19 Şubat 2015 Perşembe

İlahi Yasalar Değişmez - 2: Bireysel ve Toplumsal Değişim

 (Milli Gazete)

Giriş

Türkiye’de toplumun değişik katmanları arasında (en fakir- en zengin; hiç okumamış- en okumuş; en genç-en yaşlı; laik-seküler-dindar) yayılan bir huzursuzluk, mutsuzluk ve bunalım söz konusudur. Neden Tatminsiz, doyumsuz ve sorumsuz bir insan unsuru sayısı, her geçen gün artmaktadır. Neden Bu ülkede yapılan güzellikleri dahi yok varsayan, güzele güzel, doğruya doğru, iyiye iyi demeyen diyemeyen bir zihinsel kırılma var. Neden

Türkiye’de siyası iktidar, muhalefetin yaptığı, söylediği hiçbir şeyi; muhalefette iktidarın yapıp ettiği hiçbir şeyi beğenmemektedir. Neden Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gelen bu ilişki ve ruh hali, bireysel ve toplumsal hayatımızda nasıl bir sonuç doğurmaktadır İktidar muhalefet ilişkilerinin bu denli kötü olmasının, toplumun değişik katmanlarına yansıması nasıl olmaktadır Birinci paragrafta sorduğumuz sorularla, bu paragrafta sorduğumuz sorular arasında, karşılıklı olarak birbirini etkileyen iki yönlü çok yakın bir ilişki vardır.

Niçin bu böyledir sorusunun cevabı, bireysel ve toplumsal değişimle ilgili İlahi yasalarda aranmalıdır.

Bireysel ve Toplumsal Değişimin Anayasası

Gerek canlı, gerek cansız gerek maddi gerekse manevi alanda her şey belli bir kanuniyet sahiptir. Kâinatta hiçbir şey rastgele vuku bulmaz. Her şey yaratılış kanunlarına (İlahi Yasalar, Sünnetullah) boyun eğerek varlığını sürdürmektedir. Bu kanunları bizim bilmemiz ya da bilmememiz sonucu değiştirmemektedir. Ancak kanuniyetleri bilirsek ondan yararlanmaya, hayatımızı ona göre şekillendirmeye, daha iyiye, güzele gitme noktasında bir yol tutturmaya çalışırız.

Allah’ın koyduğu bu yasalar, bir taraftan canlı ve cansız âlemin uyduğu varoluş, yaratılış yasalarını ve diğer taraftan bunların arasındaki ilişkiyi, etkileşimi de ihtiva etmektedir. Beşeri ilişkiler, ferdi ve toplumsal yaşam ve farklı değer/inanç sistemleri arasındaki ilişki ve mücadele de ilahi yasalar çerçevesinde vuku bulup şekillenmektedir. Kur’an-ı Kerim, neredeyse baştan sona kadar bu kanuniyetleri konu edinmektedir. Bu dünya öteki dünya denklemine ilişkin kanuniyetler, bu kısımla alakalıdır. Bu dünyada yaptıklarımıza karşılık öteki dünyada yaşayacağımız hayat arasında ilahı yasayla belirlenmiş çok sıkı bir bağ vardır. Bu yasaya göre “Bu dünya ahiretin tarlasıdır”. Bu dünyada yapıp ettiklerimizin karşılığında Öte Âlemde bir karşılık bulacağız. Buna inanıp inanmamamız sonucu değiştirmemektedir.

Yukarıda ifade ettiğimiz gidişat, doğal mıdır İlahi yasalarla ilişkisi nedir Gidişatın yönünü daha iyiye, güzele, doğruya çevirmek mümkün müdür ya da değil midir Bu soruların cevabını, Rad Süresi 11, Enfal Süresi 53. ayetlerde bulmaktayız:

“[13.11] Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah’ın emriyle gözetmektedirler. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur.”

“[8.52] Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş-tarzı gibi. Allah’ın ayetlerine küfrettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi.

“[008.053] Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.”

“[8.54] Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; biz de günahları dolayısıyla onları yıkıma uğrattık, Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulme sapanlardı.”

Rad 11. ayetini yorumlamadan önce, Rad 2-10. ayetlerinde ele alınan konuları göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Rad 2-4. ayetlerde Allah’ın yerlere ve göklere yerleştirdiği ilahi yasalara, Rad 5. ayetinde ise bu dünya ile öteki dünya arasındaki ilişkiye, ilahi yasaya, Rad 6-7. ayetler ise farklı değer sistemine sahip olan insanlar arasındaki etkileşimi belirleyen ilahi yasaya, Rad 8-10. ayetler ise Allah’ın her şeyi bildiğine, gördüğüne ve işittiğine ilişkin ilahi yasaya vurgu yapılmakta, dikkat çekilmektedir.

Rad 11. ayetin ilk cümlesinde insanı Allah’ın emriyle gözeten meleklerin var olduğunun, dolayısıyla insanın yapıp ettiklerinin tamamen kayıt altına alındığının açıkça ifade edilmesi, devamında gelen cümledeki ana fikirle yakından ilgilidir. “Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz.” Bu cümlede birbiri ile iç içe geçmiş iki ana nokta söz konusudur. Birincisi, toplumların bir halden başka bir hale, bir durumdan başka bir duruma geçişi olarak tanımlanan değişim, bizzat toplumların kendi öz iradeleri ile ortaya koydukları tutum, tavır ve davranışın bir sonucudur. İkinci nokta “kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar” ifadesinde yer aldığı gibi değişimin yönünün olumsuz, bozulma yönünde seyretmesi ile ilgilidir. Allah fert ve toplumların olumsuz istikamette değişimleri konusunda müdahale yapmamaktadır. Allah’ın fiilleri yaratması ile değişimin bu yönü arasındaki ilişkiye dikkat edilmelidir. Ancak olumsuz istikamette vuku bulan değişim belli bir eşik seviyeyi aştığı andan itibaren ilahi yasaların cezalandırma ile ilgili boyutu devreye girmekte ve cezalandırma kaçınılmaz olarak vuku bulmaktadır. Hak eden fert ve toplumlar cezalandırılırlar. Rad 11’de geçen “Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur” cümlesi ile anlatılmak istenen budur. Bu cümleden sonra gelen 13-14. ayetlerde yine yer ve göklerde olan kanuniyetlere vurgu yapılmaktadır. Bunlara yerdekilerin ve göktekilerin isteyerek ya da istemeyerek de tabi olması, bir başka kanuniyet olup “secde etme” kavramı ile ifade edilmektedir:

“[13.15] Hâlbuki göklerde olsun, yerde olsun kim varsa isteyerek veya istemeyerek, hem kendileri hem gölgeleri hepsi sabah akşam Allah’a secde ederler.”

Enfal 53. ayeti, Enfal 52 ve Enfal 54 ile birlikte ele alıp değerlendirmek gerekmektedir. Enfal 52 ve Enfal 54. ayetlerde “Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi” ifadesi ile Firavun ve ona benzer davranan, yaşayan, zulmeden toplulukların helak edilmelerine dikkat çekilmektedir. Helak edilme nedenleri, “Allah’ın ayetlerine küfretmeleri”, ilahi yasalara uymayarak “günah işlemeleri”; ilahi yasalara aykırı bir tutum, yaşam ortaya koymaları, insanlara zulmetmeleri, insanları sömürmeleri, bölmeleri, parçalamaları, birbirine düşman hale getirmeleridir. Allah da onları bu günahlarından dolayı yakalayıp cezalandırmaktadır. Bu iki ayetin arasına yerleştirilmiş olan Enfal 53’de yer alan, Allah tarafından verilen “nimetlerin” değişimi, insanların kendilerini değiştirip değiştirmemesine bağlıdır.

 Ayette anlatılmak istenen, insanın sahip olduğu ya da sahip olmak istediği her türlü nimet, onun ortaya koyduğu tutum, tavır, davranış, huy, ahlak ve amellere bağlanmıştır. Kişisel huy, ahlak ve şahsiyetin değişmesi sonucu nimetlerde değişmektedir. Enfal 52 ve Enfal 54’de ifade edilen Firavun ve ondan öncekilerin başına gelenler, onların şahsiyetlerinde kişiliklerinde huylarında ve ahlaklarında kötü istikamette meydana gelen değişimin doğal sonucudur. Elmalılı’ya göre burada kast edilen iki farklı nimet vardır: “Akıl ve irade, küfür ve iman, ahlak ve amel gibi kişisel sebeplere bağlı olan nimetlerin dışındaki doğrudan doğruya alınıp verilen nimetler, bu konunun dışındadır”(1). Nitekim İsra 20. ayetine göre bu ikinci grup nimet, ister iman etsin isterse iman etmesin hiç kimseye yasaklanmış değildir:

“[17.20] Onların ve bunların her birine Rabbinin nimetinden ulaştırırız. Esasen Rabbinin nimeti kimseye yasak kılınmış değildir.”

Rad suresi 11 ve Enfal suresi 53. ayetlerde dikkat edilmesi gereken en temel nokta, ferdin ve toplumun değişmesi ile Allah’ın değiştirmesi arasındaki öncelik ve sonralık ilişkisidir. Bu iki değişim arasındaki öncelik ve sonralığın karıştırılması bambaşka sonuçlar doğurabilir. Her iki ayette de önce fert ve toplum değişiyor sonra da Allah onlara ilişkin değişimi yaratıyor. Burada İnsan yüklenen sorumluluk vardır ve yapıp ettiklerinden sorumludur.

Ali İmran suresi 140-167 ayetleri, Uhud savaşına yer vermektedir. Uhud savaşının birinci evresi zaferdir. Uhud geçidine yerleştirilmiş olan okçulardan çoğunluğunun zafer kazanıldıktan sonra, ganimet toplamak için emir dinlemeyip görev yerinden ayrılması, buna karşılık savaşı kaybetmiş olan müşriklerden Halit bin Velid’in savaşı kaybetmelerine rağmen 200 kişilik süvari birliği ile birlikte sabırla beklemesi, zaferin seyrini değiştirmiştir. Mücadeleye ilişkin ilahi yasaya sabrederek uyan Halid Bin Velid olmuş olduğundan ilahi yasanın doğal sonucu tezahür etmiş; müşrikler savaşı kazanmışlardır. Bunu üzerine Müslümanların bir kesimi bu nereden çıktı diye yakınmışlardır. Allah’ın bu soruya, serzenişe verdiği cevap, nefislerdeki değişimin istikametinin doğurduğu bir sonuç olduğu şeklindedir:

“[3.165] Başınıza bir belâ gelince niçin: «Bu nereden » diyorsunuz Halbuki siz (Bedir’de) onların (düşmanların) başlarına bunun iki katı belâ getirmiştiniz. Ey Peygamber, onlara de ki: «Bu belâyı kendi başınıza siz getirdiniz.» Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.”

Bu iki değişim arasındaki öncelik ve sonralık ilişkisi, Nahl suresi 33. ayetinde kesin bir kanuniyet olarak ifade edilmektedir. İnsanın başına gelenler, kendi elleri ile yaptıklarının bir ürünü, bir sonucudur:

“[16.33] Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.”

Sonuç: Nefislerde Değişen Nedir

Eğer değişim öncelikle ferd ve toplumun nefislerinde meydana geliyor ve değişimin yönüne bağlı olarak nimet ve külfet, ödül ve ceza hak ediliyorsa, ferd ve toplumun nefislerinde değişen nedir Ya da değiştirilmesi gereken nedir

Kaynaklar

1- Elmalılı, H. Y., Hak Dini Kuran Dili, Azim Dağıtım, İstanbul, Cilt 4, S: 243.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...