(Milli Gazete)
Giriş
İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin
düzenlediği konferansta, Meclis Başkanı İsmail Kahraman da bir konuşma
yapmıştır. Meclis Başkanının “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” adlı konuşmasında,
“Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır”, “Dindar anayasa meselesinden anayasamızın
kaçınmaması lazım” (1,2) demesi üzerine, Türkiye’de her zamanki gibi “bir kaşık
suda fırtına kopartanlar”, Meclis başkanı İsmail Kahraman’ı “linç etmeye
kalkmışlar” ve “İstifa etmesini” istemişlerdir.
Cumhuriyet Tarihi boyunca laiklik ve sekülerlik üzerinden
yürütülen psikolojik harekat ile yol boyu, Müslüman camia tehdit edilmiş ve
hakarete uğramış, hatta mahkum edilmiştir. Yürütülen psikolojik harekâtın
sonucunda, Müslüman camia içerisinde laikliği benimseyen bir insan unsuru
ortaya çıkmıştır. Din ve Laiklik kavramlarının anlam alanlarının çarpıtılarak
kullanılması, sosyal bir şizofreniye sebebiyet vermiştir. Bu nedenle “Din”,
“sekülerlik” ve “laiklik” kavramlarının tartışılmasında fayda vardır.
Bu yazı dizisinde önce Meclis Başkanı Kahraman’ın yaptığı
konuşma değerlendirilecek sonra da Din, dünyevileşme, sekülerleşme ve laikleşme
kavramlarının anlam alanları ele alınıp incelenecektir.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın Konuşması
Meclis Başkanı İsmail Kahraman konuşmasında, Osmanlının son
dönemlerinde başlayan ve Cumhuriyet Döneminde zirveye çıkan yanlış bir
yaklaşıma dikkat çekmeye çalışmıştır. Bu yanlış yaklaşım, insanı ve milleti
önceleme yerine devleti önceleme; millet için devletin var olması yerine devlet
için milletin var olması yaklaşımıdır. O nedenle Kahraman konuşmasında, devlet
ve millet kaynaşmasına vurgu yaparak insanın ve milletin öncelenmesine dikkat
çekmek istemiştir:
«Önce insan. Yeni Anayasa önce insan demelidir. Devlet
insanın hizmetinde, vatandaşının hizmetindeki bir örgüt olmalıdır. Bizde
tersine, devleti koruyan, ferdi ise hizmet ettiren noktada olan anayasalar
olmuştur… Yeni anayasa ferde ehemmiyet vermeli. Devlet, kendini ferdin
hizmetinde bilmeli… “ (1,2).
Kahraman’a göre insanı ve milleti değil de devleti önceleme
yanlış yaklaşımı, mevcut anayasanın ruhuna sinmiştir. Mevcut anayasa, bir yerde
özgürlükleri verirken bir başka yerde özgürlükleri geri alarak yığınla tezadı
bünyesinde barındırmaktadır. Bu tezat, hem diline hem de muhtevasına
yansımıştır:
“Mevcut anayasanın dili de imlası da düzgün değil… Birinci
kısmında hürriyeti verir. Maddenin hemen ikinci kısmında ‘ancak, şu kadar ki,
fakat’ diyerek hürriyeti geri alır. Niye? Çünkü bir darbe anayasasıdır. 61 de
böyledir. 82 de böyledir… Hürriyeti verdikten sonra tahdit olmamalı…” (1,2)
Kahraman’a göre kendi toplumsal yapımıza, gerçekliğimize
uygun olarak anayasa yapılmalıdır. Anayasada kurucu irade olarak millet yer
almalı ve anayasa millet tarafından yapılmalı, zamana, zemine ve şartlara bağlı
olarak da değiştirilebilmelidir. Tepeden inme Anayasa yapılmamalıdır:
“Anayasanın gözlerde büyütülmesi çok yanlıştır. ‘Anayasa
değişir mi değişmez mi?’ gibi tartışmalar var. Tabii ki değişir, nihayetinde bu
bir yasa. Anayasayı millet istediği gibi yazar, kaleme alır ve yayınlar. Çünkü
kendini yönetecek noktaları, o tespit edecek. ‘Kurucu irade şöyle dedi, böyle
dedi’ denmez. Kurucu irade, milletin ta kendisidir. Millet bunu yapmalıdır…
Anayasayı toplumla kaynaşarak yapacaksınız. Bizdeki anayasa çalışmaları daha
çok tepeden inme şeklinde yapılmıştır.” (1,2)
Toplumsal değişimi, zamanı, zemini ve içinde bulunulan
şartları göz önüne almayan, katı ve ayrıntılı bir anayasa, toplumsal isteklere
zamanında cevap verememektedir. Böyle bir anayasa, toplumsal isteklere cevap
verebilme amacıyla yapılacak tüm yasal düzenlemelerin önünde de büyük bir
engeldir. Bunu aşabilmek için pansumanvari değişimler yapılarak ihtiyaçlar
karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu da, Anayasayı yamalı bohça haline
getirmektedir. 1982 anayasası, bu nedenle “yamalı bohçadır ve Türkiye’nin
bütünlüğünü göz önüne alamamaktadır.” Meclis Başkanı Kahraman’ın dikkat çektiği
noktalardan biri de budur.
Anayasalar, milletlerin inancına, hayat felsefesine,
akaidine, dinine imanına göre yapılır. Kendi kültür ve medeniyet kodlarını
koruyan, geliştiren, geliştirmeye imkân veren yasaların anası olarak şemsiye
görevi görür. Ayrı dünya görüşü, hayat felsefesi, din ve imana sahip bir
toplumda geçerli ve başarılı olan anayasa veya yasalar, farklı dünya görüşü, hayat
felsefesi, din ve imana sahip bir başka toplumda geçerli, başarılı olmaz,
olamaz. Bugün mevcut anayasa ve yasalar, tepeden inmeci ve toplumsal
gerçekliğimize uygun olmayıp kültür ve medeniyet kodlarımızla uyuşmamaktadır.
Kahraman konuşmasında, dikkat çekmek istediği en temel nokta burasıdır:
“Peki, niye biz Müslüman bir ülke olarak, dinden kendimizi
arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Niye? İslam İşbirliği Örgütü’ne
kayıtlıyız, üyesiyiz, kurucusuyuz. İslam Kalkınma Bankası’nda varız İslam
Dışişleri Konferansı’nda varız. Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir
anayasa yapmalıyız.” ... Anayasamızın dinden kaçınmaması lazım.” (1,2)
Bin yıl İslam Kültür ve medeniyeti ile yoğrularak
şekillenmiş bir milletin, dinine göre bir hayat tarzı inşa etmesinin önünde en
büyük engel, laikliktir. Muhtemelen bu nedenle Meclis başkanı, dini hayattan
koparan, tecrit eden bir ilke olarak laiklik ilkesinin Anayasa ve yasalarda yer
almasına karşı çıkmaktadır:
“Ladinilik olmamalı yeni anayasada ve dindar bir anayasa olmalı.
… Herkes dini inancında, bunu yaşamada ve ifade etmede hürdür. Fransa’daki
anlayış da bu. ‘Allah demeyeceksiniz’ Allah Allah. Ölürken mi diyeceksiniz…
Laiklik bir kere yeni Anayasa’da olmamalıdır. Dünyada üç anayasada laiklik var.
Fransa’da var. İrlanda’da var. Bir de Türkiye’de var. Tarifi de yok. İsteyen,
istediği gibi bunu yorumluyor. Böyle bir şey olmamalıdır...” (1,2)
Meclis Başkanı Kahraman, bir taraftan laikliğin anayasada
yer almamasına karşı çıkarken diğer taraftan da laikliğin tanımının açık olarak
yapılmamasından şikâyet etmektedir. Ancak Allah lafzının geçmediği ve fakat
laiklik ilkesinin en katı bir şekilde yer aldığı 1961 ve 1982 anayasalarını
“dindar anayasalar” olarak da nitelendirmektedir:
“Mevcut anayasanın herhangi yerinde Allah lafzı yok ama
Anayasa inanca göre tasnif edildiğinde; bu 82 Anayasası da, 61 Anayasası da
dindar anayasalardandır. Neden? Diyanet İşleri Başkanlığı idare içinde vardır.
Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı’dır. Din dersleri mecburidir ve
inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır.
Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır… Mesela dindar anayasa meselesinden
Anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım.” (1,2)
Burada bir tezat vardır. Bir anayasada, “Diyanet İşleri
Başkanlığı”, “Resmi tatiller”, “Kurban Bayramı”, “Ramazan Bayramı” ve “Din
derslerinin mecburi” oluşunun yer almış olması, o anayasayı dindar
anayasa yapmaz/yapamaz. Dinin hayatı tanzim etmesini sağlamayan, buna imkân
vermeyen bir anayasa dindar olamaz. Dini, ibadet boyutuna indirgeyerek ferdin
kalbine, evine ve camisine hapseden bir anayasa, İslam dinini parçalamakta,
bütünlüğünü bozmakta ve dini tahrif etmektedir. “Ilımlı İslam” denilen de
bundan başkası değildir. Böyle bir din “Allah indinde Hak din İslam’dır”
ilkesine aykırıdır.
Meclis Başkanı Kahraman’ın 26 Nisan 2016 Salı Tarihli Basın
Açıklaması Yanlış Olmuştur.
Meclis Başkanı konuşmasının bütünlüğü içerisinde, kavramsal
düzeyde tezatlar var olmuş olmasına rağmen, Türkiye’nin en hayatı meselesine
cesaretle parmak basmış ve gündeme taşımıştır. Normal olarak AKP, MHP, Saadet
Partisi, BBP, gönüllü kuruluşlar, kanaat önderleri ve bilim insanları bu
değerlendirmelere sahip çıkıp laiklik konusunun felsefi boyutta tartışılmasına
imkân vermeliydiler. AKP ve MHP kurmaylarının bu tartışmaya katılmayıp laiklik
ilkesine sahip çıkmaları, Kahraman’ı çok etkilemiş olmalı ki 26 Nisan 2016 Salı
Tarihli Basın Açıklamasında yanlış anlaşıldığını ifade ederek laikliğin
tanımının yeniden yapılmasını istemekte ve laiklik ilkesine sahip çıkmaktadır:
«… Bu kavram siyasi hayatımızda ve yargısal uygulamalarda
bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri sınırlayıcı, yok edici bir araç
olarak kullanılmıştır ve ciddi mağduriyetlere yol açmıştır. Bu haksızlıkların
en temel sebebi laiklik kavramının tanımının yapılmamış olmasıdır.
Mevcut anayasamızda Türkiye’nin, demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte ancak laikliğin tanımı yapılmadığından,
din ve vicdan hürriyeti kavramları da tartışmaların ortasında yer almaktadır.
Yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne
geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde,
açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne
geçilmelidir.
Esasında; laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının
ibadetlerini özgürce icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda
hayatlarını tanzim etmelerini güvence altına alır. Bu bakımdan laiklik,
özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir.
“Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım
yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence
altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir.
Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin
mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin
tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır.” (3)
Bu açıklama çok yanlış olmuştur. Din Laiklik ve sekülerlik
kavramları incelenirken bu metin yeniden değerlendirilecektir.
Sonuç: Meclis Başkanı Kahraman Yalnız Adam Konumuna
Sokulmamalı
Bu ülkede Allah’ın var olup olmadığı, Hz. Peygamberin aile
hayatı dâhil tüm yapıp ettikleri, Kur’an ve sünnet, namaz, hac, oruç, kurban
sürekli tartışılmakta/tartışılabilmektedir. Ancak bu ülkede, “laiklik” gibi
bazı kavramlar, belli kesimler tarafından putlaştırılarak tartışılamaz
kılınmıştır. Tartışmaya açılmak istendiğinde de bir kaşık suda fırtınalar
kopartılarak muhataplar suçlu ilan edilip susturulmaya çalışılmaktadır.
Mümin olduğunu söyleyen herkesin, laikliğin felsefi/hikmet
boyutunun ne olduğu üzerinde tefekkür etmesi gerekmektedir. Laiklik, dini,
sadece ibadet boyutuna indirgeyen bir tanımlama yapmaktadır. Bu yeni din,
Kur’an ve Sünnetin tanımladığı bir din değildir. O nedenle, Dinin, Sekülerlik
ve laikliğin felsefi, hikmet boyutu tartışılmalıdır.
Meclis Başkanı yaptığı konuşma ile bu imkânı sağlamıştır.
Türkiye’nin en hayatı meselesine cesaretle parmak bastığı için de takdir
edilmeli ve desteklenmelidir. Desteklenecektir. Şer cephesi tarafından linç
edilmesine müsaade edilmemelidir. Müsaade edilmeyecektir. Yalnızlığa terk
edilmemelidir. Terk edilmeyecektir.
Kendilerine teşekkür ediyoruz.
Tam zamanında yaptığı basın açıklaması için TGTV yönetimine
de teşekkür ediyoruz.
Herkesi, Meclis Başkanı Kahramanı destek olmaya davet
ediyoruz.
Kaynaklar
1- TBMM Başkanı Kahraman’dan Tartışılacak Sözler”, Doğan
Haber Ajansı 25.04.2016;
http://www.dha.com.tr/tbmm-baskani-ismail-kahraman-laiklik-bir-kere-yeni-anayasada-olmamalidir_1207891.html.
2- “TBMM Başkanı Kahraman: Kendimize Uygun Bir Anayasa
Yapacağız”, Star 26.04.2016;
http://haber.star.com.tr/sondakika/kendimize-uygun-bir-anayasa-yapacagiz/haber-1106687
3- Mustafa Şentop: Anayasa Teklifimizde Laiklik Var,
Timetürk 26.04.2016;
http://www.timeturk.com/mustafa-sentop-anayasa-teklifimizde-laiklik-var/haber-141317