25 Ağustos 2017 Cuma

FETÖ ile Mücadelede Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar-3: ŞER İTTİFAKININ SOSYOLOJİK SALDIRILARINI ETKİSİZ KILMAK İÇİN “GAYRI MEMNUN SAYISINI” AZALTMAK

 (Milli Gazete)

Bu yazıda, FETÖ ile mücadelede sosyolojik boyutta yapılan hatalar ele alınmaktadır. FETÖ ile mücadelede gayrı memnun sayısının gittikçe artmasının sebepleri üzerinde durulmakta ve bazı önerilerde bulunulmaktadır.

Tüm yanlış anlamalara ve istismarlara mâni olmak için burada bir noktanın altını -özenle- çizmek istiyoruz. Bizim, “mağdur/masum” ve “gayrı memnun” derken kast ettiğimiz, FETÖ ile hiç alâkası olmadığı halde FETÖ havuzuna konan bazı insanlardır. Yani “yaşlardır”, “kurular” değildir.

FETÖ Havuzuna Konan İnsan Unsurlarının Analizi

Ülke sathında, “açığa alınan, ihraç edilen ve tutuklananlar”la ilgili mevcut uygulamalar incelendiğinde, “FETÖ’cü listesi”, aşağıdaki insan unsurundan oluşmaktadır:

* 15 Temmuz askerî kalkışmasında bizzat görev alan, asker, polis, yargı mensupları, istihbaratçılar ve siviller.

* Emniyet İstihbarat/Askeri İstihbarat/MİT’in bilgi ve belge kapsamında belirlediği FETÖ mensupları.

* Gülen’in Bank Asya’yı kurtarmak için “Bank Asya’ya para yatırın!” çağrısına uyarak para yatıranlar. Daha sonraki dönemlerde Bank Asya ile parasal ilişkisi devam edenler.

* Gülen Hareketi’nin sempatizanları ve taraftarını ihtiva eden listeler.

* Cep Telefonlarında ByLock programı var olanlar.

* Kifayetsiz muhterislerin bir makamı ya da mevkii ele geçirmek için FETÖ ile hiç alâkası olmayan ve fakat kendisine engel gördüklerini FETÖ mensubu olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar/ihraç edilenler/tutuklananlar.

* Geçmişte aralarında husumet bulunanların birbirlerini FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar/ihraç edilenler/tutuklananlar. Özellikle idarecilerin kin güttüğü kişileri, ilgileri olmadığı halde “Gülenci” olarak listelemesi.

* Bizzat FETÖ mensubu olanların (kriptoFETÖ’cular), kendilerinden olmayan herkesi, Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Taksim Kadife Darbe sürecinin ve 15 Temmuz ihanet hareketinin iç beyin takımı olan mason, Sabatayistlerin ihbar ettiği insanlar.

* Başta MOSSAD ve CIA olmak üzere yabancı istihbarat mensuplarının Gülenci olarak ihbar ettikleri kimseler.

* Geçmişte Gülen hareketine dâhil olmuş, yardım etmiş, kurban vermiş ve fakat 17-25 Aralık operasyonundan sonra ayrılmış ve bütün bağlarını koparmış olanların bir kısmının hâlâ FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* Geçmişte Gülen hareketine ait, dershane, okul ve yurtlarda kalan ve fakat Gülen hareketi ile hiç ilgisi olmayan gençlerin, çocukların ve onların ailelerinin FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* Geçmişte FETÖ’nün değişik kurumlarında çalışanlar, görev alanlar.

* Aktif-Sen üyelerinden oluşan listeler.

* Zaman gazetesine abone olanlardan oluşan listeler.

* 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Gülen hareketinin okullarında okuyan gençlerin ve ailelerinin FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* 17-25 Aralık’tan sonra çocukları istemediği için çocuklarını Gülen’in okullarından alamayan ailelerin fişlenmesi ile oluşan listeler.

* Ticari rakiplerin birbirlerini FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri.

* İhale mafyasının rakiplerini FETÖ’cü olarak ihbar etmesi.

* Birbiri ile küskün komşuların birbirlerini FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri.

* Psikopatların herkesi, FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri.

* Maliye-polis-yargı baskı ve şantaj kıskacında Gülen hareketine yardıma ve hizmete mecbur bırakılan iş adamı ve bürokratlar.

* Aralarında husumet olan karı kocanın birbirlerini ”FETÖ’cü” olarak ihbar etmesi.

* Dost hayatı yaşayan eşlerin, ”FETÖ’cü” olarak birbirlerini ihbar etmeleri.

Bu liste daha da genişletilebilir.

Eğer tüm bu insanlar, FETÖ’cü olarak görülür ve aynı muameleye tâbi tutulur, hassas bir ayıklanma yapılmazsa, “kurunun yanında yaş da yanar “ misali bir duyarsızlık gösterilirse, korkarız ki kuru’lar ve yaş’lar hep beraber yanabilir; kin ve nefret ortalığı kasıp kavurabilir ve Türkiye, büyük bir kaosa sürüklenebilir.

Müslüman tabanda gayrı memnun sayısının gittikçe artması ve yaygınlaşmasının sebebine, bu açıdan bakılmalıdır.

Açığa Alma, İhraç Etme ve Tutuklama Listelerini Hazırlayan İnsan Unsurunun Analizi

Hazırlanan listelerle ilgili sorulması gereken temel birkaç soru vardır:

yyy 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişiminden sonra devlet, Gülen şantaj ve terör örgütünün aslı elemanları ile ilgili hiçbir hazırlık yapmamış mıdır?

yyy Devlet eğer bir hazırlık yapmış ise Gülen hareketinin asli unsurlarına ilişkin her türlü sağlam bilgi ve belgenin elde mevcut olması gerekmektedir. Öyleyse “açığa alma, ihraç etme ve tutuklama listelerinde” yer alan ve suçlanan insan unsuru ile ilgili her türlü bilgi ve belge kapsamında sorgulamaların yapılması ve mahkemeye çıkarılmaları gerekmez mi?

yyyEğer devlet tarafından zamanında bu hazırlık yapılmadıysa/yapılamadıysa bunun bir sebebi olmalıdır. Şu söylenebilir: MİT, Emniyet İstihbarat ve Askeri İstihbarat dâhil devletin bütün birimlerine, FETÖ sızmıştı; o nedenle bir liste hazırlığına gidilememiştir. Bu çok doğrudur. Ancak bugün bu tehlike, gene mevcut değil midir?

Kripto FETÖ’cular çok iyi kamufle olduklarından bir kısmı, bugünkü listeleri hazırlamakla görevlendirilmiş de olabilirler. Öyleyse, elde sağlam belge/delil olmadan, sağlam kriterler oluşturulmadan insanları açığa almada, ihraç etmede ve tutuklamada acele ile karar verilmemeliydi ve verilmemelidir. Mutlaka merkezi bir denetim sistemi kurulmalıdır.

Medyada yer alan ve açığa alınıp tutuklanan ya da ihraç edilenlerin verdikleri bilgilere göre listeler, aşağıdaki unsurlar tarafından oluşturulmaktadır:

1- İstihbarat örgütleri (MİT, Emniyet İstihbaratı, Jandarma İstihbaratı vb.) tarafından hazırlanan listeler,

2- Bizzat idareciler tarafından hazırlanan listeler,

3- Bazı İdarecilerin amaçlı olarak oluşturdukları “ideolojik taraflı komisyonlar” tarafından hazırlanan listeler,

4- Bazı İdarecilerin adil olduklarına inandıkları kişilerden oluşturdukları komisyonlar tarafından hazırlanan listeler,

5- Köşe yazarları tarafından sunulan listeler,

6- Bazı STK’lar tarafından hazırlanıp sunulan listeler,

7- Siyasiler tarafından hazırlanan listeler,

8- “Gizli el” tarafından hazırlanan listeler.

Başka alternatifler de olabilir.

Bu günün pratiğinde, bu 8 farklı insan unsuru, listelerini merkezi ortak kriterlere göre hazırlamamaktadır. Listeleri hazırlayanlar, hazırlanan listelerde yer alan şahısların her biri ile ilgili gerekli belgeleri sunmamaktadır/sunamamaktadır. Dahası, bazı insanlar, “niçin açığa alındıklarını”, “niçin ihraç edildiklerini”, “hangi belgelere dayanarak suçlandıklarını” ve “yargı tarafından aklandıkları halde niçin göreve iade edilmediklerini” bilmemektedir ve de öğrenememektedir.

Bu 8 farklı insan unsuru içerisinde, kriptoFETÖ’cu, mason, Sabatayist, Ergenekon-Balyozcu, MOSSAD/CIA/MI6/BND işbirlikçilerinin olup olmadığından emin olunmalıdır. Bunlar ayıklanmadıkça, FETÖ’ye karşı verilen mücadele, amacından sapmış olacaktır.

Geçmişte Gülen Hareketi-Devlet Ricali İlişkisinin Meydana Getirdiği Psikolojik Ortamın Etkisi

1980 darbesinden 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimine kadar olan süreçte, rahmetli Erbakan hariç, genellikle, dönemin cumhurbaşkanları, başbakanları, genelkurmay başkanları ve siyasî parti liderleri/kadroları, belediye başkanları, birçok STK/gönüllü kuruluşlar/cemaatler, Gülen’i ve Gülen hareketini övmüş, ödül vermiş, ödül almış ve ülkenin birçok imkânını ona tahsis etmişlerdir. Bu durum, halkın bu harekete sempati ve güven duymasına katkı sağlamıştır. Ailelerin, çocuklarının korunması konusunda gösterdiği hassasiyet ve Gülen hareketinin dershane-okul-yurt-ev düzleminde gösterdiği başarı, dünyanın dört bir tarafında okullar açması ve her yıl “Türkçe Olimpiyatları(!)” düzenlemesi, halk üzerinde etkili olmuş ve halkın belli bir kesiminin Gülen Hareketi’ne sempati duymasını, taraftar olmasını ve bağlanmasını sağlamıştır. “Türkçe Olimpiyatlarına(!)” devlet ricalinin katılıp, övgüler yağdırması, var olan etkiyi daha da pekiştirmiştir.

Gülen hareketinin yurt dışında okul açabilmesi için, devlet ricalinin, ilgili ülke devlet ricaline “referans mektubu yazıp ricada bulunması” da, halkın eğilimleri üzerinde etkili olmuştur. Ayrıca Gülen hareketinin dershane ve okullarındaki öğrencilerin, girdikleri sınavlarda yüksek puan almaları, üniversitelere ilk sıralarda girmeleri, Gülen hareketinin okullarına, yurtlarına ve evlerine olan ilgiyi artırmış; geniş bir kesim, çocuklarını buralara göndermek için uğraşmıştır. (Bugün, sınav sorularını çalarak kendi seçilmiş öğrencilerine vermelerinin sonucunda, yüksek başarı elde edildiği söylenmektedir. Geçmişte böyle bir iddia söz konusu değildi. Dolayısıyla halk bu durumu bilmemekteydi.)

Diğer taraftan yurt dışına giden öğrencilere, barınma imkânları sağlamış olmaları da, insanlar üzerinde etkili olmuştur.

“Ne istediler de vermedik”(!) diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, sonradan, “Allah ve milletimiz bizi affetsin, zamanında biz tehlikeyi göremedik” demesi, eski bazı genelkurmay başkanlarının, eski bazı Meclis başkanlarının ve birçok siyasinin, benzer açıklamalarını göz önüne aldığımızda; 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimine kadar devletin elindeki tüm imkânlarla, göremediği bir tehlikeyi; sade vatandaşı, iş adamlarını, akademisyenleri, öğretmenleri, imamları, vb. tehlikeyi göremedikleri için suçlamak, ciddi deliller olmadan, gerçekten pişman olup olmadıkları araştırılmadan cezalandırmak, yanlıştır ve çok daha büyük travmalara ve sorunlara neden olacaktır.

Süreç değerlendirilirken, aşağıdaki iki kırılma noktası dikkate alınmalıdır:

1- 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimi,

2- 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi.

Bu iki tarihi kırılma anı göz önüne alınırken, şu iki noktaya özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir:

yyy 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimine kadar devlet ricalinin büyük bir kesiminin, Gülen hareketi ile ilgili övgü dolu sözler söylemesinin ve devlet imkânlarını, özellikle, belediye imkânlarını tahsis etmelerinin halk üzerindeki etkileri.

yyy Gülen hareketi tarafından inşa edilen maliye-polis-yargı şantaj ve tehdit mekanizmasının varlığı ve bunun iş adamları, bürokrasi üzerindeki etkileri.

17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimi ile 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi arasındaki dönemde, Gülen terör ve şantaj hareketi mensuplarının bir kısmının, o günün şartları göz önüne alındığında, gelgitler yaşayabileceğine, kararsız kalabileceğine dikkat edilmelidir. Çocuklarını okullarından, yurtlarından almamış/alamamış olabilir, kurban yardımında bulunmuş olabilirler. Bu dönemle ilgili olarak çocuklarını Gülen terör ve şantaj hareketinin okullarında okutmuş olmak veya onun yurtlarında kalmış olmak, temel kriterler zümresi içerisinde değerlendirilmemelidir. Yasal olarak hiçbir işleme tâbi tutulmamış bir banka ile parasal işlem yapmayı, yurt ve okullarda bulunmayı, esaslı bir suç unsuru olarak görmemiş/görememiş olabilirler. O dönemin psikolojisi buna uygundu.

15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi’nden sonra Gülen terör ve şantaj hareketini destekleyenlerin, onları aklamaya çalışanların üzerine kesin bir şekilde gidilmeli ve sağlam bilgi ve belgeye dayanarak mutlaka mahkemeye çıkarılmalıdırlar.

Maliye-Polis-Yargı, Korku-Şantaj İmparatorluğunun (FETÖ) İnşa Ettiği Psikolojik Ortamın Etkisi

Gülen terör ve şantaj hareketi, maliye-polis-yargı üçgeninde kurdukları şantaj şebekesi ile insanların yatak odasına ve banyolarına sızmış, pek çok işadamını, esnafı, devlet ricalini, sivil ve asker bürokratı ve siyasiyi tuzağa düşürmüştür.

Siyasi iktidar, maliye-polis-yargı üçgeninde seri halde yaptığı görevden almalarda, yeni atananların da, bir müddet sonra tekrar ve tekrar görevden alınması, sürekli olarak “kriptoFETÖ’cülerin varlığından” bahsedilmesi, “her an yeni bir darbe olabilir” uyarıları, bir korku ve şantaj imparatorluğu inşa edilmiş olduğunun önemli göstergesidir.

15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi’ne kadar olan süreçte, bu korku ve şantaj imparatorluğunun, gerek Gülen hareketi içerisindeki “ibadet ve ticaret ehli” üzerinde ve gerekse Gülen terör ve şantaj hareketine mensup olmayan insanların üzerinde, bir korku meydana getirmiş olması çok doğaldır.

Bu korkunun sonucunda birçok insan ve iş adamı, Bank Asya’daki hesaplarını kapatamamış, kredi kartlarını iptal edememiş, Zaman gazetesi aboneliğini iptal edememiş ve daha önceden yapmış oldukları yardımları kesememiş olabilir. Dahası, kredi kartlarını iptal ettirme isteklerine Bank Asya yönetimi, olumlu bakmamış, hep göz ardı etmiş ve iptal etmeyi savsaklamıştır. Keza aynı durum, Zaman gazetesi aboneliği için de geçerlidir.

Sonuç

Bugün açığa alma, ihraç etme ve tutuklamalarda, yukarıda yazılan hususların tamamının göz önüne alınması, ona göre karar verilmesi, daha uygun olacaktır. Böyle bir uygulama, adaletin tesisine yardımcı olacak; mağdur ve gayrı memnun sayısını azaltarak ülkede huzurun tesisine katkıda bulunacaktır.

Rabbimizin emri, daima aklımızda olmalıdır:

“Ey iman edenler, adil şahitler olarak Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adaletle hükmedin. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (5 Maide 8).

Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...