(Milli Gazete)
‘21. YÜZYIL ABD Yüzyılı’ olacak projesi, ABD’nin dünya hâkimiyetini gerçekleştirmek üzere soğuk savaş sonrasında uygulamaya sokulmuş bir projedir. Bu proje kapsamında ABD, çok taraflı, çok ortaklı politikalar uygulamaya başlamıştır. Bu amaçla ittifak yapmak istedikleri ülkelere, ‘Model Ortaklık’ (Model Partnership) adı altında yeni bir ortaklık dikte etmektedir.
Türkiye ABD ile 2009 yılından bu yana “stratejik
ortaklığına” “model ortaklık” ekleyerek yol almıştır. Bu süreç içerisinde
Türkiye, ABD’den hep ihanet görmüştür. Buna rağmen Antalya’da yapılan
(15.11.2015) G-20 toplantısında, ABD başkanı Obama ile birlikte
yapılan görüşme sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Koalisyon güçleri noktasında
bundan sonraki süreçte atacağımız adımları değerlendirme fırsatı bulduk.
Model ortaklar olarak, stratejik ortak olarak bundan sonraki
süreçte de dayanışmamızı dünya barışına bir katkıda bulunmak için kararlılıkla
devam ettireceğiz” (1) demiştir. Bunun üzerine geçen yazıda 2009 yılında
Türkiye’ye dayatılıp kabul ettirilen ve yol boyu tekrarlanıp durulan “Model
Ortaklık” kavramının anlam alanı değerlendirilmiş ve yeni bir kimlik
tanımlaması olduğu ifade edilmiştir. Burada, Model Ortaklık kavramının kapsamı
üzerinde durulacaktır.
Model Ortaklık İç İşlerine Müdahale Hakkını İçermektedir
Model Ortaklık kapsamında ABD Türkiye’ye, Batının
yüzyıllarca dini dışlayarak kurduğu laik, seküler, Protestan bir kültür ve
medeniyet etrafında gelin bir ve beraber olalım demektedir. Yüzyıllar önce
dinlerine takındıkları tavrı, sanki yeni bir tavırmış gibi sunarak Müslüman
dünyadan da kendi din, kültür ve medeniyetlerini, önemsememelerini, terk
etmelerini istemektedir. Dolayısıyla ABD (Obama), Stratejik Ortaklıktan daha
tehlikeli sonuçlar doğuracak yeni bir Ortaklık Modeli teklif etmektedir.
Model Ortaklık kavramının idealler ve değerler etrafında bir
birliktelik olması, ABD’nin, yeni dönemde ülkelerle kuracağı ilişkilerin,
sadece devletler, hükümetler ve ordular arası sadece ekonomik-güvenlik eksenli
bir ilişki olmayacağı; aynı zamanda halklar arası bir ilişkiyi olacağı,
halklarla doğrudan doğruya temas kuracağı anlamına gelmektedir. Nitekim ABD
Başkanı Barack Obama’nın dış politika danışmanı Zbigniew Brzezinski, ihdas
edilecek model ülkelerde, halklarla doğrudan temas kurarak onları etkilemeyi
politika olarak benimsediklerini belirtmektedir:
“Eskiden dikta rejimlerini yıkmak için inanılmaz olan silah
gücümüzü kullanırdık. Silah kullanarak bir şeyi değiştirmek çok kolay olabilir
ama yüksek bir maliyet gerektiriyor. Büyük bir jandarma olarak silah gücüyle bu
işi yapamayacağımızı anladık. Bu gücü kullanamayacağımızı biliyoruz.
O yüzden çoğu yerde halklarla temasımızı geliştirip, onları
heyecanlandırıp, sempatik yeni yüzümüzle bunları yapmalıyız. Yeni model
ülkelerden faydalanarak bu değişimi sağlamalıyız. Eskiden olduğu gibi yeni
yüzümüzle, yeni demokrasi anlayışımızla ortaya çıkmalıyız.” (2)
Diğer taraftan 17.09.2009 tarihinde, ABD Dışişleri
Bakanlığı’nın “Müslüman toplumlarla ilişkiler için atadığı ilk özel temsilci
olan Farah Pandith’in” yemin töreninde konuşan ABD Dışişleri Bakanı H. Clinton
doğrudan doğruya halkların hedef alınacağını çok açık bir şekilde ifade
etmektedir:
“Bu atama, bundan daha vakitlice olamazdı. Başkan Barack
Obama’nın Kahire ve Ankara’da söylediği gibi, ulusumuz, dünya genelindeki
Müslümanlar ile karşılıklı çıkar ve saygıya dayanan yeni bir başlangıcın
peşinde. Bu, barışçıl ve müreffeh bir gelecek için dinlememizi, düşünceleri
paylaşmamızı ve ortak zeminler bulmamızı gerektiren bir ilişki türü. …
Ülkemizden gönderdiğimiz mesajın yalnızca hükümetler arası değil, insanlar ve
toplumlar arasında da olduğundan nasıl emin olacağız? İşte Pandith bu görevi
yerine getirmede bize yardımcı olacak.’’
Bütün bu ifadelerden anlaşılan ABD, Türkiye’yi bir Truva atı
olarak kullanarak İslam coğrafyasına girmek ve oralarda hâkimiyet kurmak
istemiştir/istemektedir. Nitekim 2009 yılından beri İslam coğrafyasında,
Türkiye ile birlikte uyguladığı bir politikadır bu. “Arap Baharı” diye
adlandırılan süreç (Tunus’tan-Suriye’ye), ABD ve Sırbistan’da eğitilmiş STK’lar
aracılığıyla başlatılmış ikinci nesil bir kadife darbe olarak hedefine
ulaşamayınca süreç, kanlı darbeler ve iç savaşa dönüştürülmüştür. ABD,
Suriye-Irak hattında PKK, PYD, YPG, İŞİD ve Esed ile birlikte hareket etmekte;
PYD’yi stratejik ortak olarak kabul etmekte ve ona silah yardımında bulunmaktadır.
ABD, model ortaklık kapsamında, Türkiye’de de çok farklı STK ve Cemaatleri
Taksim Kadife Darbe sürecinde kullanmıştır. Özetle işin felsefi boyutuna
baktığımızda Model Ortaklık, toplumların ABD tarafından şekillendirilebilmesi
için ABD’ye yeni imkânlar ve müdahale etme hakkı tanımaktadır.
Model Ortaklık Müslümanlar Arası Çatışmayı Öngörmektedir
Bush yönetimi ‘önleyici savaş’ doktrini ile gelecekte
kendisine rakip olabilecek İslami potansiyel ile vaktinden önce, ‘Terörle
Küresel Savaş’ çerçevesinde hesaplaşmak ve bu gelişmeyi engellemek, hatta yok
etmek istemiştir. Ancak benimsenen strateji, İslam coğrafyasının belli
bölgelerinin kan gölüne dönmesine sebebiyet vermiş olmasına rağmen, ABD
yönetiminin çok korktuğu Kur’an-Sünnet merkezli İslami kimliğin uyanmasına,
bütün ülkeleri etki altına almasına sebebiyet vermiştir. Uyanan sadece Müslüman
aydın kesim değil, uyanan bir halk ve bir ümmettir. ABD için en korkulu olan
bir halkın uyanması, kendi kimliğini araması ve kimliğinin gerektirdiği sistemi
inşa etmek istemesidir.
Model Ortaklık fikrinin teorik temelleri ABD’de yayınlanan
RAND raporlarına dayanmaktadır. “Sivil Demokratik İslam, Ortaklar, Kaynaklar ve
Stratejiler Raporunun Üçüncü Bölümünde “Önerilen Strateji” başlığı altında
izlenecek yolun, Müslümanlar arası savaşa dayanması gerektiği çok açık bir
şekilde ifade edilmektedir:
“-Öncelikle modernistleri destekle. Onlara düşüncelerini
belirtmeleri ve yayınları için geniş bir platform sağlayarak İslam
vizyonlarının gelenekçi anlayışa baskın olmasını sağla. Çağdaş İslam’ın yüzü
olarak modernistler görülmeli, gelenekçiler değil.
- Laikleri seçici ve dikkatli bir şekilde destekle.
- Laik, sivil ve kültürel kurumları ve programaları
cesaretlendir.
- Fundamentalistlere karşı gelenekçilere arka çık ve bu iki
grup arasında oluşabilecek ittifakları engelle. Gelenekçilerin
arasında ise modern sivil toplumla daha uyumlu kesimleri destekle. Mesela, bazı
İslam hukuku okulları bizim adalet ve insan hakları anlayışımızla çok daha
uyumludur.
- Son olarak fundamentalistlerin zayıf taraflarına hücum
ederek onlarla kesin bir mücadele içine gir.
- Fundamentalist ve gelenekçilerin İslâm’ı açıklama ve
yorumlama konusunda oluşturdukları tekelin kırılmasına yardım et.
- Bir internet sitesinde günlük sorunlara
cevaplar yazabilecek modernist aydınlar bul. (Modernist İslam fikirlerinin
yayılması için.)
- Modernist aydınları kitap yazmaları konusunda teşvik et.
- Modernistlere ait ülke giriş kitaplarının
fundamentalisterinki kadar yaygın olması için destek ver.
- Modernist müslümanların İslam’ın nasıl olması gerektiği
konusundaki fikirlerinin yayılması için radyo gibi popüler yerel medya
organlarını kullan.” (3).
Raporda öngörülen, Müslüman Potansiyeli parçalamak için,
“Modernist”, “dünyevileşmiş” olanlarla işbirliği yapmak, geri kalanları kendi
aralarında çatıştırarak bertaraf etmek; yanı Müslümanı Müslümana
kırdırmaktır.
17.09.2009 tarihinde, ABD Dışişleri Bakanı H. Clinton, Farah
Pandith komisyonunun görevinin, ABD’nin değer ve geleneklerini benimseyen
Müslümanlar ile (“Modernist Müslümanlar”) benimsemeyen Müslümanlar arasında bir
çatışmanın başlatılması olduğunu üstü kapalı bir şekilde ifade etmektedir:
“Pandith, şiddeti ve aşırılığı reddeden Müslümanların
seslerini yükseltebilmek için, dinsel liderleri, sivil toplum gruplarını ve
siyasetçileri biraraya getirme yolunda çalışacak. Ulusumuzun çoğulcu değerleri
ve geleneklerini yansıtacak biçimde, güven ve işbirliğinin temelini oluşturmada
bize yardım edecektir.’’
Model Ortaklığın İç Müttefikleri
ABD, politika değişikliklerine bağlı olarak ilişkide olduğu
ülkelerdeki iç muhataplarını değiştirmektedir. Bush yönetimi, “Ilımlı İslam” kavramsallaştırması
ile ‘Modernist’, ‘sekülerleşmiş’, ‘burjuvalaşmış’
‘müslümanları(!)’ muhatap alırken; Obama yönetimi, ‘Model Ortaklık’
tanımlaması ile Türkiye’deki “dünyevileşmiş”, “burjuvalaşmış”, ‘Modernist
Müslümanlarla’; laik, seküler, anti Amerikancı olmayan liberal-Sol kesimlerin
ittifakını ön görmektedir (4). Taraflardan birinin devre dışı kalması,
Türkiye’den istenen fonksiyonların yerine getirilmesine mani olmaktadır. Böyle
bir ortaklıkla tarafların birbirini dengelemesi sağlanarak kendilerine tayın
edilen dairenin dışına çıkması engellenmek istenmektedir.
Sonuç: Türkiye’ye ve İslam Âlemine İhanet Etmiş ABD ile
Model Ortaklık kurulmamalı
Irak Diktatörü Saddam, İran’a karşı savaşırken ABD ve Batı
tarafından demokrasi kahramanı ilan edilmiş; Halepçe’de 5000 Kürt, ABD’nin
verdiği kimyasal silahlarla katledilirken; kendisine hiç ses çıkarılmamıştır.
Görevi tamamlandığında Kuveyt’i işgali teşvik edilmiş; ardından “demokrasi
kahramanı” ilan edilmiş olan Saddam”, “en büyük katil” olarak dünyaya takdim edilip
Irak işgal edilmiştir. Afganistan, Suriye ve Irak’ta akan kardeş kanını ne
Obama’nın siyahî yüzü, ne de isminde Hüseyin yazması ve ne de kökeninde
Müslüman bir aile olması örtemez, unutturamaz ve unutturmamalı da.
Bu nedenle Obama dönemi, İslam coğrafyası için daha sancılı
ve sıkıntılı olmuş ve olmaya da devam edecektir. Toplumun değişik kesimleri
arasında fitne ve fesadın yaygınlaştırılması, kitleleri, ABD menfaatleri
istikametinde kullanmak, yeni yol olarak seçilmiştir. ABD, her zaman tek yanlı
menfaatlerini önemsemiş, her seferinde, İslam coğrafyasının her yerinde,
Türkiye’ye ihanet etmiş ve hâlâ ihanet etmektedir. ABD’nin, hâlâ, model ortak
kabul edilmesi anlaşılabilir değildir.
ABD ile ilişkiler, 11 Eylül İkiz Kulelerin
vurulmasından sonra ABD başkanı Bush’un “100 yıl sürecek Haçlı seferleri
başlatılmıştır” şeklinde kullandığı ve 100 yıllık bir stratejik hedeflerini göz
önüne alarak değerlendirilmelidir.
Kaynaklar
1- ‘Uluslararası Terörizm Çok Keskin Karşılık Bulacaktır’,
Anadolu Ajansı 15.11.2015
http://www.aa.com.tr/tr/turkiye/uluslararasi-terorizm-cok-keskin-karsilik-bulacaktir/473794.
2- Okur M., Yoksul Coğrafyada Müthiş Pazarlama, Sabah
07.04.2009
3- Benard, C., “Sivil Demokratik İslam, Ortaklar, Kaynaklar
ve Stratejiler, Rand Milli Güvenlik Araştırma Bölümü, 2003, S: 63.
4- Obama’nın TBMM’de ki Konuşması, Beyaz Saray Basın Bürosu,
6 Nisan 2009 Ankara, Türkiye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder