(Milli Gazete)
Giriş
Kadife darbenin gölgesinde Türkiye yeni bir seçime doğru giderken, siyasetçilerin dili yeniden sertleşmeye başlamıştır. Siyaset erbabının dilinin sertleşmesi, kötüleşmesi, toplumsal zeminde daha da şiddetli bir karşılık bulmakta, toplum bir taraftan kamplaşırken, diğer taraftan da ahlaki ölçüleri zorlayan hatta yıkan iftira ve eylemlerde bulunmaktadır. Türkiye de Cumhuriyetin başlangıcından buyana dozajı değişmekle beraber siyasi dil ve bunun toplumsal zemine yansıması, genel olarak hep böyle olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti kurucularının yeni devleti, halka kabul ettirebilmek ya da en azından yeni sistemi kabul edecek bir halk tabanı inşa edebilmek için kullandıkları, suçlayıcı, karalayıcı, aşağılayıcı dil, Cumhuriyet döneminde yetişen neslin genetik yapısının neredeyse temel özelliklerinden birisi haline gelmiştir. Bunun sonucu her siyasi iktidar ya da parti, başkasının karalanması, suçlanması, aşağılanmasında kendi varlığının yeşerip boy atacağını sanmıştır. Türkiye 2015 genel seçimlerine giderken kıran kırana bir siyasi mücadelenin verileceğini, ahlaki ölçülerin çok zorlanacağını söylemek abartı olmayacaktır. Siyasetin bu dili, toplumsal kirlenmeyi daha alt katmanlara yayarak daha büyük tahribata neden olabilecektir. Bu böyle mi olmalıdır Türkiye de Siyaset böyle mi yapılmalıdır.
Siyasetin bu tutum ve tavrına karşı bir toplumsal tepki gerekmez mi Adil bir tepki. Parlamento dışında yer alan bilim insanları, ulema, düşünürler, kanaat önderleri, cemaatler, hareketler, STK lar ve kendisini tebliğle sorumlu tutan herkes, söz söyleyecekleri, tavır belirleyecekleri zaman bu günler değil midir Toplumsal kirlenmenin taban doğru daha da yaygınlaşmasına mani olmalı değiller midir Susmanın başka bir nedeni olmalıdır. Bu, nedir Bu yazı serisinde bu soruların cevapları araştırılacaktır.
İlahi Yasalar
Gerek canlı, gerek cansız gerek maddi gerekse manevi alanda her şey belli bir kanuniyete sahiptir. Kâinatta hiçbir şey rastgele vuku bulmaz. İnsanın yaptığı iş, bu kanuniyetleri keşfetmek, matematiksel ya da sözel kalıplar olarak ifadelendirmektir. Belli kalıplara dökemediğimiz vuku bulan olaylar, bizim açımızdan bilinmemektedir. Ama henüz bilemediğimiz, formüle edemediğimiz bir kanuna göre kâinattaki bütün canlı ya da cansız olarak nitelendirilen oluşumlar ya da olaylar tecelli etmekte, vuku bulmaktadır. Her şey yaratılış kanunlarına boyun eğerek varlığını sürdürmektedir. Bu kanunları bizim bilmemiz ya da bilmememiz sonucu değiştirmemektedir.
Ancak kanuniyetleri bilirsek ondan yararlanmaya, hayatımızı ona göre şekillendirmeye, daha iyiye, güzele gitme noktasında bir yol tutturmaya çalışırız. Ayrıca keşfedilmiş kanunlar, Allah ın varlığının, birliğinin, güç ve kudretinin bir nişanı, bir delili ve bir belgesi olarak insanlığı hidayet yoluna çağırmak için bir araç olarak değerlendirilir/değerlendirilmelidir. Allah insanlığa hem afakta hem de enfüste ayetlerini göstereceğini, bu yolla da insanların Allah ın Hak olduğunu bilip öğrenmeleri ve gereğini yapmaları gerektiğini ifade etmektedir (41Füssilet 53). Kur an da Tabiattan (afaktan) verilen pek çok örnekte bu yaklaşım tarzını görmekteyiz (36 Yasın 38-40). 23 Mü minün 12-14. ayetlerinde de çocuğun oluşumu ile ilgili Allah, insana enfüsteki ayetlerini göstererek Allah ın hak olduğuna, varlığına ve birliğine iman etmesini istemektedir. 2 Bakara 164. ayette söz konusu ettiğimiz amaç, çok açık bir şekilde ifade edilmektedir. Allah, yerleri ve gökleri insanların faydasına ve hizmetine sunmuştur.
İnsanın bundan yeterince ve olumlu bir şekilde yararlanabilmesi için Allah ın yerlere, göklere ve insan bünyesine vazettiği kanunları, bulması, keşfetmesi gerekmektedir. İnsanlar bu kanunları gerektiği gibi bilirlerse, bilme düzeylerine bağlı olarak ondan yararlanabilirler. (36 Yasın 33, 41; 45 Câsiye 12,13; 15 Hacc15; 16 Nahl 65). Allah ın koyduğu yasalar, sadece canlı ve cansız âlemin uyduğu varoluş, yaratılış yasaları değildir. Aynı zamanda beşeri ilişkiler, ferdi ve toplumsal yaşam ve farklı değer/inanç sistemleri arasındaki ilişki ve mücadeleyi de kapsamaktadır. Kur an-ı Kerim, neredeyse baştan sona kadar bu kanuniyetleri konu edinmektedir. Bu dünya öteki dünya denklemine ilişkin kanuniyetler, bu kısımla alakalıdır. Bu dünyada yaptıklarımıza karşılık öteki dünyada yaşayacağımız hayat arasında ilahi yasayla belirlenmiş çok sıkı bir bağ vardır. Varlığın uyduğu yasalar da, bu son iki yasaya vurgu yapmak, dikkat çekmek ve ders almak için aralara yerleştirilmiştir desek yanlış bir şey söylemiş olmayız.
Bu noktada, dikkat çekici, ilginç bir örnek olarak 17 İsra Süresi 72-77 ayetlerini göz önüne alıp değerlendirmek yararlı olacaktır: [17.72] Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha şaşkın bir sapıktır . [17.73] Onlar(Müşrikler) neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman da seni dost edineceklerdi. [17.74] Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, sen onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin. [17.75] Bu durumda, biz sana, hayatın da kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın. [17.76] Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar. [17.77] (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın. (17 İsra 72-77) İsra 72. Ayette bu dünya ile öteki dünya arasında var olan yasaya dikkat çekilmektedir.
Bu yasa, Kur an ın düşünce yapısı içerisinde Allah a İmanla Ahiret e İman olarak yol boyu çok sık kullanılmaktadır. İman edenler açısından bu dünya ahiretin tarlasıdır . İsra 73, 74 ve 76. ayetler, farklı değer sistemine mensup insanlar arasında mücadelenin temel kanuniyetine vurgu yapmaktadır. Örnek olarak sunulan, Hz. Peygamberle Müşriklerin arasındaki mücadeledir. Muhatabın Hz. Muhammed olması noktasından meseleye yaklaştığımızda, ayetlerde kullanılan ifadeler, bir müminin kanını donduracak mahiyettedir. 73. ve 74. ayetlerde Hz. Peygambere, onu vahyedilenlerin bir kısmından saptırtabilecek bir tuzak kurulduğu ve Hz. Peygamberin az da olsa bir eğilim içerisinde olduğu ifade edilmektedir. Bu, Tevhidi değer mensupları ile şeytani değer mensupları arasındaki mücadelede, şeytan ve taraftarlarının her türlü aldatma, hile, tuzak, komplo kurabilecekleri ve buna karşı iman edenlerin teyakkuz halinde bulunması gerektiği konusunda, Hz. Peygamberin şahsında, iman edenlere yapılan çok ciddi bir uyarıdır.
Bu, inkâr edenlerin iman edenlerin sapmasını istedikleri, bunun için de her türlü hile, yalan, aldatma, komplo ve tuzağa başvuracaklarına ilişkin bir kanuniyettir. Konu ile ilgili bir başka yasa, Hz. Peygamber Allah tarafından kuvvetlendirilmemiş olsaydı, O nun kurulan tuzağa düşmesi ile ilgilidir. İman edenler, Kur an ve Sünnet düzleminde kendilerini bireysel olarak sağlamlaştırırken, bir beden gibi , bir birini yıkayan el gibi de birbirlerini sağlamlaştırmak, beslemek, desteklemek, cemaat/hareket olmak zorundadırlar. Ayetlerde geçen üçüncü temel yasa, iman edenlerle inkâr edenlerin dostluğu ile ilgilidir. Hz. Peygamber müşriklere uymuş olsaydı Hz. Peygamberin müşrikler tarafından dost edinileceği ifade edilmektedir. Bu, iman edenler sapmadıkça kendi düşüncelerinden vaz geçmedikçe, inkâr edenlerin onları gerçek anlamda ve içten dost kabul etmeyeceği yasasının var olduğu anlamındadır. Bu nedenle Kur an ın değişik yerlerinde Yahudi ve Hıristiyanların dost edinilmemesi uyarısı müminlere yapılmaktadır. Hak ve Batıl mücadelesinde inkâr edenler, iman edenlere karşı topyekûn ve sınırsız bir mücadelenin içinde oldukları, Hz. Peygamberi kendi yurdundan sürüp çıkarmak istedikleri ifade edilerek dile getirilmiş olmaktadır. Bu da, değer sistemleri arasındaki mücadelede temel bir yasadır.
Ayetlerde geçen bir başka yasa, vahye aykırı bir şeye uyan peygamber de olsa, Allah tarafından hem bu dünyada hem de öteki dünyada çetin bir azaba duçar edileceği ile ilgilidir. İsra 72-76 de dile getirilen vaka ve yasalar, İsra 77 de, (Bu) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın. ifadesi ile İlahi sünnetin, kanuniyetin birer alt yasaları olduğu belirtilmiş olmaktadır. Allah Kur an da ilahi yasalarla ilgili üç ana hedef göstermektedir: Yasaları keşfederek onlardan yararlanarak daha iyiye, güzele doğru gidin. Sadece yasalara takılıp kalmayın, bu yasaları var eden, varlığa yerleştiren arkadaki asıl güce, Yaratıcı olan Allah a bakın, ona yönelin, onun her alanda vaaz ettiği yasaların gereğini yapın. Kul olduğunuzu unutmayın. Allah ın vaz ettiği ilahi yasalar sürekli ve değişmezdir.
İlahi Yasaların Sürekliliği ve Değişmezliği
İsra 77 de Peygambere hitaben söylenen, Senin başına gelenler senden önceki Peygamberlerin/resullerin de başına gelmiştir . Bu, Hak Batıl arasındaki mücadelede Allah ın değişmeyen bir yasasıdır. Allah ın Resulleri için geçerli olan yasasının tüm insanları, tüm müminleri kapsamına aldığı, tüm müminlerin bu yasalara uygun bir mücadele vermesi gerektiği asla unutulmamalıdır:
Oysa hileli-düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler Sen, Allah ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (35 Fatır 43; Bak: 33 Ahzâb 62)
Sonuç: Geçmiş Ümmetlerin başına Gelen Bizim Başımıza da Gelebilir
Allah, İnsanlığın var oluşundan bu yana değişmeyen bu yasalarını geçmiş ümmetler/milletler üzerinden hatırlatarak, onların başlarına gelenlerin bizim de başımıza gelmemesi için ibret almamız ve aynı tutum ve davranış içerisinde olmamamız noktasında bizleri uyarmaktadır: (İş) ne sizin kuruntunuza, ne Kitap Ehlinin kuruntusuna göre olmaz. Kötülük yapan cezasını çeker ve kendilerine Allah dan başka ne dost, ne de yardımcı bulamaz. (4 Nisâ 123; Bak: 54 Kamer 51; 3 Âl-i İmrân 137).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder