in tepesindeki göz, İblis’in gözüdür.
Koronavirüs
salgını nedeniyle Siyonizm’in temsilcilerinin, sözcülerinin söyledikleri ve
söyleyecekleri her şey, İblis’in Hz. Âdem ile eşine söylediğinin benzeri
olacaktır. İnsanlığın hayrına değil, aleyhine olacaktır. Hayır olarak
söyledikleri her şeyin arkasında Adam Weishaupt’un ifade ettiği amaç ve
yaklaşım tarzı vardır. O nedenle dikkatli olunmalıdır. Öyleyse
İblis’in yolundan gidenler bugün ne söylüyorlar?
“Gates, “Karantinanın
ekonomik etkisi büyük olacaktır, ancak bahsettiğim 'test parçacığı' iyi
geliştirilirse sonunda tekrar açılabiliriz. Bence bu salgın kontrol altına
alındıktan sonra hükümetler ve diğerleri bir sonrakine hazır olmak için büyük
yatırım yapacaktır. En çok zarar görecek gelişmekte olan ülkelere yardımcı
olmak için küresel iş birliği şarttır. Tüm dünyada terapötikleri
test etme ihtiyacı var. Virüs ulusal sınırları tanımıyor.” (29)
Gates’in
söylemlerinde dikkat çeken 3 nokta: 1- Karantinanın ekonomik etkisi,
2- Küresel işbirliği, 3- Terapötiklerin dünyada
test edilmesi. Burada en gizemli olanı “terapötik”/ “parçacık”
/ “nanorobot”/ “nubot” denilen virüs boyutunda
“moleküler makineler” / “Protein kenetli reseptör”lerdir. “nanorobotların”
“kendilerini yenileme özelliği var” ve “vücudu savunan beyaz kan hücrelerine de
kenetlenebiliyor”, “elektrikle veya ses dalgası ile yönlendirilebilir.” (29)
Bu
robotlara teknolojik virüsler diyebiliriz. Anlaşılan o ki
vücuda girdikten sonra gönlünün çektiği yere (vücudu savunan beyaz kan
hücrelerine…) yerleşebiliyor, kendini yenileyebiliyor, dışarıdaki dostlarından
(internet, uydular, akıllı telefonlar, bilgisayarlar, televizyonlar ve baz
istasyonları üzerinden) gelen mesajlara göre hareket edebiliyor.
Gelin bunu, İlluminati
teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1 Mayıs 1776’da söylediği “Sırrımız
şudur: Eğer dinleri yok edeceksek kendimizi tam dindar göstermeliyiz.” ifadesine
göre aynı ekolun mensubu, devamı Bill Gates’in ifadelerini
değerlendirelim: “Eğer dünya nüfusunu azaltmak istiyorsak, çok iyi bir
sağlıkçı olarak ortaya çıkıp, ilaç görüntülü zehri bünyelerine zerk ederek
istediğimiz anda istediğimizi yok edelim.”
Küresel iş
birliğini isterken, dünya nüfusunun tarumar edilmesi, hedef ülkelerin
insanlarının hem kontrol edilmesi hem de yok edilmesi imkânlarını elde etmiş
olacaklar. Nano robotlarla insan beyni üzerinden insana istediklerini yaptırma
imkânı elde edecekler. Tam bu noktada Harari’nin Davos’ta
Dünya Ekonomik Forumu’nda kendisi ile yapılan röportajda (2018) söylediklerini
hatırlayalım:
“…Bilgi
teknolojisi devrimi, biyoteknoloji devrimi ile birleştiğinde elde ettiğiniz
şey, insanlığı hekleme yeteneği olacak. İnfo teknoloji ve biyoteknolojinin
birleşmesi ile ilgili en önemli buluş, beyindeki ve vücuttaki biyokimyasal
süreçleri bir bilgisayarın saklayabileceği ve analiz edebileceği elektronik
sinyalleri dönüştüren bir biyometrik sensördür.
…Öncelikle bizi,
bizim kendimizi anladığımızdan daha iyi anlayan bir algoritma var. Arzularımızı
tahmin eden, duygularımızı manipüle eden, hatta bizim adımıza karar alabilen…
…Verilerin
mülkiyeti iyi düzenlenemezse, küçük bir elit, sadece insan toplumlarının
geleceğini değil, gelecekteki yaşam biçimlerini de kontrol altına alabilir.
Eğer dikkatli olmazsak netice dijital diktatörlüğün yükselişi olabilir.”
…Belki de bu
noktada en önemli değişim (değiş-tokuş) “sağlık hizmetleri” olacak. Bugün
bahsettiğimiz en önemli şey “mahremiyet.” Onunla sağlık arasındaki değiş-tokuş.
Daha iyi bir sağlık karşılığında, beyninizdeki ve bedeninizdeki olup bitenlerin
bilgisine erişilmesine izin verir misiniz?
Benim tahminim
“sağlık” kazanır. İnsanlar sağlıkları için mahremiyetlerinden vazgeçebilirler,
belki de birçok yerde seçenekleri de olmayacak. Eğer bedenlerinin içinde olup
bitene erişime izin vermezlerse sigortalanamayacaklar.”
Harari,
sağlık sigortası sistemi üzerinden insanlara açıkça şantaj yapıyor, sağlıkla
ölüm arasında bir tercihle karşı karşıya bırakarak tehdit ediyor.
Ancak Harari,
Koranavirus salgınından sonra yazdığı makalede ifade ettikleri, Davos’taki
konuşmasını desteklemekte ama bu kez yaklaşım tarzı, İlluminati
teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1 Mayıs
1776’da söylediği ile paralellik arz etmektedir. Harari’nin makalesi
farklı boyutlarda değerlendirilmesi gerekir (30).
Birinci
boyut, deri-altı
gözetimi sistemi (30).
“Koronavirüs
salgınına karşı mücadelelerinde birçok hükümet daha
şimdiden yeni denetim araçlarını devreye soktu. Bunlar arasında en
meşhuru da Çin’dir. İnsanların cep telefonlarını yakından takip ederek,
milyonlarca yüz tanıyan kamera kullanarak ve insanları vücut sıcaklıkları ve
tıbbi koşullarını denetleyip raporlamaya mecbur bırakarak Çinli
yetkililer sadece şüpheli koronavirüs taşıyıcılarını hızla tespit etmekle
kalmıyor, aynı zamanda bu kişilerin hareketlerini takip edip, onlarla temas
eden herkesi belirleyebiliyor.
“…Yalnızca bu zamana değin gözetim araçlarını reddeden ülkelerde kitlesel
araçların konuşlandırılmasını normalleştireceği için değil, ama olsa olsa “deri
üstü” gözetimden “deri altı” gözetime çarpıcı bir geçiş anlamına geleceği
içindir. Şimdiye kadar, parmağınız akıllı telefonunuzun ekranına dokunduğunda
ve bir bağlantıya tıkladığınızda hükümet parmağınızın tam olarak neye
tıkladığını bilmek istedi. Ama koronavirüs ile birlikte ilgi odağı değişiyor.
Artık hükümet parmağınızın sıcaklığını ve derisinin altındaki tansiyonu bilmek
istiyor.
…Bir düşünce
deneyi olarak her yurttaşın günde 24 saat vücut ısısını ve kalp atış hızını
izleyen biyometrik bir bileklik takmasını talep eden nazari bir hükümet
olduğunu düşünelim. Elde edilen veriler hükümet algoritmaları tarafından
derlensin ve analiz edilsin. Algoritmalar siz bilmeden önce bile hasta
olduğunuzu bilecek ve aynı zamanda nerede olduğunuzu ve kiminle görüştüğünüzü
de öğrenecektir. Enfeksiyon zincirleri büyük ölçüde kısalabilir ve hatta
tamamen durabilir. Böyle bir sistem muhtemelen, salgını bulunduğu yerde günler
içinde durdurabilir. Harika geliyor kulağa, değil mi? Dezavantajı, elbette,
bunun korkunç bir gözetim sistemine meşruluk sağlayacak oluşu.
İkinci boyut, normal
şartlarda insanların karşı çıktığı birçok şey kaos dönemlerinde kolayca hayata
geçirilebiliyor yaklaşımıdır.
Üçüncü
boyut, İlluminati
teşkilatının kurucularından Adam Weishaupt’un, 1 Mayıs 1776’da
söylediği ve yaptığı gibi ikili oynuyor. Davos konuşmasında mahremiyeti
reddeden Harari, şimdi de mahremiyetin korunması gerektiğine sağlık üzerinden dikkat
çekiyor (30).
“…Son yıllarda
özel hayatımız üzerinden büyük bir savaş sürüyor. Koronavirüs krizi bu savaşın
zirve noktası olabilir. İnsanlara özel hayatları ve sağlıkları arasında bir
seçenek sunulduğunda çoğunlukla sağlığı seçeceklerdir.
İnsanlardan özel
hayat ve sağlık arasında seçim yapmalarını istemek
aslında sorunun temelidir. Çünkü bu yanlış bir seçimdir. Hem özel
hayat hem de sağlığın keyfini sürebiliriz ve sürmeliyiz de...
Kesinlikle yeni
teknolojilerden de yararlanmalıyız, ancak bu teknolojiler yurttaşları
güçlendirmeli. Vücut sıcaklığı mı ve tansiyonu mu izlemeye diyeceğim bir şey
yok, ama bu veriler çok güçlü bir hükümet oluşturmak için kullanılmamalı.
Bunun yerine bu veriler benim daha bilinçli kişisel tercihler yapmamı
ve hükümeti kararlarından dolayı sorumlu tutmamı sağlamalı.
Ülkeler açıkça
bilgi paylaşmaya ve alçakgönüllülükle tavsiye almaya istekli olmalı ve
edindikleri verilere ve öngörülere güvenebilmeli.”
Dolaylı olarak
söylediği, sağlığınız için önce deri altı çipi takın, mahremiyetiniz
garantidedir, korkmayın. Taktıktan sonra ne yapalım biz istemeden çip bütün
bilgileri gönderiyor, merak etmeyin, sizin aleyhinize bu bilgiler
kullanılmayacaktır, denecek ve fakat insanlar fişlenip, tehdide, şantaja,
müdahaleye açık hâle getirilmiş olacaktır.
Takılmak istenen
çiplerle, kişiliğiniz, kimliğiniz, ruhunuz satın alınmak
isteniyor. Çipler, nanorobotlar üzerinden neyi nasıl düşüneceğiniz,
kime dost, kime düşman olacağınız, belirlenecek, İblis’in vereceği vesveseleri
hayata geçirecek, geçirdikten sonra da ıskartalar sınıfına dâhil edilip tasfiye
edileceksiniz. Dolayısıyla tek din, tek devlet, tek hukuk, tek dil, tek para ve
tek hükümet hayata geçirilmiş olacak. Veriye sahip olanlar, big data,
Blockchaine’in sahipleri dünyanın hakimi, yöneticisi, birinci sınıf insanı
diğerleri kölesi olacak. Yanı Siyonist amentünün 6 şartı da gerçekleşmiş
olacaktır.
Dördüncü
boyut, olağanüstü
dönemlerde Kanun Hükmündeki Kararnamelerle ülkeyi yönetin (30).
“…Bu tür
teknoloji, Doğu Asya ile sınırlı değil. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu,
kısa süre önce İsrail Güvenlik Ajansı’na normalde teröristlerle mücadele etmek
için ayrılan denetim teknolojisini koronavirüslü hastaları tespit etmek üzere
kullanması için izin verdi.
Parlamentodaki ilgili alt komite bu tedbire izin vermeyi reddedince de
Netanyahu bunu “acil kararname” olarak çıkardı.”
...Geçici
önlemlerin acil durumlardan daha uzun ömürlü olmak gibi kötü bir alışkanlığı vardır,
özellikle de ufukta her zaman pusuda bekleyen yeni bir acil durum olduğunu
düşünürsek…”
…Yine de her
kriz aynı zamanda bir fırsattır. Şimdiki salgının insanlığın
küresel bölünmüşlüğün yarattığı akut tehlikenin farkına varmasını sağlayacağını
ummalıyız.”
Beşinci
boyut, kaos
dönemlerinde ülkeler, sosyal deneyler için kobay olarak kullanılmakta ve
insanlar, hükümetler normal zamanlarda kabul etmedikleri şeyleri kabul
etmektedirler (30).
“...Bütün
ülkeler büyük ölçekli sosyal deneylerde kobay işlevi görüyor. Herkes evden
çalışıp yalnızca uzaktan iletişim kurduğunda ne olur? Bütün okullar ve
üniversiteler çevrimiçine geçerse ne olur?
Normal
zamanlarda hükümetler, şirketler ve eğitim kurumları bu tür deneyler
gerçekleştirmeye hiçbir zaman razı olmadı. Ama bunlar normal zamanlar değil.”
Altıncı
boyut, kaos
dönemlerinde Kaos sonrasının planlanması yapılmalıdır.
“… Sadece sağlık
sistemlerimizi değil ama ekonomimizi,
siyasetimizi ve kültürümüzü de şekillendirecek. Hızlı ve kararlı davranmalıyız.
Ayrıca eylemlerimizin uzun vadeli sonuçlarını da dikkate
almalıyız. Alternatifler arasında seçim yaparken kendimize yalnızca acil
tehdidin üstesinden nasıl gelineceğini değil, fırtına geçtikten sonra nasıl bir
dünyada yaşayacağımızı da sormalıyız.”
Yedinci
boyut, Küresel
Entegrasyon projesi şarttır. ABD Başkanı ulusal düşünerek hata yapmaktadır,
yanlış yapmaktadır (30).
“…Krizin bu
zamanında, özellikle iki önemli tercihle karşı karşıya kalıyoruz. Birincisi
totaliter denetim ve yurttaşların güçlendirilmesi, ikincisi ise ulusal tecrit
ve küresel dayanışma arasındadır.
Küresel iş
birliği iktisadi cephede de hayati önem taşıyor. Ekonominin ve
tedarik zincirlerinin küresel doğası veri iken, eğer her bir hükümet
diğerlerini tamamen göz ardı ederek kendi bildiğini yaparsa sonuç kaos
ve derinleşen bir kriz olacaktır.”
“Küresel bir
eylem planına ihtiyacımız var ve buna hızlı bir şekilde ihtiyacımız var.
Daha önceki
küresel krizlerde -örneğin 2008 finansal krizi ve 2014
ebola salgınında olduğu gibi- ABD küresel lider rolünü üstlendi. Ama
şimdiki ABD yönetimi liderin sorumluluğundan kaçınıyor. Yönetim,
Amerika’nın büyüklüğünü insanlığın geleceğinden çok daha fazla
önemsediğini açıkça ortaya koydu. Bu yönetim en yakın müttefikleri
tarafından bile terk edildi. AB’den yapılacak bütün seyahatleri yasakladığında
-bu sert önlem hakkında AB’ye danışmak şöyle dursun- AB’ye önceden haber vermek
için zahmete girmedi. İddiaya göre Alman bir ilaç firmasına yeni bir Covid-19
aşısının tekel haklarını satın almak için
1 milyar dolar teklif ederek skandal yarattı.
Mevcut yönetim
eninde sonunda yön değiştirse ve küresel bir eylem planı ile ortaya çıksa dahi,
hiçbir zaman sorumluluk almayan, hiçbir zaman hatasını kabul etmeyen ve bütün
iltifatları sürekli kendisi için alırken suçu hep başkasına yükleyen bir lideri
çok az ülke izlerdi.
ABD’nin
bıraktığı boşluk diğer ülkeler tarafından doldurulmaz ise,
şimdiki salgını durdurmak çok daha zor olmakla kalmayacak, bunun
mirası da gelecekte uluslararası ilişkileri zehirlemeye devam edecektir.”
Sekizinci
boyut, tehdit
boyutu. Küresel entegrasyon olmadığı, hedeflenmediği, gereği yapılmadığı
takdirde daha büyük krizler meydana gelecektir (30).
“İnsanlığın bir
seçim yapması gerekiyor. Bölünmüşlüğün rotasını mı izleyeceğiz, yoksa küresel
dayanışma yolunu mu benimseyeceğiz? Eğer bölünmüşlüğü seçersek bu yalnızca
krizi uzatmayacak, muhtemelen gelecekte çok daha kötü felaketlere yol açacak.
Eğer küresel dayanışmayı seçersek bu sadece koronavirüse karşı değil, yirmi
birinci yüzyılda insanlığa hücum edecek bütün salgınlara ve krizlere karşı da
bir zafer olacaktır.”
Siyonizm’in
önemli isimlerinden biri olan Henry Kissenger, koronavirüs salgını
dolayısıyla yazdığı makalede, bu krizden sonra “dünyanın eski dünya
olmayacağını” belirtip “küresel entegrasyona” gidilmesini istiyor ve küresel
entegrasyona yaklaşmayan ABD yönetimini sert bir şekilde eleştiriyor (31):
“Şimdi ise bölünmüş
bir ülkede, büyüklük ve küresel kapsam bakımından eşi benzeri görülmemiş
engellerin üstesinden gelmek için etkili ve ileri görüşlü bir hükümete ihtiyaç
var. Toplumsal dayanışma, toplumların birbirleriyle ilişkileri ve uluslararası
barış ve istikrar için halkın güveninin sürdürülmesi çok önemli.”
Liderler krizi
büyük ölçüde ulusal bazda ele alıyor, ancak virüsün toplum-çözücü/ayrıştırıcı (society-dissolving)
etkileri [mevcut ülke] sınırları[nı] tanımıyor. İnsan sağlığına yönelik
saldırısı -umarım- geçici olur ama tetiklediği siyasi ve iktisadi kargaşa
nesiller boyu sürebilir.
ABD de dâhil
hiçbir ülke tamamen kendi ulusal çabasıyla bu virüsü alt edemez. Anın
ihtiyaçlarının karşılanmasına, nihayetinde küresel iş birliğini içeren bir
vizyon ve program eşlik etmeli. Eğer bu ikisini birlikte yürütemezsek her
birinin de en kötüsüyle karşılaşacağız.”
… Dünya
demokrasilerinin Aydınlanma değerlerini savunması ve sürdürmesi gerekiyor. Gücü
meşruiyetle dengelemekten küresel bir çark ediş, mevcut toplumsal sözleşmenin
hem yurt içinde hem de yurt dışında dağılmasına yol açacaktır. Bu bin yıllık
meşruiyet ve güç sorunu, Covid-19 salgınıyla baş etme çabasıyla eşzamanlı
olarak çözülemez. Dizginleme, -hem iç politikada hem de uluslararası
diplomaside- tüm taraflarda gerekli. Öncelikler belirlenmeli.”
En dikkat çekici
ifadeleri, koronavirus salgınından sonra dünyanın eski dünya olmayacağı, ülke
yönetimlerinin başarısız olarak algılanacakları olgusudur (31):
“Covid-19
salgını sona erdiğinde ise birçok ülkenin kurumları başarısız olarak
algılanacak. Bu yargının objektif olarak hakkaniyetli olup olmadığının bir önemi
yok. Gerçek şu ki dünya, koronavirüs sonrası bir daha asla aynı olmayacak.
Şimdi tutup da geçmişi tartışmak sadece yapılması gerekenleri yapmayı
zorlaştırır.”
Kissenger’e
göre sorun, küresel entegrasyon düzleminde değil de ulusal düzlemde ele alındığı
taktirde;
1- Tüm ülke
yönetimleri başarısız olacak, 2- “Siyasî ve iktisadî kargaşa
nesiller boyu” sürecek. 3- Koranavirüs salgının neden olduğu
kaos, küresel entegrasyon için güç kullanmaya meşruiyet kazandıracak. 4-
Mevcut ABD yönetimi ileri görüşlü değil, çapsız ve beceriksiz.
Görünen o ki
Bill Gates, Harari ve Henry Kissenger, 300’ler Komitesinin temsilcileri ve
sözcüleri olarak davranıyor. ABD’nin şu anki yönetiminden, şimdilik, son derece
rahatsızlar. Diğer taraftan mevcut ABD yönetimi de meseleyi ulusal düzlemde ele
alıyor, küresel entegrasyona yaklaşmıyor, Dünya Sağlık Örgütü’nü (DSÖ) de çok
sert, ağır bir şekilde eleştiriyor. Koronavirüs salgını
sonrasında Trump’ın Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile
ilgili yaptığı açıklamalar özet hâlinde aşağıda verilmiştir (32):
“…DSÖ, bu defa
gerçekten patladı. Fonunu büyük oranda ABD sağlıyor ama bu Örgüt nedense hâlâ
Çin odaklı. Bu konuyla ilgileneceğiz. Neyse ki Çin'e sınırların açık tutulması
tavsiyelerini kabul etmedim. Neden bize bu kadar hatalı bir tavsiye verdiler?”
“…DSÖ'nün
işleyişine bir bakacağız. Ancak DSÖ'ye sağladığımız fonları büyük oranda askıya
alacağız.”
“…Önce Çin'e
sınırlarımızı kapatmamamızı söylediler. Vuhan'da olanları görmeleri
gerekirdi. Görmüş de olmalılar ama bunları bildirmediler.”
“…Salgın
tehdidini küçümsediler.”
“…Bugün
yönetimime, Dünya Sağlık Örgütü’ne sağladığımız fonu durdurma talimatı
veriyorum. Herkes orada neler döndüğünü biliyor.”
“…Neler olduğunu
anlamamız uzun zaman aldı. Ancak, DSÖ'nün (Çin'de) neler olduğunu bildiğine
dair içimde bir his var. DSÖ, ülkelerin sınırlarını virüse karşı korumakta
başarısız oldu. Bu büyük bir hataydı. Belki de bir hata değildi ve DSÖ birçok
şeyi biliyordu.”
“…DSÖ hakkında
içimde kötü hisler var. DSÖ, Çin'in piyonu ve Çin odaklı çalışıyor.”
“…DSÖ, birçok
konuda salgını yanlış ele aldı. Salgın tehdidini küçümsediler. Bu iyi bir şey
değil.”
“…DSÖ'ye her yıl
yüzlerce milyon Dolar veriyoruz. Geçen yıl biz 452 milyon Dolar verirken, Çin
sadece 42 milyon Dolar verdi. Önceki yıl biz 500 milyon Dolar verirken, Çin 40
milyondan daha az verdi. Daha önceki yıllara baktığınızda da tablo aynı.
DSÖ'nün önceliği herkese eşit davranmak olmalı ama görünen o değil. Bu konuda
bir soruşturma yapıp kararımızı vereceğiz.” dedi.
“…Çin ile
ilişkilerine baktığım da DSÖ'nün virüsü siyasileştirmekten bahsettiğine
inanmıyorum. Bize ceset torbalarından bahsediyorlar. DSÖ bize doğru analizleri
yapsaydı insanlarımıza daha iyi bir hizmet verirdik.”
“…Onca yılın
ardından artık en temel görevini yerine getiremeyen Dünya Sağlık Örgütü sorumlu
tutulmalıdır.”
ABD
Başkanının DSÖ’ye bu kadar yoğun yüklenmesi, onu suçlaması hatta Çin iş
birlikçisi olarak göstermesinin bir anlamı, özel bir
mesajı olmalıdır. Geçen yazıda özet olarak verdiğimiz ve katılımcıları
içerisinde Siyonist hareketin önemli isimlerinin bulunduğu iki toplantı var
(Toplantıya katılanları öğrenmek için adı geçen makaleyi okumanızda fayda var):
1- İtalya'nın
Torino Lingotta Otel'inde 2018 yılında yapılan Bilderberg toplantısı,
2- 18 Ekim
2019'da New York’da, Johns Hopkins Sağlık Merkezi’nde “Olay /
Etkinlik / Event 201-Küresel Bir Salgın Egzersizi” Toplantısı
Kanaatimizce ABD
Başkanı Trump, DSÖ üzerinden her iki toplantıya katılan bazı üyeler (Gizli
Dünya Devletinin/300’ler Komitesinin üyeleri) üzerinden Gizli Dünya Devletine,
300’ler Komitesine, Çin’de yatırım yapan Siyonist Küresel sermayeye mesaj vermekte
ve onları suçlamaktadır. 18 Ekim 2019'da New York’ta,
Johns Hopkins Sağlık Merkezi’nde “Olay / Etkinlik / Event 201-Küresel Bir
Salgın Egzersizi” toplantısında alınan kararlardan biri, “Salgın hastalıklar
konusunda ‘sahte haberlerin' yayılmasını durdurmak” için; “bilgi
kontrol edilmeli” bunun da “tek yolu, tek bilgi sağlayıcısının Dünya
Sağlık Örgütü olması!” şeklindeydi.
Trump, DSÖ’yü,
“bilgi vermemekle”, “yanlış bilgi vermekle” suçlamakla toplantıya katılan
kesimleri ve yapıları dolaylı bir şekilde suçlamaktadır. Şimdi, Harari
ve Kissenger’in yukarıda makalelerinden yaptığımız alıntılara tekrar
baktığımızda her ikisi, Trump yönetimini ağır bir şekilde eleştirmekte hatta
suçlamaktadır. Belki de daha da önemlisi, Siyonist hareketin önemli
yapılarından biri olan CFR (Dış İlişkiler Komitesi)’nin Çin’e karşı
uyguladığı politikalardan ve ABD’yi içe kapatmaktan dolayı Trump yönetimini çok
ağır şekilde eleştiren bir rapor yayınlamış olmasıdır. (33)
ABD’de
önümüzdeki günlerde, ilginç gelişmeler olabilir. ABD’de başlayan iç kavga daha
da derinleşip şiddetlenebilir: “…Kendi aralarındaki çarpışmaları ise
pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu,
gerçekten onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (59
Haşr 14)
Koronavirüs
salgını sonrasında başta ABD olmak üzere birçok Batı ülkesinin Çini suçlayan ve
tazminat isteyen açıklamaları, gelecek günlerin, Dünya insanlığı için daha
sıkıntılı olabileceğinin bir işareti olarak değerlendirilebilir. Şimdilik 3.
Dünya Savaşı’nın biyolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyolojik savaş
boyutlarının devreye sokulduğunu söyleyebiliriz.
Siyonizm’in küresel
ifsad hareketine Allah, müsaade etmeyecek, ilahi sünnet tecelli
edecektir: “…Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını
def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah,
âlemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.” (2 Bakara 251)
Yüksek
teknolojiye sahip olan fesad/şer cephesinin, “Kaostan
Kaynaklanan Düzen” adı altında “Küresel Dijital Bir Düzen” kurmak istemeleri
ile Hz. Musa’nın kavminden olup yüksek teknolojiye sahip Samiri’nin “böğürmesi
olan, altından bir buzağı” yaparak İsrailoğulları’nı saptırması arasında bir
fark yoktur. Keza Samiri’nin altından yapıp put hâline getirip
İsrailoğulları’na ilah olarak sunduğu robot ile sizin bugün kutsayıp baş
tacı yaptığınız, yapmak istediğiniz robotlarınız arasında bir fark yoktur:
“…Musa, kavmine
oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: “Ey kavmim, Rabbiniz size güzel
bir vaatte bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi?
Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz
de bana verdiğiniz sözden caydınız?”
Dediler ki: “Biz
sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır
halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (ateşe)
attık, böylece Samiri de attı.”
Böylece
onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli döküp-çıkardı, “İşte,
sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur; fakat (Musa) unuttu” dediler.
“(Musa)
Dedi ki: “Ya, senin amacın nedir ey Samiri?”
Dedi ki: “Ben
onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp onu
atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.”
Bugünkü
Samirilerin sonu, Hz. Musa dönemindeki Samiri’nin sonundan farklı olmayacaktır:
“Dedi ki: “Haydi
çekip git, artık senin hayatta (hak ettiğin ceza: «Bana dokunulmasın») deyip
yerinmendir.» Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap
dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin
ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde
savuracağız.” (20 Tâhâ 86-88, 95-97)
Sonuç: Gelecek
Mücadeleler İçin Hazır Olmak
Dünyada vuku
bulan olayları algılayabilmek, anlayabilmek için olayların sadece görünür
yüzüne ya da gösterilen yüzüne değil, arka planına, gösterilmeyen, görülmesi
istenmeyen yüzüne bakmak gerekmektedir. Dünyanın karanlık dehlizlerinde,
karanlık güçler tarafından hazırlanıp sahnelenen oyunları göremeyenlerin ya da
görmek istemeyenlerin, hayal kırıklıklarına ve hüsrana uğramaları
kaçınılmazdır.
Dünyada vuku
bulan, birbirleri ile bağlantısız gözüken pek çok olay, Gizli Dünya Devleti ile
alakalıdır. Uzun vadeli bir stratejiye bağlı olarak icraatlar yapılmaktadır.
Zor olan, bu kirli pis ve tehlikeli yapının yıkılması, kurulan oyunun bozulması
değildir. Zor olan, bu yapının, böyle bir ahtapotun var olduğunun dünya
insanlığına kabul ettirilmesidir.
İnsanları ikna
etmedeki zorluk, abartılı bir dil ve belgelendirilmeyen bir söylem
kullanmaktır. Bir başka nokta da çok konuşup iş yapmamak, hep başkalarını
suçlayıp kendi hata ve eksikliklerini görmemektir.
Olayları, sadece
bilmek, anlamak, analiz etmek yetmez, değişim için sorumluluk üstlenmek ve
gereğini yapmak gerekmektedir. Tüm dünya insanlığını kurtarabilmek, öte âlemde
kolay hesap verebilmek için bu olmazsa olmazdır. (7 A’râf 163-169, 8 Enfâl
72-75)
Türkiye’deki
dini hassasiyeti olan insanların bu birikimi ve potansiyeli olduğuna
inananlardanız. Bu oyunu bozabilecek güç, Türkiye’nin önderliğindeki
İslâm dünyasıdır. Türkiye konumunu ve duruşunu yeniden değerlendirmelidir.
Geçmişin acı da olsa öz eleştirisini yapmalı ve yeni bir yol haritası ortaya
koymalıdır. İçeride bütünleşme öncelikli amaç olmalıdır.
Uzun vadeli bir
strateji, uzun vadeli bir planlama ve uzun vadeli bir mücadele anlayışını
belirlediğimizde ve istikametimizi düzelttiğimizde Allah’ın yardımı gelecek,
insanlık kurtulacaktır:
“Ey iman
edenler; Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular
gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz
ordular göndermiştik. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.” (33 Ahzâb 9)
“Bizim uğrumuzda
cihad edenlere, biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz. Gerçek
şu ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.” (29 Ankebût 69).
Unutmayın
Allah’ın vaadi haktır ve Allah seri hesap sorandır:
“[De ki: “Düzen
kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, bizim elçilerimiz,
sizin 'geliştirmekte olduğunuz düzenleri' yazmaktadırlar.” (10 Yûnus 21)
Unutmayın yeni
bir döneme girdik:
“Resûlüllah
(s.a.v.)’in buyurduğu üzere: “Ey insanlar! Sizler sulh ve
sükûnet devrindesiniz. …
Öyleyse,
Gelecekteki mücadeleler için hazırlanın. Sulh ise yakında miadı dolacak olan
bir hazırlanma devresidir.
Karanlık geceler
gibi işler karıştığı zaman Kur’ân-ı Kerim’e sarılınız. Çünkü O, düşmanlarının
yenilmeyen hasmıdır.”
Henüz Vakit
Varken…
KAYNAKLAR
1. Garudy
R., Siyonizm Dosyası, Pınar Yayınları, İstanbul.
2. Garaudy
R., İsrail, Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996.
3. Can,
B., “İnsanlığı İfsad Hareketi Siyonizm-2: Siyonizm’in Amentüsü”, Umran,
Ekim 2011.
4. Can,
B., “İnsanlığı İfsad Hareketi Siyonizm-3: Siyonizm’in Kudurmuş Köpek Stratejisi
(Temel Strateji ve Taktikleri)”, Umran, Kasım 2011.
5. Ahmet
H. Çakıcı, http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
6. Yuval
Noah Harari, Homo Deus, Kollektif Kitap, İstanbul, 14. Baskı
2018; Tercüme eden: Poyraz Nur Taneli, S:53, 266, 239, 364; http://www.diken.com.tr/homo-sapiensin-yazari-harari-gereksizler-diye-yeni-bir-sinif-doguyor/
7. Zygmunt
Baumann, “Iskarta Hayatlar, Modernite ve Safraları”;
http://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/iskarta-zamanlar-iskarta-hayatlar-40962170
8. Wendy
Brown, “Tarihten Çıkan Siyaset”; Ahmet H. Çakıcı,
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
9. Edebiyat
Gazetesi / Kritik Eşik (2010); Daniel Taylor, ”Vaccinate The
World: Gates, Rockefeller Seek Global Population Reduction”.
10. Dilipak,
A. “İdeal dünya nüfusu ne olmalı?”;
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/ideal-dunya-nufusu-ne-olmali-20606.html.
11. Can,
B., “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3”:
“Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Projesi” “Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması”
Projesinin Bir Alt Projesidir”, Mayıs 2019, Umran.
12. Mars,
T., İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul,
S:54-57, S:100-120, 175. 2002.
13. Allen,
G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, S: 4-10,
XXXVII-XL, LXV, 46.1996.
14. Kömürcü
G., “Yahudi- Katolik Savaşımı?!”, Akşam Gazetesi, 27.02.2004.
15. Coleman,
J., “300’ler Komitesi, Komplocular Hiyerarşisi”, Destek Yayınları, 4. Baskı,
2016, S. 20. (Açık Komplo kitabından Alıntı)
16. Akar
A., Derin Dünya Devleti, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003, s.
150-156, 95.
17. Marrs
J., Gizli Dünya İmparatorluğu, Truva Yayınları, 3. Baskı,
Orijinal Baskı 2000, Çeviri 2005.
18. Can.
B., “Ahtapot: Gizli Dünya Devleti”, Umran, Eylül 2012.
19. Can,
B., “Ahtapotun Kolları: Gizli Dünya Devleti Kuruluşları”, Umran, Ekim
2012.
20. Ataöv
T., ’ABD; “Şirketlerin, Şirketler Tarafından, Şirketler İçin Yönetimidir”
, NPQ, cilt 6, özel sayı, 2004, S:18-21.
21. Doğru
N. , Sabah, 2.2.2003 .
22. Garaudy
R., Çöküşün Öncüsü ABD, Nehir Yay, İstanbul, 1997, s. 51.
23. Varsden,
V., Siyon Liderlerinin Protokolleri, Kum Saati Yayınları, İstanbul.
24. Yaman
K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971
25. Foster
J.B. “Emperyal Amerika ve Savaş”, Cosmo Politik, sayı:6,
Sonbahar 2003, s.39-45.
26. Can.,
B., “21. Yüzyıl Haçlı Savaşlarında yeni Bir Tuzak: Ilımlı İslâm
Cumhuriyeti”, Umran, sayı:117, 2004, s.15-25
27. Akfırat,
A., Özel Savaş Pentagon ve CIA Belgeleriyle, Kaynak Yayınları,
İstanbul, 1997, s.111.
28. Kurtoğlu,
R., Küresel Ekonomik Kriz ve Yeni Dünya Düzeni, Orion Kitabevi, 4.
Baskı, 2004, S: 335.
29. Bulut, A., “Bill Gates'in korkunç
itirafları!” 25 Mart 2020 Yeni Çağ.
30. Harari:
“Koronavirüsten Sonra Dünya”( The World After Coronavırus), March 20
2020, The Financial Times, çeviri, Nisan 2020 – turque
Diplomatique; https://www.ft.com/content/19d90308-6858-11ea-a3c9-1fe6fedcca75?segmentid=acee4131-99c2-09d3-a635-873e61754ec6
31. Kıssınger,H., The
Wall Street Journal, 3 Nisan 2020; Çeviri: Zahide
Tuba Kor, Perspektif, 7 Nisan 2020.
32. “ABD
Başkanı Donald Trump, Dünya Sağlık Örgütü'ne sağladıkları fonu durdurduğunu
açıkladı”, | AA 09.04.2020; Reuters / Leah Mıllıs, Abd 15.04.2020; Reuters
/ Uesleı Marcelıno 15.04.2020;
33. Dış
İlişkiler Konseyi / CFR Raporu-2. Bölüm: Büyük Stratejinin
Uygulanması, Nisan 2020 – turque Diplomatique.