(Milli Gazete)
Bu yazıda, FETÖ ile mücadelede sosyolojik boyutta yapılan
hatalar ele alınmaktadır. FETÖ ile mücadelede gayrı memnun sayısının gittikçe
artmasının sebepleri üzerinde durulmakta ve bazı önerilerde bulunulmaktadır.
Tüm yanlış anlamalara ve istismarlara mâni olmak için burada
bir noktanın altını -özenle- çizmek istiyoruz. Bizim, “mağdur/masum” ve “gayrı
memnun” derken kast ettiğimiz, FETÖ ile hiç alâkası olmadığı halde FETÖ
havuzuna konan bazı insanlardır. Yani “yaşlardır”, “kurular” değildir.
FETÖ Havuzuna Konan İnsan Unsurlarının Analizi
Ülke sathında, “açığa alınan, ihraç edilen ve
tutuklananlar”la ilgili mevcut uygulamalar incelendiğinde, “FETÖ’cü listesi”,
aşağıdaki insan unsurundan oluşmaktadır:
* 15 Temmuz askerî kalkışmasında bizzat görev alan, asker,
polis, yargı mensupları, istihbaratçılar ve siviller.
* Emniyet İstihbarat/Askeri İstihbarat/MİT’in bilgi ve belge
kapsamında belirlediği FETÖ mensupları.
* Gülen’in Bank Asya’yı kurtarmak için “Bank Asya’ya para
yatırın!” çağrısına uyarak para yatıranlar. Daha sonraki dönemlerde Bank Asya
ile parasal ilişkisi devam edenler.
* Gülen Hareketi’nin sempatizanları ve taraftarını ihtiva
eden listeler.
* Cep Telefonlarında ByLock programı var olanlar.
* Kifayetsiz muhterislerin bir makamı ya da mevkii ele
geçirmek için FETÖ ile hiç alâkası olmayan ve fakat kendisine engel
gördüklerini FETÖ mensubu olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar/ihraç
edilenler/tutuklananlar.
* Geçmişte aralarında husumet bulunanların birbirlerini
FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar/ihraç
edilenler/tutuklananlar. Özellikle idarecilerin kin güttüğü kişileri, ilgileri
olmadığı halde “Gülenci” olarak listelemesi.
* Bizzat FETÖ mensubu olanların (kriptoFETÖ’cular),
kendilerinden olmayan herkesi, Gülenci olarak ihbar etmeleri.
* Taksim Kadife Darbe sürecinin ve 15 Temmuz ihanet
hareketinin iç beyin takımı olan mason, Sabatayistlerin ihbar ettiği insanlar.
* Başta MOSSAD ve CIA olmak üzere yabancı istihbarat
mensuplarının Gülenci olarak ihbar ettikleri kimseler.
* Geçmişte Gülen hareketine dâhil olmuş, yardım etmiş,
kurban vermiş ve fakat 17-25 Aralık operasyonundan sonra ayrılmış ve bütün
bağlarını koparmış olanların bir kısmının hâlâ FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri
ve fişlenmeleri.
* Geçmişte Gülen hareketine ait, dershane, okul ve yurtlarda
kalan ve fakat Gülen hareketi ile hiç ilgisi olmayan gençlerin, çocukların ve
onların ailelerinin FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.
* Geçmişte FETÖ’nün değişik kurumlarında çalışanlar, görev
alanlar.
* Aktif-Sen üyelerinden oluşan listeler.
* Zaman gazetesine abone olanlardan oluşan listeler.
* 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Gülen hareketinin
okullarında okuyan gençlerin ve ailelerinin FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve
fişlenmeleri.
* 17-25 Aralık’tan sonra çocukları istemediği için
çocuklarını Gülen’in okullarından alamayan ailelerin fişlenmesi ile oluşan
listeler.
* Ticari rakiplerin birbirlerini FETÖ’cü olarak ihbar
etmeleri.
* İhale mafyasının rakiplerini FETÖ’cü olarak ihbar etmesi.
* Birbiri ile küskün komşuların birbirlerini FETÖ’cü olarak
ihbar etmeleri.
* Psikopatların herkesi, FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri.
* Maliye-polis-yargı baskı ve şantaj kıskacında Gülen
hareketine yardıma ve hizmete mecbur bırakılan iş adamı ve bürokratlar.
* Aralarında husumet olan karı kocanın birbirlerini
”FETÖ’cü” olarak ihbar etmesi.
* Dost hayatı yaşayan eşlerin, ”FETÖ’cü” olarak birbirlerini
ihbar etmeleri.
Bu liste daha da genişletilebilir.
Eğer tüm bu insanlar, FETÖ’cü olarak görülür ve aynı
muameleye tâbi tutulur, hassas bir ayıklanma yapılmazsa, “kurunun yanında yaş
da yanar “ misali bir duyarsızlık gösterilirse, korkarız ki kuru’lar ve yaş’lar
hep beraber yanabilir; kin ve nefret ortalığı kasıp kavurabilir ve Türkiye,
büyük bir kaosa sürüklenebilir.
Müslüman tabanda gayrı memnun sayısının gittikçe artması ve
yaygınlaşmasının sebebine, bu açıdan bakılmalıdır.
Açığa Alma, İhraç Etme ve Tutuklama Listelerini
Hazırlayan İnsan Unsurunun Analizi
Hazırlanan listelerle ilgili sorulması gereken temel birkaç
soru vardır:
yyy 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişiminden sonra
devlet, Gülen şantaj ve terör örgütünün aslı elemanları ile ilgili hiçbir
hazırlık yapmamış mıdır?
yyy Devlet eğer bir hazırlık yapmış ise Gülen hareketinin
asli unsurlarına ilişkin her türlü sağlam bilgi ve belgenin elde mevcut olması
gerekmektedir. Öyleyse “açığa alma, ihraç etme ve tutuklama listelerinde” yer
alan ve suçlanan insan unsuru ile ilgili her türlü bilgi ve belge kapsamında
sorgulamaların yapılması ve mahkemeye çıkarılmaları gerekmez mi?
yyyEğer devlet tarafından zamanında bu hazırlık
yapılmadıysa/yapılamadıysa bunun bir sebebi olmalıdır. Şu söylenebilir: MİT,
Emniyet İstihbarat ve Askeri İstihbarat dâhil devletin bütün birimlerine, FETÖ
sızmıştı; o nedenle bir liste hazırlığına gidilememiştir. Bu çok doğrudur.
Ancak bugün bu tehlike, gene mevcut değil midir?
Kripto FETÖ’cular çok iyi kamufle olduklarından bir kısmı,
bugünkü listeleri hazırlamakla görevlendirilmiş de olabilirler. Öyleyse, elde
sağlam belge/delil olmadan, sağlam kriterler oluşturulmadan insanları açığa
almada, ihraç etmede ve tutuklamada acele ile karar verilmemeliydi ve
verilmemelidir. Mutlaka merkezi bir denetim sistemi kurulmalıdır.
Medyada yer alan ve açığa alınıp tutuklanan ya da ihraç
edilenlerin verdikleri bilgilere göre listeler, aşağıdaki unsurlar tarafından
oluşturulmaktadır:
1- İstihbarat örgütleri (MİT, Emniyet İstihbaratı, Jandarma
İstihbaratı vb.) tarafından hazırlanan listeler,
2- Bizzat idareciler tarafından hazırlanan listeler,
3- Bazı İdarecilerin amaçlı olarak oluşturdukları “ideolojik
taraflı komisyonlar” tarafından hazırlanan listeler,
4- Bazı İdarecilerin adil olduklarına inandıkları kişilerden
oluşturdukları komisyonlar tarafından hazırlanan listeler,
5- Köşe yazarları tarafından sunulan listeler,
6- Bazı STK’lar tarafından hazırlanıp sunulan listeler,
7- Siyasiler tarafından hazırlanan listeler,
8- “Gizli el” tarafından hazırlanan listeler.
Başka alternatifler de olabilir.
Bu günün pratiğinde, bu 8 farklı insan unsuru, listelerini
merkezi ortak kriterlere göre hazırlamamaktadır. Listeleri hazırlayanlar,
hazırlanan listelerde yer alan şahısların her biri ile ilgili gerekli belgeleri
sunmamaktadır/sunamamaktadır. Dahası, bazı insanlar, “niçin açığa
alındıklarını”, “niçin ihraç edildiklerini”, “hangi belgelere dayanarak
suçlandıklarını” ve “yargı tarafından aklandıkları halde niçin göreve iade
edilmediklerini” bilmemektedir ve de öğrenememektedir.
Bu 8 farklı insan unsuru içerisinde, kriptoFETÖ’cu, mason,
Sabatayist, Ergenekon-Balyozcu, MOSSAD/CIA/MI6/BND işbirlikçilerinin olup
olmadığından emin olunmalıdır. Bunlar ayıklanmadıkça, FETÖ’ye karşı verilen
mücadele, amacından sapmış olacaktır.
Geçmişte Gülen Hareketi-Devlet Ricali İlişkisinin Meydana
Getirdiği Psikolojik Ortamın Etkisi
1980 darbesinden 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe
girişimine kadar olan süreçte, rahmetli Erbakan hariç, genellikle, dönemin
cumhurbaşkanları, başbakanları, genelkurmay başkanları ve siyasî parti
liderleri/kadroları, belediye başkanları, birçok STK/gönüllü
kuruluşlar/cemaatler, Gülen’i ve Gülen hareketini övmüş, ödül vermiş, ödül
almış ve ülkenin birçok imkânını ona tahsis etmişlerdir. Bu durum, halkın bu
harekete sempati ve güven duymasına katkı sağlamıştır. Ailelerin, çocuklarının
korunması konusunda gösterdiği hassasiyet ve Gülen hareketinin
dershane-okul-yurt-ev düzleminde gösterdiği başarı, dünyanın dört bir tarafında
okullar açması ve her yıl “Türkçe Olimpiyatları(!)” düzenlemesi, halk üzerinde
etkili olmuş ve halkın belli bir kesiminin Gülen Hareketi’ne sempati duymasını,
taraftar olmasını ve bağlanmasını sağlamıştır. “Türkçe Olimpiyatlarına(!)”
devlet ricalinin katılıp, övgüler yağdırması, var olan etkiyi daha da
pekiştirmiştir.
Gülen hareketinin yurt dışında okul açabilmesi için, devlet
ricalinin, ilgili ülke devlet ricaline “referans mektubu yazıp ricada
bulunması” da, halkın eğilimleri üzerinde etkili olmuştur. Ayrıca Gülen
hareketinin dershane ve okullarındaki öğrencilerin, girdikleri sınavlarda
yüksek puan almaları, üniversitelere ilk sıralarda girmeleri, Gülen hareketinin
okullarına, yurtlarına ve evlerine olan ilgiyi artırmış; geniş bir kesim,
çocuklarını buralara göndermek için uğraşmıştır. (Bugün, sınav sorularını
çalarak kendi seçilmiş öğrencilerine vermelerinin sonucunda, yüksek başarı elde
edildiği söylenmektedir. Geçmişte böyle bir iddia söz konusu değildi. Dolayısıyla
halk bu durumu bilmemekteydi.)
Diğer taraftan yurt dışına giden öğrencilere, barınma
imkânları sağlamış olmaları da, insanlar üzerinde etkili olmuştur.
“Ne istediler de vermedik”(!) diyen Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın, sonradan, “Allah ve milletimiz bizi affetsin, zamanında biz
tehlikeyi göremedik” demesi, eski bazı genelkurmay başkanlarının, eski bazı
Meclis başkanlarının ve birçok siyasinin, benzer açıklamalarını göz önüne
aldığımızda; 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimine kadar devletin elindeki
tüm imkânlarla, göremediği bir tehlikeyi; sade vatandaşı, iş adamlarını,
akademisyenleri, öğretmenleri, imamları, vb. tehlikeyi göremedikleri için
suçlamak, ciddi deliller olmadan, gerçekten pişman olup olmadıkları
araştırılmadan cezalandırmak, yanlıştır ve çok daha büyük travmalara ve
sorunlara neden olacaktır.
Süreç değerlendirilirken, aşağıdaki iki kırılma noktası
dikkate alınmalıdır:
1- 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimi,
2- 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi.
Bu iki tarihi kırılma anı göz önüne alınırken, şu iki
noktaya özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir:
yyy 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimine kadar
devlet ricalinin büyük bir kesiminin, Gülen hareketi ile ilgili övgü dolu
sözler söylemesinin ve devlet imkânlarını, özellikle, belediye imkânlarını
tahsis etmelerinin halk üzerindeki etkileri.
yyy Gülen hareketi tarafından inşa edilen maliye-polis-yargı
şantaj ve tehdit mekanizmasının varlığı ve bunun iş adamları, bürokrasi
üzerindeki etkileri.
17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimi ile 15 Temmuz
Askeri Darbe Girişimi arasındaki dönemde, Gülen terör ve şantaj hareketi
mensuplarının bir kısmının, o günün şartları göz önüne alındığında, gelgitler
yaşayabileceğine, kararsız kalabileceğine dikkat edilmelidir. Çocuklarını okullarından,
yurtlarından almamış/alamamış olabilir, kurban yardımında bulunmuş olabilirler.
Bu dönemle ilgili olarak çocuklarını Gülen terör ve şantaj hareketinin
okullarında okutmuş olmak veya onun yurtlarında kalmış olmak, temel kriterler
zümresi içerisinde değerlendirilmemelidir. Yasal olarak hiçbir işleme tâbi
tutulmamış bir banka ile parasal işlem yapmayı, yurt ve okullarda bulunmayı,
esaslı bir suç unsuru olarak görmemiş/görememiş olabilirler. O dönemin
psikolojisi buna uygundu.
15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi’nden sonra Gülen terör ve
şantaj hareketini destekleyenlerin, onları aklamaya çalışanların üzerine kesin
bir şekilde gidilmeli ve sağlam bilgi ve belgeye dayanarak mutlaka mahkemeye
çıkarılmalıdırlar.
Maliye-Polis-Yargı, Korku-Şantaj İmparatorluğunun (FETÖ)
İnşa Ettiği Psikolojik Ortamın Etkisi
Gülen terör ve şantaj hareketi, maliye-polis-yargı üçgeninde
kurdukları şantaj şebekesi ile insanların yatak odasına ve banyolarına sızmış,
pek çok işadamını, esnafı, devlet ricalini, sivil ve asker bürokratı ve
siyasiyi tuzağa düşürmüştür.
Siyasi iktidar, maliye-polis-yargı üçgeninde seri halde
yaptığı görevden almalarda, yeni atananların da, bir müddet sonra tekrar ve
tekrar görevden alınması, sürekli olarak “kriptoFETÖ’cülerin varlığından”
bahsedilmesi, “her an yeni bir darbe olabilir” uyarıları, bir korku ve şantaj
imparatorluğu inşa edilmiş olduğunun önemli göstergesidir.
15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi’ne kadar olan süreçte, bu
korku ve şantaj imparatorluğunun, gerek Gülen hareketi içerisindeki “ibadet ve
ticaret ehli” üzerinde ve gerekse Gülen terör ve şantaj hareketine mensup
olmayan insanların üzerinde, bir korku meydana getirmiş olması çok doğaldır.
Bu korkunun sonucunda birçok insan ve iş adamı, Bank
Asya’daki hesaplarını kapatamamış, kredi kartlarını iptal edememiş, Zaman
gazetesi aboneliğini iptal edememiş ve daha önceden yapmış oldukları yardımları
kesememiş olabilir. Dahası, kredi kartlarını iptal ettirme isteklerine Bank
Asya yönetimi, olumlu bakmamış, hep göz ardı etmiş ve iptal etmeyi savsaklamıştır.
Keza aynı durum, Zaman gazetesi aboneliği için de geçerlidir.
Sonuç
Bugün açığa alma, ihraç etme ve tutuklamalarda, yukarıda
yazılan hususların tamamının göz önüne alınması, ona göre karar verilmesi, daha
uygun olacaktır. Böyle bir uygulama, adaletin tesisine yardımcı olacak; mağdur
ve gayrı memnun sayısını azaltarak ülkede huzurun tesisine katkıda
bulunacaktır.
Rabbimizin emri, daima aklımızda olmalıdır:
“Ey iman edenler, adil şahitler olarak Allah için, hakkı
ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adaletle
hükmedin. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah,
yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (5 Maide 8).
Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder