(Umran Dergisi Ekim 2017 Yazısıdır)
“Savaşta asıl hüner, her muharebeyi kazanmak değildir; düşmanı daha savaşmadan mağlup etmektir.” Sun Zi
2000-2017 döneminde yayınlanmış belgelerde, ABD’nin, “kaostan kaynaklanan düzen”/(“yaratıcı yıkım”/”düzeltici savaş”) teorisine uygun olarak kendi toprakları dışında olmasını öngördüğü “küresel bir savaşa” hazırlandığı görülmektedir.
Geçen
yazıda, şer ittifakının, özellikle Siyonizm, Büyük Ortadoğu coğrafyasında ki 22
ülkenin sınırlarını değiştirmek amacıyla “Kaostan kaynaklanan
düzen”/“yaratıcı yıkım”/”düzeltici savaş” teorisi kapsamında küresel bir savaş
çıkarmak istediği konusu, “Dünya Hâkimiyeti: Tek Dünya Devleti, Tek Dünya
Hükümeti, “Tek Dünya Güvenlik Örgütü”, “Tek Dünya Dini” ve “Tek Merkezi Dünya
Ekonomisi”“, “Dünya Hâkimiyeti ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen”“, “2015 Yılına
Doğru Küresel Trendler Adlı ABD Raporu (2000)”, “ABD’nin Ulusal Güvenlik
Stratejisi (2002) (Bush Doktrini)”, “ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 2015”
kapsamında ele alınıp incelenmiştir[1].
Bu yazıda,
“küresel savaşın” “nerede”, “nasıl” ve “kimler aracılığıyla” çıkarılmak
istendiği konusu ele alınıp değerlendirilmektedir.
İsrail’in Bölge Stratejisi
İsrail bölgede “Kaostan Kaynaklanan
Düzen” teorisine uygun bir strateji izlemektedir. Bölge ülkelerini birbiri ile
savaştırarak bölmeyi ve bir güç olmaktan çıkarmayı hedeflemektedir. Aşağıda,
konu ile ilgili iki dökümana yer verilmektedir.
Birincisi: Dünya
Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te yayınlanan Kivunim (Yönelişler)
dergisinde (sayı no: 14, 5742, Şubat 1982) “80’li Yıllar İçin İsrail’in
Stratejik Planları” adlı uzun bir makale.
Makalede(kısaltılmış şekli),
“böl, parçala, savaştır ve yok et” Siyonist stratejinin ana hatları
özetlenmektedir[2]:
“Bu ülkenin (Mısır) ayrı
coğrafî eyaletlere bölünmesi, bizim Batı cephesi üzerinde, 1990’lı yıllar için
siyasî hedefimiz olmalıdır. Böylece Mısır bir kere parçalandıktan ve merkezî
iktidardan yoksun bırakıldıktan sonra, Libya, Sudan ve diğer uzak ülkeler aynı
çözülmenin içine gireceklerdir. Yukarı Mısır’da bir Kıptî devletinin kurulması
ve daha az öneme sahip bölgesel kimliklerin oluşturulması, barış anlaşması
yüzünden şimdilik geciktirilmiş, fakat uzun vadede kaçınılmaz olan bir
gelişmenin anahtarıdır.
Lübnan’ın beş eyalete bölünmesi...
Arap dünyasının bütününde meydana geleceklerin müjdesini veriyor.
Suriye ve Irak’ın etnik veya dinî
kıstaslar bazında belli bölgelere ayrılması, uzun vadede, İsrail için
öncelikli gaye olmalıdır. Bunun birinci safhası ise, söz konusu devletlerin
askerî güçlerinin imha edilmesidir.
Suriye’nin etnik yapıları,
kendisini parçalanmaya hazır hale getiriyor. Suriye’nin deniz sahili boyunca
bir Şiî devleti, Halep’te ve Şam’da birer Sünnî devleti kurulabilir.
Her hâlükârda Huran’la birlikte
Ürdün’ün kuzeyinde -belki de bizim Golan’ımız üzerinde- kendi devletini
oluşturmayı ümit eden bir Dürzi kimliği de ortaya çıkabilecektir...
Petrolce zengin ve iç mücadelelerin
pençesindeki Irak, İsrail’in nişan çizgisindedir. Onun dağılması bizim
için Suriye’ninkinden daha önemlidir, zira Irak, yakın vadede İsrail için en
ciddî tehlikeyi temsil etmektedir.”[3]
“80’li Yıllarda İsrail’in Stratejisi Ne Olmalıdır” belgesi, bugün
değerlendirildiğinde, stratejiye uygun olarak Libya, Sudan ve Irak’ın fiilen
bölündüğü; Suriye’de ise bölünmek üzere haritanın yeniden çizilmeye çalışıldığı
görülebilir. Libya, Suriye ve Irak’ın orduları, İsrail için tehlike
olmaktan çıkarılmış ve her üç ülke, iç savaşın neden olduğu bir kaosu
yaşamaktadır.
25 Eylül 2017’de Kuzey Irak’ta “Bağımsız Kürdistan Devleti”nin kurulması için yapılan referandum, “80’li Yıllar İçin İsrail’in Stratejik Planı”na uygundur.
İkincisi:
Emekli amiral ve İsrail gizli servisi MOSSAD eski başkanı Ami Ayalon’un, 2012
yılında Carlie Rose'a verdiği röportaj.[4] Ayalon,
İsrail’in ana ve gerçek düşmanının, şimdilik İran olduğu ve İran’ın
güçlenmesinin mutlaka durdurulması gerektiğini belirtmektedir:
“Nükleer ve askeri bir güce sahip,
batıya yaklaşmış bir İran bölgede lider ülke konumuna gelebilir. Nükleer ve
askeri açıdan güçlü bir İran karşısında İsrail olarak ayakta kalamayız… İran
ile ilgili durumun Gazze meselesinden daha önemli olduğu algısı
oluşturulmalıdır.”[5]
Ayalon röportajında “fazla
zamanımız yok” diyerek uygulanması gereken politikaları, ana hatları ile şöyle
özetlemektedir[6]:
“Eğer biz Amerika'nın ya da bölgede
başka ülkelerin desteğini almadan İran'a karşı koyarsak sadece basit bir
tepkiyle karşılaşmaz çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalırız. Ancak
belli ülkeleri Sünni koalisyon gibi bir güç birliği kurmaya yönlendirir ve
böyle bir koalisyonun parçası olabilirsek, bu durum ABD'nin de dikkatini çeker
ve uluslararası tepkileri de bertaraf ederiz.
Temel problemin bölgede lider bir
ülke olabilecek Şii İran'ın olduğunu kabul ettirebilirsek o zaman istediğimizi
yaptırabiliriz. Böyle bir koalisyon için en uygun ülkeler, Sünni yapıya sahip
Türkiye, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan'dır… 'Sünnileri İran'ın üzerine
salacak politikalar üretmeliyiz.”
Aralarında diplomatik temas
bulunmayan İsrail ve Suudi Arabistan'ın gizli toplantılar yaptığı ve İsrail Dış
ilişkiler direktörü Dore Gold ile Suudi Arabistan'ın hükümet danışmanı Enver
Eşki'nin, 2014-2016 döneminde 5 kez gizlice görüştüğü medyaya yansımıştır.[7] Bu
görüşmelerin uzantısında 2016 yılında, Suudi Arabistan liderliğinde, aralarında
Türkiye'nin de bulunduğu ülkeler, 'Teröre Karşı İslâm İttifakı' adıyla yeni
ittifak kurmuşlardır. Dikkat çeken nokta, bu koalisyonda İran, Irak ve
Suriye’ye yer verilmemiş olmasıdır. Dolayısıyla İsrail’in projesinin bu şekilde
hayata geçirildiğini söyleyebiliriz. 3 milyon askerin yer alacağı bu yeni bir
koalisyona Türkiye de asker göndereceğini açıklamıştır.[8]
İsrail, İran’a karşı güçlü bir
“Sünni İttifak” oluşturup elini kuvvetlendirirken, bir taraftan Filistin’de çok
rahat hareket etme imkânına kavuşmuş; diğer taraftan da bölgeyi 100 yıl sürecek
bir kaosa sürüklemenin alt zeminini oluşturmuştur. Ancak 2017 yılında Trump’ın
Suud görüşmesinden sonra “Katar Krizi” çıkarılmış ve İran’a karşı oluşan Sünni
blok parçalanmış, Suud önderliğinde Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır
gibi bazı ülkelerin yer aldığı bir “Arap İttifakı” meydana getirilmiştir. Bu
yeni durumun süreci nasıl etkileyeceği, bölge ülkelerinin özellikle, Türkiye ve
İran’ın izleyeceği politikalara bağlı olacaktır.
Türkiye’nin Katar’da Askeri Üs
Kurması ve Katar Krizi
Türkiye, yaklaşık 100 yıl sonra
İslâm coğrafyasında askeri boyutlu bir açılım içerisine girmiştir. Türkiye,
Katar ve Somali’de askeri üs açma kararı almış, Katar yönetimiyle gerekli
anlaşmaları yapmıştır. Türkiye ile Katar arasında 2007’de “savunma
sanayi işbirliği anlaşması”, 2012 yılında “askeri eğitim anlaşması” ve
2015’te “Türkiye-Katar Askeri İşbirliği anlaşması” imzalanmıştır.
Anlaşmaya uygun olarak hava, deniz ve özel birliklerden oluşan 3000 asker,
eğitim ve ortak tatbikatlar için Katar’da yer alacak; iki ülke, karşılıklı
istihbarat paylaşımında bulunacak ve Türkiye, “Katar’ı dış tehditlere
karşı koruyacaktır.”[9] Suudi
Arabistan, Türkiye’nin Katar’da üs kurmasını, genişleyen İran etkisini
frenleyebilmesi açısından başlangıçta memnuniyetle karşılamıştır.
Medyada yer alan bilgilere göre
Türkiye’nin, “Katar’ı dış tehditlere karşı korumasına” karşılık Katar
da, “Türkiye- Rusya ilişkilerinin düzelmesi”, “Rus Turizmi
nedeniyle Türkiye’nin zarara uğramaması” ve “Rus doğal gazının kesilmemesi” için
Türkiye’ye yardımcı olacaktır[10].
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bir oyun oynanıyor, arkasındakileri henüz tespit
edemedik”. Katar krizi ortaya çıkar çıkmaz Cumhurbaşkanı Erdoğan,
bölgede oynanan kirli oyunun, karanlık yüzüne dikkat çekecek bir açıklama
yapmıştır:
“Terör örgütlerine karşı etkin
bir mücadele verdiğini yakinen bildiğimiz Katar'ın bu şekilde izole edilmeye
çalışılması hiçbir sorunun çözümüne katkı sağlamayacaktır. …Katar'ın bir terör
zanlısı olarak tavsif edilmesini çok ağır bir itham olarak görüyorum. Burada
farklı bir oyun oynanıyor. Bu oyunun arkasında kimler var şu anda henüz onu
tespit edebilmiş değiliz. Bölgenin daha da karışması, için fırsat kollayanların
umutlarını boşa çıkarmalıyız.[11]
Katar dolayısıyla, Pakistan,
İran, Türkiye ve Fas bir safta yer almışlardır.
Böylelikle 'Teröre Karşı İslâm İttifakı', Katar Krizi ile birlikte “Arap
İttifakı”na dönüşmüş; Sünni-Şii fay hattına Sünni Dünya iç fay hattı eklenerek
bölgede ABD’nin/Siyonizm’in/İsrail’in eli daha da kuvvetlendirilmiştir. İslâm
coğrafyasındaki ülke yönetimlerinin birbirlerine karşı olan güven sorunu
böylelikle daha da derinleşmiştir.
Katar krizinin bir manası,
Siyonizm/ABD/İsrail, bir taraftan Türkiye’nin, İran karşıtı blokta yer almasını
isterken; diğer taraftan da, bölgede kuvvetlenmesini istememektedir. Katar
krizi ile bir taraftan Türkiye’nin Suud’un önderliğini yaptığı “Arap İttifakı”
ile arası açılmış olacak; diğer taraftan, süreç iyi yönetilemezse, Katar,
Türkiye’den koparılmış olacaktır.
Belki de dün Saddam’a oynanan
oyunun bir benzeri, bugün Suud üzerinden Türkiye’ye oynanmak istenmektedir.
Saddam önce İran’la savaştırılmış, ardından Kuveyt’e saldırması için teşvik
edilmiştir. Kuveyt’e girer girmez de ABD, Irak’a savaş ilan etmiş, 1992 körfez
operasyonunu başlatmıştır.
Bugün Türkiye, hem İran’la, hem
Arap ittifakı ile ve hem de Barzani ile karşı karşıya getirilerek bir bataklığa
doğru çekilmek, “eli kirletilmek”(!)/sanki bir savaşa sokulmak isteniyor
olabilir!
“Türkiye’nin Ellerini Kirletmesi
Gerekiyor”(!)
Stratfor Düşünce Kuruluşu’nun
Başkanı, “Pentagon’la içli dışlı”, George Friedman ile 2011’de “Amerika’nın
Sesi” radyosu, uzun bir röportaj yapmıştır[12].
Burada Friedman, “Türkiye’nin ABD ile Avrasya ittifakı arasında bir tercih
yapma mecburiyetinde” olduğunu ve normal olarak da “Türkiye’nin ABD safında
olması gerektiğini” ifade etmektedir. Friedman’a göre Türkiye, ABD ittifakını
tercih ettiği takdirde, ABD ile birlikte İran’la savaşmak zorundadır[13]:
“Türkiye’nin karmaşadan uzak
durması değil, karmaşanın parçası olması gerekiyor. Türkiye enerji konusunda
Rusya’ya bağımlı. Rusya da tarihi olarak Türkiye’nin rakibi. Şu anda böyle
görünmeyebilir; ama tarihsel gerçek bu. Rusya, Ermenistan’ı destekliyor.
Azerbaycan ve Gürcistan’a baskı yapıyor. Bu nedenle Türkiye’nin diğer enerji
kaynaklarına ihtiyacı var; bu kaynaklardan biri Azerbaycan ve Gürcistan’dan geçen
boru hattı. …Burada “Türkiye’nin dünyanın en büyük petrol üreten ülkelerinden
biri olan Irak’la ilgili politikası nedir?” sorusu öne çıkıyor. Elbette bu
sorunun cevabı Kürt özerk bölgesi ve Türkiye’nin bu konudaki politikasıyla,
Türk-İran ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileriyle de kesişiyor. Mesele burada
daha da karmaşık bir hal alıyor. Çünkü Irak’ın sunduğu her fırsat, bir karmaşa
içeriyor. Bu da Türkiye’ye sorunu çözmesi için bir fırsat sunuyor. Ama
Türkiye’nin bu denklemi çözmesi için ellerini kirletmesi gerekiyor.”[14]
Friedman,
“Türkiye’nin ellerini” İran’la “kirletmesi”(!), yani İran’la savaşması
gerektiği teklifini, 6 yıl önce yaparken; ABD/Siyonizm tarafından çizilmiş bir
strateji ya da yol haritasında Türkiye’ye biçilen rolün ne olduğunu da ortaya
koymuştur. 25 Eylül 2017’de Kuzey Irak’ta “Bağımsız Kürdistan Devleti”nin
kurulması için yapılan referandum, Friedman’ın öngördüğü bu stratejiye uygundur
ve “Türkiye’nin elini kirletmesi”(!) istenmektedir.
Şu an Ortadoğu coğrafyasında vuku bulan olaylar, önceden çizilmiş olan bir
stratejinin uygulanmasının sonuçlarıdır ve oynanan oyun ve aktörleri de
bellidir. Siyonizm’in politikaları açısından meseleye baktığımızda, “Siyon
Önderlerinin Yedinci Protokolü”nde öngörüldüğü şekilde bölgenin bir kaosa
doğru sürüklenmek istendiğini söylememiz abartı olmayacaktır:
“Bize muhalefet eden devletlere,
komşuları tarafından harp açtırabilecek durumda olmalıyız. Eğer bu komşu
devletlerde bize karşı birleşirlerse, bir dünya savaşı çıkarmalıyız.”[15]
“Yüksek Meclisin Kararı”(!): “Yaratıcı Yıkım”/”Düzeltici Savaş”(!)
“Küresel Stratejiler Konseyi
Şirketine” (Global Strategies Council Inc.) ait olduğu söylenen ve 2009 yılında
YouTube’da yayınlanan üç videoda, “Yüksek Meclisi”(!) temsilen konuştuğunu
söyleyen konuşmacı, “mevcut küresel sistemin iflas ettiğini”, “yeniden doğması”
için “bugün ölmesi gerektiğini” ve bunun için de, “küresel bir savaşın
Türkiye’den” çıkarılması gerektiğinin izahını yapmaktadır[16]:
“…Sorun, sistemin doğal ömrünü tamamlamış olması ve liberal düzenin moral
değerleri unutarak kendi yarattığı döngüler içinde kendi sahip olduğu
mekanizmayı içinden çıkılamayacak kadar karmaşık hale getirmesindedir. …Sonunda
sistem, yaşam periyodunu tamamlayarak çökmenin eşiğine gelmiştir…
On altıncı ve on sekizinci yüzyıllar arasında hüküm sürdükten sonra yıkılan
mekanizma, Birinci Dünya Savaşı’ndan İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar süren
korumacılık ve ardından gelen Bretton Woods sistemi buna birer örnektir. İşte
bugün yaşadığımız kriz de, yetmişlerde başlayan kontrolsüz küreselleşme döneminin
kaçınılmaz sonunu simgeliyor. Bizim sistemimiz de, artık bu nihai noktaya
varmıştır ve ölmek üzeredir. İşte tam da bu gerekçeyle, dünyamızın daha uzun ve
acı dolu bir çöküş dönemi yaşamaması için, sistemi bizim, kendi
inisiyatifimizle çökertmemiz gerekmektedir.
…Sistemin yeniden doğmadan önce tamamen yıkılması gerektiği yeni bir tez değil.
Yaklaşık yetmiş sene önce büyük iktisatçı Joseph Schumpeter, yaratıcı yıkım
teorisini ortaya attığında tam da bu konudan bahsediyordu.
Bu teoriye göre, kapitalist düzende yeni değerler, kurumlar ve yöntemler,
işlevini bitirenleri acımasızca yok ederek onların yerini alır. Schumpeter, bu
sürece “yaratıcı yıkım” adını verir. Bu öyle bir yıkımdır ki, kendinden önceki
sistemi bütün hataları ile beraber tarihe gömerek yeni bir sistem yaratır.
Bizim Schumpeter’den farkımız ise, sistemin evrim yoluyla değil, devrim yoluyla
yıkılması gerektiğine inanmamızdır
…Sistemi yeniden ve daha sağlam olarak kurmak için tamamen yıkmaktan başka
çaremiz yok. Bu gerçeklerden hareket ettiğimiz zaman ise, sistemi tümden yıkmak
için sadece bir yol olduğunu görüyoruz: Küresel Savaş!
Gerek ben, gerek Konsey içindeki pek çok yönetici, çöken sistemin, ancak çok
büyük bir savaştan sonra oluşturulacak farklı düzenlemelerle yeniden
yapılandırılabileceğini düşünüyoruz. …Bu düzeltici bir savaş olacaktır.
Peki, düzeltici savaş nedir? Bu da yeni bir kavram değil. Düzeltici savaş,
aslında büyük siyaset felsefecisi Rosa Luxembourg ve onun düşünce okuluna
mensup kişilerin kullandığı bir tanımdır. Anlamı da, dejenere olmuş bir sistemi
yıkarak yerine yeni ve sağlam bir sistemi kurmaya yarayan bir savaştır. İşte
bugün bize gereken savaş budur. Bu savaşın nerede, ne zaman ve kimler arasında
çıkabileceği, Konseyin karar vericileri arasında tüm ayrıntılarıyla, çok uzun
süre tartışılıyordu.
…Konseyin karar mercii olan yüksek meclis, tüm sistemi yıkarak yapılandıracak
olan savaşın, uygarlık tarihi boyunca savaşlara sahne olan Ortadoğu’dan
çıkmasını uygun görmüştür. Çatışmanın patlak vereceği ülke ise Türkiye
olacaktır. Hiç kuşkusuz bu, tesadüfi olarak yapılmış bir seçim değildir. Bizim
planlarımızda rastlantılara yer yok.
Düzeltici savaşın ilk saldırısını, Kuzey Iraktaki terör örgütü içine
yerleştirdiğimiz özel fraksiyon gerçekleştirecek. Konsey, yaklaşık üç yıldır
Kuzey Iraktaki terör örgütünün içine yuvalanmış özel bir birliği yönetiyor. Bu
birliğin varlık amacı, örgütün başaramadığı eylemleri gerçekleştirmek, onlara
eğitim ve istihbarat sağlamak. Tamamen yabancı, paralı askerlerden oluşan bu
gizli birlik, terör örgütü ile birlikte, çok yakında Türkiye’ye karşı
düzenlenilecek olan büyük bir kışkırtma eyleminde kullanılacak. …Bunun
Türkiye’deki kentlere yönelik, 11 Eylül benzeri bir saldırı olacağını
söyleyebilirim.
Bu saldırı üzerine, ikinci aşamada, Türkiye’de Kuzey Irak topraklarına karşı
geniş çaplı bir harekata girişecek ve çatışma kısa sürede kontrolden çıkarak
merkezi Irak yönetimini de içine alacak. Eşzamanlı olarak, terör örgütünün
İran’la çatışmakta olan diğer fraksiyonu, bizim sağlayacağımız silah ve
lojistik destekle İran’a saldıracak ve çatışmaya Tahran da dahil olacak…
Üçüncü aşamada, Konseyin Suudi Arabistan’da bulunan bağlantıları sayesinde, bu
ülkedeki Sünni liderler, Iraktaki merkezi Sünni yönetime (?!!) destek verecek
ve kısa sürede kuvvetlerini çatışmaya sokacak. Bu noktada, savaşın bir
tarafında Kürtlere karşı toprak bütünlüğünü korumaya çalışan Türkiye, İran ve
ileri safhalarda muhtemelen Suriye; diğer tarafında ise Kuzey Irak Kürt
yönetimi, onun arkasındaki Irak merkezi hükümeti(?) ve her ikisini de Suudi
Arabistan olacak. İsrail de kısa sürede İran’la olan kutuplaşması nedeniyle savaşın
içine çekilecek.
Bu çatışmaya, ABD asla karışmayacaktır. Washington’a bu aşamada düşen görev,
Irak-Kürt-Suudi-İsrail koalisyonunu destekleyerek karşı tarafın üstünlüğünü
dengelemeye çalışmaktır.
Böylece savaşın dördüncü safhasına girilecektir ki, bu safhada İran’la sıkı
ekonomik ilişki içerisinde olan Çin ve Rusya’da çatışmaya taraf olmak zorunda
kalacaklardır. Bu da tarafların arkasındaki süper güçleri karşı karşıya
getirerek, nihai savaşa giden yolun açılmasını sağlayacak…
Beşinci ve son safhada, birinci bloğu destekleyen ABD, ikinci bloğun
arkasındaki Çin ve Rusya ile kaçınılmaz sıcak çatışmaya girecek. Bu durumda tüm
fikir ayrılıklarına rağmen AB ülkelerinin de Washington’ın yanında yer almaktan
başka çaresi olmayacaktır. Bütün tahminler ve hesaplar, bu oluşuma karşın, Orta
Asya Türk cumhuriyetlerinin de diğer bloğa katılacağı yönündedir. Böylece,
ABD-AB-Merkezi Irak Hükümeti(?)- İsrail- Kürdistan-Arabistan bloğu ile
Rusya-Çin-İran-Türkiye-Orta Asya Cumhuriyetleri bloğu çatışmaya girecek.
Geniş çaplı bu dünya savaşı sonunda, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan
uluslararası sistem, bütün ideolojik, siyasi ve ekonomik bileşenleri ile
külliyen çökecektir. Bu savaşın herhangi bir galibi olmayacak. Çatışma yeterli
yıkım düzeyine eriştikten sonra durdurulacak, taraflar arasında karşılıklı
müzakereler başlayacak, tarafsız kalmış ülkelerin arabulucuğuyla bloklar
arasında ateşkes sağlanacak. Tarafların kendi topraklarına çekilmelerinin
ardından Ortadoğu’da bazı sınırlar değişecek, yeni devletler oluşacak.
Suudi Arabistan’daki krallık
rejiminin çökmesi ve İran’daki şeriat devletinin tarihe karışması,
gerçekleşecek olan bu değişimlerden sadece ikisi; en az bunun kadar önemli bir
değişim daha olacak ki, o da Türkiye, Irak ve Kürdistan’la ilgili.
Savaşın sonunda Irak resmen üçe bölünecek, kuzeyinde bağımsız Kürdistan
kurulacak. Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı bölgeleri incelersek, bu yeni
ülkenin Türkiye’nin güneydoğusunu da alması gerektiği sonucuna varabiliriz.
Türkler ve Kürtler arasında yıllardır süren siyasi, askeri ve sosyal
çatışmaların da bu şekilde sona ereceği muhakkaktır. Zaten bölgedeki Kürt
sorunu için bulunabilecek başka hiçbir formül, iki toplum arasında kalıcı bir
barış ve toplumsal uzlaşma sağlayamaz.
İran ve Suriye’deki Kürt
toplulukları da sonradan Kürdistan’a katılacaklar. Bölgedeki nüfus dağılımını
gösteren haritalara dikkatli bakacak olursanız, Kürt nüfus bölgelerinin zaten
Türkiye’nin güneydoğusunu, İran’ın kuzey batısını ve Suriye’nin doğusunu
kapsadığını görürsünüz. Türkiye’de ve diğer ülkelerde bu plana itiraz edecek
sesler çıkacaktır. Ancak savaş sonrası oluşan konjonktür nedeniyle, Türkler
klasikleşmiş kırmızı çizgilerini değiştirmek ve Kürdistan’a toprak vermek
zorunda kalacaklar. Bu kaos ortamında Türkiye’nin Güneydoğu topraklarından
vazgeçmekten başka çaresi olmayacaktır.
Savaşın en önemli sonucu, elbette
barış anlaşmalarından sonra yeniden kurulacak olan küresel ekonomik sistemdir.
Yeni dünya düzeninin temelinde, yetkileri artırılmış bir IMF ve Dünya Bankası,
bir küresel merkez bankası, küresel tek para birimi ve uluslararası denetime
dayalı bir ekonomi politikası olacağını söyleyebilirim. Ayrıca savaşın
ekonomiyi canlandırma etkisi de olacaktır. Federal Reserve ve diğer merkez
bankaları savunma giderlerini finanse edebilmek için sıkı para politikalarını
terk edip muazzam ölçülerde para basmaya başlayacaklardır.
…Yıllar önce aramızdan ayrılan ünlü
siyaset felsefecisi Leo Strausss’un dediği gibi “bazen toplumları
yönetmek için onları şok edecek olaylara ihtiyaç vardır; eğer bunlar
kendiliğinden oluşmuyorsa, amacımıza hizmet edecek şok olayları kendiniz
yaratırsınız.”
Bu nedenle şimdi bize düşen,
sistemi yıkmak ve yenisini kurmak. Yaratıcı bir yıkım ve düzeltici bir savaş
ile. …
Sistem yarın yeniden doğmak için bugün ölmek zorunda.”
Evet, 25 Eylül 2017’de Kuzey Irak’ta “Bağımsız Kürdistan Devleti”nin kurulması için yapılan referandum, “Yüksek Meclis”in öngördüğü bu stratejiye uygundur ve “Türkiye’nin elini kirletmesi”(!) istenmektedir.
Video ile İlgili İhtimaller
Bu videodaki
konuşmanın gerçek olup olmadığı ile ilgili ihtimalleri, aşağıdaki gibi tasnif
edebiliriz:
1. Hayalperest,
maceracılar, iş olsun, şamata olsun, gırgır olsun, nostalji olsun diye
başkaları ile dalga geçmek amacıyla böyle bir videoyu doldurup servis
etmişlerdir.
2. “Gizli
Dünya Devleti”(GDD) olarak nitelenen ve “Bir Dolar” üzerindeki piramide göre
yapılanmış Siyonist merkezin, “Yüksek Meclis”inin(“Üç yüzler”, “otuz üçler ya
da “On üçler meclisi”) yaptığı gizli bir toplantıda yapılan bir konuşmadır. Bu
konuşma, küresel bir başka güç(ABD WASP’çılar/Rusya/Çin …) tarafından kayda
alınmış ve dünya kamuoyuna servis edilmiştir.
3. “Gizli
Dünya Devleti”nin(GDD) “Yüksek Meclisi” tarafından kayda alınmış, bilerek,
istenerek servis edilmiştir.
4. ABD
Milliyetçileri (WASP’çılar), çökmeye, iflasa doğru giden ve liderliği
zayıflayan ABD’yi tekrar lider yapmak ve tek kutuplu bir dünya inşa etmek için
öngörülen bir stratejinin tartışıldığı bir toplantıda kayda alınmıştır. ABD
Milliyetçilerine(WASP’çılar) karşı olan “Neocon-Siyonist İttifakı” ya da
Rusya/Çin/İngiltere/İsrail tarafından gizlice kaydedilip dünya kamuoyuna servis
edilmiştir.
5. ABD
Milliyetçileri(WASP’çılar), çökmeye, iflasa doğru giden ve liderliği zayıflayan
ABD’ni tekrar lider yapmak ve tek kutuplu bir dünya inşa etmek için öngörülen
bir stratejinin tartışıldığı bir toplantıda kayda alınmıştır ve bizzat
kendileri tarafından kaydedilip dünya kamuoyuna servis edilmiştir.
6. Hem
Gizli Dünya Devleti hem de ona karşı olan ABD milliyetçileri, dünyaya verilecek
yeni şekil konusunda anlaşmışlar ve bu konuşma metnini bilerek, isteyerek
birlikte dünya kamuoyuna servis etmişlerdir.
Konuşmada tarihe
yapılan atıflar ve savaşın tarafları noktasında ortaya konan iki eksen ve
Ortadoğu coğrafyasında vuku bulan olaylar göz önüne alındığında, yukarıdaki
birinci ihtimal çok zayıf bir ihtimaldir.
2. ve 4. ihtimaller
söz konusu ise taraflar birbirlerinin oyunu bozmak amacıyla dünya kamuoyunu
kendi saflarına çekmek, küresel bir ittifak kurmak için bunu yapmış
olabilirler. Ya da birbirlerini birlikte hareket etmeye razı etmek için de bunu
yapabilirler.
3., 5. ve 6.
ihtimaller söz konusu ise o zaman böyle bir konuşma metnini bilerek, isteyerek
yayınlamaktaki maksadın, çok gerçekçi bir şekilde tespit edilmesi
gerekmektedir.
6. ihtimal en güçlü
ihtimal olabilir. Konu ile ilgili yazdığımız önceki yazılardaki belgeleri göz
önüne aldığımızda, dünyaya verilecek şekil konusunda, ABD Milliyetçileri ile
Neocon-Siyonist ittifakının menfaatleri birçok konuda örtüşmektedir. Bu nedenle
anlaşmış olabilirler.
18 Kaynağın/Belgenin/Dökümanın
Özeti
Birbirinin devamı olan iki yazıda
18 Kaynak/Belge/Döküman incelenmiştir. Bunlardaki işlenen
ana konuyu/ana fikri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1- ABD’nin küresel hâkimiyetine
ve liderliğine itiraz edilmektedir:
· “Avrupa
ve Doğu Asya’da ABD’nin küresel üstünlüğüne ve ABD liderliğindeki
küreselleşmeye karşı siyasi bir direniş ortaya çıkmaktadır.”
· “Çin,
Hindistan ve Rusya, ABD’nin liderliğini kırmak için fiilî bir jeostratejik
ittifak kurma çabası içerisindedir.
2- ABD’nin liderliğine itiraz,
kaos getirir ve kaos’un üç kaynağı vardır:
- “Mevcut kurulu dünya düzenini
değiştirmek isteyen, “revizyonist” olarak nitelenen güçler”; “Çin, Rusya ve
Türkiye”.
- “Ciddi güvenlik kaygılarına neden olan ülkeler”; İran ve Kuzey Kore.
- “Devlet-altı yapılanmalar, şiddete başvuran aşırı örgütler”.
3- ABD ekonomisinin durumu iyi
değildir:
· “ABD
ekonomisi önce yavaşlayacak, sonra durgunlaşacak ve ABD kendi içine
kapanacaktır.”
· “Büyük
Asya ülkeleri, bir Asya Para Fonu, bir Asya Ticaret Örgütü kurarak
IMF(Uluslararası Para Fonu) ve WTO(Dünya Ticaret Örgütü) gibi kuruluşlara zarar
verecektir.”
· ABD,
“Dünya Bankası ve IMF'yi yeniden yapılandırarak, BRICS Bank ve Çin'in Asya
Altyapı Yatırım Bankası gibi, Batı kontrolünde olmayan alternatif kuruluşların
yükselişini” durdurmak zorundadır.
4- Lider olarak ortaya çıkma
ihtimali olan ülkeler tecrit edilecek ve onlara destek veren ülke yönetimleri
devrilecektir.
· Mevcut
düzen, ABD ve benzer değerleri savunan ülkeler tarafından 2. Dünya Savaşı
sonrasında kurulmuştur ve bu düzenin korunmasında ABD’nin sorumluluğu daha
fazladır.”
· Küresel
ittifak sistemi ile Rusya ve Çin kuşatılıp tecrit edilecektir.
· ABD,
Kafkasya'daki ülkelerle bağları geliştirecektir.
· Balkanlar
ve Doğu Avrupa'daki ülkelerin Avrupa ve Avrupa-Atlantik entegrasyonu
kararlılıkla desteklenecektir.
· ABD,
“Güneydoğu Asya Devletleri Ortaklığı (ASEAN)” ile Çini kuşatacaktır.
· Vekâlet
savaşları ve Kadife darbelerle “küreselleşme değerlerini benimsemeyen ve
bunlara saygılı olmayan ülkelerin ve Rusya ve Çin ile iyi ilişkileri olan
ülkelerin yönetimleri devrilecek; “yeni doğan demokrasiler desteklenecektir.”
· “ABD
değerlerini paylaşmayan ülkelerde, genç liderlerle ve STK’larla ilişki
kurulacak; liderleri” belirlenerek, “birbiriyle koordinasyonları
sağlanacaktır.”
· Libya,
Mısır, Suriye, Irak, İran, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Sudan, Nijerya,
Alt-Sahra Afrika’sı, Ortadoğu, Orta ve Güney Asya ve And Bölgesi içinde ve
etrafında iç çatışmalar, şiddetli siyasi karışıklıklar ortaya çıkacak,
ciddi dini ya da etnik bölünmeler meydana gelecektir.
· Latin
Amerika’da özellikle de Kolombiya, Küba, Meksika, Panama, Guatemala, El
Salvador, Honduras, “Haiti ve onun “öteki Kârayip komşuları ülkeler, yeniden
inşa edilecektir.
· ABD,
“Türkiye ile olan ilişkilerini dönüştürmeye devam edecektir.”
· Türkiye,
Kafkasya, Orta Asya, Suriye, Irak ve İran ile ve kendi iç çatışmalarıyla meşgul
olacaktır.
5- Hiçbir ülkenin askeri gücünün
ABD’nin askeri gücünden daha üstün olmasına müsaade edilmeyecek.
· “Revizyonist
ülkeler, ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacak;
gerekirse bunlarla savaşılacaktır.”
· “ABD
Stratejisi, ABD’nin gücünü aşma ya da ona denk olma ümidiyle yeniden askeri
yapılanmaya giden potansiyel düşmanları caydıracak şekilde yeniden
yapılandırılacaktır.”
· “ABD’nin
büyük güçlerden biriyle askeri çatışmaya girme riski artmaktadır.”
· “Dünya,
3. bir paylaşım savaşına doğru yol almaktadır”.
6- “Varolan küresel sistem, yaşam periyodunu tamamlayarak çökmenin
eşiğine gelmiştir”; kurucu gücün kendi inisiyatifiyle, “yaratıcı yıkım
teorisi”/“düzeltici savaş teorisinin” uygulandığı “küresel bir savaşla
çökertilmelidir.”
· “Yüksek
Konsey”, savaşın Ortadoğu’dan çıkmasını uygun görmüş ve çatışmanın patlak
vereceği ülke olarak Türkiye seçilmiştir.”
· Düzeltici
savaş beş aşamalı/safhalı bir savaş olacaktır.
· Dünyada iki büyük bloklaşma meydana gelecek ve çatışma küreselleşecektir: 1. Eksen; Rusya-Çin-İran-Türkiye-Orta Asya cumhuriyetleri; 2. Eksen: ABD-AB- Irak- İsrail- Kürdistan-Arabistan.
7- Küresel savaşın sonunda
Ortadoğu’da yeni devletler oluşacaktır.
- Suudi Arabistan’daki krallık
rejimi çökecek.
- İran’daki şeriat devleti
yıkılacak.
- Irak resmen üçe bölünecek.
- Türkiye’nin güneydoğusunu,
İran’ın kuzey batısını, Irak’ın Kuzeyi ve Suriye’nin doğusunu kapsayan “Büyük
Kürdistan” kurulacaktır.
8- “Yeni küresel ekonomik sistemde, yetkileri artırılmış bir IMF ve Dünya Bankası, bir küresel merkez bankası, küresel tek para birimi ve uluslararası denetime dayalı bir ekonomi politika olacaktır.”
“Politikada Hiçbir Şey Tesadüf
Değildir”
Video’daki
Konuşmacının, “Bizim planlarımızda rastlantılara yer yok.” demesi ile 2.
Dünya Savaşı’nda ABD başkanı F. D. Roosevelt’in, “Politikada hiçbir şey tesadüf
değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o hadisenin bu şekilde zuhur edeceğinin
önceden planlandığından emin olabilirsiniz.”[17] demiş
olması arasındaki örtüşmeyi göz önüne aldığımızda; videodaki konuşmanın
muhtevasının şer güçler tarafından öngörülen bir stratejinin varlığına işaret
ettiğini ve konuşmanın ciddiye alınarak karşı bir stratejinin geliştirilmesinin
zorunlu olduğunu söyleyebiliriz.
Kuzey Irak’taki “Bağımsız
Kürdistan Devleti” Referandumu Tesadüf
Değildir
“Politikada hiçbir şey tesadüf” olmadığına göre Barzani’nin, 25 Eylül 2017
tarihinde Kuzey Irak’ta “Bağımsız bir devlet” için referanduma
gitmesi de tesadüfî değildir. Olayın zamanlaması, iç, bölgesel, küresel
dinamikler ve bölgede çatışan 15 proje açısından ele alınıp özel olarak
incelenmesi gerekmektedir. Bu bir başka yazının konusudur. Bununla beraber 25
Eylül’deki referandumunun, yukarıda ele alınan 18 belgenin ana felsefesi ve
stratejisi ile uyum halinde olduğunu söyleyebiliriz.
25 Eylül 2017’de Kuzey Irak’ta
“Bağımsız Kürdistan Devleti”nin kurulması için yapılan referandum;
· “80’li
yıllar için İsrail’in stratejik planları”na uygundur ve “Türkiye’nin
elini kirletmesi”(!) istenmektedir.
· Emekli
amiral ve İsrail gizli servisi MOSSAD eski başkanı Ami Ayalon’un öngördüğü
stratejiye uygundur ve “Türkiye’nin elini kirletmesi”(!) istenmektedir.
· George
Friedman’ın öngördüğü stratejiye uygundur ve “Türkiye’nin elini kirletmesi”(!)
istenmektedir.
· “Yüksek
Meclisin” öngördüğü stratejiye uygundur ve “Türkiye’nin elini kirletmesi”(!)
istenmektedir.
Şer ittifakının birinci körfez
operasyonunda, 1992 yılından sonra, Saddam’a 36. Paralelin kuzeyinde
getirilen uçuş yasağından sonra başlatılan psikolojik harekâtta, “Kuzeyde
Kürtler, ortada Sünniler ve güneyde Şiiler” şeklinde yapılan sloganlaştırma, 25
Eylül 2017’de Kuzey Irak’ta “Bağımsız Kürdistan Devletinin” kurulması için
yapılan referandum içindi. O günlerde CIA şefi Graham Fuller’in yaptığı
seslendirme de, bugünler içindi[18]:
“Kürtlerin bu üç ülkede (Irak,
İran, Türkiye) girişeceği özerklik, ardından gelebilecek bağımsızlık ve hatta
birlik arayışları bölgeyi istikrarsız kılacaktır. Böyle bir eğilim artık en
azından Irak’ta önüne geçilmez bir hal almıştır. Sadece zaman, bölgesel olaylar
ve izlenilecek politikalar bu sorunun cevabını verebilecektir.
…Eğer Ankara bu süreci
durdurmaya çalışırsa ortaya çıkacak sonuç tehlikeli ve masraflı olabilir. Böyle
bir deneme sadece Türkiye’nin önemli bir parçasını kaybetmesine yol açmayıp,
kaçınılmaz olarak Türkiye’nin diğer bölgelerine dağılmış Kürt topluluğun da
istikrarsızlığına sebep olacaktır. Kürt sorunu, Türkiye’nin gelecekteki
istikrarı, bölgedeki rolü, Batı ve ABD ilişkileri için büyük önem
taşımaktadır.”
Tekrar vurgulamak gerekirse, belki
de dün Saddam’a oynanan oyunun bir benzeri, bugün Kuzey Irak Referandumu
üzerinden Türkiye’ye oynanmak istenmektedir. Hatırlanacağı üzere Saddam önce
İran’la savaştırılmış, ardından Kuveyt’e saldırması için teşvik edilmiştir.
Kuveyt’e girer girmez de ABD Irak’a savaş ilan etmiş ve 1992 körfez
operasyonunu başlatmıştır. Belki de benzer yolla, önce “Türkiye’nin elini
kirletmesi”(!) sağlanacak; sonra da, Saddam’a yapıldığı gibi Türkiye’ye
operasyon çekilecektir.
Türkiye, İran, Irak yönetimleri, bu
referandumu tasvip etmemişlerdir. Referandumun kesin olarak iptal edilmesini
istemişlerdir. Buna rağmen Referandum yapılmıştır. Irak, İran ve Türkiye askeri
operasyon dâhil her türlü ihtimale karşı hazırlık yapmakta ve Referandumda
alınan kararın geçersiz kılınmasını istemektedirler. Meseleyi, Kürt
etnisitesi üzerinden izaha kalkmak, savunmak ya da karşı çıkmak, büyük
fotoğrafı görememek demektir. İttihatçıların, Şerif Hüseyin ve oğullarının, 100
yıl önce göremeyip düştükleri tuzağa, bugün müslüman hassasiyeti olan hiç kimse
düşmemelidir.
Bugün bölge yönetimleri, bölgede
Şer İttifakının “Kaostan Kaynaklanan Düzen”(“Yaratıcı Savaş”/”Düzeltici Savaş”)
Teorisini uygulayarak haritaları yeniden çizmek, 100 yıllık bir düşmanlığı
İslam coğrafyasında yeniden canlandırmak istedikleri gerçeğini görmelidirler.
Şer İttifakı(ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail) tarafından başlatılan “Irak işgalinin”, “Suriye operasyonunun” ve “Arap Baharı”nın ana hedefi, İran-Türkiye-Irak-Suriye yönetimleri tarafından zamanında gereğince anlaşılamamış ve bugün bölgede gelinen aşamaya, doğrudan ve/veya dolaylı bir şekilde katkıda bulunmuşlardır. Bu nedenle bölge ülke yönetimleri, öncelikle kendi öz eleştirilerini gerçekçi bir şekilde yapmalı ve gerekli dersleri çıkarmalıdırlar. Eş zamanlı olarak, süreci çözümsüzlüğe itecek ve maksadı aşacak bir dil kullanmaktan kesinlikle kaçınmalı, sükûnetle davranmalı, riskli eylemlerde bulunmamalıdırlar. Acilen, bölge sorunlarını birlikte, adaletle çözebilmek için bölge ülkelerini temsil eden ortak bir kriz masası kurulmalıdır; ilgili ülkeler doğrudan sürekli iletişim halinde olmalıdırlar!
Şer İttifakı, Siyonizm ve
Küresel Savaş
“Küresel Stratejiler Konseyi
Şirketine” ait videolarda, “Küresel Savaş çıkartmak” isteyen gücün, “Yüksek
Konsey”/”Yüksek Meclis” olduğu ifade edilmektedir. Bu kavram, Siyonizm’in “Üç
Yüzler”, “Otuz Üçler” ya da “On Üçler Meclisi” için kullanılmaktadır[19]. “13’ler
Meclisi”, “33’ler Meclisi” ve “300’ler Meclisi”, “SANHEDRİN”, “En Üst Yönetim
Meclisi” olarak isimlendirilmekte ve 1 $ üzerindeki piramitte yer
almaktadırlar.
Öyleyse küresel savaş çıkarmak
isteyen ana karanlık gücün, Siyonizm olduğunu söyleyebiliriz. Siyonizm’in
politikaları açısından “Yüksek Konseyin Kararları”, “Siyon Önderlerinin
Yedinci Protokolü” ile de örtüşmektedir[20]:
Bu konuşma metninde geçen provokatör eylemlerin birçoğu, 2009’dan beri bu ülkede ve bu coğrafyada icra edilmiştir, edilmektedir de. Türkiye, “Kürt Koridoru”nun oluşmasını engellemek için Suriye’ye (Carablus-Elbab) girmek zorunda kalmıştır. Afrin’e girmek zorunda da kalabilir. Barzani’nin Kuzey Irak’ta 25 Eylül 2017’de bağımsızlık için yapılan referandumda bağımsızlık kararının çıkması, bölgede yeni ve derin bir istikrarsızlığın ve yeni çatışmaların kaynağı olacaktır.
Irak ve Suriye sorununun çözümü
için Türkiye, Rusya, İran birlikte çalışmaktadır. S-400 Füze Sisteminden dolayı
ABD ile saflar ayrışırken Rusya ile yakınlaşma meydana gelmektedir. Dolayısıyla
konuşma metninde geçen “iki Eksen”in ayak sesleri duyulmaya başlamıştır.
Konumuz bağlamında önemli
gelişmelerden biri de, ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyet lideri Mikhail
Gorbaçov tarafından 8 Aralık 1987’de imzalanan “Orta Menzilli Nükleer Güç
(INF) Washington Antlaşması”nın(ABD ile Sovyetler Birliği arasında, kısa ve
orta (500 ile 5500 kilometre arası) menzilli füzeleri devreden çıkarma ve
üretimlerini yasaklama), ABD tarafından fesh edilmek ve üretilecek
yeni füzeleri Avrupa’ya yerleştirmek istemesidir[22].
Böylece ABD-Rusya eksenli yeni kamplaşma olacak, yeni soğuk savaş
başlayacaktır. Muhtemelen öngörülen, Asya, Avrupa, Afrika ve Latin Amerika’yı
içine alan yeni bir küresel savaştır.
Bugün Şer
İttifakı(ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail) tıpkı 2. Cihan savaşı öncesinde olduğu
gibi 1- Rusya- Çin-Kuzey Kore- İran- Suriye-Türkiye-Orta Asya Cumhuriyetleri
ile 2- ABD-AB- Japonya-Güney Kore-İsrail- Kürdistan-Arabistan arasında
derin fay hatları açmaya ve bu fay hatlarını enerji ile doldurmaya
çalışmaktadır.
Şer ittifakının bu
stratejisine karşı daha üst bir strateji ortaya koyabilmek, şer ittifakına
karşı şuurlu geniş bir cephe kurmak zorunlu hale gelmiştir. Bunun için öncelikle
ülke içinde, sonrada bölgede birlik ve beraberliği sağlayacak politikalar
üretip uygulamaya sokmalıyız. Bütün bu gelişmeler karşısında, işte unutmamamız
gereken ilahi düstur:
“Gerçek şu ki, onlar
hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak
da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen vardır.” (İbrahim 46)
“O müminler öyle kimselerdir ki, kendilerine: "İnsanlar size karşı toplandılar/güç birliği yaptılar, onlardan korkun!" denildiğinde bu onların imanlarını artırdı ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler.” (Âl-i İmran 173)
[1] Foster, J.B., “Emperyalizmin Yeni Çağı”, Cosmo Politik, sayı:6, Sonbahar 2003, S: 12-22. 2015’e doğru Global Trendler, Umran, sayı 90, 91, Şubat, Mart 2002 Ek; “Global Trend 2015: A Dialog About the Future With Nongoverment Experts, 2000.” National Security Strategy, February 2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf . Can. B., “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ve “Küresel Savaş”, Umran, Eylül 2017.
[2] Çebi, H.Y., İsrail’in Şifresi, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2006, s.52-66.
[3] Çebi, H.Y., İsrail’in Şifresi, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2006, s.52-66.
[4] Kılıç, A.,
Haberdar (Analiz), 04.01.2016. “MOSSAD 4 Yıl Önce
Planladı, Türkiye ve Arabistan Harfiyen Uyguladı!”;
http://www.haberdar.com/gundem/mossad-4-yil-once-planladi-turkiye-ve-arabistan-harfiyen-uyguladi-h12239.html?mnst=3541. Ami Ayalon’un Konuşma Videosu; https://www.youtube.com/watch?v=PxlN5NKv8so
[5] Kılıç, A.,
Haberdar (Analiz), 04.01.2016. “MOSSAD 4 Yıl Önce
Planladı, Türkiye ve Arabistan Harfiyen Uyguladı!”;
http://www.haberdar.com/gundem/mossad-4-yil-once-planladi-turkiye-ve-arabistan-harfiyen-uyguladi-h12239.html?mnst=3541 Ami Ayalon’un Konuşma Videosu; https://www.youtube.com/watch?v=PxlN5NKv8so
[6] Kılıç, A.,
Haberdar (Analiz), 04.01.2016. “MOSSAD 4 Yıl Önce
Planladı, Türkiye ve Arabistan Harfiyen Uyguladı!”;
http://www.haberdar.com/gundem/mossad-4-yil-once-planladi-turkiye-ve-arabistan-harfiyen-uyguladi-h12239.html?mnst=3541 Ami Ayalon’un Konuşma Videosu; https://www.youtube.com/watch?v=PxlN5NKv8so
[7] Kılıç, A.,
Haberdar (Analiz), 04.01.2016. “MOSSAD 4 Yıl Önce
Planladı, Türkiye ve Arabistan Harfiyen Uyguladı!”;
[8] Kılıç, A.,
Haberdar (Analiz), 04.01.2016. “MOSSAD 4 Yıl Önce
Planladı, Türkiye ve Arabistan Harfiyen Uyguladı!”;
[9] “Türkiye
Katar’a Askeri Tehditlere Karşı Koruma Sözü Vermiş”,
Washingtonhatti.Com 06.06.2017; https://washingtonhatti.com/2017/06/06/turkiye-katara-askeri-tehditlere-karsi-koruma-sozu-vermis/
[10] “Türkiye
Katar’a Askeri Tehditlere Karşı Koruma Sözü Vermiş”,
Washingtonhatti.Com 06.06.2017; https://washingtonhatti.com/2017/06/06/turkiye-katara-askeri-tehditlere-karsi-koruma-sozu-vermis/
[11] 07.06.2017
Tarihli Gazeteler;
http://odatv.com/bir-oyun-oynaniyor-arkasindakileri-henuz-tespit-edemedik-0706171200.html
[12] 07.06.2017
Tarihli Gazeteler;
http://odatv.com/bir-oyun-oynaniyor-arkasindakileri-henuz-tespit-edemedik-0706171200.html
[13] Avar, B., 26.
5. 2017.
[14] Avar, B., 26.
5. 2017.
[15] Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971.
[16] Part 1-
http:// www.youtube.com/watch?v=cXFj2MbwSyU
Part 2- http:// www.youtube.com/watch?v=86XCCB0Dc5k
Part 3- http:// www.youtube.com/watch?v=MSa8NCfSEdl Say, Z., Kontratak Şener Çelik Berkman 1; www.youtube.com
[17] Vatandaş, A., Armagedon, Timaş, İstanbul, 1997, s.83-84.
[18] Vatandaş, A., Armagedon, Timaş, İstanbul, 1997, s.83-84.
[19] Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete Yayınları, İstanbul, s. 4-10, 1996.
[20] Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971.
[21] Allen,
G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, s. 4-10,
1996.
[22] Stern, J., “Washington Avrupa’da Nükleer Savaşa Hazırlanıyor”, Süddeutsche Zeitung, 12 Eylül 2017; https://www.wsws.org/tr/articles/2017/09/12/nato-s12.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder