9 Eylül 2016 Cuma

KADİFE DARBEDEN ASKERİ DARBEYE-8: “At İzini İt İzine Karıştıran” Bir “İhbar Sistemi” Ülkeyi Kaosa Götürmekte ve Darbecilerin Sosyolojik Savaş Sürecine Hizmet Etmektedir

 (Milli Gazete)

Giriş

Burada, “açığa alma, tutuklama ve ihraç sisteminde”, “kurunun yanında yaşın da”, yakıldığı konusu ele alınmaktadır.

Gülen Terör ve Şantaj Hareketi Havuzuna Masum İnsanları Koyarak Yeni Bir Sosyal Fay Hattı İnşa Etmenin Anlamı Nedir?

Milli Gazetedeki, “Kadife Darbeden Askeri Darbeye-3: Ohal Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Noktalar” (5.08.2016) ve “Kadife Darbeden Askeri Darbeye-6: Acil Bir Uyarı:“Açığa Alma Ve Tutuklamalar” İçin Kriz Masası/Masaları Kurulmalıdır” (26.08.2016) adlı iki yazıda, Gülen Şantaj ve Terör Hareketi ile ilgili yapılan “Açığa Alma, Tutuklama ve İhraçlarda” dikkat edilmesi gereken noktalara dikkat çekerek; bu süreçte oluşturulacak Gülen Şantaj ve Terör Hareketi listesine girebilecek muhtemel 15 farklı insan unsurunun bir değerlendirmesi yapılmıştır. 

Medyaya yansıyan boyutu ile şu anki uygulamalarda, ne yazık ki, tüm bu insan unsurları, “Paralelci”/”Fetö’cu”/”Gülenci” havuzuna atılmakta ve aynı muameleye tabi tutulmaktadır. 

“Açığa Alma, Tutuklama ve İhraçlarda” Teori İle Pratik Birbirini Tutmamaktadır

Türkiye’de Gülen şantaj ve terör hareketi ile ilgili yapılan temizlik operasyonları için Başbakan Yıldırım, 01.08.2016 tarihinde, özel bir açıklama yapmış ve süreçle ilgili bir yol haritası ortaya koymuştur: 

“Açığa alınanlarla ilgili titiz bir çalışma yürütülüyor. İntikam duygusuyla değil, adaletle hareket edeceğiz. Darbecilere hesap soracağız. …Burada FETÖ’ye katılan, onlarla birlikte hareket edenlerin tespitinde de kılı kırk yaracağız. Bir sürek avına çıkmayacağız. Elimizdeki sağlam verilerle hareket edeceğiz. Yaşla kurunun birlikte yanmasına da asla izin vermeyeceğiz. Bu çok titiz bir çalışma gerektiriyor. Bu dönemler karambol dönemleridir. Birbirlerine karın ağrısı olanlar piyasaya çıkar, haksızlığa neden olabilirler. Onun için Başbakanlık’ta kriz merkezi kurduk, bakanlıklarda kurullar oluşturuldu. Haksız yere işlem görmüş olanlar olabilir, yoktur diye iddia etmiyoruz. Onun için yeni baştan ele alınacak, haklıyla haksız, suçluyla suçsuz ayırt edilecek. …Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK devreye girdi ve sistem tıkır tıkır işliyor… Burada biz ölçüyü şöyle koyuyoruz. 17- 25 Aralık’tan sonra hâlâ uyanmamış olanları masum kabul etmiyoruz. 17 Aralık buranın bir terör yapılanması olduğunun ortaya çıktığı tarihtir. Ondan sonra bunlara verilen destek hiçbir şekilde masum görülemez ve masum gibi muamele edilemez.” (1) 

Fakat işin pratiği buna uymamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konu ile ilgili değerlendirmesi, hem anlamlı, hem düşündürücü hem de üzücüdür: 

“Şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. ‘Ben bir şey atayım da nasılsa tutar’ diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var… Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları o insanın bu işle hiç alakası yok. Ama o insana o yaftayı yapıştırıyor. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım.” (2)

Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor ve bu listeler kim tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanıyor?

Diğer taraftan Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz, “15 yıldır tanıdığım, ‘o gece’ tankın önüne yatan, FETÖ düşmanı Oktay Kılıç’ın evi FETÖ’den aranıyorsa, bu operasyon ‘bize’ dönmüş demektir!” “Namaz kılanı Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi, Kadiri arasındaki farkı bilmeyen 28 Şubat’çılarla FETÖ temizliği yapılamaz.” (3), tarzındaki açıklaması, mesaj dolu ve daha da anlamlıdır.

Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor ve bu listeler kim tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanıyor?

Ahmet Taşgetiren’in Star’daki dört ayrı yazısında adaletsizliğe, duyarsızlığa karşı feryat edip isyan etmesi, tehlikenin büyüklüğünü göstermesi açısından önemlidir (4-7).

Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor ve bu listeler, kim tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanıyor?

Sürecin bir boyutuna ilişkin çok anlamlı ve tüyleri diken diken eden bir açıklama, AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk tarafından yapılmıştır:

“ İstanbul’da bir üniversitede bir fakültede herkes tarafından hakkında şehadet edilen tarihçesi de asla bu örgütle hiç ilişkisi olmayan bir öğretim üyesini bir dekan sırf kendisine itiraz etti diye bu alçak örgütün şemasına koymuş adamcağızı tasfiye ettirmek istiyor. Bu zalimliktir, açıkça söylüyorum. 

Bahsettiğim fakültede bir öğretim üyesini sırf hoşuna gitmediği için bu listenin içerisine dâhil eden dekanı uyarıyorum… O adama yaptığın zulmü geri al! O adama yaptığın zulmü geri al! Herkes etrafında şahit ki o adam asla bu örgütün adamı değil, sen sırf senin hoşuna gitmediği için o adamı bu listeye dâhil etmen zalimliktir.’’ (8)

Öyleyse, tekrar soruyoruz; bu süreci kim yönetiyor ve bu listeler, kim tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanıyor? 

Başbakan Yıldırım’ın bahsettiği genel bir denetim mekanizması çalışıyor mu? 

Her birimde kriterler aynımı yoksa ayrımı? 

Doğudaki Erzurum Atatürk Üniversitesi’ndeki uygulama ve göz önüne alınan kriterler ile batıdaki 18 Mart Çanakkale Üniversitesi’ndeki uygulama ve kriterler aynı mı? İzlenen yol, gösterilen hassasiyet aynı mı? İdeolojik farklılıklar işin içine girmekte midir? Komisyonlar ideolojik olarak mı kuruluyor? 

Alt birimlerde hazırlanan listeler, Başbakan Yıldırım’ın ifade ettiği, merkezi bir komisyondan geçmekte mi; nihai karar vericiler alt birimler mi? 

Listelere giren insanların savunmaları alınıp mahkemeye çıkarılmayacaklar mı?

Savunmaları alınmadan, mahkemeye çıkarılmadan ihraç etmek, “Yargısız İnfaz” değil mi? Yoksa “Adalet mülkün temeli” olmaktan çıkarıldı mı?

Bu Listeler Kim Tarafından ve Nasıl Hazırlanmaktadır?

Bu noktada sorulması gereken soru şudur: 17-25 Aralık Maliye-Polis-Yargı darbe girişiminden sonra devlet, Gülen şantaj ve terör örgütünün aslı elemanları ile ilgili hiçbir hazırlık yapmamış mıdır? Devlet eğer bir hazırlık yapmış ise Gülen Hareketinin aslî unsurlarına ilişkin her türlü sağlam belge elde mevcut olması gerekmektedir. Öyleyse “Açığa Alma, tutuklama ve ihraç listesinde” yer alan ve suçlanan insan unsuru ile ilgili her türlü bilgi ve belge kapsamında sorgulamalarının yapılması ve mahkemeye çıkarılmaları gerekmez mi? 

Eğer devlet tarafından zamanında bu hazırlık yapılmadıysa/yapılamadıysa bunun bir sebebi olmalıdır? Şu söylenebilir: MİT, emniyet istihbarat ve askeri istihbarat dâhil devletin bütün birimlerine, Gülenciler sızmışlardı; o nedenle bir liste hazırlığına gidilememiştir. Bu çok doğrudur. Ancak bugün bu tehlike, düne nazaran gene mevcuttur. Kripto Gülenciler çok iyi kamuflaj olmuş bir şekilde bugünkü listeleri hazırlamakla görevlendirilmiş olabilirler. Bu nedenle, elde sağlam belge/delil olmadan insanlar hakkında acele ile karar verilmemelidir. 

Medyada yer alan ve açığa alınıp tutuklanan ya da ihraç edilenlerin verdikleri bilgilere göre listeler, aşağıdaki unsurlar tarafından oluşturulmaktadır:

İstihbaratlar (MİT, Emniyet İstihbarat, Jandarma İstihbarat) tarafından hazırlanan listeler,

Bizzat idareciler tarafından hazırlanan listeler, 

Bazı İdarecilerin amaçlı olarak oluşturdukları “ideolojik taraflı komisyonlar” tarafından hazırlanan listeler, 

Bazı İdarecilerin adil olduklarına inandıkları kişilerden oluşturdukları komisyonlar tarafından hazırlanan listeler.

Köşe yazarları tarafından sunulan listeler.

Bazı STK’lar tarafından hazırlanıp sunulan listeler.

Siyasiler tarafından hazırlanan listeler.

Başka alternatifler de olabilir.

Bu 7 farklı insan unsuru, listelerini merkezi ortak kriterlere göre hazırlamamaktadır. Listeleri hazırlayanlar, hazırlanan listelerde yer alan şahıslarla ilgili gerekli belgeleri sunmamaktadır/sunamamaktadır. Dahası, insanlar niçin açığa alındığını, niçin ihraç edildiklerini ve hangi belgelere dayanarak suçlandıklarını bilmemektedir ve de öğrenememektedir. Hukuk kurallarına göre “aksi ispatlanmadıkça insanlar masumdur”. “İddia makamı iddiasını ispatlamak zorundadır.” 

Medyada yer alan şikâyetlerden sürecin, merkezi bir denetime tabi tutularak yürütülmediği, birimden birime, bölgeden bölgeye, üniversiteden üniversiteye çok ciddi farklılıkların olduğu anlaşılmaktadır. Yeni Sosyolojik fay hatları inşa edilmektedir.

Şu denebilir/denmektedir: “Bir darbe ortamındayız tehlike çok büyüktür, yeni bir askeri darbe olabilir. Masum olup mağdur olanlar, %3-%10 gibi bir orandır; bu da normaldir.” Tehlikenin büyük olduğuna katılıyorum. Ancak masum insanları mağdur etmek İlahi adalet uygun değildir. Herkes Allah’ın huzurundaki yüce mahkemeyi düşünerek konuşmalı ve sorumlu davranmalıdır.

İdeolojik Hareketlerde Dört İnsan Unsuru

İdeolojik hareketlerin tümünde “sempatizan”, “taraftar”, “aza” ve “kadrolar” olmak üzere dört farklı insan unsuru mevcuttur. Sempatizanlar, harekete sempati duyar, takdir etmekle yetinir fakat fiiliyatta yokturlar. Taraftarların, hareket ile organik bağları yoktur, fakat maddi ve manevi kısmi yardımlarda bulunabilirler. Bazı faaliyetlere de iştirak edebilirler. Azalar, hayatını davasına adamış, vakfetmiş insanlardır. Tüm hayatlarını inandıkları davaya göre planlarlar. Kadrolar ise azalar içinden çıkan yönetici ekiplerdir.

Gülen hareketi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “aşağısı ibadet, ortası ticaret, yukarısı ihanet içinde” diye yaptığı tanımlama, yukarıdaki dört grup insanı ihtiva etmektedir. Gülen şantaj ve terör örgütünün “ihanet grubu”, azalar ve kadrolardır. İbadet ve ticaret grubu, sempatizan ve taraftarlardır. Medyaya yansıyan şekliyle, ihanet grubunun kahir ekseriyeti, 15 Temmuz askeri darbe girişiminden önce; geri kalanların bir kısmı da, darbenin hemen ardından yurt dışına kaçmışlardır. Dolayısıyla Gülen Hareketinin sempatizan ve taraftarları ile azaların bir kısmı, bugün ülke içerisinde bulunmaktadır. Bugün yürütülen operasyonlarda “açığa alınan, tutuklanan ve ihraç edilenler” içinde Gülen Hareketinin sempatizanları, taraftarları ile azalarının bir kısmı ve Gülen hareketi ile hiç alakası olmayan insanlar yer almaktadır. Eğer aza olanlarla diğerlerini ayırt edecek bir kriter, bir mekanizma bulunmaz ise, bir çok insanın canı yanacaktır. Azalar cezalandırılmalı diğerleri kazanılmalıdır.

Sonuç: Ne Yapılmalıdır/Ne Yapılmalıydı?

Bugünkü “Açığa Alma, Tutuklama ve İhraç listesinde” kaba hatları ile, güvenlik mensupları (asker, polis, istihbaratçı), yargı mensupları (hâkim, savcı), eğitim camiası (öğretmenler, akademisyenler), devletin değişik kurumlardaki personel, STK üyeleri ve özel sektör mensupları (patronlar ve yöneticiler) yer almaktadır.

Bunlardan darbeye fiilen iştirak etmiş her kim varsa, tutuklu olarak yargılanmalıdır. Fiilen darbeye iştirak etmemiş, “makul şüpheli” konumundaki silahlı polis-asker-istihbarat elemanlarını tedbir olarak açığa alarak, gerekirse tutuklayarak etkisiz hale getirip sonra yargılamak doğru bir yaklaşımdır. Ancak bu sınıftaki insan unsurunu, mahkemeye çıkartmadan ihraç etmek adil değildir. Elinde silah olmayan yargı mensuplarını öncelikle “merkez valileri” gibi kızağa çekerek, karar verme sürecinde etkisiz hale getirmek, sonra da yargılamak, doğru bir davranıştır, yapılması gerekendir. Elinde silah olmayan akademisyenleri, öğretmenleri ve diğer sivil devlet görevlilerini ise tedbir olarak her türlü idareci görevden almak ve fakat diğer görevlerine devam etmesini sağlamak daha uygundur. Bu insan unsuru hakkında sağlam deliller elde edildiğinde, yargının önüne çıkarılmalıdır. Aksi takdirde bu insanlar, kifayetsiz muhterislerin, kripto Gülencilerin, masonların, CIA, MOSSAD’ın, 28 Şubatçıların, Ergenekoncuların, Marksist-Leninistlerin kurbanı edilmiş olabilirler. 

Şu an açığa alınan ve ihraç edilenlerle ilgili olarak, yukarıdaki yaklaşıma uygun olarak, acilen yeniden bir değerlendirme yapılmalı; adalet gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde, Ülke çok kan kaybedecektir.

Çünkü; 

5862 - İbnu Abbâs(ra): «Bir kavimde devlet malından hırsızlık zuhur ederse, Allah o kavmin kalplerine korku atar… Bir kavim, ölçü ve tartılarda hile yaparsa Allah ondan rızkı keser. Bir kavmin (mahkemelerinde) haksız yere hükümler verilirse, o kavimde mutlaka kan yaygınlaşır. Bir kavim ahdinden dönüp gadre yer verirse, Allah onlara mutlaka düşmanlarını musallat eder.” (Muvatta, Cihâd 26, (2, 460).) 

Ve;

7170 - İbnu Ömer(ra): «Resülullah(sas) yanımıza gelip şöyle buyurdular: «Ey muhacirler! Beş şey vardır, onlarla imtihan olacağınız zaman artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır…:

l) Zina… 2) Ölçü-tartıda hile… 3) Zekat vermemek… 4) Ahdin bozulması. … 5) Kitabullahla hükmetmeyi terk: Hangi milletin imamları Kitabullahla ameli terk ederek Allah›ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allah onları kendi aralarında savaştırır.” 

Öyleyse, unutmayın;

 ADALET YOKSA BARIŞ DA OLMAYACAKTIR. 

Kaynaklar

Çelik, M., Yaşla Kuru Bir Arada Yanmayacak, Vatan 01.08.2016 

2- Erdoğan’dan FETÖ operasyonları yorumu: At izi it izine karıştı, 07.09.2016, İHA

3- Mücahit Küçükyılmaz,06 Eylül 2016 Salı 17:20, twitter hesabı

4- Taşgetiren, A., FG ile akrabalığı var ama...belgelenemiyor, 24 Ağustos 2016, Star

5- Taşgetiren, A., FETÖ’cü tasfiyesi Mağduriyetler, 01 Eylül 2016, Star

6- Taşgetiren, A., Yan etkilere dikkat, 04 Eylül 2016, Star

7- Taşgetiren, A., Sorulması Gereken Sorular 06 Eylül 2016, Star

8- Arslan, H., Marmara İlahiyat’ta Haksız Tasfiye Rezaleti, Diriliş Postası, 30.08.2016

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...