1 Kasım 2025 Cumartesi

SİYONİZMİN “KURBAĞA HAŞLAMA” STRATEJİSİ AÇISINDAN ‘GAZZE BARIŞ PLANI’ 1: ARKA PLAN

 Prof. Dr. Burhanettin Can  – Umran Dergisi/Kasım 2025-375. Sayı

“Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır. Ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.”

(2/Bakara, 216)

 

BM tarafından 1948 yılında kendi öz vatanlarında kurulması öngörülen Filistin devleti bugüne kadar kurdurulmamıştır. Siyonist stratejinin ilkesi Moşe Dayan’ın “İsrail kudurmuş bir köpek gibi olmalı, kimsenin dokunamayacağı kadar tehlikeli”[1] sözüdür. Bu strateji kapsamında her geçen gün Filistin ‘kudurmuş köpek Siyonist İsrail’ tarafından işgal edilmiş ve de edilmektedir. İsrail, kurbağa haşlama stratejisiyle Filistinlilere uyguladığı zulmü, dünya kamuoyundan gizlemiştir. Dünyanın Filistinlilere yönelik zulmü görmemesi, işitmemesi ve de konuşmaması için en kötü psikolojik savaş teknikleri kullanılmış ve dünya kamuoyu yanıltılmıştır.

BM, NATO, ABD, AB, İngiltere, Almanya, Fransa ve özgür olduğu söylenip duran uluslararası medya, İsrail’in saldırılarını onaylamış ve desteklemiştir. Müslüman ülke yönetimleri, genelde üç maymunu oynamışlardır. Şer İttifakı diye isimlendirdiğimiz ABD, İngiltere, AB, Siyonizm, İsrail hiçbir ahlaki endişe taşımadan Filistin halkını suçlamış, Siyonistlerin Filistin topraklarında yaptıkları katliamlara göz yummuşlardır. Siyonizm’in elindeki hâkim medya tüm gerçekleri çarpıtarak dünya kamuoyunu yanıltmış, Siyonizm’in Filistin topraklarında yaptıkları katliamları örtbas etmiş, HAMAS üzerinden büyük bir psikolojik harekât yürütmüşlerdir.

Aksa Tufanı Harekâtı, HAMAS’ın savunma stratejisi içerisinde taktik bir saldırı olarak İsrail’in kurbağa haşlama stratejisini ve yürütülen kötü psikolojik savaşı çökertme ve dünya kamuoyunun dikkatini Filistin’de yaşananlara çekebilmeyi amaçladı. Bu harekât olmasaydı Filistin halkının çektikleri, ‘kudurmuş köpek’ Siyonist İsrail’in yaptıkları hiç gündeme gelmeyecek; İslâm dünyası, Yüzyıl Antlaşması ve İbrahim Antlaşması ile narkozlanarak uyutulurken Filistin halkı “haşlanmış kurbağa” gibi ölüme terk edilecekti.

Bu yazı serisinde İsrail’in kuruluş ana felsefesi, uyguladığı stratejiler, Siyonizm’in tek dünya devleti ana stratejisi kapsamında ele alınacak, geçmişte yaptıkları antlaşmalar analiz edilecek ve gerekli dersler çıkarılmaya çalışılacaktır. Bu çalışmada ise ‘Gazze Barış Planı’nda çizilen stratejinin daha iyi anlaşılabilmesi için Siyonizm’in amentüsü ile bazı özel raporlar ele alınıp değerlendirilecektir.

Trump ve Netenyahu’nun İsrail Meclisi’ndeki Konuşmaları

Mısır’ın Şarm El-Şeyh şehrinde Gazze Barış Planı ile ilgili yapılacak liderler toplantısından önce ABD Başkanı Trump, İsrail’e giderek İsrail Parlamentosu Knesset’te bir konuşma yapmıştır. Ayrıca Knesset Başkanı Amir Ohana,  Başbakan Netanyahu ve ana muhalefet lideri Yair Labid de konuşmuşlardır. Hitapların muhtevası ve vurgu yapılan noktalar, ‘Gazze Barış Planı’nın arkasındaki ana felsefeyi ve yaklaşımı ortaya koyması açısından önemlidir. Şimdi konuşmaların konumuzu ilgilendiren boyutlarına biraz daha yakından bakalım.

Meclis Başkanı Amir Ohana şunları söyledi: “2000 yıl önce vatanımızdan sürgün edildik. Fakat Yahudi halkının atan kalbi, her yıl dua ettiğimiz yer olan Kudüs’ü, yaşadığımız tüm diasporada asla unutmadık… Kudüs’ü siz başkentimiz olarak tanıdınız… Tevrat’ın Yehamya bölümünde Tanrı ‘feryadınızı duyduğumuz andan itibaren, sizin için bir ücret olacağını ve düşman ülkelerinden geri döneceklerini ve oğulların sınırlarına, topraklarına geri döneceklerini’ vaat ediyor.”

Başbakan Binyamin Netanyahu şunları söyledi: “Ebedî başkentimize hoş geldiniz… İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıdığınız için teşekkür ederiz. İsrail ve Birleşmiş Milletler aleyhindeki yalanlara karşı durduğunuz için teşekkür ederiz. 2020 Barış Planınızda, Yahudilerin atalarının vatanı olan Judea ve Samaria’daki haklarımızı tanıdığınız için teşekkür ederiz…” [HAMAS saldırısında ölen Yahudi kadın] Sabine, beni duyabiliyorsun, sen, Tevrat’taki kahramanlarımız Deborah, Ruth ve Esther’in ruhunu temsil ediyorsun… [Trump’a] siz de İsrail ruhunu temsil ediyorsunuz. Sayın Başkan, dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler bu hafta Tevrat’taki Vaiz kitabı Kuhelet’i okuyacaklar. Tevrat’ta birçok mucizevi an vardır. Bunlardan biri de Fordo’yu [İran’daki nükleer araştırma tesislerinin bulunduğu yer] bombalama kararınızdı. Bence bu, tarihin bir dönüm noktasıydı çünkü sadece Fordo’yu bombalamak için değildi. Bu eylem ve daha önce Kasım Süleymani’yi yani ölümün mimarını ortadan kaldırma eyleminizin, dünyadaki güç dengesini değiştirdiğini düşünüyorum… Tanrı iki vaat edilmiş topraklarımız arasındaki antlaşmayı korusun.”

Ana muhalefet lideri solcu Yair Lapid şunları dile getirdi: “Hikâyemiz Tevrat’ta bitmedi. Orada başladı. Laboratuvarlarımızda, üniversitelerimizde, inovasyon merkezlerimizde devam ediyor. HAMAS, Hizbullah, İran ve Husiler, hepsi yanlış istihbarat raporlarını okudu. İsrail’in niyetlerine dair gerçek istihbarat raporu, Yaratılış Kitabı’nda bulunur. ‘Sana ve senden sonraki soyuna, Kenan diyarını ebedi mülk olarak vereceğim.’”

ABD Başkanı Trump ise şunları kaydetti: “Bir adama şükranlarımı sunmak istiyorum, o bir tek kişi, Netanyahu. [Antlaşmayı destekleyen, imzalayan Müslüman ülkelere] Engin takdirlerimi iletirim. Bu antlaşma ile Tanrı’nın çağı başlayacak. Her şeyden önce İbrahim, İshak ve Yakup’un Yüce Tanrı’sına en derin şükranlarımızı sunacağımız bir günde bir araya geliyoruz.[2]

Dikkat edilirde dört konuşmacı da Tevrat’a atıfta bulunarak imzalanacak antlaşmayı değerlendirip övüyorlar. Trump’ın “Tanrı’nın çağından” bahsetmesi “İbrahim, İshak ve Yakup’un Yüce Tanrı’sına derin şükranlarını sunması”, ‘Tanrı’nın Krallığını’ savunan çok özel bir yapının varlığına dikkat çekme bağlamında değerlendirilmelidir. Bu sebeple ‘Gazze Barış Planı’ mutlaka ülkemizi de çok yakından ilgilendiren asırlık bir yalanın, Siyonizm’in mitleri göz önüne alınarak analiz edilmeli, değerlendirilmeli, İslâm dünyası ve insanlık yeni bir yol haritası çizmelidir.

Siyonizm’in Temel Varsayımları

Bütün dünyaya meydan okuyan Siyonizm’in dayandığı, olmazsa olmazları onun temel varsayımları veya mitleridir. Siyonistler tarafından tartışılmadan doğru olduğuna inanılan efsaneler aynı zamanda Ortadoğu’daki soykırımın da sebebidir. Siyonizm’in olmazsa olmazları, temel kabulleri aşağıdaki gibi özetlenebilir: 1- Allah tarafından Yahudilere topraklar vaat edilmiştir (‘vaat edilmiş Topraklar’), 2- Yahudiler Allah tarafından ‘seçilmiş bir halktır’, ‘üstün bir ırktır.’, 3- Yahudiler ‘arı ırktır’, ‘saf ırk olarak kalmalıdır.’, 4- Yahudi olmayanlar için ‘etnik temizlik ya da soykırım’ yapmak meşrudur ve de yapılacaktır., 5- ‘Dünya Yahudileri için bir tek devlet vardır’: İsrail, 6- Yahudilerin ‘dünya hâkimiyeti’ için ‘gizli dünya devleti’ olmalıdır. Her biri Yahudilerin ‘dünya hâkimiyeti’ için ‘gizli dünya devleti’ni hedefleyen bu varsayımların ilk beşi ana hatları ile şöyle açıklanabilir:

  • Allah Tarafından Yahudilere ‘Vaat edilmiş Topraklar’

Dinle arası pek hoş olmayan Siyonistler, Yahudilerin dinî duygularını harekete geçirebilmek için dinî terminolojiyi çarpıtarak kullanmayı bir yöntem olarak benimsemişlerdir. En çok da Tevrat’taki Tekvin 15/18 ayetini istismar etmişlerdir: “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.”  Oysa bu, Hz. İbrahim’i takip eden müminlere yapılan bir vaattir. Ancak Siyonist önderler bunu, İsrailoğulları’nın inançları ne olursa olsun Allah tarafından yalnızca İsrailoğulları’na, yani bir ırka yapılmış bir vaat şeklinde kabul etmekte ve tüm Yahudilere benimsetmeye çalışmaktadırlar. Hareketin başlatıcı önderi Herzl 1902’de yazdığı Altneuland romanında “Ülkenin toprakları Akdeniz’den Fırat nehrine, güney Filistin’den Lübnan’a kadar uzanıyordu”[3] demektedir. Yahudi Devleti kitabında ise “Filistin bizim unutulmaz tarihi yurdumuzdur. Tek başına bu isim halkımızın güçlü bir birleşme çığlığı olacaktır.”[4]  

Herzl’i takip eden bütün Siyonist önderler, ‘vaat edilmiş topraklar’ varsayımına önemle vurgu yapmışlardır. Madam Golda Meir “Bu ülke bizzat Allah tarafından yapılmış bir vaadin gerçekleşmesi olarak mevcuttur. O yüzden bu ülkenin yasallığı konusunda hesap sormaya kalkışmak gülünç olur.” demiştir. Menahem Beghin şu ifadeleri kullanmıştır: “Bu toprak bize vaat edilmiştir ve bizim bu toprak üzerinde bir hakkımız vardır. İsrail Peygamber’in toprağı İsrail halkına teslim edilecektir. Tamamı ve ilelebet…”  Ben Gurion “Statükoyu devam ettirmek söz konusu değildir. Dinamik, genişlemeye yönelik bir devlet meydana getirmek zorundayız.” demiştir. Moşe Dayan ise “Bizler Tevrat’a sahipsek, kendimizi Tevrat ehli olarak görüyorsak, Tevrat topraklarına da yani Hâkimler ve Hz. İbrahim’den Hz. Musa’ya kadarki peygamberlerin topraklarına, Kudüs’e, Halil’e, Eriha’ya ve daha başka yerlere sahip olmamız gerekecektir. Amerikan Bağımsızlık Beyannamesi’ne bakın. Orada hiçbir toprak sınırı zikredilmiyor. Bizler devletin sınırlarını tespit etmek mecburiyetinde değiliz.”[5] demiştir.

İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası kitabının yazarları John J. Mearsheimer ile Stephen M. Walt, 1956’da Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Nahum Goldmann’ın dediklerini aktarırlar: “Ben bir Arap lideri olsaydım İsrail’le asla görüşmeler yapmazdım. Çünkü biz onların vatanlarını aldık. Şüphesiz bu toprakları Tanrı bize vaat etmişti, fakat bu onlar için ne ifade eder? Bizim Tanrımız, onların Tanrısı değil ki. Evet, biz İsrail oğullarından geliyoruz fakat iki bin yıl önce; onlar için bunun ne anlamı var? Evet, Naziler, Hitler ve Auschwitz kampı yaşandı, fakat bu Arapların suçu mudur? Araplar sadece bir şey görürler: Onların vatanlarını çaldık! Bunu niye kabul etsinler?”[6]  Hiç kuşkusuz “Goldmann bu sözleri, 1956 Kongresi’nde, İsrail’in kurucularından Ben-Gurion’a özel olarak söylemişti, samimi itiraftı.”[7]

İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın 8 Ocak 2025 tarihinde sosyal medya hesabından İncil’i referans alarak, Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye topraklarını “İsrail’in tarihî sınırları” içinde gösteren Arapça bir harita paylaşması (Şekil 1), İsrail’in yayılma stratejisi ve Siyonizm’in mitleri kapsamında özel olarak değerlendirilmeli ve de ciddiye alınmalıdır. Bakanlığın paylaşımında “İsrail Krallığı’nın 3 bin yıl önce kurulduğunu biliyor muydunuz?” ifadesine yer verildi. Ayrıca İncil’e göre M.Ö. 1050’den itibaren bölgede Şaul, Davut ve Süleyman’ın krallıklarına, daha sonra kuzeyde İsrail ve güneyde Yahuda krallıkları olarak ikiye ayrılmasına ve bunların Asur ve Babil tarafından M.Ö. 8 ve 6. yüzyıllarda yıkılışına temas edildi. İsrail’in yayılma planlarını yansıtan haritanın kamuoyu ile paylaşılmasına Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Filistin yönetimi ve HAMAS özel açıklama yaparak tepki gösterdiler.[8]

Şekil 1: İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın Arapça sosyal medya hesabından paylaştığı harita.[9]

 

Siyonist rejimin soykırımcı başbakanı Netanyahu 22 Eylül 2023 tarihinde 78. BM Genel Kurulu’nda ‘Filistin’i yok sayan’ ‘Yeni Ortadoğu’ merkezli bir konuşma yaptı. Siyonist yönetici BM’de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Mısır, Sudan ve Ürdün’ün yeşil renkte gösterildiği ‘Yeni Ortadoğu’ başlıklı bir harita göstermiş ve işgal rejiminin öngördüğü ‘Yeni Ortadoğu’ planı haritasına’ göre Ortadoğu’nun şekillendirileceğini ifade etti (Şekil 2). Netanyahu’nun ‘Yeni Ortadoğu’ haritasında Filistin diye bir devlet yoktur.

 

Şekil 2: Netanyahu’nun 2023 BM Genel Kurulu’nda gösterdiği‘Yeni Ortadoğu Haritası’[10]

 

Netanyahu BM konuşmasında Filistin lideri Mahmud Abbas’ın BM Genel Kurulu’ndaki “Ortadoğu’da Filistin devleti kurulmadan barış olamayacağı” yönündeki ifadesini reddettiğini özellikle belirtti.[11] ‘Yeni Ortadoğu’ kavramı, dönemin ABD Başkanı Trump tarafından Yüzyıl Antlaşması ile başlatılan ve İbrahim Antlaşması ile devam ettirilen süreçte sıkça kullanıldı. 15 Eylül 2020 tarihinde İbrahim Antlaşması’nın imzalanması töreninde ABD’de Beyaz Saray’da, kamuya açık balkon konuşmasında ‘yeni bir Ortadoğu’nun şafağındayız’, ‘Yeni bir Ortadoğu kurulmaktadır’ ifadelerini kullanarak Ortadoğu’ya yeni bir şekil verileceğine özel bir vurgu yaptı.[12]

Siyonist Netanyahu, Eylül 2025’te, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde, BM Genel Kurulu’nda kürsüde, Filistin toprağı Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni İsrail sınırları içine alan iki harita gösterdi. Haritaların birinde “Suriye, Irak ve İran siyaha boyanmış ve üzerine “lanet/(şer)” anlamına gelen İngilizce “curse” yazılmıştı. Diğer haritada Hindistan, Suudi Arabistan, Mısır ve Sudan yeşile boyanmış ve üzerinde “nimet/hayır” anlamına gelen “blessing” ifadesi yer alıyordu.[13] (Şekil 3).

 

Şekil 3: Netanyahu’nun Eylül 2025 BM Genel Kurulu’nda gösterdiği ilhak haritası.[14]

 

Teo-politik bir mücadele yürüten Netanyahu, 17 Mayıs 2005’te Gazze’ye karşı “Gideon’un Savaş Arabaları” adını verdiği bir askerî harekât başlattı.[15] Bu harekâtın adıyla Yahudilerin kutsal kitabı olan Tanah’ın Hâkimler Kitabı’na atıfta bulunuldu. Başta HAMAS olmak üzere tüm İslâm dünyasına tarihte yaşanmış bir olay üzerinden hem mesaj verildi hem de meydan okundu. M.Ö. 13. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen bir komutan, kral ve rahip olan Gideon, Tanah’ın Hâkimler Kitabı’nda aktarıldığına göre; İsraillileri Midyanlıların baskısından kurtaran bir hâkim ve savaşçıydı. Midyanlılar, İsrailoğulları’na baskınlar yapar, ürünlerini yağmalar, onları aç bırakırdı. Onlara göre Tanrı, Gideon’u seçmiş, akabinde o da sadece 300 kişilik küçük bir kuvvetle, Tanrı’nın mucizesi ve stratejisi sayesinde Midyanlıları mağlup etmiştir.[16]

Geçmişte Siyonist liderlerin yaptıkları açıklamalarla, Şarm El-Şeyh şehrindeki ‘Gazze Barış Planı’ ile ilgili imza töreninden önce İsrail Meclisi’ndeki konuşmaları bir karşılaştırın. Bir fark var mı, değişen ne var? Bugün Ortadoğu coğrafyasında olup biten birçok karanlık olayın arkasında bu temel varsayımın gerçekleşmesi için verilen bir kavga vardır. Genelde tüm Müslümanların bu gerçeği görmeleri ve kabul etmelerinde fayda vardır; hayal kırıklığına uğranmak istenmiyorsa.

  • Yahudiler Allah Tarafından ‘Seçilmiş Bir Halktır’, ‘Üstün Bir Irktır’

Siyonistler tarafından çarpıtılarak kullanılan diğer bir konu, Yahudilerin Allah tarafından seçilmiş bir kavim, ‘seçilmiş halk’ olduğu vehmidir. Siyonistler bu varsayımı Tevrat’a dayandırmaktadırlar: “Şöyle seslenir Rab: ‘Benim ilk doğan oğlum İsrail’dir.’”  (Çıkış, 4/22). "Siz Tanrınız Rab için kutsal bir halksınız. Tanrınız Rab, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti. Rabbin sizi sevmesinin ve seçmesinin nedeni öbür halklardan daha kalabalık olduğunuzdan değil. Siz sayıca öbür halklardan azdınız.” (Tesniye, 7/6-7). Ne var ki bu konu da Siyonist önderler tarafından çarpıtılarak geliştirilmiştir. Bu kabulle onlar dünyadaki insanları, seçkinler ve seçkin olmayanlar diye iki sınıfa ayırmışlardır. Haham Cohen’in Talmud adlı eserinde bu ayırım açık bir şekilde görülmektedir: “Dünya insanları, İsrail ve bir bütün olarak ele alınan diğer milletler olarak ikiye ayrılabilir. İsrail seçkin millettir. Bu, temel dogmadır.”[17]

  • Yahudiler ‘Âri Irktır’, ‘Saf Irk Olarak Kalmalıdır’

İsrailliler seçilmiş üstün bir kavim olunca onun kanı, diğer ikinci sınıf insanların kanları ile karışıp pislenmemelidir. İkinci sınıftakilerle, Yahudi olmayanlarla evlenme etnik saflığı bozduğundan buna müsaade edilemez. Yabancılarla evlenme yasağı da diğer temel kabuller gibi Tevrat’a dayandırılmaktadır (Çıkış, 34/16; Tesniye, 7/3-4; Ezra, 9/1-2; Ezra, 10/10-11; Nehemya, 13/24-25, 30).

Siyonistlerin Ortadoğu’da yaptıklarından hareketle BM, 10 Kasım 1975’te, ‘Siyonizm’in bir ırkçılık ve ırk ayırımcılığı şekli’ olduğunu kabul etmiştir. Ancak Sovyetler Birliği’nin çökmesinin ardından ABD’nin baskısıyla bu karar 16 Aralık 1991’de kaldırılmıştır.[18]

  • Yahudi Olmayanlar için ‘Etnik Temizlik ya da Soykırım’ Yapılacaktır

Siyonistler, insanları seçkin olanlar ve olmayanlar diye iki kategoriye ayırmaktadır. Siyonistler, Yahudi olmayan tüm insanları ikinci sınıf, İsrailoğulları’nın kölesi ve hizmetkârları kabul ettiklerinden hizmette kusur işleyenlerin etnik temizliğe tâbi tutulmalarını doğal bir hak görmektedirler. Onlara göre gerek Hz. Musa ve gerekse onun yerine geçen Yeşu soykırım için Allah tarafından görevlendirilmişlerdir: “(Medyenliler’in yenilmesi üzerine), ‘Rabb’in Musa’ya emretmiş olduğu gibi, bütün erkekleri öldürdüler’, ‘kadınları esir aldılar’, ‘bütün şehirleri yaktılar.’ Hz. Musa’ya döndükleri zaman Musa kızdı. Onlara ‘bütün kadınları hayatta bıraktınız demek!’ dedi... Pekâlâ, şimdi, bütün erkek çocukları ve bir erkekle karı koca hayatı yaşamış bütün kadınları öldürün... Fakat bütün bakireleri... Kendinize saklayın.” (Sayılar, 31/14-18; bk. Yeşu, 10/28-36; Sayılar, 21/3, 35; Tesniye, 7/1-2, 24).

Netenyahu 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı Harekâtı sonrasında Tanah’ın I. Samuel Kitabı’na atıfta bulunarak yaptıkları, yapacakları tüm icraatların dinî bir gerekçesi ve arka planı olduğunu, önce Yahudilere sonra da tüm İslâm dünyasına duyurdu: “‘Şimdi git, Amalek’e saldır! Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme! Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür!’ Amalekliler, Tanah’ta İsrailoğulları’nın en eski ve lanetlenmiş düşmanı olarak gösteriliyor ve ‘adlarının tarihten silinmesi’ Tanrı tarafından emrediliyor.”[19] Buradaki ‘Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür!’ yaklaşımı, tüm Siyonistlerin şuuraltında bulunan bir psikiyatrik/psikolojik hastalık hâlidir.

Soykırımcıların Gazze’yi işgal harekâtı sürerken İsrailli politikacı Moshe Feiglin’in “Gazze’deki her bebek düşmanımızdır”[20] ifadelerini kullanması, bu hastalığın dışa yansımasından başka bir şey değildir. Nitekim bu mantık “kudurmuş köpek İsrail’in” ruh hâlini yansıtan bir mantık olup kendilerinin dışındaki insanları böcek görmekte ve öldürülmelerini istemektedirler. İsrail’in kamu sağlık sisteminde cerrahlık yapan ve ordu yedek birliğinde görevli olan Dr. Sabo Amos’un şu açıklamaları bir zihniyetin dışa yansımasıdır: “Tekrar düşününce, ordumuz haklı. Sonuçta, söz konusu olan hamam böcekleri ve başka iğrenç haşerelerin yok edilmesi. Her birkaç dakikada bir makineli tüfek atışı ya da tank mermisi Gazze’ye isabet ediyor. Öğütün onları.”[21]

Bu mantık, zihniyet yeni oluşmuş olmayıp Siyonist şuuraltında yatan bir gerçektir. Millî Yahudi Fonu Müdürü Yossef Weitz, 1940’ta Filistin topraklarında “iki halka yer olmadığını” ifade etmesi bu hastalıklı mantığın dışa yansımasından başka bir şey değildi. Filistin topraklarının sahibi Arapları açık bir şekilde tehdit etmekteydi: “Bu ülkede iki halka yer olmadığını açıkça bilmemiz gerekir. Eğer Araplar terk eder giderlerse burası bize yeter. Onların yerini değiştirmekten başka çare yoktur; tek bir köyün, tek bir kabilenin bırakılmaması lâzımdır... Roosevelt’e ve bütün dost devlet başkanlarına izah etmek gerekir ki, bütün Araplar çekip giderse ve sınırlar Litani Irmağı boyunca kuzeye doğru ve doğuya, Golan Tepeleri’ne doğru biraz ileri itilirse, İsrail toprağı fazla küçük sayılmaz.”[22] Madam Golda Meir, 15 Haziran 1969 tarihli Sunday Times’a verdiği demecinde Filistin halkını yok varsayıyordu: “Bir Filistin halkı yoktur... Bizler gelip de onları kapıya koyduğumuz ve ülkelerini ellerinden aldığımız için değil. Onlar mevcut değildir.”[23]

Bu psikoloji ile Siyonist önderler “Halkı olmayan ‘topraklara’, toprağı olmayan bir halkın yerleştirilmesi” gerektiğini söyleyip durmuşlardır. Bu etnik temizlik varsayımı doğrultusunda; “9 Nisan 1948’te Menahem Beghin, kendisine bağlı İrgun askerleriyle birlikte Deyr Yasin köyünün erkek, kadın ve çocuk 254 sakinini katliama tabi tutmuştur.”[24]  Ben Gurion, Beghin’in ırkçılığından övgüyle söz etmektedir: “Beghin su götürmez bir şekilde Hitler’in karakterini taşıyor. İsrail’in birliği rüyasını gerçekleştirmek için bütün Arapları imha etmeye ve bu kutsal gaye için bütün vasıtaları kullanmaya hazır bir ırkçıdır.”[25]

İsrail gazetesi Yediot Aharonoth’ta, 14 Temmuz 1972 tarihinde, Yoram Ben Portath, Filistin topraklarında bir etnik temizlik yapılması gerektiğini yazmıştır: “Zamanın unutturduğu birtakım vakıaları kamuoyuna açıkça ve cesaretle izah etmeleri İsrail yöneticilerinin görevidir. Bunlardan birincisi, Araplar bertaraf edilip toprakları müsadere edilmedikçe, Siyonizm’in, kolonileri yerleştirmenin, İsrail devletinin olmayacağı vakıasıdır.”[26]

Keza Lübnan’ın istilâsına komuta eden general Ariel Şaron, Sabra ve Şatilla adlı Filistin kamplarında Falanjistlerin kıyım yapmasını organize etmiştir.[27] 2009 yılında İsrail Dökme Kurşun Operasyonu’nda uluslararası antlaşmalarda yasaklanan fosfor bombası kullanarak Gazze’yi günlerce bombalamıştır. Başbakan Yardımcısı Avigdor Lieberman’ın 2009 yılı ocak ayında, Gazze olayları için kullandığı ifadelerde bu hukuk tanımazlığı rahatlıkla görebilmekteyiz: “İsrail HAMAS’la mücadelesinde ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Japonlara uyguladığı yönteme başvurmalıdır.”[28]

Bu yaklaşım, Siyonist kadroların tümüne hâkim bir olgudur. İsrail eski Genelkurmay Başkanı Rafael Eytan’ın konuşmalarında ‘kudurmuş köpekler’in ruh hâli rahatlıkla okunabilmektedir: “Siz iyi yürekli, yumuşak huylu insanlar şunu iyi bilin ki Adolf Hitler’in gaz odaları bile birer cennet sarayıdır… Topraklara yerleşmeyi tamamladığımızda, bütün Arapların yapabilecekleri tek şey, şişenin içindeki ilaç yemiş hamam böcekleri gibi panik hâlinde bir oraya bir buraya koşturmak olacaktır.”[29]

Uluslararası antlaşmalara aykırı bir şekilde dün olduğu gibi bugün de Gazze’de yasak silahların kullanılmasının sebebi, ‘kudurmuş köpek’ gibi olma; hatta ondan da daha aşağı olmaktır (7/A’râf, 179). Siyonistler, aralarında farklılıklar taşısalar bile, hepsinin ortak özelliği, ârî bir ırk için tüm yabancıların mallarına el koymak, onları sürüp çıkarmak ya da toptan imha ederek vaat edilmiş ‘toprakların’ yegâne hâkimi olmaktır. Bu boyutu ile her biri birer Hitler’dir.

  • ‘Dünya Yahudileri için Bir Tek Devlet Vardır’: İsrail

Siyonist hareket, başlangıçtan beri dünyadaki tüm Yahudileri İsrail idealine bağlı kalmaya ve ona her ne olursa olsun hizmet etmeye zorlamıştır. Siyonistlerin faaliyet gösterdiği Siyonist Yahudi büroları, daha İkinci Cihan Savaşı boyunca yaşadıkları ülkelerde gizli, ayrı, bağımsız bir hükûmet gibi davranmaya başlamışlardır. Arthur Koestler’e göre bağlı oldukları ülkelerin menfaatleri hilafına henüz kurulmamış bir devletin altyapısını oluşturmuşlardır: “Yahudi Bürosu şartlar gereği bir gölge kabine, devlet içinde bir devlet haline gelmişti. Ülkenin Yahudi ekonomik sektörünü denetiminde tutuyor, kendi hastane ve sosyal hizmetlerini elinde bulunduruyor, kendi okullarını, gerçekte bütün Yahudi hükûmet görevlilerinin gönüllü muhbir oldukları kendi istihbarat teşkilatını yönetiyor ve yarı askeri nitelikteki kendi örgütünü yani müstakbel İsrail ordusunun çekirdeği olan ünlü Haganah’ı denetliyordu.”[30]

Dünya Siyonist Teşkilatı’nın 23. Kongresi’nde Ben Gurion, yabancı ülkelerdeki Yahudilerin görevlerinin İsrail’e kayıtsız şartsız destek vermek olduğunu açıklamıştır: “Çeşitli milletlerin bütün Siyonist örgütlerinin ortak görevi, Yahudi devletine, her hâlükârda, kayıtsız ve şartsız yardım etmektir. Hatta böyle bir davranış, içinde bulundukları milletlerin otoriteleriyle çelişse bile.”[31] Ben Gurion’a göre tüm Yahudiler için hükûmetten kasıt, İsrail hükûmeti olmalıdır: “Amerika veya Güney Afrika’da bir Yahudi, Yahudi arkadaşlarına ‘bizim’ hükûmet dediği zaman, İsrail hükûmetini kasteder.”[32]

Bu anlayıştaki örgütlü bir çalışma, dünyadaki uluslararası Yahudi sermayesi ve medya gücü ile birleşince dünyanın pek çok ülkesinde güçlü Siyonist lobilerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu lobiler İsrail adına o ülkelerde faaliyet göstermektedirler. Bulundukları ülkelerin menfaatlerinden ziyade Siyonist İsrail devletinin menfaatlerini öncelemektedirler.

‘Gazze Barış Planı’nın Dayandığı “Gizli Siyonist Raporlar”

Şubat 2010’da “aşırı sağcı” Reut Enstitüsü, İsrail ordusu ve hükûmetine sunduğu “Politik Bir Duvar Yaratmak” başlıklı özel raporda öngörülen taktikler, kullanılan ifadeler, ‘kudurmuş köpek gibi olmanın’ ne anlama geldiğini açıklamaktadır. Rapor, İsrail’in “düşmanlar”ını iki ana sınıfa ayırmaktadır: “1. Direniş Şebekesi: İran, Hizbullah, HAMAS... 2. Gayrimeşrulaştırma Şebekesi: Batılı solcular, insan hakları grupları, Arap ve Müslümanlar. Gazze ablukasını, işgali protesto edenler, Filistinliye eşit hak isteyenler.”[33]

Raporda tümü sivillerden oluşan ikinci gruptaki düşmanların askerî ve istihbarat yöntemleri ile susturulmaları öngörülmektedir: “Barışçı insan hakları savunucuları”na karşı gizli servisler ve silahlı kuvvetler aracılığıyla sabotaj ve saldırılar düzenlenmeli. İsrail, bunları ülke dışında da sindirmek için gizli servis kullanmalı.”[34] Medyadaki bilgilere göre Aksa Tufanı Hârekatı’ndan önce, “Siyonist özel bir ekip”, Batı Şeria’nın ilhak edilebilmesi için özel bir rapor hazırlamıştır. Harekât vuku bulunca raporu hazırlayan ekip, Batı Şeria yerine merkeze Gazze’nin işgal edilerek HAMAS hareketinin tasfiye edilmesi için rapor üzerinde daha yoğun çalışarak yeniden şekillendirip Netenyahu’ya sunmuştur: “Yeni duruma hazırlanmak için, askerî operasyonun sonuçları henüz elde edilmemiş olsa da HAMAS’ın düşüşünden sonra Gazze Şeridi’nin kontrolü için düzenli bir plan hazırlamak gerekiyor.”

Raporda HAMAS’ın Gazze’den tasfiyesi süreci ve sonrası için bir yol haritası ortaya konulmaktadır: “‘Gazze Güvenlik ve Kurtarma Programı, Ertesi Gün Nasıl Olmalı?’ başlıklı 32 sayfalık öneri, 35 binden fazla İsrail güvenlik gücü yedek askerinden oluşan İsrail Savunma ve Güvenlik Forumu ile köklü düşünce kuruluşu Kudüs Kamu İşleri Merkezi tarafından hazırlandı.” Öneri HAMAS’ın düşmesi senaryosunda “ertesi günün” nasıl görünmesi gerektiğini tasvir ediyor. Ekonomik yeniden yapılanma, altyapı inşası ve çalışmanın yazarlarının deyimiyle “katil bir ideolojinin kökünün kazınması”, aynı zamanda bir “Nazisizleştirme” sürecini de içeriyor.”[35]

Rapordan anlaşılabildiği kadarı ile çizilen stratejide üç farklı aşamanın var olduğu ifade edilmektedir.  Rapora göre “ilk iki aşama” daha önemli ve açıktır; “üçüncü aşamada muğlaklıklar” vardır. Hazırlanan raporda, medyaya yansıdığı veya yansıtıldığı şekliyle yer alan konuları muhtevalarına bakarak aşağıdaki gibi tasnif edebiliriz:

  • HAMAS’ın Geleceği

 “Arabayı atın önüne koymak yanlış olur ve Gazze halkı ve liderliği için siyasi geleceğini önceden belirlemek de benzer şekilde yanlış olur, çünkü İsrail için odak noktası, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etmesi değil, Hamas yönetimine/iktidarına son vermektir; HAMAS’ın ortadan kaldırılmasıdır.”

  • Gazze’nin Yönetimi
  • “Gazze’de Filistin Yönetimi, Filistin Devleti” ve “Birleşmiş Milletlerin Yakın Doğu’daki Filistinli Mülteciler için Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) olmamalıdır.”
  • “Başlangıçta İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından yönetilecek yeni oluşumun yeniden imar, ekonomik kalkınma, yardım yönetimi mekanizması olmalıdır.”
  • “İsraillilerin Gazze Şeridi’ni kapsamlı bir şekilde ele geçirip yönetmesi ve sıfırdan yeni bir varlık yaratması gerekir.”
  • “IDF’in Gazze’nin genel yönetiminde daha fazla söz sahibi olması gerekir.”
  • “Bölgede yaşayanların kendi kaderlerini tayin edebilmeleri için alan bırakılan üçüncü ve uzun vadeli bir aşama öngörülse de bu ancak HAMAS tarafından yönetilen mevcut Gazze ağının tamamen silinmesinden sonra gerçekleşecektir.”
  • “İlk aşamada, yeni bir mekanizma kurulana kadar IDF’nin tüm sivil işleri devralmasıyla birlikte sıkıyönetim uygulanması gerekebilir. “Bu dönem birkaç aydan bir yıla kadar sürebilir.”
  • Gazze’nin Beşe Bölünmesi ve Tampon Bölge Oluşturulması
  • “İkinci aşamada İsrail hükûmeti beş idari özerk konsey kuracak: “Kuzey Gazze Şeridi, Gazze Şehri, Orta Gazze Şeridi, Han Yunus ve Refah”
  • “Konseyler, terör-Filistinli gruplarla ilişkili olmamak, İsrail devletini tanımak ve de-nazifikasyon süreci olarak da adlandırılan yeniden eğitim planına katılmak gibi bazı ön koşulları yerine getirdikten sonra Gazze’deki sivil yaşamı yönetmekle görevlendirilecektir.”
  • “(HAMAS’ın düşmesi senaryosunda) IDF, Gazze Şeridi’nin tamamını geçici olarak ele geçirecektir.”
  • “Refah sınır kapısı da dâhil olmak üzere Gazze ile Mısır arasındaki 12 kilometrelik sınırın kontrolünü tamamen ele geçirip karada serbest dolaşımı sağlayacak.”
  • IDF, sınırın bazı bölümleri boyunca bir tampon bölge oluşturacak.”
  • “İsrail sınırı boyunca Filistin trafiğine izin verilmeyecek.”
  • Filistin Halkının Yeniden Eğitime Tabi Tutulması
  • “Gazze toplumunun yeniden eğitimi için yeni bir mekanizma kurulmalıdır.”
  • “Eğitim üzerindeki kontrol, çalışmanın kilit parçasıdır.” “Konseyler sadece sınıflarda değil, İsrail’in daha fazla söz sahibi olacağı müfredat dışı faaliyetlerde de neler olup bittiğine dair anlamlı bir denetime sahip olacaktır.”
  • “Doğrudan ekonomik büyüme ve altyapıların yeniden inşası için para yardımı gibi yardımlar, yeniden eğitim planlarının uygulanması da dâhil olmak üzere belirli kriterlere bağlı olacak.”
  • “Her halükârda, yardım ve yeniden yapılanma, planın ilkelerine ve eğitim sistemi, medya ve toplumdaki radikalleşme ve denazifikasyon sürecine uygun olarak verilecektir.”

 

  • Gazze’de Uluslararası Yönetim ve Güvenlik
  • “İsrail ayrıca yardım, yeniden yapılanma ve idari konseylerin denetimi için bir Uluslararası Yönetim Müdürlüğü (IMD) kuracak. Bu oluşum sadece İsrail hükûmeti tarafından oluşturulmayacak, İsrail hükûmeti en önemli oyuncu olacaktır.”
  • “IMD’ye ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi bazı Avrupa ülkeleri, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve muhtemelen Suudi Arabistan gibi pragmatik Sünni ülkeler de dâhil edilecektir.”
  • “İsrail, IMD’yi yerel idari konseyler için tek yardım kaynağı haline getirmelidir.”
  • “İsrail, 1979 Mısır-İsrail Barış Antlaşması uyarınca Sina Yarımadası’nın askerden arındırılmasını izlemek üzere 1982’de ABD desteğiyle kurulan barışı koruma örgütü, Sina’daki Çok Uluslu Güç ve Gözlemcileri örnek alan bir ekibin konuşlandırılmasını tercih etmelidir”.
  • “Avrupa Birliği’ni ortak dâhil etmek gibi bir niyetimiz yok, sadece az sayıda Avrupa ülkesini dâhil etmek istiyoruz. Avrupa’da en etkili olan ve şu anda İsrail’i HAMAS’a karşı savaşında destekleyen Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerin dâhil edilmesini öneriyoruz.”
  • “Bu plan tanınmaya ya da uluslararası iş birliğine bağlı değildir. İsrail bu planı, Gazze’de tek başına ya da sadece bir avuç ortak ve/veya destekçiyle uygulayabilir. Ancak geniş çaplı bir tanınma ve iş birliğinin planın daha hızlı ve etkin bir şekilde başarıya ulaşmasına yardımcı olacağı yadsınamaz.”

 

  • Filistinlilere Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı
  • “İsrail’i Yahudi halkının ulus devleti olarak tanıdıktan ve terörizm yolunu terk ettikten sonra Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin edebilmelerinin önünde hiçbir gerçek engel yoktur.”[36]

 

Bu rapora belli genişlikte yer vermemizin sebebi, görülebileceği gibi bu raporun Siyonizm’in amentüsünü merkeze alarak hazırlanmış olması ve İsrail’e buna uygun bir yol haritası sunmasıdır. Raporda öngörülenlerle Trump’ın ‘Gazze Barış Planı’nda oluşturulan yapılar ve yapılması istenenler arasında ciddi bir örtüşme vardır.

Üç Güç: Akıllı Güç, Sert Güç, Yumuşak Güç

‘Gazze Barış Planı’ kapsamında süreci daha iyi değerlendirebilmek, Trump’ın tezatlarla dolu gözüken düşünce, tutum, tavır ve söylemlerini daha iyi analiz edebilmek için 2006 yılına gitmek gerekir. ABD’nin düşünce üretim merkezi Center for Strategic and International Studies’te (CSIS) Tarafsız Akıllı Güç Komisyonu tarafından hazırlanan “Daha Akıllı, Daha Güvenli Amerika” adlı raporu, ana amacını ve buradaki tanımlamaları göz önüne almakta fayda vardır. Raporda ana amaç, ABD’nin küresel imparatorluğu için alınması gereken önlemlerin ve izlenmesi gereken politikalar-stratejilerin tespit edilmesidir.[37]

Söz konusu raporda ve bağlamda yapılan çalışmalarda/yazılarda üç güç kavramı tanımlanmaktadır: “Güç: İstenilen sonuçları elde etmek ve muhafaza etmek için gerekirse başkalarının tutum, tavır ve davranışlarını değiştirme yeteneği. Sert Güç: Başkalarının sizin isteklerinize uymasını sağlayacak biçimde, askerî ve ekonomik imkânın havuç ve sopasını kullanma kabiliyetidir. Yumuşak Güç: Başkalarına cazip gelerek ve onları ikna ederek hedeflerinizi benimsemelerini sağlayarak istediğinizi elde etme hüneridir. Yumuşak güç, zorlama ve baskı değil iş birliği ve iknadır. Özü birtakım değerlerde bulunur. Yumuşak güç, diğer insanların önceliklerini şekillendirebilme kabiliyetine dayanır. Yumuşak güç kimin kazandığına değil kimin hikâyesinin kazandığına ilişkindir... Enformasyon çağında siyaset, sonunda kimin öyküsünün galip geleceği meselesidir... Yumuşak gücü, bir imaj, halkla ilişkiler ve popülarite sorununa indirgemek yanlıştır... O gerçek gücün bir biçimidir. İstenen sonuçların elde edilmesinin bir yoludur. Yumuşak gücün silahları; giyim tarzı, düşünme tarzı, eğlence, film, tiyatro, müzik, ibadet ve değerlerdir. Akıllı Güç: Ne sert güç ne de yumuşak güçtür. Entegre bir güçtür. Yeri geldiğinde sert güç, yeri geldiğinde yumuşak güç kullanılacaktır. Başkalarının sizin isteklerinize uymasını sağlayacak biçimde, askerî ve ekonomik imkânın havuç ve sopasını kullanma kabiliyetidir.”[38]

Akıllı güç stratejisinin ana varsayımı, “öldürülen düşman sayısı değil”, “kazanılan ortaklar, müttefikler ve dostlar sayısıdır.” Etrafa korku ve öfke değil umut, heyecan ve iyimserlik yayılmalıdır. Bunun için yumuşak gücün zenginleştirilmesi, çeşitlendirilmesi ve cazip hâle getirilmesi gerekmektedir. Akıllı güç politikasında, “güç kullanan tarafa” güç kullanma imkân ve serbestisi, “üzerinde güç kullanılan taraf tarafından” sunulmaktadır. “Yani güç uygulanan taraf, gücün uygulanmasına uygun zemini hazırlamaktadır. Muhatabın durumu sert ya da yumuşak güç kullanmaya fırsat tanımaktadır.”[39]

Rapora göre “hükûmetlerle dayanışma içerisine girilemez ise halklar hedef alınıp halkların desteği sağlanmalıdır.”[40] İslâm dünyasında ana strateji halkların desteğini alarak mevcut yönetimlere karşı mücadele etmektir. Bunun en güzel bir uygulaması, “Arap Baharı” diye isimlendirilen ikinci nesil kadife darbe stratejisi ile Tunus-Suriye hattında gerçekleştirilmiştir. Bugün ‘Gazze Barış Planı’ kapsamında HAMAS’a karşı yürütülen mücadelenin böyle bir boyutunun bulunduğu göz ardı edilmemelidir.

Sonuç: ‘Gazze Barış Planı’nın Arkasındaki Ana Neden, HAMAS’ın Yumuşak Gücünün Yükselmesi, İsrail’in Yumuşak Gücünün Dibe Vurmasıdır

Aksa Tufanı Harekâtı, unutturulmak istenen bir davanın öne çekilmesi, dünyanın gündemine sokulması harekâtıdır. Ağır bedeller ödenmesine rağmen istenen hedefe ulaşılmış, tüm dünya kamuoyuna İsrail’in icra ettiği zulüm, vahşet gösterilerek dünya kamuoyu ikna edilmiştir. Dünyanın değişik ülkelerinde ülke yönetimlerine rağmen halk sokaklara çıkarak Gazze’deki soykırıma karşı çıkmış, masum Gazze halkının yanında olduğunu sürekli dile getirerek yönetimlerin tavır almasını sağlamış, İsrail yalnızlaştırılmıştır. Bunun neticesinde Suudi Arabistan ve Fransa öncülüğünde 30 Temmuz 2025’te BM Genel Kurulu’nda 142 devlet tarafından “Filistin devletinin kurulması” ile ilgili kuvvetli bir bildiri yayımlanarak “İki Devletli Çözüm” (Filistin-İsrail) savunulmuştur.[41] Bu gelişmeler üzerine ülkelerin liderleri, Filistin devletinin varlığının kabul edilmesi ve İsrail’in durdurulması için çağrı yapmaya, tavır koymaya başlamışlardır. Dünya kamuoyunda sadece İsrail devletine karşı değil aynı zamanda Yahudilere karşı da çok ciddi bir antipati oluşmaya başlamıştır.

HAMAS mazlum, İsrail zalim olarak dünya kamuoyunun zihninde yer etmiştir. Bugüne kadar Hitler’in mağdur ettiği mazlum Yahudiler, bu son işgal, katliam ve soykırım operasyonlarından sonra, zalim, soykırımcı diye anılmaya ve dünyanın her tarafında Yahudilere karşı bir soğukluk ve mesafe konulmaya başlanmıştır. Bu süreçte HAMAS’ın yumuşak gücü gittikçe kuvvetlenirken, İsrail’in yumuşak gücü gittikçe zayıflamıştır. İşte bu psikolojik ortamı tersine çevirebilmek için İsrail, HAMAS ile bir ‘barış’ antlaşmasına razı ettirilmiştir. Nitekim Netenyahu’nun Trump ile antlaşma metni konusunda görüşmeden sonra yaptığı açıklama, ‘Gazze Barış Planı’ adı altında uygulanan stratejinin ana hedefini ortaya koymaktadır. Bu plan, İsrail’e yeniden eski yumuşak gücünü kazandırma merkezli bir stratejinin üzerine oturtulmuştur: “HAMAS’ın İsrail’i köşeye sıkıştırmasındansa, HAMAS’ı köşeye sıkıştırdık. HAMAS’ın bizi izole etmesine izin vermek yerine işleri tersine çevirdik ve biz HAMAS’ı izole ettik. Dünya, Arap ve İslâm âlemi HAMAS’a, İsrail’in Trump ile hazırladıkları şartları kabul etmesi için baskı yapmaktadır.”[42]

Netanyahu’nun bu ifadeleri, İsrail’in uluslararası düzlemde çok ciddi bir itibar kaybına uğradığının göstergesi şeklinde değerlendirilmelidir. Nitekim bu konudaki çalışmalar bu olguyu desteklemektedir: “Uzmanlar, askerî çatışmalara giren yani sert güce ağırlık veren ülkelerin başını çeken İsrail’in yumuşak güç puanlarının Gazze işgaliyle birlikte hızla düştüğünü vurguluyor. Nitekim İsrail, yumuşak gücün önemli başlıklarından sayılan ‘itibar’ göstergesinde 42 basamak gerileyerek 121. sıraya indi. Yani İsrail’in yenilik/inovasyon, diaspora, kültür, eğitim gibi alanlardaki yumuşak gücün varlığına rağmen, kamuoyu algısı bu çatışma döneminde hızla erozyona uğramış durumda. Günümüzde askerî harekâta ve zulme devam eden İsrail hükûmeti sağlık, eğitim, tarım, inovasyon gibi başarılarıyla dünyada sağlamış olduğu olumlu imajını, 2 yıla yakın sürdürdüğü saldırgan ve sert güce dayandırdığı tutumuyla tersine dönüştürerek “insanlıktan mahrum bir bebek katili” olarak anılmaya başlanmıştır.”[43]

Gazze’de İsrail’in yaptığı katliam sadece İsrail’in yumuşak gücünü hak ile yeksan etmemiş, aynı zamanda Batı kültür medeniyetinin de tüm değerlerini hak ile yeksan etmiştir. İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları ve çevre hakları diyerek yeri göğü inleten Batı kültür ve medeniyet sistemini savunan Şer İttifakı ve onun yandaşları, bu süreçte üç maymunu oynadıkları için çok ciddi itibar kaybına uğramışlar, kendi halkları ile bu konuda karşı karşıya gelmişlerdir. Bu sebeple Batılı devlet ricali, ‘Gazze Barış Planı’na destek vermiş, Filistin’de bir devlet kurulması gerektiği noktasında BM’de harekete geçmişlerdir.

‘Gazze Barış Planı’nın dünya kamuoyuna sunuluş şekli, HAMAS’ın yumuşak gücünü yıkma eksenli olarak tasarlanmıştır. Yaklaşık iki yıldır İsrail’in katliamlarına ses çıkarmayanlar harekete geçmişler, dünya kamuoyunu yönlendirmeye başlamışlardır. Trump’ın Netenyahu ile yaptığı antlaşmayı tartışmaya açmadan, HAMAS’ın dile getirdiği endişelerini gidermeden dünya kamuoyuna ‘Gazze Barış Planı’nı desteklediklerini açıklamışlardır.

New York’taki 9’lu masa dünya kamuoyuna barışla ilgili çok olumlu açıklamalar yapmış ve süreci desteklemiştir. Şarm El-Şeyh’te önde iyi niyet belgesini imzalayan 4’lü bir masa (ABD Başkanı Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Devlet Başkanı Sisi, Katar Emiri El-Sani) vardır. Bu toplantıda arkada 30’un üzerinde ülke lideri (İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya, Endonezya, İspanya, Pakistan, Norveç, Ürdün, Azerbaycan, BAE, Yunanistan…) yapılan toplantıya katılarak ‘Gazze Barış Planı’na destek vererek onaylamışlardır.[44] İlginç olan, antlaşmanın asıl unsurlarının, muhataplarının, toplantıda bulunmaması, herhangi bir belge imzalamamasıdır.

‘Gazze Barış Planı’ metninin muhtevasının tartışılmasına hiç fırsat vermeden, HAMAS’ın metin ile ilgili muhalefet şerhlerini dikkate almadan, Trump’ın tek yanlı barış operasyonunda görülebileceği gibi çok açık bir destek verilmiştir. Şarm El-Şeyh’teki toplantıdaki tablo bunun en canlı ispatıdır. Ayrıca bazı ülke devlet başkanları (İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) yaptıkları açıklamalarla sürece açık destek vermişler, ‘Gazze Barış Planı’ için olumlu bir dünya kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.[45] Ayrıca 8 Müslüman ülkenin dışişleri bakanları (Katar Devleti, Ürdün Haşimi Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya Cumhuriyeti, Pakistan İslâm Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti, Suudi Arabistan Krallığı ve Mısır Arap Cumhuriyeti) ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘Gazze Barış Planı’nı destekleyen ortak bir açıklama yapmışlardır. Diğer taraftan BM üyesi 157 ülke, Filistin’i devlet olarak tanıma kararı vermişlerdir.[46]

Bütün bu açıklamalar, ne olursa olsun, barış olgusunun çok öne çıkmasını sağlamış, planın muhtevası arka planda kalmış; dünya kamuoyunda tartışılmamıştır. Nitekim Filistinli gazeteci Fathi Sabah’ın sahadaki gözlemleri, Netenyahu’nun “HAMAS’ın İsrail’i köşeye sıkıştırmasındansa, HAMAS’ı köşeye sıkıştırdık.” HAMAS’ın bizi izole etmesine izin vermek yerine işleri tersine çevirdik ve biz HAMAS’ı izole ettik.” taktiğini haklı çıkaracak tarzdadır: “HAMAS’ın reddetmesi, Allah korusun, Netanyahu’ya Gazze’den geriye kalanları ve merkezi bölgeyi yok etmek için Amerikan ve Batı desteğiyle savaşa devam etmesi için yeşil ışık yakmak anlamına gelir. Gazze halkı buna dayanamıyor. Yıkılmış, bitkin, çaresiz ve umutsuz durumdalar. Netanyahu’nun çıkarlarına hizmet ettiğini, tuzaklarla dolu olduğunu ve kendi beklentilerini yansıtmadığını bilmelerine rağmen, yarın değil, şimdi, ne pahasına olursa olsun ateşkes istiyorlar.” [47]

Şer İttifakı’nın akıllı güç stratejisi etkin olmuş, Trump ve Netanyahu tarafından hazırlanan ‘Gazze Barış Planı’nın muhtevasının tartışılmasının, müzakere edilmesinin önü kesilmiştir.[48]  Unutmayalım ki “Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır, Gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (94/İnşirâh, 5-6). “Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (26/Şu’arâ, 227).

[1] Ertuğrul Aydın, “İsrail'in Türk Kanıyla Ulaşmak İstediği Nedir?” Dünya Bülteni, 31 Mayıs 2010.

[2] Taha Akyol, “Trump ve Netanyahu”, Karar, 15 Ekim 2025.

[3] Roger Garaudy, İsrail Mitler ve Terör, çev. Cemal Aydın, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996, s. 230-234.

[4] Roger Garaudy, age., s. 16-26.

[5] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[6] Akt. Taha Akyol, “İsrail ve İslam”, Hürriyet, 12 Temmuz 2014.

[7] Taha Akyol, agy.

[8]https://www.ntv.com.tr/dunya/israilden-katliamlarina-haritali-kilif-bae-suudi-arabistan-ve-arap-birliginden-tepki,SZHikeTp70aXBOk5P4lE_Q https://www.hurriyet.com.tr/dunya/skandal-paylasim-araplardan-israile-harita-tepkisi-42652664

[9]https://www.ntv.com.tr/dunya/israilden-katliamlarina-haritali-kilif-bae-suudi-arabistan-ve-arap-birliginden-tepki,SZHikeTp70aXBOk5P4lE_Q

[10] https://www.sde.org.tr/netanyahunun-nimet-ve-lanet-kavramlari-uzerinden-ortadoguyu-dizayn-projesi-konu-795

[11] Burhanettin Can, “Aksa Tufanı Siyonizm’in İhanet Planlarını/Yeni Ortadoğu Projesini İfşa Etme ve Çökertme Harekâtıdır”, Umran, 2023, sayı: 352, s. 4-17.

[12] Burhanettin Can, agy. Umut Uzer, “Yeni Bir Ortadoğu: Hz. İbrahim Antlaşması”, Şalom, 30 Eylül 2020.

[13] https://haber.sol.org.tr/haber/israil-isgal-planlarini-incile-dayandirdi-haritaya-katar-filistin-ve-urdun-tepki-gosterdi

[14] https://www.yenisafak.com/gundem/bati-seriayi-ilhak-plani-4656556

[15] Haydar Oruç, “Gideon’un Savaş Arabaları Operasyonunun Amacı ve Mesajı”, Diriliş Postası, 20 mayıs 2025.

[16] https://www.aa.com.tr/tr/ayrimcilikhatti/musluman-karsitligi/israil-gazze-nin-isgali-planina-neden-gideon-un-savas-arabalari-ismini-verdi-/1825237 Haydar Oruç, agy. Fehmi Koru, “Yeni liderler eskileri fazlasıyla aratıyor. Örnek: Gazze…”, Karar, 20 Mayıs 2025.

[17] Roger Garaudy, age., s. 32-44

[18] Roger Garaudy, age., s. 50-86

[19] Haydar Oruç, agy.

[20] https://t24.com.tr/yazarlar/eray-ozer/gideon-un-savas-arabalari-ve-dusman-bebekler,49997

[21] https://www.yenisafak.com/dunya/israil-zevk-icin-cocuk-olduruyor-insanlik-nerede-4709324

[22] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[23] Roger Garaudy, age., s.  171-190.

[24] Roger Garaudy, age., s.  50-86.

[25] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[26] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[27] Roger Garaudy, age., s. 171-190.

[28] Taha Kıvanç, “İsrail Hakkında Somut Bilgi İsteyenlere”, Yeni Şafak, 1 Haziran 2010.

[29] Ertuğrul Bayramoğlu, Yahudilik ve Siyonizm Tarihi, Pınar Yayınları, İstanbul, 2006, s. 62-67.

[30] A.R. Taylor, İsrail’in Doğuşu, çev. Mesut Karaşahan, Pınar Yayınları, İstanbul, 1992, s. 107.

[31] Roger Garaudy, age., s. 198-200.

[32] Roger Garaudy, age., s. 198-200.

[33] Umur Talu, “Bu Saldırı Zaten Tavsiye İdi”, Habertürk, 1 Haziran 2010.

[34] Umur Talu, agy.

[35] https://tr.euronews.com/2025/05/16/ozel-haber-israilin-onerisi-hamastan-sonra-gazzeyi-yonetmek-icin-olasi-plani-detaylandiriy

[36] https://tr.euronews.com/2025/05/16/ozel-haber-israilin-onerisi-hamastan-sonra-gazzeyi-yonetmek-icin-olasi-plani-detaylandiriy

[37] Richard L. Armitage, Joseph S. Nye, Jr. Et All, Csis Commission on Smart Power, A Smarter, More Secure America, 2007. N. Eslen, “Küresel Üstünlük Kurmak İçin Yeni Konsept: Akıllı Güç”, Radikal, 18 Ocak 2009.

[38] Nathan Gardels, “Amerika’nın Yumuşak Gücünün Yükselişi ve Düşüşü’, NPQ, 2005, cilt: 7, sayı: 1, s. 36-43. Joseph S. Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, çev. Gürol Koca, Literatür Yayıncılık, 2003, s. 10-20; F. Köymen, “Yumuşak Güç ve AKP’nin İkilemi”, NPQ, 2005, cilt: 7, sayı: 1, s. 28-29.

[39] N. Eslen, agy.  C. Yavuz, “Obama’lı ABD Yönetiminin Muhtemel Orta Doğu Politikası”, 2009, sayı: 94, s. 23-26. Richard L. Armitage- Joseph S. Nye Jr. “11 Eylül Travmasından Çıkma Zamanı”, Radikal 10 Aralık 2007.

[40] Ergin Yıldızoğlu, “Dikkat ‘Akıllı Güç’ Geliyor”, Cumhuriyet, 19 Ocak 2009.

[41] Taha Akyol, “Trump Planı?”, Karar, 1 Ekim 2025.

[42] Sernur Yassıkaya, “Bu Plandan Barış Çıkmaz”, Yeni Şafak, 1 Ekim 2025. Abdülkadir Selvi, “Gazze Planı Umut mu Felaket mi?”, Hürriyet, 1 Ekim 2025.

[43] Ainur Nogayeva, “Tel Aviv Yumuşak Gücünün Sonuna mı Geldi?”, Yeni Şafak, 24 Ekim 2025.

[44] Yücel Koç, “Tur’un Pası, Erdoğan’ın Golü”, Türkiye, 16 Ekim 2025.

[45] https://www.bbc.com/turkce/articles/cvgnkr2jd5vo

[46] https://www.dw.com/tr/10-soruda-trump%C4%B1n-gazze-i%C3%A7in-sundu%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-plan%C4%B1/a-74183115https://www.sde.org.tr/ortadogu/8-musluman-ulke-disisleri-bakanlarindan-trump-in-plani-ile-ilgili-ortak-aciklama-adil-bir-baris-icin-bati-seria-ve-gazze-de-filistin-devleti-nin-kurulmasi-anahtardir-haberi-60682https://www.karar.com/dunya-haberleri/trumpin-plani-tuzakla-dolu-1995668

[47] https://www.dw.com/tr/10-soruda-trump%C4%B1n-gazze-i%C3%A7in-sundu%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-plan%C4%B1/a-74183115

[48] Bir sonraki yazıda ‘Gazze Barış Planı’nın muhtevasını analiz ederek ve bir yol haritası ortaya koymaya çalışacağız.

 

SİYONİZMİN ‘KURBAĞA HAŞLAMA’ STRATEJİSİ AÇISINDAN ‘GAZZE BARIŞ PLANI’ 2: ZAMANA YAYILMIŞ BİR İŞGAL HAREKÂTI

  Prof. Dr. Burhanettin Can  – Umran Dergisi/Aralık 2025-376. Sayı        “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır.  Ve olur...