(Milli Gazete)
Giriş
Türkiye’de toplumun değişik katmanları arasında (en fakir-
en zengin; hiç okumamış- en okumuş; en genç-en yaşlı; laik-seküler-dindar)
yayılan bir huzursuzluk, mutsuzluk ve bunalım söz konusudur. Neden Tatminsiz,
doyumsuz ve sorumsuz bir insan unsuru sayısı, her geçen gün artmaktadır. Neden
Bu ülkede yapılan güzellikleri dahi yok varsayan, güzele güzel, doğruya doğru,
iyiye iyi demeyen diyemeyen bir zihinsel kırılma var. Neden
Türkiye’de siyası iktidar, muhalefetin yaptığı, söylediği
hiçbir şeyi; muhalefette iktidarın yapıp ettiği hiçbir şeyi beğenmemektedir.
Neden Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gelen bu ilişki ve ruh hali, bireysel
ve toplumsal hayatımızda nasıl bir sonuç doğurmaktadır İktidar muhalefet
ilişkilerinin bu denli kötü olmasının, toplumun değişik katmanlarına yansıması
nasıl olmaktadır Birinci paragrafta sorduğumuz sorularla, bu paragrafta
sorduğumuz sorular arasında, karşılıklı olarak birbirini etkileyen iki yönlü
çok yakın bir ilişki vardır.
Niçin bu böyledir sorusunun cevabı, bireysel ve toplumsal
değişimle ilgili İlahi yasalarda aranmalıdır.
Bireysel ve Toplumsal Değişimin Anayasası
Gerek canlı, gerek cansız gerek maddi gerekse manevi
alanda her şey belli bir kanuniyet sahiptir. Kâinatta hiçbir şey rastgele vuku
bulmaz. Her şey yaratılış kanunlarına (İlahi Yasalar, Sünnetullah) boyun eğerek
varlığını sürdürmektedir. Bu kanunları bizim bilmemiz ya da bilmememiz sonucu
değiştirmemektedir. Ancak kanuniyetleri bilirsek ondan yararlanmaya, hayatımızı
ona göre şekillendirmeye, daha iyiye, güzele gitme noktasında bir yol
tutturmaya çalışırız.
Allah’ın koyduğu bu yasalar, bir taraftan canlı ve cansız
âlemin uyduğu varoluş, yaratılış yasalarını ve diğer taraftan bunların
arasındaki ilişkiyi, etkileşimi de ihtiva etmektedir. Beşeri ilişkiler, ferdi
ve toplumsal yaşam ve farklı değer/inanç sistemleri arasındaki ilişki ve
mücadele de ilahi yasalar çerçevesinde vuku bulup şekillenmektedir. Kur’an-ı
Kerim, neredeyse baştan sona kadar bu kanuniyetleri konu edinmektedir. Bu dünya
öteki dünya denklemine ilişkin kanuniyetler, bu kısımla alakalıdır. Bu dünyada
yaptıklarımıza karşılık öteki dünyada yaşayacağımız hayat arasında ilahı
yasayla belirlenmiş çok sıkı bir bağ vardır. Bu yasaya göre “Bu dünya ahiretin
tarlasıdır”. Bu dünyada yapıp ettiklerimizin karşılığında Öte Âlemde bir
karşılık bulacağız. Buna inanıp inanmamamız sonucu değiştirmemektedir.
Yukarıda ifade ettiğimiz gidişat, doğal mıdır İlahi
yasalarla ilişkisi nedir Gidişatın yönünü daha iyiye, güzele, doğruya çevirmek
mümkün müdür ya da değil midir Bu soruların cevabını, Rad Süresi 11, Enfal
Süresi 53. ayetlerde bulmaktayız:
“[13.11] Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri
vardır, onu Allah’ın emriyle gözetmektedirler. Gerçekten Allah, kendi nefis
(öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı
değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri
çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur.”
“[8.52] Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin
gidiş-tarzı gibi. Allah’ın ayetlerine küfrettiler de, Allah da onları
günahlarından dolayı yakalayıverdi.
“[008.053] Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı
değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici
değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.”
“[8.54] Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş
tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; biz de günahları
dolayısıyla onları yıkıma uğrattık, Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü
zulme sapanlardı.”
Rad 11. ayetini yorumlamadan önce, Rad 2-10. ayetlerinde
ele alınan konuları göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Rad 2-4. ayetlerde
Allah’ın yerlere ve göklere yerleştirdiği ilahi yasalara, Rad 5. ayetinde ise
bu dünya ile öteki dünya arasındaki ilişkiye, ilahi yasaya, Rad 6-7. ayetler
ise farklı değer sistemine sahip olan insanlar arasındaki etkileşimi belirleyen
ilahi yasaya, Rad 8-10. ayetler ise Allah’ın her şeyi bildiğine, gördüğüne ve
işittiğine ilişkin ilahi yasaya vurgu yapılmakta, dikkat çekilmektedir.
Rad 11. ayetin ilk cümlesinde insanı Allah’ın emriyle
gözeten meleklerin var olduğunun, dolayısıyla insanın yapıp ettiklerinin
tamamen kayıt altına alındığının açıkça ifade edilmesi, devamında gelen
cümledeki ana fikirle yakından ilgilidir. “Gerçekten Allah, kendi nefis
(öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı
değiştirip-bozmaz.” Bu cümlede birbiri ile iç içe geçmiş iki ana nokta söz konusudur.
Birincisi, toplumların bir halden başka bir hale, bir durumdan başka bir duruma
geçişi olarak tanımlanan değişim, bizzat toplumların kendi öz iradeleri ile
ortaya koydukları tutum, tavır ve davranışın bir sonucudur. İkinci nokta “kendi
nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar” ifadesinde yer aldığı gibi
değişimin yönünün olumsuz, bozulma yönünde seyretmesi ile ilgilidir. Allah fert
ve toplumların olumsuz istikamette değişimleri konusunda müdahale
yapmamaktadır. Allah’ın fiilleri yaratması ile değişimin bu yönü arasındaki
ilişkiye dikkat edilmelidir. Ancak olumsuz istikamette vuku bulan değişim belli
bir eşik seviyeyi aştığı andan itibaren ilahi yasaların cezalandırma ile ilgili
boyutu devreye girmekte ve cezalandırma kaçınılmaz olarak vuku bulmaktadır. Hak
eden fert ve toplumlar cezalandırılırlar. Rad 11’de geçen “Allah bir topluluğa
kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur”
cümlesi ile anlatılmak istenen budur. Bu cümleden sonra gelen 13-14. ayetlerde
yine yer ve göklerde olan kanuniyetlere vurgu yapılmaktadır. Bunlara
yerdekilerin ve göktekilerin isteyerek ya da istemeyerek de tabi olması, bir
başka kanuniyet olup “secde etme” kavramı ile ifade edilmektedir:
“[13.15] Hâlbuki göklerde olsun, yerde olsun kim varsa
isteyerek veya istemeyerek, hem kendileri hem gölgeleri hepsi sabah akşam
Allah’a secde ederler.”
Enfal 53. ayeti, Enfal 52 ve Enfal 54 ile birlikte ele alıp değerlendirmek gerekmektedir. Enfal 52 ve Enfal 54. ayetlerde “Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi” ifadesi ile Firavun ve ona benzer davranan, yaşayan, zulmeden toplulukların helak edilmelerine dikkat çekilmektedir. Helak edilme nedenleri, “Allah’ın ayetlerine küfretmeleri”, ilahi yasalara uymayarak “günah işlemeleri”; ilahi yasalara aykırı bir tutum, yaşam ortaya koymaları, insanlara zulmetmeleri, insanları sömürmeleri, bölmeleri, parçalamaları, birbirine düşman hale getirmeleridir. Allah da onları bu günahlarından dolayı yakalayıp cezalandırmaktadır. Bu iki ayetin arasına yerleştirilmiş olan Enfal 53’de yer alan, Allah tarafından verilen “nimetlerin” değişimi, insanların kendilerini değiştirip değiştirmemesine bağlıdır.
Ayette
anlatılmak istenen, insanın sahip olduğu ya da sahip olmak istediği her türlü
nimet, onun ortaya koyduğu tutum, tavır, davranış, huy, ahlak ve amellere
bağlanmıştır. Kişisel huy, ahlak ve şahsiyetin değişmesi sonucu nimetlerde
değişmektedir. Enfal 52 ve Enfal 54’de ifade edilen Firavun ve ondan
öncekilerin başına gelenler, onların şahsiyetlerinde kişiliklerinde huylarında
ve ahlaklarında kötü istikamette meydana gelen değişimin doğal sonucudur.
Elmalılı’ya göre burada kast edilen iki farklı nimet vardır: “Akıl ve irade,
küfür ve iman, ahlak ve amel gibi kişisel sebeplere bağlı olan nimetlerin
dışındaki doğrudan doğruya alınıp verilen nimetler, bu konunun dışındadır”(1).
Nitekim İsra 20. ayetine göre bu ikinci grup nimet, ister iman etsin isterse
iman etmesin hiç kimseye yasaklanmış değildir:
“[17.20] Onların ve bunların her birine Rabbinin
nimetinden ulaştırırız. Esasen Rabbinin nimeti kimseye yasak kılınmış
değildir.”
Rad suresi 11 ve Enfal suresi 53. ayetlerde dikkat
edilmesi gereken en temel nokta, ferdin ve toplumun değişmesi ile Allah’ın
değiştirmesi arasındaki öncelik ve sonralık ilişkisidir. Bu iki değişim
arasındaki öncelik ve sonralığın karıştırılması bambaşka sonuçlar doğurabilir.
Her iki ayette de önce fert ve toplum değişiyor sonra da Allah onlara ilişkin
değişimi yaratıyor. Burada İnsan yüklenen sorumluluk vardır ve yapıp
ettiklerinden sorumludur.
Ali İmran suresi 140-167 ayetleri, Uhud savaşına yer
vermektedir. Uhud savaşının birinci evresi zaferdir. Uhud geçidine
yerleştirilmiş olan okçulardan çoğunluğunun zafer kazanıldıktan sonra, ganimet
toplamak için emir dinlemeyip görev yerinden ayrılması, buna karşılık savaşı
kaybetmiş olan müşriklerden Halit bin Velid’in savaşı kaybetmelerine rağmen 200
kişilik süvari birliği ile birlikte sabırla beklemesi, zaferin seyrini
değiştirmiştir. Mücadeleye ilişkin ilahi yasaya sabrederek uyan Halid Bin Velid
olmuş olduğundan ilahi yasanın doğal sonucu tezahür etmiş; müşrikler savaşı
kazanmışlardır. Bunu üzerine Müslümanların bir kesimi bu nereden çıktı diye
yakınmışlardır. Allah’ın bu soruya, serzenişe verdiği cevap, nefislerdeki
değişimin istikametinin doğurduğu bir sonuç olduğu şeklindedir:
“[3.165] Başınıza bir belâ gelince niçin: «Bu nereden »
diyorsunuz Halbuki siz (Bedir’de) onların (düşmanların) başlarına bunun iki
katı belâ getirmiştiniz. Ey Peygamber, onlara de ki: «Bu belâyı kendi başınıza
siz getirdiniz.» Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.”
Bu iki değişim arasındaki öncelik ve sonralık ilişkisi,
Nahl suresi 33. ayetinde kesin bir kanuniyet olarak ifade edilmektedir. İnsanın
başına gelenler, kendi elleri ile yaptıklarının bir ürünü, bir sonucudur:
“[16.33] Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi
nefislerine zulmediyorlardı.”
Sonuç: Nefislerde Değişen Nedir
Eğer değişim öncelikle ferd ve toplumun nefislerinde
meydana geliyor ve değişimin yönüne bağlı olarak nimet ve külfet, ödül ve ceza
hak ediliyorsa, ferd ve toplumun nefislerinde değişen nedir Ya da
değiştirilmesi gereken nedir
Kaynaklar
1- Elmalılı, H. Y., Hak Dini Kuran Dili, Azim Dağıtım,
İstanbul, Cilt 4, S: 243.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder