(Milli Gazete)
Giriş
Burada, “açığa alma, tutuklama ve ihraç sisteminde”,
“kurunun yanında yaşın da”, yakıldığı konusu ele alınmaktadır.
Gülen Terör ve Şantaj Hareketi Havuzuna Masum İnsanları
Koyarak Yeni Bir Sosyal Fay Hattı İnşa Etmenin Anlamı Nedir?
Milli Gazetedeki, “Kadife Darbeden Askeri Darbeye-3: Ohal
Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Noktalar” (5.08.2016) ve “Kadife
Darbeden Askeri Darbeye-6: Acil Bir Uyarı:“Açığa Alma Ve Tutuklamalar” İçin
Kriz Masası/Masaları Kurulmalıdır” (26.08.2016) adlı iki yazıda, Gülen Şantaj
ve Terör Hareketi ile ilgili yapılan “Açığa Alma, Tutuklama ve İhraçlarda”
dikkat edilmesi gereken noktalara dikkat çekerek; bu süreçte oluşturulacak
Gülen Şantaj ve Terör Hareketi listesine girebilecek muhtemel 15 farklı insan
unsurunun bir değerlendirmesi yapılmıştır.
Medyaya yansıyan boyutu ile şu anki uygulamalarda, ne yazık
ki, tüm bu insan unsurları, “Paralelci”/”Fetö’cu”/”Gülenci” havuzuna atılmakta
ve aynı muameleye tabi tutulmaktadır.
“Açığa Alma, Tutuklama ve İhraçlarda” Teori İle Pratik
Birbirini Tutmamaktadır
Türkiye’de Gülen şantaj ve terör hareketi ile ilgili yapılan
temizlik operasyonları için Başbakan Yıldırım, 01.08.2016 tarihinde, özel bir
açıklama yapmış ve süreçle ilgili bir yol haritası ortaya koymuştur:
“Açığa alınanlarla ilgili titiz bir çalışma yürütülüyor.
İntikam duygusuyla değil, adaletle hareket edeceğiz. Darbecilere hesap soracağız.
…Burada FETÖ’ye katılan, onlarla birlikte hareket edenlerin tespitinde de kılı
kırk yaracağız. Bir sürek avına çıkmayacağız. Elimizdeki sağlam verilerle
hareket edeceğiz. Yaşla kurunun birlikte yanmasına da asla izin vermeyeceğiz.
Bu çok titiz bir çalışma gerektiriyor. Bu dönemler karambol dönemleridir.
Birbirlerine karın ağrısı olanlar piyasaya çıkar, haksızlığa neden olabilirler.
Onun için Başbakanlık’ta kriz merkezi kurduk, bakanlıklarda kurullar
oluşturuldu. Haksız yere işlem görmüş olanlar olabilir, yoktur diye iddia
etmiyoruz. Onun için yeni baştan ele alınacak, haklıyla haksız, suçluyla suçsuz
ayırt edilecek. …Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK devreye girdi ve
sistem tıkır tıkır işliyor… Burada biz ölçüyü şöyle koyuyoruz. 17- 25 Aralık’tan
sonra hâlâ uyanmamış olanları masum kabul etmiyoruz. 17 Aralık buranın bir
terör yapılanması olduğunun ortaya çıktığı tarihtir. Ondan sonra bunlara
verilen destek hiçbir şekilde masum görülemez ve masum gibi muamele edilemez.”
(1)
Fakat işin pratiği buna uymamaktadır. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın konu ile ilgili değerlendirmesi, hem anlamlı, hem düşündürücü hem de
üzücüdür:
“Şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. ‘Ben bir şey
atayım da nasılsa tutar’ diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Özellikle yazılı
ve görsel medya dünyasında bu çok var… Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları
o insanın bu işle hiç alakası yok. Ama o insana o yaftayı yapıştırıyor. Bunlar
doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım.” (2)
Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor ve bu listeler kim
tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanıyor?
Diğer taraftan Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı
Mücahit Küçükyılmaz, “15 yıldır tanıdığım, ‘o gece’ tankın önüne yatan, FETÖ
düşmanı Oktay Kılıç’ın evi FETÖ’den aranıyorsa, bu operasyon ‘bize’ dönmüş
demektir!” “Namaz kılanı Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi,
Kadiri arasındaki farkı bilmeyen 28 Şubat’çılarla FETÖ temizliği yapılamaz.”
(3), tarzındaki açıklaması, mesaj dolu ve daha da anlamlıdır.
Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor ve bu listeler kim
tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanıyor?
Ahmet Taşgetiren’in Star’daki dört ayrı yazısında
adaletsizliğe, duyarsızlığa karşı feryat edip isyan etmesi, tehlikenin büyüklüğünü
göstermesi açısından önemlidir (4-7).
Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor ve bu listeler, kim
tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanıyor?
Sürecin bir boyutuna ilişkin çok anlamlı ve tüyleri diken
diken eden bir açıklama, AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk tarafından
yapılmıştır:
“ İstanbul’da bir üniversitede bir fakültede herkes
tarafından hakkında şehadet edilen tarihçesi de asla bu örgütle hiç ilişkisi
olmayan bir öğretim üyesini bir dekan sırf kendisine itiraz etti diye bu alçak
örgütün şemasına koymuş adamcağızı tasfiye ettirmek istiyor. Bu zalimliktir,
açıkça söylüyorum.
Bahsettiğim fakültede bir öğretim üyesini sırf hoşuna
gitmediği için bu listenin içerisine dâhil eden dekanı uyarıyorum… O adama
yaptığın zulmü geri al! O adama yaptığın zulmü geri al! Herkes etrafında şahit
ki o adam asla bu örgütün adamı değil, sen sırf senin hoşuna gitmediği için o
adamı bu listeye dâhil etmen zalimliktir.’’ (8)
Öyleyse, tekrar soruyoruz; bu süreci kim yönetiyor ve bu
listeler, kim tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanıyor?
Başbakan Yıldırım’ın bahsettiği genel bir denetim
mekanizması çalışıyor mu?
Her birimde kriterler aynımı yoksa ayrımı?
Doğudaki Erzurum Atatürk Üniversitesi’ndeki uygulama ve göz
önüne alınan kriterler ile batıdaki 18 Mart Çanakkale Üniversitesi’ndeki
uygulama ve kriterler aynı mı? İzlenen yol, gösterilen hassasiyet aynı mı?
İdeolojik farklılıklar işin içine girmekte midir? Komisyonlar ideolojik olarak
mı kuruluyor?
Alt birimlerde hazırlanan listeler, Başbakan Yıldırım’ın
ifade ettiği, merkezi bir komisyondan geçmekte mi; nihai karar vericiler alt
birimler mi?
Listelere giren insanların savunmaları alınıp mahkemeye
çıkarılmayacaklar mı?
Savunmaları alınmadan, mahkemeye çıkarılmadan ihraç etmek,
“Yargısız İnfaz” değil mi? Yoksa “Adalet mülkün temeli” olmaktan çıkarıldı mı?
Bu Listeler Kim Tarafından ve Nasıl Hazırlanmaktadır?
Bu noktada sorulması gereken soru şudur: 17-25 Aralık
Maliye-Polis-Yargı darbe girişiminden sonra devlet, Gülen şantaj ve terör örgütünün
aslı elemanları ile ilgili hiçbir hazırlık yapmamış mıdır? Devlet eğer bir
hazırlık yapmış ise Gülen Hareketinin aslî unsurlarına ilişkin her türlü sağlam
belge elde mevcut olması gerekmektedir. Öyleyse “Açığa Alma, tutuklama ve ihraç
listesinde” yer alan ve suçlanan insan unsuru ile ilgili her türlü bilgi ve
belge kapsamında sorgulamalarının yapılması ve mahkemeye çıkarılmaları gerekmez
mi?
Eğer devlet tarafından zamanında bu hazırlık
yapılmadıysa/yapılamadıysa bunun bir sebebi olmalıdır? Şu söylenebilir: MİT,
emniyet istihbarat ve askeri istihbarat dâhil devletin bütün birimlerine,
Gülenciler sızmışlardı; o nedenle bir liste hazırlığına gidilememiştir. Bu çok
doğrudur. Ancak bugün bu tehlike, düne nazaran gene mevcuttur. Kripto
Gülenciler çok iyi kamuflaj olmuş bir şekilde bugünkü listeleri hazırlamakla
görevlendirilmiş olabilirler. Bu nedenle, elde sağlam belge/delil olmadan
insanlar hakkında acele ile karar verilmemelidir.
Medyada yer alan ve açığa alınıp tutuklanan ya da ihraç
edilenlerin verdikleri bilgilere göre listeler, aşağıdaki unsurlar tarafından
oluşturulmaktadır:
İstihbaratlar (MİT, Emniyet İstihbarat, Jandarma İstihbarat)
tarafından hazırlanan listeler,
Bizzat idareciler tarafından hazırlanan listeler,
Bazı İdarecilerin amaçlı olarak oluşturdukları “ideolojik
taraflı komisyonlar” tarafından hazırlanan listeler,
Bazı İdarecilerin adil olduklarına inandıkları kişilerden
oluşturdukları komisyonlar tarafından hazırlanan listeler.
Köşe yazarları tarafından sunulan listeler.
Bazı STK’lar tarafından hazırlanıp sunulan listeler.
Siyasiler tarafından hazırlanan listeler.
Başka alternatifler de olabilir.
Bu 7 farklı insan unsuru, listelerini merkezi ortak
kriterlere göre hazırlamamaktadır. Listeleri hazırlayanlar, hazırlanan
listelerde yer alan şahıslarla ilgili gerekli belgeleri
sunmamaktadır/sunamamaktadır. Dahası, insanlar niçin açığa alındığını, niçin ihraç
edildiklerini ve hangi belgelere dayanarak suçlandıklarını bilmemektedir ve de
öğrenememektedir. Hukuk kurallarına göre “aksi ispatlanmadıkça insanlar
masumdur”. “İddia makamı iddiasını ispatlamak zorundadır.”
Medyada yer alan şikâyetlerden sürecin, merkezi bir denetime
tabi tutularak yürütülmediği, birimden birime, bölgeden bölgeye, üniversiteden
üniversiteye çok ciddi farklılıkların olduğu anlaşılmaktadır. Yeni Sosyolojik
fay hatları inşa edilmektedir.
Şu denebilir/denmektedir: “Bir darbe ortamındayız tehlike
çok büyüktür, yeni bir askeri darbe olabilir. Masum olup mağdur olanlar, %3-%10
gibi bir orandır; bu da normaldir.” Tehlikenin büyük olduğuna katılıyorum.
Ancak masum insanları mağdur etmek İlahi adalet uygun değildir. Herkes Allah’ın
huzurundaki yüce mahkemeyi düşünerek konuşmalı ve sorumlu davranmalıdır.
İdeolojik Hareketlerde Dört İnsan Unsuru
İdeolojik hareketlerin tümünde “sempatizan”, “taraftar”,
“aza” ve “kadrolar” olmak üzere dört farklı insan unsuru mevcuttur.
Sempatizanlar, harekete sempati duyar, takdir etmekle yetinir fakat fiiliyatta
yokturlar. Taraftarların, hareket ile organik bağları yoktur, fakat maddi ve
manevi kısmi yardımlarda bulunabilirler. Bazı faaliyetlere de iştirak
edebilirler. Azalar, hayatını davasına adamış, vakfetmiş insanlardır. Tüm
hayatlarını inandıkları davaya göre planlarlar. Kadrolar ise azalar içinden
çıkan yönetici ekiplerdir.
Gülen hareketi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “aşağısı
ibadet, ortası ticaret, yukarısı ihanet içinde” diye yaptığı tanımlama,
yukarıdaki dört grup insanı ihtiva etmektedir. Gülen şantaj ve terör örgütünün
“ihanet grubu”, azalar ve kadrolardır. İbadet ve ticaret grubu, sempatizan ve
taraftarlardır. Medyaya yansıyan şekliyle, ihanet grubunun kahir ekseriyeti, 15
Temmuz askeri darbe girişiminden önce; geri kalanların bir kısmı da, darbenin
hemen ardından yurt dışına kaçmışlardır. Dolayısıyla Gülen Hareketinin
sempatizan ve taraftarları ile azaların bir kısmı, bugün ülke içerisinde
bulunmaktadır. Bugün yürütülen operasyonlarda “açığa alınan, tutuklanan ve
ihraç edilenler” içinde Gülen Hareketinin sempatizanları, taraftarları ile
azalarının bir kısmı ve Gülen hareketi ile hiç alakası olmayan insanlar yer
almaktadır. Eğer aza olanlarla diğerlerini ayırt edecek bir kriter, bir
mekanizma bulunmaz ise, bir çok insanın canı yanacaktır. Azalar
cezalandırılmalı diğerleri kazanılmalıdır.
Sonuç: Ne Yapılmalıdır/Ne Yapılmalıydı?
Bugünkü “Açığa Alma, Tutuklama ve İhraç listesinde” kaba
hatları ile, güvenlik mensupları (asker, polis, istihbaratçı), yargı mensupları
(hâkim, savcı), eğitim camiası (öğretmenler, akademisyenler), devletin değişik
kurumlardaki personel, STK üyeleri ve özel sektör mensupları (patronlar ve
yöneticiler) yer almaktadır.
Bunlardan darbeye fiilen iştirak etmiş her kim varsa,
tutuklu olarak yargılanmalıdır. Fiilen darbeye iştirak etmemiş, “makul şüpheli”
konumundaki silahlı polis-asker-istihbarat elemanlarını tedbir olarak açığa
alarak, gerekirse tutuklayarak etkisiz hale getirip sonra yargılamak doğru bir
yaklaşımdır. Ancak bu sınıftaki insan unsurunu, mahkemeye çıkartmadan ihraç
etmek adil değildir. Elinde silah olmayan yargı mensuplarını öncelikle “merkez
valileri” gibi kızağa çekerek, karar verme sürecinde etkisiz hale getirmek,
sonra da yargılamak, doğru bir davranıştır, yapılması gerekendir. Elinde silah
olmayan akademisyenleri, öğretmenleri ve diğer sivil devlet görevlilerini ise
tedbir olarak her türlü idareci görevden almak ve fakat diğer görevlerine devam
etmesini sağlamak daha uygundur. Bu insan unsuru hakkında sağlam deliller elde
edildiğinde, yargının önüne çıkarılmalıdır. Aksi takdirde bu insanlar,
kifayetsiz muhterislerin, kripto Gülencilerin, masonların, CIA, MOSSAD’ın, 28
Şubatçıların, Ergenekoncuların, Marksist-Leninistlerin kurbanı edilmiş
olabilirler.
Şu an açığa alınan ve ihraç edilenlerle ilgili olarak,
yukarıdaki yaklaşıma uygun olarak, acilen yeniden bir değerlendirme yapılmalı;
adalet gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde, Ülke çok kan kaybedecektir.
Çünkü;
5862 - İbnu Abbâs(ra): «Bir kavimde devlet malından hırsızlık
zuhur ederse, Allah o kavmin kalplerine korku atar… Bir kavim, ölçü ve
tartılarda hile yaparsa Allah ondan rızkı keser. Bir kavmin (mahkemelerinde)
haksız yere hükümler verilirse, o kavimde mutlaka kan yaygınlaşır. Bir kavim
ahdinden dönüp gadre yer verirse, Allah onlara mutlaka düşmanlarını musallat
eder.” (Muvatta, Cihâd 26, (2, 460).)
Ve;
7170 - İbnu Ömer(ra): «Resülullah(sas) yanımıza gelip şöyle
buyurdular: «Ey muhacirler! Beş şey vardır, onlarla imtihan olacağınız zaman
artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır…:
l) Zina… 2) Ölçü-tartıda hile… 3) Zekat vermemek… 4) Ahdin
bozulması. … 5) Kitabullahla hükmetmeyi terk: Hangi milletin imamları
Kitabullahla ameli terk ederek Allah›ın indirdiği hükümlerden işlerine
gelenleri seçerlerse, Allah onları kendi aralarında savaştırır.”
Öyleyse, unutmayın;
ADALET YOKSA BARIŞ DA OLMAYACAKTIR.
Kaynaklar
Çelik, M., Yaşla Kuru Bir Arada Yanmayacak, Vatan
01.08.2016
2- Erdoğan’dan FETÖ operasyonları yorumu: At izi it izine
karıştı, 07.09.2016, İHA
3- Mücahit Küçükyılmaz,06 Eylül 2016 Salı 17:20, twitter
hesabı
4- Taşgetiren, A., FG ile akrabalığı var
ama...belgelenemiyor, 24 Ağustos 2016, Star
5- Taşgetiren, A., FETÖ’cü tasfiyesi Mağduriyetler, 01 Eylül
2016, Star
6- Taşgetiren, A., Yan etkilere dikkat, 04 Eylül 2016, Star
7- Taşgetiren, A., Sorulması Gereken Sorular 06 Eylül 2016,
Star
8- Arslan, H., Marmara İlahiyat’ta Haksız Tasfiye Rezaleti,
Diriliş Postası, 30.08.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder