26 Şubat 2015 Perşembe

İlahi Yasalar Değişmez - 3: Kalite-Nitelik-Nicelik Denklemi

 (Milli Gazete)

Giriş

Türkiye’de toplumun değişik katmanları arasında (en fakir- en zengin; hiç okumamış- en okumuş; en genç-en yaşlı; laik-seküler-dindar) yayılan bir huzursuzluk, mutsuzluk ve bunalım söz konusudur. Tatminsiz, doyumsuz ve sorumsuz bir insan unsuru sayısı, her geçen gün artmaktadır. Bu ülkede güzele güzel, doğruya doğru, iyiye iyi, kötüye kötü, pise pis demeyen, diyemeyen bir zihinsel kırılma, bir zihinsel kirlenme vardır. Her şey, siyah-beyaz düzleminde aşırı ifrata varan bir zeminde tartışılmakta, taraf olunmakta; farklı olguların, durumların, ihtimallerin olabileceği ya düşünülmemekte ya da söylenmekten korkulmaktadır. Asıl tehlike, bu zihinsel yapının gittikçe doğallaşması, içselleşmesi ve meşrulaşmasıdır.

Buna en güzel örneklerden biri, Suriye içerisinde Türkiye’ye 37 km uzaklıktaki “Süleyman Şahın mezarının” bir operasyonla alınıp Türkiye’ye 200m mesafede Suriye içerisinde bir yere taşınması ile ilgili yapılan tartışmalardır. Daha önce Musul Konsolosluğundaki rehineler krizi ile ortaya çıkan tartışmalarda, gerek iktidarın ve gerekse muhalefetin söyledikleri ile Süleyman Şah’ın türbesinin taşınması nedeniyle söylenenleri, mukayese amaçlı olarak yan yana koyduğumuzda her iki kesimin içine düştüğü tezatlı durumu, zihinsel karmaşayı daha iyi görebiliriz. Buradaki amacımız, bu konuyu incelemek değil, buna sebebiyet veren hastalığı keşfedebilmek ve hastalığın tedavisi için çözümler ortaya koyabilmektir.

Türkiye’de gündem, olaylar çok hızlı değişmektedir. Toplumun değişik katmanlarının, kesimlerinin bu olaylar karşısında takındıkları tavır, her geçen gün daha keskin, daha tezatlı ve daha kırıcıdır. Bu nedenle günlük, anlık meselelerin peşine takılıp gitmek, bizleri köklü çözüm arayıp bulmaktan alıkoymaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in “Maraz” diye tabir ettiği toplumsal hastalıklarla karşı karşıyayız. Görünüre yansıyan toplumun iç dünyasında (nefsinde) var olan bir marazın dışa vurmasından başka bir şey değildir. Geçen yazılarda ele alıp incelediğimiz Rad 11 ve Enfal 53. Ayetlerinin biz söylediği tam da budur. Öncelikle bu mesele ele alınmadıkça meselelerimizi çözme şansı yoktur.

Toplumsal Maraz ve Geminin Batması

İlahi yasalar çerçevesinde dikkat edilmesi gereken nokta, toplumların tabi olduğu yasaların, tıpkı eşyanın tabi olduğu yasalar gibi olmasıdır. Her ikisinde de, gereği yapılmadığı ya da onlara riayet edilmediği takdirde sonuç kaçınılmazdır. Hz. Peygamberin toplumların durumunu, Gemi ile seyahat eden insanlara benzetmesi bunun güzel bir örneğidir:

“Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “Allah’ın hudûduna (emir ve yasaklarına) giren meseleleri tatbîk eden -ve yağcılık yaparak müsâmaha ve gevşeklik göstermeyen iyi- kimseler ile yasakları işleyen kimselerin durumları, bir gemiye binip kur’a çekerek, geminin alt ve üst katlarına yerleşen yolculara benzer.

Öyle ki, alt katta oturanlar, su ihtiyaçlarını giderirken üsttekilerin yanından geçip onları rahatsız ediyorlardı.

(Alttakiler bu duruma son vermek için) bir balta alarak geminin dibini delmeye başlasalar, üsttekiler hemen gelip:

“Yâhu ne yapıyorsunuz ” diye sorunca alttakiler:

“Biz su ihtiyacımızı görürken sizi rahatsız ediyorduk, halbuki suya muhtacız, şimdi sizi rahatsız etmeden yerimizi delerek bu şekilde elde edeceğiz” deseler ve üsttekiler bu işte onlara mâni olsalar, hem kendilerini kurtarırlar, hem onları kurtarmış olurlar.

Eğer yaptıkları işte serbest bıraksalar, hem onları helâk ederler, hem de kendilerini helâk ederler.”

Burada, geminin suda yüzebilmesinin bir kanuniyeti olduğu, o kanuniyete uyulmadığı, o kanuniyete zıt bir davranış yapıldığı zaman, geminin batmasının, tahrip olmasının kaçınılmaz olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu, suyun kaldırma kuvvetine ilişkin yasaya bağlı olarak vuku bulan neden sonuç ilişkisidir. Geminin altının delinmesi neden, geminin batması ise bir sonuçtur. Diğer taraftan hadiste kötülüklerin yaygınlaşması ve kötülüklere karşı insanların duyarsız ve vurdumduymaz davranmasının, toplumun helakine neden olacağına dikkat çekilmektedir. Nasıl gemi yüzebilmesi için bir kanuniyete tabi ise; benzer şekilde toplumlarda da varlıklarını devam ettirebilmek için belli kanuniyetlere tabıdır. Bir toplumun içerisinde kötülüklerin, çirkinliklerin, günahların artması ile o toplumun varlığını devam ettirmesi arasında bir ilişki vardır. Burada da bir neden sonuç ilişkisi vardır. Kötülüklerin, çirkinliklerin ve günahların artması bir neden, toplumun helak olması ise bir sonuçtur:

“Resûlullah (s.a.s): “İnsanlar, günahları çoğalmadıkça helak olmayacaklardır.” (1).

“Ümmü Seleme (r.a.):”Ey Allah’ın Resulü! Aramızda salihler mevcut iken bizler helak mi olacağız ”

Aleyhissalâtu vesselâm: “Evet, buyurmuşlardır, pislik artarsa!”(2)

Geminin üst katında bulunanlar, gemiyi delmek isteyenlere mani olmadıklarında nasıl hep beraber helak olacaklar ise; kötülüklerin yaygınlaştığı toplumlarda da kötülüklerin yaygınlaşmasına mani olunmadığı zaman, toplum gemi gibi batmak/helak olmak durumunda kalacaktır. O nedenle kötülükleri teşvik edici, yaygınlaştırıcı ya da onların karşısında vurdumduymaz ve nemelazımcı olunmamalıdır. Çünkü gelecek helak herkesi kuşatıcı olabilir:

“Resûlullah (s.a.s): Onlarda, sizde helak olmadan beyinsizlerinizin kötülüklerinden emin olun.”(3).

Toplumlar, tabi oldukları kanuniyetlere uyduklarında varlıklarını devam ettirirler. Bu kanuniyetlere uymayıp belli bir eşik seviyeyi aştıkları zaman da mukadder akıbetleri olan ecelle karşılaşırlar. Bu da neden sonuç ilişkisine dayalı bir kanuniyettir:

“[10.49]De ki: «Allah’ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiç bir şeye) malik değilim, her şey Allah’ın iradesine bağlıdır, Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.»”

İlahi yardımın da gelmesi neden sonuç ilişkisine tabı bir kanuniyetin sonucudur. Bu, ilahi yardımı hak etme kanuniyetidir:

“[41.30] Şüphesiz: Onlar «Bizim Rabbimiz Allah’tır» deyip sonra da dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki;) «Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va’d olunan cennetle sevinin.»

[41.31] «Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istemekte olduğunuz her şey de sizindir.»”

Burada “meleklerin müminlere gelmesi” ve “müminlerin cennet nimetlerine nail olmaları”, “«Bizim Rabbimiz Allah’tır» deyip sonra da dosdoğru bir istikamet tuttur”ma şartına bağlanmıştır. Burada da bir neden sonuç ilişkisi vardır.

Kalite, Nitelik Ve Nicelik İlişkisine İlişkin İlahi Yasa

Nefislerde var olanlar, ferdin ve toplumun kalitesini, niteliğini belirleyen şeyler olarak etkilidir. Kalite, nitelik ve nicelik arasında da geçerli olan ilahi bir yasa söz konusudur. Bu yasanın varlığını, aşağıdaki ayetlerde görebilmekteyiz:

“[8.65] Ey Peygamber, mü’minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, bunlar da kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.

[8.66] Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za’f olduğunu da bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.”

Bu ayetlerde nitel değişiklik ile nicel değişim arasında bir ilişki bulunduğu; nitelik azaldıkça niceliğin artması gerektiği belirtilmektedir. Dikkat çekilen nokta, bireysel değişimlerden ziyade toplumsal değişimlerdir. Müminler ile müşrikler arasında nitelik nicelik ilişkisi, Enfal 65’de bire on iken; müminlerdeki zafiyet, kalite düşümü, bu oranın bire ikiye indirilmesine sebebiyet vermiştir (Enfal 66). Ancak burada dikkat etmemiz gereken bir nokta da, Allah’ın bir mümin, diğerlerinden 10 kişiye ya da 2 kişiye bedel olduğunu dememiş olması; buna karşılık yirmi, yüz ve bin kişilik topluluklar üzerinden bedel olma rakamlarını vermiş olmasıdır. Her müminin bir özel hayatı, yeteneği vardır. Ama her müminin bir de toplumsal bir hayatı vardır, olmalıdır. Toplumsal olarak varoluş, nefislerindeki özellikler birbirine yakın olmak, sabır gibi bazı ortak davranış göstermek şartıyla, birey olduklarında sahip oldukları güç, toplum olduklarında bire on veya bire iki katlanmaya sebebiyet vermektedir. Yasanın bu yönüne dikkat edilmelidir.

Bu mükâfat, cemaat olmanın, toplumsal sorumluluklar çerçevesinde bir bütün olmanın mükâfatıdır. Öyleyse iman edenler, Kur’an ve Sünnet düzleminde kendilerini bireysel olarak sağlamlaştırırken, “bir beden gibi”, “bir birini yıkayan iki el gibi” de birbirlerini sağlamlaştırmak, beslemek, desteklemek, cemaat/hareket olmak zorundadırlar. Hz. Peygamberin müminleri bir bedene benzetmesine bu açıdan bakmak gerekmektedir:

“Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü’minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar, uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler.”(4)

Bugün iktidar ve muhalefet ilişkilerinde ve bu çerçevede meydana gelen siyasi kamplaşmalarda unutulan bu temel olgudur.

Sonuç: Nefislerde Olanı Değiştirebilmek

Yukarıda ele aldığımız tüm ayetlerde dikkat etmemiz gereken nokta, nefislerde var olanlara bağlı olarak nimetlendirildiğimiz, ona uygun, layık bir hayatı yaşadığımız ve ona uygun olarak da yönetildiğimizdir. “Her toplum layık olduğu yönetime kavuşur” yada “siz nasıl iseniz öyle yöneltilirsiniz” hadisleri bize bu kanuniyetleri en güzel bir şekilde hatırlatmaktadır(5).

Öyleyse nefislerde olan değişir mi Değişirse nasıl bu mümkün Sorularının cevapları çok önemli olmaktadır.

Kaynaklar

1- Ebu Dâvud, Melahim 17, (4347); (4794).

2- Muvatta, Kelam 22, (2, 991); Kütübü Sitte H. No:(5905); Sahih-i Müslim’deki H. No: (5128)

3 - 3: 435, Hadîs No: 3894; 2046

4- (3336); Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586).

5- 3043. [5:47, Hadîs No: 6406], Beyhaki’nin Şuebû’l-lman.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...