1 Mart 2024 Cuma

FUTBOL KADİFE DARBE SÜRECİNDE YENİ BİR AŞAMA: ERZİNCAN İLİÇ ÇÖPLER ALTIN MADENİ VE ULUSLARARASI ŞİRKETLER

(Umran Dergisi)

“Göz o ki dağın arkasını göre, Akıl o ki başına geleceği bile.”

 

Kadife darbeler, seçim endeksli, dış destekli, gayrimemnunların ittifakına ve gerilime dayalı seçim öncesi, esnası ve sonrasında sokak hâkimiyeti kurarak ve genellikle “yumuşak güç” (soft power) kullanarak (zaman zaman özel amaçla sert güç kullanılmaktadır), bürokratlar ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla siyasi iktidarları düşürmeyi hedefleyen yeni bir darbe türüdür.[1] Kadife darbeler, o ülkenin yerli görünümlü sivil toplum kuruluşlarının önderliğinde, kitle hareketi ile yönetimleri devirme sanatı şeklinde tanımlanabilir.

Taksim kadife darbe süreci 7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti’nin tek başına iktidar olmasını engellemiştir. Boğaziçi kadife darbe süreci ise 14 Mayıs 2023 seçimlerinde başarılı olmuş, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesini ilk turda engellemiş, %8 civarında oy kaybına ve 30 civarında milletvekili kaybına yol açmıştır.

Türkiye 31 Mart mahalli seçimlerine giderken Riyad’da futbol üzerinden başlatılan ve ‘futbol kadife darbe süreci’ diye isimlendirdiğimiz (6. nesil kadife darbe süreci) Taksim ve Boğaziçi kadife darbe süreçlerine benzer bir şekilde maden sektörü üzerinden yeni bir aşamaya taşınmak istenmektedir. Taksim kadife darbe sürecinde Soma maden kazası, Boğaziçi kadife darbe sürecinde Amasra maden kazası ne idiyse, hangi amaçla kullanılmışsa Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni kazası da aynı amaç için kullanılmaktadır.  O nedenle futbol kadife darbe süreci yeni bir aşamaya taşınmıştır. Bu aşamayı biz, Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni kazası aşaması olarak isimlendirmekteyiz. Bu yazıda futbol kadife darbe sürecinin Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni kazası aşaması ele alınıp değerlendirilecektir.

Kadife Darbelerde Kullanılan Güç: Yumuşak Güç

Kadife darbe süreci, dört-beş yıllık bir strateji üzerine oturtulan, genellikle “yumuşak güç” bazen de “akıllı güç” kullanan darbe sürecidir. Şer İttifakı’nın (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail) yeni sömürgecilik anlayışında, çok mecbur kalınmadıkça askerî işgal, askerî darbe yoktur. Askerî işgalin yerini yumuşak güç olarak isimlendirilen kültürel, ekonomik ve bürokratik işgal almıştır.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra soğuk savaş döneminde sert güç (hard power) kavramına ilave olarak yumuşak güç (soft power) ve akıllı güç (smart power) kavramları kullanılmaya başlanmıştır. Yeni/postmodern sömürgecilik anlayışına uygun olarak yumuşak güç kavramı öne çıkarılmış, ihtiyaç duyuldukça akıllı güç kullanılmıştır ve kullanılmaktadır.

“Yumuşak güç” kavramı, ilk kez Joseph S. Nye tarafından 1990 yılında çıkan Öncülüğe Mecbur: Amerikan Gücünün Değişen Doğası adlı kitabında ortaya atılmıştır. Nye’ye göre: “Yumuşak güç, başkalarına cazip gelerek ve onları ikna ederek hedeflerinizi benimsemelerini sağlayarak istediğinizi elde etme hüneridir... Yumuşak güç, zorlama ve baskı değil iş birliği ve iknadır. Özü birtakım değerlerde bulunur. Mesela demokrasi ve insan hakları, bir ülkenin kültürünün, politik ideallerinin politikalarının cazibesiyle oluşur... Yumuşak güç kimin kazandığına değil kimin hikâyesinin kazandığına ilişkindir... Enformasyon çağında siyaset, sonunda kimin öyküsünün galip geleceği meselesidir.”[2]

Sert güç: “Başkalarının sizin isteklerinize uymasını sağlayacak biçimde, askerî ve ekonomik imkânın havuç ve sopasını kullanma kabiliyetidir.” Akıllı güç ise ne sert güç ne de yumuşak güçtür. Entegre bir güçtür. Yeri geldiğinde sert güç, yeri geldiğinde yumuşak güç kullanılacaktır.” Giyim tarzı, düşünme tarzı, eğlence, film, tiyatro, müzik, ibadet ve değerler yumuşak gücün silahlarıdır. Bu silahlar, insanların kalplerine, gönüllerine ve nefislerine yönelmişlerdir. Avrupa’nın göbeğindeki Berlin Duvarı; tek bir mermi atılmadan, hiçbir silah kullanılmadan yerle bir edilmiştir: “Michael Eisner, 1995: Berlin duvarı Batı’nın silahları tarafından değil, Batı’nın fikirleri tarafından yıkılmıştır. Peki, bu fikirleri taşıyan sistem nedir? Bu konuda Amerikan eğlence sektörünün açık arayla başı çektiği kabul edilmelidir. En iyi ve en kötü filmlerimizde, televizyon gösterilerimizde, kitaplarımızda ve kasetlerimizde bir bireysel özgürlük duygusu ve ancak hürriyetle gelebilecek bir yaşam tarzı içkindir. Bu özellik, Steven Spielberg’in filmlerinde de, Madonna’nın şarkılarında da, Bill Cosby’nin mizahında da bulunmaktadır… Eğlence endüstrisinin, tarihin yönünü tayin etmede oynadığı rolle ne kadar övünsek azdır.”[3]

Che Guevera’nın arkadaşlarından Regis Debray; “Blue-jeanların ve rock’n roll’un gücü, tüm bir kızıl ordunun gücünden fazla” demekle yumuşak gücün ne denli etkin olduğuna dikkat çekmiştir.[4] Medya eleştirmeni Todd Gitlin’e göre; “Amerikan kitle medyası küresel bir çekim yaratıyor, çünkü mutluluğun devamlı olmadığı bir eğlence kültürünü yansıtıyor.”[5] Antonio Gramsci’ye göre ‘yumuşak güç’, ‘hegemonya’, ‘lider’ arasında özel bir ilişki vardır: “Yumuşak güç uluslararası ilişkilerde daha çok liderlik ve hegemonya kavramları ile birlikte kullanılıyor… Sistemin lideri düzeni kurarken kendi kullanmış olduğu dilin diğer aktörlerin diline tekabül etmesi lazım. O yüzden de hegemonya, güç artı rıza olarak tanımlanıyor... Rıza temelinde hareket etmeyen, yani kendi diliyle düzenin diğer aktörleri arasında bir tekabüliyet kurmayan bir liderlik anlayışı zaten hegemonik olamıyor. Sadece baskıcı ve güç temelli olabiliyor. O yüzden de hegemonyanın oluşturucu temel referansı, rızanın oluşturulması yani liderin kendi çıkarlarına dönük dili sanki düzenin çıkarınaymış gibi lanse etmesi ve düzeni oluşturan diğer aktörlerin bunu kabul etmeleri gerekiyor.”[6]

Johu Arquilla ve David Ronfeldt, 1992 yılında, ABD’nin yumuşak güç kullanımı ile ilgili iki aşamalı bir politika önermişlerdir: “İlk aşamada Amerika’nın evrensel değerlerinin büyüleyiciliğine kapılabilecek bir ruh hâli yaratmak. Daha sonra bu değerler üstünden Amerikan ideolojilerinin benimsenmesine uygun bir ortam oluşturmak.”[7]

Batı eğlence endüstrisi, başta gençlik olmak üzere tüm insanları kendisine çekmekte başarılıdır. Başlangıçta gençleri mutlu ediyor gözüküyor; ancak nihayetinde uyuşturuyor, yalnızlaştırıyor; kendisine, toplumuna ve ülkesine karşı yabancılaştırıp sürüleştiriyor, eşyalaştırıyor. Gençlerimizin bu gerçeği görmesi gerekmektedir. Aksa Tufanı harekâtından sonra, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, çevre hakları diyen başta ABD olmak üzere Batı dünyasının katliamlar karşısında sessiz kalması, hatta İsrail’i kayıtsız şartsız desteklemesi, Batı’nın yumuşak gücünü yerle bir etmiştir. Bu gerçeğin çok iyi görülmesi ve gelecekte yapmaya kalkışacakları ihanetlere karşı çok iyi kullanılması gerekmektedir.

Kadife Darbelerde Kullanılan Yöntem

Kadife darbeler toplumların kültürel, sosyolojik, psikolojik ve değerler sistemi analizi ile ülkelerin jeostratejik ve jeopolitik analizine dayandırılmışlardır. Kadife darbelerin önce teorisi yapılmıştır, sonra da teori belli yerlerde test edilip uygulamaya sokulmuştur. Pratikten kazanılan tecrübelerle teori ve strateji tekrar zenginleştirilmiştir/zenginleştirilmektedir.

Bu mücadele metodunun nirengi noktası, diktatörün varlığı ve diktatöre karşı verilecek mücadelenin şiddet içermemesidir. Şiddet içermeyen mücadelenin dayanak kitlesi, mevcut siyasi iktidara karşı olan tüm gayrimemnunların koalisyonudur. Gene Sharp, bu amaçla 189 farklı eylem türü önermektedir. Sharp’a göre bütün mesele diktatörün inşa ettiği korkuyu yıkmak, dokunulabilir, karşı çıkılabilir olduğunu göstermek ve halka güven verebilmektir. Bunun için mutlaka şiddet içermeyen sivil itaatsizlik inşa edilip yaygınlaştırılmalıdır. Sivil itaatsizlik yaygınlaştırılarak diktatörün sivil ve askerî bürokrasi içerisindeki müttefikleri koparılabilir. O nedenle “Diktatörün Aşil Topuğu” tespit edilip tüm silahlar o noktaya yöneltilerek kesintisiz, sürekli ardışıl bir saldırı düzenlenmelidir. Bunun kadar önemli diğer bir konu da diktatörün dayandığı güç kaynaklarını/payandalarını dağıtacak bir stratejik saldırının ve stratejik planlamanın yapılmış olmasıdır.[8]

Gene Sharp’ın uygulamayı önerdiği yöntem ana hatları ile şöyle özetlenebilir:[9]

1. Örgüt: Öncelikle tek kelimelik vurucu bir örgüt ismi ile gençler ve öğrenciler arasında örgütlenme.

2.  Slogan: Basit ve etkileyici bir slogan oluşturup yaygınlaştırmak ve kitleleştirmek.

3. Medya: Ulusal ve uluslararası medya desteğini sağlamak.

4.  Finansman: Uluslararası vakıf ve sivil toplum örgütleri tarafından sağlanmaktadır.

5. Eğitim: Eylemleri icra edecek örgütlerin eğitimi, yabancı vakıflar tarafından finanse edilip bir merkez tarafından gerçekleştirilmektedir. Eğitimde Sırbistan üs olarak kullanılmaktadır. Sırbistan’daki örgütler, diğer ülke gençlik örgütlerini eğitmede aktif rol almaktadır.

6. Lider: Daha önce yönetimde bulunup bir şekilde dışlanmış kimseler arasından seçilmektedir. Batı’da eğitim almış ve Batı eğilimli olmalıdır. Kadife darbelerde kadınlar etkin olduğu için, varsa, kadın liderler tercih edilmektedir. Kitlelerin takip edebileceği, tanınan insanlar lider olarak öne çıkarılmalıdır.

7. Gayrimemnunları toparlamak ve yönetmek: Yönetime karşı olan tüm gayrimemnunları, inançları ne olursa olsun bir çatı altında toplamak ve eylemlerde değerlendirmek çok önemli bir olgudur.

8. Genel olarak bürokrasiyi özel olarak asker ve polis güçlerini kazanmak ya da tarafsızlaştırmak: Güvenlik güçlerinin yönetimin yanında yer almaması, en azından olaylara müdahale etmemesi, tarafsız kalması fakat muhalefeti de açık bir şekilde destekleyerek askerî darbe görüntüsü de verilmemesi sağlanmalıdır.

9. Yargının desteğini kazanma ya da tarafsızlaştırma: Yargının, aldığı kararlarla sürece destek vermesi, eylemcileri cezalandırmaması, iktidarın aldığı kararları ise engellemesi, hatta cezalandırması harekete güç katar.

10. Dış güçlerin desteğini sağlama: Farklı ülke liderlerinin ve uluslararası kuruluşların süreci desteklemesi, iktidarı eleştirmesi ve baskı uygulaması, sürecin en önemli aşamalarından biridir.

11. Eylemlerin başlama zamanı: Kadife darbelerin ana stratejisi, dört beş yıllık bir süreç üzerine inşa edilmektedir. Yol boyu sürekli eylem yapmak stratejinin esasıdır. Ancak vurucu, sarsıcı ve gerilimi zirveye çıkarıcı ilk eylemler, içinde bulunulan şartlara bağlı olarak, seçime yaklaşık olarak 12 ay kala başlatılmakta ve gittikçe yoğunluğu artırılmaktadır.

12. Psikolojik savaş: Olayların başlangıcından sonuna kadar dozajı gittikçe artan bir psikolojik harekât uygulanır. Eylemlerin tümü, masum gençlik hareketi ve istekler, masum istekler; iktidar mensupları da diktatör, vahşi, kaba, egoist, bölücü olarak ilan edilmektedir.

13. Gerilimi sürekli artırmak: Ekonomik manipülasyon yaparak bunalım sürekli körüklenmelidir. Ülkedeki yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, yandaşlık ve adaletsizlik, en hâkim unsur olarak öne çekilmelidir. Etnik ve mezhepsel tüm farklılıklar kaşınarak fay hatları enerji ile yüklenmelidir.

14. Sokak hâkimiyeti: Taraftarları sürekli olarak sokakta tutarak yönetimin otoritesini ve iradesini kırmak gerekir. Bu gelişme, yönetimi yalnızlığa iter, kendisine bağlı güçlerin iradesini çözer ve muhalefete olan halk desteğini hızla artırır.

15. Seçimler: Seçimler halkın sokağa dökülmesi için en uygun dönemlerdir. Bunun için çok iyi alt yapı çalışması yapılmalıdır:

- Seçimlerden altı ay kadar önce, seçimlere hile karıştırılacağı şüphesini yayarak seçimlere gölge düşürülmelidir. Seçimlerden önce yapılan anketlerle muhalefetin iktidardan daha ilerde olduğu kanısı yerleştirilmelidir. Kamuoyu, hile konusunda şartlandırılarak bir şuur altı oluşturulmalıdır.

- Seçim sonuçları ne olursa olsun seçimlerin adil yapılmadığı ve seçimlere hile karıştırıldığı iddiası gündeme getirilmeli, gündemde tutulmalı ve hile var diyerek yoğun bir kampanya başlatılmalıdır.

- Farklı örgütler arasında seçimin şaibeli oluşu ile ilgili mutabakat sağlanarak dayanışma gerçekleştirilmelidir.

- Seçimlere gözlemci olarak gelen Batılı uluslararası teşkilat temsilcileri, bu iddiayı destekleyerek sorunun uluslararası arenaya taşınması sağlanmalıdır.

16. Dış güçler ve seçim sonuçları: Yabancı vakıf, medya ve siyasilerin desteği kazanılmalı; AGİT ve diğer gözlemci kuruluşlar aracılığıyla seçim sonuçları, şaibeli ilan edilip uluslararası camiaya taşınmalıdır. Batılı siyasi liderler, beyanat vererek sürece katkıda bulunmalıdır. Böylelikle mevcut yönetim baskı altına alınıp yalnızlaştırılmalıdır.

17. Gerçek niyetin perdelenmesi: Kadife darbelerde görünür amaç, ülkedeki mevcut ‘diktatörü yıkmak, demokrasiyi getirmektir.’ Oysa gerçek amaç, hedef ülkelerin bölünmesi, bağımsız politika izleyenlerin Şer İttifakı’nın boyunduruğuna girmesinin sağlanması, Rusya ve Çin’in kuşatılması, enerji bölgelerinin ve nakil hatlarının kontrol altına alınmasıdır.

18. Sonuç: Yönetimin (diktatörün), şiddet uygulanmadan kansız bir şekilde yıkılışı…

Yerel Seçimlere Doğru Meydana Gelen Olayların Kadife Darbe Süreci ile İlişkisi

Yukarıda kısaca özetlenen kadife darbelerin yapısı ve ana stratejisi göz önüne alınarak 31 Mart 2024 yerel seçimlerine giderken Türkiye’de meydana gelen ve aşağıda özet olarak verilen bazı olayların kadife darbeci kadronun izleyebileceği strateji açısından değerlendirilmesinde fayda vardır.

Gerek Arap Baharı denen kadife darbe sürecinde, gerekse Türkiye’deki Taksim ve Boğaziçi kadife darbe süreçlerinde olduğu gibi, futbol kadife darbe sürecinde de tek bir lider, örgüt ve slogan henüz ortaya çıkmış, konulmuş değildir. Futbol kadife darbe sürecinin ana hedefinin 2028 seçimleri olduğunu göz önüne alarak, mahalli seçimlerin sonucuna bağlı olarak kadife darbe lideri, örgütü ve ana sloganını belirlemek isteyeceklerini söyleyebiliriz. Bununla birlikte kadife darbe stratejisine uygun bir şekilde inşa edilen taktikleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

1.    Gayrimemnunlar ittifakı: Gayrimemnun sayısını artırmak için fay hatları inşası ve fay hatlarına sürekli enerji yüklenmesi

a) Kavmi fay hatları inşa etmek: Türk-Kürt-Arap; Müslüman-Hristiyan-Musevi fay hattı

·           “Kürt halkını merkeze alan değişik söylem ve eylemler”

·           “Şeyh Said ismi üzerinden yapılan tartışmalar”

·           “Mitinglerde kullanılan tevhid bayrağı üzerinden Arap düşmanlığının pompalanması”

·           “Diyarbakır’da yeşil bayrak asma olayı”

·           Amed Spor olayı,

·           Özerklik tartışmaları

·           Hatay’daki 6 Şubat anmasında hem hükûmet hem de muhalefetin protesto edilmesi.

b) Laik-anti-laik-hilafet-şeriat-Kemalist-anti-Kemalist fay hattı

·                “Diyanet’in cuma hutbesinde Atatürk yok!” tartışmaları

·                “Değişik yerlerde Mustafa Kemal’e hakaret edilmesi, heykellerine saldırılması”

·                “Anıtkabir’deki ‘şeriat gelecek!’ eylemi”

·                “‘Hilafet tartışmaları-halifelik-hilâfet-laiklik çatışması’ tartışmaları”

·                “MEB’in STK’larla yaptığı eğitim protokolleri üzerinden başlatılan şeriat- tarikat tartışmaları”

·                Ankara’da Mısır Büyükelçiliği önünde Gazze için bir araya gelen ve tevhid bayraklarıyla yürüyen grubun hilafet çağrısı yapması.

·                “TÜSİAD’ın çağdaş eğitim isteği” ve TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’ın, “Bu sistemde cemaat ve tarikatlara da siyasetle ilişkilendirilen yapılara da yer olmaması gerekir.” tarzında açıklama yapması.

·                Toprak Hattı Grubu’nun “İslâm’da mürit, şeyh, gavs, tekke ve dergâh yoktur.” "Tarikat ve cemaatlerin yüce dinimizle ilgisi ve ilgisizliği iyi ve doğru anlaşılmadıkça, önümüz açılmayacaktır." açıklaması.

·                “Laiklik merkezli mücadele şart-gericilik” tartışmaları.

·                “31 Mart mahalli seçimleri için ‘31 Mart ve Hareket Ordusu’ benzetmesi”

·                “Cuma hutbesinde şehitler kısmını okumayan imam-hatibe hakaret eden kaymakam” olayı; kaymakam ve valilerin kaymakama sahip çıkma beyanları”

·                “Televizyon dizilerinde değişik kesimleri isyan ettiren sahneler”

·                Sarıyer’deki Santa Maria İtalyan Kilisesi’ne pazar ayini sırasında maskeli iki kişi tarafından yapılan silahlı saldırıda bir kişinin öldürülmesi vb.

·                Manisa Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yılmaz’ın; Suriyeli sığınmacıları Türkiye’de kalıcı hâle getirmek için beş ildeki hazine arazilerinin, Birleşmiş Milletler (BM) fonu ile Suriyelilere verilmesi yönünde talimat aldığını ancak bu talimatı kendi şehrinde yerine getirmediğini iddia etmesi.

·                “Diyarbakır’da yeşil bayrak asma olayı.”

c) Demokrasi-diktatörlük fay hattı

d) Zengin-fakir fay hattı

1.    Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni faciası.

2.    Yargının desteğini kazanma-bölme ya da tarafsızlaştırma

·       Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki kavga

·       Danıştay 13. Dairesi’nin, İBB’nin Atatürk Havalimanı arazisinde planlanan Millet Bahçesi ihalesine ilişkin temyiz başvurusunu haklı bularak ihale işlemini iptal etmesi.

·       İstanbul 11. İdare Mahkemesi’nin İBB’nin Kanal İstanbul ile ilgili açtıkları dava ile ilgili Kanal İstanbul Yenişehir Rezerv Yapı Alanı imar planını iptal etmesi.

·       Anayasa Mahkemesi, FETÖ lideri Fetullah Gülen’in Edirne’de vaizlik yaptığı dönemde kaldığı ve örgüt mensuplarınca “bülbülyuvası” diye adlandırılan konuta “millî güvenliğe tehdit oluşturduğu” gerekçesiyle el konulmasını “hak ihlali” sayması.

·       Eski TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın, Adil Serdar Saçan’ın 1999 yılında yürüttüğü Adnan Oktar Suç Örgütü soruşturmasında örgüt üyeleri için “işkence” raporu düzenlediğinin ortaya çıkması.

·       Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nca (HSK) FETÖ iddialarıyla meslekten atılan hâkim ve savcıların meslekten çıkarma kararının iptali için Danıştay’a açtığı davalarda, Danıştay 5. Dairesi, FETÖ ile irtibat ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edilen yaklaşık 387 ismin mesleğe dönmelerine ve bunlara tazminat ödenmesine karar vermesi. Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Danıştay’ın vermiş olduğu iptal kararlarını temyiz etmesi.

·       Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te yakılan Madımak Oteli’nde hayatını kaybedenlerin yakınlarının bireysel başvurusunda, "zamanaşımı" itirazlarıyla ilgili ek rapor alınmasına karar vermesi.

·       Kadınların, evlendikleri erkeğin soyadını taşıma zorunluluğunun ortadan kalkması.   

·       Can Atalay merkezli Yargıtay-Anayasa Mahkemesi kavgası, Can Atalay’ın milletvekilliğinin Meclis’te düşürülmesi ile ilgili Yargıtay’ın verdiği karar ve kararın Anayasa Mahkemesi tarafından bozulması buna rağmen TBMM’de milletvekilliğinin düşürülmesi. Buna bağlı olarak gerek Meclis’te gerek Meclis dışında meydana gelen olaylar. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, “Bu mücadelede herkesi direnmeye, mücadeleye ve bu darbe girişimine karşı pozisyon almaya, tepki göstermeye davet ediyoruz.”; TBMM Başkanvekili Karaca’nın, “Bu yargı değil, bir rejim krizidir”; İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in, “Yargıtay’ın, Anayasa’yı tanımayarak yol açtığı, hukuk skandalına maalesef TBMM de eşlik etmiş oldu”; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Adalet yerini bulmuş”, “Demokrasiye, millî huzur ve güvenliğimize darbeye tevessül eden Anayasa Mahkemesi’dir, “Sokağı ve kanunsuz direnişi adres gösterenler, dahası ülkemiz aleyhine her türlü pozisyonun alınmasından bahsedenler husumet figüranlarıdır.” şeklinde yapılan açıklamaların neden olduğu gerilim.

·       Can Atalay olayı üzerine “Baroların eylem çağrıları.”

·       Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni faciası

3.    Genel olarak bürokrasiyi özel olarak asker ve polis güçlerini kazanma, bölme, tarafsızlaştırma operasyonları

·            “Genç teğmenler olayı”-“Tuzla Piyade Okulu”-“Cübbeli, sarıklı teğmen”, “Atatürkçü/Kemalist teğmenler”, “İntihar eden çavuşlar”, “Ordu rahatsız”-“Genç subaylar rahatsız”, “Şimdi sırada ‘teğmen cuntası’”.

·            Tuzla Piyade Okulu’nda bir teğmenin yakasına Atatürk fotoğrafı takmamasıyla başlayan kavgadan sonra başlatılan soruşturmada, “Kara Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulu tarafından Atatürk’ün fotoğrafının takılmamasına tepki gösteren teğmenlerin de aralarında bulunduğu yedi teğmen için ihraç kararı verilmesi.”

·            Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın istifa etmesi.

·            Adıyaman deprem konutu kura çekiminde hile yapıldığı, bazı kimselerin korunduğu iddialarının ortaya atılıp yaygınlaştırılmaya çalışılması.

·            Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni faciası.

4.    Sokak hâkimiyeti, iktidarın açziyeti anlamına getirilmek istenen terör olaylarında sürekli bir artışın olması

·       İçişleri Bakanlığı’nın sürekli çete operasyonu yapması ile birçok çetenin çökertilmesi.

·       “Kuzey Irak ve Suriye’de Türkiye’nin operasyonlarında meydana gelen şehitler olayı” ve  PKK/YPG’li teröristleri etkisiz hâle getirmesi.

·       Sarıyer’deki Santa Maria İtalyan Kilisesi’ne pazar ayini sırasında maskeli iki kişi tarafından yapılan silahlı saldırıda bir kişinin öldürülmesi vb.

·       DHKP-C’li iki teröristin İstanbul Adliyesi’ne saldırı girişiminde bulunması sonucu 2 terörist ve 1 vatandaşın ölmesi, 3’ü polis 6 kişinin yaralanması,

·       Kahramanmaraş’ta Ekinözü İlçe Kaymakamı Mesut Coşkun’un, silahla kafasından vurulmuş şekilde evinde ölü bulunması.

·       Güngören’de müzisyen Umut Emre Aytekin’in öldürülmesi.

·       AK Parti Küçükçekmece Belediye Başkan Adayı Aziz Yeniay’ın seçim çalışmasında silahlı saldırı olması ve 1 kişinin ağır yaralanması.

·       Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın Özel Kalem Müdürü Samet Güdük’ün belediye binasında, bir belediye çalışanı tarafından öldürülmesi.

·       Diyarbakır Ulu Camii avlusu müdavimlerinde “Diyarbakırlı Ramazan Hoca” olarak bilinen Ramazan Pişkin’in İstanbul’da uğradığı bıçaklı saldırı sonucu öldürülmesi.

·       İstanbul Kartal’da 2 kişi tarafından polislere ateş edilip kaçılması.

5.    Gerilimi sürekli artırmak: Kazalar ve futbol üzerinden sürekli bir gerilim ve gayrimemnun üretme taktikleri

·       “Toplumsal gerilimin sürekli artma eğiliminde olması”.

·       “Sürekli geçmiş olaylara atıflar yapılarak gerilim yükseltilmesi”.

·       Futbol maçlarında vuku bulan olaylar: 1. Amed Spor olayı, 2. Hakemin yumruklanması, 3. Maç bitmeden maçtan takım çekme olayı, 4.  Riyad’da oynanacak FB- GS Süper Kupa maçının iptal edilmesi ile Türkiye’de vuku bulan tartışma ve olaylar zinciri. Arap düşmanlığının pompalanması, 5. Antalya-Trabzonspor maçında gol atan İsrailli futbolcunun gol sevincinde bileğindeki bandaja Aksa Tufanı’nın 100. günü ve İsrail Bayrağı sembolünü seyirciye göstermesi ve meydana gelen gerilim; aynı futbolcunun birkaç hafta önce Türkiye genelindeki tüm maçlarda maç öncesi Gazze’deki şehitler için saygı gösterisine katılmaması için maça çıkmaması, 6. Başakşehir’in İsrailli futbolcusu Eden Karzev’in de İsrail’e destek vermesi üzerine yaşanan gerilim”.

·       Riyad’da oynanmayan FB-GS Süper Kupa maçı için Suudi yetkililerin, önceden (TFF-FB-GS) verdikleri parayı geri istemeleri.

·        Son günlerde, hemen hemen her maçtan sonra, özellikle FB-GS arasındaki şampiyonluk yarışını etkileyen maçların ardından bazı hakemler (“Maç yöneten” ve “VAR”) TFF, bazı kulüp başkanları ve yöneticileri, televizyonlarda yorum yapan bazı spor yorumcuları, bazı sosyal medya platformlarında yapılan yorumlar âdeta futbol maçları üzerinden sporseverleri birbirine düşürmeye çalışıyorlar. (Hürriyet, 28 Şubat 2024, s.1, 17.)

·  Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni faciası

6.    Dış güçlerin desteğini sağlamak: Küresel şirketler operasyonu

·  Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni faciası

7. Dinamiklerdeki Gelişmeler

·       Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır gezisi.

·       Türkiye’ye F-16 satışına ilişkin ABD Kongresi’nden olumlu karar çıkması.

·       Bayraktar Şirketi’nin Ukrayna’da İHA, SİHA üretecek fabrika yapmasına ilişkin, yapılan açıklamalar sonrasında Rusya’dan Bayraktar fabrikasına saldırı yapılabileceğine ilişkin açıklama yapılması.

·       KKTC’den BMGK’ya Barış Gücü tepkisi: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin onay almadan Barış Gücü’nün görevini 1 sene daha uzatmasına, KKTC Dışişleri Bakanlığı’nın, ‘Kıbrıs Türk tarafının iradesini ve varlığını yok sayan bu yaklaşımı reddediyoruz.’ şeklinde sert bir tepki vermesi.

·       CIA Direktörü Burns’un “Ortadoğu’yu son 40 yıldır bu kadar karmaşık ve patlamaya hazır görmedim”, “ABD artık Çin ve Rusya karşısında ‘rakipsiz üstünlüğe’ sahip değildir” açıklaması yapması.

·       ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wallander’in Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin iptali ile ilgili yaptığı açıklamanın ardından, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Montrö’nün tartışılmasını dahi tahayyül edemeyiz” tarzında sert bir açıklama yapması.

Yukarıda sıralanan olayların meydana gelmesi belli bir süreci takip ediyor değildir. Bazıları aynı anda bazıları da farklı zamanlarda ve fakat öncekilerin etkilerini besleyip kuvvetlendirecek, güçlendirecek bir tarzda meydana gelmekte ve sunulmaktadır. Olaylarda en dikkat çekici olan sürekli gerilimi artırma ve gayrimemnun inşa etme stratejisinin uygulanmasıdır. Bütün taktikler ana stratejiye uygundur.

Yukarıda listelenen olayların tümünde Türkiye sathında birbirini besleyen ve destekleyen sürekli bir gerilim inşa edilmektedir. Bütün bu olayları futbol kadife darbe süreci bağlamında ele alıp değerlendirmek gerekmektedir.  Burada futbol kadife darbe sürecinin ikinci aşaması olarak nitelendirdiğimiz Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni faciası ele alınıp değerlendirilecektir.

Futbol Kadife Darbe Sürecinin 2. Aşaması: Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni Faciası

Kadife darbelerde çizilen dört beş yıllık ana stratejiye uygun olarak taktik hamleler sürekli gerçekleştirilir. Yapılan taktik hamleler birbirinden bağımsız, birbirinden kopuk olmayıp birbirinin devamı, tamamlayıcısı, hatta bir ileri aşamasıdır. Bazen birbirleri ile tezatlı görünseler bile mutlaka ana stratejiye hizmet eden bir unsuru vardır. Çok dikkat edilmesi gereken boyut, belli konularda/alanlarda beklenti oluşturup tam ters bir noktadan harekete geçilmesi olgusudur. Şaşırtmak, yanıltmak stratejinin özünde vardır.

Bu eylemlerin her biri, ana stratejinin ara hedeflerini elde etmeye dönük birer taktik eylemlerdir. Bu taktiklerin başarısı veya başarısızlığı, ana stratejiye katkısına bağlı olarak ölçülmeli ve değerlendirilmelidir. Düşülecek en büyük hata, ana stratejiyi göz önüne almadan sadece taktik hamlelere, taktik hamlelerle cevap verme, karşı koyma ve başarısız kılma gayreti içerisinde olmadır.

Diğer taraftan iktidar ve muhalefetiyle siyasi partilerin dikkat etmesi gereken şey, bunun küresel bir operasyon olduğu gerçeğidir. Bu nedenle her iki kesimin kullanacağı dil, rey toplamaya dönük olmamalı; birlik ve beraberliği sağlamaya dönük olmalıdır. Burada da öncü olup dil ve söylemini ayarlaması gereken Cumhurbaşkanı’dır, iktidarda olanlardır.

Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni faciası, futbol kadife darbe sürecinin çok önemli bir aşaması olup yukarıda verilen vuku bulan olayların kadife darbe yöntemi ile ilgili maddelerin hemen hemen tümünde yer almaktadır:

·       Dış güçlerin desteğini sağlamak: Küresel şirketler operasyonu.

·       Gerilimi sürekli artırmak: Kazalar ve futbol üzerinden sürekli bir gerilim ve gayrimemnun üretme taktikleri.

·       Genel olarak bürokrasiyi, özel olarak asker ve polis güçlerini kazanma, bölme, tarafsızlaştırma operasyonları.

·       Yargının desteğini kazanma- bölme ya da tarafsızlaştırma.

·       Gayrimemnunlar ittifakı: Gayrimemnun sayısını artırmak için fay hatları inşası ve fay hatlarına sürekli enerji yüklenmesi; zengin-fakir fay hattı.

Bu maddelerin tümünü bu yazıda ele alıp değerlendirmek mümkün olmadığından öncelikle Çöpler Altın Madeni’ni işleten şirketi, şirketin yapısını ele alıp değerlendireceğiz.

Erzincan İliç Çöpler Altın Madenini İşleten Anagold A.Ş.’nin Yapısı ve Ortakları

Erzincan’ın İliç İlçesi Çöpler Altın Madeni havzasında, 13 Şubat Salı saat 14.28’de meydana gelen büyük bir toprak kayması sonucu 9 işçi kardeşimiz kaybolmuştur/vefat etmiştir. Akıbetleri meçhuldür. Hepsine Allah’tan mağfiret diliyor, geride bıraktıkları kederli aile efradına başsağlığı diliyoruz. Devletin geride kalanlar için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek olduğuna dair inancımızı da hatırlatmak istiyoruz.

Geçen yazıda ifade ettiğimiz gibi kadife darbeler, Soros merkezli Siyonist-Masonik yapının inşa edip uygulamaya soktuğu, genellikle yumuşak güç kullanan bir darbe şeklidir. O nedenle Erzincan İliç Çöpler Madeni’ni işleten firmanın kimliği önemlidir. Bu noktada aşağıdaki soruların cevapları önemli olmaktadır:

·  Meydana gelen olay/kaza doğal mı, yoksa bir provokasyonun ürünü müdür?

·  Bir provokasyon/sabotaj varsa içerden mi, yoksa dışardan mı organize edilip yürürlüğe sokulmuştur? Her iki durumda da iç işbirlikçileri kimlerdir?

·  İşletmenin çalışması boyunca devlet, üzerine düşen sorumlulukları gerektiği gibi yerine getirdi mi? Getirmedi ise bu büyük facianın suçlu ve sorumluları kimlerdir?

·   Devlet suçlu ve sorumlularla ilgili ne tür yasal işlem yapmış ve yapmaktadır?

·  Bu maden kazasının vuku bulma zamanı tesadüfi mi yoksa Aksa Tufanı sonrası Türkiye’nin İsrail’e karşı aldığı tutum ve tavırla mı ilgilidir?

·  Türkiye’nin İslâm ülkeleri ile yakınlaşma stratejisi kimleri rahatsız etmektedir?

·  Türkiye’nin sanayileşmesi, özellikle savunma sanayisine yatırım yapması kimleri rahatsız etmektedir?

·  Türkiye’nin kalkınmasını, sanayileşmesini engellemek için şer ittifakı geçmişte ne yapmıştır, bugün ne yapabilir, ne yapmak isteyebilir?

·  Çöpler Altın Madeni’ni kimler, hangi firmalar işletmektedir? Bunların Şer İttifakı’nın küresel sermayeli şirketleri ile bir ilişkisi var mıdır? İşleten firmanın yol boyu yasal mevzuata ne derece uyduğu, işletme sürecinde tutum ve tavırlarının ne olduğu ve siyaset ve bürokrasi ile ilişki zinciri nedir, nasıldır?

·  Türkiye’de her maden arama söz konusu olduğunda veya maden kazası meydana geldiğinde madenlerin aranmaması, çıkarılmaması ve madenlerin işletilmemesi için büyük bir psikolojik harekât başlatılmaktadır. Çöpler altın madeni işletilmek istendiğinde aynı durum olmuş mudur? Kaza meydana geldikten sonra başlatılan kampanyanın mahiyeti, özü ve amacı nedir? 

Erzincan’ın İliç İlçesindeki Çöpler Altın Madeni’ni 21 Eylül 2000 yılında kurulan Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. işletmektedir. Bu şirket ABD merkezli SSR Mining Şirketi (1946 yılından beri madencilik alanında faaliyet gösteriyor) ve Çalık Holding’e ait Lidya Madencilik Şirketi’nin ortak olduğu bir şirkettir. Şirketin %80 hissesi SSR Mining Şirketi’ne, %20 hissesi ise Lidya Madencilik Şirketi’ne aittir.[10]

ABD merkezli SSR Mining Şirketi’nin konumunu, durumunu, ortaklarını, ilişki zincirini ve işleyişini anlayabilmek için dünyada var olan küresel maden şirketlerinin kim olduklarını, ne olduklarını ve ilişki zincirlerini bilmekte fayda vardır.

Bugün dünyada İngiltere bağlantılı üç dev madencilik karteli vardır. Ağırlık düzeylerine bağlı olarak, bu şirketler şunlardır:[11]

1. 2001 yılında Avustralyalı Broken Hill Proprietary Company Limited ile İngiliz-Hollandalı Billiton PLC şirketlerinin birleşmesiyle kurulan, İngiltere-Avustralya merkezli bir madencilik şirketi BHP Billiton Şirketi.

2. Ortakları arasında Rothschild hanedanı, Rockefeller hanedanı, İngiliz kraliyet ailesi, Japon sanayi devi Mitsubishi olan ve İngiltere-Avustralya merkezli çokuluslu, dünyanın en büyük metal ve madencilik şirketlerinden biri olan Rio Tinto Şirketi.

3. Oppenheimer ailesi tarafından kurulan, İngiltere kökenli uluslararası bir madencilik şirketi olan AAC (Anglo American Corporation)

Çöpler Altın Madeni’nde rol alan şirketler Anatolia Minerals, Çukurdere Madencilik, Lidya Madencilik, Avoca Resources, Alacer, SSR Mining’dir. Dikkat çekici olan Çöpler Madeni’ni şimdiye kadar işleten şirketlerin isimlerinin, ortaklıklarının, hisselerinin sürekli değişim göstermesidir. Bütün bu şirketlerin öncesinde 1999 yılında Rio Tinto Şirketi vardır ve etkindir.

Rio Tinto, İngiltere-Avustralya merkezli dünyanın en büyük madencilik şirketi olup kökenleri 1873’te İspanyol hükûmetinden bir maden ocağı satın alan Jardine Matheson Şirketi’ne uzanmaktadır. O yıllarda faaliyet gösteren Jardine Matheson şirketi ile Russel & Perkins Şirketi arasındaki kavga Rothschild tarafından önlenerek ortaklığa dönüştürülmüş ve 8 yıl sonra da Rothschild ailesinin hayali olan Rio Tinto kurulmuştur. Afyon ticaretinde ana finansörü olacak olan HSBC, 1865’te kurulmuştur. Jardine Matheson’ın afyon ticaretinden Rothschild ailesine düşen parayla madenleri işletmeye başlayan Rio Tinto, 4 yılda 18 ülkeye yayılmış ve bugün Rio Tinto, yaklaşık 5 milyon dönüm arazinin yeraltı kaynaklarına sahip olmuştur.[12]

Rio Tinto Şirketi tam bir küresel sermaye şirketi olup çok ilginç ortakları ve bağlantıları vardır (Mayıs 2000 yılı verileri, daha sonrası için bilgimiz yok):  “Tinto Holdings Australia Pty Ltd. 47.39 (Rothschild Hanedanı); Chase Manhattan Nominees Ltd. 6.51 (Rockefeller Hanedanı); Westpac Custodian Nominees Ltd. 6.30; National Nominess Ltd. (NA BANK) 4.47; Citicorp Nominess 2.67; AMP Life Ltd. 2.27; Queensland Investment Corporation 1.63; HSBC Custody Nominees Ltd. 1.55; BT Custodial Services Pty Ltd. 0.96; MLC Ltd. 0.85; Perpetual Trustees Nominees Ltd. 0.79; Mitsubishi Development Ltd. 0.69; Permanent Truste Ltd. 0.79; En büyük kişisel yatırımcı İngiliz kraliyet ailesi!”[13]

Rio Tinto altın dışında demir cevheri, bor cevheri de üreten şirketle ilişki Osmanlı dönemine kadar uzanmaktadır.[14] Osmanlı’daki demiryolu ve maden işletme imtiyazlarını elde eden bir şirket olup 1978 yılından bugüne Türkiye’deki bor, bakır, çinko ve özellikle altın madenleri ile ilgilenmektedir. Altın arama haklarının çoğu bu şirketin elindedir.[15] Rio Tinto “1955 yılında ise yabancı sermayeyi teşvik kanunundan yararlanmak için Türkiye’de Türk Boraks A.Ş.’yi kurmuştur.[16] Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı bankaların neredeyse tamamının hissesi bulunan[17] Rio Tinto’nun kontrol ettiği şirketlerden biri Avustralya’nın en büyük altın maden şirketi olan Normandy’dir. Bergama’da Ovacık Altın Madeni’ni işleten Normandy Şirketi daha sonra el değiştirmiş ve Newmont Şirketi’nin eline geçmiştir. Bu şirketse Rio Tinto, AAC, Teck Cominco, BHP Billiton ve BRGM küresel şirketleri ile sıkı iş birliği içinde olup ortak girişimleri mevcuttur. Newmont’un ortakları arasında Teck Cominco ve TUPRAG vardır. Kanadalı altın maden şirketi Eldorado Gold’un da uzantısı gibi olan TUPRAG bünyesinde Efem Çukuru Altın Madeni, Kışladağ Altın Madeni de bulunmaktadır.

Türkiye’de maden sahalarının ruhsatlarını ilk alan firmalardan birisi olan Teck Cominco Şirketi, Fatsa’daki madeni işleten Stratex/Oriole Resources Şirketi’nin ardındaki şirket olup, Kaz Dağları’ndaki altın madeni şirketi ortaklarından da biridir. BHP Billiton, Çaldağ Nikel madenin ardındaki tekel olan European Nickel Şirketi’nin ortağı olup, çıkarılacak madenin yüzde 50’sini alma hakkına sahiptir ve kalan yüzde 50’si için de ilk alıcı olma hakkını elde etmiştir.

Londra merkezli Ariana Resources firmasının Türkiye’deki kolu Galata Madencilik şirketi olup Ariana Resources firmasının ortağı olduğu Proccea inşaat şirketi ile birlikte Zenit Madencilik şirketini kurmuşlardır. Bu şirket, Mardin Kızıltepe ve Kütahya Tavşanlı’da altın ve gümüş arayan firmadır. Küresel çapta güce sahip olan Barclay’s Bank Ariana Resources firmasının bir bankasıdır. Bu bankanın bir ucu Rothschildlere uzanmaktadır. Ariana Resorces’in yatırım şirketi Pallas Resources olup onun da arkasında BHP Billiton küresel şirketi yer almaktadır.[18]

Merkezi ABD’nin Denver kentinde bulunan Anatolia Minerals Development Şirketi, İngiltere-Avustralya merkezli çokuluslu maden devi Rio Tinto ile ilişkili olup birçok projede ortaklıkları vardır.1994 yılında MTA’dan emekli bir mühendisin kurduğu şirket, Çöpler bölgesinde arama izni almış ve ardından “hisselerini ABD’nin Colorado eyaletinde kurulan Anatolia Minerals Develepment’a satmıştır.”[19]

İliç’te 1999 yılında, Anatolia Minerals Şirketi tarafından Türkiye’de Çukurdere Madencilik Şirketi kurulmuş ve faaliyetler bu şirket üzerinden yürütülmüştür. 2009 yılında, Çalık Holding, İliç Çöpler Madeni’ne ortak olmuştur.  2011 yılında Anatolia Minerals şirketi, Avustralya’nın en büyük üçüncü üreticisi Avoca Resources ile %50-50 ortaklıkla birleşip Alacer Gold adını almıştır. Her iki şirketin en büyük hissedarı Rus Oligark Vladimir Yorikh’in girişim sermayesi Pala Investment’tı. Yeni kurulan Alacer Gold’un başına Pala Investment CEO’su Jan Castro getirilmiştir (Şekil 1).[20]

 


Şekil 1: Küresel Alacer Gold Şirketinin Yapısı

 

Daha sonra Alacer Gold, başka bir şirketle birleşerek ABD merkezli SSR Mining Şirketi adı ile faaliyet yürütmeye başlamıştır.[21] (Şekil 2)

 

 


Şekil 2: Küresel SSR Mining Şirketi Şirketinin Yapısı

 

Anagold Madencilik’in %80 hissesine sahip olan, SSR Mining Inc./SSR Maden’in ilişki ağı ve ortakları çok karanlıktır. Bir taraftan Rothschild ailesine, diğer taraftan Rus oligarklarına kadar uzanan bir küresel sermaye şirketidir.[22] SSR Mining Inc., ABD, Türkiye, Kanada ve Arjantin’de bulunan dört üretim varlığına sahip bir altın şirketidir. Türkiye’deki Tetis kuşağı boyunca yer alan Çöpler Madeni; ABD’nin Nevada eyaletinde Battle Mountain-Eureka hattı boyunca uzanan Kadife Çiçeği Madeni; Kanada, Saskatchewan’daki Trans-Hudson Koridoru boyunca uzanan Seabee Madeni ve Arjantin’in Jujuy şehrindeki Bolivya gümüş kuşağı boyunca uzanan Puna Madenini işletmekte olan küresel sermayenin sahip olduğu bir şirkettir. SSR Mining Inc., Nasdaq Hisse Senedi Piyasası ve Toronto Menkul Kıymetler Borsası’nda SSRM, Avustralya Menkul Kıymetler Borsası’nda SSR sembolü altında listelenmektedir.

Yönetim kurulu şöyledir: AE Michael Anglin (Bağımsız Direktör, Kurumsal Yönetim ve Aday Belirleme Komitesi, Teknik, Güvenlik ve Sürdürülebilirlik Komitesi),  Rodney P. Antal (Yönetim Kurulu Başkanı), Thomas Bates Jr.(Ücretlendirme ve Liderlik Gelişim Komitesi Başkanı, Denetim Komitesi), Brian R. Booth (Denetim Komitesi, Teknik, Güvenlik ve Sürdürülebilirlik Komitesi), Simon A. Balık (Kurumsal Yönetim ve Atama Komitesi Başkanı, Ücretlendirme ve Liderlik Gelişim Komitesi), Leigh Ann Fisher (Denetim Komitesi, Ücretlendirme ve Liderlik Gelişim Komitesi), Alan P. Krusi (Teknik, Güvenlik ve Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı, Kurumsal Yönetim ve Aday Belirleme Komitesi), Daniel Malçuk (Teknik, Güvenlik ve Sürdürülebilirlik Komitesi), Kay Priestly (Denetim Komitesi Başkanı, Kurumsal Yönetim ve Aday Gösterme Komitesi), Karen Swager (Teknik, Güvenlik ve Sürdürülebilirlik Komitesi).[23]

Yönetici ekibi ise şu isimlerden oluşmaktadır: Rodney P. Antal (Yönetim Kurulu Başkanı), Alison Beyaz, (Genel Müdür Yardımcısı, Mali İşler Direktörü), F. Edward Farid, (İdari Başkan Yardımcısı, Kurumsal Gelişimden Sorumlu Başkan), Michael J. Sparks (Genel Müdür Yardımcısı, Baş Hukuk ve İdari Görevli), John Ebbett ( Genel Müdür Yardımcısı, Büyüme ve İnovasyon), Bill MacNevin, (Genel Müdür Yardımcısı, Operasyonlar ve Sürdürülebilirlik). [24]

Türkiye’de de öne çıkan altın madenleri ile ilgilenen şirketler, Koza Holding, Nurol Holding, Eczacıbaşı Holding, Cengiz Holding, Koç Holding ve Çalık Holding’dir.[25] Bunlar genelde yukarıda ismi geçen küresel şirketlerle ortaklıklar kurarak altın çıkarmaktadırlar.

Anagold Madencilik’in %20 hisseli ortağı Lidya Madencilik olup Çalık Grubu’na aittir. 2009 yılında uluslararası bir şirket olan Alacer Gold ile uluslararası iş birliği yaptıktan sonra 2010 yılında faaliyetlerine başlamıştır. “Yapılan antlaşmaya göre Çöpler Altın Madeni’nin %20’sine ve geniş bir arama portföyünün de %50’sine ortak olmuştur.” Ortaklık kurulduktan sonra Çöpler Altın Madeni havzasında 2011 yılında oksitli cevher üzerine faaliyete başlamıştır. Ayrıca Türkiye’de başka projeler geliştirmek amacıyla %50 / %50 ortaklıklı iştirak şirketleri kurmuştur. Bu şirketlerden biri Polimetal Madencilik olup Lidya tarafından yönetilmektedir. Türkiye’de yer alan altın ve bakır sahalarını geliştirmek amacı ile 2012 yılında çalışmalarına başlamıştır. Polimetal Şirketi, Mayıs 2013’te Balıkesir’deki Gediktepe projesini keşfetmiştir. Lidya arama ve proje geliştirme faaliyetleriyle ilgilenirken Alacer, Çöpler’in oksit faaliyetleri ile ilgilenmiştir. Lidya, Orta Asya, Balkanlar ve Afrika’daki altın ve bakır sahaları üzerine bir portföy inşa etmekte olup yönetim kurulu şöyledir: Ahmet Çalık (Yönetim Kurulu Başkanı), Mustafa Aksoy (Genel Müdür), Mahmut Can Çalık (Yönetim Kurulu Üyesi).[26]

Sonuç: Türkiye Küresel Şirketlerin Operasyon Alanı mıdır?

Görülebileceği gibi Türkiye’de ve dünyadaki küresel şirketlerin ve onların uzantılarının birbiri ile ilişkisi çok karmaşıktır. İlişki zinciri ve ortaklıklar çok değişkendir. Yapılar ağı, bukalemun ve ahtapot operasyonlarını gerçekleştirebilme yeteneklerine sahiptir. Bu nedenle her renge, her kılığa girebilmektedirler. Ahtapot gibi hedefe koydukları şirketleri görünürde kendileri ile irtibatlı olmayan, arkada ise sıkı irtibatı başka şirketlerle yok etmek ve susturmak istemektedirler. Hedefe koydukları iktidarlara ekonomik darbe vurarak yıpratmak ve halkın gözünden düşürmek yaklaşımları söz konusudur. Kaza olduğunda Anagold Şirketi’nin hiçbir yöneticisinin Türkiye’ye gelmemesi oldukça dikkat çekicidir.

Türkiye’nin yaptığı en büyük hata, stratejik alanların yerli ve millî sermaye olmadan özelleştirilmesi ve özelleştirmede uluslararası sermayeye yer verilmesidir. Hâl böyle olunca stratejik alanlarda yapılan tüm özelleştirmeler ülkenin hayrına değil zararına gerçekleşmiştir. Yukarıda maden çıkaran uluslararası şirketlerin yapılarında Siyonist sermayenin etkisini ve hâkimiyetini açık bir şekilde görebilmekteyiz. 

İslâm coğrafyasındaki bütün ülkelere, Şer İttifakı tarafından özelleştirilme yapılmasının dayatılması ve bütün özelleştirmelerde yabancı ortak şartının istenmesi, yabancıların hisse edinmeleri ile ilgili limitlerin kaldırılması noktasında baskı yapılması dikkat çekmektedir.  Dahası halkın yönetimdeki etkisini kıracak tarzda “üst kurullar” denilen dokunulamaz mekanizmalar oluşturulması[27] yeni sömürgecilik, işgal yaklaşımı anlayışının en temel karakteristiğidir: “Sömürgecilik, doğrudan askerî ve politik gücün uygulanması olarak algılanır. Aslında bağımlı ülkelerin sosyal ve ekonomik kurumlarının metropolitan merkezlerin ihtiyaçlarına göre tekrar şekillendirilmesi gereklidir. Bir kez bu yeniden şekillendirme başarıya ulaşırsa, ekonomik güçler (uluslararası fiyatlandırma, pazarlama ve finansal sistemler), devam etmek ve aslında ana ülke ve sömürü arasındaki hâkimiyet-sömürülme ilişkisini güçlendirmek için tek başlarına yeterlidirler. Bu koşullar altında sömürgeye esas olan hiçbir şey değiştirilmeden resmî politik bağımsızlığı verilecektir.”[28]

Devlet olarak uygulanan dış politika onların işlerine gelmediğinde Türkiye’de öncelikle kadife darbeyi, olmazsa askerî darbeyi gerçekleştirmek için gayret sarf edecekleri asla göz ardı edilmemelidir. 

Erzincan İliç Çöpler Maden faciasında birinci derecede sorumluluk, madeni işleten kurumundur. İkinci derecede orayı denetleyen ve rapor veren kurumun dikkat çektiği tehlikeleri ortadan kaldırmak için görevini ifa etmeyen, varsa, etkili ve yetkili birimlere aittir. Üçüncü derecede kurum içi denetimleri yapıp eksik ve kusur bildirdikten sonra eksikliklerin, kusurların ortadan kaldırılıp kaldırılmadığına bakmayan, eğer varsa, ilgili devlet birimlerine, bakanlık ya da bakanlıklara ve dördüncü derecede ise cumhurbaşkanlığına aittir.

Eğer zincirde bir ihmal söz konusu ise bunun da hesabı mutlaka sorulmalıdır ve verilmelidir. Hiç kimse ve kurum şaibe altında bırakılmamalıdır. Tüm yorum ve değerlendirmeler hak ve adalet kapsamında yapılmalıdır.

Çöpler Altın Madeni Faciası farklı açılardan ele alınıp değerlendirilecektir. Nerede, kim, nasıl bir hata yapmıştır, ortaya konmaya ve dersler çıkarılmaya çalışılacaktır. Bu değerlendirmede kimseye haksızlık yapmamak, adil olmak, gelecek nesillere kötü bir miras bırakmamak, en önemli ilkelerimizden biridir. Bu nedenle Çöpler Altın Madeni faciası değerlendirilirken her kesimin iddialarını, dile getirdiklerini, sundukları belgeleri, malzemeleri göz önüne alarak en güzel tarzda mücadele ilkelerimize uygun olması şartıyla bir değerlendirme yapacağız. Bu nedenle yapacağımız değerlendirmeyi aşağıdaki çerçevede gerçekleştireceğiz:

·       Sayıştay’ın denetim raporları (varsa),

·       ÇED raporları (varsa),

·       Kurumun bağlı olduğu üst yapıların denetim raporları (varsa),

·       Kurumun içi denetim raporları (varsa),

·       Muhalefetin ve muhalif medyanın iddiaları,

·       İktidarın kaza ile ilgili söylemleri, iddiaları, karşı söylemlere verdikleri cevaplar,

·       Konunun uzmanlarının yaptıkları açıklama ve değerlendirmeler,

·       Sendikaların, meslek odalarının açıklamaları,

·       Üniversitelerin raporları (varsa),

·       Maden ocağında çalışanların kaza öncesi ve sonrasında yaptıkları açıklamalar. 



[1] G. Sharp, Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, Dördüncü Baskı, Mayıs 2010, s. 10-16.

[2] Joseph S. Nye, Öncülüğe Mecbur: Amerikan Gücünün Değişen Doğası, 1990.

[3] Joseph S. Nye,  age.

[4] “Tartışma, ABD’nin Yumuşak Gücüne Ne oldu?”, NPQ, 2005,  cilt: 7, Sayı: 1, s. 8-20.

[5] N. Gardels, “Amerika’nın Yumuşak Gücünün Yükselişi ve Düşüşü”, NPQ, 2005, cilt: 7, sayı: 1, s. 36-43.

[6] Fuat Keyman, “Yumuşak Güç ve AKP’nin İkilemi”, NPQ, 2005, cilt 7, sayı: 1, s. 28-29.

[7] Umur Talu, “Yumuşak ve Şefkatli”, NPQ, 2005, cilt: 7, sayı: 1, s. 16-27.

[8]G. Sharp, age., s. 34-36; s. 77-85.

[9] G. Sharp, age., s. 10-16.

 

[10]  https://www.gazeteduvar.com.tr/anagold-madencilik-kimin-haber-1669280https://www.haberturk.com/anagold-madencilik-sanayi-ve-ticaret-as-kime-ait-anagoldun-sahibi-kim-3661095/3 Şirket Profili, https://www.anagold.com.tr/tr/company/sirket_profili.html

[11] Hilal Tok, “Altının Matruşkaları”, Evrensel, 24 Şubat 2024. Ergün Diler, “İpek Yolu'na Füze”, Takvim, 19 Ocak 2024.

[12] https://www.takvim.com.tr/yazi_dizisi/2021/03/04/yeralti-hanedani-rio-tinto-hsbc-bank-jardine-matheson-ve-rothschild-ailesi/7

[13] https://www.ngazete.com/hanedanlar-masasinin-yer-alti-egemenligirio-tinto-2693h.htm

[14] https://www.ngazete.com/hanedanlar-masasinin-yer-alti-egemenligirio-tinto-2693h.htm

[15] https://www.gazeteduvar.com.tr/ilicteki-madenden-bir-de-oligark-cikti-makale-1670190

[16] https://www.ngazete.com/hanedanlar-masasinin-yer-alti-egemenligirio-tinto-2693h.htm

[17]  https://www.gazeteduvar.com.tr/ilicteki-madenden-bir-de-oligark-cikti-makale-1670190

[18]  Hilal Tok, agy.

[19]  https://www.gazeteduvar.com.tr/ilicteki-madenden-bir-de-oligark-cikti-makale-1670190

[20]  https://www.gazeteduvar.com.tr/ilicteki-madenden-bir-de-oligark-cikti-makale-1670190 https://www.ngazete.com/hanedanlar-masasinin-yer-alti-egemenligirio-tinto-2693h.htm https://www.5gvirusnews.com/yazarlar/erzincan-copler-goruldugu-gibi-degil-h1344.html

[21] SSR Madencilik Hakkında; https://www.ssrmining.com/company/

[22] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ilicteki-felaketin-arkasindan-israilli-rothschild-ailesi-cikti-ardan-zenturk-765656h.htm https://www.dikgazete.com/yazi/emperyalizmin-yeni-soylemi-kuresel-iklim-degisikligi-nato-ve-haarp-6549.html https://www.gazeteduvar.com.tr/ilicteki-madenden-bir-de-oligark-cikti-makale-1670190https://www.veryansintv.com/ilhan-cihanerden-carpici-erzincan-ilic-sozleri-ic-savas-cikaracak-kadar-guclu-yapilar/

[23] Şirket Profili, https://www.anagold.com.tr/tr/company/sirket_profili.html

[24] Yönetici Ekibi, https://www.ssrmining.com/company/leadership-team/

[25] Hilal Tokagy.

[26]https://www.lidyamadencilik.com/hakkimizda#:~:text=Lidya%20Madencilik%2C%20%C3%87al%C4%B1k%20grubunun%20Alacer,%50'sine%20ortak%20olmu%C5%9Fturhttps://www.evrensel.net/haber/510625/madenin-ortaklari-anagold-ve-calik-holding-akp-eliyle-buyudu-k-rina-k-r-katti

[27] Yıldırım Canoğlu, “Sürekli Bürokratik Post Modern Darbeler Dönemi”, Umran, sayı:102, s. 31-43.

[28] J.B. Foster, “Emperyal Amerika ve Savaş”, Cosmo Politik, 2003, sayı: 6, s. 39-45.

 

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...