Prof. Dr. Burhanettin Can – Umran Dergisi/Aralık 2025-376. Sayı
“Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır. Ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (2/Bakara, 216)
BM, NATO, ABD, AB, İngiltere, Almanya, Fransa ve özgür olduğu söylenip duran uluslararası medya, 1948 yılından bu yana İsrail’in bazı bölge ülkelerine ve halkına yaptığı bütün saldırılarını onaylayıp desteklemiştir. Genellikle Müslüman ülke yönetimleri de “üç maymunu” oynamışlardır. Şer İttifakı diye isimlendirdiğimiz ABD, İngiltere, AB, Siyonizm, İsrail, hiçbir ahlaki endişe taşımadan Filistin halkını suçlamış, Siyonistlerin Filistin topraklarındaki katliamlarına göz yummuşlardır. Siyonizm’in elindeki hâkim medya, tüm gerçekleri çarpıtarak dünya kamuoyunu yanıltmış, işgal rejiminin Filistin topraklarındaki katliamları örtbas etmiş, HAMAS üzerinden büyük bir psikolojik harekât yürütmüşlerdir.
Geçen yazıda ‘Gazze Barış Planı’nda çizilen stratejinin daha iyi anlaşılabilmesi için Siyonizm’in amentüsü ile bazı özel raporlar, İsrailli yöneticilerin ve ABD Başkanı Trump’ın konuşmaları ele alınıp değerlendirilmişti. Ayrıca Siyonizm’in temel varsayımları ve ‘Gazze Barış Planı’nın dayandığı Siyonist raporlar özellikle analiz edilmişti.[1] Bu yazıda, Trump ile Netenyahu’nun arka planda inşa ettikleri sözde barış planının muhtevası üzerinde durulacaktır.
Sözde ‘Gazze Barış Planı’
Trump ve ekibi tarafından ‘Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Plan’ seslendirildiği andan itibaren dünya kamuoyu gerçek anlamda aydınlatılmamıştır. Başlangıçta sekiz Müslüman ülke liderlerine verilen metinle Netenyahu-Trump görüşmesinden sonra belli boyutları ile beyan edilen metin arasında çok ciddi farklılıkların bulunduğu görülmüştür. Trump ve Netenyahu’nun açıklamalarıyla medyaya sunulan metinler göz önüne alındığında, geçen yazıda analiz ettiğimiz, İsrail’in “Gazze Güvenlik ve Kurtarma Programı, Ertesi Gün Nasıl Olmalı?” raporu ile büyük bir uyum gösterdiği söylenebilir.
Aralık 2023 tarihinden önce, HAMAS’ın 7 Ekim Aksa Operasyonu’ndan evvel “Siyonist özel bir ekip” tarafından Batı Şeria’nın ilhak edilebilmesi için özel bir rapor hazırlanmıştır. Aksa Tufanı Harekâtı vuku bulunca raporu hazırlayan ekip, Batı Şeria yerine merkeze Gazze’nin işgalini koymuştur. HAMAS’ın tasfiye edilmesi için rapor üzerinde daha yoğun çalışılarak metin yeniden şekillendirilmiş, daha sonra da Netanyahu’ya sunulmuştur. Raporun HAMAS’ın geleceği, Gazze’nin yönetimi, Gazze’nin beşe bölünmesi ve tampon bölge oluşturulması, Filistin halkının yeniden eğitime tabi tutulması, Gazze’de uluslararası yönetim ve güvenlik, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkı şeklindeki ana başlıklarının, sözde ‘Gazze Barış Planı’nın ana başlıklarıyla uyumu görülmektedir.[2] Medyaya yansıdığı şekli ile Trump ile Netenyahu’nun açıkladığı ‘Gazze Barış Planı’, 20 maddeden oluşmaktadır:
- Gazze, komşularına tehdit oluşturmayan, radikalleşmeden arındırılmış terörden uzak bir bölge olacaktır.
- Gazze, yeterince acı çekmiş Gazze halkının yararına yeniden inşa edilecektir.
- Eğer her iki taraf da bu teklifi kabul ederse, savaş derhal sona erecektir. İsrail kuvvetleri, esir değişimine hazırlanmak için üzerinde anlaşılmış sınıra çekilecektir. Bu süre boyunca tüm askeri operasyonlar -hava ve topçu bombardımanları dâhil- askıya alınacak ve cephe hatları, kademeli ve tam geri çekilme için gerekli şartlar karşılanana kadar dondurulmuş hâlde kalacaktır.
- İsrail’in bu antlaşmayı kamuoyu önünde kabul etmesinden sonraki 72 saat içinde tüm rehineler -hayatta olanlar ve ölüler- iade edilecektir.
- Tüm rehineler serbest bırakıldığında, İsrail 250 müebbet hapis cezası almış mahkûmu ve 7 Ekim 2023’ten sonra gözaltına alınan 1700 Gazzeliyi -kadınlar ve çocuklar dâhil- serbest bırakacaktır. Hayatta olmayan her İsrailli rehinenin kalıntıları için, İsrail 15 ölü Gazzelinin kalıntılarını teslim edecektir.
- Tüm rehineler iade edildikten sonra, barışçıl bir şekilde birlikte yaşamaya söz veren ve silahlarını bırakmayı kabul eden HAMAS üyelerine af tanınacaktır. Gazze’den ayrılmak isteyen HAMAS üyelerine ise güvenli geçiş sağlanacaktır.
- Bu antlaşmanın kabul edilmesiyle birlikte, tam kapsamlı insani yardım derhal Gazze şeridine gönderilecektir. Asgari olarak, günlük yardımlar 19 Ocak 2025’teki antlaşmada belirtilen insani yardımlarla uyumlu olacaktır. Buna altyapının (su, elektrik, kanalizasyon) rehabilitasyonu, hastane ve fırınların yeniden inşası, molozların temizlenmesi için gerekli ekipmanların girişine izin verilmesi de dâhildir.
- Gazze’ye insani yardımın girişi ve dağıtımı, Birleşmiş Milletler ve bağlı kuruluşları ile Kızılhaç üzerinden, diğer uluslararası kurumlar da iş birliği yaparak, tarafların müdahalesi olmadan devam edecektir. Refah sınır kapısının her iki yönde açılması da 19 Ocak 2025 antlaşmasında uygulanan aynı mekanizmaya tâbi olacaktır.
- Gazze, geçici teknokratik ve siyasi açıdan tarafsız bir Filistin komitesi tarafından yönetilecektir. Bu komite, Gazze halkı için günlük kamu hizmetlerini ve belediye işlerini yürütmekten sorumlu olacaktır. Komite, nitelikli Filistinlilerden ve uluslararası uzmanlardan oluşacak ve yeni bir uluslararası geçiş kurulunun gözetimi altında bulunacaktır. Bu kurulun adı “Barış Konseyi” olacak ve Başkan Donald J. Trump başkanlığında toplanacaktır. Konseyde ayrıca eski İngiltere Başbakanı Tony Blair gibi isimlerin yanı sıra, açıklanacak diğer devlet başkanları yer alacaktır. Bu kurul, Trump’ın 2020’de açıkladığı barış planı ve Suudi-Fransız önerisi de dâhil olmak üzere çeşitli öneriler üzerine Gazze’nin yeniden inşası için fonları yönetecek ve Filistin Yönetimi’nin fon programlarıyla uyumlu hâle getirecektir. Bu kurul, uluslararası standartlara uygun bağımsız ve etkili bir yönetim yaratmak için çalışacaktır. Bu yönetim, Gazze halkına hizmet eden ve Filistinliler ile İsraillilerin barış içinde yaşamasını mümkün kılacak güvenilir bir idare oluşturmayı amaçlamaktadır.
- Gazze’yi yeniden inşa etmek ve canlandırmak için Trump’ın ekonomik kalkınma planı, Ortadoğu’daki bazı gelişmiş modern mucize şehirlerin inşasına yardım eden uzmanlardan müteşekkil bir heyet tarafından oluşturulacaktır. Çok sayıda düşünülmüş yatırım önerisi ve heyecan verici kalkınma fikirleri iyi niyetli uluslararası gruplar tarafından hazırlanmış olup, bu fikirler güvenlik ve yönetişim çerçevelerini sentezlemek ve bu yatırımların iş, fırsat ve gelecek için umut yaratacak şekilde kolaylaştırılmasını sağlamak amacıyla değerlendirilecektir.
- Özel bir ekonomik bölge kurulacak, tercih edilen gümrük tarifeleri ve erişim oranları katılımcı ülkelerle müzakere edilecektir.
- Hiç kimse Gazze’yi terk etmeye zorlanmayacak ve ayrılmak isteyenlerin bunu özgürce yapmalarına ve geri dönmelerine izin verilecektir. İnsanların kalması teşvik edilecek ve onlara daha iyi bir Gazze inşa etme fırsatı sunulacaktır.
- HAMAS ve diğer gruplar, doğrudan veya dolaylı olarak, hiçbir şekilde Gazze’nin yönetiminde rol almamayı kabul eder. Tüm askerî, terör ve saldırı altyapıları, tüneller ve silah üretim tesisleri dâhil olmak üzere yok edilecek ve yeniden inşa edilmeyecektir. Bağımsız denetçilerin gözetiminde Gazze’nin askerden arındırılması süreci olacaktır. Bu, silahların kalıcı olarak kullanılamaz hâle getirilmesini ve uluslararası finanse edilen bir geri alım ve yeniden entegrasyon programı ile desteklenecek onaylı bir tasfiye sürecini içerecektir; bu program bağımsız denetçiler tarafından doğrulanacaktır. Yeni Gazze tamamen müreffeh bir ekonomi inşa etmeye ve komşularıyla barışçıl bir şekilde bir arada yaşamaya bağlı olacaktır.
- Bölgesel ortaklar, HAMAS ve diğer grupların yükümlülüklerini yerine getirmesini ve Yeni Gazze’nin komşularına veya kendi halkına tehdit oluşturmamasını garanti altına alacaktır.
- ABD, Arap ve uluslararası ortaklarla birlikte geçici bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) geliştirmek için çalışacaktır; bu güç derhal Gazze’ye konuşlandırılacaktır. ISF, Gazze’deki onaylı Filistin polis güçlerini eğitecek ve destek sağlayacak, ayrıca bu alanda geniş deneyime sahip Ürdün ve Mısır ile istişare edecektir. Bu güç uzun vadeli bir iç güvenlik çözümüne geçiş süreci olacaktır. ISF, İsrail ve Mısır ile birlikte sınır bölgelerinde güvenliği sağlamak için çalışacak ve yeni eğitilmiş Filistin polis güçleriyle birlikte hareket edecektir. Mal akışını yeniden başlatmak ve güvence altına almak için sınırların girişini önlemek kritik öneme sahiptir. Bir silahsızlandırma mekanizması ISF tarafından uygulanacak ve doğrulanacaktır.
- İsrail, Gazze’yi işgal etmeyecek veya ilhak etmeyecektir. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), silahsızlandırmaya bağlı standartlar, kilometre taşları ve zaman çizelgelerine göre geri çekilecektir; bu plan, IDF, ISF, garantörler ve ABD arasında üzerinde antlaşmaya varılacaktır. Amaç, Gazze’nin artık İsrail, Mısır veya vatandaşlarına tehdit oluşturmamasıdır. Pratikte, IDF, işgal ettiği Gazze topraklarını kademeli olarak ISF’ye devredecek; ISF ile yapacakları bir antlaşmaya göre bu alanlarda geçici otorite kuracaklar ve sonunda tamamen Gazze’den çekileceklerdir. Ancak, yeniden ortaya çıkabilecek herhangi bir terör tehdidine karşı güvenliğini sağlamak için Gazze uygun şekilde güvence altına alınana kadar bir çevre güvenliği varlığı sürdürülecektir. (Şekil:1)

Şekil 1: İsrail’in Gazze’den çekilme aşamalarına ilişkin harita
17) HAMAS bu öneriyi geciktirir veya reddederse, yukarıdakiler, ölçeklendirilmiş yardım operasyonları da dâhil olmak üzere, IDF’den ISF’ye devredilen silahsız alanlarda ilerleyecektir.
18) Bir dinler arası diyalog süreci, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşama değerleri temelinde kurulacak; Filistinliler ve İsraillilerin zihinlerini ve anlatılarını değiştirmeye çalışılacak ve barıştan elde edilebilecek faydalar vurgulanacaktır.
19) Gazze’nin yeniden kalkınması ve yönetimi ilerledikçe ve Filistin Yönetimi reform programı sadakatle uygulandıkça, nihayetinde Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı ve devlet kurma yönünde inandırıcı bir yol için koşullar hazır olabilir; bu, Filistin halkının arzusu olarak kabul edilmektedir.
20) ABD, İsrail ve Filistinliler arasında, barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşam için siyasi bir ufuk konusunda bir diyalog başlatacaktır.”[3]
‘Gazze Barış Planı’nın Analizi
Bu planın kudurmuş köpek İsrail’in kaybettiği yumuşak gücünü yeniden kazanabilmesi gayesiyle hazırlandığına dikkat edilmelidir. Kamuoyuna sunulan planda işgal rejiminin katliamlarının öne çıkmaması için bölgede olup biten bütün olumsuzlukların sebebi HAMAS gösterilmektedir. Gazze, komşularını tehdit eden bir ‘terör merkezi’, HAMAS da ‘terörist’ şeklinde nitelenerek suçlanmaktadır. O sebeple Gazze’nin ‘radikalleşmeden arındırılmış terörden uzak bir bölge’ konumuyla yeniden yapılandırılacağı öngörülmektedir (Madde 1). Oysa ana terör merkezi, İsrail ve ana terörist mekanizma Siyonizm’dir. Şer İttifakı’nın ‘Gazze Barış Planı’nda kullandığı ifadelerle bu mekanizmanın dünya kamuoyundan gizlenmesi amaçlanmaktadır.
Kendi topraklarını savunanların terörist diye suçlanması, bu antlaşmanın niyetini, amacını çok açık bir şekilde ortaya koymakta; İsrail aklanmakta, HAMAS ve ortakları açık bir şekilde suçlanmaktadır. Plandaki tuzaklardan biri, rehinelerin teslim edilmesiyle ilgilidir. Ölü ve diri rehinelerin 72 saatte teslimi istenmektedir (Madde 3-Madde 5). İşin pratiğinde İsrail Gazze’de pek çok sivil bölgeleri bombalamış ve yerle bir etmiştir. Dolayısıyla bu bölgelerde rehin tutulan İsrailliler ölmüştür. Enkaz altındaki ölü İsrailli rehinelerin 72 saatte bulunup teslim edilmesi fiziksel olarak mümkün değildir. Madde 3’e göre “İsrail kuvvetleri, esir değişimine hazırlanmak için üzerinde anlaşılmış sınıra çekilecek ve bu süre boyunca tüm askerî operasyonlar -hava ve topçu bombardımanları dâhil- askıya alınacaktı.” Dolayısıyla HAMAS’ın enkaz altında kalan ölü İsrailli rehineleri bulması için belli bir zamana ihtiyacı olduğu görülmektedir. Fakat işgal rejimi bu gerçeği kabul etmeyip 72 saatte teslim edilemeyen rehineler için Gazze’ye fasılasız saldırmış, pek çok Gazzeli sivilin ölmesine sebebiyet vermiştir. Bunu çok açık bir şekilde gören Şer İttifakı ve BM, İsrail’e herhangi bir yaptırım uygulamamaktadır.
‘Gazze Barış Planı’nın 6. maddesinde HAMAS, Gazze’de olup biten her şeyin sorumlusu görülüp suçlanmakta, silahları bıraktıkları takdirde affedilecekleri belirtilmektedir. Bir işgal hareketine karşı ülkelerini savunanlar, suçlu konumuna konarak kendilerine hitap edilmekte, af talep etmeleri ve özür dilemeleri istenmektedir. Gerçekte ‘Gazze Barış Planı’, kadife maske takmış tam bir işgal hareketidir.
Madde 7 ve 8’e göre antlaşmanın taraflarca kabul edilmesinden sonra “tüm yardımlar hemen Gazze şeridine gönderilecek” ve “Refah sınır kapısı her iki yönde açılacaktır.” “Birleşmiş Milletler ve bağlı kuruluşları ile Kızılhaç üzerinden, diğer uluslararası kurumlarla da iş birliği yaparak, tarafların müdahalesi olmadan yardım devam edecektir.” Burada zikredilen ‘diğer uluslararası kurumların’ kimliği ve ne iş yaptıkları belli değildir. Uygulama safhasında işgal rejimi, tüm yardımlara mâni olmaya çalışmakta ve çok az bir yardımın Gazze’ye girmesine müsaade etmektedir. Süreci destekleyen hem Batılı ülkeler hem de İslâm ülkelerinin yöneticileri hem de ‘diğer uluslararası kurumların’ yönetimleri üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmemekte, BM İsrail’e müdahale etmemektedir ya da edememektedir. Bunun doğal sonucu olarak da Siyonist rejim daha da saldırganlaşmaktadır.
Madde 9’a göre “Gazze, halkın günlük kamu hizmetlerini ve belediye işlerini yürütmekten sorumlu”, “teknokrat ve apolitik” bir “Filistin komitesi” tarafından yönetilecektir. Filistin komitesi, başkanlığını Trump’ın yapacağı “Barış Konseyi” diye adlandırılan, Filistinli ve uluslararası uzmanlardan oluşacak bir “uluslararası geçiş kurulunun” gözetiminde görev ifa edecektir. Konseyde İngiltere eski Başbakanı Tony Blair ve isimleri sonradan açıklanacak farklı devlet başkanları da bulunacaktır. “Bu kurul, Trump’ın 2020’de açıkladığı barış planı ve Suudi-Fransız önerisi de dâhil olmak üzere çeşitli öneriler üzerine Gazze’nin yeniden inşası için fonları yönetecek ve Filistin Yönetimi’nin fon programlarıyla uyumlu hâle getirecektir.”
Burada dikkat çeken en önemli nokta, Gazze’nin bağımsızlığını savunan HAMAS ve diğer direniş örgütleri, bu komitelerin hiçbirinde yer alamamaktadırlar. Antlaşmanın tarafı kabul edilen fakat ‘terörist’ sayılan HAMAS tamamen devre dışı bırakılmaktadır. Madde 9’a göre hem HAMAS hem de Gazze halkı yönetimden tamamen dışlanmaktadır. Gazze’de oluşturulacak geçici yeni yönetimde görev alacaklarla ilgili “Gazzeli Filistinliler” denmemekte, genelde “Filistinli” tabiri kullanılmaktadır. Görev alabilecek Filistinliler ile ilgili herhangi bir ölçü zikredilmemektedir. Bu yönetimi seçme konusunda Gazze halkının hiçbir yetkisi, hakkı yoktur. Gazze’yi yönetecekler, Netenyahu, Trump ve onların oluşturacağı uluslararası komite tarafından belirlenecektir. Barış konseyinde yer alacak “diğer devlet başkanları” kimdir ve hangi kıstaslara göre belirlenecektir? Bunda Filistin halkının ve İslâm ülkelerinin bir etkisi olabilecek midir? Görülebileceği gibi her şey belirsiz, gizli ve her an her şey değiştirilebilirdir.
Trump, Gazze’nin yeniden inşası için bir “ekonomik kalkınma planı” ve “özel bir ekonomik bölge kurulmasını” öngörmektedir (Madde 10, 11). Uluslararası gruplarca hazırlanmış bu plan, Batılı uzmanlardan meydana gelecek bir heyetçe uygulamaya sokulacaktır. Finansman Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerce sağlanacak ve fakat proje Batılı şirketlerce hayata geçirilecektir. Söz konusu uluslararası gruplar ve Batılı şirketler kimdir, özellikleri nelerdir, bunları kim hangi hak ve yetkiyle seçecektir? belli değildir. Gazze halkının ve HAMAS’ın bu seçme işinde herhangi bir rol üstlenmeyeceği çok açık bir şekilde görülmektedir. Bir halkın ve bir ülkenin kaderi, tamamen yabancılar tarafından belirlenecek ve de tayin edilecektir.
Tüm bunlardan çıkarılacak netice Trump’ın gizli bir sömürü mekanizması ve manda yönetimi inşa etmeye çalışmasıdır. Başta Türkiye olmak üzere tüm Müslüman ülke yönetimlerinin bu gerçeği görmesi ve ona göre şimdiden bir yol haritası belirlemesi gerekmektedir. Bu olmazsa olmazdır. ‘Gazze Barış Planı’nda her fırsatta doğrudan veya dolaylı şekilde HAMAS ‘terörist’ ve komşularına ve kendi halkına tehdit kaynağı sayılmakta ve yönetimde kesin olarak bulunmayacağı ve bunu kendisinin de kabul etmesi ve garanti vermesi gerektiği belirtilmektedir. HAMAS’ın işgal rejimine karşı verdiği başarılı mücadeleye neden olan bütün askerî yapının, altyapıların, tünellerin ve silah üretim tesislerinin yok edilmesi yani HAMAS’ın kendi kendini tasfiye etmesi istenmektedir (Madde 13).
Madde 14’e göre bölgesel ortakların iki ana görevi bulunmaktadır: “HAMAS ve diğer grupların yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamak” ve “Yeni Gazze’nin komşularına veya kendi halkına tehdit oluşturmamasını garanti altına almak.” Bu yaklaşımla Filistin halkı ve Filistin’in bağımsızlığı için mücadele eden tüm gruplarla bölgesel ülkeler karşı karşıya getirilecek, bütün olumsuz gelişmeler bölgesel ortaklara yüklenerek bölgede yeni çatışmaların ve yeni yapılanmaların oluşması hızlandırılacaktır. Ayrıca Madde 14’te kullanılan “Yeni Gazze’nin komşularına veya kendi halkına tehdit oluşturmamasını garanti altına almak.” ifadesi, tamamen Gazze halkını suçlu göstermek anlamındadır. Bu yaklaşıma göre Şer İttifakı ve onun ön karakolu İsrail, tamamen masum ve suçsuzdur.
Plana göre ABD, Arap ve uluslararası ortaklardan oluşan geçici bir “Uluslararası İstikrar Gücü” (ISF) teşekkül ettirilecek ve “Gazze’de konuşlandırılacaktır.” ISF, Gazze’de oluşturulan “yeni Filistin polis güçlerini eğitecek, destekleyecek”, “Ürdün ve Mısır ile istişare edecek”, “İsrail ve Mısır ile birlikte sınır bölgelerinde güvenliği” Filistin polis güçleriyle birlikte sağlayacak ve “silahsızlandırma mekanizmasını” hayata geçirecektir (Madde 15). Görülebileceği gibi bu maddede de İsrail aklanmakta ve yeni oluşturulacak Gazze’de kendisine güvenliği sağlama bağlamında özel bir görev verilecektir. Ayrıca Mısır, Ürdün ve İsrail arasında yeni bir stratejik ortaklık kurulmak ve İsrail’e karşı mücadele eden başta HAMAS olmak üzere tüm teşkilatlara karşı yeni bir cephe oluşturulmak istenmektedir. Bu yaklaşımla hem İslâm dünyası hem de Arap dünyası bölünmek istenmektedir.
‘Gazze Barış Planı’na göre İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), “silahsızlandırmaya bağlı standartlar, kilometre taşları ve zaman çizelgelerine göre geri çekilecektir.” Bunun için IDF, ISF, garantörler ve ABD arasında bir antlaşma, mutabakat sağlanacaktır. Bu yaklaşımda belirtilen amaç, “Gazze’nin İsrail, Mısır veya vatandaşlarına tehdit oluşturmamasını” sağlamaktır (Madde 16). Dolayısıyla yine HAMAS ve Gazze halkı suçlanmakta, tehdit kaynağı gösterilmektedir.
Madde 16’ya göre İsrail işgal güçleri Gazze topraklarını kademeli bir şekilde ISF’ye devredecektir. Ancak ISF ile yapacakları bir antlaşmaya göre işgal ettiği alanlarda “geçici otorite kuracak ve sonunda tamamen Gazze’den çekilecektir.” Gazze’de işgalci konumundaki İsrail, bu yaklaşımla korunmakta ve kendisine özel bir destek verilmektedir. Buna ilaveten “yeniden ortaya çıkabilecek herhangi bir ‘terör tehdidine’ karşı güvenliğini sağlamak için” Gazze’de kapsamı belli olmayan son derece muğlak “bir çevre güvenliği” kavramı ile varlığını bölgede sürdürme hakkı İsrail’e tanınmaktadır. Provokasyonda mahir İsrail’e bu yaklaşımla büyük bir fırsat tanınmaktadır.
İsrail Gazze’den üç aşamada geri çekilecektir. Birinci aşama, rehinelerin serbest bırakılmasıyla başlayacak, ikinci aşama, Uluslararası İstikrar Gücü’nün bölgeye konuşlandırılmasına bağlı olarak hayata geçirilecektir. Bu gücün kimlerden oluşacağı, nasıl çalışacağı, yetki ve sorumluluğunun ne olacağı ve kimler tarafından yapılandırılacağına ilişkin hiçbir bilgi yoktur. Keza ne zaman konuşlanacağı ile ilgili de herhangi bir bilgi söz konusu değildir. Konuşlanmada tam bir keyfilik hâkimdir. Bu da İsrail’in işgalini uzatmasına ya da tamamen işgal ettiği bölgede kalmasına imkân sağlayacaktır.
Üçüncü aşama ise “tampon bölge” oluşturulması ve orada konumlanmayla ilgilidir. Dikkat edilmesi gereken nokta, tampon bölgenin tamamen Gazze topraklarında bulunmasıdır. Oysa tampon bölge hem Gazze hem de İsrail topraklarını içermeliydi. Bu yaklaşımla da yine HAMAS suçlanmakta ve de suçlu gösterilmekte; işgalci İsrail aklanmakta, masum gösterilmektedir.
Madde 17’deki “HAMAS bu öneriyi geciktirir veya reddederse” ifadesi, içerisinde ciddi bir tuzak barındırmaktadır. Geciktirme ifadesi, İsrail’in çok rahat kullanabileceği bir silaha dönüşebilir. İsrail’in yapacağı sürekli provokasyonlarla HAMAS kendisinden istenenleri yerine getiremeyebilir. Bu durumda Gazze’ye yapılan her türlü yardım kesilecek, İsrail IDF’den ISF’ye devredilen “silahsız alanlarda” işgal hareketini yeniden yapabilecektir.
Madde 18’de de HAMAS ve Gazze halkı, inançlarından dolayı suçlanmakta, eleştirilmekte ve zihinsel bir değişim geçirmeleri için “dinler arası diyalog süreci” kapsamına alınmaları öngörülmektedir. Böylece Filistinlilerin zihin yapıları ve söylemleri değiştirilmek istenmektedir.
Suudi Arabistan ve Fransa öncülüğünde 30 Temmuz 2025’te BM Genel Kurulu’nda 142 devlet tarafından “Filistin devletinin kurulması” ile ilgili kuvvetli bir bildiri yayımlanarak “İki Devletli Çözüm” (Filistin-İsrail) savunulmuş ve BM üyesi 157 ülke, Filistin’i tanıma kararı vermişlerdir.[4] Buna rağmen ‘Gazze Barış Planı’nda bu konuda bir açıklık ve güvence bulunmamaktadır. Madde 19’da bu muğlaklık çok rahat bir şekilde görülebilir. Bu maddede yine Filistin halkı dolaylı bir şekilde suçlanmaktadır.
‘Gazze Barış Planı’nın bütün maddelerinde doğrudan ve dolaylı bir şekilde suçlanan, ‘terörist’ ilan edilen HAMAS ve Gazze halkıdır. Buna rağmen HAMAS bu antlaşmayı niçin kabul etmiştir? Bu noktada sorulacak bir başka soru da hem Netenyahu hem de Trump, Gazze’deki Filistin halkını bölgeden sürgün ederek/başka ülkelere göndererek Gazze’ye el koymak istiyorlardı. Gazze Barış Planı açıklanmadan önce ve de sonra değişik zamanlarda ve ortamlardaki konuşmalar, açıklamalar bunu gösteriyordu. Netanyahu yaralı İsrail askerlerine şöyle sesleniyordu: “Onların (Gazze sakinlerinin) çıkmasına izin verecek bir yönetim kurduk, ancak onları kabul edecek ülkelere ihtiyacımız var. Şu anda üzerinde çalıştığımız konu bu. Önümüzdeki günlerde operasyonu tamamlamak için tüm gücümüzle Gazze'ye gireceğiz. Operasyonun tamamlanması demek HAMAS’ı yenmek, HAMAS’ı yok etmek demektir. Gazze’den çekilmeyeceğiz. Filistin devletini güç yoluyla da olsa engelleyeceğiz.” Aynı soykırımcı ‘Gazze Barış Planı’ açıklandıktan sonra şunları söylüyordu: “HAMAS planı reddederse ya da kabul etmiş gibi yapıp sonra da plana karşı her şeyi yaparsa Sayın Başkan, o zaman İsrail işi tek başına bitirir.”
Trump ise şu cümleleri sarf ediyordu: “Barış teklifini kabul etmesi için HAMAS’ı bekliyoruz. 3-4 gün içinde nasıl olacağını göreceğiz. HAMAS ya (kabul edecek) yapacak ya da yapmayacak, eğer yapmazsa çok üzücü bir son olacak. HAMAS ile müzakerede pek fazla alan yok. Ya kabul edin ya da sonuçlarına katlanırsınız. Rehinelerin derhal teslim alınmasını bekliyoruz. Oldukça basit. Ortadoğu’daki herkes imzaladı. Bu daha önce hiç olmadı.” Trump antlaşma yapılmaması hâlinde ise şu tehditleri savuruyordu: “HAMAS tehdidini yok etme işini tamamlamak için İsrail'e tam destek vereceğiz. HAMAS teklifi reddetmesi durumunda İsrail yapması gerekeni yapacaktır.”[5]
Gazze’yi tamamen işgal etmek isteyen Netenyahu ve Trump, niçin HAMAS ile bir antlaşma yapmak istemiştir? Bu sorunun iki ana boyutu vardır: 1) ‘Gazze Barış Planı’ gerçekte Gazze’nin dolaylı işgalinden başka bir şey değildir. 2) İsrail Gazze’ye karşı başlattığı harekât ile yaptığı katliamlardan dolayı küresel düzlemde insan hakları bağlamında ‘yumuşak gücünü’ çok ciddi bir şekilde kaybetmiştir.
‘Gazze Barış Planı’nın Ana Amacı
Tüm konuşmalarında soykırımcı Netenyahu, genelde tüm Filistin halkıyla özelde de Gazze halkıyla asla bir barışın yapılmasını istememiş, buna sürekli karşı çıkmıştır. Geçici olarak yapılan tüm ateşkesleri bir vesile ile vaktinden önce bozmuş ve yeniden katliam sürecini başlatmıştır. BM’deki konuşmalarında gösterdiği haritalarla asla bir barışın olmayacağı, olamayacağı vurgusunu doğrudan ya da dolaylı bir şeklide yapan Netenyahu, ne oldu da Trump’ın kamuoyuna duyurduğu ‘Gazze Barış Planı’nı kabul etmiştir?
‘Gazze Barış Planı’nın önemli boyutlarından biri, HAMAS’ın antlaşmayı kabul etmemesini sağlayarak yıllardır İsrail’in zulmü altında gadre uğramış Gazze halkının HAMAS’ın karşısına geçmesini sağlamaktır. Gazzeliler ile HAMAS’ı karşı karşıya getirmek yumuşak güç kullanımının önemli boyutlarından biridir. HAMAS Aksa Tufanı Harekâtı’ndan sonra mücadelede ağır bedeller ödemesine rağmen İsrail’in icra ettiği zulüm ve vahşeti tüm dünya kamuoyuna göstermiş ve insanların zihninde zalim, katil, tüm canlıların düşmanı bir İsrail imajı inşa etmiştir. Nitekim dünyanın değişik ülkelerinde insanlar yönetimlerine rağmen, sokaklara çıkarak Gazze’deki soykırıma karşı çıkmış, Gazzelilerin yanında olduğunu sürekli dile getirerek yönetimlerin tavır almasını sağlamış, İsrail yalnızlaştırılmıştır. Netice itibarıyla 30 Temmuz 2025’te BM Genel Kurulu’nda 142 devlet tarafından “Filistin devletinin kurulması” ile ilgili kuvvetli bir bildiri yayımlanarak iki devletli çözüm savunulmuştur.[6] Bu gelişmeler üzerine değişik ülkelerin liderleri, Filistin devletinin varlığının kabul edilmesi amacıyla İsrail’in durdurulması için çağrı yapmak, tavır koymak zorunda kalmışlardır. Dünya kamuoyunda sadece işgal rejimine karşı değil aynı zamanda Yahudilere karşı da çok ciddi bir antipati oluşmaya başlamıştır.
HAMAS mazlum, İsrail zalim olarak dünya kamuoyunun zihninde yer etmiştir. Yahudiler, bu son işgal, katliam ve soykırım operasyonlarından sonra, zalim, soykırımcı olarak anılmaya ve dünyanın her tarafında Yahudilere karşı bir soğukluk ve mesafe konulmaya başlanmıştır. Bu süreçte HAMAS’ın yumuşak gücü gittikçe kuvvetlenirken, İsrail’in yumuşak gücü her geçen gün zayıflamıştır. İşte bu psikolojik ortamı tersine çevirebilmek için İsrail, HAMAS ile bir ‘barış’ antlaşmasına razı ettirilmiştir. ‘Gazze Barış Planı’ adı altında uygulanan stratejinin ana hedefi, İsrail’in eski yumuşak gücünü yeniden kazanmasını sağlamaktır. Netenyahu şöyle diyordu: “HAMAS’ın İsrail’i köşeye sıkıştırmasındansa, HAMAS’ı köşeye sıkıştırdık. HAMAS’ın bizi izole etmesine izin vermek yerine işleri tersine çevirdik ve biz HAMAS’ı izole ettik. Dünya, Arap ve İslâm âlemi HAMAS’a, İsrail’in Trump ile hazırladıkları şartları kabul etmesi için baskı yapmaktadır.”[7]
Netanyahu’nun bu ifadeleri, İsrail’in uluslararası düzlemde çok ciddi bir itibar kaybına uğradığının göstergesidir. Nitekim bu konudaki çalışmalar bu olguyu desteklemektedir: “İsrail, yumuşak gücün önemli başlıklarından sayılan “itibar” göstergesinde 42 basamak gerileyerek 121. sıraya indi. Başka bir ifadeyle İsrail’in yenilik/inovasyon, diaspora, kültür, eğitim gibi alanlardaki yumuşak gücünün varlığına rağmen, kamuoyu algısı bu çatışma döneminde hızla erozyona uğramış durumdadır. Günümüzde askerî harekâta ve zulme devam eden İsrail hükûmeti; sağlık, eğitim, tarım, inovasyon gibi başarılarıyla dünyada sağladığı olumlu imajını, iki yıla yakın sürdürdüğü saldırgan ve sert güce dayandırdığı tutumuyla tersine dönüştürerek ‘insanlıktan mahrum bir bebek katili’ şeklinde anılmaya başlanmıştır.[8]
Gazze’de İsrail’in yaptığı katliam, sadece Siyonizm’in yumuşak gücünü değil aynı zamanda Batı medeniyetinin de tüm değerlerini hak ile yeksan etmiştir. İnsan, kadın, çocuk, hayvan ve çevre hakları diyerek yeri göğü inleten Batı’yı savunan Şer İttifakı ve onun yandaşları, bu süreçte üç maymunu oynadıkları için çok ciddi itibar kaybına uğramışlar, kendi halkları ile karşı karşıya gelmişlerdir. Bu sebeple Batılı devlet ricali, ‘Gazze Barış Planı’na destek vermiş, Filistin’de bir devlet kurulması gerektiği noktasında BM’de harekete geçmişlerdir.
Filistin’de bir soykırımın sürdüğüne dair tüm bariz argümanları görmezden gelen ‘Gazze Barış Planı’nın dünya kamuoyuna sunuluş şekli, HAMAS’ın yumuşak gücünü yıkma eksenli tasarlanmıştır. İşgal rejiminin katliamlarına ses çıkarmayan İsrail destekçileri harekete geçmişler, dünya kamuoyunu yönlendirmeye başlamışlardır. Trump’ın Netenyahu ile yaptığı antlaşmayı tartışmaya açmadan, HAMAS’ın dile getirdiği endişelerini gidermeden dünya kamuoyuna ‘Gazze Barış Planı’nı desteklediklerini açıklamışlardır. Şarm el-Şeyh’te önde iyi niyet belgesini imzalayan 4’lü bir masa (ABD Başkanı Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Sisi, Katar Emiri el-Sani) vardır. Bu toplantıda arkada 30’un üzerinde ülke lideri (İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya, Endonezya, İspanya, Pakistan, Norveç, Ürdün, Azerbaycan, BAE, Yunanistan…) yapılan toplantıya katılarak ‘Gazze Barış Planı’na destek vererek onaylamışlardır.[9] İlginç olan, antlaşmanın asıl unsurlarının, muhataplarının toplantıda bulunmaması, herhangi bir belge imzalamamasıdır.
‘Gazze Barış Planı’ metninin muhtevasının hiç tartışılmasına fırsat vermeden, HAMAS’ın metinle ilgili muhalefet şerhlerini dikkate almadan, Trump’ın tek yanlı barış operasyonuna çok açık bir destek verilmiştir. Şarm el-Şeyh’teki toplantıdaki tablo bunun en canlı ispatıdır. Ayrıca bazı ülke devlet başkanları (İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) yaptıkları açıklamalarla sürece açık destek vermişler, ‘Gazze Barış Planı’ için olumlu bir kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.[10] Ayrıca sekiz Müslüman ülkenin dışişleri bakanları (Katar Devleti, Ürdün Haşimi Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya Cumhuriyeti, Pakistan İslâm Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti, Suudi Arabistan Krallığı ve Mısır Arap Cumhuriyeti) Trump’ın ‘Gazze Barış Planı’nı destekleyen ortak bir açıklama yapmışlardır. Diğer taraftan BM üyesi 157 ülke Filistin’i devlet olarak tanıma kararı vermişlerdir.[11]
Bütün bu açıklamalar, ne olursa olsun barış olgusunun çok öne çıkmasını sağlamış, planın muhtevası arka planda kalmış; dünya kamuoyunda tartışılmamıştır. Filistinli gazeteci Fethi Sabah’ın sahadaki gözlemleri, Netenyahu’nun dehşet verici taktiğinin yani HAMAS’ı köşeye sıkıştırıp izole etmeyi haklı çıkaracak tarzdadır: “HAMAS’ın reddetmesi, Allah korusun, Netanyahu'ya Gazze’den geriye kalanları ve merkezi bölgeyi yok etmek için Amerikan ve Batı desteğiyle savaşa devam etmesi için yeşil ışık yakmak anlamına gelir. Gazze halkı buna dayanamıyor. Yıkılmış, bitkin, çaresiz ve umutsuz durumdalar. Netanyahu’nun çıkarlarına hizmet ettiğini, tuzaklarla dolu olduğunu ve kendi beklentilerini yansıtmadığını bilmelerine rağmen, yarın değil, şimdi, ne pahasına olursa olsun ateşkes istiyorlar.”[12]
Geçen sayıda belirttiğimiz üzere Şer İttifakı’nın akıllı güç stratejisi etkili olmuş, Trump ve Netanyahu tarafından hazırlanan ‘Gazze Barış Planı’nın muhtevasının tartışılmasının, müzakere edilmesinin önü kesilmiştir. Siyonist rejim yöneticilerinin bu planı kabullenmelerinin ana sebebi, iki yıla yakın Gazze’de tüm canlılara karşı yaptıkları katliam sebebiyle tüm dünyada kaybettikleri yumuşak gücü yeniden elde etmek amaçlıdır. Yoksa İsrail gerçek anlamda bir barışın olmasını hiçbir zaman istememiş, istememekte ve de istemeyecektir.
Gazze’de Bir Manda Yönetimi Kurmak
Madde 9’da öngörülen Barış Konseyi’nde yer alacaklardan sadece İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’ın ismi açık bir şekilde zikredilmektedir. Bunun özel bir anlamı olmalıdır. Bu bir boyutu ile ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm ittifakının önemli bir göstergesi sayılabilir. Diğer boyutu itibarıyla ‘Gazze Barış Planı’nın maddeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, Şer İttifakı’nın 21. asırda Gazze’de yeni bir manda yönetimi projesini hayata geçirmek istediğini söyleyebiliriz.
Manda kavramının anlamı şudur: “Bir ülkenin idaresi için Milletler Cemiyeti/Birleşmiş Milletler tarafından başka bir devlete verilen vekillik, vekâlet.”[13] Medyaya yansıdığı şekliyle ‘Gazze Barış Planı’nın şekillenmesinde rol alanlar arasında iki isim dikkat çekicidir: ABD Başkanı Donald Trump’ın emlak zengini arkadaşlarından, Ortadoğu Özel Temsilcisi Yahudi Steve Witkoff ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi, Suriye Özel Temsilcisi olan ve “Ortadoğu diye bir şey yoktur, bazı aşiretler vardır” diyebilen Tom Barrack.
Steve Witkoff, Tom Barrack, Trump ve Tony Blair’i birlikte oluşlarını değerlendirdiğimizde; 21. asırda Gazze’de, “İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in başkanlığında, Birleşmiş Milletler’in gözetiminde, emlak baronu milyarderler kulübünün denetiminde”[14] yeni bir manda yönetimi kurularak Ortadoğu’ya tekrar yerleşilmek istendiğini söyleyebiliriz. Bunu düşünmemizin sebebi, 1920’li yıllarda yapılanlarla görülen benzerliktir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1920’de Filistin’de İngiliz mandası, Suriye ve Lübnan’da Fransız mandası Milletler Cemiyeti tarafından ilan edilmiş; 1921’de Filistin manda yönetimine Ürdün dâhil edilmiş ve Irak’ta da İngiliz mandası ilan edilmişti.[15]
Görünen o ki Şer İttifakı Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yapıyı daha farklı boyutları ile 21. asırda yeniden hayata geçirmek istemektedir. Başta Siyonizm olmak üzere Şer İttifakı bunu ya bölgesel savaşları yaygınlaştırarak ya da Üçüncü Dünya Savaşı çıkararak hayata geçirmek istemektedir.[16] Küresel Stratejiler Konseyi şirketine ait olduğu söylenen ve 2009 yılında YouTube’da yayımlanan üç videoda, ‘Yüksek Meclisi’ temsilen konuşan şahıs şunları söylemekteydi: “Var olan küresel sistem, yaşam periyodunu tamamlayarak çökmenin eşiğine gelmiştir. Kurucu gücün kendi inisiyatifiyle, ‘yaratıcı yıkım teorisi’/‘düzeltici savaş teorisinin’ uygulandığı ‘küresel bir savaşla’ çökertilmelidir. Yüksek Konsey, savaşın Ortadoğu’dan ve Türkiye üzerinden çıkmasını uygun görmüştür. Düzeltici savaş beş aşamalı/safhalı bir savaş olacaktır. Küresel savaşın sonunda Ortadoğu’da yeni devletler oluşacaktır. Yeni küresel ekonomik sistemde, yetkileri artırılmış bir IMF ve Dünya Bankası, bir Küresel Merkez Bankası, küresel tek para birimi ve uluslararası denetime dayalı bir ekonomi politika olacaktır.”[17]
Bu bağlamda, Siyonizm’in önemli isimlerinden ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger korona salgını dolayısıyla yazdığı bir makalede salgınla başlatılmış küresel savaşı merkeze alarak, dünyanın eski dünya olmayacağını, mutlaka “küresel entegrasyona” gidilmesi gerektiğini, salgınla mücadelenin tek bir merkez tarafından yapılmasının lüzumunu belirtip küresel entegrasyona yaklaşmayan Trump’ın birinci dönemini sert bir şekilde eleştirmişti: “Şimdi ise bölünmüş bir ülkede, büyüklük ve küresel kapsam bakımından eşi benzeri görülmemiş engellerin üstesinden gelmek için etkili ve ileri görüşlü bir hükûmete ihtiyaç var. Toplumsal dayanışma, toplumların birbirleriyle ilişkileri ve uluslararası barış ve istikrar için halkın güveninin sürdürülmesi çok önemli. Liderler krizi büyük ölçüde ulusal bazda ele alıyor, ancak virüsün toplum-çözücü/ayrıştırıcı etkileri [mevcut ülke] sınırları[nı] tanımıyor. İnsan sağlığına yönelik saldırısı -umarım- geçici olur, ama tetiklediği siyasi ve iktisadi kargaşa nesiller boyu sürebilir. ABD de dâhil hiçbir ülke tamamen kendi ulusal çabasıyla bu virüsü alt edemez. Anın ihtiyaçlarının karşılanmasına, nihayetinde küresel iş birliğini içeren bir vizyon ve program eşlik etmeli. Eğer bu ikisini birlikte yürütemezsek her birinin de en kötüsüyle karşılaşacağız.
Dünya demokrasilerinin aydınlanma değerlerini savunması ve sürdürmesi gerekiyor. Gücü meşruiyetle dengelemekten küresel bir çark ediş, mevcut toplumsal sözleşmenin hem yurt içinde hem de yurt dışında dağılmasına yol açacaktır. Bu bin yıllık meşruiyet ve güç sorunu, Covid-19 salgınıyla baş etme çabasıyla eşzamanlı olarak çözülemez. Dizginleme, -hem iç politikada hem de uluslararası diplomaside- tüm taraflarda gerekli. Öncelikler belirlenmeli.
Covid-19 salgını sona erdiğinde ise birçok ülkenin kurumları başarısız olarak algılanacak. Bu yargının objektif olarak hakkaniyetli olup olmadığının bir önemi yok. Gerçek şu ki dünya, koronavirüs sonrası bir daha asla aynı olmayacak. Şimdi tutup da geçmişi tartışmak sadece yapılması gerekenleri yapmayı zorlaştırır.”[18]
Yukarıdaki ifadelerden, “Büyük Ortadoğu”, “Büyük İsrail”, “Kaos Yaratma” ve “İslâm’ın İslâm’la Savaşması” projelerini göz ardı etmeden son iki yılda Ortadoğu’da İsrail merkezli vuku bulan olayları dikkatle izlediğimizde, Şer İttifakı’nın uzun vadeli bir stratejiyi adım adım hayata geçirmeye çalıştığı çıkarımını yapabiliriz. Bu sebeple İslâm ülkelerini yönetenlerin bu olguyu dikkate almaları, coğrafyada zalimane şekilde inşa edilmeye çalışılan yeni yönetim biçimlerinin mantığını kavrayıp sorgulamaları şarttır. İlaveten bir ve bütün olarak beraber hareket etmeleri, Şer İttifakı’na karşı uzun vadeli bir strateji inşa edip uygulamaya sokmaları tarihî bir sorumluluktur. Unutulmaması gereken, bugün birlikteliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuzdur. Şimdi bir ve bütün olmanın ne anlama gelebileceğini düşünmemiz gerekiyor. Henüz vakit varken bu mutlaka yapılmalıdır.
Yapılması gerekenler yapılırken şu uyarılar ise hiç unutulmamalıdır:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Derin bir duyarlıkla Allah’a karşı sorumluluğunuzun hakkıyla bilincinde olun ve ona kendinizi yürekten teslim etmeden önce ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin. Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah’ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da onun lütfu ile kardeş oldunuz ve ateşli bir uçurumun kenarında [iken] sizi ondan [nasıl] korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız ve belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar, nihai kurtuluşa erişecek kimseler işte bunlar olacak.” (3/Âl-i İmrân, 102-104).
[1] Burhanettin Can, “Siyonizm’in ‘Kurbağa Haşlama’ Stratejisi Açısından 'Gazze Barış Planı' 1: Arka Plan”, Umran, 2025, sayı: 375, s. 19-30.
[2] https://tr.euronews.com/2025/05/16/ozel-haber-israilin-onerisi-hamastan-sonra-gazzeyi-yonetmek-icin-olasi-plani-detaylandiriy
[3] https://www.birgun.net/haber/trumpin-plani-baris-getirmez-657650 https://www.yeniakit.com.tr/haber/hamassiz-gazze-olmaz-1956656.html?page=3
[4] https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/trump-plani-1605384
[5] https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/ortado%C4%9Fu/5142576-netanyahu-gazze-sakinlerini-kabul-edecek-%C3%BClkeler-bulmak-i%C3%A7inhttps://www.milligazete.com.tr/haber/26466680/dur-bakalim-hamas-ne-karar-verecek-trump-gazze-planina-yanit-vermek-icin-hamasin-3-4-gunu-oldugunu-soyledihttps://www.bbc.com/turkce/articles/cvgnkr2jd5vo
[6] https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/trump-plani-1605384
[7] https://www.yenisafak.com/dunya/bu-plandan-baris-cikmaz-4753894 https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/gazze-plani-umut-mu-felaket-mi-42967569
[8] https://www.yenisafak.com/dusunce-gunlugu/tel-aviv-yumusak-gucunun-sonuna-mi-geldi-4751721
[9] Yücel Koç, “Tur’un Pası, Erdoğan’ın Golü”, Türkiye, 16 Ekim 2025.
[10] https://www.bbc.com/turkce/articles/cvgnkr2jd5vo
[11] https://www.dw.com/tr/10-soruda-trump%C4%B1n-gazze-i%C3%A7in-sundu%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-plan%C4%B1/a-74183115https://www.sde.org.tr/ortadogu/8-musluman-ulke-disisleri-bakanlarindan-trump-in-plani-ile-ilgili-ortak-aciklama-adil-bir-baris-icin-bati-seria-ve-gazze-de-filistin-devleti-nin-kurulmasi-anahtardir-haberi-60682https://www.karar.com/dunya-haberleri/trumpin-plani-tuzakla-dolu-1995668
[12] 1https://www.dw.com/tr/10-soruda-trump%C4%B1n-gazze-i%C3%A7in-sundu%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-plan%C4%B1/a-74183115
[13] D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 2005.
[14] ttps://yetkinreport.com/2025/10/01/trumpin-gazze-plani-bir-asir-sonra-filistinde-manda-yonetimine-donus/ https://www.indyturk.com/node/765748/d%C3%BCnyadan-sesler/trump-gazzedeki-ge%C3%A7i%C5%9F-d%C3%B6nemi-i%C3%A7in-neden-tony-blairi-se%C3%A7ti
[15] ttps://yetkinreport.com/2025/10/01/trumpin-gazze-plani-bir-asir-sonra-filistinde-manda-yonetimine-donus/ Burhanettin Can, “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-1: ‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’ ve ‘Küresel Savaş’”, Umran, 2017, sayı: 277, s. 4-13.
[16] Burhanettin Can, “İslâm Coğrafyası ve Küresel Savaş-2: ‘Küresel Savaş’ Türkiye Üzerinden mi Çıkarılmak İsteniyor?”, Umran, 2017, sayı: 278, s. 4-13.
[17] Part 1- http:// www.youtube.com/watch?v=cXFj2MbwSyU; Part 2- http:// www.youtube.com/watch?v=86XCCB0Dc5k; Part 3- http:// www.youtube.com/watch?v=MSa8NCfSEdlwww.youtube.com
[18] https://www.perspektif.online/koronavirus-pandemisi-dunya-duzenini-ilelebet-degistirecek/