25 Temmuz 2013 Perşembe

Mısır büyük İslam devrimi denkleminde iç dinamikler: Ekonomi

 (Milli Gazete)

Allah ım Senin adınla düşmana saldırırım, Senin adınla düşmanın hilesini defederim ve Senin adınla düşmanın üzerine yürürüm.  Hz. Muhammed s.a.v

2001 yılında ABD başkanı Bush tarafından başlatılan ve 100 yıl sürecek haçlı seferleri ile önce Afganistan sonra Irak işgal edilmiş, daha sonra Sudan, Yemen bölünmüş, Suriye, Somalı ve diğer İslam ülkelerinde iç ihtilaflar kaşınarak, İslam coğrafyası kan gölüne çevrilmiştir. İkinci nesil kadife darbe girişimleri (Arap Baharı) ile kurulan oyun Mısır ve Tunus da bozulunca; Mısır da Müslüman Kardeşler yönetimi askeri darbe ile devrilmiştir. Müslüman Kardeşler hareketinin buna cevabı, sivil itaatsizliği öngören, şiddete bulaşmayan bir stratejinin uygulamaya sokulması olmuştur. Mısır iç hesaplaşmaya doğru gitmektedir. Şiddete bulaşmadan yürütülecek bir mücadele, Allah ın izniyle Büyük İslam Devrimini gerçekleştirecektir. Mısır da Büyük İslam devrimi gerçekleştiği an, domino etkisi yaparak İslam coğrafyasındaki tüm işbirlikçi yönetimler, diktatörler yıkılacaktır. 

Böyle bir etkinin var olabileceğini, tüm bölgesel, küresel ve iç aktörlerin gördüğünü ve ona göre hesap yaptıklarını ve Mısır daki sürece müdahil olabileceklerini, İslam coğrafyasındaki tüm Müslümanlar ve İslami hareketler, göz önüne almak zorundadırlar. O nedenle Mısırda bundan böyle muhtemel tüm değişimler, iç dinamikler, bölgesel dinamikler ve küresel dinamiklerin etkileşimi ile şekillenecektir. Mısır da vuku bulabilecek tüm olayları, bu üç dinamiği ele alarak incelemek zorundayız. İslam coğrafyasında büyük İslam devriminin gerçekleşmesi için, 21. Yüzyıl Haçlı Seferlerini Mısır da durdurup yok etmeliyiz. Bu yazı serisinde, Mısır da ard arda vuku bulan olayların analizi yapılacak ve buradan Dünya İslam Birliği ve Büyük İslam Devrimi için çıkarılacak derslere yer verilecektir.

Mısır İç Dinamikleri

Mısıra vuku bulan ve vuku bulabilecek olaylar üzerinde, Mısır ın iktisadi, siyası, sosyal-toplumsal ve askeri yapısı etkili olacaktır. Bunlar Mısır ın iç dinamikleridir. Mısır daki iç gelişmeler üzerinde, bu iç dinamiklerin önemli bir etkisi olacak ve olaylar bu etkileşime bağlı olarak gelişip, şekillenecektir. Kadife Darbeler, gayrı memnunların koalisyonu üzerine inşa edilmektedir. Mursi İktidarında Tahrir meydanına toplanan kitleler, sadece siyasi rakip kitleler olmayıp Mursi nin iktidarı zamanında gayrı memnun hale gelen/getirilen diğer insan unsurlarını da içermektedir. Tıpkı Taksim de olduğu gibi; eşcinsellerle, namaz kılanları Taksim de buluşturan, bir araya getiren etken, AKP iktidarının değişik uygulamalarına, farklı kesimlerin, farklı gerekçelerle tepkili olmasıdır. Gerekçelerinin haklı ya da haksız olması bu aşamada önemli değildir. Kadife Darbecilerin mahareti, bu farklı kesimleri ideolojik, siyasi bir görüntü vermeden Taksim de buluşturmuş olmasıdır. Müslüman Kardeş Hareketi mensupları, Mursi nin devlet başkanlığı döneminde değişik zamanlarda yapılan Mursi karşıtı gösterilere, grevlere katılanların hangi gerekçe ile katıldıklarını öğrenip, yeni süreçte uygulayacakları politika ve stratejilerde bu olguyu göz önüne almaları gerekmektedir. Mursi iktidarı dönemindeki tüm gayrı memnunları aynı kefeye koyarak bir politika ve strateji geliştirmek yanlış olacaktır. Müslüman kardeşler hareketinin yapacağı ilk hamle, gayrı memnunlar cephesini çözmek ve mümkünse kendi saflarına katmak olmalıdır. Bu, mustazaflarla müstekbirlerin saflarını ayrıştırma operasyonudur (34 Sebe 33).

Mısır Ekonomisi

Gayrı memnunlar üzerinde en etkili olan unsur, bozuk olan Mısır ekonomisinin Mursi döneminde daha da bozulmuş, daha doğrusu sistemin sahipleri tarafından, iç güç odakları (ordu, büyük sermaye grupları, bürokrasi), daha da fazla tahrip edilmiş olmasıdır. Muhammed Mursi nin, Kahire deki Uluslararası Konferans Merkezi nde yaptığı konuşmada, Daha ilk günden, Mısır ın ilk özgür ve demokratik yollarla seçilen devlet başkanı olarak beni devirmek isteyenler tarafından bir biri ardına komplolarla karşı karşıya kalıyorum. Bu kadar zehirli bir havada, liderin en iyisi bile nasıl büyük başarılar elde edebilir Yalnızca bir yıl boyunca, 4 bin 900 e yakın grev ve 22 tane milyonlara protesto çağrıları yapıldı. Devrilen rejimin eski işbirlikçileri devletin çökmesi için planlar yapıyor (1) şeklindeki açıklaması, ekonominin eski rejim mensupları tarafından bilerek ve istenerek tahrip edildiği anlamına gelmektedir. Keza, Mısır da yapılan değişik eylem ve uygulamalarla ilgili olarak İç Ticaret ve Arz Bakanı Nasır el Faraş ın; Bunlar darbeyi hazırlamak içindi. Devlet içerisinde depolama tesislerinden benzin istasyonlarına, petrol ürünleri nakleden arabalara kadar devlet içindeki çeşitli çevreler, hep kriz oluşturma çabalarına katıldılar. şeklindeki açıklaması, ekonomi üzerinden kurulan oyunun mahiyetini ortaya koymaktadır (2,3).

Öyleyse bunun kısası haktır. Müslüman Kardeşler hareketinin Büyük İslam Devrimi Stratejisi, bu olguyu göz önüne almak zorundadır. Çünkü yeni dönemde Mısır ekonomisinin yapısı ve gidişatı, süreci olumlu ya da olumsuz olarak etkileyecektir. O nedenle Mısır ekonomisine ve ekonomi içerisinde ordunun payına yakından bakmakta fayda vardır. Mısır ekonomisi ile ilgili nispeten sağlıklı bilgiler, genellikle, 2006-2010 dönemine aittir. Sonrası dönem, Kadife darbe süreci olduğu için sağlıklı bilgiler literatürde yer almamaktadır. Dolayısıyla burada yapılacak değerlendirme bu bilgiler üzerinden olacaktır. Mısır, yaklaşık 80 milyon nüfusu ile Arap dünyasının en çok nüfusa sahip, dünyanın en büyük 15. ülkesidir ve ekonomisi itibarıyla da, Suudi Arabistan dan sonra Arap dünyasının en büyük ekonomisidir (4). 2006-2010 dönemde Mısır ekonomisi, yıllık ortalama % 6.2 büyüyerek, kişi başına GSYH da yıllık ortalama gelir 2698$ düzeyine ulaşmıştır. Mısır ekonomisi, tarım, sanayi ve hizmet alt sektörleri üzerine oturmuştur. 

2006-2010 döneminde tarımın Mısır GSYH sına ortalama katkısı %13,8 civarındadır. Mısır da tarım sektörü, hem gıda güvenliği, hem uluslararası ticaret, hem diğer sektörlere girdi üretmesi hem istihdam hem de toprak ve su kullanımları açılarından önemli bir sektördür (4). Mısır da sanayi sektörünün GSYH içerisindeki payı ortalama olarak %37 civarında olup GSYH nın üçte birini üretmektedir. Sanayi sektörü içerisinde en önemli alt sektör, imalat sanayi olup GSYH içerisindeki payı ortalama olarak %16 civarındadır (4). Mısır ekonomisinin dayandığı önemli alt sektörlerden biri, enerji sektörüdür. Mısır enerji sektörünün, enerji üretimi ve enerji ulaşımı olmak üzere iki önemli ayağı vardır. Mısır da petrol ve doğal gaz üretilmektedir. Petrol üretimi azalırken doğal gaz üretimi artmaktadır. Mısır da petrol üretimi petrol tüketimini karşılamadığından, kismen petrol ithalatı yapılmaktadır. Buna karşılık doğal gaz ihracatı yapılmaktadır ve bu, Mısır ın en önemli gelir kaynaklarından biridir. Özellikle son on yılda Mısır, AB için çok önemli stratejik bir doğal gaz kaynağı haline gelmiştir. 

AB nin başlangıçta Mısır da yapılmış askeri darbeye, askeri darbe dememiş olmasının bu enerji bağımlılığı ile bir ilgisi vardır. Mısırı hem bölgede hem de dünyada etkin kılan en önemli noktalardan biri, enerji sektöründe sahip olduğu ulaşım imkânlarıdır. Bu noktada Süveyş kanalı ve SUMED boru hattı, enerji geçiş koridoru bağlamında çok stratejik bir öneme sahiptir (4). Müslüman Kardeşler hareketinin Büyük İslam devrimi stratejisinde, Mısır ın, dünya enerji piyasaları için hem doğal gaz üretimi, hem de ulaşımı açısından çok önemli bir stratejik konuma sahip olduğunun göz önüne alınması gerekmektedir. Çünkü salt enerji bağımlılığı açısından sürece etki edecek dış faktörlerin sayısında bir artış olabilir. Bununla beraber şiddete bulaşmayan sivil itaatsizlik eylemleri ile enerji üretim ve ulaşım sistemi işlemez hale getirilerek ittifak çözülebilir, ekonomik kriz derinleştirilebilir.

İstihdam Sorunu

Mısır da nüfusun %20 si yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Mısır, nispeten nüfusu genç olan ülkelerden biri olup en ciddi sorunu, bu genç insan unsuru için gerekli istihdam alanını oluşturamamasıdır. Mısır da nüfus artışı yüksektir. Buna bağlı olarak çok ciddi bir işsizlik sorunu vardır. Mısır da işgücüne katılım oranı yaklaşık olarak % 48 civarında; ortalama işsizlik oranı ise yaklaşık olarak % 9.4 civarındadır. Bu oran, erkekler için yaklaşık olarak % 6 iken kadınlarda % 20 civarındadır (4). Asıl sorun, gençlerde işsizlik oranının yüksek olmasıdır. 15-24 yaş grubu erkeklerde işsizlik oranı yaklaşık olarak % 20, kadınlarda ise % 50 düzeyindedir. Bu yaş gurubu, genellikle, lise ve üniversite mezunlarından oluşmaktadır. 2010 verilerine gör İstihdamın % 45,3 u hizmet sektöründe, % 31,6 tarım sektöründe ve % 23,1 i sanayi sektöründedir (4). 

Mısır da dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta da ordunun % 3,4 gibi bir istihdam kaynağı olmasıdır. İstihdamdaki adam kayırmacılık, belli ailelerin çocuklarının, torpillilerin istihdamda önceliğe sahip olması ile ortaya çıkan adaletsizlik, Mısır sosyal yapısında en ciddi sıkıntılardan biri olup Mübarek in düşürülmesinde kitle toplamadaki çok etkili olmuştur. Mısır Büyük İslam Devriminde Müslüman Kardeşler hareketinin, bu konu üzerinde ciddiyetle eğilmesi ve yapılan adaletsizlikleri tespit edip bir psikolojik harekat başlatması ve yaygınlaştırması gerekmektedir. Kendi zamanlarında atananlarla/işe yerleştirilenlerle, Mübarek ve Sisi dönemlerinde atananların/ işe yerleştirilenlerin profilinin çıkarılması ve mukayesesinin yapılması Psikolojik Harekatın yürütülmesinde çok etkili olacaktır. Tahrir meydanındakilerin ve askeri darbecilerin saflarını çözebilecek önemli etkenlerden biri de bu olabilir.

Yabancı Sermaye

Yabancı sermaye açısından Mısır çok cazip bir ülkedir. Yabancı sermaye yatırımının olduğu alan genellikle enerji sektörüdür. 2006-2010 döneminde Mısır da doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının GSYH sına oranı yaklaşık olarak % 6 dır. Mısır ın doğrudan yabancı sermaye çekmesinin önemini artıran bir diğer faktör ise, merkezi hükümetin yüksek düzeydeki yabancı borç oranıdır. Mısır da merkezi hükümet borcunun GSYH ya oranı yaklaşık olarak % 80 dir (4). Müslüman Kardeşler Hareketi, Mısırı Yabancı sermaye açısından cazip olmaktan çıkaracak sivil itaatsizlik eylemlerini yaygınlaştırmalı ve derinleştirmelidir.

Sonuç: Eylemlerin Ekonomik Hayatın Can Damarı Olan Tüm Bölgelere Eş Zamanlı Olarak Genişletilmesi

Mursi nin İktidarda kaldığı bir yıl boyunca, sosyal medyada psikolojik ifsad hareketi, 4900 grev, 22 tane miting, bürokrasinin engellemesi, güvenlik birimlerinin görev yapmaması sonucunda; Mısır da, kamu borcu ve yoksulluk artmış, yakıt sıkıntısı (benzin, tüp-gaz), elektrik ve su kesintileri sürekli hale gelmiş, işsizlik yaklaşık yüzde 20 seviyesine çıkmış, Menkul kıymetler borsası, yüzde 10 değer kaybetmiş, Mısır ın Gayri Safi Yurtiçi Hasılası nın (GSYİH) yüzde 12 sini oluşturan turizm gelirleri ve dış yatırım azalmış, döviz rezervleri küçülmüştür. Mısır para biriminin değeri ABD doları karşısında yüzde 10 oranında değer kaybetmiştir. Sokak hareketleri sonucu önemli gelir kaynağı olan turizm çökmüş işsizlik daha da artmıştır (2). Polis pasif direniş içerisinde görevini yapmayarak Mısır sokaklarında güvenliği sağlamamış, dolayısıyla suç oranlarında artış olmuştur (1,5). 

Bu operasyonlarla gayrı memnunların öfkesi ve sayısı artırılarak sokağa çıkmaları sağlanmıştır. Mübarek e yapılan kadife darbenin benzeri, orduyu devreye sokmadan, Mursi ye yapılmak istenmiş ve fakat başarılamamıştır. Sonunda ordu devreye girerek askeri darbe ile Mursi nin iktidarını fiilen sonlandırmıştır. O nedenle atanmışlar iktidarı, halka dayanmadığından gayrı meşrudur ve gaspçıdır, düşürülmesi haktır. Hz. Peygamberin müşriklerle imzaladığı Hudeybiye anlaşmasından sonra Mekke de Müslüman olanlar, Medine ye alınamamaktadır. Mekke de Müslüman olup da Medine ye alınamayan Ebu Basir, kurduğu cihad birliği ile Mekke ticaret yollarını kontrolü altına alarak Mekke ye ekonomik ambargo uygulamıştır. Bu nedenle Müslüman Kardeşler Hareketi, kısas hakkını kullanarak, şiddet içermeyen sivil itaatsizlik eylemleri ile Mısır ekonomisini durdurmaya hak kazanmıştır. Turizm bölgeleri, Süveyş kanalı, ulaşım yolları sivil itaatsizlik eylemleri için öncelikli eylem alanları olmalıdır. Mısır da önemli olan bir başka gerçek de, darbeye ilk günden itibaren destek veren Kuveyt in 4 milyar, Suudi Arabistan ın 5 milyar; Birleşik Arap Emirliklerinin 3 milyar dolar olmak üzere toplam 12 milyar dolarlık bir yardımı Mısır a yapma kararı almalarıdır (6). 

Bütün bu yardımlar, Müslüman Kardeşler Hareketinin ihlasla yapacağı bir mücadelenin önünü tıkamayacak tam tersine önünü açacaktır. Allah bereketi kaldıracak gelen yardımlar çarçur edilecektir. Bu ülke yönetimleri, iman edenlere karşı müşrikleri tercih ettikleri için kendi kuyularını kazmışlar ve fakat farkında değiller. Bu ülkeler, Mısır İslam devriminden sonra İslam devriminin hedef ülkeleri haline gelmişlerdir. Unutmayın! İslam Coğrafyası arınma sürecine girmiştir (8 Enfal 36,37). Unutmayın! İslami mücadelede, Allah ın yardımı çok önemli bir faktördür. İslam devrimi için cihad edenler, bu gerçeği unutmamalı ve Allah ın yardımının geleceği tarzda gerektiği gibi, ihlâsla cihad yapmalıdırlar. O takdirde Allah, kurulan tüm tuzakları bozup parçalayacaktır: Onlar ise bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.» Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (3 Al-i Imran 54)

Kaynaklar

1- BBC 29.06.2013

2- BBC 01.07.2013

3- Özdalga, H., Mısır Nereye Zaman 12.07.2013

4-Öztürkler H., Mısır Ekonomisinin Genel Özellikleri, Ortadoğu analiz dergisi Şubat 2012 - Cilt: 4 - Sayı: 38 s: 51-57

5- Ben Hubbard - David D. Kirkpatrick (The New York Tımes) Dünya Bülteni 12.07.2013, BBC 04.07.2013

6- Ankara Strateji 12.07.2013

 

18 Temmuz 2013 Perşembe

Mısır'da bir devrim daha olacak: Büyük İslam devrimi

 (Milli Gazete)

Allah ım Senin adınla düşmana saldırırım, Senin adınla düşmanın hilesini defederim ve Senin adınla düşmanın üzerine yürürüm. Hz. Muhammed

Giriş

Bir yıl önce %52 oyla Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Mursi yi istifa ettirmek amacıyla, liberal, sol, laik ve eski dikta rejiminin taraftarları, Soros destekli bir Kadife darbe başlatmışlardır. Tahrir Meydanı, isteneni vermeyince; ABD nin onayı ile Ordu, Mursi yi fiili bir darbe ile iktidardan düşürüp yönetime el koymuştur. Bunun üzerine Müslüman Kardeşler hareketi, milyonluk mitingler ve gösteriler yaparak şiddet içermeyen sivil itaatsizlik eylemleri ile direnişe başlamıştır. 2011 yılındaki kadife darbe ile Mısır diktatörü Mübarek düşürülmüş, yapılan seçimler sonucunda Müslüman Kardeşler hareketinin adayı Mursi, % 52 rey alarak cumhurbaşkanı seçilmiştir. Kadife Darbecilerin Küresel ve ulusal aktörleri için bu beklenen ve fakat arzu edilmeyen bir durumdu. Mısır toplumsal yapısı ve Müslüman Kardeşlerin gücü iyi bilindiğinden sonuç beklenmeyen değildi. Arzulanan Müslüman kitlenin bölünerek sistemin adamı Ahmet Şefik in aradan sıyrılmasıydı. Mursi nin seçilme ihtimali öngörüldüğü için Mursi seçilir seçilmez, Parlamento feshedilmiş ve yapılan bazı yasal düzenlemelerle Mursi nin eli kolu bağlanmış, hareket alanı kısıtlanmıştır. Mursi Parlamento da değil, Anayasa Mahkemesi nde yemin etmek zorunda bırakılmıştır.

2011 Kadife darbesinin ana hedefi, sadece Mübarek in düşürülmesi değildi; aynı zamanda yerine gelecek olan şahsın, Batı işbirlikçisi olarak sistemi, Küresel kapitalizme entegre edecek, böylece hem Batının hem de İsrail in menfaatlerini koruyacak birinin olmasıydı. Öngörülen ve takdim edilen aday, CFR üyesi, Soros un Nobel ödüllü adamı El Baradey di. Bu başarılamamış ve kerhen Mursi ye görev verilmiş, verilmek zorunda kalınmıştır. Mursi Cumhurbaşkanı olduğu andan itibaren de düşürülmesi ve Müslüman kardeşler hareketinin tasfiye ya da hiç olmazsa gücünün bölünmesi hesapları yapılmaya başlanmıştır. İki darbe sürecinde yaşananlar, tedbir alınmadığı takdirde bundan sonra İslam coğrafyasında yaşanacakların habercisidir. Taksim Mısır la bağlantılıdır. Yarın benzer operasyonlar, Tunus ta ya da herhangi bir İslam ülkesinde olabilir. Geçen yazıda, Tükürün , Taksim ve Mısır olaylarını bir turnusol  kağıdı olarak nitelememizin sebebi buydu.  O nedenle Mısır da Büyük İslam Devrimini gerçekleştirmek, 21. Yüzyıl Haçlı Seferlerini durdurmak zorundayız. Bu yazı serisinde Mısır da art arda vuku bulan olayların analizi yapılacak ve buradan Dünya İslam Birliği için çıkarılacak derslere yer verilecektir.

Erbakan ın Öngördüğü Tehlike

Bugün Mısır da Müslümanların yaşadıkları, dün Milli Görüş hareketi merkezli olarak Türkiye de yaşanmıştır. O nedenle Bugün Mısır da yaşananlar bizim için beklenmeyen, sürpriz olan bir durum değildir. (Buna ilişkin görüşlerimiz ESAM in Dünya Müslüman Ülkeler Toplantısında tebliğ olarak sunulmuştur.) Genel olarak Türkiye deki İslami hareketin özel olarak da Milli Görüş hareketinin tarihinde ders ve ibret almak için çok zengin malzeme vardır. Bu nedenle, bu yazı serisinde, zaman zaman Türkiye deki deneyimlerden bahsedeceğiz. Türkiye de 1946 yılından itibaren ordu içerisinde değişik renklerde cuntalar, ekipler var olmuştur. Bu cuntalar, dış destek alarak darbe ve muhtıralarla, seçilmiş iktidarları düşürmüşlerdir. Genel olarak cuntaların tümü, ABD-İsrail-İngiltere nin işbirlikçisi olmuştur. Türkiye de 1987 den itibaren ordu içerisinde oluşan, Üruğ ekibi olarak isimlendirilen sol cunta, Yön Ekibi , 1990 yılından itibaren ordu içerisinde operasyon yaparak ordunun kilit noktalarını ele geçirmeye başlamıştır. Bu cuntanın en belirgin özelliği, Sol- Alevi- Sabatayist işbirliğine dayanmış olmasıydı. ABD-İsrail-İngiltere şer ekseni tarafından, Sol Alevi-Sabatayist Cuntanın önü, gelecekte yapılacak operasyonlar için, şuurlu bir şekilde açılmıştır (1-3). 

Sol Alevi-Sabatayist Cunta, İsrail le olan ilişkilerin başını çekmekte ve RP nin iktidara gelişini engelleme gibi bir yola başvurmayıp onun iktidar oluşundan maksimum faydayı elde etmeyi hedeflemekteydi (4). RP iktidarı, onlar için iyi bir darbe gerekçesi olacaktı. 1993 te, RP nin mecliste sadece 38 milletvekili varken ve görünürde sistem için bir tehlike değilken, ordu içerisinde Batı Çalışma Grubu adı altında bir cunta oluşmuş/oluşturulmuştur. Ancak Milli Görüş hareketi yükselen bir güçtü. Yıpranmış olan Merkez Sağ kadroların hitap ettiği tabanın yeni gözdesi RP idi. Bunu, hem ulusal hem de küresel güçler görmekte ve bu hareketi vaktinden önce iktidar yapıp, iktidarda, canlı canlı mezara gömmek peşindeydiler. ABD-İsrail-İngiltere şer ekseni tarafından desteklenen Cunta, ordu içerisinde buna göre mevzilenmekte ve hazırlık yapmaktaydı. Rahmetli Erbakan, bu tehlikeyi ve kurulan tuzağı zamanında görmüştü. 23 Aralık 1993 te, yapılmış olan bir röportajda Erbakan, bu tehlikeye, tuzağa, özel bir projeye dikkat çekmekteydi:

Erbakan: Refah Partisi ni bekleyen büyük bir tehlike vardır. Türkiye nin ekonomisi çıkmazdadır. Türkiye, taklitçi zihniyetle yönetiliyor. Bu adamlar, kadrolar kuruyorlar. İktidara getiriyorlar kurdukları kadroları. Yıpranıncaya kadar kullanıyorlar. Sonra yıpranan kadroları ambara kaldırıyorlar. Ellerindeki yedek kadroyu iktidar yapıyorlar. Ambara kaldırdıkları kadroyu da yeniden cilalayıp, gerek görülürse iktidara getirmek için hazır bekletiyorlar. Böylece tahterevalli gibi, biri iniyor diğeri çıkıyor. İşte bu nedenle Demirel yedi defa gidip, sekiz defa geri gelebiliyor. Biz buna karşıyız. Biz iktidara geliriz. Geliriz gelmesine de Evet iktidara gelebiliriz. Ama sonra ne olur İktidarda kalabilir miyiz Yani bizi iktidara hapsederler Biz bir şey fark ettik. Bugün Türkiye de bizim iktidara gelmemizi engellemek isteyen güçler var. Eskiden bize ilgi göstermeyen bu çevreler, şimdi bize hoş görünmeye çalışıyorlar. Eskiden yolumuza engel koyanlar, şimdi engellerini çekmek ister gibi davranıyorlar. Adeta bizim iktidara gelmemizi ister gibi çalışıyorlar. En azından bize ilişmemeye özen gösteriyorlar Bu adamlar bizim iktidara gelmemizi hoşgörüyle karşılıyorlarsa, bunda bir bit yeniği vardır. Anladığımız kadarıyla, bu adamlar bizim iktidara gelmemize ses çıkartmamak kararı aldılar. Biz iktidara geldikten sonra da bizi iktidarda perişan etmeyi düşünüyorlar Böyle bir planları varmış gibi geliyor bana. Biz iktidara geleceğiz. Sonra da bizi iktidara hapsedip perişan etmek isteyecekler. Bize iş yaptırmayacaklar. Önümüze akıl almaz engeller çıkaracaklar. Atacağımız her adımda bizi batırmayı, sabote etmeyi düşünecekler. Hangi soruna el atsak, çözümü yokuşa sürüp, çok kısa zamanda bizleri iktidarda beceriksiz davranmış olmakla suçlayacaklar. İşte Müslümanlar ne kadar başarısız, görün diyecekler. Elimizde Amerikalıların yayınladıkları stratejik araştırma enstitülerinin raporları var. Bunlara göre, Türkiye deki askeri ihtilallar çözüm getirmiyor deniliyor. Ama biz iktidara gelirsek hükümetimizi çalıştırmazlar. Bu raporlardan bizim çıkardığımız sonuç budur. Ama biz Allah a güveniyoruz. (5)

Bu bölümü, Türkiye yerine Mısır ı; Demirel yerine Sistemin Adamı ifadelerini koyarak bir kez daha okuyun, Mısır da neler planlandığını çok rahat görürsünüz. Erbakan Hocanın hissettiği tehlikeleri, tuzakları, projeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Sistem Karşıtı Unsurların Sistem İçine Çekilerek Entegrasyonu Projesi RP nin Sağcılaştırılması, Merkez Sağ Parti Yapılması Başarısızlığın İslamileştirilmesi Projesi

İşbirlikçi Konumuna Sokma Projesi

Şiddete Bulaştırarak Darbe Yapma Projesi

Koalisyonu Yıkma Projesi

Milli Görüş Hareketini Parçalama Projesi

Milli Görüşün Karşısına Güçlü Rakipler Çıkarma Projesi

Rahmetli Erbakan hislerinde yanılmamış, bu projeler birbirleri ile bağlantılı bir şekilde devreye sokulmuştur. İlk dört proje gerçekleşmeyince 28 Şubat Post Modern darbesi yapılmıştır. Hükümet, Beşli Çete nin öncülüğünde sokak hareketleri ile desteklenen ve askerlerin yönettiği bir psikolojik harekâtla düşürülmüştür. Yargı devreye sokulmuş önce RP sonra da FP kapatılmış ve Erbakan Hoca siyasetten yasaklanmıştır. Mısır da Müslüman Kardeşler Hareketine Kurulan Tuzak Mısır da farklılıklar olmakla beraber benzer stratejinin uygulandığını görmekteyiz.  Muhammed Mursi, Kahire deki Uluslararası Konferans Merkezi nde yaptığı konuşmada, Daha ilk günden, Mısır ın ilk özgür ve demokratik yollarla seçilen devlet başkanı olarak beni devirmek isteyenler tarafından bir biri ardına komplolarla karşı karşıya kalıyorum. Bu kadar zehirli bir havada, liderin en iyisi bile nasıl büyük başarılar elde edebilir Yalnızca bir yıl boyunca, 4 bin 900 e yakın grev ve 22 tane milyonlara protesto çağrıları yapıldı. Devrilen rejimin eski işbirlikçileri devletin çökmesi için planlar yapıyor demekle aynı tehlikelerle karşılaştığını dile getirmiş olmaktadır (6).

Erbakan ANAP ile koalisyon kurmak için uğraşırken Türkiye nin karanlık dehlizlerindeki bir güç, bu koalisyonu engellemiştir. Mursi, diğer partileri de içeren bir hükümet kurmak istemiş olmasına rağmen, destek bulamamış, yalnız bırakılmış bütün girişimleri bir güç tarafından engellenmiştir (6). ABD nin Müslüman kardeşler hareketi ile temas kurmak, Mısır a yardım yapmak istemesi, IMF ye yönlendirmesi ve Mursi den reformları yapmasını istemesi, Ilımlı İslam Projesini , Mursi eliyle hayata geçirebilmek amaçlıdır. Böylece hem zihinsel dönüşüm sağlanacak, hem Müslümanlar sisteme entegre edilecek ve hem de ABD işbirlikçisi yapılacaktı (7). Bu başarılamamıştır. Diğer taraftan eş zamanlı olarak Başarısızlığın İslamileştirilmesi Projesi uygulamaya sokulmuştur. Grevler, sokak hareketleri, bürokratik engellemeler ve güvenlik birimlerinin görev yapmaması, karaborsa ve stokçuluk faaliyetleri ve Mısır ekonomisinin %25 ine hâkim olan ve her yıl sadece ABD den 1,5 milyar dolara yakın yardım alan ordunun manipülasyonu ile kötü olan Mısır ekonomisi daha da kötüleştirilmiştir (8). 

Bütün bu engellemelerin sonuncunda Mısır da, kamu borcu ve yoksulluk artmış, yakıt sıkıntısı (benzin, tüp-gaz), elektrik ve su kesintileri sürekli hale gelmiştir. Mısır ın para birimi yüzde 10 değer kaybetmiş, işsizlik yaklaşık yüzde 20 seviyesine çıkmış, Menkul kıymetler borsası, yüzde 10 değer kaybetmiş, Mısır ın Gayri Safi Yurtiçi Hasılası nın (GSYİH) yüzde 12 sini oluşturan turizm gelirleri ve dış yatırım azalmış, döviz rezervleri küçülmüştür. Mısır para biriminin değeri ABD doları karşısında yüzde 10 oranında değer kaybetmiştir. Sokak hareketleri sonucu turizm çökmüş işsizlik daha da artmıştır (9). Polis pasif direniş içerisinde görevini yapmayarak Mısır sokaklarında güvenliği sağlamamış, dolayısıyla suç oranlarında artış olmuştur (6,8).

Bu operasyonlarla gayrı memnunların sayısı ve öfkesi artırılarak sokağa çıkmaları sağlanmıştır. Mübarek e yapılan kadife darbenin benzeri, orduyu devreye sokmadan, Mürsi ye yapılmak istenmiştir.  Ancak Müslüman Kardeşler tüm restleri görünce, bu başarılamamış; kadife darbe, askeri darbeye dönüşmüştür. İlginç olan nokta, askeri darbe yapılır yapılmaz bütün bu olumsuzluklar, bir hafta içerisinde ortadan kalkmaya başlamış; yakıt, ekmek, gıda kuyrukları kalkmış, elektrik, su kısıntıları yok olmuştur. Polisler sahaya inmiş, şiddet ve suç oranlarında görünür bir şekilde azalma meydana gelmiştir. İç Ticaret ve Arz Bakanı Nasır el Faraş ın; Bunlar darbeyi hazırlamak içindi. Devlet içerisinde depolama tesislerinden benzin istasyonlarına petrol ürünleri nakleden arabalara kadar devlet içindeki çeşitli çevreler, hep kriz oluşturma çabalarına katıldılar. şeklindeki açıklaması, kurulan oyunun mahiyetini ortaya koymaktadır (9,10). Türkiye de aynı senaryo, 1978-79 da, 2001 de Ecevit hükümetlerini düşürmek için sahnelenmiştir. Mısır da önemli olan bir başka gerçek de,  darbeye ilk günden itibaren destek veren Kuveyt in 4 milyar, Suudi Arabistan ın 5 milyar; Birleşik Arap Emirliklerinin 3 milyar dolar olmak üzere toplam 12 milyar dolarlık bir yardımın Mısır a yapılacağının açıklanmış olmasıdır (11). Sonuç olarak Mısırda yapılan darbe, iç dinamikler, bölgesel dinamikler ve küresel dinamikler olmak üzere üç dinamiğin arakesitinde meydana gelmiştir. Dolayısıyla Mısır olaylarından gerekli dersi alıp karşı politika ve strateji geliştirilebilmesi için Mısır da çatışan güç, eksen ve projeleri ele alıp analiz etmemiz gerekmektedir. Büyük İslam Devrimi için buna ihtiyaç vardır.

Sonuç: Mısır da Cihad Eden Kadrolar, Tuzakları Gören Ve Oyun Kurarak Cevap Veren Bir Stratejik Akıl İnşa etmeliler

Rahmetli Erbakan Hocanın 28 Şubat Post Modern Darbe sürecinde,  Milli görüş er geç gelecektir, ama bu kanlı mı olacak kansız mı, buna Türkiye karar verecektir. şeklinde yaptığı bir konuşma, belli mihraklara, şifrelenmiş bir mesajdı. Durup dururken Hocanın bu konuşmayı yapmasının, özel bir nedeni olmalıydı. Hoca bu konuşması ile vermek istediği muhtemel mesaj, şunlar olabilir: Sokakta Müslümanlara yapılan saldırıları durdurun, zorlasanız dahi şiddete bulaşmayacağız, oyuna gelmeyeceğiz. Kurduğunuz tuzağın farkındayım, tuzağa düşmeyeceğim Gerekirse restinizi görürüm. Mısır da Mursi nin oyunu görerek, halkı şiddet içermeyen sivil itaatsizliğe davet etmiş olması, benzer bir tavırdır. Müslüman Kardeşler teşkilatı, mesajı almış ve gerekli eylemleri başlatmıştır. Yapılan tercih, Mısır ın şartlarına uygun olup sürekli hale getirilmeli, Cunta devrilene ve Büyük İslam Devrimi gerçekleşene kadar asla geri adım atılmamalıdır. Mısır da yakılacak meşale, hem Seküler Haçlı Seferlerini durduracak hem de İslam coğrafyasında ki tüm işbirlikçileri, tarihin çöp sepetine süpürüp atacaktır. Aksi taktirde ödenecek bedel çok ağır olacaktır. Allah tüm iman edenlere, basiret ve feraset sahibi bir stratejik akla sahip olmayı nasip eylesin. Ve  Allah hepimize; (Hz. Muhammed:) Karanlık geceler gibi işler karıştığı zaman Kur an-ı Kerim e sarılınız /sarılmayı nasip eylesin. (12).

Kaynaklar

1- Koru,  F.,  Ne değişti, Y. Şafak, 25.8.2000

2- Akit Gazetesi, 10.6 1997. ST Petersburg Times dan alıntı

3- Coşkun, M.; Çakmak N., Attilâ İlhan la çeşitli konulardan... Milli Gazete 22-23-24.03.2003.

4- Vatandaş, A., Armagedon Türkiye İsrail Gizli Savaşı, Timaş yay., İstanbul, 1997, S;22- 28, 33-34, 46-55, 113-116

5- Altındal, A., Röportaj, 23-24 Aralık 1993, Yeni Günaydın.

6- BBC 29.06.2013

7- Yıldız Ş., John L. Esposito ile Roportaj: Mursi ABD nın Taleplerini Yerine getirmiyordu , Akşam 15.07.2013

8- Ben Hubbard - David D. Kirkpatrick (The New York Tımes) Dünya Bülteni 12.07.2013, BBC 04.07.2013

9- BBC 01.07.2013

10- Özdalga, H., Mısır Nereye Zaman 12.07.2013

11- Ankara Strateji 12.07.2013

12- Kandehlevi, M.Y, age. c.1. s:1783

11 Temmuz 2013 Perşembe

'Tükürün'!

 (Milli Gazete)

Bütün Kur an ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslâm. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın!.. Cemil Meriç

Biri Türkiye de diğeri de Mısır da vuku bulan ve her ikisi de seçimle gelmiş iktidarlara karşı yapılan iki önemli büyük olay meydana gelmiştir. Birisi, Taksim olayları, dört ağaç bahane edilerek Türkiye nin yetmiş vilayetinde polisle çatışmaya varan eylemler yapılarak Küresel Siyonist Sermaye (Soros) destekli bir kadife darbe (3. Nesil Kadife Darbe) başlatılmasıdır. Diğeri, Mısır da ise bir yıl önce %52 rey alarak cumhurbaşkanı seçilmiş olan Mursi ye karşı Tahrir meydanında başlatılmış olan Soros destekli Kadife darbenin, ABD nin onayı ile askeri darbeye dönüştürülmesi olayıdır. Taksim olaylarının dayandığı Kadife darbelerin perde arkasını, mantığını, stratejisini geçmiş makalelerde inceledik. Burada da doğal olarak Mısır olaylarını incelememiz uygun olurdu. Ancak bu yazının konusu bu olmayacaktır. Burada gerek Türkiye deki ve gerekse Mısır daki olaylara karşı Batı nın takındığı tavrı, ikiyüzlülüğü, ele alıp inceleyeceğiz.

Mısır Olayları

Bir yıl önce %52 oyla Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Mursi yi istifa ettirmek amacıyla, liberal, sol, laik ve eski dikta rejiminin taraftarları tarafından başlatılan Tahrir eylemleri, isteneni vermeyince; ABD nin onayı ile Asker, Cumhurbaşkanına muhalefetle uzlaşması için 48 saatlik bir süre vermiştir. Cumhurbaşkanı Mursi, askerin müdahalesini ret ederek halkı şiddet içermeyen bir direnişe davet etmiştir. Ordu, 48 saatin sonunda birçok bölgede olağanüstü hal ilan edip Mursi yi fiili bir darbe ile iktidardan düşürüp yönetime el koymuştur. Mısır Genelkurmay Başkanı Abdulfettah es-Sisi süreci, Anayasa Mahkemesi Başkanı nın, seçim yapılana kadar cumhurbaşkanlığı görevini yürüteceğini, anayasanın askıya alındığını ve geçici teknokratlar hükümeti kurulacağını belirterek özetlemiştir. Bu açıklama bir darbenin yapıldığının en açık bir göstergesidir. Bunun üzerine Müslüman kardeşler hareketi, milyonluk mitingler ve gösteriler yaparak şiddet içermeyen sivil itaatsizlik eylemleri ile direnişe başlamıştır. Tahrir e karşı Adeviye meydanını üs olarak seçmiş ve 24 saat meydanda Kur an okuyarak direnişi sürdürmekte ve Mısır ın birçok bölgesinde milyonluk mitingler organize ederek cuntayı dize getirmeye çalışmaktadır. 

Türkiye de Taksim merkezli olayları, Batı medyası ve liderleri bir iç savaş olarak kabul edip taktım ederek Başbakan Erdoğan ı diktatör ilan etmişlerdir. Buna karşılık Mısır da fiilen gerçekleştirilen askeri darbeye, darbe diyememekte ve de darbeyi desteklemektedirler. Dünya Mısır daki darbe ile ilgili birbirine zıt iki ayrı kampa ayrılmıştır. Bir tarafta bu darbedir diyenler, diğer tarafta bu darbe değildir diyenler vardır. O nedenle Taksim ve Mısır olayları, gerçeklerin ortaya çıkması, maskelerin düşmesi bağlamında bir turnusol kâğıdı fonksiyonu görmüştür. İlginç olan, Batı dünyasının kahir ekseriyeti, bütün demokrasi havariliklerine rağmen Mısır daki darbeye darbe dememekte ve desteklemektedir. Böylece bir çifte standart uygulamaktadır. Diğer taraftan da İslam coğrafyasındaki birçok Batı işbirlikçisi yönetim, krallıklarının, saltanatlarının tehlikeye düşeceği endişesi ile darbeye ve Batı ya tam destek vermektedir. ABD, AB, İsrail, İsrail in can düşmanı Beşar Esad, Selefi Suudi Arabistan, petrol zengini Körfez şeyhlikleri, Mısırlı laikler, liberaller, Selefiler, gelenekçi El Ezher kol kola darbeyi destekleyip Müslüman kardeşlere karşı bir cephe meydana getirmişlerdir. Evet, Mısır olayları, gerçekten de bir turnusol kâğıdıdır.

Darbeye Karşı Çıkan Ülkeler

Mısır daki darbeye başlangıçta tavır alan ülkeler, Türkiye, Afrika birliği ülkeleri, İran, Yemen, İsveç ve Almanya dır. Türkiye ilk ciddi tepkiyi verip süreci fiili darbe olarak nitelemiştir.

Başbakan Erdoğan: Ordunun başındaki Genelkurmay Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı nın Milli Savunma Bakanı. Genelkurmay Başkanlığına, Milli Savunma Bakanlığına getiren o (Mursi). Şu anda Cumhurbaşkanlığı görevine getirilen zat da Sayın Mursi nin göreve getirdiği kişi. Şimdi, işbirliği yapmak suretiyle böyle bir darbe gerçekleşiyor. Bu darbenin demokrasi tarihinde, darbeler zinciri içinde yeri vardır ama demokratik bir yaklaşım olarak yeri yoktur, olmayacaktır. Darbeciler halkası içinde yer alacaklardır. (1) İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Siyaset Komisyonu Başkanı Alaeddin Burucerdi ise; Mısır daki askeri darbenin ABD ve Suudi Arabistan ın yeşil ışık yakması sonucu gerçekleştiğini ve İhvan-ul Müslimin in daha dikkatli ve tedbirli hareketlerle yeniden Mısır siyaset sahnesinde yerini alması gerektiğini söylemiştir (2).

Yemen deki koalisyon hükümetinin en büyük ortağı Yemen Birlik Partisi:

Mısır ordusu halkın iradesine karşı darbe yapmış ve Mısır halkının yüzlerce şehit verdiği 25 Ocak devriminin ilk kazanımı olan demokratikleşme sürecini baltalamıştır (3) Mısır daki darbe üzerine Afrika Birliği (AU) Barış ve Güvenlik Konseyi olağanüstü toplanarak Mısır ın üyeliğini askıya almıştır: Anayasal düzen yeniden tesis edilene dek Mısır ın AU faaliyetlerine katılımı askıya alınmıştır. AU nun seçimle iktidara gelen Muhammed Mursi ye, askeri darbe yapılan Mısır a karşı aldığı tavır gayet alışılagelen tavırdır. (3) Litvanya Dışişleri Bakanı Linas Antanas Linkevicius, AB sözcülerini eleştirerek süreci darbe olarak nitelendirmiştir(4)

Darbeye Darbe Diyemeyen İki Yüzlü Şer İttifakı: İslam a Karşı Anglosakson İttifakı

Batı Dünyası, genel olarak, Mısır daki darbeye darbe dememektedir. Darbe demeyi, ulusal çıkarlarına aykırı bulmaktadır. Başta BM olmak üzere suya sabuna dokunmayan açıklamalar yapmakta, hatta bazıları darbeyi bir istikrar aracı olarak görüp desteklemektedir. BM Genel Sekreterliği; ordunun sivil yönetim ve anayasal işlere müdahalesinden derin endişe duyduğunu ifade etmiştir (5). Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz: Mısır daki askeri müdahale kabul edilemez olmasına rağmen, kaçınılmaz bir sonuçtur. derken; AB sözcüsü Maja Kocijancic:. Ordu, Mısır nüfusunun mühim bir kısmını destekleyerek artan gerilim ve kutuplaşmaya karşılık tepki göstermiştir. demektedir. Avrupa Parlamentosu nda Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Alman Hıristiyan Demokrat vekil Elmar Brok ise daha da ileri giderek: Olay, gerçek demokrasi için bir fırsattır. açıklamasında bulunmuştur. (5) Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton: Mısır Ordusu, tırmanan tansiyon ve artan kutuplaşma karşısında kan dökülmesini önlemek için halkın yeterli desteğiyle reaksiyon göstermiştir. (6)

AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ın sözcüsü Michael Mann: Durumu nitelendirmek bizim işimiz değil. Bunu size bırakıyoruz. Biz söyleyeceğimizi söyledik. Mısır ordusu, ülkede tehlikeli şekilde tırmanan tansiyona cevap vermiştir. (6) ABD de etkin olan tefeci Siyonist sermaye, Mısır olaylarının baş tertipçisi olarak ABD dış politikasını şekillendirmektedir. ABD, sürece darbe diyememesini kendi ulusal çıkarlarının zedeleneceği gerekçesi ile açıklamaktadır. Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney: Bu, çok karmaşık ve zor bir durum. Başkan Obama, Mısır ordusu tarafından Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi nin iktidardan uzaklaştırılması ve anayasanın askıya alınması kararı hakkında derin kaygı duyduğumuzu ortaya koydu. Şunu da kabul etmek önemli; on milyonlarca Mısırlı, Mursi nin demokratik olmayan idaresinden dolayı meşru şikayetlere sahip ve bunun bir darbe olduğuna inanmıyor, yeni bir hükümet istiyor. 

Diğer birçok Mısırlı karşıt görüşe sahipti. Mısır da aşırı derecede polarize olmuş bir durum var. Açık olmak gerekirse, bu kararın (darbe olarak nitelendirme) beraberinde getireceği önemli neticeler var ve bu, olanlar hakkında farklı görüşlere sahip milyonlarca Mısırlı için son derece önemli bir konu . Burada çok samimi olmak istiyorum. Bu, karmaşık bir durum ve böyle bir karara varmada gereksiz bir şekilde çabucak hareket etmek çıkarlarımıza uygun değil. Çünkü hedefimiz konusunda dikkatli olmaya ihtiyacımız var. Bu da (hedefimiz) Mısır halkına demokrasiye geçişlerinde yardım etmek ve ulusal güvenlik çıkarlarımıza bağlılığımızı sürdürmek. Dolayısıyla şunu söylemek mümkün; durumu gözden geçirmek, Mısırlı yetkililerin ileriye dönük bir yol bulunmasına yönelik çabalarını gözlemlemek için zaman ayıracağız. Daha sonra da Kongre ile istişare edeceğiz ve siyasi hedeflerimizi de dikkate olarak yasalar altındaki yükümlülüklerimizi gözden geçireceğiz. (7) 

Genel olarak Batı medyası Mısır daki darbeyi desteklemiş ve yapılanın darbe olmadığını savunmuştur. Bu noktada, Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız, İspanyol, İtalyan ve Rus medyası, birlikte hareket etmiştir. Almanya nın Bild gazetesi dışında Mısır da ordu darbe yaptı diye yazabilen olmamıştır. New York Times (ABD), Guardian (İngiltere), Washington Post (ABD), Le Monde (Fransa) darbenin baş şakşakçılığını yapmıştır (8) Mısırdaki askeri cuntanın ve kurulan teknokratlar hükümetinin ekonomik sıkıntı çekmemesi için hem Batı dünyası hem de BAE ve Suudi Arabistan, kesenin ağzını açmıştır (9). Batının Temel Değerleri Batının Menfaatleridir Batı ben merkezli ve egoisttir. Batı için dünya sadece Batı dır. Batı dışı ülkelerde Batı ile işbirliği yapanlar, ancak uşak olarak kabul edilmektedir. Yeri ve zamanı geldiğinde fırlatılıp atılacak olanlardır. Son yüzyıllık tarihe bakarsanız, Batı işbirlikçilerinin başına neler geldiğini kolaylıkla görebilirsiniz. Saddam, Mübarek, Bin Ali ve benzerlerine ne olduğunu düşünün!

Batının kutsalı yoktur. Batı ürettiği tüm değerleri, kendi halkları için kutsal kabul eder. Geri kalan insanları, ikinci sınıf insan olarak gördüğü için onları bundan muaf tutar. İnsan Hakları, Demokrasi, Serbest piyasa, Hukukun üstünlüğü, Fikir ve düşünce hürriyeti, Din ve Vicdan hürriyeti gibi kavramlar, sadece Batılı halklar için vardır ve geçerlidir. Bununla beraber, bu kavramlar, putlaştırılıp Batı dışı toplumları dövmek için birer silah olarak kullanılmaktadır. Geçmişte, Menderes i, Demirel i, Özal ı, Erbakan ı, diktatör ilan edip askeri darbelere destek vermelerinin sebebi bu mantıktır. Bugün de Erdoğan ı diktatör ilan etmelerinin sebebi aynıdır. Yukarıdaki alıntılara yer vermemizin sebebi bu mantığın kavranması, görülmesi ve daha iyi anlaşılması içindir. Bu ülkenin ve bu ümmetin birlik ve beraberliğini isteyen herkes bu gerçeği, tehlikenin büyüklüğünü görmelidir. Duygusal davranmamalıdır, dilini ve üslubunu buna göre ayarlamalıdır.

İlahi Sünnet

Batı kültür ve medeniyeti, şirk merkezli değerler/ tağuti değerler/seküler değerler  üzerine inşa edilmiş bir kültür ve medeniyetidir. Bu açıdan İslam kültür ve medeniyeti mensupları ile Batı kültür ve medeniyeti mensupları arasında gerçek anlamda dostluk (Veli Kapsamında) (5 Maide 51) ve kardeşlik ve de sırdaşlık (3 Alı İmran 118) mümkün değildir. Kur an, değişik ayetlerde Müşriklerin tutumlarını, davranışlarını, anlayışlarını, dostluklarını, müttefikliklerini açıklamaktadır. Tevbe süresinin ilk 20 ayetinde müşriklerle yapılan anlaşmalara ne oranda sadık kalacakları ve yeminlerini tutacakları anlatılmakta, onları kardeş olarak kabul edebilmenin şartları ortaya konulmaktadır. 1. ayette Müslümanlarla antlaşma imzalayan Müşriklere Allah tan ve Resulü nden kesin bir uyarı yapılmakta; 3. ayette ise Allah ve Resulü nün müşriklerden uzak olduğu insanlara duyurulmaktadır. Sonraki ayetlerde anlaşma yapanlarla yapmayanlara karşı takınılacak tavırlar belirlenmekte ve anlaşma yapılanlara karşı daha uyanık ve daha dikkatli olunması Müslümanlardan istenmektedir. Çünkü onlar, her fırsatta anlaşmalarını bozan ve her türlü kötülüğü yapmaya kalkan, ahitlerine ve yeminlerine bağlı olmayan bir toplulukturlar: Nasıl olabilir ki!... Eğer size karşı galip gelirlerse, size karşı ne akrabalık bağlarını , ne de sözleşme hükümlerini gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalpleri ise karşı koyar. Onların çoğu fıska sapanlardır. Onlar (hiç) bir mü mine karşı ne akrabalık bağlarını , ne de sözleşme hükümlerini gözetip tanırlar. İşte bunlar, haddi aşmakta olanlardır.

Eğer onlar tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (9 Tevbe 8-11) Değer eksenli bir kardeşlik, dostluk oluşmayan toplumlar arasındaki yemin ve anlaşmalar bir çıkar ilişkisinden öteye geçmemekte, en küçük bir fırsatta ahitlerini bozup kötülük etmek istemektedirler. Taksim ve Mısır da tecelli eden bu ilahi hakikattir. İnsan Hakları, Demokrasi, Serbest piyasa, Hukukun üstünlüğü, Fikir ve düşünce hürriyeti, Din ve Vicdan hürriyeti gibi kavramlar, Batının menfaatine yaradığı zaman bir anlam ifade etmekte aksi takdirde bir anlam taşımamaktadırlar. Taksim ve Mısır da olan da budur. İslam dünyasının içine düştüğü sıkıntıları aşmanın yolu, bir ve bütün olmaktır (3 Ali İmran 103, 8 Enfal 72-75). Bu sıkıntıları aşmanın yolu Yalnızca Allah tan korkarak ve Kur an a sarılarak müşriklere karşı şuurlu bir mücadele vermektir. Bu sıkıntıları aşmanın yolu, koltuk için birbirinin boğazını sıkma fırsatı aramak ve bunun için batının işbirlikçisi olmak değildir. Bu sıkıntıları aşmanın yolu, Allah ın emrettiği şekilde kardeşler olarak Hakk da bütünleşip şerre karşı topyekun ve sınırsız bir mücadele etmektir.

Sonuç: Yorumsuz: Tükürün

Ey, bu toprakta birer na ş-ı perîşân bırakıp,

Yükselen, mevkib-i ervah! Sakın arza bakıp;

Sanmayın: Çevk-ı şehâdetle coşan bir kan var...

Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!

Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!

Tükürün: Belki biraz duygu gelir arımıza!

Tükürün cebhe-i lakaydına Şark ın, tükürün!

Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!

Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!

Tükürün Ehl-i Salib in o hayâsız yüzüne!

Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!

Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:

Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!

Hele i lanı zamanında şu mel un harbin,

«Bize efkâr-ı umûmiyyesi lâzım Garb ın;

O da Allah ı bırakmakla olur» herzesini,

Halka îman gibi telkin ile, dînin sesini

Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün!...

Mehmet Akif Ersoy, 30 Ocak 1913.

Kaynaklar

1- 05.07.2013 Tarihli Gazeteler

2- Bugün 06.07.2013

3- Zaman 06.07.2013

4- Star 09.07.2013

5- Zaman 06.07.2013

6- Star 09.07.2013, Yeni Şafak 09.07.2013

7- Press Medya 09.07.2013 Zaman 09.07.2013

8- Fikret Bila Milliyet 06.07.2013

9-Dünya Bülteni 09.07.2013

 

4 Temmuz 2013 Perşembe

3. Nesil Kadife Darbe için bir diktatör inşa etmek

 (Milli Gazete)

Göz o ki dağın arkasını göre, akıl o ki başına geleceği bile...

Türkiye de, ABD/+Küresel Sermaye-İsrail+İngiltere/+AB/Vatikan (Şer Ekseni), 3. Nesil Kadife Darbe sürecini Taksim hadiseleri ile birlikte başlatmıştır. Kadife darbe süreci, hazırlık dönemini de işin içine kattığımızda, ülkeden ülkeye değişmekle beraber, yaklaşık 3-5 yıl gibi zaman dilimini kapsamaktadır. Kadife darbenin beyin takımı, Soros ekibi olarak bilinmektedir. Birinci nesil kadife darbelerden sonra, Sırbistan üs olarak kullanılmakta, hedef ülkelerden getirilen gençler, Sırbistan da özel eğitime tabi tutulup ülkelerine gönderilmektedir. Ülkelerine giden gençler, dikkat çekmeyen gölge eylemler yapıp tecrübe kazanmakta sonra da, uyuyan hücreler olarak yeri ve zamanı gelinceye kadar uykuya yatmaktadır. Unutulmaması gereken en temel nokta, uzun soluklu bir süreç olduğudur.

Kadife darbelerin dayandığı ana felsefe Diktatörlerin şiddet kullanılmadan sivil itaatsizlik , sokak eylemleri ile yıkılması, devrilmesidir. Birinci nesil Kadife darbeler, sağlıklı seçim sisteminin olmadığı, ya da öyle olduğunun iddia edilip kamuoyu oluşturulduğu, seçimlere hile karıştırıldığı kanaatinin yoğun olduğu ülkelerde başarılı olmuştur. İkinci nesil Kadife darbeler Kuzey Afrika coğrafyasında, Tunus- Mısır hattında gerçekleştirilmiştir. Buradaki siyasi iktidarlar tam bir saltanat şeklinde olup seçimler göstermeliktir. Babadan oğla intikal ettirilecek şekilde sistem ve seçim ayarlanmaktadır. Yapılan seçimlerin bir anlamı da yoktur. Türkiye nin şartları kadife darbelerin yapıldığı ülkelerin şartlarına hiç uymamaktadır. Tüm siyasi partiler, sandığa gitmekte ve sandık sonuçlarına uygun bir hükümet ortaya çıkmaktadır. Siyasi iktidarların hareket alanları, yasalarla belirlenmiş hatta ablukaya alınmıştır. Mevcut anayasaya göre Hükümetlerin hareket alanı %25 civarındadır. % 75 diğer kurum ve kuruluşlar tarafından kullanılmaktadır. Bütün bunlara rağmen Menderes, Demirel, Erbakan, Özal, diktatörlükle suçlanmıştır. 28 Şubat postmodern darbesinde ordu mensupları, siyası iktidarları yıpratacak eylemler yapabilmiş, onlara yargı mensupları destek vermiş, daha sonra da cuntacıların sivil kuvvetler diye tanımladıkları Beşli Çete (İşveren-İşçi Sendikaları Koalisyonu) devreye girmiştir. Erbakan gibi son derece mütevazı bir insan, tek başına iktidar olmamasına rağmen diktatörlükle suçlanmış, Hitlere benzetilmiştir. 28 Şubat Postamodern darbe sürecinde iki partisi (RP, FP) kapatılmıştır. AKP ye laiklik karşıtı hareketlerin odağı olmaktan dava açılmış ve cezalandırılmıştır. İktidar partilerinin dahi kapatılabildiği bir ülkenin başbakanları nasıl diktatör olabilmektedir Türkiye nin bunu sorgulaması gerekmektedir. Gençlerimizin Türkiye nin geçmiş tarihini öğrenmesi yararlı olacaktır.

27 Mayıs, 12 Mart, 28 Şubat darbeleri, Diktatör olarak ilan ettikleri Menderes, Demirel ve Erbakan hükümetlerini devirme amaçlı, ABD güdümlü darbelerdir. Her üç lider, işveren ve işci sendikalarının koalisyonu tarafından düşürülmüştür. Her üç lider, diktatör olmamış olmasına rağmen psikolojik hareket sonucu toplumun bir kesimine diktatör oldukları kabul ettirilmiştir. Bugün benzer oyun, 2000 yılındaki müttefikleri tarafından Erdoğan a oynanmaktadır. Kadife darbe olabilmesi için bir diktatörün varlığı şarttır. O nedenle Türkiye de bir diktatör imaji inşa edilmeye çalışılmaktadır. Burada bu konu ele alınacaktır.

Diktatör ve Kadife darbeler

Gene Sharp ın Şiddet İçermeyen Sivil İtaatsızlık teorisi, diktatorlükle yönetilen ülkelerde diktatörlüklerin şiddete başvurmadan, askeri darbe yapmadan, sokak eylemleri ile devrilmesine ilişkin bir teoridir. Teorik alt yapı, Sharp in Diktatörlükten Demokrasiye adlı eserinde ortaya konmaktadır. Şiddet içermeyen mücadele metodu, 1980 li yıllardan bu yana Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Doğu Almanya, Çekoslovakya, Slovenya, Madagaskar, Mali, Bolivya, Filipinler, Nepal, Zambiya, Güney Kore, Şili, Arjantin, Haiti, Brezilya, Uruguay, Malavi, Tayland, Bulgaristan, Macaristan, Nijerya, Sırbistan, Ukranya Gürcistan, Kırgizistan, Kıbrıs, Tunus ve Mısırda uygulanmış ve teori sürekli geliştirilmiştir. (1) Bu mücadele metodunun nirengi noktası, diktatörün varlığı ve diktatöre karşı verilecek mücadelenin şiddet içermemesidir. Mücadelenin etkin olabilmesi için kamuoyu, halk, iş başındakı liderin ve yönetimin diktator olduğuna inanması veya inandırılması gerekmektedir. İnsanlar, genel olarak diktatörlerden ve diktatörlüklerden nefret ederler fakat bu duygularını çevresi ile paylaşmaktan korkarlar. Sharp a göre bütün mesele, bu korkuyu yıkmak ve halka güven vermektir: İnsanlar genellikle diktatörlüğe karşı nefretlerini ve özgürlüğe olan açlıklarını aileleriyle ve arkadaşlarıyla bile paylaşmaktan korkar. Toplum, genellikle ciddi bir halk direnişini düşünmekten çok korkar. Geçmişte, bazı insanlar direniş girişiminde bulunmuş olabilir. Kısa ömürlü geniş protestolar ve gösteriler gerçekleşmiş olabilir Söz konusu geçmiş direniş hareketleri ne kadar soylu olursa olsun, yine de insanların korkularının ve itaat etme alışkanlıklarının üstesinden gelmeye yetmemiş, diktatörlüğü yıkmak için gerekli ön koşulu sağlayamamıştır. (1)

Bu acizlik psikolojisinden dolayı halk, diktatörlüklerin yıkılmasının ancak yabancı güçlerin yardım ve destekleri ile mümkün olabileceğine inanır: Acımasız bir diktatörlükten muzdarip veya bu diktatörlüğün pençesinden kurtulmak için sürgüne gitmiş çoğu insan, baskı gören kesimin kendilerini özgür kılabileceği düşüncesine inanmamaktadır. Kendi halklarının, sadece başkalarının eylemleri yoluyla kurtarılabileceğini düşünürler. Bu insanlar, dış güçlere umut bağlarlar. Sadece uluslar arası yardımın diktatörleri alaşağı etmek için yeterince güçlü olabileceğine inanırlar.(1) Çok ilginç bir rastlantı, 2003 yılında AK Parti yönetimi statukoyu, derin devlet çarkını yıkmak için bu psikoloji ile hareket edip içerdeki zalimlerin zülmünden, zalimlerin efendisi olan AB ye sığınmıştır. AB uyum yasaları çerçevesinde AB nin tüm hukuk sistemi alınmış ve alınmaya devam edilmektedir. Gene çok gariptirki üç dönem şeffaf seçimlerle iktidar olmuş bir AKP yönetimi, Taksim olayları nedeniyle hem iç hem de dış müttefikleri tarafından tüm dünyaya diktatör olarak taktim edilmektedir. Şiddete dayanmayan mücadele anlayışına göre dış destek önemlidir. Dış desteğin istenen sonucu verebilmesi için diktatörün karşısına dikilebilecek bir iç kitleye, güce ve güçlü bir direnişe ihtiyaç vardır: Güçlü bir iç direniş hareketini desteklediklerinde ise uluslararası baskılar çok faydalı olabilir, Örneğin, o zaman, uluslararası ekonomik boykotlar, ambargolar, diplomatik ilişkilerin askıya alınması, uluslararası kuruluşlardan dışlanma, Birleşmiş Milletler organları tarafından kınama ve benzeri eylemler büyük ölçüde yardımcı olabilir. Ancak, güçlü bir iç direniş hareketinin yokluğunda, başkaları tarafından bu tür eylemlerin gerçekleştirilme ihtimali de zayıf. (1)

Patronların Taksim olaylarına açık destek vermiş olması, korkmayın biz sizin arkanızdayız, biz bütün servetimizi riske ederek buraya geldiğimize göre iktidarın işi bitmiş demektir mesajini vermeye dönüktür. Ardından gelen dış güçlerin destekleri, bu duyguyu pekiştirmek, eylemlere katılan güçlere moral vererek stratejik planın diğer safhalarına geçmelerini sağlamak içindir. Sharp a göre Diktatörlükler genellikle ilgili ülkenin iç güç dağılımından dolayı meydana gelmektedir. Bir tarafta azınlık olan zenginler diğer tarafta çoğunluk olan fakirler vardır: Nüfus ve toplum diktatörlük için ciddi problemler yaratmak için fazlasıyla zayıftır; zenginlik ve güç çok az kişi arasında dağılmıştır. Diktatörlükler uluslararası eylemlerden yararlanabilse ya da bir miktar zayıflasa bile, devam etmeleri öncelikle iç etkenlere bağlıdır. (1) Ne garip bir tecellidir ki, AKP zamanında servetlerini, 5 ile 10 kat artırmış olan Küresel sermayenin iç temsilcileri, İstanbul dukalığı , Boğazın Baronları Taksim de boy gösteriyorlar, yabancı istaihbaratçılara otelllerini açıyorlar ve Erdoğan ı diktatör olarak ilan ediyorlar.

AKP iktidarı zamanında servetlerine servet katan bu zümre, daha düne kadar AKP yi alkışlayıp durmuştur. Umulurki AKP yöneticileri, bu olaydan gerekli dersleri alırlar. Sermayeyi, sömürüyü protesto edenlerin, Türkiye nin kanını yıllarca emmiş olanlarla saf tutması, üzerinde asıl düşünülmesi gereken önemli diğer bir konudur. Şiddet içermeyen mücadele yaklaşımının en dikkat çekici noktalarından biri, diktatörü inşa etmek, inşa ettikten sonra da en zayıf noktasını (Diktatörün Aşilin Topuğu) tespit edip tüm silahları o noktaya yönelterek kesintisiz saldırı düzenlemektir (2). Bunun kadar önemli diğer bir konu da, diktatörün dayandığı güç kaynaklarını dağıtacak bir stratejik saldırının ve stratejik planlamanın yapılmış olmasıdır (3). Şiddet içermeyen mücadelenin dayanak kitlesi, mevcut siyasi iktidara karşı olan tüm gayrı memnunların koalisyonudur. Diktatör ilan edilen kişi ve yönetim yıkıldığında yeni diktatörlüklerin oluşmaması için mikro ulusçuluğa imkan sağlayan federal bir yapı öngörmektedir: Demokratik sistemi korumak ve muhtemel diktatörlük akımlarını önlemek amacıyla anayasada bölgesel, merkezi ve yerel düzeyde kayda değer imtiyazlar sağlayan bir federal sistem oluşturulmalıdır. Diğerlerine göre küçük bölgelerin büyük ayrıcalıklara sahip olup aynı zamanda ülkenin bir parçası olmaya devam ettiği İsviçre deki kanton sistemi kimi durumlarda örnek teşkil edebilir. (3)

Kadife Darbe için Bir Diktatör Aranıyor: Diktatör Erdoğan

Türkiye de normal şartlar altında seçimler, kavgasız gürültüsüz, hilesiz hurdasız, şeffaf herkesin gözünün önünde yapılmakta, Yargı her türlü şikayeti ele alıp değerlendirmektedir. Dahası, 2011 referandumuna kadar yargı düşünce yapısı itibarıyla daha ziyade muhalefete yakın, iktidara uzaktır. Referandum sonrasında da, yargının Erdoğan a pek yakın olduğu, emir aldığı, dümen suyunda olduğu söylenemez. Eğer İktidarın talimatları ile hareket etmiş olsaydı, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğun tutuksuz yargılanmasını sağlar, Taksim Tarihi Kışla projesinin yargı tarafından durdurulmasını engellerdi. Ordu-İstihbarat-Yargı denkleminde yığınla düzenleme yaparak eski statukoya darbe vuranı, Ergenekon operasyonları ile cunta ve çeteleri dağıtan bir yönetimin de diktatörlükle suçlanması pek mantıklı bir yaklaşım değildir. Psikolojik harekâtlarda yok olanı oluşturmak önemlidir ve gereklidir. Türkiye de diktatör yoksa bulunup inşa edilmeli, hedefe oturtulmalı ve halkın şuuraltına yerleştirilmelidir. Başbakan Erdoğan ın bulunduğu konum, mizacı ve mizacın dil ve üsluba yansıması, Kadife Darbecilere bu fırsatı vermektedir. Erdoğan ın dil ve üslubu üzerinden Erdoğan ın diktatör olduğu algısı, öncelikle gençlerin sonra da tüm halkın kafasına yerleştirilmeye çalışılmıştır/çalışılmaktadır. Erdoğan ın bazı söylemleri ve dili, yaşam tarzına müdahale olarak yorumlanıp sosyal medyada servis edilmektedir. Genel olarak siyasetin dilini, özelde de Erdoğan ın kullandığı dili, gerek Milli Gazete deki ve gerekse Umran dergisindeki yazılarımda sürekli eleştiren biri olarak gelinen bu sürecin, Erdoğan ın dili ve tavrı ile bir alakası yoktur. Olaya bu açıdan bakanlar, yanlış bakmakta, Kadife darbelerin ana stratejisini göz önüne almamakta ve Kadife darbecilerin yürüttüğü Psikolojik Harekâtın tuzağına düşmektedirler. Bununla beraber Başbakan Erdoğan dilini ve üslübunu düzeltmelidir. Kullandığı dil hem kendisine hem de ülkeye zarar vermektedir.

Diktatör İnşasında İlginç Bir Koalisyon

Türkiye de diktatör inşası için hem ulusal hem de uluslararası gazete ve televizyon kanalları senkron bir şekilde çalışmıştır. Kuzey deki kadife darbelerden önce diktatörlerin devrilişini anlatan belgesellerin yayınlandığı gibi Taksim olaylarından önce de Türkiye de, Amerikan Derin Devleti ve Hitler belgesi yayınlanmıştır (4). Kadife darbenin aktif militanları, arka planda bu belgeseller üzerinden özel bir eğitime tabı tutulmakta; belgeseller yayınlanarak halkta bir şuuraltı oluşturulmaktadır. Sosyal medyada konu işlenerek diktatörü devirmek için insanlar, eyleme geçmeye hazır hale getirilmektedir. Diktatör imajını eş zamanlı olarak uluslararası medya işleyerek dış kamuoyu oluşturulmaktadır (5,6). Hükümetin bazı icraatlarından rahatsız olan kesimlerin bir kısmı açıktan (CHP-Kılıçdaroğlu) diğerleri ise dolaylı olarak (Gülen-Cemaati) Erdoğan ın diktatörlüğünü seslendirmiştir. Son zamanlarda bu kervana Devlet Bahçeli de/MHP de katılmıştır. Kılıçdaroğlu Mayıs ayının başından beri Erdoğan ın, her fırsatta, diktatörlüğünü işlemekte onun Esed den bir farkı olmadığını seslendirmektedir (7,8). 

Fethullah Hoca, 8 Mayıs 2013 ve 10 Haziran 2013 tarihinde kendi sitesinde yaptığı ve Samanyolu TV de yayımlanan video kaydındaki açıklamalarında, bir yerlere gönderme yaptığına ilişkin bir kanaat oluşmuştur (7): Yani sıradan bir insan gelir, şöyle böyle konjonktürel olarak bir yerde bazı imkânları elde edebilir, dümene oturabilir. Dümene oturduktan sonra artık götürdüğü o vasıtanın içindeki o insanların hiçbirinin hukukuna riayet etmez. Hep tepeden bakar onlara. Adamlar bir şey söyleseler, Az şurada dursanız da bir namaz kılsak, sen dümendesin. Az dursanız da burada bir dinlensek, nefes alsak , Kesin sesinizi. Siz anlamazsınız o işleri. Ben ne dersem o olur falan der Bazen kuvvet insanı küstahlaştırabilir. Mümin bile olsa ahlaken firavun olur. Sıfatları itibarıyla firavun olur. Bazen nimetlerin sağanak sağanak baştan yağması o da insanı böyle nemrutlaştırır, firavunlaştırır. İmkânların bolluğu şirazeden çıkarır. Ahmak bir güruhun hiç olmayacak şeyleri bile alkışlaması onu şirazeden çıkarır . Takdir edilecek şeylerin yanında tenkit edilecek şeyler, belki sorgulanacak şeyler, onları bile alkışlayan insanlar yine bağışlayın, onu küstahlaştırır. Bunlar küstahlaşma yollarıdır, hafizanallah . 

Bir başka toplantıda gazetecilerin sorduğu bir soruya verdiği cevap ise daha manidardır: Güç zehirlenmesi yaşıyor (9) 10 Haziran 2013 tarihinde, kendi sitesinden; yeni bir dünya.. el ele yeni bir dünya!.. Hakimiyet değil.. hükmetme değil baskı yapma değil totaliter sistemler tesis etme değil diktatörlükler tesis etme değil... tiranlıklar kurma değil. şeklinde yaptığı açıklama, birilerinin diktatör olduğu ima edilmekte şeklinde algılanmakta ve kullanılmaktadır. Bütün bu ifadelerde, belki de bir adres yoktur. Hocaefendi, nasihat etmekte ve müminleri bazı tehlikelere karşı uyarmaktadır. Ancak Fethullah Hocanın bu tür konuşmaları, içinde bulunduğumuz zaman diliminden dolayı, Erdoğan ı kast etmese de, Psikolojik Harekat yürütenler, burada kast edilen Erdoğan dır diyerek yorumlamakta, servis etmekte ve yaygınlaştırmaktadır.

Sonuç: AKP sandıkta cezalandırılmalı Sokakta değil

Kadife darebelerde, şeffaf bir şekilde seçimlerin yapıldığı ülkelerde bile siyasi iktidarların sandıkta yenilmesi, devrilmesi hedeflenmemektedir. Küresel sermayenin Türkiye de hilesiz hurdasız bir seçimle iş başına gelmiş yönetimleri, sokak hareketleri ile darbe yaparak yıkmasına müsaade edilmemelidir. Kadife darbecilerin fedaral yapı önermelerine dikkat edilmelidir. Sokağın ardından ne geleceği bilinmemektedir. Mısır da olup bitenlere bu açıdan dikkat edilmelidir. AKP nin yanlış uygulamalarının hesabı, mutlaka ama mutlaka sandıkta sorulmalıdır. AKP ye olan öfke hiçbir şahsı, Küresel Tefeci Siyonist sermayenin tuzağına düşürmemelidir. Devlet Bahçeli nin Taksim operasyonuna karşı çıkışında kullandığı, İktidarlar sokakta değil sandıkta düşürülmelidir. ifadesine bu açıdan bakılmalıdır. Ya Rabbi! Bize basiret ve feraset ver. Ya Rabbi! Nurunu kalbimize koy Onunla görelim, Onunla bilelim. Ya Rabbi üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı sabit kıl ve kafirler, zalimler, münafıklar ve menfaatçiler topluluğuna karşı bize yardım et.

Kaynaklar

1- Sharp G., Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş Için Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, Dördüncü Baskı, Mayıs 2010, S: 10-16

2- Sharp G., age S: 34-36

3- Sharp G., age S: 77-85

4- Haber vaktim 08.06.2013

5- Prof. Avi Shlaim: Erdoğan, Arap diktatörlerinden farksız davranıyor. T24 10.06.2013

6- Brent E. Sasley (The National Interest) dünya bülteni 08.06.2013

7-Sinanoğlu, E., #OCUUPYTURKEY Yenildi, Mayıs, 2013.

8- Yeni Şafak 04.06.2013

9- Yardakaş, B., 5 Mayıs 2013-05-06 www.gercekgundem.com

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...