4 Nisan 2013 Perşembe

Dünya İslam birliği için Erbakan'ın mücadelesinden çıkarılacak dersler-3: Basiret ve feraset

 (Milli Gazete)

Ölümünde Bile Sisteme İsyanını Sürdüren Adam: Mücahid Erbakan

Son 200 yılı acılarla, mağlubiyetlerle yoğrulmuş, horlanmış, aşağılanmış, ezilmiş bir milletin/ümmetin çocuklarının öğretilmiş çaresizlik psikolojisi bataklığına düşme tehlikesi her zaman mevcuttur. Öğretilmiş çaresizlik psikolojisine teslim olan bir insan unsuru, ezber bozucu her türlü yaklaşımı, atılımı, eylemi, zamansız mekânsız, anlamsız ve tehlikeli görür. Gerçeği arama, olaylara nüfuz etme noktasında duyarsız, hayalcidir, kendini aldatmayı sever. Kendi kurtuluşunu başkalarından bekler ve risk üstlenmez. Aydınlar, düşünürler, bilim adamları, kanaat önderleri, cemaat liderleri ve siyasetçiler, bu ruhsal, psikolojik ve zihni alt yapıyı iyi okumalıdırlar. Çok tehlikeli olan, halkın bu tür tutum, tavır ve davranışı değildir. Asıl tehlikeli olan, aydınların, düşünürlerin, kanaat önderlerinin, siyasetçilerin ve bilim adamlarının gerçeği görme noktasında, derinliğine düşünme, alternatifli düşünme noktasında zafiyet göstermesidir. Psikolojik savaş uzmanlarının topluma göstermek istediğinin arka planına nüfuz etme noktasındaki duyarlık kaybı, bugün en ciddi sıkıntımızdır. Her şeyi siyah beyaz ekseninde gören bir zihni yapı, birçok olayın aydınlamasının önünde en ciddi engeldir. Bu noktada iki uç yaklaşımın kıskacı söz konusudur: 1- Komplo/Tuzak yok yaklaşımı. 2- Her şeyi komplo/Tuzak olarak görme yaklaşımı. Değer sistemleri arasındaki mücadelede tuzak/komplo/hile yok yaklaşımı, ne kadar tehlikeli ise; her şeyi, sadece tuzak/komplo/hile ekseninde görüp karşı politika geliştirmemek de aynı oranda tehlikeli ve yanlış bir yaklaşımdır. Bu nedenle basiret ve feraset sahibi bir mümin aklına ve bir stratejik akla ihtiyaç vardır.

Rahmetli Erbakan Hocanın mücadelesi, bir bütün olarak incelendiğinde, birçok ezberi bozduğu, milleti öncelikle uyandıracak ve teşkilatlandıracak bir strateji ve politika izlediği görülmektedir. Milletin ve Milli Görüş hareketinin önüne kurulan tuzakları görerek hareket etmiş ve her türlü tahrike karşı duygusal davranmamıştır. Burada, bu konudan hareketle Dünya İslam Birliği için gerekli dersler çıkarılacaktır.

Stratejik Akıl - Stratejik Düşünce

Strateji, çare bulma ilmidir. Bulunduğumuz konumdan ulaşmak istediğimiz konuma nasıl varılacağına ilişkin kuvvetlerin, imkanların sevk ve idare edilmesi, ilim ve sanatıdır. Strateji, kendi kuvvet ve imkânlarınızın analizi ile düşman ya da rakiplerinizin kuvvet ve imkânlarının analizi üzerine kurulur. Strateji, zihinler arası bir mücadelenin, bir savaşın hayatın pratiğine uygulanmasıdır. Zihinler arası bir savaş olduğu için yığınla belirsizliği bünyesinde barındırır. Sizin düşünemediklerinizi karşı tarafın düşünmesi, karşı tarafın düşünemediklerini sizin düşünmeniz her zaman mümkündür. O nedenle strateji düzenli, sürekli ve derinlemesine bir düşünmeyi ve akletmeyi gerekli görür. Stratejide duygusallığa, hayalciliğe, ihmale, vurdumduymazlığa, aymazlığa yer yoktur. Strateji, kısa vadeli olmayıp uzun vadelidir. Olaylara etki eden bütün iç ve dış faktörleri göz önüne alır, almak zorundadır. Her an her şeyin değişebileceği olgusunu düşünür. Stratejik akıl ve düşünme, tarihi tecrübeyi daima bir veri olarak göz önüne alır ve ondan yararlanır. Stratejide en az kayıpla en yüksek kazancı elde etmek asıldır.

Stratejinin Özü Hiledir

Değer sistemleri arasındaki mücadele, sınırsız ve topyekun olduğundan tüm değer sistemleri, en nihayetinde dünyaya hakim olmak isterler. Bu değer sistemlerinin mutlak hak ve inhisarcı oldukları inancından kaynaklanmaktadır. Değer sistemleri arasındaki bu mücadeleden dolayı, veli kavramı çerçevesindeki dostluk, sırdaşlık ve güvenirlilik, sadece o değer sistemine mensup insanlar arasında geçerlidir; karşı değer sistemine mensup insanlar arasında değil. Kur an-ı Kerim de Enfal Süresi 72-75 ayetlerinde bunu çok açık bir şekilde görebilmekteyiz: Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. Küfredenler de birbirlerinin velileridir. (8 Enfal 72-73)

Diğer taraftan Kur an-i Kerim, iki farklı değer sistemine mensup insanlar arasında kurulan sevgi, sırdaşlık, dostluk ilişkisi ile akıl erdirmek ve hile/tuzak/komplo arasında özel bir ilişkinin var olduğuna dikkat çekmektedir: Ey iman edenler, kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. Sizler, işte böylesiniz: onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında «inandık» derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size karşı olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. Size bir iyilik dokununca onları tasalandırır, size bir kötülük isabet edince ise onunla sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların hileli düzenleri size hiç bir zarar veremez. (3 Al-ı Imran 118-120) Bir mümin, bu ilişki ağına dikkat etmek ve ona göre davranmak zorundadır. Buna, basiret ve feraset sahibi olan bir müminin aklı ya da stratejik akıl demekteyiz. Stratejinin özü, rakip ya da düşman güçleri yanıltma, aldatmaya dayanır. Hz. Peygamber Harp bir hiledir derken kast ettiği stratejinin bu yönüdür(2).

İnsanoğlunun yeryüzü seyahati, Cennette İblis in Hz. Âdem le Eşine kurduğu tuzağın bir sonucudur (2/29-39, 7/10-27, 20/115-129,59/16,15/27-43,17/61-65). İblis ve İblis in yolundan gidenler var olduğu sürece, hakla batılın, helal ile haramın, maruf ile münkerin ve iman edenlerle küfredenlerin mücadelesi devam edecektir. Geçmişte bütün peygamberlere, hâkim düzenin müntesipleri tarafından savaş açılmış, peygamberleri yok etmek için her türlü hile, oyun, desise ve tuzak kurulmuştur. Bu, değer sistemleri arasında ki mücadelenin bir kanuniyet olarak vardır (16 Nahl 26, 27 Neml 49-50). Bu noktada, Şeytan ve onun yolundan gidenlerin kurabilecekleri tuzaklar, başvurabilecekleri hileler için her hangi bir ölçü yoktur. Hiçbir ahlakı endişe olmadığı için her şeyi, her yolu kullanabilirler (17 İsra 73-75; 4/113).

Milli Görüş Hareketine Karşı İç ve Dış Güç Odaklarının Mevzilenişi: Sol-Alevi-Sabatayıst Cunta

1946 dan itibaren Ordu içerisinde değişik renklerde cuntalar, ekipler hep var olmuştur. Bu cuntalar, dış destek alarak darbe ve muhtıralarla, seçilmiş iktidarları düşürmüşlerdir. Genel olarak cuntaların tümü, ABD-İsrail-İngiltere nin işbirlikçisi olmuştur. 1987 den itibaren ordu içerisinde oluşan, Üruğ ekibi olarak isimlendirilen sol cunta, Yön Ekibi , 1990 yılından itibaren ordu içerisinde operasyon yaparak ordunun kilit noktalarını ele geçirmeye başlamıştır. Bu cuntanın en belirgin özelliği, Sol- Alevi- Sabatayist işbirliğine dayanmış olmasıydı. ABD-İsrail-İngiltere şer ekseni tarafından, Sol Alevi-Sabatayist Cuntanın önü, gelecekte yapılacak operasyonlar için, şuurlu bir şekilde açılmıştır (1-3). Sol Alevi-Sabatayist Cunta, İsrail le olan ilişkilerin başını çekmekte ve RP nin iktidara gelişini engelleme gibi bir yola başvurmayıp onun iktidar oluşundan maksimum faydayı elde etmeyi hedeflemiştir (4). RP iktidarı, onlar için iyi bir darbe gerekçesi olacaktı. Bu cunta, 28 Şubat sürecine gelindiğinde, Batı Çalışma Grubu adı altında örgütlenmiştir.

Erbakan'ın Gördüğü Tuzaklar

1993 te, RP nin Meclis te sadece 38 milletvekili vardı. Görünürde RP, sistem için tehlike değildi. Ancak Milli Görüş hareketi yükselen bir güçtü. Yıpranmış olan Merkez Sağ kadroların hitap ettiği tabanın yeni gözdesi RP idi. Bunu, hem ulusal hem de küresel sistem mensupları görmekte ve bu hareketi vaktinden önce iktidar yapıp, iktidarda, canlı canlı mezara gömmek peşindeydiler. ABD-İsrail-İngiltere şer ekseni tarafından desteklenen Sol Alevi-Sabatayist Cunta, ordu içerisinde buna göre mevzilenmekte ve hazırlık yapmaktaydı. Erbakan, tehlikeyi ve kurulan tuzağı görmüştü. 23 Aralık 1993 te, yapılmış olan bir röportajda Erbakan, bu tehlikeye, tuzağa hatta özel bir projeye dikkat çekmekteydi:

Erbakan: Refah Partisi ni bekleyen büyük bir tehlike vardır. Türkiye nin ekonomisi çıkmazdadır. Türkiye, taklitçi zihniyetle yönetiliyor. Bu adamlar, kadrolar kuruyorlar. İktidara getiriyorlar kurdukları kadroları yıpranıncaya kadar kullanıyorlar. Sonra yıpranan kadroları ambara kaldırıyorlar. Ellerindeki yedek kadroyu iktidar yapıyorlar. Ambara kaldırdıkları kadroyu da yeniden cilalayıp, gerek görülürse iktidara getirmek için hazır bekletiyorlar. Böylece tahterevalli gibi, biri iniyor diğeri çıkıyor. İşte bu nedenle Demirel yedi defa gidip, sekiz defa geri gelebiliyor. Biz buna karşıyız. Biz iktidara geliriz. Geliriz gelmesine de Evet iktidara gelebiliriz. Ama sonra ne olur İktidarda kalabilir miyiz Yani bizi iktidara hapsederler Biz bir şey fark ettik. Bugün Türkiye de bizim iktidara gelmemizi engellemek isteyen güçler var. Eskiden bize ilgi göstermeyen çevreler, şimdi bize hoş görünmeye çalışıyorlar. Eskiden yolumuza engel koyanlar, şimdi engellerini çekmek ister gibi davranıyorlar. Adeta bizim iktidara gelmemizi ister gibi çalışıyorlar. En azından bize ilişmemeye özen gösteriyorlar Bu adamlar bizim iktidara gelmemizi hoşgörüyle karşılıyorlarsa, bunda bir bit yeniği vardır.

Anladığımız kadarıyla, bu adamlar bizim iktidara gelmemize ses çıkartmamak kararı aldılar. Biz iktidara geldikten sonra da bizi iktidarda perişan etmeyi düşünüyorlar Böyle bir planları varmış gibi geliyor bana. Biz iktidara geleceğiz. Sonra da bizi iktidara hapsedip perişan etmek isteyecekler. Bize iş yaptırmayacaklar. Önümüze akıl almaz engeller çıkaracaklar. Atacağımız her adımda bizi batırmayı, sabote etmeyi düşünecekler. Hangi soruna el atsak, çözümü yokuşa sürüp, çok kısa zamanda bizleri iktidarda beceriksiz davranmış olmakla suçlayacaklar. İşte Müslümanlar ne kadar başarısız, görün diyecekler.

Elimizde Amerikalıların yayınladıkları stratejik araştırma enstitülerinin raporları var. Bunlara göre, Türkiye deki askeri ihtilallar çözüm getirmiyor deniliyor. Ama biz iktidara gelirsek hükümetimizi çalıştırmazlar. Bu raporlardan bizim çıkardığımız sonuç budur. Ama biz Allah a güveniyoruz. (5)

Erbakan Hoca nın hissettiği tehlikeleri, tuzakları, projeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Sistem Karşıtı Unsurların Sistem İçine Çekilerek Entegrasyonu Projesi RP nin Sağcılaştırılması, Merkez Sağ Parti Yapılması

Başarısızlığın İslamileştirilmesi Projesi

İşbirlikçi Konumuna Sokma Projesi

Şiddete Bulaştırarak Darbe Yapma Projesi

Milli Görüş Hareketi ni Parçalama Projesi

Milli Görüşün Karşısına Güçlü Rakipler Çıkarma Projesi

Erbakan hislerinde yanılmamış, bu projeler birbirleri ile bağlantılı bir şekilde devreye sokulmuştur. İstenen sonucu elde edebilmek için önce RP sonra da FP kapatılmış ve Erbakan Hoca siyasetten yasaklanmıştır. Sonuç: Cihad eden kadrolar tuzakları gören ve oyun kurarak cevap veren bir stratejik akla sahip olmalıdır Erbakan Hoca ile 1993 yılında yapılmış olan Röportajı göz önüne aldığımızda, bu tuzakları zamanında gördüğünü ve bölme hariç hepsine karşı gerekli tedbirleri aldığını söyleyebiliriz. Erbakan Hoca nın sürecin başlangıcında, Milli görüş er geç gelecektir ama bu kanlı mı olacak kansız mı, buna Türkiye karar verecektir. şeklinde yaptığı bir konuşma, muhtemeldir ki, belli mihraklara, şifrelenmiş bir mesajdi. Durup dururken Hoca nın bu konuşmayı yapmasının, özel bir nedeni olmalıydı. Hoca bu konuşması ile vermek istediği muhtemel mesaj şunlar olabilir: Sokakta Milli Görüşçülere yapılan saldırıları durdurun, zorlasanız dahi şiddete bulaşmayacağız, oyuna gelmeyeceğiz. Kurduğunuz tuzağın farkındayım, tuzağa düşmeyeceğim Gerekirse restinizi görürüm. 

Bugün Dünyanın değişik yerlerinde cihad eden kardeşlerimizin, Erbakan Hoca nın verdiği mücadelenin bu boyutundan gerekli dersleri almalarında yarar vardır. Milli Görüş ün ak saçlı nesli, bizzat olayların içinde bulunup yaşadıkları için çok daha fazla bilgi ve tecrübeye sahipler. Bu birikim ve tecrübeyi, hem gelecek nesillere, hem de dünyanın değişik yerlerinde Cihad eden kardeşlerimize aktarmaları onlar için tarihi bir sorumluluktur. Aynı deneyimleri, tekrar yaşamamıza gerek yoktur. Özellikle Tunus ve Mısır da Batı işbirlikçisi eski sistem, bütün kurum ve kuruluşları ile ayaktadır. Benzer operasyonlar oralarda da yapılabilir. Kardeşlerimizin, tehlike-tuzakları zamanında görüp gerekli tedbirleri alabilmeleri için bu birikim ve tecrübeye ihtiyaçları vardır. Allah tüm iman edenlere, basiret ve feraset sahibi bir stratejik akla sahip olmayı nasip eylesin. Ve ( Hz. Muhammed:) Allah ım Senin adınla düşmana saldırırım, Senin adınla düşmanın hilesini defederim ve Senin adınla düşmanın üzerine yürürüm.

Öyleyse; (Hz. Muhammed:) Ey insanlar! Sizler sulh ve sükûnet devrindesiniz. Öyleyse, Gelecekteki mücadeleler için hazırlanın. (Sulh ise) yakında miadı dolacak olan bir hazırlanma devresidir. Karanlık geceler gibi işler karıştığı zaman Kur an-ı Kerim e sarılınız. (6).

Kaynaklar

1-Koru, F., Ne değişti, Y. Şafak, 25.8.2000

2- Akit Gazetesi, 10.6 1997. ST Petersburg Times dan alıntı

3- Coşkun, M.; Çakmak N., Attilâ İlhan la çeşitli konulardan... Milli Gazete 22-23-24.03.2003.

4-Vatandaş, A., Armagedon Türkiye İsrail Gizli Savaşı, Timaş yay., İstanbul, 1997, S;22- 28, 33-34, 46-55, 113-116

5- Altındal, A., Röportaj, 23-24 Aralık 1993, Yeni Günaydın.

6- Kandehlevi, M.Y, age. c.1. s:1783

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...