(Umran Dergisi Ağustos 2017 Yazısıdır)
'Göz odur ki dağın
arkasını göre,
Akıl odur ki başına
geleceği bile'
Geçen yazıda, 15 Temmuz İhanet Hareketinin temel özellikleri ve 15 Temmuz 2016’dan günümüze kadar gelen süreçte etkili olan “gizli el”-“gizli güç”/ “kirli el”-“kirli güç” konusu ele alınıp değerlendirilmişti. Burada, 15 Temmuz 2016’dan günümüze kadar gelen süreçte yapılan hatalar ve yapılması gerekenler üzerinde durulacaktır.
Sosyolojik Savaş
“Toplumsal değişme”, toplumun
yapısını meydana getiren toplumsal ilişkiler ağının ve bunları belirleyen
toplumsal kurumların değişmesi olarak tanımlanabilir. Toplumsal değişmelerin
biri içsel (serbest toplumsal değişmeler), diğeri de dışsal (zorlayıcı toplumsal
değişmeler) olmak üzere iki boyutu vardır.[1]
Sosyolojik Savaş, “Sosyoloji
teorilerinin savaş fenomenine uygulanarak, hedef toplumun işleyişine yöneltilen
sosyolojik müdahaleleri ifade eden bir kavramdır.”[2]. Sosyolojik
savaşın biri içe (Sosyolojik savunma) birisi
de dışa dönük (Sosyolojik saldırı) olmak
üzere iki boyutu/ekseni vardır.
Sosyolojik savaşın dışa dönük
boyutu, rakip/düşman toplumla ilgili olup onun sosyolojik yapısını, sosyolojik
savaşın amacına uygun olarak tamamen ya da kısmen değiştirme ve yeniden
yapılandırma ile ilgilidir. Burada hedef toplumun dayanışma ve bütünleşme
kapasitesini, zayıflatma, ortadan kaldırma, tahrif etme-dönüştürme amaçlanır. Toplumdaki
farklı sosyal güçler, karşı karşıya getirilir ve farklı kesimler aktif halde
kitlesel çatışmaya sokularak toplum bir kaosa sürüklenir. Ardından hedef
topluma müdahale edilerek toplum, yeni ortak paydalar etrafında şekillendirilip
yapılandırılır.[3]
Sosyolojik savaşın içe dönük
ekseni/boyutu ise, kendi toplumu ilgili olup amacı, var olan sosyolojik
yapısını, sosyolojik saldırılara karşı korumak, olumsuz yönde değişmesine mani
olmak, kendi toplumsal değerleri, kültür ve medeniyet kodları düzleminde daha
iyiye, güzele doğru bir seyir takip etmesini sağlamak, toplumun dayanışma ve bütünleşme
kapasitesini korumak, geliştirmek, güçlendirmek ve canlı tutmaktır.
Sosyolojik savaşın etkileri,
anında görülmez; değişim tedricidir. Etkileri dışa vurmaya başladığı zaman iş
işten geçmiş, “kurbağa haşlanmış” ve iş bitmiş olabilir.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ana amacı, tıpkı Irak ve Suriye’de olduğu gibi Türkiye’yi, sosyolojik olarak ayrıştırmak, ayrışanları karşı karşıya getirmek ve örgütlendirip çatışmaya sokmaktır. O nedenle önümüzdeki günlerde, Şer İttifakı; 1-Bireyleri Ayrıştırma ve Çatıştırma, 2- Cemaatleri/Hareketleri Ayrıştırma ve Çatıştırma, 3- Mezhepleri Ayrıştırma-Çatıştırma, 4- Kavimleri Ayrıştırma-Çatıştırma, 5- Sınıfları Ayrıştırma-Çatıştırma, 6- Halkları Ayrıştırma-Çatıştırma, 7- İdeolojileri Ayrıştırma-Çatıştırma, 8- Dinleri Ayrıştırma-Çatıştırma amaçlı sosyolojik savaş stratejisini, Türkiye’de daha etkin bir şekilde uygulayabilmek için ilk bakışta öngörülemeyen, yeni operasyonlara başvurabilir. Bu nedenle çok dikkatli olunmalıdır.
İdeolojik Hareketlerde
İnsan Unsuru Spektrumu
İdeolojik hareketlerin
tümünde, “sempatizan”, “taraftar”, “âzâ”, “kadro”, “lider kadro” ve
“lider” olmak üzere altı farklı insan unsuru mevcuttur. Sempatizanlar, harekete
sempati duyar, takdir etmekle yetinir; fakat fiiliyatta yokturlar. Taraftarların,
hareket ile organik bağları yoktur; fakat maddi ve manevi kısmi yardımlarda
bulunabilirler; bazı faaliyetlere de iştirak edebilirler. Âzâlar, hayatını
davasına adamış, vakfetmiş insanlardır. Tüm hayatlarını inandıkları davaya göre
planlarlar. Kadrolar ise azalar içinden çıkan yetenekleri farklı yönetici
ekiplerdir.
Gülen
hareketi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “aşağısı ibadet, ortası ticaret,
yukarısı ihanet içinde” diye yaptığı tanımlama, yukarıdaki altı grup insanı
ihtiva etmektedir. Gülen şantaj ve terör örgütünün “ihanet grubu”, “azalar”,
“kadrolar”, “lider kadro” ve “lider”dir. İbadet ve ticaret grubu diye
tanımlanan grup ise sempatizan ve taraftarlardır.
FETÖ ile Mücadeleden
Sorumlu Başbakan Yardımcılığı Kurulmalıdır
15 Temmuz İhanet Hareketinin
önemli amaçlarından biri, toplumun sosyolojik olarak ayrıştırılması, düşman
kamplara bölünmesi ve çatıştırılmasıdır. “Oslo Görüşmeleri”nin deşifre edilmesi
ile başlayan Taksim Kadife Darbe sürecinde yapılanlara dikkat edilirse,
toplumun sosyolojik olarak ayrıştırılmak istendiği çok rahat bir şekilde
görülebilir. 15 Temmuz İhanet Hareketi, bu sosyolojik zemin, arka plân göz
önüne alınarak icra edilmiştir. 15 Temmuz İhanet Hareketinin askeri boyutu ile
başarılı bir mücadele verilmiş olmasına rağmen, sosyolojik savaş boyutu ihmal
edilmektedir.
FETÖ ile çok boyutlu bir
mücadele verilmesi gerekmektedir:
1- Fikri, felsefi, Dini
boyut
2- Yabancı Devletler ve
İstihbaratlar Boyutu
3- Masonluk-Siyonizm
Boyutu
4- Vatikan Boyutu
5- Güvenlik Boyutu
Bu boyutlarda verilecek bir
mücadele, birbiri ile organize bir şekilde yürütüldüğünde başarılı sonuçlar
alınacak ve süreç hızlanacaktır. Mesele bu açıdan ele alındığında FETÖ
ile mücadele, tek bir elden yürütülmeli ve Başbakan Yardımcılarından birinin
sorumluluğunda olmalıdır. Bu başbakan yardımcısının, başka hiçbir görev ve
sorumluluğu olmamalı, başka bir işle uğraşmamalı, tamamen FETÖ ile mücadeleye
yoğunlaşmalıdır.
FETÖ ile mücadeleden sorumlu
Başbakan Yardımcısının Görev ve Sorumluluklarını, aşağıdaki şekilde
özetleyebiliriz:
1. Fikri, Felsefi, Dini
Boyut: FETÖ ile ilgili bir mücadele salt bir güvenlik
mücadelesi değildir ve de olmamalıdır. Gülen Hareketinin fikri, felsefi ve dini
yapısı ile mücadele, mücadelenin nirengi noktası olmalıdır.
- Hareketin aktif veya pasif
tüm mensuplarının zihin dünyasındaki kirler, yanlış anlayışlar, İslâm’la
çatışan tüm alanlar, açık, net, delilli ve belgeli bir şekilde ortaya konmalı,
doğrular sunulmalı ve zihinsel bir değişim için “en güzel tarzda mücadele” esasına
uygun bir psikolojik harekât, tek bir merkezden koordineli bir şekilde
yürütülmelidir.
- Bu iş için sahasında uzman
olan insanlardan oluşan çok özel bir komisyon kurulmalıdır.
- Bu yapılmadığı takdirde,
FETÖ ile ilgili mücadele, Selçuklunun Hassan Sabah’ın Haşhaşilerine karşı
verdiği mücadelede olduğu gibi çok uzun sürebilir.
2. Masonluk-Siyonizm
Boyutu: Gülen Hareketinin Kasım Gülek ile ilişkisinin
perde arkası, Kasım Gülek üzerinden kurulan ABD ilişkileri ve Masonluk ilişkisi
ortaya çıkarılmalıdır. Bunlar yapılmadan FETÖ ile mücadelede başarı oranı düşük
olabilir.
3. Yabancı Devletler ve
İstihbaratlar Boyutu: Gülen Hareketi, 1980 darbesinden sonra çok
hızlı büyüyen ve yaygınlaşan bir harekettir. Bir dönem arkasında devlet
desteği vardı. Devlet ve siyaset ricali, Gülen’e ödül vermiş ve
elinden ödül almıştır. Dış dünyadaki okullarını ziyaret etmiş ve okulların
açılması için devlet başkanlarına mektuplar yazmıştır. Türkçe olimpiyatlara
katılıp övgüler yağdırmıştır.
Dünyanın dört bir tarafında
bu kadar hızlı ve yaygın bir örgütlenmenin, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve
Siyonizm-Masonluğun maddi ve manevi desteği ortaya çıkarılmalıdır.
Gülen Hareketinin hem iç
istihbarat hem de dış istihbarat boyutunun ortaya çıkarılması, FETÖ ile
mücadelenin ön şartlarından biridir. İç istihbaratların yanlış yönlendirmesi
varsa, bunun hesabı mutlaka sorulmalıdır.
FETÖ ile iç ve dış
istihbaratlar, Masonluk ve Siyonizm ilişkisi, belgelere, delillere dayalı
olarak ortaya konmalı ve inandırıcı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Bunun için FETÖ ile mücadeleden sorumlu Başbakan Yardımcılığında özel bir
komisyon kurulmalıdır.
4. Vatikan Boyutu: “Dinler
Arası Diyalog” bir “Vatikan projesidir”. Gülen Hareketinin bu proje
ile olan ilişkisinin perde arkasının aydınlatılması, FETÖ’ye karşı verilecek
mücadelede önemlidir. Papa ile görüşmesini kim ve nasıl sağladı; neler
görüşüldü ve “Dinler Arası Diyalog” kapsamında hangi faaliyetler yapıldı,
araştırılmalı ve raporlandırılmalıdır. Bu konu ile Yabancı Devletler ve
İstihbaratlar Boyutu Komisyonu ilgilenmelidir.
Ayrıca Gülen Hareketinin
fikrî ve felsefî temelleri üzerinde Hıristiyanlığın etkilerinin olup olmadığı
ortaya çıkarılmalıdır. Bu konu ile de fikrî, felsefî, dinî boyut
komisyonu ilgilenmelidir.
5. Güvenlik
Boyutu: FETÖ elemanlarının tasfiyesi ile ilgili
Başbakan Yardımcılığı bünyesinde, Merkezi Özel bir Kriz Masası kurulmalıdır.
Tüm illerde de bu kriz masasına bağlı çalışan alt kriz masaları
oluşturulmalıdır.
- Süreçle ilgili bir Kriz
Yönetimi Yönetmeliği hazırlanmalıdır.
- Yeni kurulan ve göreve
başlayan “İtirazları İnceleme Komisyonu”, FETÖ İle Mücadeleden Sorumlu Başbakan
Yardımcısına bağlanmalıdır.
- Süreçte görev alan tüm
yönetici ve soruşturma komisyonları/birimleri özel merkezi bir eğitime tabı
tutulmalıdır.
- FETÖ ile mücadelede,
ilgili tüm bakanlık ve kurumlar arasında koordinasyon sağlanmalıdır.
- FETÖ ile mücadelede,
gerekli tüm bilgi ve belgeleri ihtiva eden merkezi özel bir veri bankası
oluşturulmalıdır. Şu ana kadar elde edilen ve yol boyu elde edilecek olan tüm
bilgi ve belgelerin sağlık, güvenirlilik derecesi tespit edilip
sınıflandırılmalıdır. Bu veri bankasında toplanan veriler, ilgili birimlerle
paylaşılarak süreç hızlandırılmalıdır.
- Açığa alma, ihraç etme ve
tutuklama ile ilgili sağlam ve güvenilir kriterler ortaya konmalı, var olduğu
söylenenler tekrar gözden geçirilmeli ve Türkiye’nin her tarafında ve her
kurumunda bunlara uyulup uyulmadığı mutlaka kontrol edilmelidir.
- Şu ana kadar çıkarılan
KHK’lar ile açığa alınan, ihraç edilen ve tutuklananların dosyaları yeniden
incelenmelidir. Mağdur edilenler varsa, eski görevlerine iade edilmeleri
sağlanmalıdır.
- Genel olarak tüm
birimlerde, özel olarak tüm üniversitelerde yapıldığı söylenen soruşturmaların,
ciddiyeti, güvenirliliği, göz önüne aldıkları kriterler, komisyon üyelerinin
kimliği, kişiliği tekrar değerlendirmelidir.
- Kasıtlı davrandığı tespit
edilen tüm yöneticiler, soruşturma komisyonu üyeleri ve kasıtlı ihbar yapan
şahıslar, cezalandırılmalıdır.
- Açığa alma, ihraç etme ile
ilgili yapılan itirazlara, ilgili birimlerin ne cevap verdiği, bu konuda nasıl
davrandığı kontrol edilmeli; kasıtlı davranış varsa hesabı sorulmalıdır.
- Kriz masaları, yapılan
uygulamalarla ilgili şikâyetleri göz önüne almalı ve gerektiği anda, vakit
geçirmeden, küskünler/kırgınlar zümresi meydana gelmeden müdahale etmelidir.
- Savcılık tarafından
aklanmış olduğu halde göreve iade edilmeyenlerin, dilekçelerine cevap
verilmeyenlerin durumu incelenmeli ve kasıtlı bir engelleme varsa, ilgililer
hakkında soruşturma açılmalı ve hesap sorulmalıdır.
- FETÖ’nün sempatizan ve
taraftar kesimi, hareketten koparılarak kazanılmalı; militanlaşmalarına imkân
verilmemelidir.
Kurulacak Komisyonların bünyesinde, Masonlar, Ergenekon-Balyozcular, partizanlar, ihtiras şehveti ile yanıp tutuşanlar, hak ve adalet duygusu zayıf olanlar, duygusal ve öfkeli davrananlar yer almamalıdır.
FETÖ ile Mücadelede
Merkezi Bir Denetim Yok
Medyada yer alan
şikâyetlerden sürecin, merkezi bir denetime tabi tutularak yürütülmediği,
birimden birime, bölgeden bölgeye, üniversiteden üniversiteye çok ciddi
farklılıkların olduğu anlaşılmaktadır.
686 KHK ile Üniversitelerden
330 akademisyenin ihraç edilmesi sonucunda toplumun farklı kesimlerinden gelen
tepkiler üzerine Bakan Nurettin Canikli, “Listenin YÖK tarafından
hazırlandığını, akademisyenlerle ilgili kararlar konusunda zaman zaman sıkıntı
yaşadıklarını ve bunları düzeltme yoluna gittiklerini, son kararname ile
gündeme gelen eleştirilerin de değerlendirileceğini ve listenin YÖK tarafından
yeniden değerlendirilmesinin isteneceğini” söylemiştir.[4]
Bakan Canikli’nin yaptığı
açıklamanın ardından YÖK Basın Müşaviri Şener Aslan’ın ile yapılmış bir
röportajda yaptığı açıklamaların özeti, aşağıda verilmiştir[5]: “-
Üniversitelerdeki terör örgütlerine yönelik bu tip soruşturmaları üniversiteler
yapıyor. KHK'larda gördüğünüz A üniversitesinden B profesörünü üniversiteler
belirliyor. İlk önce bunların incelemesini, daha sonra soruşturmasını,
soruşturma sonrasında açığa alma, görevden uzaklaştırma ve daha sonra da ihraç
talebini üniversiteler yapıyor.
- Biz YÖK olarak bu
işlemleri üniversitelerin yapması şeklinde de bir karar aldık, çünkü onları en
iyi üniversiteler tanıyor. Bir hocaya ilişkin bir iddia geldiğinde biz onu önce
bilemeyiz. Belgeye dayanması lazım, ama onun dışında tanımak ve bilmek de lazım
o kişileri. O yüzden biz YÖK olarak bütün bu safhaların üniversitelerde
başlatılıp üniversitelerde bitmesi kararı aldık ve o şekilde devam ediyor.
KHK'larda gördüğünüz
kişiler, tamamen üniversitelerinde yapılan inceleme soruşturma sonrasında ihraç
edilme teklifi yapılan kişilerdir. Her kişinin atılma nedeni ile ilgili
açıklama yapamayız. İtirazları varsa kişiler tekrar üniversitelere itirazda
bulunabilir.
- Üniversiteler bu
ihraçları komisyon oluşturarak yapıyor. Rektörün demesiyle olmuyor bu işler.
- Kanunen üniversiteler
tarafından komisyon kuruluyor. Bir kişinin kararıyla değil. Komisyon içerisinde
farklı kişiler de var. O komisyonlara raporlar geliyor. Birçok kıstas var ve
üniversiteler onları değerlendiriyor. Bylock çok önemli bir kıstas ki o bylock
için de derecelendirmeler var. Her kullanıcı değil, aktif olanlar inceleniyor.
Bank Asya'da belli dönemki para hareketleri...
- YÖK üniversitelerdeki bu
'ihraç etme ve itiraz kabul etme' mekanizmasının adil işlediğini nasıl kontrol
ediyor? sorusuna verilen cevap:
- Hayır, biz neden bu
aşamaların nasıl işlediğini takip edelim ki? Hem 'Üniversitelere dokunmayın,
YÖK üniversiteleri özgür bıraksın diyorlar, hem de YÖK neden üniversiteleri
denetlemiyor' diyorsunuz. Bu tamamen üniversitelerde yürütülen bir süreç.
- Biz son dönemde yapılan
soruşturmaların ve ihraçların hepsinde inisiyatifi üniversitelere bıraktık.”
Bakan Canikli’nin ve YÖK
Basın Müşaviri Şener Aslan’ın yaptığı açıklamalar, sürecin nasıl işlediğinin
net göstergesidir. Binlerce insanın hayatı üzerine karar verilirken,
Hükümetin ve YÖK’ün hiçbir kontrol yapmadan, kurumlardan gelen listeleri olduğu
gibi KHK’lerle uygulamaya sokması, yanlış olmuştur ve de tehlikeli sonuçlar
doğuracaktır. Oysa Başbakan Yıldırım, 01.08.2016 tarihinde
yaptığı açıklamada “Başbakanlık’ta kriz merkezi kurulduğunu” ve
“Bakanlıklarda kurullar oluşturulduğunu”, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim
Bakanlığı ve YÖK’ün devreye girdiğini ve işlerin tıkır tıkır yürüdüğünü” ifade
etmişti.[6]
Merkezi bir kriz ve denetleme masası kurmadan ya da kurulmuş olanları çalıştırmadan, merkezi ortak kriterler belirlemeden ya da belirlenmiş ise kurumların buna uyup uymadığına bakılmadan, kurumlardan gelen listelerin KHK’ya konması, yanlış olmuştur. Sosyolojik savaş ajanlarının istediği fırsat, onlara verilmiştir ve yeni Sosyolojik fay hatları inşa edilmiştir ve de edilmektedir.
FETÖ ile Mücadelede Merkezce Belirlenmiş, Kamuoyuna Duyurulmuş, Sağlam Ortak Kriterler Yok
15 Temmuz sonrasında
Türkiye’de, FETÖ ile ilgili yapılan temizlik operasyonları
için Başbakan Yıldırım, 01.08.2016 tarihinde, yaptığı açıklamayı[7] ve YÖK
müşavirinin açıklamalarını[8] referans
alarak “Açığa alma, Tutuklama ve İhraçlarda” göz önüne alınması gereken
kriterleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
·
17- 25 Aralık’tan sonra hâlâ uyanmamış
olanlar, masum kabul edilmeyecek,
·
Bylock’u aktif olarak kullanma ve
kullanmanın muhtevası göz önüne alınacak,
·
Bank Asya'da belli dönemdeki para
hareketleri önemlidir,
·
Fiilen Darbe yapmaya kalkışanlar ve onlara
aktif destek sağlayanlar,
·
İntikam duygusuyla değil, adaletle hareket
edilecek,
·
Yaşla kurunun birlikte yanmasına da asla
izin verilmeyecek,
·
Birbirlerine karın ağrısı olanlar piyasaya
çıkıp, haksızlık yapamayacak,
·
Haksız yere işlem görmüş olanlar yeni
baştan ele alınacak, haklıyla haksız, suçluyla suçsuz ayırt edilecek.
Fakat işin pratiği,
başlangıçtan beri buna uymamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “…At izi, it
izine karışmış vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var.
Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var… Öyle yorumlar
yapıyorlar ki suçladıkları o insanın bu işle hiç alâkası yok. Ama o
insana o yaftayı yapıştırıyor."[9] demesi;
Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz’ın, “15
yıldır tanıdığım, ‘o gece’ tankın önüne yatan, FETÖ düşmanı Oktay Kılıç'ın evi
FETÖ'den aranıyorsa, bu operasyon ‘bize’ dönmüş demektir!” “Namaz
kılanı Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi, Kadiri arasındaki
farkı bilmeyen 28 Şubatçılarla FETÖ temizliği yapılamaz.”[10], tarzındaki
açıklaması; Başbakanlık Baş müşaviri Abdülkadir Özkan’ın ve AK Parti Gaziantep
milletvekili Şamil Tayyar’ın açıklamaları[11] ve
686 Sayılı KHK ile ilgili, bugüne kadar AK Parti politikalarını destekleyen
bazı köşe yazarları, STK yöneticileri, akademisyenlerinden ve bazı AK Partili
milletvekillerinden, “Sinsi bir tezgâh var”, “Referandum darbesi bu!”,
“Kriptolar Referandum darbesi yapıyor” “Bürokratik darbe bu”, “Kim yapıyor bu
temizliği?” “Erdoğan'ın altı oyuluyor”, “Bu işin içinde bir iş var”, “Büyük
provokasyon”, “Devlete adalet yakışır”, “Kim yaptı bu listeyi”, “AK Parti’ye
Operasyon”[12]şeklinde
gelen çok sert tepkiler, FETÖ ile ilgili mücadelede, hem merkezi kriterlerin
var olmadığını, varsa da buna uyulmadığını hem de merkezi bir denetim
sisteminin olmadığını ortaya koymaktadır.
Kısacası, “Açığa alma, Tutuklama ve İhraçlarda” teori ile pratik
birbirini tutmamaktadır. Ne Merkezi denetim yapılmakta ne de merkezi kriterler
oluşturulmaktadır.
Genelde; “Bir darbe
ortamındayız tehlike çok büyüktür, yeni bir askeri darbe olabilir. Masum olup
mağdur olanlar, %3-%10 gibi bir orandır; bu da normaldir.” denmektedir.
Bu noktada “Kelebek Etkisini” unutmamak gerekmektedir.
Tüm yanlış anlamalara ve
istismarlara mani olmak için burada bir noktanın altını -özenle- çizmek
istiyoruz. Biz, “mağdur/masum” derken kast ettiğimiz, FETÖ ile hiç alakası
olmadığı halde FETÖ havuzuna konan bazı insanlardır. Yani “yaşlardır”,
“kurular” değildir. “Yaşların” en hızlı bir şekilde ayıklanması, itibarlarının
ve haklarının kendilerine geri verilmesi tarihi bir sorumluluktur.
Hukuk kurallarına göre “Aksi
ispatlanmadıkça insanlar masumdur”. “İddia makamı iddiasını ispatlamak
zorundadır.” Masum insanları mağdur etmek, İlahi adalete uygun değildir. Herkes
Allah’ın huzurundaki yüce mahkemeyi düşünerek konuşmalı ve sorumlu
davranmalıdır.
Tehlike gerçekten de büyüktür. Asıl tehlike, böyle bir varsayımın arkasına sığınarak tehlikeyi küçültecek yerde tehlikeyi daha da büyütmektir. Gayrı memnun sayısını artıran her uygulama, hem ülke için hem de AK Parti için bir kayıptır. Yapılan her hatanın bedeli 2019 seçimlerinde ödenecektir.
FETÖ Havuzuna Konan İnsan
Unsurlarının Analizi
Ülke sathında, “Açığa
alınan, İhraç edilen ve Tutuklananlar” ilgili mevcut uygulamalar
incelendiğinde, “FETÖ listesi, aşağıdaki insan unsurundan
oluşmaktadır:
·
15 Temmuz Askerî kalkışmasında bizzat görev
alan, asker, polis, yargı mensupları, istihbaratçılar ve siviller.
·
Emniyet İstihbarat/Askeri İstihbarat/MİT’in
bilgi ve belge kapsamında belirlediği FETÖ’ü mensupları.
·
Gülen’in Bank Asya’yı kurtarmak için “Bank Asya’ya
Para yatırın!” çağrısına uyarak para yatıranlar. Daha sonraki
dönemlerde Bank Asya ile parasal ilişkisi devam edenler.
·
Gülen Hareketi’nin sempatizanları ve
taraftarını ihtiva eden listeler
·
Cep Telefonlarında By Lock programı var olanlar.
·
Kifayetsiz muhterislerin bir makamı
ya da mevkii ele geçirmek için FETÖ ile hiç alakası olmayan ve fakat kendisine
engel gördüklerini FETÖ mensubu olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar/ihraç
edilenler/ tutuklananlar.
·
Geçmişte aralarında husumet bulunanların birbirlerini
FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar/ihraç
edilenler/tutuklananlar. Özellikle idarecilerin kin güttüğü kişileri,
ilgileri olmadığı halde Gülenci olarak listelemesi.
·
Bizzat FETÖ’ü mensubu olanların (Kripto
FETÖ’cüler), kendilerinden olmayan herkesi, Gülenci olarak ihbar etmeleri.
·
Taksim Kadife darbe sürecinin ve 15 Temmuz
ihanet hareketinin iç beyin takımı olan Mason, Sabatayistlerin ihbar ettiği
herkes.
·
Başta MOSSAD ve CIA olmak üzere yabancı
istihbarat mensuplarının Gülenci olarak ihbar ettikleri kimseler.
·
Geçmişte Gülen hareketine dahil olmuş, yardım
etmiş ve fakat 17-25 Aralık operasyonundan sonra ayrılmış ve bütün bağlarını
koparmış olanların bir kısmının, hâlâ daha FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve
fişlenmeleri.
·
Geçmişte Gülen hareketine ait, dershane, okul ve
yurtlarda kalan ve fakat Gülen hareketi ile hiç ilgisi olmayan gençlerin,
çocukların ve onların ailelerinin FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve
fişlenmeleri.
·
Geçmişte FETÖ’nün değişik kurumlarında
çalışanlar, görev alanlar.
·
Aktif-Sen üyelerinden oluşan listeler
·
Zaman gazetesine abone olanlardan oluşan
listeler.
·
15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Gülen
Hareketinin okullarında okuyan tüm gençlerin ve ailelerinin FETÖ’cü olarak
kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.
·
17-25 Aralıktan sonra çocukları istemediği
için çocuklarını Gülen’in okullarından alamayan ailelerin fişlenmesi ile oluşan
listeler.
·
Ticari rakiplerin birbirlerini FETÖ’cü olarak
ihbar etmeleri.
·
İhale mafyasının rakiplerini FETÖ’cü
olarak ihbar etmesi.
·
Birbiri ile küskün komşuların birbirlerini
FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri.
·
Psikopatların herkesi, FETÖ’cü olarak ihbar
etmeleri.
·
Maliye-Polis-Yargı baskı ve şantaj kıskacında Gülen
Hareketine yardıma ve hizmete mecbur bırakılan iş adamı ve bürokratlar.
·
Aralarında husumet olan karı kocanın
birbirlerini ”FETÖ’cü” olarak ihbar etmeleri.
·
Dost hayatı yaşayan eşlerin, ”FETÖ’cü” olarak
birbirlerini ihbar etmeleri.
Bu liste daha da genişletilebilir. Eğer tüm bu insanlar, FETÖ’cu olarak görülür ve aynı muameleye tabi tutulursa, “kurunun yanında yaş” da yanar misali bir duyarsızlık gösterilirse, korkarız ki yaşın yanında kurular yanabilir; Türkiye, büyük bir kaosa sürüklenebilir. Kin ve nefret ortalığı kasıp kavurabilir.
Açığa Alma, İhraç Etme ve Tutuklama Listelerini Hazırlayan İnsan Unsuru Analizi
Hazırlanan listelerle ilgili
sorulması gereken temel birkaç soru vardır:
·
17-25 Aralık Maliye-Polis-Yargı darbe
girişiminden sonra devlet, Gülen şantaj ve terör örgütünün aslı elemanları ile
ilgili hiçbir hazırlık yapmamış mıdır?
·
Devlet eğer bir hazırlık yapmış ise Gülen
Hareketinin asli unsurlarına ilişkin her türlü sağlam bilgi ve belgenin elde
mevcut olması gerekmektedir. Öyleyse “Açığa alma, İhraç Etme ve
Tutuklama listelerinde” yer alan ve suçlanan insan unsuru ile ilgili her türlü
bilgi ve belge kapsamında sorgulamaların yapılması ve mahkemeye çıkarılmaları
gerekmez mi?
·
Eğer devlet tarafından zamanında bu hazırlık
yapılmadıysa/yapılamadıysa bunun bir sebebi olmalıdır. Şu söylenebilir: MİT,
Emniyet İstihbarat ve Askeri istihbarat dâhil devletin bütün birimlerine, FETÖ
sızmıştı; o nedenle bir liste hazırlığına gidilememiştir. Bu çok
doğrudur. Ancak bugün bu tehlike, gene mevcut değil midir?
Kripto FETÖ’cüler çok iyi
kamufle olduklarından bir kısmı bugünkü listeleri hazırlamakla görevlendirilmiş
de olabilirler. Pratikteki uygulamalardan bunun böyle olduğu görülmektedir. Öyleyse, elde sağlam belge/delil
olmadan insanları açığa almada, ihraç etmede ve tutuklamada acele ile karar
verilmemeliydi ve verilmemelidir. Mutlaka merkezi bir denetim sistemi
kurulmalıdır.
Medyada yer alan ve açığa
alınıp tutuklanan ya da ihraç edilenlerin verdikleri bilgilere göre listeler,
aşağıdaki unsurlar tarafından oluşturulmaktadır:
1.
İstihbarat Örgütleri(MİT, Emniyet
İstihbaratı, Jandarma İstihbaratı, vb.) tarafından hazırlanan listeler,
2.
Bizzat idareciler tarafından hazırlanan
listeler,
3.
Bazı idarecilerin amaçlı olarak
oluşturdukları “ideolojik taraflı komisyonlar” tarafından hazırlanan listeler,
4.
Bazı idarecilerin adil olduklarına
inandıkları kişilerden oluşturdukları komisyonlar tarafından hazırlanan
listeler.
5.
Köşe yazarları tarafından sunulan listeler
6.
Bazı STK’lar tarafından hazırlanıp sunulan
listeler
7.
Siyasiler tarafından hazırlanan listeler
8.
Karanlık bir odak tarafından hazırlanan
listeler
Başka alternatifler de
olabilir.
Bugünün pratiğinde, bu 8
farklı insan unsuru, listelerini merkezi ortak kriterlere göre
hazırlamamaktadır. Listeleri hazırlayanlar, hazırlanan listelerde yer alan
şahısların her biri ile ilgili gerekli belgeleri
sunmamaktadır/sunamamaktadır. Dahası, insanlar “niçin açığa
alındığını”, “niçin ihraç edildiklerini” ve “hangi belgelere dayanarak
suçlandıklarını” bilmemektedir ve de öğrenememektedir.
Bu 8 farklı insan unsuru içerisinde, kripto FETÖ’cü, Mason, Sabatayist, Ergenekon-Balyozcu, MOSSAD/CIA/MI6/BND işbirlikçilerinin olup olmadığından emin olunmalıdır. Bunlar ayıklanmadıkça, FETÖ’ye karşı verilen mücadele, amacından sapmış olacak ve müslüman camianın tasfiyesine yönelmiş olacaktır. Şu an ki gidişat, bunun bir göstergesidir. AK Parti tabanında gayrı memnun sayısının gittikçe artması ve yaygınlaşmasının sebebine, bu açıdan bakılmalıdır.
“Makul Şüphe” ve “Açığa
Alma- İhraç Etme-Tutuklama” İlişkisi
“Açığa Alma, İhraç Etme
ve Tutuklama Listelerinde” kaba hatları ile 1- Elinde silah olan Güvenlik
Mensupları(asker, polis, istihbaratçı), 2- Yargı Mensupları(hâkim, savcı), 3-
Eğitim Camiası(öğretmenler, akademisyenler), 4- Devletin değişik kurumlardaki
personel, 5- Değişik STK üyeleri, 6- Özel sektör mensupları(mahalle esnafı,
patronlar ve yöneticiler) ve 7- Eski milletvekilleri ve
siyasi parti mensupları yer almaktadır.
Bu insan unsurundan 15 Temmuz
2016 Askeri Darbe Girişiminde fiilen yer almış, yardım ve yataklık yapmış ve
görevini ihmal etmiş olanların tümü, yasalar çerçevesinde, delillere ve
belgelere dayalı olarak adil bir şekilde yargılanıp cezalandırılmalıdır.
Fiilen darbeye iştirak
etmemiş, “makul şüpheli” konumundaki silahlı polis-asker-istihbarat elemanları
ve devletin kritik kurumlarında çalışanları, tedbir olarak açığa alarak ya da
tutuklayarak etkisiz hale getirip sonra yargılamak adıl bir yaklaşımdır. Ancak
bu sınıftaki insan unsurunu, mahkeme kararı olmadan ihraç etmek adil değildir.
Elinde silah olmayan yargı
mensuplarını, karar verme sürecinde etkili olabilecekleri için, öncelikle
“merkez valileri” gibi kızağa çekerek, karar verme sürecinde etkisiz hale
getirmek, sonra da belgelere dayalı olarak yargılamak, doğru bir davranıştır,
adil bir davranıştır.
Elinde silah olmayan
akademisyenleri, öğretmenleri ve diğer sivil devlet görevlilerini ise,
tedbir olarak her türlü idari görevden almak ve fakat diğer görevlerine devam
etmesini sağlamak ve bu süreçte gözlemlemek daha uygundur. Bu insan unsuru
hakkında sağlam deliller elde edinildiğinde, yargının önüne mutlaka çıkarılmalı
ve hesap sorulmalıdır.
Açığa alma ve ihraç etme
düzleminde çok hassas davranılmalıdır. Mahkeme kararı olmadan ihraç etmek,
gelecekte çok ciddi maddi ve manevi tazminat davalarının açılmasına sebebiyet
verebilecektir. Kendi sorunlarımızı ülke içinde en adil bir şekilde çözmek esas
alınmalıdır. İnsanları, AİHM’e mecbur bırakmak yanlıştır.
Medyaya yansıyan şekliyle, “ihanet
grubunun”(üst tabakasının) kahir ekseriyeti, 15 Temmuz askeri
darbe girişiminden önce; geri kalanların bir kısmı da, darbenin hemen ardından
yurt dışına kaçmışlardır. Dolayısıyla FETÖ’nün sempatizan ve taraftarları
ile âzâların bir kısmı, bugün ülke içerisinde bulunmaktadır. Bugün yürütülen
operasyonlarda “açığa alınan, tutuklanan ve ihraç edilenler” içinde genellikle
FETÖ’nün sempatizanları, taraftarları ile azalarının bir kısmı ve de FETÖ ile
hiç alakası olmayan insanlar yer almaktadır.
Mücadelelerdeki kanuniyeti
göz önüne alırsak, azalar, kadrolar, lider kadro ve lider cezalandırılmalı;
diğerleri kazanılmalıdır. Eğer aza olanlarla diğerlerini ayırt edecek bir
kriter, bir mekanizma bulunmaz ise, “sempatizan ve taraftarları
militanlaştırma” komünist taktiğinin uygulanmasına imkan sağlanarak Gülen
Hareketi’nin sempatizan ve taraftarları, aktif militan olarak FETÖ’nün azaları
durumuna getirilmiş olabilir.
12 Eylül 1980 darbesinde
PKK’lı diye Diyarbakır cezaevinde hapsedilen şu üç grup insanın bir çoğu,
cezaevindeki uygulamalardan sonra militanlaşmış ve PKK’nın aslı unsuru
haline gelmiştir: 1- PKK ile hiç alakası olmayan bazı Kürtler, 2- PKK
sempatizanları ve 3- PKK taraftarları.
Bugün aynı hata yapılıp
FETÖ’ye militan yetiştirilmemelidir.
FETÖ havuzuna atılanlar,
hassasiyetle ayıklanmaz ve hepsine aynı muamele yapılırsa, bu insanlar, MOSSAD
ve CIA gibi yabancı istihbaratların kucağına itilmiş olabilecektir. Bu durumda
Türkiye’nin ödeyeceği bedel, çok daha yüksek olacaktır.
O nedenle yapılması gereken, samimi “ibadet “ve “ticaret ehlini” kazanarak yapının üzerine gitmek ve geniş kitlelerden FETÖ’yü tecrit etmektir.
Gülen Hareketi-Devlet Ricali İlişkisinin Meydana Getirdiği Psikolojik Ortam
1980 Darbesinden 17-25 Aralık
Maliye-Polis-Yargı Darbe Girişimine kadar olan süreçte, rahmetli Erbakan hariç,
genellikle, dönemin Cumhurbaşkanları, Başbakanları, Genelkurmay Başkanları ve
siyasî parti liderleri/kadroları, belediye başkanları, birçok STK/Gönüllü
kuruluşlar/Cemaatler, Gülen’i ve Gülen Hareketini övmüş, ödül vermiş, ödül
almış ve ülkenin birçok imkânını ona tahsis etmişlerdir. Bu durum, halkın bu
harekete sempati ve güven duymasını sağlamıştır.
Ailelerin, çocuklarının
korunması noktasında gösterdiği hassasiyet ve Gülen Hareketinin
Dershane-Okul-Yurt-Ev düzleminde gösterdiği başarı, dünyanın dört bir tarafında
okullar açması ve her yıl “Türkçe Olimpiyatları”(!) düzenlemesi,
halk üzerinde etkili olmuş ve halkın belli bir kesiminin Gülen Hareketi’ne
sempati duymasını, taraftar olmasını ve bağlanmasını sağlamıştır. “Türkçe
Olimpiyatlarına”(!) devlet ricalinin katılıp, övgüler yağdırması, varolan
etkiyi daha da pekiştirmiştir.
Gülen Hareketi’nin Yurt
dışında okul açabilmesi için, devlet ricalinin, ilgili ülke devlet ricaline referans
mektubu yazıp ricada bulunması da, halkın eğilimleri üzerinde etkili olmuştur.
Ayrıca Gülen Hareketi’nin
dershane ve okullarındaki öğrencilerin, girdikleri sınavlarda yüksek puan
almaları, üniversitelere ilk sıralarda girmiş olmaları, Gülen Hareketi’nin
okullarına, yurtlarına ve evlerine olan ilgiyi artırmış; geniş bir kesim,
çocuklarını buralara göndermek için sıraya girmişlerdir. (Bugün, sınav
sorularını çalarak kendi seçilmiş öğrencilerine vermelerinin sonucunda, yüksek
başarı elde edildiği söylenmektedir. Geçmişte böyle bir iddia söz konusu
değildi. Dolayısıyla halk bu durumu bilememekteydi.)
Diğer taraftan yurt dışına
giden öğrencilere, barınma imkânları sağlamış olmaları da, insanlar üzerinde
etkili olmuştur.
“Ne istediler de
vermedik”(!) diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, sonradan, “Allah ve milletimiz
bizi affetsin zamanında biz tehlikeyi göremedik” demesi, Eski Genelkurmay
Başkanı Nejdet Özel’in, Eski Meclis Başkanları Cemil Çiçek, Bülent Arınç’ın ve
birçok siyasinin, benzer açıklamalarını göz önüne aldığımızda; 17-25
Aralık Maliye-Polis-Yargı Darbe girişimine kadar Devletin elindeki tüm
imkânlarla, göremediği bir tehlikeyi; göremediği için sade vatandaşı, iş
adamlarını ve akademisyenleri, öğretmenleri, imamları, vb. suçlamak, ciddi
deliller olmadan, gerçekten pişman olup olmadığı araştırılmadan cezalandırmak,
yanlıştır ve çok daha büyük travmalara ve sorunlara neden olacaktır.
Süreç değerlendirilirken,
aşağıdaki iki kırılma noktası dikkate alınmalıdır:
1- 17-25 Aralık
Maliye-Polis- Yargı Darbe Girişimi,
2- 15 Temmuz Askeri Darbe
Girişimi.
Bu iki tarihi kırılma anı göz
önüne alınırken, şu iki noktaya özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir:
·
17-25 Aralık Maliye-Polis-Yargı Darbe
Girişimine kadar devlet ricalinin büyük bir kesiminin, Gülen Hareketi ile
ilgili övgü dolu sözler söylemesinin ve devlet imkânlarını, özellikle, belediye
imkânlarını tahsis etmelerinin halk üzerindeki etkileri.
·
Gülen hareketi tarafından inşa edilen
Maliye-Polis-Yargı Şantaj ve Tehdit mekanizmasının varlığı ve bunun iş
adamları, bürokrasi üzerindeki etkileri.
17-25 Aralık
Maliye-Polis-Yargı darbe girişimi ile 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi
arasındaki dönemde, Gülen terör ve şantaj hareketi mensuplarının bir kısmının,
o günün şartları göz önüne alındığında, gelgitler yaşayabileceğine,
kararsız kalabileceğine dikkat edilmelidir. Çocuklarını
okullarından, yurtlarından almamış/alamamış olabilir, kurban yardımında
bulunmuş olabilirler. Bu dönemle ilgili olarak çocuklarını Gülen terör
ve şantaj hareketinin okullarında okutmuş olmak veya onun yurtlarında kalmış
olmak, temel kriterler zümresi içerisinde değerlendirilmemelidir. Yasal
olarak hiçbir işleme tâbi tutulmamış bir banka ile parasal işlem yapmayı, yurt
ve okullarda bulunmayı, esaslı bir suç unsuru olarak görmemiş/görememiş
olabilirler. O dönemin psikolojisi buna uygundu.
15 Temmuz Askeri Darbe Girişiminden sonra Gülen terör ve şantaj hareketini destekleyenlerin, onları aklamaya çalışanların üzerine kesin bir şekilde gidilmeli ve sağlam bilgi ve belgeye dayanarak mutlaka mahkemeye çıkarılmalıdırlar.
Maliye-Polis-Yargı, Korku-Şantaj İmparatorluğunun(FETÖ) İnşa Ettiği Psikolojik Ortam
Gülen terör ve şantaj hareketi,
maliye-polis-yargı üçgeninde kurdukları şantaj şebekesi ile insanların yatak
odasına ve banyolarına sızmış, pek çok işadamını, esnafı, devlet ricalini,
sivil ve asker bürokratı ve siyasiyi tuzağa düşürmüştür.
Siyasi iktidar,
Maliye-Polis-Yargı üçgeninde seri halde yaptığı görevden almalarda, yeni
atananların da, bir müddet sonra tekrar ve tekrar görevden alınması, sürekli
olarak “kripto FETÖ’cülerin varlığından” bahsedilmesi, “her an yeni bir darbe
olabilir” uyarıları, bir korku ve şantaj imparatorluğu inşa edilmiş
olduğunun önemli göstergesidir.
15 Temmuz Askeri darbe
girişimine kadar olan süreçte, bu korku ve şantaj imparatorluğunun, gerek Gülen
hareketi içerisindeki “ibadet ve ticaret ehli” üzerinde ve gerekse Gülen terör
ve şantaj hareketine mensup olmayan insanların üzerinde, bir korku meydana
getirmiş olması çok doğaldır.
Bu korkunun sonucunda birçok
insan ve iş adamı, Bank Asya’daki hesaplarını kapatamamış, Kredi Kartlarını
iptal edememiş, Zaman gazetesi aboneliğini iptal edememiş
olabilir. Dahası, kredi kartlarını iptal ettirme isteklerine Bank Asya
yönetimi, olumlu bakmamış, hep göz ardı etmiş ve iptal etmeyi savsaklamıştır.
Keza aynı durum, Zaman Gazetesi aboneliği için de geçerlidir.
Bugün açığa alma, ihraç etme ve tutuklamalarda, hem korku-şantaj psikolojisi hem de bu engelleme operasyonları göz önüne alınmalı, ona göre karar verilmelidir.
“Domino Etkisi” Meydana Getirilerek “Anadolu Sermayesi” Tasfiye Edilmemelidir
Gülen terör ve şantaj
hareketindeki “Ticaret Erbabı” üzerine gidilirken, öncelikle, yukarıda izah
edilen psikolojik ortamlar mutlaka göz önüne alınmalıdır. 17-25 Aralık
Maliye-Polis-Yargı Darbe Girişimi ile 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi
arasındaki dönemde, bugün hedef alınan şirketlerin, Maliye-Polis-Yargı Şantaj
ve Tehdit mekanizmasının baskısı altında olup olmadığı, araştırılmalı ve ona
göre ilgili firmanın üzerine gidilmelidir.
Ayrıca üzerine gidilen
şirketlerle ticari olarak irtibatlı, fakat Gülen terör ve şantaj hareketi ile
ilişiği olmayan başka şirketlerin varlığına dikkat edilmelidir. Ödemeler
zincirinde meydana gelecek bir kırılma, “domino etkisi” yaparak
Gülen terör ve şantaj hareketiyle ilgisi olmayan pek çok şirketin kapanmasına
ve yıllar içerisinde ortaya çıkan “Anadolu Sermayesinin” tasfiye
olmasına sebebiyet verebilir.
Bugün, Küresel sermaye ile
işbirliği içerisinde olan “İstanbul Sermayesi”/“büyük sermaye”,
“Anadolu sermayesini” yok etmek istemektedir. 15 Temmuz İhanet
Hareketinin böyle bir boyutu da vardır.
“Beyin göçüne” sebebiyet
verilmemelidir. Başlangıçtan beri Üniversitelerde, açığa alınan, ihraç edilen
ve tutuklanan öğretim üyeleri ile ilgili çok ciddi şikâyetler, olmuş ve bunlar
medyaya yansımıştır. Yansımayan, yansıtılamayan daha vahim hadiselerin olduğunu
duymaktayız.
Her şeyden önce bütün
Üniversitelerde aynı hassasiyet gösterilmemekte, aynı kriterler
kullanılmamaktadır. Soruşturma komisyonlarında ideolojik davranan, kin, nefret
ve hasetle hareket eden insanlar mevcuttur. Son yıllarda yetişmiş çok ciddi bir
beyin takımının harcanması ve yurt dışına gitme tehlikesi söz konusudur.
Bu nedenle “FETÖ ile
mücadeleden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı Kurulmalıdır” başlığı altında ortaya
koyduğumuz yol haritası, üniversiteler için acilen uygulamaya sokulmalıdır.
Bylock Programı İçin Özel
Bir İhtisas Komisyonu Kurulmalıdır
Türkiye’de uzun zamandan beri
Bylock programı üzerinden yürütülen bir psikolojik harekât mevcuttur. Bylock
denince akan sular durmakta, hiçbir şey konuşulamamakta, Bylock’un varlığı
kesin delil olarak kabul edilmektedir.
Gerçekten FETÖ’nün lider ve
lider kadroları, bu programı mı kullanmaktadır?
Bir “yemleme” mi yapılmakta,
dikkatler, başka tarafa mı yönlendirilmektedir? Gayrı memnun sayısının artması
mı amaçlanmaktadır?
Medyaya yansıyan boyutu ile Bylock programının Cep Telefonlarındaki durumu,
aşağıdaki gibi tasnif edilebilir:
·
Bylock Programını şuurlu bir şekilde indirip
kullanan Gülen Hareketi’nin bazı azaları (Gülen Hareketi’nin yönetici Kadroları
Bylock’u değil daha başka, “CIA’nın bile çözemediği” iddia edilen “Silent
Circle’, “Tango” gibi programları kullanmaktadır.[13]
·
Gülen Hareketi’in kadroları tarafından
kendilerine dini sohbet dinlemeleri için Bylock programı tavsiye edilip verilen
Gülen Hareketi’nin taraftar ve sempatizanları.
·
İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ifade
ettiği AVEA Operatör hatası(Değişken IP, Sanal IP, Bölgesel/grupsal IP
verilmesi) sonucu hattına Bylock Programı yüklenmiş gözüken ve fakat Gülen
Hareketi ile hiç alâkası olmayanlar.[14]
·
Aynı İnternet ağına/Wi-Fi bağlı olanlardan
birinin Bylock kullanması/indirmesi ile aynı ağa bağlı olanların tümünün bylock
kullanmış gözükmeleri ile oluşan listeler(13-14).
·
Gülen Hareketi Kadroları/MOSSAD/CIA/MI6/BND
tarafından siber saldırı ile hattına ve telefonuna Bylock yüklenenler.
·
İkinci el telefonlarda daha önceden Bylock
programının yüklenmiş olması.
·
Bir iddia: Gülen Hareketinin Okullarında
okuyanlara, içlerine Bylock gizlenmiş özel eğitim amaçlı paket programlar
verilmiş olanlar.
·
Bir iddia: FETÖ’nün kripto mensupları,
çevresi tarafından sevilenler insanlarla kurdukları arkadaşlıklardan
yararlanmış, telefon etmek amacıyla bu arkadaşlarının(!) telefonunu alıp
telefonuna Bylock yüklemiştir.
Bütün bunların çok hassas bir
şekilde incelenmesi, ayıklanması ve sınıflandırılması gerekir. Bu ayıklama ve
sınıflandırma yapılmadan açığa alma, ihraç etme ve tutuklama işlemleri
yapılmamalıdır.
Bugünkü pratikte,
Bylock’tan dolayı tutuklanıp, 3 ay, 5 ay, 8 ay içerde yattıktan sonra suçlu
bulunmayıp serbest bırakılan insanların var olduğu ifade edilmektedir.
Tutuklama yapılacak yerde yurt dışı yasağı konup, gerekli inceleme yapıldıktan
sonra tutuklama yoluna gidilmiş olsaydı; hem devlet bürokrasisi daha az meşgul
olacak, hem gayrı memnun sayısı artırılmamış olacak ve hem de insanların
sicilleri bozulmamış, lekelenmemiş olacaktır.
“Allah’a ve Ahirete İman Eden”, “Temiz Akıl” ve “Salih Amel” Sahiplerinin Sorumluluğu
15
Temmuz İhanet Hareketi, sosyolojik savaş amaçlı bir askeri darbe girişimi
olduğu için darbeci şer ittifakı (Darbenin Birinci ve İkinci Beyni), darbe
sonrası süreci Türkiye’de yeni fay hatları inşa etmek ve var olan fay hatlarını
enerji ile doldurup harekete geçirmek üzerine bir strateji izlemektedir.
“Dolaylı harp stratejisine” uygun olarak çok ciddi kirli bilgi yaymakta,
zihinsel bir kaos oluşturup insanların birbirlerine olan güvenini yıkarak bireyselleştirmek
istemektedir. Geçen yazıda “Siyasi İktidara Rağmen Operasyonları Yürüten
“Gizli El” ve “Gizli Karanlık Güç” Kimdir? sorusunu bu amaçla sorduk.
Ülke olarak duygusal
davranmadan, birbirimizi itham etmeden bir sorgulama yapmamız gerekmektedir.
FETÖ’ye karşı başlatılmış
olan temizlik harekâtında, açığa alma ve tutuklama ile ilgili hazırlanan
listelerde, Kripto Gülencilerin, Kripto Yabancı İstihbarat mensuplarının ve
Mason-Sabatayistlerin etkili olup olmadığına bakılmalı ve varsa ayıklanmalıdır.
Ortalıkta dolaşan bilgiler,
sağlam analiz edilmeden kullanılır ve yaygınlaştırılırsa, başkalarına
zulmedilmiş olabilir. Bu nedenle Allah’a ve Ahiret gününe iman etmiş
olanların, Kur’ân’da 4 Nisa 83, 24 Nur 11-15, 27 Neml 22, 27 ve 49 Hucurât 6’da
dikkat çekilen hususlara uyması bir zorunluluktur.
Siyaset, sivil ve askeri
bürokrasi ve tüm gönüllü kuruluşlar, bu konularda hassas davranmalıdır. Bu
hususta nirengi noktası, hak ve adalet olmalıdır(57 Hadid 25; 38 Sad 26).
Allah’a ve Ahiret gününe iman edenlerin, nefsi davranmaması, kin ve nefretle
hareket etmemesi, adil davranmaları imanın bir gereğidir(5 Maide 8).
Bugün, 15 Temmuz İhanet
hareketi sonrasında “açığa alma, ihraç etme ve tutuklama ” ile ilgili tutulan
yol ve yaklaşım ile Hz. Davud’un “İki Davalı Kardeş” kıssasındaki yargılama
sürecindeki yaklaşımı (38 Sâd 18-29) arasında bir örtüşme
mevcuttur. Hz. Davud’un iki davalı olayında olduğu gibi, suçlananlara
ciddi bir savunma hakkı verilmeden, yargı önüne çıkarılmadan, hatta ve hatta ne
ile suçlandıkları gerektiği gibi izah edilmeden, herkese gönderilen tek tip bir
yazıya göre, MİT, istihbarat raporları ve idari amirlerin görüşlerine
dayanılarak, üniversitelerden ve ilgili devlet dairelerinden “açığa alınmaları”
değil, “ihraç edilmeleri” yanlıştır ve de adil değildir.
Bu, iyi bir gelenek
oluşturmamaktadır. Bugün OHAL’e dayanılarak yapılan birçok uygulama, gelecekte,
hep örnek alınacaktır. Müslüman camia, İstiklâl Mahkemeleri ve Takrir-i Sükûn
kanunu uygulamalarını yıllarca tenkit etmiştir.
28 Şubat Postmodern darbe
döneminde yaşananlar, unutulmamalıdır. Sâd Suresinin 26. ayetinde, sadece bir
siyasal partinin, cemaatin, tarikatın, mezhebin ya da bir dinin veya bir kavmin
mensupları arasında “hak ile hükmedilmesi” istenmemektedir; “insanlar arasında
hak ile hükmedilmesi” istenmektedir. Hak ile hükmedilmesi konusuna kimliği ne
olursa olsun herkes dâhildir. Bu noktada yapılan adaletsizliğin hesabı,
ahirette verilecektir. Bu asla unutulmamalıdır.
15 Temmuz ihanet hareketi
sonrasında, başlatılan temizlik operasyonlarında, “Açığa
Alma, İhraç Etme ve Tutuklama” ile ilgili işlemlerde; Hz.
Musa’nın “Kavga eden iki adam” olayında (28 Kasas 14-20) ve
Samiri’nin kavmini azdırmasından dolayı Hz. Harun’a karşı takındığı
tavır (20 Taha 83-94; 7 A’râf 142-151), bugün mutlaka göz önüne alınmalıdır.
Başta Şer İttifakı
(ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm) olmak üzere Batı dünyası, Türkiye’ye savaş
açmış bulunmaktadır. Hz. Musa’yı uyararak yardımcı olmak için “şehrin
öbür yakasından koşarak gelen adam” gibi, siyasal iktidarın dışında olup
da Türkiye’nin ve İslâm dünyasının geleceği için yardımcı olmak isteyen
insanlar, yapılar, hareketler vardır ve var olacaktır da. Bunlar, farklı görüş
ve teklifler yapabilirler.
Lütfen, durun ve söz
söyleyenleri dinleyin ve söylenenler üzerinde tefekkür edin. Bu süreçte, iyi
niyetle ortaya konan her karşı görüşü, düşmanlık ve hainlik olarak görmek,
nitelendirmek ve suçlamak yanlıştır, tehlikelidir.
Kendisine “ilim, hikmet ve
hüküm” verilmiş olan Hz. Musa, hata yapabiliyorsa; bugünkü
yöneticiler, liderler de, hata yapabilir; hata yapma ihtimalleri çok daha
yüksektir. Bugünkü yöneticilere, liderlere hatırlatma yaparak yardımcı olmak;
Allah’a ve Ahiret’e iman eden, “temiz akıl”, “salih amel” ve “fazilet”
sahiplerinin” sorumluluğudur (11 Hud 116).
Öyleyse; Ey Allah’a ve Ahirete iman eden “temiz akıl”, “salih amel” ve “fazilet” sahipleri, sorumluluğunuzu yerine getirin, sabredin ve “Düşmanları sevindirecek işler yapmayın!” (3 Âl-i İmran 118-120). Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir! O nedenle;
“Ey iman edenler, adil
şahitler olarak Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz,
sizi adaletten alıkoymasın. Adaletle hükmedin. O, takvaya daha
yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan
haberi olandır.” (5 Maide 8).
Ve Unutmayın!
Adalet yoksa barış da olmayacaktır.
[1] Tezkan,
M., Sosyal ve Kültürel Değişme, Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Yayınları, No: 129, Ankara, 1984,s. 2-10. Giddens
A., Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2012, s. 77-82.
[2] Çağlayan,
Y., Osmanlıdan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş, Etkileşim,
İstanbul, 2013, s. 43-45.
[3] Çağlayan,
Y., Osmanlıdan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş, Etkileşim,
İstanbul, 2013, s. 43-45.
[4] Babacan,
N., Yanlışlar Düzelecek, Liste Yeniden YÖK'e Gidecek, Hürriyet 10 Şubat
2017; http://www.hurriyet.com.tr/yanlislar-duzelecek-liste-yeniden-yoke-gidecek-40361102
[5] Öztürk, F.,
YÖK: İhraçlarda İnisiyatif Üniversitelerde, BBC Türkçe 08 Şubat 2017,
bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38906141
[6] Çelik,
M., “Yaşla Kuru Bir Arada Yanmayacak”, Vatan 01.08.2016 .
[7] Çelik,
M., “Yaşla Kuru Bir Arada Yanmayacak”, Vatan 01.08.2016 .
[8] Öztürk, F.,
YÖK: İhraçlarda İnisiyatif Üniversitelerde, BBC Türkçe 08 Şubat 2017,
bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38906141
[9] Erdoğan'dan
FETÖ operasyonları yorumu: At izi it izine karıştı, 07.09.2016, İHA
[10] Mücahit
Küçükyılmaz,06 Eylül 2016 Salı 17:20, twitter hesabı
[11] Can, B.,
“Sosyolojik Savaş Amaçlı 15 Temmuz İhanet Hareketinin Bir Yıllık Döneminin
Değerlendirilmesi-1: Siyasi İktidara Rağmen Operasyonları Yürüten “Gizli
Kirli El” ve “Gizli Karanlık Güç” Kimdir?”, Umran, sayı:275,
2017.
[12] Can, B.,
“Kadife Darbeden Askeri Darbeye-13: “Açığa Alma ve İhraçlarla” İlgili Geçmişte
Çıkarılan Tüm KHK’ler Yeniden Değerlendirilmeli ve Özel Kriz Masası/Masaları
Kurulmalıdır”, Milli Gazete, (17.2.2017)
[13] Diler, E., “Bay Lock Masalı”, Takvim, 25 Ekim 2016. Diler, E., “Dolar Darbesi”, Takvim, 26.07.2016
[14] Çiçek, N., http://www.memurlar.net/haber/645953 Bakan Soyludan Bylock Açıklamaları, http://www.memurlar.net/haber, 24 Ekim 2016.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder