23 Aralık 2016 Cuma

Türkiye’deki Fitnenin Perde Arkası -1: Genel bir değerlendirme

 (Milli Gazete)

Geçmişte gerçekleştirilen Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Malatya, 1 Mayıs Taksim, Gazi Mahallesi olayları, Güneydoğudaki “Hendek savaşları”, Diyarbakır, Ankara ve İstanbul’da değişik zamanlarda meydana gelen canlı bomba vakaları, Muavenet Zırhlısının ABD Saratoga Gemisi tarafından vurulması, Kırıkkale Silah Fabrikası’nda ve Afyondaki silah deposunda meydana gelen patlamalar, CASA uçakları, Eşref Bitlis’in uçağının, Toryum üzerine çalışan ilim adamlarının içinde olduğu Atlas Jet uçağının ve değişik zamanlarda askeri uçak ve helikopterlerin düşmesi(!)/düşürülmesi, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun, Gümrük Bakanı Gün Sazak’ın, Eski MİT’çi Hıram Abbas’ın, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan’ın, Org. Eşref Bitlis, Org. Hulusi Sayın, Org. Adnan Ersöz, Org. Kemal Kayacan’ın, JİTEM’li bazı subayların, Özdemir Sabancı, Nihat Erim, Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Turan Dursun, Kemal Türkler, Şemsi Denizer, Serkan Ciminli, Ömer Lütfi Topal, Nesim Malki, Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi, Akyazı-Düzce-Hendek üçgeninde öldürülenler, Susurluk kazası, hapishane olayları, katliam ve firarlar; Türkiye ile Şer İttifakı (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-AB) arasındaki ilişkilerde meydana gelen gerilim sonrasında vuku bulmuş olaylardır. Keza Ecevit’e İzmir Çiğli Havaalanı’nda suikast girişimi, Ecevit’in Taksim mitinginde vurulacağına ilişkin Demirel’den gelen mektup, Başbakan Turgut Özal’ın parti kongresinde, Org. Kıvrıkoğlu’nun Kıbrıs’ta kurşunlanması, İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’ın kurşunlanması, Türkiye’ye diz çöktürmek amaçlı ve tek merkez tarafından yürütülmüş operasyonlardır. 

İstanbul Beşiktaş’ta Çevik Kuvvete ve Kayseri’de komandoları taşıyan bir otobüse yönelik yapılan canlı bomba saldırıları, Diyarbakır’da F-16 askeri uçağının düşürülmesi(!), son olarak da Rusya büyükelçisinin Ankara’da öldürülmesi de sürecin bir parçasıdır. Bu son olaylar, MİT operasyonu (Hakan Fidan’ın Oslo görüşmeleri için ifade vermeye çağrılması) ve ardından başlayan Taksim Kadife darbe süreci ve onun devamı olan sosyolojik savaş amaçlı 15 Temmuz Darbe Girişimi sürecinin devamından başka bir şey değildir. Şer İttifakının Irak – Suriye Hattında, Türkiye’yi tuzağa düşürmesi, PKK, PYD-YPG’ye silah yardımı yapması ve PYD-YPG’yi “stratejik ortak” ilan etmesi, Türkiye’ye açılmış ve fakat adı henüz konmamış bir savaşın sonuçlarıdır. 

Bu yazı serisinde, Türkiye’nin girdiği bu yeni dönem, ana hatları ile ele alınacak ve geçmiş olaylar analiz edilip, gelecekle ilgili bazı tekliflerde bulunulacaktır.

İslâm Coğrafyasında Çatışan Projeler

Bu konuyu, yol boyu çok sık gündeme getirmemizin sebebi, söz konusu projelerin kahir ekseriyetinin, genellikle uzun vadeli, 50-100 yıllık olarak hazırlanmış olmasından dolayıdır. Bu tür projeler, birkaç başarısız operasyondan dolayı gündemden kaldırılmazlar; genellikle revize edilir, yeni taktik ve stratejiler geliştirilerek yeniden sahaya sürülürler; ya da daha elverişli şartlar olgunlaşıncaya/olgunlaştırılıncaya kadar yürürlükten kaldırılıp ötelenirler. 

Şer İttifakı (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-Vatikan), yeni sömürgeleştirme hareketine uygun olarak İslâm coğrafyasını yeniden paylaşmak istemektedirler. Bu paylaşım kavgasına, hem bölgesel, hem de küresel bazda, karşı çıkışlar söz konusudur. Bu coğrafyada hâkimiyet kavgasına dönük çatışan projeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Birinci Grup Projeler:

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP; ABD-İsrail –İngiltere-Küresel Sermaye) 

Büyük İsrail Projesi (BİP; İsrail-Siyonizm, ABD destekli) 

2. Sevr Projesi (AB) 

Büyük Ortadoğu’nun Hıristiyanlaştırılması (Dinler Arası Diyalog) projesi (Vatikan)

‘NATO’nun Evrenselleşmesi ve İslâm coğrafyasına yerleşmesi projesi’ 

“Serbest Piyasa”-“Özelleştirme projesi” (ABD-Siyonizm-Küresel Sermaye-AB) 

Bölge güçlerinin birbirini dengelemesi projesi – Ayrı Dengeli Güç Odakları (ABD)

İslâm›ın, İslâm’la savaştırılması projesi (ABD/AB/Siyonizm)

İran’ın küresel sisteme entegrasyonu ve kadife darbe ile yönetimin değiştirilmesi projesi (ABD-İngiltere-Küresel Sermaye)

Türkiye-İran savaşı projesi (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm)

Türkiye’yi Irak-Suriye bataklığına çekme ve boğma projesi (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm)

Çok Kutuplu Ortadoğu (Türkiye, İran, Mısır, Suud-i Arabistan) projesi (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) 

Kadife Darbeler (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) 

İkinci Grup Projeler:

Düşmanla/rakiple güvenlik alanının dışında hesaplaşma projesi (ABD/Çin/Rusya): vekâlet savaşları. Dinî-Etnik-Mezhepsel fay hatları oluşturma projesi- Kaos Projesi (ABD/İngiltere/AB/Rusya/Çin/İsrail-Siyonizm)

Üçüncü Grup Projeler:

Sıcak denizlere inme - eski müttefikleri kazanma projesi (Rusya)

ABD’nin yayılmasını engelleme projeleri (ŞİO-BRIC Ülkeleri) 

Dördüncü Grup Projeler:

Şia Savunma Hattı Projesi (İran-Irak-Suriye-Lübnan; İran-Bahreyn-Yemen)

Şia eksenini parçalama, yayılmasını engelleme ve Sünni bir eksen meydana getirme projesi (Suud-i Arabistan /Katar/Türkiye/Mısır; Sünni Arap Yönetimleri - İsrail)

Beşinci Grup Projeler:

Türkiye’nin “Yeni Osmanlı” projesi, Bölgesel Güç Olma Projesi 

Türkiye ile birlikte Büyük Ortadoğu›yu Değiştirme Projesi (“ Model Ülke Türkiye”) (ABD/Siyonizm) (Şimdilik yürürlükte değil)

Ahmet Davutoğlu’nun, başbakan olduğu dönemde, tarihe atıfta bulunarak, “Ya Kut’ul Amare Kazanacak, Ya Da Sykes- Picot” demesi; birinci gruptaki projelerin varlığına yapılan bir gönderme olmakla beraber; Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehlikelere de dikkat çekmek amaçlıdır. Büyük İsrail ve Büyük Ortadoğu Projeleri kapsamında, hukuken değil; fakat fiilen, Libya’nın, Sudan’ın, Irak’ın ve Yemen’in bölünmüş olması, bu projelerin adım adım uygulanmaya çalışıldığının bir göstergesidir.

Türkiye’de vuku bulan olayları, hele 15 Temmuz 2016 ihanet hareketi sonrasını, bu projeler kapsamında ele alıp değerlendirmek gerekmektedir. Türkiye’deki hiçbir olay, günü birlik, aniden ve tesadüfen meydana gelmemektedir. Arka planda vuku bulan çatışmayı, göz önüne almadıkça, sadece görünenle yetindikçe, anlık düşündükçe, hem gerçekleri göremez, hem de gerekli çözümleri üretemeyiz. 

Bu coğrafyada vuku bulan olaylar, uzun vadeli çizilmiş stratejilerin bir sonucudur. Taktik zafer ve mağlubiyetler mutlaka önemlidir ve dikkate alınmalıdır. Ancak bundan daha önemli olan stratejik zafer ve mağlubiyetlerdir. Bazı taktik zafer ve mağlubiyetlerin, yem olarak kullanıldığı da, asla unutulmamalıdır.

Genel Bir Değerlendirme

Türkiye’de vuku bulan özel amaçlı eylemler, Şer İttifakı (“Üst Akıl”/Şeytanî akıl, Birinci Beyin/Dış Beyin Halkası) tarafından tasarlanıp/planlanıp organize edilmektedir. Siyonist-Haçlı Şer İttifakının Türkiye içerisinde çok güçlü Mason-Sabetayist dostları ve İşbirlikçi ajanları vardır (İkinci Beyin/İç Beyin Halkası). Bu iki beyin tarafından çizilen strateji, CIA/MOSSAD/MI6/BND gibi istihbarat örgütleri tarafından alınıp eğitilmiş ve organize edilmiş taşeron örgütler (Üçüncü Halka) aracılığıyla hayata geçirilmekte/geçirilmek istenmektedir.

Türkiye’de ve dünyanın değişik ülkelerinde icra edilen kaosu, askerî ve kadife darbeleri göz önüne aldığımızda, farklı taşeron örgütler kullanıldığını görmekteyiz:

Hedef ülkelerin vatandaşlarından oluşan terör eksenli çalışan örgütler,

Hedef ülkelerin vatandaşlarından oluşan, kitlesel eylemlerde ve kamuoyu oluşumunda kullanılan farklı renklerde STK’lar,

Hedef ülkelerin ordusu/polisi/istihbarat birimleri

Birinci ve ikinci gruptaki taşeron örgütler, hedef ülke ve ideolojilere göre seçilmekte ve şekillendirilmektedir. Taşeron örgütlerin üst lider kadroları, işbirliği içerisinde olduklarını bilmektedir; aza, taraftar ve sempatizanlar, işin farkında değillerdir. Farkına varanlar da, değişik yöntemlerle tasfiye edilmektedir. Türkiye’de 1950-1980 dönemine ilişkin yazılan hatırata, yapılan ifşaata ve devletin resmi belgelerine bakıldığında, bu tür yapıların varlığı kolaylıkla görülebilmektedir. Bunlara göre hemen hemen her kesimden, bu tür taşeron örgütler inşa edilip kullanılmıştır. Bugün bizi ilgilendiren boyutu ile küresel düzlemde bunlardan en meşhur olanları, PKK-PYD-YPG, EL KAİDE, İŞİD, BOKO HARAM ve Gülen Hareketi (“FETÖ”)’dir. Bunların yanı sıra hedef ülkelerin içinde lokal olarak çalışan, yeri ve zamanı geldiğinde kullanılan- uyuyan- kripto örgütler de bulunmaktadır. 

Şu ana kadar icra edilen operasyonları göz önüne aldığımızda, Şer İttifakının çalışma tarzına ilişkin bazı öngörülerde bulunma imkânını elde etmekteyiz. Şer İttifakı bir operasyona karar verdiğinde, ilgili bütün yapıları uyarmakta, gerektiğinde eğitime tâbi tutmaktadır. Sansasyonel eylemler için olay öncesi, olay esnası ve olay sonrasına dönük olarak üç evreli bir psikolojik harekât planlamakta ve yürütmektedir. Eylem başlamadan önce, büyük bir kampanya açılarak toplumu, tek yanlı olarak şartlandırmaya çalışmaktadır. Öngörülen operasyon icra edilir edilmez, fesat kampanyası, kafaları allak bullak edecek tarzda, hem olayın sıcaklığında, hem de sonrasında çok yoğun, çok kirli ve pis bir şekil almaktadır.

O nedenle olayları ele alıp değerlendirirken özellikle altının çizilmesi gereken nokta, medya üzerinden servis edilen ve birbirleri ile taban tabana zıt olan bilgilerin, istihbarat servisleri tarafından, belli bir amaca dönük olarak servis edildiği gerçeğinin göz ardı edilmemesidir. İstenen, bu bilgilerin alınıp yaygınlaştırılması ile bir kaosun, ümitsizliğin meydana gelmesidir. Ayrıca sosyolojik savaş kapsamında; hedef kitlenin ayrışması, fay hatları meydana gelmesi ve/veya var olan fay hatlarının enerji ile yüklenmesi vardır. Kin ve nefretin yaygınlaşarak uzlaşma ortamının ortadan kalkması; gerekirse hedef kitlenin çatıştırılması, temel amaçlardan biridir. O nedenle Allah, Nisa 83. ayette iman edenlere, hem yol göstermekte, hem de onları özel bir tehditle uyarmaktadır:

“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu Peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç çıkarabilenler, onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.” (4 Nisa 83)

Ayette yer alan “Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz” ifadesinin, çok ciddi bir tehlikeye dikkat çekmek amaçlı bir uyarı olduğunun göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Bu ifadenin farklı tonlarının, İfk hadisesini (Hz. Ayşe’ye zina iftirası) anlatan Nur Suresinde (24/10, 14, 20, 21), dört kez geçmiş olması; ortalıkta dolaşan haberler noktasında, iman edenlerin çok temkinli ve çok büyük sorumluluk sahibi olarak hareket etmeleri gerektiğinin bir işareti olarak değerlendirilmelidir.

Dikkat edilmesi gereken nokta, Türkiye’nin en gözde diyebileceğimiz güvenlik birimlerine (Çevik Kuvvet, komandolar) güpegündüz saldırılmasıdır. Bu, çok özel bir mesajdır. Bunu destekleyen diğer bir nokta da, Rus Büyükelçisinin çok rahat bir şekilde öldürülmesidir. Eş zamanlı sayılabilecek diğer bir olgu da, değişik vilayetlerde sokaklara patlayıcılar atılarak halkta panik meydana getirilmeye çalışılmasıdır. Türkiye’de çok ciddi bir güvenlik zafiyetinin var olduğu imajı oluşturulmak istenmektedir. Bu son olayların zamanlaması ve icra ediliş şekli, 1980 öncesi olayları çağrıştırmaktadır. Bu nedenle polis, MİT ve ordunun içerisinde Şer ittifakı ile ilişki halinde bir grubun var olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır. 

Rus elçisinin öldürülmesi, sadece Türkiye’ye bir mesaj değil aynı zamanda da Rusya’ya bir mesajdır. Türkiye-Rusya-İran, Suriye meselesini ABD’ye rağmen birlikte çözmeye çalışmaktadırlar. Her üç ülkenin, şu an en ciddi ortak paydası, Suriye’nin geleceğidir. Eğer Rus büyükelçisi, bu amaçla öldürülmüş ise o takdirde İran Büyükelçisine de bir saldırı planlanıyor olabilir. Gerekli acil tedbirlerin bir an önce alınması gerekmektedir.

Sonuç: Gereği Yapılırsa Sonu Zaferle Bitecek Zorlu ve Sıkıntılı Bir Süreç

İstanbul Beşiktaş’ta Çevik Kuvvete ve Kayseri’de komandoları taşıyan bir otobüse yönelik canlı bomba saldırılarının ve Rusya büyükelçisinin çok garip bir şekilde Ankara’da öldürülmesinin, çok amaçlı ve çok mesajlı saldırılar olduğu kanaatindeyiz. 

MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasının ardından başlayan Kadife Darbe süreci, nasıl 15 Temmuz ihanet darbe girişimine gelip dayanmış, çok aşamalı ve uzun vadeli bir stratejinin ürünü ise; Şer İttifakı tarafından Beşiktaş’ta Çevik Kuvvete yapılan Saldırı da, yeni bir sürecin, kanaatimize göre, başlangıcıdır.  Bize göre “Dolaylı harp stratejisi” kapsamında birbirine taban tabana zıt taktiklerle, çok farklı noktalarda, ortamlarda, farklı toplum kesimlerinde Türkiye’ye art arda saldırılar düzenlenmek üzere bir strateji çizilmiş ve uygulamaya sokulmuş gibi gözükmektedir. (İnşallah yanılırız.) Bu noktaya özel vurgu yapmamızın sebebi, Türkiye’nin Taksim Gezi Parkı olayını vaktinde, gerektiği gibi algılayamaması, değerlendirememesi ve yorumlayamaması; bundan dolayı da zamanında, gerekli tedbirleri alamaması, şer ittifakına karşı gerekli birleşik cephe hareketini kurup genişletip, geliştirememesidir. Türkiye bugün aynı hataya tekrar düşmemelidir.

Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, Gülen Hareketi merkezli, yeni bir silahlı taşeron terör örgütünün sahaya sürülmesi ihtimalidir. Müslüman maskeli böyle bir örgütün sahaya çıkarılması, ciddi sosyolojik ayrışmaya sebebiyet verebilir. Şer İttifakının buradaki amacını ve hedefini iyi okumak gerekmektedir.

Böyle durumlarda Hz. Muhammed (sas) der ki;

“Şunu da bil ki nusret(i ilahî) sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır.”

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...