17 Mart 2016 Perşembe

Kadına şiddet/Aile içi şiddet söylemi üzerine-2: Resmi belgelerde şiddet tanımı

(Milli Gazete) 

GİRİŞ

Şiddet kavramı, son yılların önemli anahtar, hatta odak kavramlarından biri haline gelmiştir. Bu kavrama, her toplumun, her kültür ve medeniyetin yüklediği bir anlam vardır (1,2).

Burada resmi belgelerde şiddet kavramının anlamları ele alınıp değerlendirilecektir.

Resmi Belgelerde Şiddet Kavramı

Dünya Sağlık Örgütü 1996 yılında şiddeti, “Genel anlamda şiddet sahip olunan güç veya kudretin, yaralanma ve kayıpla sonlanan veya sonlanma olasılığı yüksek bir biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba veya bir topluma karşı tehdit yoluyla ya da bizzat uygulanmasıdır.” şeklinde tanımlamıştır. Ancak Dünya Sağlık Örgütü, 2002 yılında, yayınladığı “Dünya Sağlık ve Şiddet Raporu’nda” şiddetin tanımını; “Fiziksel güç ya da kuvvetin, amaçlı bir şekilde kendine, başkasına, bir gruba ya da topluluğa karşı fiziksel zarara ya da fiziksel zararla sonuçlanma ihtimalini artırmasına, psikolojik zarara, ölüme, gelişim sorunlarına ya da yoksunluğa neden olacak şekilde tehdit edici biçimde ya da gerçekten kullanılmasıdır” (2) şeklinde yeniden tanımlayarak, şiddet kavramının anlam alanını genişletmiştir. Tanıma “psikolojik zarar” ifadesi eklenmiştir. Her iki tanımda “sonuçlanma ihtimali” ibaresi kullanılarak tanıma izafiyet sokulmuş, keyfilik etkin hale getirilmiştir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 2008 yılında yayınladığı “Aile İçi Şiddetle Mücadele El Kitabı”nda şiddet, “Eşinizin size veya çocuklarınıza ya da sizinle aynı evde yaşayan akrabalarınıza yönelik… tehdit, baskı ve kontrol içeren, fiziksel, cinsel, ekonomik veya psikolojik zarar görmenize veya acı çekmenize sebep olan her türlü davranış aile içi şiddettir.” denerek şiddetin kapsam alanı, fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şeklinde ayrılarak genişletilmiştir. El kitabına göre fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddet türleri şunlardır.

Fiziksel şiddet

El kitabında Fiziksel şiddet başlığı altında “eşin ya da akrabaların kadına fiziksel şiddet uygulama bahaneleri”, şu şekilde sıralanmakta ve ardından nelerin fiziksel şiddet kapsamına girdiği sayılmaktadır:

“Kadının giydiği kıyafet, gittiği yer, yabancı kişilerle konuşması, evlilik dışı ilişkisinin olması, evlilik dışı hamile kalması, bakire olmaması, ailenin ya da akrabaların uygun gördüğü kişi ile evlenmek istememesi, boşanması gibi bahaneler…”

 “Fiziksel şiddet: Tokat atmak, tekmelemek, yumruklamak, hırpalamak, kolunu bükmek, boğazını sıkmak, bağlamak, saçını çekmek, kesici veya vurucu aletlerle yaralamak, kezzap veya kaynar suyla yakmak, vücudunda sigara söndürmek, ellerini, ayaklarını ezmek, sakat bırakmak, işkence yapmak, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmasına engel olarak bedensel zarar görmesine neden olmak gibi eylemler fiziksel şiddet içeren eylemlerdir.

Psikolojik şiddet: Bağırmak, korkutmak, küfür etmek, tehdit etmek, hakaret

etmek, ailesiyle akrabalarıyla komşularıyla arkadaşlarıyla ya da başkalarıyla görüştürmemek, eve kapatmak, küçük düşürmek, çocuklarından uzaklaştırmak, kıskançlık bahanesiyle sürekli kontrol altında tutmak, başkalarıyla kıyaslamak, kadının nasıl giyineceği, kimlerle görüşeceği konusunda baskı yapmak, kendini geliştirmesine engel olmak gibi eylemler psikolojik şiddet içeren eylemlerdir.

Cinsel şiddet: “Evli olduğu kişi bile olsa kadını istemediği yerde, istemediği zamanda ve istemediği biçimlerde cinsel ilişkiye zorlamak (tecavüz), başkalarıyla cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel organlara zarar vermek, çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya, kürtaja, enseste (akrabalar arası cinsel taciz ve tecavüz), fuhşa zorlamak, zorla evlendirmek, telefonla, mektupla ya da sözlü olarak cinsel içerikli rahatsızlık verici davranışlarda bulunmak gibi eylemler cinsel şiddettir.”

Ekonomik şiddet: Para vermemek veya kısıtlı para vermek, ailenin tasarrufları, gelir ve giderleri konusunda bilgi vermemek, mallarını ve diğer gelirlerini elinden almak, çalışmasına izin vermemek, istemediği işte zorla çalıştırmak, çalışıyorsa iş hayatını olumsuz etkileyecek kısıtlamalar getirmek, aileyi ilgilendiren ekonomik konularda kadının fikrini almadan tek başına karar vermek gibi eylemler ekonomik şiddet içeren eylemlerdir.”

“2011 İstanbul Sözleşmesini” referans alarak hazırlanan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da ise şiddet; “Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı...” olarak tanımlanmaktadır.

Yapılan Tanımların İrdelenmesi

Yukarıdaki resmi belgelerde yer alan şiddet tanımı, ele alınıp değerlendirildiği zaman, dikkati çeken hususlar şunlardır:

1-Şiddete ilişkin “algılanan eşik seviye” düşürülmüştür (2). Günlük hayatın doğal akışı içerisinde vuku bulan bazı tavır ve davranışlar, şiddet kavramının içerisine sokularak şiddet kavramının kapsam alanı çok genişletilmiştir. “Bağırmak”, insanların birçok konuda ortaya koyduğu doğal bir tavırdır. Karadeniz bölgesindeki insanların günlük konuşmalarının neredeyse tamamı, başka yörelerdeki insanlara göre kavga etmek olarak algılanabilir. Bağırma ve saç çekmek ile kaynar suyla haşlamak, vücutta sigara söndürmek ve cinayet, “fiziksel şiddetin” bu tanımıyla eş değer hale getirilmiştir.  Keza, “Nasıl giyineceğine karışmak” ile “işkence yapmak”; “ailenin geliri hakkında bilgi vermemek” ile “fuhşa zorlamak” arasında bir fark gözetilmemekte hepsi “şiddet” kavramında eşitlenmektedir. “Kocanın eşinin istemediği zamanda cinsel ilişki” yapma isteğiyle, “eşini fuhşa zorlamak” aynı kefeye konarak “cinsel şiddet” tanımı içinde eş değer görülmektedir(2).

2- Şiddet tanımı içerisinde geçen bazı kavramlarda izafilik vardır. “Sonuçlanması muhtemel hareketler”, “özgürlüğün keyfî engellenmesi”, “başkalarıyla görüştürmemek”, “küçük düşürmek”, “kontrol içeren her türlü davranış” gibi ifadelerin anlamı, önemi, algılanma şekli ve düzeyi, şahıstan şahısa, toplumdan topluma, yöreden yöreye değişmektedir. Bu ifadeler, yargının keyfi davranmasına, hâkimin kendi sosyal, psikolojik durumuna göre karar vermesine sebebiyet verebileceği için hükme izafilik ve keyfilik sokulmuş olacaktır. Bu nedenle yöreden yöreye değişebilen olguları, şiddet kavramı içerisine sokarak resmiyet kazandırmak tehlikelidir.

3- Evlilik karşılıklı bir akit olup aile bireylerine karşılıklı sorumluluklar yüklemektedir. Karı kocanın bu anlamda yerine getirmesi gereken sorumlulukları vardır. Aile bütçesinin hazırlanması, ailenin çocuk sahibi olması, kadın ve erkeğin giyeceği kıyafetler ve görüşebileceği kişiler, cinsel ihtiyaçların meşru zeminde tatmin edilmesi, aile olmanın, yuva kurmanın fertlere yüklediği sorumluluklardır. Hal böyle iken “kısıtlı para vermek”, “Evli olduğu kişi bile olsa kadını istemediği yerde, istemediği zamanda” cinsel ilişkiye zorlamak (tecavüz)”, “çocuk doğurmaya zorlamak”, “kadının nasıl giyineceği, kimlerle görüşeceği konusunda baskı yapmak”, “Kadının giydiği kıyafet”, “gittiği yer”, “yabancı kişilerle konuşması”, “evlilik dışı ilişkisinin olması”, “evlilik dışı hamile kalması”, “bakire olmaması” ile ilgili olarak eşin ortaya koyabileceği tepkinin, düzeyi göz önüne alınmadan, şiddet kapsamına sokulması, aile bağlarının zayıflamasına ve karı kocanın birbirlerine iki yabancı gibi davranmalarına sebebiyet verecek; aralarındaki meveddet, sevgi, şefkat, merhamet, bağı gittikçe zayıflayacaktır.

Kaldı ki burada zikredilenlerin çoğu kadından erkeğe yönelik olarak da gerçekleşebilmektedir. Resmi belgelerde, bu noktada kadın ve erkeğe şiddet ifadesi birlikte kullanılmayıp sadece kadına şiddet ifadesinin kullanılması, kasıtlıdır ve Bakanlığı, aile bakanlığı düzeyinden kadın bakanlığı düzeyine indirgemektedir. Bakanlığın bu hatalı tutuma son vermesi çok yararlı olacaktır.

4- Kıskançlık, şiddeti fertten ferde değişen ve fakat her insanda var olan doğal bir duygudur. “Kıskançlık bahanesiyle sürekli kontrol altında tutmak”,  ifadesi, çerçevesi belirlenmemiş, her tarafa çekilebilen bir özelliktedir. Kıskançlığın hastalık boyutuna vurgu yapılması gerekirken, “bahane” statüsüne indirgenmesi, yanlış bir yaklaşımdır. Kıskançlığın meşru sınırlarını göz önüne almadan kıskançlığı, şiddetin bir unsuru olarak görmek, insan doğasını görmemek, anlamamak manasına gelmektedir. Üstelikte bu duygu, sadece erkekten kadına değil kadından erkeğe doğru olan çift yönlü bir duygudur. Erkeğin kıskançlığını şiddet kapsamına sokup kadının kıskançlığını hiç göz önüne almamak, kasıtlı bir davranışın ürünüdür. Bakanlık bu noktada üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.

5- Kadına Şiddet ile ilgili tanımlamalarda en ciddi sıkıntı, Aile mahremiyetini yıkarak karı koca arasında olan her şeyi, karakola, mahkemeye taşıyarak alenileştirmeyi hedeflemiş olmasıdır. “Evli olduğu kişi bile olsa kadını istemediği yerde, istemediği zamanda cinsel ilişkiye zorlamak (tecavüz),”, “çocuk doğurmaya zorlamak” gibi davranışların şiddet kapsamına sokulması, aile mahremiyetini yıkar. Daha vahim olanı, “kadının istememesine rağmen” kendi nikahlı karısıyla erkeğin cinsi ilişkiye girmesi, tecavüz olarak nitelendirilip suç kapsamına alınırken; “kadının evlilik dışı ilişkisinin olması, evlilik dışı hamile kalması, bakire olmaması” gibi sebepler meşrulaştırılmakta, makul olağan şeyler olarak gösterilmekte ve bunlardan dolayı uygulanabilecek baskılar, suç olarak görülmektedir.  Böylelikle zina ve gayrı meşru çocuk edinme meşrulaştırılarak evlilik kurumuna asıl darbe vurulmaktadır. Bu noktada, açıkça ifade edilmemekle beraber dolaylı olarak devletin gayrı meşru ilişkiyi onayladığı, gayrı meşru ilişki içerisine girenleri koruyacağı mesajı verilmektedir (2).

Sonuç: “Algılanan Şiddet Eşiğinin” Düşürülmesi Kimin İşine Yarar?

Şiddet tanımındaki yaklaşımla Kadın, ferdileştirilmek yalnızlaştırılmak, genetik ve fıtri yapısına yabancılaştırılmak, kadın ve erkek birbirlerine karşı ötekileştirilmek istenmektedir. Kocasını ve çocuklarını rakip, alt edilmesi gereken bir düşman, hesaplaşılması gereken bir varlık şeklinde gösterip Kadın militanlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Kadına şiddetin, genel şiddet olgusundan tecrit edilerek sadece kadın, cinsiyet ve ev kapsamlı olarak ele alınmasının arka planında, insanlardan gizlenen daha büyük bir amaç ve hedef vardır. Kadına şiddet konusu, insanları sürüleştirerek dünyayı yönetmek isteyen bir zihniyetin ve stratejinin çizdiği çerçeveye göre ele alınmaktadır.

Türkiye’nin bu tehlikeyi görmesi ve kendi kültür ve medeniyet kodlarımıza uygun bir aile yapısını inşa ve ihya edecek bir aile yasası hazırlayıp uygulamaya sokmalıdır.

Henüz Vakit Varken.

Kaynaklar

1-Şahin,M., Gültekin, M., Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile(İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye), SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Aralık 2014.

2-Gültekin, M., Şahin, M; Türkiye’de ve Dünyada Kadına Şiddet, SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, Mart 2015.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...