(Milli Gazete)
GİRİŞ
Türkiye’de Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ile birlikte
başlayan, Taksim Gezi Parkı olayları ile ortaya çıkıp görünür hale gelen ve
hâlâ değişik şekiller altında devam eden Kadife Darbe Sürecinin en önemli
dayanağı, siyasi iktidara karşı olan gayr-i memnun kitlenin ittifakıdır
(kırgınlar, küskünler, rakipler ve düşmanlar).
Türkiye’yi yönetenler ve yönetimde etkin olan güçler, bu
gerçeği görerek gerilimi düşürüp gayr-i memnun sayısını azaltmaları gerekirken;
gerilimi, sürekli yükseltmeyi ve dolayısıyla gayr-i memnun sayısını artırmayı,
adeta bir politika haline getirmişlerdir.
Devletin değişik kademelerinde alınmış olan herhangi bir
kararla ilgili, en küçük farklı bir yorum, değerlendirme ve eleştiri yapanlar;
mazileri, konumları ve niyetleri ne olursa olsun, düşman kategorisine konup
insafsızca, merhametsizce eleştiriliyor, linç edilmek isteniyorlar.
Bunu da ülkeyi, tehlikelere karşı koruma amaçlı olarak
yaptıklarını söylüyorlar. Tahrip edici bu koruma refleksi, Türkiye’nin
“Bağışıklık Sisteminde” (“İmmün Sistem”) bir hastalığın olduğu, bağışıklık
sisteminin olması gerekenden farklı çalıştığı anlamına gelmektedir. Türkiye’de
devletin bağışıklık sistemindeki (savunma sistemindeki) bu aşırı hassasiyet,
insanın bağışıklık siteminde meydana gelen hasar sonucunda, sistemin aşırı
hassasiyet göstererek kendini tahrip etmesine benzemektedir.
İnsan ve ülkenin bağışıklık sistemindeki benzerlik sebebiyle
bu yazıda insanın bağışıklık sisteminin çalışma şekilleri ele alınıp
değerlendirilecektir.
“BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ”(“İMMÜN SİSTEM”) ve “BAĞIŞIKLIK
BİLİMİ” (“İMMÜNOLOJİ”)
“Bağışıklık sistemi”(“İmmün Sistem”), «mikrop» diye
tanımlanan, vücutta enfeksiyona yol açan virüs, bakteri, mantar ve parazit gibi
patojen mikroorganizmaları (gözle görülemeyen canlılar) tanıyıp yok eden, zarar
verici etkilerine karşı vücudu koruyan ve hastalıklara karşı dirençli olmasını
sağlayan bir savunma sistemidir (1,2).
Bağışıklık sisteminin en önemli özelliği, “kendinden olanı”
(“self”), “kendinden olmayandan” (“non-self”) ayırabilmesidir. Bu sistem,
vücuda giren veya vücutla temas halinde olan tüm yabancı maddeleri tanır, en
ince ayrıntısına kadar tarama yapar ve bunları canlının sağlıklı doku
hücrelerinden ayırt eder.
İnsanın bağışıklık sistemi de kendi yapısına yabancı olan
maddeleri (antijenleri) tanıyabilme ve onlarla baş edebilme özelliklerine sahip
olup yabancı ve zararlı olabilecek maddelere karşı insan vücudunu savunur.
Yabancı maddelerin organizmaya teması veya girmesi ile insan vücudu kendini
savunmaya başlayıp yabancı maddeye göre tepki verir. Çok karmaşık olan bu
süreçte birçok biyolojik reaksiyon meydana gelmekte ve birçok sistem, organ ve
hücre görev almaktadır(1-3).
“Bağışıklık Bilimi” (İmmünoloji), genel anlamda, kendi
kalıtsal yapısına yabancılık özelliği taşıyan özel maddeleri (antijenleri)
ayırt edebilme yeteneğindeki canlıların, bu özel maddelere karşı gösterdiği
reaksiyonların tümünü inceleyen bir bilim dalıdır (1,2).
Bağışıklık sisteminin vücudu savunmasında değişik ihtimaller
söz konusudur. Bunları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1- Normal Çalışma: En Uygun (Optimal),
2- Bağışıklık (İmmun) Yetmezliği
3- Aşırı Hassas/Duyarlı (Hipersensitive) Çalışma
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN OPTİMAL ÇALIŞMASI
İnsan vücudu, sürekli olarak mikropların ve parazitlerin
kendileri ya da ürettikleri maddelerin doğrudan saldırısı altındadır. Tüm
canlılar, dışarıdan gelecek saldırılara karşı savunma stratejileri
geliştirmiştir.
Bu kapsamda Optimal Çalışma, bağışıklık sisteminin normal,
kirlenmemiş, lekelenmemiş, saf, berrak çalışma hali olup hiçbir şekilde vücuda
zarar vermeden koruyan çalışma şeklidir. Bağışıklık sistemi, bütün saldırılara
vücuda zarara vermeyecek şekilde karşı koyar, cevap verir. O nedenle saldırgana
karşı vereceği cevabı, vücuda zarar vermeyecek şekilde sınırlar. Saldırganı,
etkin bir biçimde zararsız hale getirirken, açığa çıkan zararlı artıkları
(ürünleri) da vücut dokularına asgari hasar verecek şekilde ortadan kaldırır.
Optimal çalışan bağışıklık sisteminin, temel fonksiyonlarını aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz (1):
1- Yabancı maddelerin vücuda girmelerini engellemek,
2- Eğer bir şekilde girmişlerse, girdikleri yerde tutmak ve
yayılmalarına izin vermemek ya da geciktirmek,
3- Kendi vücuduna saldırmamak,
4- Saldırgana karşı verdiği cevabın vücuda zarar vermemesini
sağlamak,
5- Açığa çıkan zararlı artıkların (ürünlerin) vücuda zarar
vermesine mani olmak.
6- Ölmüş dokulardan kalan hücreleri yok etmek.
Vücut, kendine ait yapılara karşı hoşgörülü davranır ve
“bağışıklık cevabı”(immün cevap) vermez. Bu duruma “self tolerans” (“immün
tolerans”) denir (1,2).
Optimal çalışan savunma sisteminin amacı, zararlı olanı ve
onu taşıyan hücreyi yok etmektir. Bu amacına ulaştığında, bağışıklık sisteminin
cevabı tamamlanmış olur. Bu durumda bağışıklık sistemi, “kendini sınırlar”
(“oto regülasyon”) (1,2). Böyle bir sınırlama olmazsa, vücut, yarar yerine
zarar görmeye başlar.
Optimal çalışan bağışıklık sisteminin/savunma sisteminin en
önemli özelliklerinden biri de, “hafıza”ya sahip olmasıdır. Bağışıklık sistemi,
daha önce herhangi bir zamanda rastladığı bir mikrobu, kendisine unutturmayacak
şekilde hafıza hücreleri üreterek kaydetmektedir. Vücut aynı mikropla daha
sonra tekrar karşılaştığında, bu hafıza hücreleri devreye girerek bağışıklık
sisteminin çok daha hızlı ve etkili cevap (“antikor”) vermesini sağlamaktadır
(1,2).
İki Tür Bağışıklık
İnsanda “doğuştan gelen bağışıklık” ve “sonradan kazanılmış
bağışıklık” olmak üzere iki tür bağışıklık sistemi vardır.
“Doğuştan gelen (doğal) bağışıklık sistemi” (“doğal
direnç”), enfeksiyonlara yol açan mikropları, vücuda ilk girişte karşılayıp
tanıyan ve daha sonra ortadan kaldırmak için çalışan, doğal olarak organizmada
hazır bulunan bağışıklık sistemidir.Oluşturulan bağışıklık cevabı, saldırgana
özel değildir ve hafızası yoktur ve insan vücudu herhangi bir antikor
oluşturmadan mikroplara karşı korunmaktadır (3,4).
“Sonradan kazanılmış bağışıklık sistemi” (“kazanılmış
direnç”), vücudun mikroorganizmalara karşı antikor üreterek kazandığı
bağışıklıktır. Bu sistem, vücuda zarar veren bir mikropla karşılaşmayı takiben,
belli bir hazırlık süreci sonucunda harekete geçer. Etkene özgüdür ve hafızası
vardır.
Sonradan kazanılmış bağışıklık, aktif ve pasif bağışıklık
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Aktif Bağışıklık: İnsan vücudu yabancı madde saldırılarına
(antijenlere) maruz kaldıktan sonra oluşan bağışıklıktır. Üç şekilde meydana
gelebilir: 1- Aşılanma, 2- Hastalığı geçirme, 3- Sağlıklı iken vücudun antikor
üretmesi
Pasif Bağışıklık: Vücuda dışarıdan antikor verilmesiyle
sağlanan bağışıklıktır. Bunun için serum kullanılır. Serumlar hazır
antikorlardır.
Doğal ve sonradan kazanılmış bağışıklık sistemleri,
karşılıklı etkileşim, işbirliği içinde vücudumuzu, zarar veren etkenlere karşı
korumaktadırlar (3-5).
“BAĞIŞIKLIK (İMMUN) YETMEZLİĞİ”
Bazı durumlarda bağışıklık sistemi, normal düzeyin altında
çalışmaya başlar ve vücudu savunamaz. Bu durum, “bağışıklık yetmezliği” (“immun
yetmezlik”) olarak adlandırılır. Bunun en tipik örneği AİDS (AcquiredImmuneDeficiencySyndrome:
AcquiredImmuneDeficiencySyndromeAcquiredImmuneDeficiencySyndromeAcquiredImmuneDeficiencySyndro”Edinilmişİmmun
Yetmezlik Sendromu») hastalığıdır. AİDS hastalığına neden olan HİV virüsü,
bağışıklık sisteminde görev alan T4 akyuvarlarının içine girerek onların
ölümüne neden olmakta ve sayılarını azaltarak immun yetmezliğe sebebiyet
vermektedir (1,2). Sonuçta bağışıklık sisteminin çalışmasındaki yetersizlik,
hastanın ölümüne neden olmaktadır.
“AŞIRI HASSASİYET” GÖSTEREREK ÇALIŞMA (“HIPERSENSITIVE”)
Aşırı hassasiyet/duyarlılık (Hipersensitive), normal
bağışıklık sistemi tarafından üretilen aşırı, istenilmeyen (tehlikeli,
rahatsızlık veren ve bazen ölümcül ) reaksiyondur. Oluşan bağışıklık cevabının,
olması gerekenden aşırı olması ya da daha uzun sürmesi nedeniyle meydana gelir
(1, 2, 6).
Bağışıklık sisteminin normalin üstünde, aşırı hassas
çalışması, kendi yapı taşlarını, yabancı yani düşman olarak algılamasına ve
onları adeta mikropmuş gibi görmesine sebebiyet verir. Bu durumda sistem, kendi
yapı taşlarını da düşman olarak kabul ettiğinden, onları ortadan kaldırmak için
elinden geleni yapmakta; kendi doku ve organlarında hasarlar meydana getirmekte
ve işlev bozuklarına neden olmaktadır. Bu durum, “otoimmun hastalıklar”,
“alerjik hastalıklar” olarak bilinmektedir. Vücudun kendi hücrelerine saldıran
bu antikorlara, “otoantikor” adı verilmektedir (1, 2, 6).
Optimal (en uygun) çalışmada bağışıklık sistemi, kendisine
yabancı olanı belirleyip hedef şaşırmadan onu etkisiz hale getirirken; otoimmün
hastalık durumunda bağışıklık sistemi, vücudun sağlam, dost hücrelerini
yabancı, düşman kabul edip, onlara saldırmaktadır. Bu durum “kardeşin, kardeşe
düşmanlığı”, ya da “kedinin, yavrusunu yemesi gibidir”. “Kedi, yavrusunu
yerken, onu fare olarak görürmüş.”
Bağışıklık sisteminin böyle çalışmasının sebepleri tam
olarak bilinmemektedir. Enfeksiyonlar esnasında bağışıklık hücreleri
(makrofajlar, T hücreleri vb.) zararlı mikroplarla karşı karşıya geldiklerinde,
mikropları öldürürken onların yüzeylerinden belirli, özel proteinleri kendi
içlerine almakta ve daha sonra hatırlamak için hafızasına tehlikeli ve düşman
olarak kaydetmektedir. Bazı durumlarda bağışıklık sisteminin hücreleri (B
türü), sadece alması gereken protein türünü değil, o proteinin etrafındaki
komşu proteinleri de koparıp almakta yabancı ve düşman sınıflaması içerisinde
mütalaa edip hafızasına kaydetmektedir. Oysa ilâve alınan bu proteinlerin bir
kısmının benzerleri, insanın vücudunda dost olarak bulunmaktadır. Bu durumda,
bağışıklık sisteminin “öz toleransı sağlayan regülatör” hücreleri(T türü),
kendi dost hücrelerini, dokularını da yabancı, düşman olarak algılamakta ve
onlara saldırmaktadır(1,7,8).
Belki de saldırgan, kendi üzerindeki insanın dostu olan bazı
proteinleri, insanın vücut savunma sistemine düşman olarak göstererek
bağışıklık sisteminin hafıza hücrelerine düşman olarak kaydedilmesini sağlayan
bir mekanizma geliştirmiş olabilir. Bu konunun araştırılmasında fayda vardır.
Bağışıklık sistemi, böylesi bir yanlış algı ile, sürekli
antikor üretip, kendi kendini yemektedir. Hasar almış hücrelerden beyne yanlış
bilgi gitmesi sonucu, beyin, bağışıklık sistemine hatalı emirler vermektedir.
Bunun sonucunda, Otoimmün denilen hastalıklar ortaya çıkmaktadır.
SONUÇ: DEVLETLER CANLI ORGANİZMALAR GİBİDİR
Devlet, bir ideolojinin, bir değer sisteminin belli bir
coğrafyada iktidar olmasıdır. Devlet, genel olarak canlı bir organizma gibi
davranır. Devletin bağışıklık sistemindeki hafızada dost, düşman, müttefik,
rakip ve tarafsız olarak insanlar, toplumlar ve devletler
sınıflandırılmışlardır.
Devletin herhangi bir tehlikeye karşı tepkisi, insanın
bağışıklık sisteminin verdiği tepkiye benzer olarak üç farklı şekilde tezahür
edebilir: 1- En Uygun (Optimal) Çalışma, 2- Bağışıklık (İmmun) Yetmezliği, 3-
Aşırı Hassas (Hipersensitive) Çalışma.
Türkiye, Şer İttifakının (ABD, İngiltere, İsrail, Siyonizm)
1900’lerden 2012 yılına kadar yaptığı saldırılara, hem doğal hem de sonradan
kazanılmış bağışıklık sistemi ile cevap vermiştir. Türkiye, Şer ittifakını
tanıdıkça, bilgisi ve tecrübesi arttıkça verdiği cevaplar, ona göre
değişmektedir. Ancak, Şer İttifakının taşeronu FETÖ türü bir yapılanma
konusunda yeterince bilgisi ve tecrübesi olmadığından(!) ya da buna karşı
hatalı davrandığından dolayı 2013 yılından buyana Türkiye’nin bağışıklık
sistemi, aşırı hassas çalışmakta ve otoimmün hastalıklara sebebiyet
vermektedir.
Özellikle 15 Temmuz 2016 sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe
girişimi sonrasında, genel olarak devletin, özel olarak da siyasetin bağışıklık
sistemi, aşırı hassas çalışma (Hipersensitive) özelliği göstermektedir. Bu
özelliği ile sürekli gayr-i memnun üretmekte ve sosyolojik amaçlı tasarlanan
darbenin öngördüğü kadife darbe için gerekli olan gayr-i memnun kitle sayısının
artmasına sebep olmaktadır.
Bu çok ciddi bir tehlikedir.
Geçen yazıda, telefonlarında ByLock kullandığı gözüken
insanlara karşı aşırı hassasiyet gösterilerek verilen tepkinin (açığa alma,
ihraç etme, tutuklama vb.) kendi dostlarını bile düşman kategorisinde görme ve
konumlandırma gibi bir sonuç doğurduğunu gördük. Türkiye’nin bağışıklık
sisteminin aşırı hassas çalışması, Türkiye’yi FETÖ’nünByLock üzerinden kurduğu
tuzağa düşürmüş ve yeni gayr-i memnunlar üretmiştir.
Gelecek yazıda, Türkiye’nin bağışıklık sisteminin aşırı
hassas çalışmasına ilişkin örnekler üzerinde durulacaktır.
Kaynaklar:
1- Guyton, AC.,Hall, EJ., Tıbbi Fizyoloji, Nobel Tıp
Kitapevleri, İstanbul, 11. Basım, 2007, S:429-449.
2- Akşit F, Akgün Y, Kiraz N: Genel Mikrobiyoloji ve
İmmunoloji kitabında: Prof. Dr. Yurdanur Akgün (Ünite: 9, 10, 11, 12, 13, 14),
sayfa:159-243, Editör: Prof. Dr. Nuray SERTER, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi
Açık Öğretim Fakültesi Yayınları:2009.
3-
http://www.canfezasezgin.com/Home/Icerik/Bagisiklik-Sistemi-Nedir-777
4- Biçer, H., http://bilgihanem.com/bagisiklik-sistemi-nedir/
5-
http://www.biyologlar.com/bagisiklik-sistemi-nedir-bagisiklik-sistemi-nasil-calisir.
6- Kocabaş, H.,
http://hasankocabas.com.tr/icerik-124-otoimmun_hastaliklar.html
7- http://sinirbilim.org/otoimmun-hastaliklar/
8- http://www.biyologlar.com/otoimmun-hastaliklar-vucudun-kendisiyle-savasmasi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder