27 Mart 2015 Cuma

İlahi Yasalar Değişmez - 7: İmanla Küfür Arasında Bir Yol Aramak!

 (Milli Gazete)

Toplumsal değişimin mahiyeti ve sonuçları açısından insanın, toplumun yol tercihi yapması, en hayati konulardan biridir. ABD, “akıllı güç stratejisi” çerçevesinde hedef seçtiği ülkelere, Türkiye dâhil,  “model ortaklık” teklif etmekte hatta dayatmaktadır. Model ortaklığa göre Kur’an ahkâmı hayata uygulanmayacak ve fakat bunun dışındaki ibadetle ilgili tüm vecibeler yerine getirilebilecek ve laik-seküler değerler etrafında bütünleşme sağlayan yeni bir yol inşa edilecektir.

Model ortaklık konusu incelenmeden önce imanla küfür arasında böyle bir yol ortaya koymak, Kur’an’a göre mümkün müdür sorusunun cevaplandırılması gerekmektedir. Burada bu konu ele alınacaktır.

İnsana Gösterilen İki Ana Yol

Allah, yarattığı varlığın yapısında ki iki zıt cepheye hitap eden iki de yol yaratıp insanoğlunun önüne koymuştur ve tercihi kendine bırakmıştır (91/7-10). Bu yollar, Kur’ân’da, mahiyetine (doğru olup olmaması), bedeline, rehberine bağlı olarak isimlendirilmektedir:

• Allah’ın Yolu (16/9, 6/153,3/73) / Peygamberlerin Yolu(25/27) - Tağutun Yolu (4/75,76).

• Müminlerin Yolu (4/115) - Kafirlerin Yolu (4/42,5/12,29/12) / Suçluların Yolu (6/55) / Bozguncuların Yolu (7/142) / Azgınların Yolu (7/145,146) / Bilmeyenlerin Yolu (10/89,7/148).

• Nimet Verilenlerin Yolu (1/7) - Sapıkların Yolu (1/7) / Gazaba Uğrayanların Yolu (1/7).

• Doğru Yol (90/10,16/9, 6/153,3/73) - Eğri Yol (90/10,16/9) / Sapık Yol (25/34,42,44).

• Aydınlık Yol (2/257, 5/16, 57/9) - Karanlık Yol (2/257, 5/16, 57/9).

• Cennete Giden Yol (3/195, 9/111) - Cehenneme Giden Yol (4/169, 37/22-23).

Ayetlerde yol, yolcu, bedel ve rehber arasında ortaya konan ilişki, bunları, birbirinden bağımsız olarak ele alıp değerlendirmenin yanlış olduğunu göstermektedir. Gene bu ayetlerde, kendisine gösterilen yollarla ilgili insanın seçim hakkının olduğu çok açık ifade edilmekte ve seçtiği yola bağlı olarak da yolcular, Ashab-ı Meymene ve Ashab-ı Meş’eme olarak isimlendirilmektedir. Ashab-ı Meymene olanların cennete, Ashab-ı Meş’eme olanların ise cehenneme gideceği açık bir şekilde belirtilmektedir.

Üçüncü Bir Yol -Melez Yol- İmanla Küfür Arasında Bir Yol Mümkün mü

Bu yol tablosunda Allah’ın Yolu ile / Peygamberlerin Yolu ile Tağutun Yolu’nun,  Müminlerin Yolu ile Kâfirlerin Yolu’nun / Suçluların Yolu’nun / Bozguncuların Yolu’nun /Azgınların Yolu’nun / Bilmeyenlerin Yolu’nun, Nimet Verilenlerin Yolu ile Sapıkların Yolu’nun / Gazaba Uğrayanların Yolu’nun, Doğru Yol ile Eğri Yol’un / Sapık Yol’un, Aydınlık Yol ile Karanlık Yol’un ve Cennete Giden Yol ile Cehenneme Giden Yol’un harmanlanmasıyla üçüncü ara bir yol ortaya koymak mümkün müdür  

Yukarıda İnsana gösterilen iki ana yol birbirine zıttır. Bu yolların mensupları da birbirlerine karşıttırlar. Yolları birbirinden ayıran en temel unsur, değerlerdir. Yollar, farklı değerler üzerine inşa edilmiştir. Yolların melezleştirilmesi demek, üçüncü yol, birbirleri ile zıt olan, birbirlerini ret eden temel değerlerin harmanlaması, hakla batılın, helal ile haramın, maruf ile münkerin, temiz ile pisin karıştırılması demek olup imanla küfür arasında bir yol inşa etmek demektir.

Böyle bir yaklaşım ya da çaba, ayetlerin anlamlarını değiştirmek, hakkı batıl ile örtmek ve hakkı gizlemek demektir(2/41-42; 3/71). Böyle bir yaklaşım ya da çaba, Kur’an’ı kavramların anlam alanlarını çarpıtarak tahrif etmedir, kelimeleri anlam alanlarından kopararak onlara ayrı bir anlam yüklemedir (5 Maide 41).

Böyle bir yaklaşım ya da çaba, hak yoldan sapmak olup Allah’ın cezalandırmasına muhatap olmaktır(17/73-75). Böyle bir yaklaşım ya da çaba, Kitab’ın parçalanması, dinin parçalanması ve de işlerin parçalanması anlamına gelmektedir (3/118-120;  11/12;  5/ 49;  2/ 85-86;  15/ 90-95;  6/ 159).

İman İle Küfür (Allah’ın Yolu ile Tâğût’un Yolu) Arasında Bir Yol Aramak Kâfirliktir

Kur’ân, melez bir yol arayışını sapma olarak kabul edip buna çok şiddetli ve çok sert bir şekilde karşı çıkmakta; böyle bir yaklaşım sergileyenlerin ödeyeceği bedelin, onur kırıcı bir azap olacağını belirtmektedir (4/136-152).

Nisa 136. ayeti, “Ey iman edenler” diye başlamakta ve devamında onların “Allah’a, Resulüne, indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman etmesi” istenmektedir. İman edenlerin iman etmeye çağrılması, kalplerinde hastalık başladığı, iman dairesinden cahiliyeye doğru bir geri dönüş içerisinde oldukları manasına gelmektedir. Nitekim Nisa 137. ayetinde, “iman edip sonra küfre sapanlar, sonra yine iman edip sonra küfre sapanlar sonra da küfürleri artanlar” ifadesinin yer almış olması, böyle bir insan unsurunun varlığına bir delil olmaktadır. Bu insan unsuruna ilişkin “onları doğru yola da iletecek değildir” hüküm cümlesinin kullanılması, imanla küfür arasında gelgit yaşamanın ya da bir yol aramanın yanlışlığına olan özel bir vurgudur. Nisa138-139. Ayetlerinde gelgit yaşayan, ne zaman ne yapacağı belli olmayan insan unsuru için “münafık” kelimesi kullanılmaktadır. Bu insan unsuru, “mü’minleri bırakıp kâfirleri dostlar (veliler) edinir”; “Kuvvet ve onuru (izzeti) onların yanında” ararlar. “Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla” olabilirler; doğru yoldan sapmışlardır da farkında değillerdir. Dolayısıyla iman ile küfür arasında bir orta yol aramak, kâfirlik ve münafıklık olup bu arayışta olanların cezaları cehennemdir (4 Nisa 140-146).

İki yolu harmanlamak, iki yol arasında orta bir yol aramak demek, yolları oluşturan temel değerleri harmanlamak, hakla batılı, marufla münkeri, helalle haramı karıştırmak, kitabı parçalamak demek olup küfür düzeyinde bir sapma hareketidir. Aşağıdaki ayette bunu açıkça görebilmekteyiz.

“Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberleri arasında ayırım yaparak; ‘Buna inanır, fakat şuna inanmayız’ diyenler böylece, iman ile küfür arası bir yol tutturmak isteyenler var ya, işte onlar gerçek anlamı ile kafirdirler. Biz kâfirler için onur kırıcı bir azap hazırladık” (4Nisa150,151).

Özet olarak İlahi sünnete göre Allah’ın yolu ile şeytanın yolu arasında, imanla küfür arasında üçüncü bir yol yoktur. Böyle bir yol oluşturmaya kalkmak, ilahi sünnete/ ilahi yasalara aykırı bir sapma hareketidir.

Sonuç: Sosyal Şizofreni

 Değer sistemlerinin ve dolayısıyla yolların bu şekilde melezleştirilmesi, ciddi bir sapma olup psikolojik hastalıklara sebebiyet vermektedir. Nereye ait olduğunu, ne zaman ne yapacağını bilemeyen, tezatlarla dolu bir insan unsuru ortaya çıkmaktadır: “Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuşlardır; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler” (2 Bakara 137).

Bugün Türkiye’nin en ciddi sıkıntısı sosyal şizofrenidir. Batı kültür medeniyet değerleri ile İslam kültür ve medeniyet değerleri arasında bocalayan, hiç birine gerektiği gibi inanmayan, değişik tezatları nefsinde barındıran bir insan unsuru sayısı, gittikçe artmaktadır. SEKAM tarafından 15-28 yaş grubu için 81 vilayette 5541 kişi üzerinden yaptığımız bir saha çalışmasında, yeni neslin bu tezadı, çok açık bir şekilde görülmektedir(1). Komünistlerin %10’u, ateistlerin %13’ü düzenli beş vakit namaz kılarken; İslamcıların ve dindarların %18’i, ülkücülerin %21’i ve Müslüman kimliğini benimseyenlerin %28’i hiç namaz kılmamaktadır. Araştırmada, dini değerler, toplumsal değerler ve aile değerleri konusunda 15-28 yaş grubundaki gençlerin kafasının çok karışık olduğu görülmektedir.

Bu, onların ne hatası ne de suçudur. Bunun ana suçlusu, Lozan’da Hayım Nahum Doktrini’ne ve Batı kültür ve medeniyet değerlerine göre, Müslüman bir halka rağmen, “kanunen ve cebren” kurulmuş olan Türkiye’deki sistem ve bu sisteme göre şekillenen devlet yapısıdır. Suçlu, bu sistemi değiştirmeyi düşünmeyenler, bunun için mücadele etmeyen gençlerin ebeveynleridir.

Bu sosyal şizofreninin ortadan kaldırılabilmesi için, Hz. Adem’le İblis arasında başlayan kavganın şekillendirdiği iki yol ve iki değer sistemi arasındaki uzlaşmaz kavganın tarihsel bir süreç olarak var olduğu ve devam edeceğinin öncelikle kabul edilmesi gerekmektedir.

 “O: ‘Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin’ diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğmizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri’ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırmakta olduğu şey, müşrikler üzerine ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete eriştirir” (42 Şura 13).

Bu gerçeği göremeyip imanla küfür arasında üçüncü bir yol aramak demek, Allah’ın kitabından şüphe içerisinde olmak demektir.

“Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer senin Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak araların da hükmü verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler” (42 Şura 14).

 Kitabın tarihselliğinin tartışıldığı, anlatılan kıssaların ve olayların sembolik olduğunun söylendiği ve hadislere dil uzatıldığı günümüzde, bize düşen görev, Kur’an’ın bize gösterdiği dosdoğru bir istikamet üzere olmak, yürütülen psikolojik savaşa karşı dimdik durarak geleceğe emin adımlarla yürümektir.

“Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların hevalarına (istek ve tutku) uyma. Ve de ki: Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda (karşılıklı delillere dayalı=hüccet) bir tartışma konusu yoktur. Allah, bizi bir arada birleştirip-toplayacak ve dönüş de O’nadır” (42 Şura 15).

Kaynaklar:

1-SEKAM, Türkiye’de Gençlik, Gençliğin Özellikleri, Sorunları, Kimlikleri ve Beklentileri, İstanbul, 2013

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...