(Milli Gazete)
Giriş
Bugün insanlar, genel olarak, hem iktidar partisinden ve hem de muhalefet partilerinden şikâyet etmektedirler. Daha da dikkat çekici olanı, insanlar, kendi rey verdikleri partilerinden şikâyet etmekte, başka iktidar alternatifi olmadığından sürekli yakınarak rey vermelerini makul ve mazur göstermeye ve böylece kendilerini avutmaya hatta aldatmaya çalışmaktadırlar. Dört yılda bir verilecek bir reyle her şeyin düzeleceğini, rey verip kurtulacaklarını sanmak gibi bir düşünce ve bir tavır sergilenmesi, en acı durumdur. Dört yıllık bir dönemde rey verdiği partinin kapısını çalmayanlar, ona şikâyetlerini iletmeyenler, takdir ve tekdirini göstermeyenler, sadece rey vererek gerçekten bütün sorumluluklarını yerine getirmiş oluyorlar mı Rey vermek gerek şarttır, yeter şart değildir.
Yeter şart, rey verdikleri partilerin kendi kültür ve medeniyet değerlerine uygun ne ürettiklerinin, ne yaptıklarının, kendi kültür ve medeniyet değerlerine zarar verip vermediklerinin, daha açıkçası dosdoğru bir yol tutturup tutturmadıklarının denetlenmesi ve yol boyu gereken takdir ve tekdirin ortaya konmasıdır. Türkiye deki siyasi mücadelede toplum, olayın bu yönü üzerinde genellikle pek durmamaktadır. Kur an ın sorgulanmasını istediği Nereye gidiyorsunuz (81 Tekfir 26) sorusu sorulmamaktadır. Oysa bizden istenen, yol ve istikamet tercihi noktasında bir sorgulamanın yapılmasıdır. Toplumun şikâyetlerinin ana kaynağı, Lozan dan bu yana sistemin/devletin tutuğu yolun yanlışlığıdır. Türkiye de asıl sorgulanması gereken konu budur, bu olmak zorundadır. Bu amaçla burada, Kur an-ı Kerim de yol anlamında kullanılan farklı kavramların bir analizi yapılacaktır.
Çölleşen Bir Dünyada Dosdoğru Yolu Bulabilmek
Hz. Adem in İblis in kurduğu tuzağa düşmesi sonucunda cennetten çıkarılıp yeryüzüne gönderilmesi ile insan neslinin dünyada başlayan yolculuğunu, çöldeki kervanın yolculuğuna benzetmek yanlış olmayacaktır. Çöl, çölde seyahat etmek zorunda kalanların korkulu rüyasıdır. Çölde seyahat etmek bir kâbustur. Çölde her taraf bir kum denizidir, her yer birbirine benzerdir. Zemin sürekli değişim halindedir. Tepeler ve çukurlar sürekli yer değiştirir. Bir anda koyduğunuz işaretler, kısa bir zaman içerisinde kum fırtınası ile yok olup gidebilir. Bulunduğunuz noktadan etrafa baktığınızda her yön ve yol, doğru veya yanlış olabilir. Hele çölün bazı bölgeleri vardır ki orda her yer aynı görünür. Buralara yehma denir(1).
Burada yön ve yol bulmak insan için neredeyse imkânsızdır. Çölde kaybolma tehlikesinin yanı sıra kum fırtınası, çöl sıcaklığı, susuzluk, vahşi ve zehirli hayvanlardan oluşan bir tehlike çemberi daha vardır. Bütün bu tehlikelere karşı nasıl davranılacağını ve nasıl tedbir alınacağını bilen insanlara ihtiyaç vardır. Bunlara hâdî (rehber) denir. Bir hâdî, lalettayin bir yol gösterici değildir. Hâdî, sıcaktan, kum fırtınalarından, susuzluktan ve vahşi hayvan saldırılarından ölmeye neden olacak sayısız çöl yollarının arasından doğru olanını bulup, böylelikle gereksiz sıkıntılara katlanmayı veya ölüme giden yanlışları engelleyerek hedefe varmayı sağlayan rehberlerin ismidir (1)
Çölde seyahat etmek zorunda olan bir kervan, çölü çok iyi bilen rehber, yol gösterici (hâdî) olmadan yola çıkmaz/çıkamaz. Hâdîsiz yola çıkanların akıbeti çölde kaybolmaktır. Bununla beraber çölün yehma adı verilen bölgelerinde hâdîler de çok zor durumda kalırlar. Çölde seyahat eden bir kervanla insanoğlunun zaman içerisindeki yolculuğunun benzerliği, yön ve yol tayin etme ve karşılaşılan tehlikeler açısındandır. Çölün tehlikesi, kendi doğallığındandır/yapısındandır. Yaşamın tehlikesi, İblis in/şeytanın varlığındandır. İnsanın yeryüzünde karşılaşacağı her türlü kaybolma, İblis in insanoğluna savaş açmasının doğal bir sonucu olarak vardır. Bu savaş ilanı (İblis in yemini), iyi okunmadan, iyi algılanmadan, iyi anlaşılmadan insanoğlunun tek başına doğru yolu bulması imkânsız gibidir(7/16-17; 15/39-40).
İblis in bu yemininde, pusu kurmak, gerçekleri çarpıtarak başkaldırmayı, isyanı, çirkinliği, hayâsızlığı, haramı süslü ve doğru göstermek, vesvese vermek, insan iştihasını tahrik ederek azdırmak ve tüm yol ve istikametleri aynîleştirmek yer almaktadır. Kum fırtınasının, çölde bütün yön ve yolları aynîleştirerek yönü, yolu olmayan bir mekan meydana getirmesi ile; İblisin insan zihninde, zihniyetinde ve düşüncesinde doğru ile yanlışı, temizle pisi, helalle haramı, hakla batılı, güzelle çirkini ve meşrû olanla gayrı meşrû olanı bir karışım haline getirmek istemesi arasında bir fark yoktur. İblis in yaptığı yeminde; yol boyu insanlığın ruh dünyasında, zihinsel dünyasında ve düşünce yapısında nasıl bir çölleşme meydana getirmek istediği çok açıktır. İblis le insan arasında ki kavga, bir yön ve yol bulma veya saptırma kavgasıdır; istikamet kavgasıdır.
Kur an da Yol Anlamında Kullanılan Kelimeler Yol, sözlükte aşağıdaki anlamlarda kullanılmaktadır: Yol bir noktadan/durumdan kalkıp bir başka noktaya/duruma ulaşmak için takip edilmesi gereken güzergâh. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare. Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz. Gaye, uğur, maksat. Kur ân da yol anlamında, Tarik , Sebil , Sırat , Şeri at-Şir a , Minhac , Din , Millet , Selek gibi kavramlar kullanılmaktadır. Bu kavramların tümü, yol (maddi, manevi yol) anlamına gelmekle beraber aralarında önemli farklılıklar vardır. Tarîk, en genel anlamda her türlü yol anlamını ihtiva eden bir kavramdır. Kur ân da genellikle fiziki anlamdaki yollar için kullanılmıştır. Yoldan başka anlamları da bulunmaktadır. Sebîl, üzerinde kolayca yürünen yol, işlek yol, çıkar yol anlamındadır. Bununla beraber Kur ân da çâre, imkan, delil, hüccet, güç, fırsat, yeterli araç, gerekli zaman ve bedenî yetenek anlamlarında gelmektedir.(2)
Sebîl kelimesi yol anlamında, hem sapık yollar için hem de doğru yollar için kullanılmaktadır. Yolun niteliği, kendisine eklenen takı veya sıfatlarla belirlenmektedir. Genel olarak yolun doğru veya sapık oluşunu belirtmek için rüşd ve ğayy kelimeleri kullanılmaktadır. Ğayy, İnsanın Allah ın yolundan başka bir yola ayrılması demektir. Rüşd doğruluk, istikamet demektir. Rüşd, hak yolunda sağlam ve sabırlı ve tam bir isabetle dosdoğru gitmektir(3). Doğru yol anlamında, sebîl-ür-rüşd, Allah ın yolu anlamında ise es-Sebil şeklinde kullanılmaktadır(2,3). Sırât, cadde, anayol, işlek büyük yol demektir(2,4).
Allah ın yolu, İblisin yolu anlamında kullanıldıkları zaman sebîl ile sırât eş anlamlıdır. Bunun dışında sebîl ile sırât arasında belirli farklar vardır. Sebîl hem tekil, hem de çoğul(sübül) olabilirken; sırât yalnızca tekildir(2-4). Enam Suresi 153 de sırât ve sebîl bir arada -sırât tekil sebîl çoğul olarak- yer almaktadır (6/153). Sırât kelimesi, Kur ân da genel olarak Allah a giden sebîl olarak geçer. Bir yerde de cehenneme giden sebil anlamında bulunur(37/22-23). Doğru yol anlamında es-sırât ül-müstakîm, zaman zaman da es-sırât üs-seviyy deyimleri kullanılır. Maverdî nin tefsirinde sırât için, yemeğin geçiş yolundan türetilmiş bir kelimedir. Bu onun boğazdaki geçididir. denmektedir. Enam Sûresi (6/153) ve Maverdi nin tanımlaması göz önüne alındığında Sırat, içerisine girildikten sonra dönüşü olmayan, yalnızca bir giriş ve bir çıkışı olan bir yol, bir tünel, bir tüp geçit olarak değerlendirilebilir. Şeri at, Şe-Ra-A fiilinden gelir. Şe-Ra-A, yol açtı demektir. Şeri at ise geniş yol, su yolu demektir. Elmalılı, tefsirinde şer a, şir a ve şeri at arasındaki ilişkiyi açıklamakta ve Şeri at ın, ahkâmla belirlenmiş amel ve uygulamayı içeren hukuksal bir yol olduğunu ifade etmektedir(5).
Minhâc, suyun kaynağına denir. Bununla beraber geniş, açık yol anlamına da gelir. Minhâc ile şir a arasında özel bir ilişki vardır. Şir a, zamanların ve zeminlerin, ahvâlin (durumlar) değişmesiyle değişebilen dinin fürûu (dalları); minhâc da daima sabit, açık ve devamlı olan dinin asıllarıdır ki, şir a bunun şubeleri ve çeşitleri demektir. (5). Minhac Hz. Adem le başlayan insanlık tarihinde tarih boyu insanlık için elzem olan, değişmeden kalan ve değişmeyecek olan, değiştirilmeye kalkılmaması gereken iman esasları ve temel değerlere göre şekillenmiş bir yol, bir güzergâh demektir.
Millet, sözlükte, söyleyip yazdırmak veya ezbere yazmak manasına gelen bir isimdir. Millet; din, şeriat, tutulup gidilen yol, tarikat, sünnet, yol anlamlarına da gelmektedir. Şehristanî ye göre din, şeriat, millet denilen şeyler hadd-i zatında hep aynı şeylerdir. Ancak itibar edilen ve gözetilen mânâya göre, yine de her biri bir başka yönden diğerinden farklı bir anlam kazanır. İtikat ve iman bakımından din, amel ve tatbikat bakımından şeriat, sosyal bakımdan, yani sosyal realite bakımından millet denilir Elmalılıya göre, bu manalara ilaveten, millet kelimesi ehl-i millet mânâsına da mecaz olarak kullanılmaktadır. (6).
Sonuç: İnsanın Önüne Konan İki Anayol
Kur ânda; Tarîk, Sebîl, Sırât, Şeri at, Din, Minhâc ve Millet gibi çok farklı kelimelerin kullanılmış olması, istikamet ve yolun ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır Hepsi genel anlamda yol anlamına gelmekle beraber aralarında belli farklılıklar bulunmaktadır. Burada önemli olan nokta, yolların olumlu ve olumsuzluk bağlamında iki ana sınıfa ayrılmış olmasıdır; Biz ona iki göz vermedik mi Bir dil ve iki dudak Biz ona iki yol-iki amaç gösterdik. (90 Beled 8-10)
Kaynaklar
1- Vatandaş C., Dosdoğru Yolun Rehberi ve Yolcuları, Umran Dergisi, İstanbul, Sayı: 32, 1996, S: 17-24
2- Ünal A., Kur ânda Temel Kavramlar, Beyan Yayınları, İstanbul, 1990 S: 134-139
3- Elmalılı M.H.Y., Hak Dini Kur ân Dili, Azim Dağıtım, İstanbul , Cilt: 7, S:198
4- Elmalılı M.H.Y., age, Cilt: 1, S: 122
5- Elmalılı M.H.Y., age, Cilt: 7, S: 88
6- Elmalılı M.H.Y., age, Cilt: 1 S: 399
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder