(Umran Dergisi Ocak 2018 Yazısıdır)
“Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan
kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman etmiş olanlara karşı bir kin
bırakma.” (59/10)
Soğuk
Savaşın sona ermesi ile birlikte (Sovyetlerin çöküş sonrası) ABD, dünya
imparatorluğu kurmak için, gelecekte kendisine rakip olabilecek tüm güçleri tasfiye
etmek amacıyla “önleyici savaş doktrinini” benimsemiş; “21. Asır ABD Yüzyılı
Ana Projesi (PNAC)”ni ve bunun onlarca alt projesini dünyanın değişik
bölgelerinde uygulamaya sokmak üzere provokasyonlara başlamıştır. 21. asırda
insanlığın en büyük ihtiyacı olan enerji kaynaklarına el koyabilmek, enerji
ihtiyacı olan tüm ülkeleri çökertmek ve kendisine bağımlı hale getirip
boyunduruk altına alabilmek için ABD, 2001 yılında New York’ta bulunan ticaret
merkezi “İkiz Kulelerin” sivil uçaklarla vurulmasını, uzun zamandır cilalayıp,
parlatıp servis ettiği “el-Kaide”ye yıkarak, “terörle mücadele” adı altında
yeni bir savaş başlatmıştır. ABD, önce Afganistan’ı, ardından da Irak’ı işgal
etmiştir. Her iki ülkeyi işgal ederek hem enerji üretim sahalarını hem de
enerji ulaşım yollarını kontrol etmeye çalışmıştır.
ABD’nin başlattığı bu yeni süreç, “Siyonizm’in Dünya
Hâkimiyeti”, “Derin Dünya Devleti” politikaları ile örtüştüğü için, aralarında
ihtilaflar olmasına karşılık yol boyu Siyonizm’le birlikte hareket etmeleri
mümkün olabilmiştir. Neocon-Siyonist ittifakı ile ABD milliyetçileri WASP’çılar
arasında zaman zaman çok şiddetli çatışmalar vuku bulsa bile diğer güçlere,
özellikle İslâm’a karşı, yeri ve zamanı geldiğinde ittifak yapmakta, birlikte
hareket etmektedirler.
İslâm coğrafyasında, geçmiş yazılarımızda isimlerini
verdiğimiz 15 civarında proje birbiri ile savaşmaktadır. Bu projelerin
sahipleri bazen birbirleri ile uzlaşarak bazen de çatışarak hedeflerine
ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bugün için asıl sıkıntı, savaşın müslümanlar
arasında “İslâm’ın İslâm’la Savaşı” şeklinde cereyan ediyor olmasıdır. Şer
İttifakının yürürlüğe sokmaya çalıştığı projelerin özü, sosyolojik savaşı esas
almakta, bu coğrafyayı Kaos teorisi kapsamında, din, etnik, mezhep, aşiret ve
cemaat merkezli olarak çatıştırarak bölmektir.
Trump’ın ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının,
İngilizlerin Kudüs’ü işgal tarihi olan 1917 yılının 100. yılına denk gelmesi
bir tesadüf değildir. ABD kongresinin 1995’de aldığı bir kararı, 22 yıl sonra
yürürlüğe sokmak demek, 2001 yılında ABD başkanı Bush’un ilan
ettiği “100 yıl sürecek Haçlı Seferleri”nin bir ileri
aşamasına geçilmiş olması demektir.
Bunu ümmetin görmesi gerekir. Arif Nihat
Asya’nın “Aziz-i vakt idik, âda (düşman) zelil kıldı bizi” sözü
üzerinde Ümmet, tefekkür etmeli ve kendi öz eleştirisini yapmalıdır. Yalnızca
Şer ittifakını/Şeytanı ittifakı(ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) ya da sadece dış
güçleri suçlayarak meselelerimizi çözmemiz mümkün değildir.
Şeytan, Hz. Âdem’e yaptığını, tüm peygamberlerin yoluna
gidenlere yapmak için yemin etmiş, tüm iman edenlere sınırsız ve topyekûn bir
savaş açtığını ilan etmiştir. Bu, Hz. Âdem’in yaptığı hatayı ortadan kaldırmaz.
Şeytanın başarısı, Hz. Âdem’in gösterdiği bir zafiyetin ürünüdür. Nitekim Hz.
Âdem, zaaf göstererek Allah’ın koyduğu emir ve yasakları çiğnediğinden dolayı
suçunu kabul edip tövbe etmiş ve Allah’tan bağışlanmasını dilemiştir.
İç dinamiklerde zafiyet olmadan dış dinamiklerin etkili ve
tahrip edici olması çok zordur.
1,7 milyarlık müslüman, dünyadaki 7 milyar insanı
kurtaracak bir imkâna/güce sahipken, kendi içerisinde parçalanıp birbiriyle
savaşmasının ve çok kolay oyuna gelmesinin sebepleri ortaya konmadan çözüm
bulmamız mümkün değildir.
Bu sebeple “Kur’ân ve Sünnetin öngördüğü Ümmet anlayışı
ile bugün pratikte varolan, yaşayan ümmet arasındaki ilişki nasıldır?” sorusunun
sorulup en gerçekçi bir şekilde ve adalet ölçülerine uygun olarak
cevaplandırılması gerekir.
Bugün için en acil konu Ümmet Şuurunu yeniden inşa edebilmek
ve insanlığın ihtiyacı olan kurtuluşu, 7 milyar insana sunabilmektir. Bu yazı
serisinde Ümmet Şuurunun yeniden inşası için yapılması
gerekenler konusu, ele alınıp incelenecek ve yol boyu öz eleştiri yapılacaktır.
Fay Hatları: Birbiri ile İlişkili Olaylar Zinciri
Son günlerde dünyada, önemli gelişmeler yaşanmakta ve yeni
fay hatları meydana gelmekte, varolanlar arasında gerilim derinleşmektedir.
Bunları, İslâm coğrafyasını merkeze alarak iç, dış ve melez dinamikler olarak
üç ana sınıfa ayırabiliriz:
Dış Dinamikler
- ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm
Ekseni ile Rusya-İran-Çin-Türkiye Ekseni ve BRIC arasında gittikçe
derinleşen fay hattı,
- ABD
ile İngiltere arasında fay hattı,
- ABD-Japonya
ile Çin- Kuzey Kore arasındaki fay hattı,
- ABD
ile AB ülkeleri arasında, özellikle Almanya-Fransa ile fay hattı,
- ABD’nin
iç fay hatları: WASP’çılar ile Neocon-Siyonistler arasındaki fay hattı,
- Siyonizm
ile tüm dünya ülkeleri arasındaki fay hatları,
- Türkiye
ile AB ülkeleri arasındaki fay hatları,
- İran
ile ABD-İsrail-Siyonizm arasındaki fay hattı,
- Türkiye
ile ABD-İsrail-Siyonizm arasındaki fay hattı,
- AB’nin
kendi iç fay hatları,
- Zengin
ülkeler ile fakir ülkeler arasında fay hatları.
İç Dinamikler
- Mezhepsel
fay hatları: Şii yönetimlerle Sünni yönetimler arasında, Sünni
yönetimlerle Sünni yönetimler arasında,
- Kavmi
fay hatları: Türk-Kürt/Arap/Pers, Arap-Kürt/Pers,
- Laik-anti
laik fay hattı,
- Zengin-fakir
fay hattı.
Melez/Hibrit Dinamikler
Bu gruptaki dinamikler, iç ve dış dinamiklerin etkileşimi
ile bir ortak payda oluşması sonucu meydana gelmektedir. Melez/hibrit
dinamiklerden en dikkat çekeni, İsrail-Suud-BAE-Bahreyn-Mısır-ABD
ittifakı, Türkiye-Rusya, İran-Rusya-Çin ittifakıdır.
Bugün dünyada meydana gelen aşağıdaki olayları, bu üç
dinamik açısından değerlendirmek gerekmektedir:
- ABD-Suud
işbirliği; Suud’un, ABD ile 10 yıllık 350 milyar $ civarında askerî
anlaşma yapmış olması,
- Suud
önderliğinde bazı Arap ülkelerinin Katar’a ambargo uygulaması,
- Katar’a
uygulanan ambargoya Türkiye, İran, Pakistan, Cezayir ve Fas’ın karşı
çıkması ve ekonomik yardım yapması. Türkiye ve Pakistan’ın Katar’a asker
gönderme kararı alması,
- ABD’nin
Katar’la 10 adet F-16 savaş uçağı satma anlaşması imzalaması ve askeri
tatbikat yapması; Katar’ın, ambargonun yumuşatılmasını talep etmesi,
- Katar
krizi ile birlikte, Şii-Sünni fay hattına, Sünni-Sünni fay hattının
eklenmesi ile Sünni dünyanın fiilen ikiye bölünmesi,
- Suud
yönetiminde iç kavgaların şiddetlenmesi, yeni yönetimin Şer ittifakının
“Ilımlı İslâm Projesini” benimseyip uygulamaya sokması,
- ABD-İsrail-Mısır-Suud-
Birleşik Arap Emirlikleri-Bahreyn gibi bir eksenin ortaya çıkması; buna
karşılık Türkiye-İran-Irak-Katar-Pakistan-Rusya ekseninin oluşması,
- Lübnan
Başbakanı Hariri’nin Suud’da tutuklanmasının ardından başbakanlıktan
istifa edeceğini açıklaması sonucu serbest bırakılması,
- Suud’un
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’a baskı yapması,
- Yemen’in
eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in öldürülmesi,
- ABD
Başkanının Pakistan’a askeri operasyon yapılabilir açıklaması, Pakistan
başbakanının istifa ettirilmesi,
- ABD’nin
4000 kişilik bir askeri birliği Pakistan’a gönderme kararı, buna Rusya ve
Çin’in karşı çıkması,
- Türkiye-İran-Rusya
arasında hem başkanlar hem de askeri düzeyde ziyaret trafiğinin
yoğunlaşması,
- Türkiye’nin
ABD karşıtı Vietnam ve Venezüella ile yakınlaşması,
- Türkiye,
AB ve özellikle, Almanya ile ilişkilerinin bozulması, gerilimin sürekli
yükselmesi,
- Barzani’nin
25 Eylül 2017’de bağımsız Kürdistan devleti için referandum kararı alıp
uygulamasının ardından Türkiye ve İran’ın, merkezi Irak yönetimine destek
vererek Barzani’nin referanduma dâhil ettiği tüm ihtilaflı bölgeleri Irak
kuvvetlerinin ele geçirmesi; Barzani’nin istifa etmesi ve referandumun
iptal edilmesi. Barzani referandumuna destek veren ve teşvik eden
İsrail’in Referandum sonrasında Barzani’ye herhangi bir destek vermemesi,
suskunluğa bürünmesi, Kürdistan bölgesinde Barzani yönetimine karşı
olaylar zincirinin başlayıp devam etmesi,
- İspanya’da
Katalonya bölgesinin Bağımsızlık Referandumuna gitmesinin ardından İspanya
merkezi hükümetinin referandumu iptal etmesi ve tutuklamalar yapması;
yapılan seçimlerin ardından bağımsızlık taraftarlarının seçimi kazanması,
- Venezüella’da
iç karışıklıkların meydana gelmesi,
- ABD’nin,
Irak ve Suriye düzleminde PYD/YPG’yı stratejik ortak kabul edip
operasyonları, Türkiye’nin itirazlarına rağmen, birlikte yapmaları ve
ABD’nin PYD/YPG’ye 60.000 kişilik düzenli bir ordu kurması ve ağır
silahlarla donatması, maddi yardımda bulunması,
- ABD’nin,
Suriye’de PYD/YPG’nin hakim olduğu bölgelere “Özel birlikler” göndermesi
ve Askeri üsler açması,
- ABD’nin,
Türkiye’yi dışlayarak PYD/YPG ile birlikte Rakka operasyonunu yapması,
- ABD’nin,
DAEŞ ile savaşma yerine Suriye askeri güçlerinin ABD’nin çizdiği
sınırların dışına çıkmasını engellemek için Suriye askeri birliklerine
operasyon yapması,
- ÖSO’dan
ayrılan bazı birliklerin PYD/YPG ve Suriye ordusuna katılması,
- ABD,
PYD/YPG/PKK ve IŞİD işbirliğinin gerçekleştirilmesi, IŞİD’in kuşatıldığı
bölgelerden ABD-PYD desteği ile uğurlanması, IŞİD’in değişik İslâm
ülkelerine kamuflaj içerisinde gönderilmesi,
- Türkiye’nin
Suriye’deki hareket alanının bizzat ABD tarafından kısıtlanması,
- Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Türk heyetine saldıran bir gruba, Cumhurbaşkanı
korumalarının müdahale etmesinden dolayı ABD yargısının Türk korumalara
mahkûmiyet vermesi,
- ABD
New York Güney Bölgesi mahkemesinin, Halk Bank ile ilgili dava açması,
Rıza Zarrab’ı ve Genel Müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’yı
tutuklaması; Halk Bankası eski genel müdürü Süleyman Aslan ile eski
ekonomi bakanı Zafer Çağlayan hakkında da tutuklama kararı vermesi. Rıza
Zarrab için Türkiye’nin ABD’ye iki kez nota vermesi, Rıza Zarrab’ın
itirafçı olup Türkiye’yi suçlaması üzerine Türkiye’nin Riza Zarrab’ı
casuslukla suçlaması, Hakan Atilla’nın sanık değil tanık olması,
- Türkiye
ile ABD arasında vize krizinin çıkması ve krizin 2019 yılına kadar devam
edeceğinin ABD tarafından açıklanması,
- Gerek
ABD ve gerekse AB ülkelerinde FETÖ mensuplarının koruma altına alınması,
- Fransa,
Almanya, İngiltere’den sonra İspanya’da IŞİD adına(!) yapılan terör
eylemleri ve bunun üzerine İslâm coğrafyasına karşı Batıda oluşturulmaya
çalışılan psikoloji,
- ABD’nin
değişik eyaletlerinde son zamanlarda meydana gelen ırkçı görüntüsü
verilmiş kitlesel sokak eylemleri ve terör,
- ABD
Merkez Bankası FED’in mali operasyonları ile ABD’deki iktidarı
sıkıştırması,
- Mısır’da
bir camiye yapılan saldırı sonucunda 250 civarında insanın ölmesi,
- ABD
Başkanı Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak açıklaması ve ABD’nin
İsrail’deki büyükelçiliğini BM’nin 478 sayılı kararına rağmen Tel Aviv’den
Kudüs’e taşıma kararı alması. Buna bağlı olarak başta İslâm coğrafyası
olmak üzere Dünyanın her tarafında protesto eylemlerinin meydana gelmesi,
gerilimin aşırı yükselmesi; Filistin’de yeni bir intifadanın başlatılması,
İsrail’in zulmünün artırması. Bu konuda da İslâm Dünyasının fiilen ikiye
bölünmesi,
- Türkiye’nin
çağrısı üzerine İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul’da toplanıp ABD
kararına karşı çıkması, Doğu Kudüs’ü Filistin devletinin başkenti kabul
eden bir deklarasyon yayınlaması,
- ABD’nin
Kudüs kararını, Mısır’ın BMGK’na götürmesi, konseyde ABD kararının 1 oya
karşılık 14 oyla reddedilmesi, bu kararı ABD’nin veto etmesi; Türkiye’nin
ABD’nin veto ettiği kararı BM Genel Kurulu’na taşıması ve yapılan oylamada
9 oya karşılık 128 oyla ABD’nin kararının reddedilmesi, Bunun üzerine ABD’nin
red oyu veren ülkeleri tehdit etmesi, Guetamala’nın Büyükelçiliğini
Kudüs’e taşıyacağını açıklaması,
- Avrupa’daki
NATO tatbikatında Mustafa Kemal ve Erdoğan’ın düşman olarak gösteren
bir sahnenin yer almış olması ile Türkiye’nin NATO’yu protesto etmesi,
- ABD’nin
açıkladığı Milli Güvenlik Belgesi’nde (Trump Doktrini) Rusya ve Çin’i
suçlayıp düşman sınıfında göstermesi ile tartışmaların başlaması,
- NATO’nun
Türkiye’nin çevresindeki NATO üslerine ve Türkiye’nin de üssü olan
ülkelere asker yığınağı yapması,
- Norveç’teki
NATO üssünde Komutanın “savaşın yaklaştığına” ilişkin açıklamada
bulunması.
Bütün bu olaylar, Şer İttifakının
(ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm) Ortadoğu üzerinden “Kaostan Kaynaklanan Düzen”
(”Yaratıcı Savaş”/“Düzeltici Savaş”) Teorisi kapsamında, Küresel savaş çıkarmak
için öngördüğü bir stratejinin(1,2) uygulanmaya sokulmuş olmasının bir sonucu
olabilir.
ABD BMGK Kararını Niçin Veto Etmiş Olabilir?
ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının, BMGK’da,
ABD’nin yalnız başına evet demesine karşılık 14 ülkenin hayır oyu ile
reddedilmiş olması, gerçek anlamda ABD’ye verilen önemli bir mesajdı. Ancak bu
sonuç, ABD için bir sürpriz olmamalıydı. Çünkü bu 14 ülkenin neredeyse tamamı,
ABD’nin bu kararına itiraz etmişler ve bu kararın hem Ortadoğu’da hem de
dünyada büyük gerilimlere ve hatta çatışmalara sebebiyet vereceğini önceden
açıklamışlardı.
22 yıl önce 1995 yılında alınmış bir kararın aradan geçen
bunca zamana rağmen uygulamaya sokulmamış olmasının sebebi neydi? Şimdi ne
değişti de uygulamaya sokulmak istendi? Bu gün, ABD kararında neden ısrar
etmiştir? ABD’nin Kudüs kararı, BMGK tarafından 14 oyla reddedilmiş ve
ABD tamamen yalnız bırakılmış olmasına rağmen ABD’nin BMGK kararını veto etmiş
olmasının sebebi ne olabilir? BM Genel Kurulu’nda karar reddedilince ABD’nin
ortaya koyduğu sert, kırıcı, kaba tavrın sebebi nedir? Normalde ABD ile
birlikte hareket etmesi gereken birçok ülkenin çekimser kalmasının ya da hayır
demesinin sebebi nedir? Bu durum doğal mıdır; yoksa bir gizli güç devreye mi
girmiştir? Gizli bir stratejimi uygulanmak istenmektedir?
Bu soruların muhtemel cevaplarını aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz:
1-Allah, her şeyi bir kanuniyete tabi olacak tarzda
yaratmıştır. Bu yaratılış kanununa “Sünnetullah” denmektedir. Kur’ân ve Sünnete
göre helak olan kavimlerin helak olma/edilme nedeni; Şirk Koşmak-Allah’tan
Başkasına Kulluk Etmek-İbadet Etmek(Nuh Kavmi: 11 Hud 26; 23 Müminûn 23),
Allah’ı Önemsiz Kabul Etmek-Unutmak(Şuayb Kavmi: 11 Hud 91,92), Peygamberi
Yalanlamak(Nuh Kavmi: 25 Furkan 37), Kulları Şaşırtıp Saptırmak(Nuh Kavmi: 71
Nuh 27), Eşcinsellik(Lut Kavmi: 7 A’râf 80-84; 11 Hud 77-83; Neml 54-58;
29 Ankebût 28, 30,34; 26 Şu’arâ 160-174), Yol Kesmek(Lut Kavmi: 29
Ankebût 29), İfsad Etmek(Şuayb Kavmi: 11 Hud 85; 7 A’râf 85-90; 7 A’râf 73-79;
43 Zuhruf 54; Lut Kavmi: 21 Enbiya 74; 29 Ankebût 30,34; Nuh Kavmi: 51 Zariyat
46; Semûd Kavmi: 11 Hud 85; 26 Şu’arâ 152; 11 Hud 62; Firavun Kavmi: 7 A’râf
103; 27 Neml 14; 28 Kasas 4; Karun: 28 Kasas 76-83), Terazi Mizan
Bozukluğu(Şuayb Kavmi: 11 Hud 91, 92; 11 Hud 85, 7 A’râf 85-90; 7 A’râf
73-79, 43 Zuhruf 54), Zulüm-Zorbalık-Kibir-Büyüklenme, Azgınlık(Hud Kavmi: 11
Hud 59-60; 26 Şu’arâ 128-130; 41 Fussilet 15; Firavun Kavmi: 2 Bakara 49; 7
A’râf 123-127; 11 Hud 91; 43 Zuhruf 54; Karun: 28 Kasas 76-83). Nuh Kavmi: 11
Hud 37,44; 25 Furkan 37; 23 Müminûn 27; 29 Ankebût 14; 11 Hud 27-31; 53 Necm
52), Refahtan Şımarıp Azmak(Sebe Halkı: 34 Sebe’ 15-22; Karun: 28 Kasas 76-83),
Bölünmüşlük(Semûd Kavmi:27 Neml 45; Firavun Kavmi: 28 Kasas 4), Ölçüsüzce Davranmak(Semûd
Kavmi:26 Şu’arâ 151; Lut Kavmi: 26 Şu’arâ 166; Nuh Kavmi: 71 Nuh 27) ve
Çeteleşmektir(Semûd Kavmi: 27 Neml 45-52). Şer İttifakında bunların hepsi
mevcuttur. İlahi sünnete göre Şer İttifakı, kendi kendisini yok edecek bir yola
girmek üzeredir:
“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa
onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara
hazırlanmış düzen vardır.” (14 İbrahim 46)
2- İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada kurulan düzenin
patronu olarak ABD, kendisini “Dünya Köyünün ağası” olarak kabul etmektedir.
ABD, “Dünyanın ağası”(!) olarak söylediği her şey emirdir ve mutlaka yerine
getirilmesi gerekir, psikolojisinin etkisi altındadır,
3- ABD içinde var olan zaman zaman şiddetlenen
Neocon-Siyonist İttifakı ile ABD milliyetçilerinin(WASP’çılar/Pentagon)
arasındaki savaşı durdurma, en azından geçici bir barış sağlamak amacıyla
Siyonistlerin asırlar boyu süren arzusu gerçekleştirilmek istenmiştir,
4- 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve ABD’nin kesin
hâkimiyeti olan dünya düzeninin bugün çöktüğünü, işe yaramaz olduğunu, ABD’nin
hâkimiyetinin yok olmak üzere olduğunu, ABD halkına göstererek yeni bir dünya
düzenine olan ihtiyacı ABD halkına kabul ettirmek, bunun için ABD halkının
bedel ödemeyi kabullenmesini sağlamak,
5- 2000’li yıllardan bu yana yayınlanan ABD Milli Güvenlik
belgelerinin hepsinde ABD’nin otoritesinin zayıfladığı, ekonomisinin çözülmeye
doğru gittiği ve böyle devam ederse ABD’nin dağılma, parçalanma tehlikesi ile
karşı karşıya kalabileceği her seferinde vurgulanmıştır. Bütün bu belgelerde
Rusya ve Çin’in asıl rakip, hatta üstü kapalı düşman olduğu vurgulanmıştır.
İkinci dünya savaşı sonrasında kurulan düzene karşı çıkan ve “Revizyonist”
olarak nitelenen bu ülkelerle hesaplaşmanın kaçınılmaz olduğu ortaya
konmaktadır. ABD’nin liderliğinde yeni bir dünyanın kurulabilmesi için
“yaratıcı yıkım savaşına ihtiyaç” vardır. Bu askeri anlamda üçüncü dünya savaşı
demektir. Böyle bir savaşa ABD halkını ikna etmek için ABD yönetimi sürekli
gerilim ve bunalım üretmek zorundadır.
6- ABD, BM’de Kudüs kararında ısrar etmesi ile İslâm
coğrafyasındaki ABD işbirlikçisi yönetimleri(Mısır, Ürdün, Suud, BAE, Bahreyn
gibi), kendi halkları ile karşı karşıya getirecek bir durum meydana
getirmiştir. Bu yönetimler, ABD’nin kararını onaylayacak olsalar ülkelerinde
halklarının büyük protestoları ile karşı karşıya kalacaklardı.
Desteklemedikleri takdirde de ABD ile karşı karşıya kalacaklardı. Eğer arkada
ABD ile bir danışıklı dövüş yoksa birinciyi tercih ettikleri için ABD bu
ülkelerde iç karışıklıklar çıkarmak için yeni bir strateji uygulamaya
başlayacaktır. Diğer bir tabirle “İkinci Arap Baharı projesini”(4. Nesil Kadife
darbeler dönemi) yürürlüğe sokup Büyük Ortadoğu projesini
Mısır-Ürdün-Suud-BAE-Bahreyn ekseninde hayata geçirerek bu ülkeleri bölmek
isteyecektir.
7- ABD, Büyük bir ihtimalle büyükelçiliği Kudüs’e taşıma
kararının BM’de reddedileceğini bilerek hareket etmiştir. BM’de alınan red
kararından sonra hem kendi Büyükelçiliğini hem de başka ülkelerin
büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıttırarak BM’nin kararını geçersiz, işlevsiz hale
getirmek isteyecektir. Büyükelçiliklerin Kudüs’e taşınması ile İslâm
coğrafyasındaki halklar düzeyinde gerilim yükselecek ve iç karışıklıklar
meydana gelecektir. Böylece ABD, İslâm coğrafyasında meydana gelecek kaostan
yararlanarak bölgeye müdahale edip Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Yemen’de
olduğu gibi yeni bir iç savaş zinciri başlatmak isteyecektir.
8- ABD’de 22 yıl önce alınan bir kararın bugün hayata
geçirilmesini birinci derecede isteyen güç Siyonizm’dir. ABD
Milliyetçileri(WASP/Pentagon), böyle bir kararın bugün için uygulanmasını uygun
görmemiş olabilirler. Bu nedenle dünyanın değişik ülkeleri ile teması geçip red
vermelerini ya da en azından çekimser kalmalarını sağlamış olabilir. Böylece
Neocon-Siyonist ittifakına büyük bir darbe indirmiş olabilir. Eğer böyle ise
ABD’de iç kavga daha da derinleşecek ve bunun etkisi, dünyanın her tarafına
farklı bir şekilde yansıyacaktır.
9- İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul toplantısında,
Doğu Kudüs’ün Filistin Devleti’nin başkenti olarak kabul edilmesi kararı
alınmış ve bu tüm dünyaya duyurulmuştur. ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma
kararının BMGK’de görüşülmesi bundan sonradır. BMGK’nin 14’e 1 aldığı kararı
ABD’nin veto etmesinin bir sebebi, BM Genel Kurulu’nda da reddedilmesini
sağlamak olabilir. Bu durumda İslâm Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı’nın Doğu
Kudüs’le ilgili aldığı kararın önü kesilmiş olacaktır. İslâm Ülkeleri böyle bir
kararı uygulamaya soktuklarında, ABD bunu BMGK’ne oradan da BM Genel Kurulu’na
götürecek, ABD’nin Kudüs’e Büyükelçiliğini taşımayla ilgili BM Genel Kurulu’nun
aldığı kararı gerekçe olarak gösterip İslâm ülkelerinin aldığı kararın
reddedilmesini isteyecektir. İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın yayınladığı
bildiriden sonra Rusya’nın “Kudüs konusunda Türkiye ile aynı düşüncede değiliz”
açıklamasını yapmış olması; İslâm Ülkelerinin aldığı kararın BM’de
reddedilebileceğinin bir işareti olarak değerlendirilebilir.
10- Şer ittifakı, Kudüs’ün uluslararası bir yapı tarafından
yönetilmesini zaman zaman seslendirmiştir. Bu son operasyonla birlikte BM’den
böyle bir kararı çıkarabilmek için ABD böyle bir taktiğe başvurmuş da olabilir.
Bu ihtimallerden hangisinin doğru olduğunu zaman
gösterecektir. Fakat unutulmaması gereken en önemli nokta, ABD’nin bu tavrı,
uzun vadeli bir stratejide sadece taktik bir hamledir. Asıl strateji, “Kaostan
Kaynaklanan Düzen”/“Yaratıcı Yıkım”/ “Düzeltici Savaş” ile ABD patronluğunda
yeni bir dünya düzeninin kurulabilmesini sağlamaktır. Bunun için ABD, 3. Dünya
Savaşını Ortadoğu’dan başlatmak istemektedir[1].
Ümmet buna hazır olmalıdır.
“İpini Eğirdikten Sonra Çözüp Bozan Kadın”: ABD
Günümüz dünyasında insan fıtratına karşı girişilen büyük
saldırının öncülüğünü ABD yapmaktadır. İnsanı sefahate, çürümeye, sonu belirsiz
bir maceraya sürüklemektedir. Tarihte helak olmuş tüm toplumların helak
olmasına sebep olan tüm özellikleri kendinde toplayan sisteme sahip tek
devlettir. 11 Eylül 2001 provokasyonundan (ABD’deki İkiz Kulelerin sivil
uçaklar tarafından vurulması) sonra ABD, ‘Müslümanlar bizim yaşam tarzımıza
karşılar’ deyip “100 yıl sürecek Haçlı Savaşlarını başlattığını” ilan etmiştir.
Bu savaş ilanı, 21. yüzyılda nelerin olabileceğinin, Şer İttifakının/Şeytani
İttifakın/21. Asrın Firavunlarının ağzından açık aleni söylenmiş olmasından
başka bir şey değildi. Müslümanlara karşı açtığı bu savaş, gerçekte ABD için
sonun başlangıcıdır. Bunu hep beraber göreceğiz inşallah.
Afganistan’dan sonra Irak’ın işgal edilmesi için BM’den
karar çıkartamadığında BM’ye, dünyaya karşı sarf ettiği sözler unutulmamıştır.
Özellikle Fransa ve Almanya’nın BM’deki tavrından dolayı ‘Yaşlı Avrupa’ deyip
onları aşağılamıştır. Her seferinde BM’ye ayırdığı bütçeyi kesme ya da bütçede
kısıtlama yapma tehdidinde bulunmuştur. ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma
kararına, BMGK ve BM genel kurulunun verdiği red cevabı karşısında ABD Başkanı
Trump’ın ve ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley’in sarf ettiği sözler ve
yaptığı tehditler, Firavunlaşmış bir zihniyetin ürünüdür:
“Trump: "Yüzlerce milyon hatta milyarlarca
dolar alıp sonra bize karşı oy kullanıyorlar. Peki, bu oyları takip edeceğiz.
Bırakalım aleyhimize oy kullansınlar, biz de epey (parayı) muhafaza etmiş
oluruz. Umurumuzda değil." .
“Haley: "Aleyhte oy kullananların isimlerini
alacağız."… "ABD, Kudüs'e büyükelçiliğini taşıyacaktır. Bunu bizden
ABD halkı istiyor ve doğru olan da budur. Hiçbir oylama bunu değiştirmeyecektir
ama bu oylama Amerikalıların BM'ye nasıl baktığı ve bizim bize BM'de
saygısızlık yapan ülkelere nasıl baktığımız konusunda bir fark
yaratacaktır."[2]
Ayrıca ABD, BM’ye ayırdığı bütçede kısıtlama yapacağını
açıklamıştır.
BM’de çok farklı zamanlarda yapılan oylamalarda ABD,
istediğini alamayınca karşı oy kullanan herkesi tehdit etmekle tutarsızlığını
ortaya koymuştur. Dünya insanlığı açısından güvenilir olmaktan çıkmış bir
ülkedir ABD. Bu durum bize, Hz. Musa’nın mücadele ettiği Mısır Firavunu’nu
hatırlatmaktadır. Aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen Firavuni düşünce ve
davranış değişmemektedir; sonları da değişmeyecektir.
Şu ana kadar dünyaya önerdiği düzenin tam zıddına
davranışlarda bulunmuş, tüm insanlığın birikimi ve dayanışmasının sembolü
haline gelen ve dün kutsadığı tüm değer ve kurumlara bugün saldırmış, onları
kendisine ayak bağı olarak görüp devirlerini tamamladıklarını ve onlara
ihtiyacı olmadığını söylemiştir. Firavunlar gibi gücünü putlaştırarak “ipini
eğirdikten sonra çözüp bozan kadın” gibi davranmıştır:
“Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha
çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini
sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın.” (16 Nahl
92)
Artık çözülen ipin tekrar eski haline gelmesi nasıl mümkün
değilse, ABD’nin de dünyadaki eski konumuna yeniden dönmesi, eski güvenirliğini
ve saygınlığını yeniden kazanması mümkün değildir. Belki kendisinden
korkulacaktır, ancak sevilmeyecek, nefret edilecek, kendisine saygı
duyulmayacak ve güvenilmeyecektir. Artık ABD, dünyanın büyük çoğunluğunun dostu
ve müttefiki değildir. ABD, kendisini etkin kılan yumuşak gücünü(Soft Power)
kaybetmiştir
ABD, zalim Roma imparatorluğunun girdiği yıkılış sürecine
girmiştir. Yıkılışın ne zaman tamamlanacağı ya da hangi hız ve ivme ile vuku
bulacağını zaman gösterecektir. Şüphesiz ki bu, bu günden yarına olmayacak
fakat mutlaka vuku bulacaktır.
Sonuç: “Rabbimiz Allah'tır” Diyerek Dosdoğru İstikamet
Tutturanlar Zafere Ulaşacaktır
Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail ve 2. Sevr Projelerinin
uygulanmak istendiği bir zamanda müminler, etnik, mezhep, cemaat ve hareket
düzleminde parçalanmak ve birbirine düşürülerek, birbirine kırdırılarak tasfiye
edilmek istenmektedir. Geçmişte birçok cemaat, yapı, kurum ve kuruluş birbirine
düşürülmüş ve araya kan davası sokulmuştur. Birçok yapı, cemaat ve siyasi parti
bölünmüş ve kamuoyu indinde itibarları zedelenmiştir. Bugün de “İslâm’ın
İslâm’la savaşı” projesi kapsamında İslâm coğrafyasının kahir ekseriyetinde
Müslümanlar birbirleri ile savaşmaktadır.
Ümmetin bu gerçeği görmesi, ona göre davranması ve insanlığa
önderlik yapabilecek bir dayanışma ve organizasyonun içine girmesi
gerekmektedir. Ümmetin birlik ve beraberliği, insanlık için gerek şarttır. O
nedenle bu çatışmaları sonlandırmak zorundayız.
Şer İttifakının Kudüs ile ilgili kararı, bölge üzerinden
çıkarmak istediği küresel savaş için bir alt yapı hazırlama süreci ile ilgili
olabilir. Bu karar, belli bir stratejiye dayanmakta olup belli bir amacı vardır.
Bunun için önümüzdeki günlerde İslâm dünyasının tepkileri belli bir düzeye
geldiğinde ve belli bir şekil kazandığında, Şer İttifakının karşı psikolojik
harekât başlatacağı göz ardı edilmemelidir. İslâm dünyasındaki birlik,
beraberlik ve dayanışmayı kırmak, hatta yok etmek için bazı ülkelerle ilgili
irade bozucu haberler yaymak ve değişik provokasyonlara başvurmak
isteyeceklerdir. Bu, şeytani ittifakın tarih boyu başvurduğu metotlardan
biridir:
“Bir kısım insanlar, müminlere: «Düşmanlarınız olan
insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu,
onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve «Allah bize yeter. O ne güzel
vekildir!» dediler.” (3 Âl-i İmran 173)
ABD bu son hamlesiyle kendi işbirlikçilerini çok zor durumda
bırakmıştır. ABD’nin isteği istikametinde rey kullansalar kendi halklarının
hışmına uğrayacaklardı. ABD’nin kararına karşı oy kullanarak ABD’nin
düşmanlığını kazanmışlardır. İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın yayınladığı
deklarasyonu imzalayan ve/veya BM Genel Kurulu’nda ABD’nin kararına karşı çıkan
ülkelerle ilgili önümüzdeki günlerde her türlü operasyon yapılmak istenecektir.
İslâm Dünyasındaki işbirlikçi yönetimlerin, bundan böyle ABD
ile yaşayacakları tüm gerilimler ümmetin lehine gelişmelere sebebiyet
verecektir. Bu, işbirlikçi yönetimleri Şer İttifakından koparabilmek için
iyi bir fırsat olabilir. İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın aldığı son karara bu
açıdan bakılmalıdır. Dünyanın dört bir yanında Müslümanlar, yalnızca Allah'ın
önünde secde ederek, ‘Rabbimiz Allah'tır’ diyerek ve
korkularından arınarak büyük yürüyüşü başlatmışlardır:
“Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda
yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vat
olunan cennetle sevinin, derler.” (41/30)
Kullandıkları yöntemler birbirinden farklı, bazıları yanlış
da olsa zulme başkaldırıyorlar ve direniyorlar. Kendi öz deneyimleri ile kendi
coğrafyalarında en uygun mücadele yol ve yöntemlerini mutlaka bulacaklardır.
Gelinen noktada, bu meşale işbirlikçi ellere teslim edilmeyecektir.
İman edenler, 200 yıllık çile ve deneyimin sonucunda
Allah’ın yüklediği emaneti taşıma ehliyetini kazanmışlardır. Bu nedenle
Allah'ın lütfuna, yardımına ve desteğine mazhar olacaklardır:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki)
Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli),
kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda
cihat ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın
dilediğine verdiği lütfudur.”
“Kim Allah'ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost edinirse
(bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını
tutanlardır.” (5 Maide 54, 56)
Allah’ın yardımına mazhar olabilmek için üzerimize düşen
görev ve sorumluluğu, Allah’ın emrettiği şekilde yerine getirmek, Allah uğrunda
gerektiği gibi cihad etmek zorundayız.
Unutmayın;
“…Fitne ise, katilden beterdir…” (2 Bakara 217)
Merhum Mehmed Âkif, bundan bir asır evvel 27 Kanunuevvel
(Ekim) 1913’de
Ümmeti çok veciz bir şekilde ikaz etmişti:
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Bugün ümmetin toplumsal düzeyde, gönüllü kuruluşlar
düzeyinde ve yönetimler düzeyinde birlik olma, bütünleşme ve geçmişte olanları
geçmişte bırakıp ileriye bakma zamanıdır.
Henüz vakit varken!
[1] Can, B., “İslâm
Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel
Savaş” Umran, Eylül 2017. Can, B., “İslâm Coğrafyası ve
Küresel Savaş-2: “Küresel Savaş” Türkiye Üzerinden mi(!)? Çıkarılmak
İsteniyor, Umran, Ekim 2017.
[2]http://aa.com.tr/tr/dunya/kudus-tasarisi-abd-nin-tehditlerine-ragmen-bm-de-kabul-edildi/1011415