(Milli Gazete)
Giriş
Kurulduğu 1948 yılından beri İsrail, Filistin halkı üzerinde soykırım uygulayıp bir taraftan sınırlarını genişletirken diğer taraftan da Filistin halkını göçe zorlamaktadır. Hem öldürerek hem de göç ettirerek Filistin topraklarındaki Filistinli nüfusunu azaltmaya çalışmaktadır. İsrail, Gazze ye 2008-2009 yılında Dökme Kurşun , 2012 de, Bulut Sütunu ve Temmuz 2014 de Koruyucu Hat isimli saldırıları ile uluslararası savaş hukukunda suç sayılan kitle imha silahlarını (Seyreltilmiş Uranyumlu Bomba, Fosfor Bombası, Misket Bombası) kullanarak tam bir soykırım girişiminde bulunmuştur. İsrail, uluslararası hukuka göre yasak olan silahları, sivil halk üzerinde denemektedir.
Buna karşılık BM den, NATO dan, İnsan Hakları Örgütlerinden, ABD den, AB den ve özgür olduğu söylenip duran uluslararası medyadan hiç ses çıkmamaktadır. BM, NATO, ABD, İngiltere, AB, Almanya, Fransa gibi sanayileşmiş Batı ülkeleri, İsrail saldırılarını onaylamakta ve destek vermektedir. Bunlar, İsrail in katliamlarına iştirak etmiş olduklarından dolayı katil unvanına hak kazanmışlardır. Bunun yanı sıra Türkiye, Iran, Katar, Sudan gibi birkaç Müslüman ülke yönetimleri, tepki vermekte ve fakat halkı Müslüman olan İslam coğrafyasındaki diğer yönetimler susmaktadır. Mısır, Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap emirlikleri susmakla kalmayıp İsrail e destek vermektedirler. Bu tutumlarından dolayı Batı ile mukayese edildiğinde bunlar iki kez katildirler. Mısır Refah Kapısını kapatarak ambargo uyguladığı için üç kez katildir. Gazze de şehit olan her çocuğun mübarek kanında, bu kanlı katillerin pis elleri vardır. Bunlar, ellerinden Müslüman kanı damlayan vampirlerdir. Ve bir gün bu hesap, Allah ın izniyle mutlaka sorulacaktır.
BM nin İsrail le ilgili aldığı 100 civarındaki kararın hiç birinin uygulanmaması ya da İsrail i ciddi sıkıntıya sokacak kararların ABD, İngiltere tarafından veto edilmesi ne anlama gelmektedir İsrail, Ortadoğu coğrafyasında nükleer, kimyasal, biyolojik silahlara sahip olan ve bu konuda sürekli çalışma içerisinde bulunan tek ülkedir. İsrail in kitle imha silahlarına sahip olması, bugüne kadar dünyanın gündemine girmemiştir. Buna karşılık İran nükleer zenginleştirme tesisleri kurdu diye Batı ayağa kalkmakta ve İran a yaptırım uygulamakta ve İsrail, İran ı tehdit edip vuracağını söylemektedir. Dünyanın zalimleri, `İsrail in kendini savunma hakkı olduğunu söyleme duygusuzluğunu ve yüzsüzlüğünü gösterebilmektedir.
BM nin Mavi Marmara gemisi baskını ile ilgili Palmer raporunda, İsrail in Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda saldırıp 9 kişiyi öldürmesi, İsrail in güvenliği açısından nasıl meşru kabul edilebilmektedir Bunu Türkiye ya da herhangi bir İslam ülkesi yapmış olsaydı rapor nasıl olurdu Gerçekten de bunlar, uluslararası hukuka göre meşru bir savunma hakkı mı İsrail için meşru müdafaa hakkı olan başkaları için niçin olmuyor/olamıyor Batı dünyasının ve uluslararası kuruluşların İsrail i kayıtsız şartsız desteklemesinin sebebi hikmeti nedir Türkiye ye yerleştirilen Füze Kalkanı, Kürecik Üssü, bu çerçevede kimi, kime karşı koruyacaktır/korumaktadır Kürecik Üssü, İsrail in operasyonlarında kullanılıp kullanılmadığı, destek verip vermediği kim tarafından kontrol edilmektedir Türkiye tarafından kontrol edilebilmekte midir?
Mayınlı arazinin temizlenmesi karşılığında İsrail e kiralanmasına, Güneydoğu sınırları boyunca erken uyarı sisteminin İsrail tarafından kurulmasına ilişkin ihaleler, Deniz Baykal ın başvurusu ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeseydi, bugün Güneydoğu da neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz Mossad İstihbaratına güvenilmesi, İnsansız Hava Araçları İhalesi nin İsrail e verilmesi ve istenen sonuçların alınamaması, Konya da İsrail ile askeri tatbikat yapılması, askeri ihalelerin çoğunun İsrail e verilmesi, Kuzey Irak petrollerinin İsrail e satılması, Türkiye nin çok ciddi bir zaafı değil miydi/değil midir Bu bir basiretsizlik değil midir O günlerde bunlara karşı çıkanları, Yahudi düşmanlığı ile suçlamak ya da gençlik döneminin takıntıları olarak isimlendirip hor görmek, bir basiretsizlik ve ferasetsizlik değil miydi/değil midir 28 Şubat Postmodern darbesi, Sabatayist bir darbe değil midir?
Bütün bunların sorgulanması, dost, düşman ve müttefik tanımının yeniden yapılması gerekmiyor mu?
Gerçekte olup biten nedir
Büyük Ortadoğu denilen coğrafyada ve dünyada vuku bulan olayları, gerçek anlamda anlayabilmek, sonra da uygun alternatif çözüm ve politikalar geliştirebilmek, öncelikle Siyonizm in yapısını, zihniyetini, hedeflerini, plan, proje, taktik ve stratejilerini çok iyi bilmekle mümkündür. Bunun yanı sıra Kutsal kitaplarda İsrail oğulları/Yahudiler ile ilgili anlatılanlardan İsrail oğullarının/Yahudilerin karakteristik özelliklerini, gerçekçi ve adil bir şekilde tespit etmek gerekmektedir. Bu yazı serisinin amacı, duygusal bir tepki ortaya koymak değildir. Yıllardır duygusal, günübirlik tepki verip kaybeden bir coğrafyanın mensuplarıyız. Amacımız, duygusallıktan kurtulup içinde bulunduğumuz durumu, objektif olarak ortaya koyabilmek ve kendimizi aldatmamaktır.
Amacımız, bir başkasının satranç tahtasında piyon olarak kullanılmak yerine oyun kurmak, oyun kurucu olmaktır. O nedenle gerçekçi olmak, büyük davanın öncü ve önder kadroları için vazgeçilmez, olmazsa olmaz bir ilke, düsturdur. Bu yazı serisinde öncelikle İsrail in son saldırılardaki amacını, hedefini ortaya koyacağız. Daha sonra Türkiye de büyük bir kesim tarafından ciddiye alınmayan, anlaşılamayan ya da anlaşılmak istenmeyen Siyonizm in temel varsayımlarını, (Amentüsü), mantığını, strateji ve taktiklerini ana hatları ile inceleyeceğiz. Daha sonra Siyonizm e karşı verilmesi gereken mücadelenin temel karakteristiklerini ortaya koyan bir yol haritası çizeceğiz. Türkiye de, parlamento içi siyasette, Siyonizm i bir tehlike olarak ilk kez gündeme getiren Rahmetli Erbakan Hoca olup ömrünü buna adamıştır. Ne yazık ki ne bugünkü siyasi iktidar tarafından ve ne de Türkiye tarafından gereği gibi anlaşılamamıştır. Irak Suriye hattında vuku bulan olayları inceleyen yazı serisi, Filistin meselesinden dolayı şimdilik kesintiye uğramıştır. Özür dileriz.
İsrail in Koruyucu Hat Operasyonu
İsrail, Siyonizm in temel felsefesine, mantığına ve stratejisine uygun olarak Ortadoğu da bir politika izlemektedir. Bu politikanın özünde, Makyavelist yaklaşım var olup hiçbir kural, kaide, ahit ve kutsal tanımamaktadır. Her şey mubah ve meşrudur; menfaatine ne geliyorsa onu yapmak esastır. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry nin Temmuz 2013 de başlattığı İsrail-Filistin barış görüşmelerini, gelinen nokta işine gelmediği için İsrail in çıkmaza sokması, bu yaklaşımın sonucudur. Yapılan anlaşmaya göre İsrail, Filistinli mahkûmları serbest bırakması ve yerleşim faaliyetlerini durdurması gerekmekteydi. İsrail bu iki şartı yerine getirmeyerek yapılan görüşmeleri kilitlemiştir.
Ardından Hamas ve FKÖ birlikte Filistin de bir uzlaşı/birlik hükümeti kurulmasına karar verince, İsrail, Kerry nin başlattığı barış görüşmelerini tek yanlı olarak askıya almıştır. Bunun üzerine Kerry, gelinen süreçten İsrail in ağırlıklı olarak sorumlu olduğunu ortaya koyan açıklamalar yapmıştır. Kerry nin açıklamaları, İsrail yönetimini rahatsız etmiştir. Ancak İsrail i asıl rahatsız eden Filistin in bütünleşmesine ve Hamasi n etkisinin artmasına sebebiyet veren Uzlaşma hükümetinin kurulmasının öngörülmesidir. Bütünleşmiş bir Filistin, Filistin direnişine güç katması yanı sıra İslam coğrafyasındaki yönetimlerin önce aranızda barışın, anlaşın sonra destek isteyin tarzındaki gerekçelerini veya mazeretlerini geçersiz kılması açısından da önemli bir durumdur.
Kerry nin suçlamalarını ve Filistin in bütünleşmesinin oluşturduğu olumsuz havayı kırmak için İsrail, Siyonizm in temel taktiklerinden olan provokasyon taktiğine baş vurmuştur. Bunlar, son operasyonun sebeplerinden görünenleridir. Ancak asıl sebep bunlar değildir. Libya dan Irak a kadar olan coğrafyada kendisine kafa tutabilecek hiçbir yönetimin olmaması, hepsinin kendi derdine düşmesi, Hamas a yardım yapacak güçte olmamaları ve başta Mısır, Suud olmak üzere birçok Arap yönetiminin Müslüman kardeşlere karşı İsrail in yanında yer almış olması ve Türkiye nin kendi iç işleri ile meşgul olmasından dolayı oluşan ortamda İsrail, Hamas ı yok etmek ve Gazze yi İsrail toprağı yapmak için şartların çok uygun olduğunu düşünmektedir. Bu hedef gerçekleştirilemez ise, Gazze nin sahip olduğu gaz yataklarını ele geçirmek ikinci derecede bir hedef olarak öngörülmektedir. Bu iki büyük hedef, İsrail in provokasyon yaparak harekete geçmesi için yeterli olmuştur. İsrail, 27 Haziran da Gazze de bir mülteci kampına saldırı düzenleyerek iki Filistinliyi öldürmüştür.
Bu saldırının ardından Batı Şeria da 12 Haziran da kaybolan 3 Yahudi yerleşimcinin 18 gün sonra ölü bulunmasının ardından Kudüs te 16 yaşındaki Filistinli genç Muhammed Ebu Hudayr, 2 Temmuz da Yahudi yerleşimciler tarafından kaçırılmış ve diri diri yakılarak öldürülmüştür. Art arda gelen bu olaylar, ortamı gerginleştirmiş, her iki kesimi patlamaya hazır hale getirmiştir. Burada ilginç olan nokta, Hamas, Batı Şeria da kaçırılıp öldürülen 3 Yahudi gençle ilgisinin olmadığını ısrarla dile getirmiş, iddiaları ret etmiş olmasına rağmen, İsrail in Hamas ı sorumlu tutmasıdır. Tek yanlı yapılan suçlamaların devamında İsrail, toplu cezalandırmalara girişmiş ve kitlesel tutuklamalar yapmıştır.
Bunun üzerine Gazze den İsrail e yönelik sivil ya da asker kaybına neden olmayan füze saldırıları gerçekleşmiştir. Füze saldırılarını bahane eden İsrail, 7 Temmuz günü, Koruyucu Hat adını verdiği askeri harekâtı, Hava, Kara ve Deniz kuvvetlerinin katılımı ile başlatmıştır (1). Burada dikkat edilmesi gereken nokta, İsrail in bundan önce Filistin e yaptığı tüm saldırılarda da benzer gerekçeleri kullanmış olmasıdır. Son 6 yılda Gazze ye yaptığı 3 büyük saldırıda da benzer gerekçelerle hareket etmiştir. Bu Siyonizm in Kudurmuş Köpek stratejisinin bir taktiğinden ibarettir. Bunun için geçmişe kısa bir seyahat yapmakta fayda vardır.
Sürekli Tehlike, Sürekli Korku ve Sürekli Provokasyon
Siyonist stratejide provokasyon en önemli silahtır. Vurup vuruldum diye yaygara koparmak, Siyonistlerin her zaman başvurduğu bir yoldur. Uluslararası sermaye ve medya gücünü kullanarak kamuoyunu aldatmak asıldır. Bu yöntem, hiç değişmezdir. Sabra ve Şatila katliamları münasebetiyle Le Monde ki yazısında yazar Tahar Bin Cellun (Tahar Ben Jelloun) bu taktiğin sürekli kullanıldığına dikkat çekmektedir: Hep aynı ana rastlamış olan olaylar vardır, bunların sık sık tekrar etmesi, sonunda ister istemez insana son derece önemli bir ipucu verir.
Şu an artık Avrupa da Yahudi düşmanı bir suikastın neye hizmet ettiği ve bu cinayetten kimin yarar sağladığı çok iyi biliniyor: Böyle bir suikast, Filistinli ve Lübnanlı sivil halkın kasıtlı bir katliamı için kullanılıyor. Bu tür suikastların Beyrut u kan deryasına çevirmenin ya öncesinde, ya hemen peşinde veya aynı zamanda meydana geldikleri rahatça gözlenebilir. Bu terörist eylemler, öyle plânlanmakta ve öyle mükemmel bir şekilde icra edilmektedir ki, şimdiye kadar bunların hepsi de güdülen siyasî hedefe dolaylı veya dolaysız isabet etmiştir. Bu hedef, Filistin meselesinin biraz anlayış kazanır, hatta biraz sempati toplar gibi olduğu her seferinde dikkatleri saptırmaktır. Kurbanları, cellâtlar ve teröristler yapmak için sistemli olarak durumun tersine çevrilmesi söz konusu değil midir Filistinliler i terörist yaparken, onlar tarihten ve dolayısıyla da hak ve hukuktan kovulup atılmaktadır. 9 Ağustos taki Rosiers Sokağı katliamı, Beyrut üzerine boşalan her türlü bomba tufanından birkaç saat önce meydana gelmedi mi Beşir Gemayel in katlini, iki saat sonra, İsrail ordusunun Batı Beyrut a girişi takip etmedi mi (bu durum aynı zamanda Yaser Arafat ın Papa ile tarihî görüşmesini de dikkatlerden kaçırmadı mı) Cardinet Sokağı nda bomba konulmuş arabanın havaya uçurulması ve ertesi gün Bruxelles sinagogu önünde silâhla tarama, Sabra ve Şatila kamplarında benzeri görülmemiş katliamla aynı zamana rastlatılmadı mı (2)
1982 de Londra da bir İsrail diplomatına karşı yapılan suikast için Siyonistler, Filistin Kurtuluş Örgütü nü suçlayarak Lübnan ı işgal edip 20 bin kişiyi öldürürler. Oysa FKÖ nün olayla hiçbir ilgisi yoktur. İngiltere başbakanı Thatcher, Avam Kamarasında bu cinayetin F.K.Ö. nün azılı düşmanı biri tarafından işlenmiş olduğunun delilini ortaya koyarak İsrailli Yöneticileri açık bir şekilde suçlamıştır: Suikastı düzenleyenlerin üzerlerinde bulunan öldürülecek kişilerin listesinde, F.K.Ö. nün Londra sorumlusunun ismi de yer alıyordu...
Bu da İsrail in iddialarının aksine, saldırganların F.K.Ö. den destek almadıklarını ispatlamaktadır... İsrail in Lübnan a saldırısının bu suikastla bağlantılı bir misilleme hareketi olduğunu sanmıyorum: İsrailliler düşmanlıkları tazelemek için söz konusu suikastta bir bahane bulmuşlardır. (3) Achille Lauro gemisi cinayetinde de aynı taktikle Tunus vurulmuştur. Dökme Kurşun Operasyonunda Güney Lübnan ın bombalanarak tahrip edilmesi, bir İsrail askerinin kaçırılmasına dayandırılmıştır. Oysa ondan önce deniz kenarında piknik yapan 11 kişilik bir Filistinli aile, İsrail tarafından katledilmiş, Hamas ve ardından Hizbullah buna misilleme yapmışlardır. Ama ne yazık ki kamuoyunun dikkatinden bu nokta kaçırılmıştır. Siyonistler vurmuşlar ve vuruldum diye yaygara koparmışlardır. Lübnan dan binlerce insan göçe ettirilmiş, evleri yerle bir edilmiştir. Eğer Hizbullah direnişi olmasaydı Siyonistler geçmişte yaptıkları gibi o günde toprak işgalleri yapacaklardı. İki adım ileri bir adım geri politikasıyla yeni toprakları ilhak edeceklerdi.
Siyonistlerin bu taktiklerinin, biri içeriye diğeri dışarıya dönük iki amacı vardır. İçeriye dönük olanı Yahudilerin devamlı tehdit altında olduğuna Yahudileri inandırmak; böylece uyguladıkları politikaların doğru ve geçerli olduğunu kabul ettirmek. Yahudilerin tehdit altında olması psikolojisinden yararlanarak dünya Yahudi organizasyonlarından gerekli yardımı sağlamak. Dışarıya dönük amaçta ise devamlı şiddet ve devlet terörünü kullanmayı meşru hale getirmek. Böylece Araplar üzerine dehşet saçarak onları göç ettirmek.
Sonuç: Yorumsuz; Eli Kanlı Katillere, Duyarsızlara, Nemelazımcılara İthaf: Tükürün
Ey, bu toprakta birer na ş-ı perîşân bırakıp,
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!
Tükürün: Belki biraz duygu gelir arımıza!
Tükürün cebhe-i lakaydına Şark ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti(Ümmeti) alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salib in o hayâsız yüzüne!
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!
Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
Hele i lanı zamanında şu mel un harbin,
«Bize efkâr-ı umûmiyyesi lâzım Garb ın;
O da Allah ı bırakmakla olur» herzesini,
Halka îman gibi telkin ile, dînin sesini
Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün!...
Mehmet Akif Ersoy, 30 Ocak 1913.
Kaynaklar
1-Karabat, A., İsrail in amacı ne Al Jazeera, 18.07.2014.
2- Garaudy R., İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996: S: 217-230
3- Garaudy R., Age. S: 257-258
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder