(Milli Gazete)
15 Temmuz Askeri darbe girişimi sonrasında Türkiye’de “Açığa
Alma, Tutuklama ve İhraç listesinde” yer alan insan unsurlarının, herhangi bir
belge sunmadan ve yargı önüne çıkarılmadan, memuriyetten ihraç edilmesi ve/veya
“mallarına el konulması”/”ihtiyatı tedbir” konulması konusu, Hz. Davud ve “İki
Davalı/Hasım Kıssası” çerçevesinde, ele alınıp değerlendirilecektir.
“Açığa Alınan, Tutuklanan ve İhraç Edilen” İnsan
Unsurları
“Açığa Alma, Tutuklama ve İhraç Listelerinde” kaba hatları
ile1- Elinde silah olan Güvenlik Mensupları (asker, polis, istihbaratçı), 2-
Yargı Mensupları (hâkim, savcı), 3- Eğitim Camiası (öğretmenler,
akademisyenler), 4- Devletin değişik kurumlardaki personel, 5- Değişik STK
üyeleri ve 6- Çzel sektör mensupları (mahalle esnafı, patronlar ve yöneticiler)
yer almaktadır.
Bunlardan darbeye fiilen iştirak ettiği belgelenmiş her kim
varsa, tutuklu olarak yargılanmalıdır. Fiilen darbeye iştirak etmemiş, “makul
şüpheli” konumundaki silahlı polis-asker-istihbarat elemanlarını tedbir olarak
açığa alarak ya da tutuklayarak etkisiz hale getirip sonra yargılamak adıl bir
yaklaşımdır. Ancak bu sınıftaki insan unsurunu, mahkemeye çıkartmadan ihraç
etmek adil değildir. Elinde silah olmayan yargı mensuplarını, karar verme
sürecinde etkili olabilecekleri için, öncelikle “merkez valileri” gibi kızağa
çekerek, karar verme sürecinde etkisiz hale getirmek, sonra da yargılamak,
gerekmektedir. Elinde silah olmayan akademisyenleri, öğretmenleri ve diğer
sivil devlet görevlilerini ise tedbir olarak her türlü idari görevden almak ve
fakat diğer görevlerine devam etmesini sağlamak daha uygundur. Bu insan unsuru,
hakkında sağlam deliller elde edildiğinde de, yargının önüne mutlaka
çıkarılmalıdır.
Bugün işin pratiği böyle değildir. Sosyolojik savaş ajanları
devrede olup ülkeyi bir kaosa doğru sürüklemeye çalışmaktadırlar.
Hz. Davud Ve İki Davacı: “Hasım Kıssası”
Hz. Davud, gençlik yıllarında Talut’un ordusunda Calut’a
karşı savaşmak üzere yer almış ve düşman komutanı Calut’u öldürmüştür (2 Bakara
249-251). Allah, Hz. Davud’a, daha sonra, “mülk/iktidar”, “hikmet”, “Hitabet
gücü” ve “Kitap vermiştir”, Zebur, (4 Nisa 163; 17 İsra 55; 38 Sad 18-20). Hz.
Davud›un düzenli zikir yapması ve yaptığı zikre, “dağların ve kuşların iştirak
etmiş olması, ona has bir özelliktir (34 Sebe 10, 38 Sad 18-19). Hz. Davud’a,
“demir madenini işleme, şekillendirme” (“askeri zırh yapma”), güç ve yeteneği
de verilmiştir(34 Sebe 10-11).
Peygamber ve hükümdar olan Hz. Davud, ibadet ve zikir ile
meşgulken, her türlü güvenlik duvarını aşarak yanına girebilen (38 Sad 21) iki
kişiyi, karşısında görünce tedirgin olmuştur:
“Davud(un yanın)›a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü;
onlar dediler ki: Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta
bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru
yolun ortasına yöneltip-ilet. (38 Sad 22).
Calut gibi bir zalimi, gençliğinde öldürebilen bir kahraman
olan Hz. Davud, çok yüksek olan güvenlik duvarını aşıp yanına gelebilen bu iki
yabancıdan “korkmuştur”/”telaşlanmıştır”. Belki de yanına nasıl
ulaşabildiklerinin şokunu yaşamıştır.
Buradan çıkarılabilecek önemli bir ders, hiç kimse, gücü,
kuvveti ne olursa olsun kendini mutlak güvende hissetmemelidir. “Barış
dönemlerinin geçici dönemler olduğunu unutmamalıdır.” Gururlanmamalı,
kibirlenmemelidir. “Artık bundan sonra bu ülkede darbe olmaz diyenler”,
“kafanızdan komploları atın”, ”siz hâlâ oralarda mısınız diyenler”, hiç
beklenmedik bir anda başlayan Taksim Gezi Parkı olaylarını ve beraberinde gelen
Kadife Darbe sürecini ve 15 Temmuz İhanet hareketini, bu açıdan bir kez daha
değerlendirip kendi muhasebelerini iyi yapmalıdırlar.
“İki davacı” olduğunu söyleyenler, aralarındaki davanın ne
olduğunu söylemeden, “birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu” (38 Sad 22)
diyerek; “hak ile hükmetmesini”, “zulme sapmamasını”, “kendilerini doğru yolun
ortasına yöneltip iletmesini” Hz. Davud’dan istemişlerdir. Bu ifadeleri ile bu
iki yabancı, sıradan insan olmayıp çok özel özellikleri olan iki şahıs
olmalıdır. Çünkü kullandıkları ifadelerle, adeta, Hz. Davud’u uyarmakta, yol
göstermekte, eğitmekte ve de imtihan etmektedirler. Aralarındaki meseleyi, bu
ifadelerden sonra açıklamaktadırlar:
“Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse
bir tek koyunum var. Buna rağmen Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat dedi ve
bana konuşma (tarzın) da üstün geldi.” (38 Sad 23).
Ayete göre gelen iki yabancı, birbirinin “kardeşidir”.
Kardeşlerden birinin “99, diğerinin tek bir koyunu vardır”. Dava konusunu
anlatan, tek koyunu olan kardeştir. 99 koyunu olan kardeş, tek koyunu olan
kardeşinden, bu tek koyunu da almak istemiş ve onu konuşma tarzı ile de
etkilemiştir.
Hz. Davud, tek koyun sahibi olan kardeşin dava konusu ile
ilgili bu açıklamasından sonra, 99 koyun sahibini dinlemeden, kararını verip
hemen açıklamaktadır:
“(Davud) Dedi ki: Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına
(katmak) istemekle sana zulmetmiştir.
Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan
(ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip de
salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.”…(38 Sad 24).
38 Sad 24. ayetinden konumuzla ilgili aşağıdaki hükümleri
çıkarmak mümkündür:
1- Mali gücü çok yüksek olanların, mali gücü zayıf olanların
servetlerini ellerinden almak istemeleri zulümdür. Dolayısıyla tekelleşme,
kartelleşme, gayrı İslami bir ekonomik model olup zulüm mekanizmasıdır.
Bugün, Küresel sermaye ile işbirliği içerisinde olan
“İstanbul Sermayesi”/ “büyük sermaye”, “Anadolu sermayesini” yok etmek
istemektedir. 15 Temmuz İhanet Hareketinin böyle bir boyutu da vardır.
2- Ayette geçen “halitlardan” ifadesi, sadece “ticari ortak”
olmayıp “bir toplum içinde yaşayan insanlar, dostlar, kardeşler, arkadaşlar,
yoldaşlar manasına” da gelmektedir (1). Dolayısıyla bir toplum içerisinde var
olan insanlar, genel olarak , “birbirlerinin haklarına tecavüz ederler”. Ancak
bu genel tutum ve tavır içerisinde bulunmayan, böyle bir tavır sergilemeyen
insan unsuru, “iman edip de salih amellerde bulunanlardır.” Ancak “onlar da
toplum içerisinde çok azdırlar”.
3- Hz. Davud, davalılardan birini dinlemiş; diğerine hiçbir
şey sormadan, ona konuşma fırsatı vermeden, iddia sahibinin doğru söyleyip
söylemediğini araştırmadan, delil istemeden, acele ile kararını vererek
açıklamıştır.
Hz. Davud, hükmünü verdikten sonra, iki davalının durumunun
ne olduğu ve ne tepki verdikleri açık değildir. Hz. Davud’un kararından sonra
olağan dışı bir şeylerin meydana geldiği söylenebilir. Nitekim olağan dışı bir
şey olmuş olmalı ki ayetin devamında; “Davud, gerçekten bizim onu denemeden
geçirdiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere
kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.” (38 Sad 24) denmektedir. Seyyid
Kutba göre; “Muhakemenin bu safhasında o iki şahıs gözden kaybolmuşlardır.
Bunlar Hz. Davud’u denemek için gelen iki melekti” (2).
Taksim Gezi Parkı olayları ile fiilen başlamış olan Kadife
Darbe süreci, başta siyasi iktidar olmak üzere, genel olarak tüm toplumun, özel
olarak da dini hassasiyeti yüksek olan tüm camiaların çok özel bir imtihanıdır.
Adaletle, hakla, hukukla, şefkat ve merhametle olan bir imtihanı.
Hz. Davud iki davalı ile kendisinin bir imtihana tabi
tutulduğunu ve yargılamada yanlış bir yol izlediğini anlayarak bağışlanma
dilemiş olması; Allah’ın da, “Böylece onu bağışladık.” (38 Sad 25) demiş
olması, Hz. Davud’un yanlış yaptığının bir göstergesidir. Nitekim devamında
gelen ayet, Hz. Davud’a, karar vermede, izlemesi gereken yolu göstermektedir:
“Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife
kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya)
uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan
sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azab
vardır.” (38 Sad 26).
Ayette; 1- Yeryüzünde bir halife olarak “İnsanlar arasında
hak ile hükmetmesi” emrediliyor, 2- “Hevaya uyduğu takdirde “Allah’ın yolundan
sapacağı” konusunda uyarılıyor, 3- Allah’ın yolundan sapmanın ana nedeninin,
“hesap gününü unutma” olduğu belirtiliyor. 4- Hesap gününü unutup hevaya uyup
Allah yolundan sapanlar için “şiddetli bir azabın olduğu” hatırlatılarak Hz.
Davud, ikaz edilmektedir.
“İki davalı” meselesi ile ilgili ayetlerinde devamında,
“gökyüzü, yeryüzü ve ikisi arasında bulunan şeylerin batıl olarak yaratılmadığına”
ilişkin daha genel ilahi bir kanuniyete vurgu yapılmaktadır (38 Sad 27). Bunun
anlamı, Kâinatta hak ve batıl düzleminde, adalet merkezli bir düzenin var
olduğudur. Dolayısıyla yapılan işlerde, verilen kararlarda, bu düzeni bozacak
hiçbir şey yapılmamalıdır. Ayete göre bu düzeni, “iman edip salih amellerde
bulunanlar” korur; diğerleri ise, ifsad eder. (38Sad 28).
Bugün millet olarak çekilmek istenilen sosyolojik kaostan bu
ülkeyi kurtarabilecek olanlar, “iman edip salih amellerde bulunanlar”dır. Bugün
bu insan unsuru, sürece, daha aktif olarak müdahil olmalıdır.
İki davalı kıssasının son ayetinde muhatap, Hz.
Muhammed(sas) olup kendisine indirilen Kur’an ayetleri üzerinde; “temiz akıl
sahiplerinin”, “düşünmesi” ve “öğüt almaları” gerektiği belirtilmektedir (38
Sad 29).
Sonuç: Allah’a Ve Ahirete İman Eden, “Temiz Akıl” Ve
“Salih Amel Sahiplerinin” Sorumluluğu
Bugün, 15 Temmuz İhanet hareketi sonrasında “Açığa Alma,
Tutuklama ve İhraç Etme” ile ilgili tutulan yol ve yaklaşım ile Hz. Davud’un
yargılama sürecindeki yaklaşımı arasında bir örtüşme mevcuttur.
15 Temmuz İhanet Hareketi sonrasında, 2400 civarında
akademisyen, binlerce öğretmen ve memur, genel olarak, istisnaları olabilir,
Hz. Davud’un iki davalı olayında olduğu gibi, suçlananlara hiçbir şey sorulmadan,
savunma hakkı verilmeden, yargı önüne çıkarılmadan, hatta ve hatta ne ile
suçlandıkları gerektiği gibi izah edilmeden, herkese gönderilen tek tip yazıya
göre, MİT, istihbarat raporları ve idari amirlerin görüşlerine dayanılarak,
üniversitelerden ve ilgili devlet dairelerinden ihraç edilmişlerdir. Açığa
alınan akademisyenlerin ve diğer devlet memurlarının durumunun ne olacağı şu an
için belli değildir.
İzlenen bu yol, yanlıştır ve “yargısız infazdır”. Bu, iyi
bir gelenek oluşturmayacaktır. Bugün OHAL’e dayanılarak yapılan birçok
uygulama, gelecekte, hep örnek alınacaktır. Müslüman camia, İstiklal
Mahkemeleri ve Takriri Sükun Kanunu uygulamalarını yıllarca tenkit etmiştir.
28 Şubat Postmodern darbe döneminde yaşananlar,
unutulmamalıdır.
Öyleyse, Ey Allah’a ve ahirete iman eden “temiz akıl” ve
“salih amel sahipleri” sorumluluğunuzu yerine getirin.
38 Sad 26. ayetinde, sadece bir siyasal partinin, cemaatin,
tarikatın, mezhebin ya da bir dinin veya bir kavmin mensupları arasında hak ile
hükmedilmesi istenmemektedir; tüm insanlar arasında hak ile hükmedilmesi
istenmektedir. Hak ile hükmedilmesi konusuna ateistler de, komünistler de,
dinsizler de dâhildir. Bu noktada yapılan adaletsizliğin hesabı, ahrette
verilecektir. Bu asla unutulmamalıdır.
O nedenle; “Ey iman edenler, adil şahidler olarak Allah
için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten
alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah›tan korkup-sakının.
Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (5 Maide 8).
Öyleyse, Ey Allah’a ve ahirete iman eden “temiz akıl” ve
“salih amel sahipleri” sorumluluğunuzu yerine getirin.
Hak ile hükmetmeyip, heva ve hevese uymak, “Hesap gününü
unutmanın bir sonucu ortaya çıkan sapma olup “Allah’a ve Resulüne ihanet etmek”
demektir(8 Enfal 27).
Öyleyse;
“Ey iman edenler, hepiniz topluca İslam›a girin ve şeytanın
adımlarını izlemeyin.” (2 Bakara 208)
Öyleyse;
“Ey iman edenler, Allah›a, Resulüne, Resulüne indirdiği
Kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin…” (4 Nisa 136).
Ve Unutmayın!
ADALET YOKSA BARIŞ DA OLMAYACAKTIR.
Kaynaklar
1-Yazır, E.H., Hak dini Kuran Dili, azim dağıtım, İstanbul,
cilt 6, s: 464-467.
2- Kutup S., Fizilal-il –Kuran, Hikmet yayınları, İstanbul,
cilt 12, s: 383-387.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder