(Milli Gazete)
MİZAN, ADALET, KIST KAVRAMLARI
GİRİŞ
Türkiye; Cumhurbaşkanı, milletvekili ve yerel yönetimler
olmak üzere üç seçimi gerçekleştireceği yeni bir seçim dönemine girmiştir.
Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri 24 Haziran 2018 tarihinde
gerçekleşecektir. Yerel yönetimlerin seçimleri ise muhtemelen 2019 yılına
sarkacaktır. Her halükârda bir ya da bir buçuk yıl içerisinde Türkiye, üç seçim
yaşayacaktır.
Türkiye’deki seçimler iç, bölgesel ve küresel dinamiklerin
etkileşiminde gerçekleşecektir. Şer İttifakı’nın
(ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail) Türkiye’deki seçimlere bigâne kalması mümkün
değildir. Bununla beraber bölgesel dinamiklerden, AB, Rusya, İran, Suudi
Arabistan, İsrail ve küresel dinamiklerden Çin, dozajı farklı da olsa değişik
nedenlerle, Türkiye’deki seçimlerle ile ilgilenecektir. Bölgede savaşan
projeler, bunu zorunlu kılmaktadır.
Bu üç seçimde sadece iç dinamiklerin asıl rolü
oynaması/oynayabilmesi için, sonuç ne olursa olsun, Türkiye’nin iç
dinamiklerini birleştirip bütünleştirecek âdil bir söyleme, dile ve politikaya
ihtiyaç vardır.
Bu yazıda, Müslümanların kullanması gereken dilin mahiyetini
belirlemede etkili olan üç kavram, adalet, mizan ve kıst, ana hatları ile ele
alınıp değerlendirilecektir.
ADALET
Müslümanlara göre Allah, insanlara gönderdiği kitap ve
peygamberlerle, insanlara huzura, mutluluğa ve kurtuluşa erişebilecekleri
yolları bildirmiştir. Bu noktada Kur’an’da birçok anahtar, odak kavram yer
almaktadır.
Mizan, adl ve kıst kavramları, Kur’an ve sünnette yer alan
hem anahtar hem de odak kavramlar olup anlam alanları, etkileşim alanları çok
geniştir.
Adl (Adalet, Denge), A-Da-Le kökünden gelen Adl, Arap
dilinde eşlik ve denge anlamına gelmektedir. “Adl, denkliği, basiretle idrak
olunanı; ıdl ise, duyularla idrak olunanı ifade etmektedir.”(1,2,3). Kur’an
terminolojisinde, “her şeyi denge noktasında tutmak” ve “yerli yerine koymak”
anlamında olup zulmün karşıtı anlamındadır. Kur’an-ı Kerim’de türevleriyle
birlikte 30’dan fazla yerde geçer(1).
“Adalet” kavramı sözlükte; “İnsaflı ve doğru olmak, doğru
davranmak, zulmetmemek, eşit olmak, eşit tutmak, her şeye hakkını vermek,
düzeltmek, mutedil olmak, her şeyi yerli yerinde yapmak, istikamet ve
hakkaniyet” anlamlarına gelirken; istilahi/dinî terim olarak; ifrat ve tefrit
arasında orta yolu takip etmek, hak yol üzere dosdoğru olmak, dinen haram
kılınan şeyleri terk etmek, farzları yapmak, içi ve dışı, özü, sözü, fiil ve
davranışları eşit olmak, haklıya hakkını, haksıza cezasını vermek, suç ve
cezada eşit davranmak, şirk, küfür, nifak ve zulmü terk etmek, anlamlarına
gelmektedir. “Adalet, verilen ile hak edilen arasındaki dengedir.”(1-3).
Âdil; “Adaletli ve insaflı olan, hakla hükmeden, haklıya
hakkını haksıza cezasını veren, bu prensibi herkese uygulayan, her şeyi yerli
yerinde yapan, hak ve hukuka riâyet eden, dürüst ve doğru olan insana denir”(2).
Adalet kavramı Kur’ân’da; 1-Fidye (Bakara, 2/48), 2-Kıymet,
denk, eşit (5Mâide, 95), 3-Şirk Koşmak (6 Enam 1), 3-Haktan sapmak (27 Neml
60), 4-Düzeltmek, ölçülü bir biçim vermek (82 İnfitâr 6-7), 5-Tevhîd (16 Nahl
90) ve 6-Karakter bütünlüğü (5 Maide 95, 106; 65 Talak2) anlamlarında
kullanılmaktadır(1-3).
Kur’an, hayatın her sahasında, tüm işlerde adaletin hâkim
olmasını, adalet üzere davranılıp, hareket edilmesini emretmektedir. Kur’an’da
adalet kavramının geçtiği ayetleri, ana konularına göre aşağıdaki gibi tasnif
edebiliriz(1-3):
1- Sözde/Konuşmada/Üslupta Adalet (7 Araf 159; 6 Enam 152),
2- Hükümde/Yargılamada/Şahitlikte Adalet (4 Nisa 58; 5
Maide, 8, 9, 42; 49 Hucurat 9; 4 Nisa 135; 65Talak 2,3),
3- Aile İçinde Adalet (4 Nisa 2,3, 127, 129),
4 -Ticari İlişkilerde Adalet (2 Bakara 282; 6 Enam 152; 11
Hud 84-88; 26 Şuara 177-191; 17 İsra 14-39),
55 İlahi Adalet/Ahiret Adaleti (10 Yunus 4, 47,54; 21 Enbiya
47; 7 Araf 8,9; 23 Müminun 102,103; 101 Karia 6-11).
Kur’an’a göre adaletin uygulanmasında karşılaşılan ana
engeller, temel faktörler şunlardır(1-3):
1- Yakınları Kayırma (4 Nisa 135; 6 Enam 152),
2- Heva ve Hevese Uyma (4 Nisa 135; 42 Şura 15; 38 Sad 26),
3- Kin ve Öfke Duyma (5 Maide 8),
4- Din ve İnanç Farkı (60 Mümtehine 8,9),
5- Korku,
6- Ahireti unutma (38 Sad 26).
Mizan
Mizan kelimesinin kökü, Ve-Ze-Ne olup “tartmak, miktarını
ölçmek” demektir. “Vezn”, genellikle, “terazi ile ölçmek” için; “keyl” “kileyle
ölçmek, buğday arpa gibi tanelileri bir kapla ölçmek” için kullanılır(1). Vezn,
“eşyanın yekdiğerine oranla miktarı veya miktarının tanınması”, “denkleştirme”
işlemidir(1).
Mizân’ın sözlük anlamı, «terazi, ölçü ve tartı aleti» iken;
dinî ıstılahî anlamı, “mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adalet
ölçüsüdür” (21 Enbiyâ 47; 101 Kârıa 6-9) (1,2).
Mizan kelimesi, hem “ölçü” hem de “ölçü aleti” anlamına
gelmektedir. Mizan, denkleştirmenin yapıldığı alettir.
Kâinat, Allah’ın tayin ettiği bir mizan, bir kanuniyete göre
yaratılmıştır:
“Göğü yükseltmiş, mizanı koymuştur. Sakın mizanda ‘haksızlık
ve taşkınlık yapmayın.’ Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.”
(55 Rahman Süresi 7-9).
Ayette bir taraftan kâinattaki mizana, “genel denge
kanununa”, vurgu yapılırken; diğer taraftan doğrudan doğruya insana hitap
edilerek ‘mizanda haksızlık ve taşkınlık yapılmaması’, ‘tartının adaletle
tutulup doğrultulması, noksan yapılmaması’ emredilmektedir.
Mizanın bozulmaması, adaletin inşa edilip korunması, ana bir
görev ve sorumluluk olarak insanın omuzlarına yüklenmiştir. Şura 17’de;
“Kitab’ı ve mizanı hak olarak indiren Allah’tır.”; İsra 35’de ise,
“Ölçtüğünüz zaman tastamam
ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi
bakımından daha güzeldir.” denmekle; insanın hayatını, Kitap’la birlikte
bildirilen mizan göre tanzim etmesi gerektiğine dikkat çekilmektedir.
Bu dünyada hayatın tanzim edilmesi için gönderilen mizana
uygun davranıp davranmamaya göre, öte dünyada/ahirette ilâhi bir mizan kurulup
insanlar yargılanacaktır ( 101 Karia 6-11).
Kıst
Kıst’ın, sözlük anlamı, “zulüm, adalet, mîzan, hisse, nasıp,
rızık, miktar, ölçü”dür(3). Zıt anlamlı kelime grubundandır. Yaygın kullanım
anlamı, “insaf, merhamet ve adaletle verilen veya alınan, bölüştürülen
nasiptir”. Kıst, mizanın iki kefesinin denkleştirildikten sonra bölüştürülen
nasiplerdir. Çoğu kez Adl ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. “Vasat olma”,
“orta yolda gitme”, “her türlü aşırılıklardan sakınma” söz konusudur(1).
Kur›ân›da kıst ve türevleri, iki yerde zulüm ve 23 yerde adalet
anlamında olmak üzere 25 defa geçmektedir(2).
Kıst ve türevleri Kur’an’da, “Allah’ın îmân edip sâlih amel
işleyenlere adaletle karşılık vereceği” (10 Yunus4), “kıyamette insanların
arasında adaletle hükmedileceği” (10 Yunus 47,54), “amelleri tartmak için
adalet terazileri kurulacağı” (21 Enbiya 47), “kutsal kitapların insanların
adaleti yerine getirmeleri için gönderildiği” ( 57 Hadid 25), “ölçü ve tartının
adaletle yapılması” (11 Hud 85, 55 Rahman 9), “insanlar arasında adaletle
hükmedilmesi emri (5 Maide 42; 49 Hucurat 9) ve “Allah’ın âdil insanları
sevdiği” (60 Mümtehine 8) şeklinde geçmektedir.
ANA TEZAT, BUNALIMIN TEMEL NEDENİ
Kur’an-ı Kerime göre hayat ve kâinat, mizan, kıst ve adalet
üzerine kurulmuştur ve toplumlarda, barış ve huzur, ancak mizan, kıst ve
adaletle ayakta durabilir, korunabilir:
“Andolsun, biz peygamberlerimizi apaçık belgelerle gönderdik
ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı
indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar
bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, kendisine ve peygamberlerine gayb
ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın).”
(57 Hadid Süresi 25).
Kur’an’a göre Allah, Hz. Davut’un şahsında halifelik görev
ve sorumluluğunun çerçevesini iman edenlere bildirmektedir:
“Ey Davut, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife
kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, hevaya uyma; sonra seni
Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlar, hesap gününü
unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azab vardır” (38 Sad Süresi 26).
Öyleyse, iktidarların, yönetimlerin, yöneticilerin ana görev
ve sorumluluğu, Allah’ın koyduğu mizanı korumak, kıst ve adaleti tüm insanlar
için hâkim kılmaktır. Kuran ve
sünnetin öngördüğü, mizan, kıst ve adalet, partilere, mezheplere, dinlere,
cemaatlere, vakıflara, STK’lara ve “bizden olan ve olmayana” göre değişmez,
değişmemelidir.
Bu gün için ana mesele, hayat, tüm insanların hakkını,
hukukunu koruyan, kollayan tevhidi değerlere göre mi tanzim edilecek; yoksa
belli bir zümrenin, sınıfın menfaatlerini koruyup kollayan seküler değerlere
(heva-hevese) göre mi tanzim edilecektir?
Hz. Adem ile İblis arasında başlayan mücadeleden bu
yana tarihi şekillendiren
ana dinamik, insanların hayatlarını tanzim edecek olan temel değerleri,
ölçüleri kim koyacak, kim tespit edecektir? sorusudur. Kur’an-ı Kerim bu soruyu
nirengi noktası olarak görmekte ve buna dikkat çekmektedir (74 Müddesir Suresi,
18-24).
Tüm insanların hakkını, hukukunu koruyacak temel değerleri,
birincil, ana değerleri insan nefsinden, heva-hevesinden bağımsız olacak tarzda
kim ortaya koyabilir?
Bu sorunun cevabı, İslâmi düşünce ile seküler düşünceyi
birbirinden ayırmaktadır. İslâmi düşünce, bu soruyu Allah olarak
cevaplandırırken; laik seküler düşünce, insan olarak cevaplandırmaktadır.
Laik ve seküler düşüncenin, hayata hâkim olması ile
birlikte, yaşanan hayat ile insan fıtratı çatışmakta, hem bireysel hem de
toplumsal bunalım meydana gelmekte ve de yaygınlaşmaktadır.
Mizanın bozulması, adaletin bozulmasına, o da toplumların
ifsadına ve de helâkine sebebiyet vermektedir (7 Araf 81-84; 10 Yunus 83; 11
Hud 84-85). Bu ayetlerde ismi geçen tüm toplumlar, mizanı bozdukları, zulme
saptıkları için helâk olmuşlardır. Lut kavmi, eşcinsellikten (7/81-84); Firavun
ve ordusu, zulümden (10/83) ve Medyen halkı ise genel olarak mizanı, kıstı ve
adaleti bozduklarından dolayı helâk olmuşlardır.
Bu ilahi sünnettir. Allah’ın sünnetinde bir değişiklik olmaz. Şartlar uygun hale geldiğinde ilâhi irade tecelli etmektedir.
SONUÇ: DİLDE, SÖZDE,SEVGİDE ADALET VE MİZAN
Hayatın ve kâinatın huzur içerisinde idame etmesi, fesadın
ortaya çıkıp yaygınlaşmaması, hak, hukuk, fıtrat, mizan, adl ve kıst gibi bazı
temel kavramların merkezde olduğu bir düşünce ve hayat tarzının esas alınması
ile mümkündür. Burada sadece mizan, adl ve kıst kavramları, genel hatları ile
ele alınıp incelenmiştir.
Bugün Türkiye’nin ana sorunu, tevhidi değerlere dayanan bir
mizanın ve adaletin olmayışıdır. Türkiye’de ki mevcut melez değer sistemi, sosyal
şizofreniye neden olmakta, mizan, kıst ve adaleti bozmaktadır.
Türkiye’de yıllar süren kargaşanın, istikrarsızlığın,
bunalımın ve kavganın arkasında bu gerçek yatmaktadır.
Toplumda/siyasette sevgi ve saygıda, kin ve nefrette ifratın
yaşanmasının sebebi, mizanın ve adaletin bozulmasıdır:
Hz. Muhammed (S.A.V.): “Sevdiğini ölçülü sev; bir gün gelir
sevmediğin biri olabilir. Sevmediğini de ölçülü olarak sevme; bir gün gelir
dostun olabilir.”(4)
Keza toplumda/siyasette, dilin bozulmasının temel sebebi de,
mizanın ve adaletin bozulmasıdır:
“Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiç bir nefse,
gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman
-yakınınız daha olsa- âdil olun. Allah’ın ahdine de vefa gösterin. İşte
bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz” (6 Enam
152).
Ve;
Hz. Muhammed (S.A.V.): “Fitnelerden sakının! Dille ona
karışmak, kılıçla karışmak gibidir.”(5)
Öyleyse toplumda/siyasette nasıl bir dil kullanmalıyız?
(Gelecek yazıda).
KAYNAKLAR
1-Ünal A., Kur’anda Temel Kavramlar, Beyan Yayınları,
İstanbul, 1990, S: 277-282.
2- Diyanet İşleri, Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006, S: 8, 377, 450.
3- Akyüz, V., Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi,
İstanbul, 1997, S: 108-123.
4-Tirmizî, Birr: 60.
5-Ibni Mâce, Fiten: 12; Camiu’s Sagir (Suyuti), 580. (3:125, Hadîs No: 2907).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder