(Milli Gazete)
Geçmişte gerçekleştirilen Kahramanmaraş, Çorum, Sivas,
Malatya, 1 Mayıs Taksim, Gazi Mahallesi olayları, Güneydoğudaki “Hendek
savaşları”, Diyarbakır, Ankara ve İstanbul’da değişik zamanlarda meydana gelen
canlı bomba vakaları, Muavenet Zırhlısının ABD Saratoga Gemisi tarafından
vurulması, Kırıkkale Silah Fabrikası’nda ve Afyondaki silah deposunda meydana
gelen patlamalar, CASA uçakları, Eşref Bitlis’in uçağının, Toryum üzerine
çalışan ilim adamlarının içinde olduğu Atlas Jet uçağının ve değişik zamanlarda
askeri uçak ve helikopterlerin düşmesi(!)/düşürülmesi, Malatya Belediye Başkanı
Hamit Fendoğlu’nun, Gümrük Bakanı Gün Sazak’ın, Eski MİT’çi Hıram Abbas’ın,
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan’ın, Org. Eşref Bitlis, Org. Hulusi Sayın,
Org. Adnan Ersöz, Org. Kemal Kayacan’ın, JİTEM’li bazı subayların, Özdemir
Sabancı, Nihat Erim, Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur
Mumcu, Turan Dursun, Kemal Türkler, Şemsi Denizer, Serkan Ciminli, Ömer Lütfi
Topal, Nesim Malki, Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi, Akyazı-Düzce-Hendek
üçgeninde öldürülenler, Susurluk kazası, hapishane olayları, katliam ve
firarlar; Türkiye ile Şer İttifakı (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-AB)
arasındaki ilişkilerde meydana gelen gerilim sonrasında vuku bulmuş olaylardır.
Keza Ecevit’e İzmir Çiğli Havaalanı’nda suikast girişimi, Ecevit’in Taksim
mitinginde vurulacağına ilişkin Demirel’den gelen mektup, Başbakan Turgut
Özal’ın parti kongresinde, Org. Kıvrıkoğlu’nun Kıbrıs’ta kurşunlanması, İnsan
Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’ın kurşunlanması, Türkiye’ye diz çöktürmek
amaçlı ve tek merkez tarafından yürütülmüş operasyonlardır.
İstanbul Beşiktaş’ta Çevik Kuvvete ve Kayseri’de komandoları
taşıyan bir otobüse yönelik yapılan canlı bomba saldırıları, Diyarbakır’da F-16
askeri uçağının düşürülmesi(!), son olarak da Rusya büyükelçisinin Ankara’da
öldürülmesi de sürecin bir parçasıdır. Bu son olaylar, MİT operasyonu (Hakan
Fidan’ın Oslo görüşmeleri için ifade vermeye çağrılması) ve ardından başlayan
Taksim Kadife darbe süreci ve onun devamı olan sosyolojik savaş amaçlı 15
Temmuz Darbe Girişimi sürecinin devamından başka bir şey değildir. Şer
İttifakının Irak – Suriye Hattında, Türkiye’yi tuzağa düşürmesi, PKK, PYD-YPG’ye
silah yardımı yapması ve PYD-YPG’yi “stratejik ortak” ilan etmesi, Türkiye’ye
açılmış ve fakat adı henüz konmamış bir savaşın sonuçlarıdır.
Bu yazı serisinde, Türkiye’nin girdiği bu yeni dönem, ana
hatları ile ele alınacak ve geçmiş olaylar analiz edilip, gelecekle ilgili bazı
tekliflerde bulunulacaktır.
İslâm Coğrafyasında Çatışan Projeler
Bu konuyu, yol boyu çok sık gündeme getirmemizin sebebi, söz
konusu projelerin kahir ekseriyetinin, genellikle uzun vadeli, 50-100 yıllık
olarak hazırlanmış olmasından dolayıdır. Bu tür projeler, birkaç başarısız
operasyondan dolayı gündemden kaldırılmazlar; genellikle revize edilir, yeni
taktik ve stratejiler geliştirilerek yeniden sahaya sürülürler; ya da daha
elverişli şartlar olgunlaşıncaya/olgunlaştırılıncaya kadar yürürlükten
kaldırılıp ötelenirler.
Şer İttifakı (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-Vatikan), yeni
sömürgeleştirme hareketine uygun olarak İslâm coğrafyasını yeniden paylaşmak
istemektedirler. Bu paylaşım kavgasına, hem bölgesel, hem de küresel bazda,
karşı çıkışlar söz konusudur. Bu coğrafyada hâkimiyet kavgasına dönük çatışan
projeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
Birinci Grup Projeler:
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP; ABD-İsrail –İngiltere-Küresel
Sermaye)
Büyük İsrail Projesi (BİP; İsrail-Siyonizm, ABD destekli)
2. Sevr Projesi (AB)
Büyük Ortadoğu’nun Hıristiyanlaştırılması (Dinler Arası
Diyalog) projesi (Vatikan)
‘NATO’nun Evrenselleşmesi ve İslâm coğrafyasına yerleşmesi
projesi’
“Serbest Piyasa”-“Özelleştirme projesi”
(ABD-Siyonizm-Küresel Sermaye-AB)
Bölge güçlerinin birbirini dengelemesi projesi – Ayrı
Dengeli Güç Odakları (ABD)
İslâm›ın, İslâm’la savaştırılması projesi (ABD/AB/Siyonizm)
İran’ın küresel sisteme entegrasyonu ve kadife darbe ile
yönetimin değiştirilmesi projesi (ABD-İngiltere-Küresel Sermaye)
Türkiye-İran savaşı projesi (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm)
Türkiye’yi Irak-Suriye bataklığına çekme ve boğma projesi
(ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm)
Çok Kutuplu Ortadoğu (Türkiye, İran, Mısır, Suud-i
Arabistan) projesi (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm)
Kadife Darbeler (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm)
İkinci Grup Projeler:
Düşmanla/rakiple güvenlik alanının dışında hesaplaşma
projesi (ABD/Çin/Rusya): vekâlet savaşları. Dinî-Etnik-Mezhepsel fay hatları
oluşturma projesi- Kaos Projesi (ABD/İngiltere/AB/Rusya/Çin/İsrail-Siyonizm)
Üçüncü Grup Projeler:
Sıcak denizlere inme - eski müttefikleri kazanma projesi
(Rusya)
ABD’nin yayılmasını engelleme projeleri (ŞİO-BRIC
Ülkeleri)
Dördüncü Grup Projeler:
Şia Savunma Hattı Projesi (İran-Irak-Suriye-Lübnan;
İran-Bahreyn-Yemen)
Şia eksenini parçalama, yayılmasını engelleme ve Sünni bir
eksen meydana getirme projesi (Suud-i Arabistan /Katar/Türkiye/Mısır; Sünni
Arap Yönetimleri - İsrail)
Beşinci Grup Projeler:
Türkiye’nin “Yeni Osmanlı” projesi, Bölgesel Güç Olma
Projesi
Türkiye ile birlikte Büyük Ortadoğu›yu Değiştirme Projesi (“
Model Ülke Türkiye”) (ABD/Siyonizm) (Şimdilik yürürlükte değil)
Ahmet Davutoğlu’nun, başbakan olduğu dönemde, tarihe atıfta
bulunarak, “Ya Kut’ul Amare Kazanacak, Ya Da Sykes- Picot” demesi; birinci
gruptaki projelerin varlığına yapılan bir gönderme olmakla beraber; Türkiye’nin
karşı karşıya kaldığı tehlikelere de dikkat çekmek amaçlıdır. Büyük İsrail ve
Büyük Ortadoğu Projeleri kapsamında, hukuken değil; fakat fiilen, Libya’nın,
Sudan’ın, Irak’ın ve Yemen’in bölünmüş olması, bu projelerin adım adım
uygulanmaya çalışıldığının bir göstergesidir.
Türkiye’de vuku bulan olayları, hele 15 Temmuz 2016 ihanet
hareketi sonrasını, bu projeler kapsamında ele alıp değerlendirmek
gerekmektedir. Türkiye’deki hiçbir olay, günü birlik, aniden ve tesadüfen
meydana gelmemektedir. Arka planda vuku bulan çatışmayı, göz önüne almadıkça,
sadece görünenle yetindikçe, anlık düşündükçe, hem gerçekleri göremez, hem de
gerekli çözümleri üretemeyiz.
Bu coğrafyada vuku bulan olaylar, uzun vadeli çizilmiş
stratejilerin bir sonucudur. Taktik zafer ve mağlubiyetler mutlaka önemlidir ve
dikkate alınmalıdır. Ancak bundan daha önemli olan stratejik zafer ve
mağlubiyetlerdir. Bazı taktik zafer ve mağlubiyetlerin, yem olarak kullanıldığı
da, asla unutulmamalıdır.
Genel Bir Değerlendirme
Türkiye’de vuku bulan özel amaçlı eylemler, Şer İttifakı
(“Üst Akıl”/Şeytanî akıl, Birinci Beyin/Dış Beyin Halkası) tarafından
tasarlanıp/planlanıp organize edilmektedir. Siyonist-Haçlı Şer İttifakının
Türkiye içerisinde çok güçlü Mason-Sabetayist dostları ve İşbirlikçi ajanları
vardır (İkinci Beyin/İç Beyin Halkası). Bu iki beyin tarafından çizilen strateji,
CIA/MOSSAD/MI6/BND gibi istihbarat örgütleri tarafından alınıp eğitilmiş ve
organize edilmiş taşeron örgütler (Üçüncü Halka) aracılığıyla hayata
geçirilmekte/geçirilmek istenmektedir.
Türkiye’de ve dünyanın değişik ülkelerinde icra edilen kaosu, askerî ve kadife darbeleri göz önüne aldığımızda, farklı taşeron örgütler kullanıldığını görmekteyiz:
Hedef ülkelerin vatandaşlarından oluşan terör eksenli
çalışan örgütler,
Hedef ülkelerin vatandaşlarından oluşan, kitlesel eylemlerde
ve kamuoyu oluşumunda kullanılan farklı renklerde STK’lar,
Hedef ülkelerin ordusu/polisi/istihbarat birimleri
Birinci ve ikinci gruptaki taşeron örgütler, hedef ülke ve
ideolojilere göre seçilmekte ve şekillendirilmektedir. Taşeron örgütlerin üst
lider kadroları, işbirliği içerisinde olduklarını bilmektedir; aza, taraftar ve
sempatizanlar, işin farkında değillerdir. Farkına varanlar da, değişik
yöntemlerle tasfiye edilmektedir. Türkiye’de 1950-1980 dönemine ilişkin yazılan
hatırata, yapılan ifşaata ve devletin resmi belgelerine bakıldığında, bu tür
yapıların varlığı kolaylıkla görülebilmektedir. Bunlara göre hemen hemen her
kesimden, bu tür taşeron örgütler inşa edilip kullanılmıştır. Bugün bizi
ilgilendiren boyutu ile küresel düzlemde bunlardan en meşhur olanları,
PKK-PYD-YPG, EL KAİDE, İŞİD, BOKO HARAM ve Gülen Hareketi (“FETÖ”)’dir.
Bunların yanı sıra hedef ülkelerin içinde lokal olarak çalışan, yeri ve zamanı
geldiğinde kullanılan- uyuyan- kripto örgütler de bulunmaktadır.
Şu ana kadar icra edilen operasyonları göz önüne
aldığımızda, Şer İttifakının çalışma tarzına ilişkin bazı öngörülerde bulunma
imkânını elde etmekteyiz. Şer İttifakı bir operasyona karar verdiğinde, ilgili
bütün yapıları uyarmakta, gerektiğinde eğitime tâbi tutmaktadır. Sansasyonel
eylemler için olay öncesi, olay esnası ve olay sonrasına dönük olarak üç evreli
bir psikolojik harekât planlamakta ve yürütmektedir. Eylem başlamadan önce,
büyük bir kampanya açılarak toplumu, tek yanlı olarak şartlandırmaya çalışmaktadır.
Öngörülen operasyon icra edilir edilmez, fesat kampanyası, kafaları allak
bullak edecek tarzda, hem olayın sıcaklığında, hem de sonrasında çok yoğun, çok
kirli ve pis bir şekil almaktadır.
O nedenle olayları ele alıp değerlendirirken özellikle
altının çizilmesi gereken nokta, medya üzerinden servis edilen ve birbirleri
ile taban tabana zıt olan bilgilerin, istihbarat servisleri tarafından, belli
bir amaca dönük olarak servis edildiği gerçeğinin göz ardı edilmemesidir.
İstenen, bu bilgilerin alınıp yaygınlaştırılması ile bir kaosun, ümitsizliğin
meydana gelmesidir. Ayrıca sosyolojik savaş kapsamında; hedef kitlenin
ayrışması, fay hatları meydana gelmesi ve/veya var olan fay hatlarının enerji ile
yüklenmesi vardır. Kin ve nefretin yaygınlaşarak uzlaşma ortamının ortadan
kalkması; gerekirse hedef kitlenin çatıştırılması, temel amaçlardan biridir. O
nedenle Allah, Nisa 83. ayette iman edenlere, hem yol göstermekte, hem de
onları özel bir tehditle uyarmaktadır:
“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu
yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu Peygambere ve kendilerinden olan emir
sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç çıkarabilenler, onu bilirlerdi.
Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana
uymuştunuz.” (4 Nisa 83)
Ayette yer alan “Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti
olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz” ifadesinin, çok ciddi bir
tehlikeye dikkat çekmek amaçlı bir uyarı olduğunun göz ardı edilmemesi
gerekmektedir. Bu ifadenin farklı tonlarının, İfk hadisesini (Hz. Ayşe’ye zina
iftirası) anlatan Nur Suresinde (24/10, 14, 20, 21), dört kez geçmiş olması;
ortalıkta dolaşan haberler noktasında, iman edenlerin çok temkinli ve çok büyük
sorumluluk sahibi olarak hareket etmeleri gerektiğinin bir işareti olarak
değerlendirilmelidir.
Dikkat edilmesi gereken nokta, Türkiye’nin en gözde
diyebileceğimiz güvenlik birimlerine (Çevik Kuvvet, komandolar) güpegündüz
saldırılmasıdır. Bu, çok özel bir mesajdır. Bunu destekleyen diğer bir nokta
da, Rus Büyükelçisinin çok rahat bir şekilde öldürülmesidir. Eş zamanlı
sayılabilecek diğer bir olgu da, değişik vilayetlerde sokaklara patlayıcılar
atılarak halkta panik meydana getirilmeye çalışılmasıdır. Türkiye’de çok ciddi
bir güvenlik zafiyetinin var olduğu imajı oluşturulmak istenmektedir. Bu son
olayların zamanlaması ve icra ediliş şekli, 1980 öncesi olayları
çağrıştırmaktadır. Bu nedenle polis, MİT ve ordunun içerisinde Şer ittifakı ile
ilişki halinde bir grubun var olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır.
Rus elçisinin öldürülmesi, sadece Türkiye’ye bir mesaj değil
aynı zamanda da Rusya’ya bir mesajdır. Türkiye-Rusya-İran, Suriye meselesini
ABD’ye rağmen birlikte çözmeye çalışmaktadırlar. Her üç ülkenin, şu an en ciddi
ortak paydası, Suriye’nin geleceğidir. Eğer Rus büyükelçisi, bu amaçla
öldürülmüş ise o takdirde İran Büyükelçisine de bir saldırı planlanıyor
olabilir. Gerekli acil tedbirlerin bir an önce alınması gerekmektedir.
Sonuç: Gereği Yapılırsa Sonu Zaferle Bitecek Zorlu ve
Sıkıntılı Bir Süreç
İstanbul Beşiktaş’ta Çevik Kuvvete ve Kayseri’de komandoları
taşıyan bir otobüse yönelik canlı bomba saldırılarının ve Rusya büyükelçisinin
çok garip bir şekilde Ankara’da öldürülmesinin, çok amaçlı ve çok mesajlı
saldırılar olduğu kanaatindeyiz.
MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasının ardından
başlayan Kadife Darbe süreci, nasıl 15 Temmuz ihanet darbe girişimine gelip
dayanmış, çok aşamalı ve uzun vadeli bir stratejinin ürünü ise; Şer İttifakı
tarafından Beşiktaş’ta Çevik Kuvvete yapılan Saldırı da, yeni bir sürecin,
kanaatimize göre, başlangıcıdır. Bize göre “Dolaylı harp stratejisi”
kapsamında birbirine taban tabana zıt taktiklerle, çok farklı noktalarda,
ortamlarda, farklı toplum kesimlerinde Türkiye’ye art arda saldırılar
düzenlenmek üzere bir strateji çizilmiş ve uygulamaya sokulmuş gibi
gözükmektedir. (İnşallah yanılırız.) Bu noktaya özel vurgu yapmamızın sebebi,
Türkiye’nin Taksim Gezi Parkı olayını vaktinde, gerektiği gibi algılayamaması,
değerlendirememesi ve yorumlayamaması; bundan dolayı da zamanında, gerekli
tedbirleri alamaması, şer ittifakına karşı gerekli birleşik cephe hareketini
kurup genişletip, geliştirememesidir. Türkiye bugün aynı hataya tekrar
düşmemelidir.
Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, Gülen Hareketi
merkezli, yeni bir silahlı taşeron terör örgütünün sahaya sürülmesi
ihtimalidir. Müslüman maskeli böyle bir örgütün sahaya çıkarılması, ciddi
sosyolojik ayrışmaya sebebiyet verebilir. Şer İttifakının buradaki amacını ve hedefini
iyi okumak gerekmektedir.
Böyle durumlarda Hz. Muhammed (sas) der ki;
“Şunu da bil ki nusret(i ilahî) sabırla birlikte gelir,
kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki
kolaylığa asla galebe çalamayacaktır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder