(Milli Gazete)
Giriş
El Kaide türü yapıları tek, homojen bir yapı olarak
görmekten ziyade inşa edilen bir marka olarak görmek, arka planda gerçek samimi
örgüt mensuplarından farklı istihbaratlara kadar uzanabilen, farklı alt
grupların var olduğunu kabullenmek gerekmektedir.
Son zamanlarda IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) hareketinin
Suriye-Irak hattında art arda yaptığı hamlelerle elde ettiği başarılar, IŞİD’i
tüm dünyanın gündemine yerleştirmiş, şimdilik elde ettiği başarılar
tartışılmaya ve konuşulmaya başlanmıştır. Bu durum ister istemez IŞİD kimdir
Fikri yapısı mücadele anlayışı, strateji ve taktikleri nelerdir sorularının
gündeme gelmesine sebebiyet vermiştir.
IŞİD’i incelerken El Kaide için ifade ettiğimiz tehlike,
IŞİD için geçerli olabilir. Bir yapıyı değerlendirmek, elde edilen, elde var
olan, medyaya servis edilen bilgilere dayanılarak yapılmaktadır. Bu bilgilerin
sıhhat derecesi önemlidir. Çok farklı malzemeden sağlam bir analiz yaparak
sonuca varmaya çalışmak, sonunda hatalara sebebiyet verebilir. Bu nedenle
değerlendirmelerimizde her zaman bir hata payının var olduğunu söylemeliyiz.
Olayların üzerinden belli bir zaman geçmeden gerçeği olduğu gibi öğrenmek,
bazen mümkün olamayabilir. Bu gerçek daima göz önüne alınmalı, yanılgılardan ve
hatalardan dolayı okuyucu kardeşlerimiz bizleri bağışlamalıdır.
IŞİD’in Temel Strateji ve Taktikleri
IŞİD, bugüne kadar Irak ve Suriye’de savaşan benzer örgütler
içerisinde derin bir stratejik aklın öngörebileceği yüksek bir strateji
uygulamaktadır. Silahlı mücadele deneyimi yüksek olan ve çok değişik ülkelerden
gelen savaşçılardan oluşan ve esnek birleşik cephe mantığıyla çalışan, bugüne
kadar alan hâkimiyetinden ziyade karşı olduğu güçlere ağır zarar vermeyi
öngören, vur ve kaç mantığına uygun yapılanan bir örgütün; bu yüksek stratejiyi
tek başına uygulama imkânı çok zayıf bir ihtimal olmakla beraber mümkündür. Ya
da bu yüksek stratejik akıl, ortak düşmana karşı ortak menfaatleri var olan
devletler, istihbarat örgütleri ile birlikte ortaya konuluyor olabilir. Bu da,
mümkün hem de, en mümkün durum olabilir. Dolayısıyla IŞİD’ın uyguladığı
stratejinin ortaya koyucuları, bizzat örgütün tek başına kendisi olabileceği
gibi ortak düşmana karşı ittifak içerisinde olduğu devletler yada istihbarat
örgütleri de olabilir.
Birinci durumda örgüt kendi öz iradesiyle inşa ettiği
stratejisini uygulamaya soktuğunda farklı devlet ya da istihbaratların ayağına
basma ihtimali çok yüksek olabileceğinden yol boyu ödeyebileceği bedel de
yüksektir ve karşısında otomatik olarak bir cephe oluşur. İkinci durumda,
ittifaka girdiğinde, önündeki mayınların bir kısmı müttefiklerinin gücüne bağlı
olarak otomatik olarak temizlenir.
Yer altında olan savaşçı bir örgütün bilgi alma, toplama
imkânları kısıtlı iken; istihbarat örgütlerinin, bilgi toplama imkânları çok
daha geniştir. Genel olarak savaşçı örgütleri ittifaka zorlayan çok temel
etken, bu durumdur. Kavşaktan ayrılma meydana geldiğinde, ortak payda, ortak menfaatlerde
ayrışma olduğunda, savaşçı örgütlerin ödeyeceği bedel de çok yüksek olmaktadır.
Ayrıca devletlerarası oyunda, pazarlık güç, imkân ve çeşitleri çok daha fazla
olduğundan istihbaratların ya da ilgili devletlerin aralarında anlaşıp yeni
ittifaklar kurarak, eski müttefikini satması, çok sık karşılaşılan bir
durumdur. Ya da ittifak edilen devlet içerisinde güç değişimi, savaşçı örgütün
satılması sonucunu doğurabilir. Irak özelinde Molla Mustafa’nın başına
gelenler; Türkiye özelinde 12 Mart muhtırasında, 12 Eylül darbesinde gerek
komünist hareketlerin, gerekse ülkücü hareketin ve hatta Abdullah Öcalan’ın
başına gelenler, bu açıdan ibretle okunması ve ders alınması gereken tarihi
vakalardır. Molla Mustafa Barzanı’nın ABD ve Iran tarafından Irak devletine
satılmasının acı hikâyesi, Engin Tuşalp’in`Zehir Yüklü Bulutlar’ adlı
kitabından okunmasında fayda vardır.
Bu ön hatırlatmadan sonra IŞID’in uyguladığı stratejinin
temel özelliklerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
• Birleşik cephe Hareketi
• Esnek Teşkilatlanma Modeli: Yabancı savaşçılara açık,
etnik açıdan çok uluslu, katı merkezi bağlılık istemeyen bir teşkilatlanma
modeli
• Katı, Disiplinli Hücre Türü Teşkilatlanma Modeli
• Stratejik alan hâkimiyeti: Enerji üretim alanları, petrol
rafinerileri ve su kaynakları…
• Devlet Refleksi Gösterme: Alan hâkimiyeti kurma. Halka
sosyal yardımda bulunma, vergi toplama, halkı diğer örgütlere karşı koruma.
Kendi hâkimiyet bölgesinde hiçbir örgüte hayat hakkı tanımama, kendi anlayışına
uygun bir hukuk uygulama
• Kudurmuş Köpek Taktiği: Dokunma yanarsın mesajı verme:
Rakipleri, muhalifleri acımasız bir şekilde imha etme ve bunu Sosyal medyada
yayınlama. Vahşi İnfaz şekillerini (kafa kesme gibi) irade çözme amaçlı
kullanma.
• Tekfirci, Tek Tipçi Yaklaşım
• Güçlü bir Sosyal Medya Ağı ve Kullanımı
• “Silahlı Propaganda”
• Ana Düşman Yaklaşımı: Şiileri ve İşgalci güçler
• Genel Düşman: IŞİD otoritesini kabul etmeyen herkes
• Ana Dayanak Kitle: Sünni halk tabanı
• Ses Getirici IŞİD Markalı Eylemler: Bombalı saldırılar ve
Bomba yüklü kamyonlarla saldırı; İntihar eylemcileri
• Makyavelist yaklaşım: Sivil mekânlara bombalı saldırılar
• Güçlü Psikolojik Harekât
• Onur Kurtarma, İntikam Alma Operasyonları: Hapishane
baskınları
• Ani ve Hızlı Hareket Etme Taktiği
• Dolaylı Harp Stratejisi ve Ters Köşe Taktikler
• Düşmanlarının ve Rakiplerinin Kutsallarına saygı
Göstermeme: Kiliselere, Şii ve Alevilere ait ibadethanelere, camilere,
mescitlere ve türbelere saldırmak, imha etmek
Devlet Refleksi Gösterme
IŞİD’i, Irak-Suriye cephesinde savaşan örgütlerden ayıran en
temel özellik, kendisini devlet olarak görmesi, alan hâkimiyeti kurarak
kendinin öngördüğü bir hukuku halka zorla uygulatmasıdır. Ana strateji, bu
temel stratejik hedef üzerine oturtulmuştur. Her türlü eylem buna bağlı olarak
şekillenmektedir. Buna karşılık diğer yapılar, Irak ve Suriye’de ki Siyasi
iktidarları yıkmaya çalışmakta, mevcut yapı yıkıldıktan sonra devlet
kurulmasını öngörmektedirler (1,2). IŞİD’in dışındaki diğer örgütler, Irak-Suriye’nin
her bölgesinde intihar eylemleriyle sesini duyurmaya çalışırken; IŞİD stratejik
bölgelerde yoğunlaşmakta ve açık savaş taktiği uygulayarak alan hâkimiyeti
kurmakta, ele geçirdiği bölgeleri devletine (!) dâhil ederek devletinin (!)
sınırlarını genişletmektedir.
Bu temel stratejik yaklaşım, IŞİD’in çok farklı kesimlerle
işbirliği yapmasına imkân vermektedir. Suriye’de Esed’e karşı savaşmamakta;
Esed’in boşalttığı alanlarda (Palmira Çölü’nün Kuzey doğusunda kalan Rakka,
Deyr ez Zor ve Haseke vilayetlerinde) Esed’e karşı savaşan/savaşmış örgütlerle
savaşarak alan hâkimiyeti kurmaya çalışmaktadır. Esed de, son Irak’taki IŞİD
mevzilerini bombalaması hariç, IŞİD’e karşı savaşmamaktadır (2). Esed, kendisi
açısından stratejik olmayan alanları IŞİD’e bırakmakta bir sakınca görmemekte;
IŞİD’in diğer örgütlerle savaşması, kendi işine gelmektedir. Bu tutum, IŞİD’in
Esed’le iş tuttuğu yorumlarının yapılmasına sebebiyet vermektedir. Diğer
taraftan IŞİD’in devlet kurma gibi müşahhas bir hedef ortaya koyması, değişik savaşçıların
ona katılmasını sağlamakta ve gücünün artırmasına imkân vermektedir.
“Dolaylı harp stratejisi” ile ters köşe taktikler
uygulamakta, beklenmeyen yerlerde, anı saldırılarla hedefi ele geçirmektedir.
Bu anı ve şok edici darbeler, hem meşhurluğunu, itibarını hem de gücünü
artırmaktadır. Musul’u ele geçirip Kerkük’e yönelmekte ve fakat Kerkük’e
girmeyip Bağdat’a yönelmektedir. Bir taraftan Süleyman Şah Türbesi’ni yok
edeceğini söyleyip saldırmamakta; fakat diğer taraftan Türkiye’nin Musul
Konsolosluğunu işgal edip 49 çalışan personeli rehine almaktadır. Belki de,
devlet olarak görülüp Türkiye tarafından muhatap alınmasını istemektedir; belki
de, Türkiye’deki seçimleri küresel bir stratejiye uygun olarak şekillendirmek
istemektedir. Hangisinin doğru olduğunu zaman gösterecektir. Ancak Türkiye’ye
kafa tutacak bu cesareti, nereden bulmaktadır Sorusunun cevabı aranmalıdır.
Bütün bu uygulamalar, IŞİD’in içinde ya da arkasında çok
güçlü bir stratejik aklın var olduğunu göstermektedir. Bu stratejik akıl
keşfedilmeden bundan sonra olabilecekleri tahmin etmek çok zor olacaktır.
Birleşik Cephe Hareketi ve Esnek Teşkilatlanma Modeli
IŞİD’in hareket seyri, uyguladığı taktiklere bakıldığında
başlangıçtan itibaren çok dikkat çekmeyen, katı teşkilatlanma modelinin (Hücre
türü yapılanış) yanı sıra; esnek teşkilatlanma modeline uygun bir birleşik
cephe oluşturma stratejisi izlediği ve buna karşı çıkanları, farklı gerekçeler
göstererek ortadan kaldırdığı gerçeğidir. Yol boyu uygulanan strateji, taktik
ve politikaları göz önüne aldığımızda IŞİD hareketi, salt bir savaşçı örgüt
olmanın ötesinde daha büyük hedefleri olan bir hareket olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu gerçek anlaşılmadan bugün Suriye-Irak hattında olanları
anlamak, yorumlamak, değerlendirmek mümkün değildir.
Daha hareketin başlangıç aşamasında Irak İşgalinden önce
Zarkavi’nin Irak’a gelerek Kuzey Irak’ta İslami ve Kürt direniş örgütü olan
Ansar al-Islam ile irtibat kurarak bir cephe hareketi oluşturduğu ve geniş bir
ilişki ağı kurduğu bilinmektedir (1-3). ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra Cema’at
el-Tevhid vel-Cihad al-Ansar ve Irak dışından cihad için gelen yabancı insan
unsurlarını bünyesine alarak ilişki ağını daha da genişletmiştir. Mayıs 2004’te
Cema’at el-Tevhid vel-Cihad bir başka bir İslami grup olan Salafiah al-Mujahidiah
ile birleşerek gücünü ve etki alanını daha da artırmıştır. Ocak 2006’da,
hareket, Irak’ta savaşmakta olan Sünni grupları (beş Sünni direniş grubu) bir
çatı altında toplamak için “Mücahidin Şûra Konseyi” adı altında birleştirici
bir teşkilat kurmuştur. Örgüt, Ekim 2006’ya kadar tüm eylemlerini, Mücahidin
Şûra Konseyi’ne atfen yapmıştır (1). Irak El Kaidesi, bu atılımıyla bir
taraftan teşkilatın yabancı unsurlardan oluştuğuna ilişkin kanaati değiştirmek
istediği diğer taraftan da dayanak bir kitle olarak Sünni tabanı seçtiği
anlaşılmaktadır. Yerel Sünni tabanın desteğini kazanabilmek için atılan diğer
bir adım da, Nisan 2006’da liderliğe Iraklı bir ismi, Ebu Ömer el-Bağdadi’yi
getirmiş olmasıdır. Ancak Mücahit Şûra Konseyi fazla uzun ömürlü olmamıştır.
Ekim 2006’da “Irak İslam Devleti” (IİD) adında bir örgüt kurulmuştur.
“Irak İslam Devleti”, 2012 yılında Suriye cephesinde
el-Kaide unsurları ortaya çıkmaya başlayınca “El Nusra’yı (Nusret Cephesi)”
esnek teşkilatlanma modeline uygun olarak kurmuştur. Nusret cephesi, etkin
olduğu tüm bölgelerde gerçekleştirdiği sosyal yardım faaliyetleri ile hem
halktan destek bulmuş ve hem de savaşçı sayısını artırmıştır. Nusret cephesinin
etkinliği ve meşhurluğu artınca “Irak İslam Devleti” (IİD) liderliği, Nusret cephesi
ile ilgisini ve ilişkisini, esnek teşkilatlanma modelinden katı teşkilatlanma
modeline geçirmek istemiştir. Nisan 2013’te Irak el- Kaidesi lideri Bağdadi,
Nusret Cephesi’nin Suriye’de mücadele eden bir kolu olduğunu, internet
üzerinden duyurarak Nusret Cephesi ile Irak İslam Devleti’nin “Irak Şam İslam
Devleti” (IŞİD) adı altında birleştiğini duyurmuştur. Ancak Bağdadi tarafından
yapılan bu birleşme ilanı, hem Nusra lideri Colani tarafından hem de el-Kaide
lideri Eymen el-Zevahiri tarafından kabul edilmemiştir. Bağdadi’nin
açıklamalarından birkaç gün sonra da Nusra lideri Colani, Şeyh Eymen
el-Zevahiri’ye biat etmiştir. El Kaide lideri Zevahiri, IŞİD’in iptal
edildiğini Irak İslam Devleti’nin faaliyet alanının Irak, Nusret Cephesi’nin
faaliyet alanının ise Suriye olduğunu duyurmuştur. Bağdadi, bu kararı
tanımayarak El Kaide merkez yönetimine karşı çıkmış, hem el Kaide ile hem de
Nusret cephesi ile yollarını ayırmış ve isim olarak da “Irak Şam İslam Devleti”
ismini kullanacaklarını kamuoyuna duyurmuştur (1-4).
IŞİD’in, El Kaide merkez yönetimine karşı çıkması ve tüm
bağları koparması, IŞİD’e ayrı bir gizem katarken; aynı zamanda da, dolaylı bir
şekilde, El Kaideye alternatif bir yapı olduğunu, ayrı bir güç merkezi
oluşturduğunu ve El Kaide’nin mazisinden sorumlu olmadığını ilan etmiştir.
Irak İslam Devleti, Nusret cephesini kurmuş olmasına
karşılık ortak bir isim kullanma durumunda, Irak ve Suriye’deki hareketleri
birleştirerek ortak hareket etme noktasına gelince, yollarının ayrılmış olması
ve ardından aralarında ölümüne bir savaşın başlaması, bu tür yapılanmaların en
zayıf taraflarından biridir. Ayrıca bu esnek model, yabancı istihbaratların
sızmasına ve bir kısım savaşçı üzerinde etkili olmasına imkân vermektedir.
Hızlı yayılma ile sızma arasındaki bu ilişki, ne yazık ki pek dikkate
alınmamaktadır. Hızlı yayılma ile meydana gelen şöhret şehveti, bu tür
hareketlerin yumuşak karnıdır.
IŞİD’ı, Irak içerisinde meşhur kılan ve ona olan ilginin
artmasına sebebiyet veren, katı Şii düşmanlığıdır. Maliki yönetiminin Şii
eksenli politikalar uygulayıp Sünni bölgelere ve yönetimlere baskı uygulaması,
Şiiliğe karşı çok katı mücadele veren IŞİD’i cazip hale getirmiş, birçok Sünni
aşiret ve örgütle ile ittifak/işbirliği yapma imkânını ortaya çıkarmıştır (2).
Medyada yer alan haberler doğruysa Ürdün’de yapılan bir toplantıya katılan
birçok silahlı grup (Irak Aşiretleri Devrim Konseyi, Saddam Hüseyin’in
Yardımcısı İzzet İbrahim liderliğindeki Nakşibendi ordusu, Mücahitler Ordusu,
19 20 Devrimi Tugayları, İslam Ordusu, Cihat Önderliği, el-Mansura grubu,
Ensarı- Tevhit, Ensar-ı Sünne, el-Guraba, el-İhval, Ensaru’l İslam, el-Muhtar),
IŞİD Lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’ye biat ederek Birleşik Cephe Hareketi
içerisinde IŞİD’in önderliğinde yerlerini almışlardır. Ayrıca IŞİD’ın Irak
içerisinde ilerlemesi, Bağdat’a yürümesi, Nusra üzerindeki etkisini artırmış,
medyada alan haberlere göre “İki yıldır IŞİD’e karşı savaşan El Nusra, IŞİD’le
birleştiğini” açıklamıştır (5-7).
ABD Irak’tan çekilmeden önce Sünni aşiretlerden oluşan ve
el-Kaide’ye karşı savaşan Sünni Uyanış (Sahva) Hareketine mensup askerlerin
sadakatinin devam etmesi için ABD, Maliki yönetimine bunların Irak Ordusu
bünyesine alınmasını ve maaşlarının Irak tarafından ödenmesini istemiştir.
Ancak, Maliki, sayısı yüz bin civarında olduğu tahmin edilen Sünni savaşçıların
(Sahva) Irak ordusuna alınmasının Şii iktidarı için tehlikeli olduğunu
düşünerek sadece yirmi bin kişiyi Irak ordusuna almıştır. Bu durum, Sünniler
arasında hayal kırıklığına sebep olmuş ve Sahva mensubu pek çok savaşçının,
“Irak İslam Devleti” safına geçmesine sebebiyet vermiştir.
IŞİD’in Kerkük’e saldırmaması, ya doğrudan ya da dolaylı bir
şekilde Kuzey Irak Kürt yönetimi ile yapılmış bir ittifakın, anlaşmanın sonucu
olabilir; olmayabilir de. Muhtemelen IŞİD, bu aşamada Sünni olan Barzani
kuvvetleri ile savaşmayı stratejik amaçlarına uygun görmemiş, düşman cepheyi
Şiilerin dışına genişletmek istememiştir.
Bağdadı’nin son olarak medyaya çıkıp Halifeliğini ilan
etmesi, Psikolojik bir harekât olarak Irak-Suriye hattında savaşan örgütlere ve
dışarıdan gelebilecek yabancı savaşçılara dönük bir birleşik cephe hareketını
daha da genişletmek amacıyla yapılmış olabilir.
Kaynaklar
1- Gürler, R.T., Özdemir, Ö.B., El Kaide’den Post-Kaide’ye
Dönüşüm: IŞİD, Türkiye Ortadoğu Çalışmaları, Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1,
S:113-155, Mayıs 2014.
2- Irak’ta yaşanan IŞİD değil sistem sorunu, SABAH
19.06.2014
3- Takiye,H., Irak’ta üç senaryo, Al Jazeera 27.06.2014
4- Al Jazeera 28.06.2014
5- 13 örgüt saldırı öncesi IŞİD’le ittifak yaptı, YDH
19.06.2014
6- Halep’teki aşiret liderleri IŞİD saflarına geçti, İhlas
Haber Ajansı 18.06.2014
7- Özer, V., Hürriyet 28.06.2014.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder