1 Ocak 2024 Pazartesi

AKSA TUFANI VE YÜZYILIN İHANET ANTLAŞMASI

(Umran Dergisi)


“Emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık.” (Kur’ân-ı Kerim, 11/Hûd, 82)


ABD eski Başkanı Donald Trump, Yüzyılın ve Abraham antlaşmalarını, “Yeni Ortadoğu” kavramsallaştırması üzerine oturtmuştur. Buna dayalı olarak Benyamin Netanyahu, 22 Eylül 2023 tarihinde BM’de “Yeni Ortadoğu haritasını” göstererek bir konuşma yapmıştır. “Yeni Ortadoğu” kavramsallaştırması, Ortadoğu ile ilgili gizli bir projenin dışa yansıyan boyutudur. Bu yaklaşım, 21. yüzyılda Ortadoğu merkezli birçok olayın vuku bulacağının çok önemli bir işaretidir. Hadise Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyecek bölgesel savaşların yaygınlaştırılması stratejisi bağlamında ayrıca değerlendirilmelidir.

İsrail ABD ile birlikte hayata geçirdikleri Yüzyılın ve Abraham antlaşmaları ile “kurbağa haşlama” stratejisini yürürlüğe sokmuşlardır. İsrail, kurbağa haşlama stratejisi ile Filistinlilere uyguladığı zulmü dünya kamuoyundan gizlemiştir. Aksa Tufanı harekâtı olmasaydı Filistin halkının çektikleri, Siyonist İsrail’in yaptıkları hiç gündeme gelmeyecek; İslâm dünyası, Yüzyılın Antlaşması ve Abraham Antlaşması ile narkozlanarak uyutulurken; Filistin halkı “haşlanmış kurbağa” gibi ölüme terk edilecekti. Geçen iki yazıda, İsrail’in kurbağa haşlama stratejisi ve yeni Ortadoğu projesi kapsamında Abraham Antlaşması değerlendirilmişti. Bu yazıda Yüzyılın Antlaşması ele alınıp değerlendirilecektir.

Yüzyılın Antlaşması’nın Hazırlık Aşaması: Bahreyn Manama’da “Refah İçin Barış Çalıştayı”

Dönemin ABD Başkanı Trump, yeni bir seçim sürecine girerken, muhtemelen ABD’deki Siyonist lobinin desteğini almak gibi bir eğilimin içine girmiştir. ABD’deki lobiyi kazanmanın yolunun İsrail’den geçeceğini öngörerek “Yeni Ortadoğu” kavramsallaştırması ile yeni bir proje çalışması başlatmıştır. İlk hamle olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan edip ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımıştır. Damadı Yahudi Jared Kushner ile Ortadoğu’daki İslâm ülkeleri ile antlaşmalar imzalayarak İsrail karşıtı cepheyi bölmek için çalışmalara başlamıştır. İlk yapılan antlaşma da Yüzyılın Antlaşması diye isimlendirilmiştir. Antlaşmanın bir boyutu ekonomik, diğer boyutu ise siyasidir. Ekonomik boyutla ilgili girişimler siyasal boyuttan önce başlatılarak siyasal boyut için bir alt yapı oluşturulmak istenmiştir. Bu çalışmalar, “barış için vizyon” adı altında rapora dönüştürülmüştür.[1]

Yüzyılın Antlaşması’nı ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve danışmanı Yahudi Jared Kushner ile Trump’ın Uluslararası Müzakereler Özel Temsilcisi, Siyonist, İsrailli bir asker olan Jason Greenblatt önderliğinde ABD’deki Evanjelik bir ekip hazırlamıştır.[2] Bu ekip, İslâm coğrafyasında birçok ülke lideri ile görüşerek, İsrail-Filistin sorununa çözüm bulmak ‘amacı’  ile ağırlık merkezi ekonomi olan “Refah İçin Barış” başlıklı çalıştayı, ABD ve Bahreyn iş birliği ile hayata geçirmişlerdir. İlk toplantı, 25-26 Haziran 2019’da Manama’da yapılmıştır.

Çalıştaya Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, Fas, Umman, Körfez ülkeleri katılmış, İsrail davet edilmemiş; Lübnan, Irak, Çin ve Rusya ise katılmamıştır. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve HAMAS boykot çağrısı yaparak toplantıya katılmamışlardır. Çalıştaya IMF Başkanı Christine Lagarde gibi mali ve ekonomik kurumların temsilcileri, Birleşmiş Milletler Ortadoğu Barış Süreci Koordinatör Yardımcısı Jamie McGoldrick, ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, Dünya Bankası Başkanı David Malpass, FIFA Başkanı İsviçreli Gianni Infantino, Arap, Batı ve Körfez ülkelerinden bakan ve temsilciler, İsrailli iş adamları, Suudi Arabistan adına Maliye Bakanı Muhammed bin Abdullah el-Cud’an, Devlet Bakanı Muhammed el-Şeyh, Kamu Yatırım Fonu Genel Sekreteri Yasir er-Ramyan, Mısır ve Ürdün adına maliye bakanları ve vekilleri katılmışlardır.[3] Refah İçin Barış Çalıştayı’nda görülebileceği gibi, küresel sermayenin tüm temsilcileri, sırtlanlar masasında yerini almış, yeni bir paylaşım için bir araya toplanmışlardır.

ABD yönetimi, Ortadoğu’da daha önce yaptığı siyasi girişimlerden istenen sonucu alamadığı için bu kez siyasi çözümden önce ekonomik iş birliği şeklinde bir girişimle istediği antlaşmayı sağlayabilecek bir altyapı kurmak istemiştir. Tabir yerinde ise rüşvet teklif etmiştir. Filistin’deki ekonomik durumla ilgili planda, siyasi çağrışım yapacak kavramların kullanılmasından kaçınılmıştır. Filistinlilerin, “İşgal altında günlük olarak karşılaştığı zorluklardan üstü kapalı bir şekilde” bahsedilmiştir.[4]

Refah İçin Barış Çalıştayı’nda Yüzyılın Antlaşması’nın ekonomik boyutunun hayata geçirilebilmesi için 10 yıl içinde yaklaşık 50 milyar dolarlık bir yatırım fonu oluşturulması öngörülmüştür. Bu fonun, %27,5’i Batı Şeria ve Gazze’ye, %7,4’ü Ürdün’e, %9,1’i Mısır’a ve %6,3’ünün Lübnan’a tahsis edileceği ifade edilmiştir. Hibe ve bağış yoluyla 13,3 milyar dolar, krediler aracılığıyla 25,6 milyar dolar ve özel sektör yatırımlarıyla 11,6 milyar dolarlık bir fon oluşum kaynağı öngörülmüştür.

Ekonomik planda 147’si Batı Şeria ve Gazze için olmak üzere 179 “ekonomik kalkınma projesi” yer almıştır. Bu projelerin finansmanı, Suudi Arabistan, Katar, BAE, Körfez ülkeleri tarafından sağlanacaktır. Ekonomik Planda Gazze’nin sorunlarını çözmeye ilişkin bazı öneriler yer almaktadır. Batı Şeria’dan Gazze’ye ulaşım sorunu 5 milyar dolara mâl olacağı öngörülen 30 metre yüksekliğindeki bir köprü sistemi ile, elektrik sorunu Mısır’dan bölgeye gelen elektrik hatlarının iyileştirilmesi ile, Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki ticaret altyapıların güçlendirilmesi ile çözülmesi öngörülmektedir.[5]

Ekonomik paket entegre edilmiş ve gelişen bir ekonomi, halkın ve refah gücünün artırılması, sorumlu ve esnek bir hükûmet olmak üzere üç ana ayak üzerine oturtulmuştur.[6]

Entegre Edilmiş ve Gelişen Bir Ekonomi

Filistin ekonomisinin gelişip büyüyebilmesi için ticari anlamda İsrail, Mısır ve Ürdün arasında bölgesel entegrasyon öngörülmüştür. Bu yaklaşımla Filistin ekonomisi Dünya Bankası endeksine göre 75’inci sıraya yükseltilecektir. Batı Şeria ve Gazze arasında kurulacak bir ulaşım ağı sayesinde ticaret hacmi artırılacak, giderler azaltılacaktır. Filistinli ihraç mallarının rekabet gücünü artıracak, “Hızlı geçişin sağlanması için ana girişlere yeni teknolojik cihazlar kurulacak”, ekonomik amaçlı tüm hassas geçiş noktaları uzun vadeli ihtiyaçlar göz önüne alınarak inşa edilecek, “Elektrik, içme suyu ve hızlı dijital servislerin etkinleştirilmesi gibi temel altyapı” sağlanacaktır.

Halkın ve Refah Gücünün Artırılması

Filistinlilerin hayat standartlarının yükseltilmesi için eğitim hizmetlerinin iyileştirilmesi, işgücü gelişiminin teşviki, sağlık sektörüne yönelik yatırımlar ve kültürel alanda çalışmaların teşvik edilmesi alanlarında iyileştirmeler yapılması öngörülmüştür. Ekonomik planda bu dört alanla ilgili yapılması öngörülen iyileştirmeler aşağıda özetlenerek verilmektedir:

Filistin’deki eğitim sisteminin iyileştirilmesi için:

  • Dünyanın en iyi standartlarına sahip 150 üniversite sıralamasına girebilecek bir üniversitenin inşası için 500 milyon dolar tahsis edilecek,
  • Filistinlilere düşük ücretlerle kaliteli hizmet sunacak okulların yapımı için 100 milyon dolar tahsis edilecek,
  • Uluslararası burslara 300 milyon dolarlık bir fon ayrılacak.

Filistin’deki sağlık sisteminin iyileştirilmesi için:

  • Her bin doğumda hayatını kaybeden bebek oranının yüzde 18’den yüzde 9’a düşürülmesi,
  • Ortalama yaşam sürelerinin uzatılması,
  • 9 yıl içinde 900 milyon dolarlık bir fonla Filistin’deki hastanelerin ileri teknoloji imkânlarına kavuşturulması,
  • 2 yıl içinde de sigara içme, obezite gibi sağlık sorunlarıyla mücadele için yaklaşık 200 milyon dolarlık bir paketin tahsis edilmesi.

Filistin’deki işgücünün iyileştirilmesi için:

  • Çalışma hayatındaki kadınların oranının %20’den %35’e yükseltilmesi.

Filistin’deki kültürel alanın iyileştirilmesi için:

  • Müze ve Filistin Kültür Merkezi inşa edilmesi,
  • Müze ve Filistin Kültür Merkezi için 150 milyon dolar; sanatçı ve müzisyenler için de 80 milyon dolar fon ayrılması.

Filistin Hükûmetinin desteklenmesi için:

Ekonomik planda Filistin Hükûmetinin desteklenmesi için tahsis edilecek fonlarla yapılması öngörülenler aşağıda özetlenmiştir:

  • Kurumların inşası, çalışma ortamı ve hükûmet uygulamalarının iyileştirilmesi,
  • Mahkemelerin arsa mülkiyeti noktasındaki sorunları çözüme bağlaması,
  • Mülkiyet hakları hususunda özel ve kamu sektörleri arasında iş birliğinin artırılması,
  • Vergilerin düzenlenmesi suretiyle iş doğasının güçlendirilmesi için fon ayrılması,
  • Yargı bağımsızlığı, yolsuzlukla mücadele, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi konuların düzenlenmesi için 150 milyon doların tahsis edilmesi,
  • Yerel kuruluşların gecikmiş borçlarının ödenmesi,
  • Büyük altyapı projelerini destekleyecek işletme ve bakım rezervleri için 1,7 milyar dolar tahsis edilmesi,
  • Kamu sektörü çalışanlarının yeterliklerinin artırılması ve Filistinlilerden ve yabancılardan oluşacak bir uzman ekibin kamudaki projelerin uygulanması ve yönetimi gibi hususlarda hükûmete destek sunması ve bunun için 335 milyon dolar ayrılması.

Yüzyılın Antlaşması’nın ekonomik paketinde yukarıda özetlenen yardımlar, yatırımlar ve projeler hayata geçirildiğinde 4 ana alanda ciddi iyileştirmelerin olacağı iddia edilmiştir:[7]

  • Yaklaşık 15 milyar dolar olan Filistin gayrisafi millî hasılası 10 yıl içinde iki katına çıkacak,
  • Bir milyondan fazla Filistinli’ye istihdam sağlanacak,
  • Filistinliler arasında işsizlik oranı, tek haneli rakamlara düşecek (Ekonomik planın hazırlandığı tarihlerde işsizlik, Gazze Şeridi’nde %52, Batı Şeria’da %18 idi.).
  • Yoksulluk oranı %50 oranında düşecek,
  • 950 milyon dolarlık kaynak ile Filistin uluslararası turizm noktalarından biri olacak,
  • Filistin’deki tarihî, dinî alanlar restore edilecek ve onarımları yapılacak.

Çalıştayın amacı, yapılacak ekonomik yardımlarla Filistin’in inşa edilip ‘kalkındırılması’, Filistin halkının ‘refah düzeyinin yükseltilmesidir.’  Böylece güya refah elde edilecektir. Yüzyılının Antlaşması’nın ekonomik ayağını oluşturmak üzere yapılan çalıştay ve çalıştayda hazırlanıp antlaşmaya eklenen plan, gerçekte Filistinlileri ve Arap dünyasını Filistin konusunda yanıltarak Filistin yönetimine karşı bir tavır ortaya koymasını sağlamak amaçlı idi. Bu açıdan çalıştayın adına baktığımızda bünyesinde gizli bir tehdidi barındırdığını görebilmekteyiz. Çalıştayın “Refah İçin Barış” ismi, “Barış yoksa refahta yoktur!” anlamına gelmektedir.

Yüzyılın Antlaşması’nın ekonomik paketini hazırlamak amaçlı çalıştay, İsrail’e bağımlı bir Filistin inşa edebilmek için Arap ülkelerini ikna operasyonuydu. Çalıştayla ilgili yapılan tartışmalarda, yapılan yorum ve değerlendirmelerde ve Yüzyılın Antlaşması’nın siyasi boyutunda bunu çok rahat görebilmekteyiz.

Çalıştayın bizzat organizatörü olan Trump’ın damadı Kushner, yaptığı konuşmalarında barış olmadan ekonomik planın hayata geçirilmeyeceğini söylemekte bir sakınca görmemiştir: “Manama Çalıştayı’nın hedefi, bir barış antlaşması imzalandığında, projelerin uygulamaya konulması için büyük yatırımcılar ve kalkınma bankalarıyla ekonomik plan hakkında görüş alışverişinde bulunmaktır.” “Barış antlaşması olmaksızın, ekonomik projelerin uygulanması mümkün değildir.”[8]

İmar Gayrimenkul Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve Kurucusu Muhammed el-Abbar, Filistinlilerin çalıştayı boykot etme kararını üstü kapalı bir şekilde eleştirmiştir: “Filistin meselesi, tüm Arapların önem verdiği merkezî bir konudur. Burada olmadıkları için üzgünüz. Ancak bugün onları temsil ettiğimizi düşünüyorum. Bizler olumlu bir halkız gerek hava gerekse de siyasi şartlar açısından zor bir çevrede yaşıyoruz. Ancak tüm pozitifliğimizi koruyor ve bunu gerçekleştiriyoruz. Bize düşen Filistinlilere bunun iyi bir plan ve arkasında iyi kişiler olduğunu göstermek.”[9]

ABD’nin eski Tel Aviv Büyükelçisi Daniel B. Shapiro açıklamasında, “Barış olmadan ekonomik paketin uygulamaya sokulması mümkün değildir.” demekten çekinmemiştir: “ABD yönetimi Filistin ekonomik planının tüm hedeflerini destekleyen yardımcı programlarını sonlandırdı. Biz, yatırımlarımızı çektikten sonra şimdi diğerlerine yatırım yapmaya çağırıyoruz. Bölgede biraz zaman geçiren herkes anlar ki Filistin’in ekonomik meseleleri ve siyasi-güvenlik meselelerini birbirinden ayıramazsınız. İsrail ve Filistinlilerin bu konuyu tek bir paket hâlinde çözmesi gerekiyor.”[10]

Ürdün Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Süfyan el-Kudah ise açıklamaları ile Ortadoğu’da barışın gerçekleşebilmesi için sorunun ekonomik olmadığına, İsrail’in işgalinin sonlandırılması gerektiğine dikkat çekmiştir: “Ürdün’ün tutumu açık ve net. Hiçbir ekonomik teklif, işgali sonlandıracak, kardeş Filistin halkının meşru haklarını karşılayacak siyasi bir çözüme alternatif olamaz.”[11]

Filistin lideri Mahmud Abbas, Yüzyılın Antlaşması ile ilgili yapılan çalışmalar sürecindeki konuşmalarında “Kudüs satılık değildir.” “Filistin halkı ve toprakları parayla satın alınamaz.” diyerek ekonomik planın bir satın alma, bir rüşvet vakası olduğunu açıkça ifade etmiştir.[12] Nitekim Abbas, 22 Eylül 2023’te BM Genel Kurulu’ndaki “Ortadoğu’da Filistin devleti olmadan barış olamaz!”[13] şeklindeki konuşma ile Filistin’in satılık bir mal olmadığına özel bir vurgu yapmış, önceki konuşmalarını desteklemiştir.

Yüzyılın Antlaşması’nın Siyasal Boyutu

Yüzyılın Antlaşması’nın altyapısı, yukarıda özetlenen Refah İçin Barış Çalıştayı’nda öngörülen ekonomik paketle hazırlanmıştır. Barış olmadan Filistin için refahın olamayacağı, ekonomik kalkınmanın olamayacağı merkezli bir siyasal yapılanma, ABD ve İsrail tarafından öngörülmüştür.

Bu bölümde Aksa Tufanı harekâtının ana sebeplerinden biri olan İsrail’in kurbağa haşlama stratejisini ifşa edip çökertmesi açısından Yüzyılın Antlaşması’nın siyasal boyutunu değerlendireceğiz.

Antlaşma’nın medyada yer aldığı şekli ve antlaşma ile ilgili yapılan açıklamalar göz önüne alınarak,[14] Yüzyılın Antlaşması’nın siyasal boyutunu; antlaşmanın kapsamı, bölgenin tahliyesi, Kudüs’ün ve kutsal mekânların konumu,  Gazze Şeridi’nin durumu,  antlaşmayı destekleyen ülkelerin sorumlulukları,  Filistin’in ordusu, antlaşma maddelerine ilişkin zaman çizelgeleri, antlaşmanın uygulama aşamaları, Batı Şeria’daki Ürdün Vadisi’nin durumu ve antlaşmanın uygulanmasında tarafların sorumlulukları açılarından ele alıp değerlendireceğiz.

1. Antlaşma

İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve HAMAS arasında üçlü bir antlaşma imzalanacak. Bu antlaşmaya göre işgal altındaki Batı Şeria’da yer alan Yahudi yerleşim birimleri dışındaki topraklar ile Gazze Şeridi’nde ‘Yeni Filistin’ adlı bir Filistin devleti kurulacak.

2. Bölgenin Tahliyesi

Batı Şeria’daki büyük Yahudi yerleşim yerleri bugün olduğu gibi İsrail’in elinde kalacak. Bu yerleşim birimlerine yine Batı Şeria’daki izole yerleşim birimleri de katılacak ve böylece izole yerleşim birimlerine ulaşmak için büyük yerleşim birimlerinin alanları genişletilecek.

3. Kudüs

Kudüs, İsrail ile Yeni Filistin arasında bölünmeyecek ve paylaşılmayacak ancak her iki devletin de başkenti sayılacak. Ayrıca Kudüs’te yaşayan Araplar ‘Yeni Filistin Devleti’nin vatandaşları olacak. İsrail’e bağlı Kudüs Belediyesi, Yeni Filistin Hükûmetinin ilgileneceği eğitim alanı hariç Kudüs’ün tüm alanlarından sorumlu olacak ve bu yeni devlet, Kudüs Belediyesi’ne su gideri ve vergi ödeyecek. Yahudilerin Araplardan ev almalarına izin verilmeyecek ve aynı şekilde Araplar da Yahudilerden ev alamayacak. Kudüs’e yeni bölgeler eklemlenmeyecek ve kutsal alanların bugünkü statüsü devam edecek.

4. Gazze Şeridi

Mısır havalimanı, fabrikalar, ticari alanlar ve ziraat için Gazze Şeridi’ne bağlı bir şekilde ‘Yeni Filistin Devleti’ne toprak kiralanacak, ancak Filistinlilerin bu yeni topraklarda iskânına izin verilmeyecek. Bu toprakların sınırları ile kira ücreti daha sonra aracı ve destekçi ülkeler tarafından ‘Yeni Filistin Devleti’ ile Mısır arasında belirlenecek.

5. Destekleyen Ülkeler

Yeni Filistin Devleti’nin kurulmasını öngören bu antlaşmanın uygulanması için mali olarak destek sağlayacak ülkeler başta ABD olmak üzere, Avrupa Birliği (AB) ve petrol üreticisi Körfez Arap ülkeleri olacak. Destekleyici ülkeler, Yeni Filistin’deki ulusal projeler için 5 yıl boyunca 30 milyar dolarlık bir bütçe sağlayacak. Bu bütçeye izole Yahudi yerleşim birimleri ile büyük yerleşim yerlerinin İsrail’e bağlanması maliyeti de dâhil olacak. 

Destekleyen devletler tarafından ödenecek fonların %20’si ABD, %10’u AB, %70’i ise petrol üreticisi Körfez Arap ülkeleri tarafından karşılanacak. Bu, %70’lik oran ülkelerin petrol gelirlerine göre belirlenecek. Yükün çoğu petrol üreten Körfez ülkelerinde olacak, çünkü bu antlaşmadan asıl yararlanacaklar onlar olacak.

6. Ordu

Yeni Filistin Devleti’nin ordusu olmayacak. Sadece polisin elinde hafif silahlar olacak. İsrail ile Yeni Filistin arasında, İsrail’in tüm yabancı saldırılara karşı Yeni Filistin’i korumasını garanti altına alacağı ve bu tür bir koruma karşılığında Yeni Filistin’in İsrail’e ödeme yapacağı yeni bir savunma antlaşması imzalanacak. Bu ödemenin maliyeti, taraflar arasındaki destekleyici devletlerin aracılık ettiği müzakerelerde belirlenmelidir.

7. Zaman Çizelgeleri

 8. Uygulama Aşamaları

 Filistin İslâmî Direniş Hareketi HAMAS, Mısırlıların yanında bulunan şahsi silahları da dâhil olmak üzere tüm silahları bırakacak. HAMAS’ın liderleri ve üyeleri, yeni hükûmet kurulana kadar destekçi ülkelerden maaş almaya devam edecek.

Gazze Şeridi’nin sınırları, mal girişine ve işçilerin Batı Şeria’daki gibi İsrail ile Mısır’a geçişine açık olacak. Bir yıl içinde yeni bir Filistin hükûmeti seçilmesi için her Filistin vatandaşının seçimlerde aday olabileceği demokratik seçimler yapılacak. İsrail hapishanelerindeki tüm Filistinli tutuklular, seçimlerden ve hükûmetin kurulmasından bir yıl sonra başlamak üzere aşamalı olarak 3 yıl içinde serbest bırakılacak. 5 yıl içinde Yeni Filistin’de bir liman ve bir havaalanı kurulacak. O zamana kadar İsrail’deki havaalanı ile limanlar kullanılacak. Yeni Filistin ile İsrail arasındaki sınır, dost ülkelerdeki gibi vatandaşların ve malların geçişine açık olacak.

Gazze Şeridi ile Batı Şeria’yı birbirine bağlamak üzere yerden yüksekliği 30 metre olacak bir otoyol inşa edilecek.  Bu otoyolun inşasına Çin %50, Japonya, Güney Kore, Avusturalya, Kanada ve ABD ile AB %10’ar katkıda bulunacak.

9. Ürdün Vadisi

Ürdün Vadisi veya diğer adıyla Batı Şeria’nın Ölü Deniz (Lût Gölü) çevresindeki Ağvar bölgesi bugün olduğu gibi İsrail’in elinde kalacak. Bölgeden geçen 90 numaralı otoyol 4 şeritli olacak. İsrail, otoyolun genişletilmesi için bir ihale açacak. Bu 90 numaralı otoyolun iki şeridi Yeni Filistin’i Ürdün’e bağlayacak. Bu yol üzerinde kurulacak olan sınır kapıları Yeni Filistin’in kontrolünde olacak.

10. Sorumluluk

HAMAS ve FKÖ’nün bu antlaşmaya itiraz etmesi durumunda ABD, Filistin’e sağladığı tüm mali desteği kesecek ve diğer ülkelerin de mali destek sağlamasını engelleyecek. FKÖ bu antlaşmayı kabul eder de HAMAS ya da Filistin İslâmî Cihad Hareketi bu antlaşmayı reddederse bu iki hareketin liderleri sorumlu sayılacak ve Gazze Şeridi ile İsrail arasındaki yeni bir savaşta ABD, İsrail’i bu liderleri hedef alması konusunda destekleyecek. Dolayısıyla onlarca kişinin milyonların hayatını tehlikeye atması makul bulunmayacak. Eğer İsrail bu antlaşmaya itiraz ederse, İsrail’e sağlanan mali destek durdurulacak. 

Yüzyılın Antlaşması’nın Siyasal Boyutunun Analizi

Yüzyılın Antlaşması’nın 1. Maddesine göre antlaşmanın tarafları; 1. İsrail, 2. FKÖ, 3. HAMAS’tır. Yüzyılın Antlaşması, biri Filistin diğeri İsrail olmak üzere iki ‘devletin’ varlığını teorik olarak öngörmektedir.

Yeni Filistin ve İsrail Devleti’nin Sınırları

Antlaşmaya göre “Yeni Filistin Devleti’nin sınırları”, Madde 2 (M2), Madde 8.8 (M8.8), Madde 9.4 (M9.4) tarafından belirlenmiştir. Buna göre Yeni Filistin Devleti’nin sınırları, “işgal altındaki Batı Şeria’da yer alan Yahudi yerleşim birimleri, izole yerleşim birimleri ve onlara ulaşım alanları dışındaki topraklar” (M2), Gazze Şeridi (M2), “Gazze Şeridi ile Batı Şeria’yı birbirine bağlamak üzere yerden yüksekliği 30 metre olacak bir otoyol” (M8.8) ve “Yeni Filistin’i Ürdün’e bağlayacak 90 numaralı otoyolun iki şeridi ve bu yol üzerinde kurulacak olan sınır kapıları’’ (M9.4) şeklinde belirlenmiştir.

Antlaşmaya göre Yeni İsrail Devleti M2, M9.1, M9.4’e göre şekillenecektir. Mevcut topraklar (1948 yılından 2023 yılına kadar işgal ettiği topraklar), “Batı Şeria’daki büyük Yahudi yerleşim yerleri”, “Batı Şeria’daki izole yerleşim birimleri ve izole yerleşim birimlerine ulaşmak için büyük yerleşim birimlerinin genişletilmiş alanları” (M2), “Ürdün Vadisi veya diğer adıyla Batı Şeria’nın Ölü Deniz (Lût Gölü) çevresindeki Ağvar bölgesi, bugün olduğu gibi İsrail’in elinde kalacak” (M9.1).

“90 numaralı otoyolun iki şeridi İsrail’in kontrolünde olacaktır.” (M9.4)

Batı Şeria’da hiçbir yasal dayanağı olmayan 15’i büyük olmak üzere irili ufaklı yaklaşık 250 Yahudi yerleşim birimi bulunmakta ve buralarda yaklaşık 400 binden fazla işgalci Yahudi yaşamaktadır.[15] Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da Yahudi yerleşimcilerin sayısı yaklaşık 670 bin civarındadır.[16]

Bu antlaşmaya göre Batı Şeria’da işgal edilmiş tüm alanlar ile Ürdün Vadisi Filistin’den resmen alınıp işgalci İsrail’e verilmiş olmaktadır (Şekil 1, Şekil 2, Şekil 3).  Nitekim Netanyahu şöyle demektedir: “Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman’ın burada elçilerini görmek çok güzel, ne kadar önemli bir anda olduğumuzu gösteriyor.’ ‘Plan, İsrail için çok büyük ve tarihi bir kazanım.’ ‘Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim yerleri İsrail toprağı olarak tanınacak.’ ‘Ayrıca, Trump’ın planına göre İsrail, Ürdün Vadisi üzerindeki hâkimiyetini sürdürecek.’”[17]

Trump’ın, Netanyahu ile Beyaz Saray’da düzenlediği ortak basın toplantısında gösterdiği haritada Kudüs İsrail’in başkenti olarak; “Gelecekteki Filistin Devleti” ibaresiyle de başkenti Kudüs’ün doğusundaki küçük bir bölge olarak belirlenen “Filistin Devleti” turkuaz renkte, İsrail toprakları sarı renkte gösterilmiştir. İşgal altındaki 15 yerleşim bölgesi de sarı renkte İsrail toprağı olarak gösterilmiştir. Dikkat çeken, ilginç olan haritanın altında “Mescid-i Aksa’nın statüsünün korunacağı”, “Kudüs’ün güvenlik duvarının batısında (İsrail’in başkenti olarak) bölünmez olarak kalacağı” ve “İsrailli ya da Filistinli olsun hiç kimsenin yerinden edilmeyeceği” maddelerinin yer almasıdır.[18]

     Şekil 1: Yüzyılın Antlaşması’na Göre Filistin ve İsrail Devletlerinin Sınırları

Şekil 2: Yüzyılın Antlaşması’na göre İsrail’e Verilecek Ürdün Vadisi

Şekil 3: Yüzyılın Antlaşması’na Göre Batı Şeria’daki Yol ve Tüneller


Filistin ile İsrail arasında 1995 yılında İkinci Oslo Antlaşması imzalanarak işgal altındaki Batı Şeria A, B ve C bölgelerine ayrılmıştır. Bu antlaşmaya göre Batı Şeria’nın %18’ini kapsayan A bölgesinin idaresi ve güvenlik işleri Filistin’e, % 21’lik B bölgesinin yönetimi Filistin’e, güvenliği ise İsrail’e ve %61’ini kapsayan C bölgesinin idare ve güvenliği İsrail’e bırakılmıştı. İsrail güçleri bu antlaşmaya dayanarak 2019 yılında Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da Filistinlilere ait 521 evi, C bölgesinde inşa edildiği veya güya “ruhsatsız” olduğu gerekçesiyle yıkmıştır.

Yüzyılın Antlaşması’na göre “İsrail’in kuzeyinde Arap nüfusun yoğunlukta olduğu el-Müselles bölgesinin Filistin’e verilmesi karşılığında Batı Şeria’nın %30’unun İsrail’e bırakılması öngörülmektedir. Bu bölgedeki Kefr Kara, Arara, Baka el-Garbiyye, Ummu’l-Fahm, Kalansava, Et-Taybe, Kefr Kasım, Et-Tayra, Kefr Bera ve Celculiyye köyleri 1949’dan günümüze kadar İsrail’in işgali altındadır.[19]

İsrail parlamentosunda Filistinlileri temsil eden ortak Arap listesi bloku başkanı Eymen Avde (İsrail Kanal 13 Televizyonu’nda) Batı Şeria’da gizli bir işgal hareketinin varlığına dikkat çekmiştir (Şekil 3): “İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Donald Trump’ın planı, Müselles bölgesindeki yüzbinlerce Arap’ın vatandaşlığının elinden alınmasına yeşil ışık yakıyor.” “Plandaki haritada Filistin’e bırakılan toprakların içine saplanmış 15 Yahudi yerleşimi işaretlenmiş.”[20]

Netanyahu, “Ürdün Vadisi, Yehuda ve Samira bölgelerindeki yerleşim birimlerinin ilhak edileceğini” ve C bölgesinde herhangi bir değişim olmayacağını” açık bir şekilde ifade etmiştir: “Bu şartlar yerine getirilmeden Ürdün Vadisi, Yehuda ve Samira bölgelerindeki yerleşim birimlerinin ilhakı hariç Batı Şeria’daki C bölgesinde değişim olmayacak, şartlar yerine getirilse dahi İsrail’in söz konusu bölgede güvenlik alanında egemenliğini devam ettirecek. C bölgesinde 4 yıl boyunca yeni yerleşim birimi inşa etmeme ya da inşaat faaliyetini genişletmeme sözü verdik.”[21]

Yüzyılın Antlaşması’na göre “Mısır ve Ürdün’le sınır olan bölgeler İsrail’in elinde kalacak”; Negev (Necef) çölünde Filistin için öngörülen tarım, endüstri ve yerleşim alanlarının Mısır’la kara bağlantısı olmayacak; ‘Batı Şeria’nın Ürdün bağlantısı ise bir yolla sağlanacak’; ‘Filistin’in parçaları arasındaki bağlantı yollarında da İsrail’in kontrolü sürecek’; ‘Gazze ile Mısır arasındaki Refah Kapısı da Filistin’in doğrudan tek çıkış yolu olarak yine İsrail’in dikte ettiği özel düzenlemelere tabi olacak’ ve ‘Filistinliler İsrail’in Aşdod ve Hayfa limanları ile Ürdün’ün Akabe Limanı’nı kullanabilecektir.’”[22]

Görülebileceği gibi Yüzyılın Antlaşması, İsrail’in işgal hareketini gözlerden ırak tutabilmek amaçlı bir zamana yayma operasyonudur. İsrail’in Batı Şeria’da işgal ettiği toprakları ilhak etmesine hukuki bir kılıf giydirmedir. Yüzyılın Antlaşması Filistin’i, Filistinliler için bir açık hava hapishanesi yapmakta; zamanla Filistin topraklarını kolayca parçalama, yok etme ve ilhak etme imkânı sağlamaktadır.

ABD’nin İsrail Büyükelçisi Friedman’ın yaptığı açıklama bu açıdan dikkat çekicidir: “İsrail istediği zaman Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini ‘ilhak’ edebilir.”[23] Buradaki anahtar ifade, “İstediği zaman ilhak edebilir” ifadesidir. Dolayısıyla İsrail’in her türlü ilhakı gerçekleştirebilme yetki ve salahiyeti var demektir.

Kudüs İsrail’in Başkenti ve Kutsal Yerler İsrail’in Hâkimiyetinde Kalacak

Madde 3’e göre “Kudüs, İsrail ile Yeni Filistin arasında bölünmeyecek ve paylaşılmayacak”; “Her iki devletin de başkenti sayılacak”, “Kudüs’e yeni bölgeler eklemlenmeyecek ve kutsal alanların bugünkü statüsü devam edecek”, “İsrail’e bağlı Kudüs Belediyesi olacak”, “İsrail, Kudüs’ün kutsal yerlerini korumaya devam edecek”, “Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların yanı sıra tüm inanç grupları mensuplarının ibadet özgürlüğünü güvence altına alacak”, “Tapınak Tepesi/Haremü’ş-Şerif’te mevcut durum muhafaza edilecek”, “Bütün Müslümanlar barışçıl şekilde El-Aksa Camii’ni ziyaret edebilecektir.”[24],

Her iki devletin başşehrinin Kudüs olması mümkün mü? Ancak söylem bu merkezde. Gerçekte Filistin’e başkent olarak öngörülen yer Doğu Kudüs’te Ebu Dis denilen çok küçük bir bölgedir.[25] Netanyahu bu konuda ABD’den destek aldıklarını çok açık bir şekilde söylemiştir: “Filistin Devleti’nin başkenti Doğu Kudüs’teki Ebu Dis beldesi olacak. İsrail ise Batı Şeria’daki tüm Yahudi yerleşim birimlerinde egemen olacak.” “Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması için ABD’den onay aldık.”[26]

Nitekim ABD Başkanı Trump, Netanyahu’ya destek bağlamında Yüzyılın Antlaşması ile ilgili konuşmalarında “Kudüs’ün İsrail’in bölünmez başkenti olduğuna” ısrarla vurgu yapmıştır: “80 sayfa uzunluğundaki Ortadoğu Barış Planı hem İsrail hem de Filistin tarafı için çok değerli maddeler içermektedir. ‘Kudüs İsrail’in bölünmez başkenti’ olarak kabul edilecek ve ‘plan Filistinliler için son şanstır.’ ‘Kudüs, İsrail’in bölünmemiş başkenti olmaya devam edecek…’”[27]

Bu durumda Filistin’in gerçekten bağımsız bir devlet hüviyetiyle ayrı bir başkenti olmayacaktır. Filistin’in lideri Yaser Arafat’a 1993’te imzalatılan Oslo Antlaşması ile İsrail’in 1967 öncesi gasp ettiği toprakların İsrail’e bırakılmasına ve Doğu Kudüs’ün başkent olduğu bir Filistin Devleti’nin kurulmasına karar verilmişti.[28] Yüzyılın Antlaşması ile Doğu Kudüs’ün başkent olduğu bağımsız bir Filistin Devleti hakkı Filistinlilerden alınmıştır. Bu sebeple Yüzyılın Antlaşması’nı yeni bir Oslo Antlaşması olarak değerlendirebiliriz.

Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilen sağ muhafazakâr partilerin ortak parlamento grubu olan Avrupa Halk Partisi Sözcüsü Michael Gahler, Trump’ın bu keyfi davranışına karşı çıkmış ve Yüzyılın Antlaşması’nı eleştirmiştir: “Söz konusu plan, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve Birleşmiş Milletlerin (BM) politikalarıyla uyuşmamaktadır. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasını, ABD Büyükelçiliği’nin Tel-Aviv’den Kudüs’e taşınmasını, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim yerlerine destek verilmesini ve Ürdün Vadisi’nin kontrolünün gelecekte İsrail’e verilmesini öngören Trump’ın önerisi ‘tamamen taraflı bir planın parçasıdır.”[29]

BM Genel Sekreteri Guterres Yüzyılın Antlaşması’na BM kararları, uluslararası hukuk, ikili antlaşmalar, 1967 sınırları dâhilinde ve iki devletli çözüm temelinde destek vermiştir: “BM’nin iki devletli çözüme yönelik pozisyonu, yıllardır Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul kararlarıyla tanımlanmıştır.”[30]

Filistin Ordusu/Filistin Silahlı Kuvvetleri

Yüzyılın Antlaşması’nın 6 ve 7. maddelerine göre “Yeni Filistin Devleti’nin ordusu olmayacak.” “Sadece polisin elinde hafif silahlar olacak.” “İsrail ile Yeni bir savunma antlaşması imzalanacak.” “Filistin İslâmî Direniş Hareketi HAMAS, Mısırlıların yanında bulunan şahsi silahları da dâhil olmak üzere tüm silahları bırakacak.”

Başkenti olmayan, sınırları belirsiz ve ordusu bulunmayan bir devlet, nasıl bağımsız bir devlet olarak nitelendirilmektedir? İşte büyük bir tören ve şaşaa ile sunulan, takdim edilen ve övgüler yağdırılan Yüzyılın Antlaşması böyle bir antlaşma olup kurbağa haşlama stratejisine uygun bir şekilde Filistin’i zamanla, tedrici bir şekilde yok etmek ve imha etmek üzere kurgulanmıştır.

Filistin ‘Devleti’nin’ Bütçesi

Yüzyılın Antlaşması’nın 5. maddesine göre Filistin Devleti “5 yıl boyunca 30 milyar dolarlık bir bütçeye” sahip olacaktır. Bu bütçenin %20’si ABD, %10’u AB ve %70’i “antlaşmadan asıl yararlanacaklar olan” “Petrol üreticisi Körfez Arap ülkeleri tarafından”, “ülkelerin petrol gelirlerine göre” karşılanacaktır. “İzole Yahudi yerleşim birimleri ile büyük yerleşim yerlerinin İsrail’e bağlanması maliyeti de bu bütçeden karşılanacaktır.” 

Ayrıca “Gazze Şeridi ile Batı Şeria”yı birbirine bağlayan otoyolun inşası için Çin %50, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Kanada ve ABD ile AB %10’ar katkıda” bulunacaklardır.

Yüzyılın Antlaşması’nı Kabul Edip Etmemede Sorumluluk

Yüzyılın Antlaşması’nın 10. maddesi Filistin Kurtuluş Örgütü, HAMAS, Filistin İslâmî Cihad Hareketi ve İsrail’in Yüzyılın Antlaşması’nı kabul edip etmemelerine bağlı olarak kendilerine uygulanacak yaptırımları ihtiva etmektedir. 10. madde 3 alt maddeye sahiptir. (Antlaşmanın maddeleri bir önceki bölümde verilmiştir.)

Bu üç alt madde muhataplara göre analiz edildiğinde, üç farklı durum ve üç farklı tavır ortaya çıkmaktadır.

Birincisi HAMAS ve FKÖ’nün antlaşmayı kabul etmemesi durumu ile ilgilidir. ABD tarafından uygulanacak yaptırım, “Filistin’e sağladığı tüm mali desteği kesmek” ve “Diğer ülkeler tarafından yapılacak mali desteği engellemek” olacaktır.

İkincisi, FKÖ’nün antlaşmayı kabul etmesi ve fakat HAMAS ya da Filistin İslâmî Cihad Hareketi’nin antlaşmayı reddetmesi durumu ile ilgilidir. Bu durumda 1. HAMAS ya da Filistin İslâmî Cihad Hareketi’nin liderleri sorumlu sayılacak, 2. Gazze Şeridi ile İsrail arasında yeni bir savaş çıktığında ABD İsrail’in yanında yer alıp bu liderleri tasfiye etmek için İsrail’i destekleyecek, 3. Milyonlarca kişinin hayatını tehlikeye atmaları affedilmeyecektir.

Üçüncüsü, İsrail’in antlaşmayı kabul etmemesi durumu ile ilgilidir. Bu durumda, İsrail’e sağlanan mali destek durdurulacaktır. 

Maddelere dikkat edildiğinde FKÖ ve İsrail’in antlaşmayı kabul etmemesi durumunda uygulanacak yaptırım ekonomik boyutludur. HAMAS ve İslâmî Cihad Hareketi’nin kabul etmemesi durumunda uygulanacak yaptırım, ABD desteğinde bir savaş çıkarılarak HAMAS ve İslâmî Cihad Hareketi suçlu/terörist ilan edilip tasfiye edilmeleri şeklindedir. Kurbağa haşlama stratejisi dediğimiz olgu tam da budur. Bu operasyon için gerekli alt yapıyı hazırlamak Yüzyılın ve Abraham antlaşmaları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bugün İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamın böyle bir arka planı vardır. O günlerde bu katliam planlanmıştır.  Bu gerçeği tüm İslâm dünyası görüp ayağa kalkmalı, âdeta “kudurmuş köpek” gibi saldıran işgalci yapıya haddini bildirmelidir!

Ordusu bulunmayan, başkenti olmayan, işgal altındaki yerleşim bölgelerini geri alamayan, diğer devletlerle ilişkilerini İsrail üzerinden gerçekleştirmek mecburiyetinde olan, yaklaşık 6 milyon civarındaki mültecilerini geri getiremeyen, kutsal yerlerini İsrail’e bırakan bir yapı nasıl bağımsız bir devlet olarak nitelendirilebilir ve nasıl varlığını devam ettirebilir?

Bu sebeple HAMAS, İslâmî Cihad ve FKÖ Yüzyılın ve Abraham antlaşmalarına karşı çıkmışlardır. Bu karşı çıkışın bedeli olmayacak mıdır? Bunu görebilmek için Trump’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu ile Beyaz Saray’da düzenlediği ortak basın toplantısında, tek taraflı olarak, sözde Ortadoğu barış planını kamuoyuna açıklarken yaptığı konuşmada “Filistinlilere 4 yıllık süre verdik”, “Bu son şanstır” ifadelerine dikkat etmek gerekmektedir: “ABD olarak bu barış vizyonunun İsrail ve Filistinliler arasında doğrudan müzakerelerin önünü açmasını umuyoruz.” “İki devletli çözüm için sınırları belirleyen bir haritaya ilişkin uzlaşı sağladık (Şekil1).”, “Filistin’e, bağımsız bir devlet olabilmesi ve gerekli koşulları yerine getirebilmesi için 4 yıllık bir süre öngördük.” “Bu son şanstır.”[31]

“Kendisine (Mahmud Abbas’a) Filistinlilere tahsis edilen toprağın onlar için 4 yıl açık tutulacağını söyledim. Bu tarihi fırsata olan yanıtınız, Filistin’in devlet olması için nasıl liderlik yaptığınızı dünyaya gösterecek...”[32]

Filistinli Göçmenlerin Geri Dönüş Hakkı Yok!

Yüzyılın Antlaşması kapsamında öyle bir Filistin Devleti öngörülmüştür ki, uluslararası kuruluşlara üye olamayacak, veto hakkı olmayacak, birçoğu Ürdün, Lübnan ve Suriye gibi komşu ülkelerde yaşayan 6 milyon civarındaki Filistinli göçmenleri Filistin’e geri getirip yerleştiremeyecektir. Netanyahu şöyle diyor: “İsrail’in onayı olmadan uluslararası kuruluşlara üye olunmaması yer alıyor.” “İlhak edilecek yerleşim birimlerini de kapsayacak şekilde Yahudi Devleti’ni tanımak, İsrail’in Kudüs’teki egemenliğini tanımak ve geri dönüş hakkından mutlak surette feragat etmek.” “Yaklaşık 6 milyonu bulan Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı olmayacak.” “ABD Filistinlilerden bazı isteklerde bulundu.” “Bu talepler arasında Gazze’nin silahsızlandırılması, teröristlere (Filistinli tutuklu ve şehit aileleri) maaş ödemesinin durdurulması, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde şikâyette bulunmaya son verilmesi var.”[33]

“7 Ekim Olmasa Belki de Aksa’nın Yıkılışını İzleyecektik”

 HAMAS liderlerinden Halid Meşal “Aksa Tufanı Harekâtı olmasaydı, Mescid-i Aksa İsrail tarafından yıkılacaktı” tarzında çok önemli bir açıklama yapmıştır. Meşal’in 15 Aralık 2023’teki ifadeleri özetle şöyledir: “7 Ekim tarihi onlar açısında çok önemli bir kayıp oldu. Kassam Tugayları bu saldırılarda, MOSSAD’a ait çok önemli bilgileri, verileri ele geçirdi. İsrail’in Gazze Tümeni tamamen yok edildi. […] Abluka altında kendi silahlarını yapmak büyük bir başarı. Hâlihazırda da Kassam Tugayları’nın 35 bin savaşçısı var. Kassam Tugayları’nın uzun soluklu bir mühimmatı var. Kendilerini aylar sürecek olan bir savaşa hazırladılar. Bizim amacımız savaşın farklı bölgelere yayılması değil…”

“7 Ekim baskını İsrail’in topraklarımızdan çekilmesi için yapıldı. Eğer bu hareketi yapmasaydık belki de Aksa’nın yıkılışını izleyecektik. Allah bunu sadece Filistinlilere sormayacak. Aksa, Hz. Peygamber’in ve Hz. Ömer’in emanetidir. Allah Selahaddin Eyyubi’ye ve Sultan Abdülhamid’e rahmet eylesin, burası onların da emanetidir.”

“ABD elinde kum saati tutmuş gibi. ‘Gir, bir an önce HAMAS’ı bitir.’ diye Netanyahu’ya süre veriyor. Bu savaştaki en önemli hedefleri 7 Ekim’de yaşadıkları hezimetten kurtulmak. İsrail toplumunun beklediği olmadı, aksine her gün üst düzey subayları ölüyor. (İsrail) ne HAMAS’ı bitirebildi ne rehinelerini kurtarabildi ne de Gazzeliler Mısır’a gitti. Mücahitleri beyaz bayrak kaldırtıp teslim alamadı. İsrail ordusu girdiği suda boğuluyor. Hızlı zaferlere alışmış ancak Kassam ile girdiği bu savaşı kazanamayacak.” Kum saatindeki süre bitiyor. İsrail toplumunda da gittikçe kötüleşen durum var. Gazze’de ise aksi bir durum var. Karşılaştıkları engellere rağmen Kassam savaşçıları ilk günkü gibi savaşa devam ediyor.”

“ABD’nin verdiği silahlarla çocuk, kadın, yaşlı ve hasta siviller öldürülüyor. Ancak şunu gördüler ki, sivil ölümleri dünyada çok fazla dile getiriliyor ve durum ABD’yi tedirgin ediyor. ABD’de bir seçim var ve oyların düşeceğinden korkuyorlar. Bu seçimler öncesinde olumsuz bir tablo oluştu. ABD Başkanı Joe Biden şu anda geri adım atmaya çalışıyor. Çünkü kum saati işledikçe zamanı tükeniyor. Tüm bu yaşananlar onları karar almaya itiyor.”

“1967 sınırlarını kabul ediyoruz, çünkü bunu bir aşama olarak görüyoruz. Tabii bununla birlikte İsrail’i mevcutta tanımıyoruz. İsrail işgali karşısında duran tüm grupları Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’ü içine alan bir Filistin bayrağı altında toplamak istiyoruz.”

 “Onların ölüleri olumsuz etki ederken bizim şehitlerimiz bizi motive ediyor.”

“Biz esir takasında bir Müslüman’ın nasıl davranması gerektiğini tüm dünyaya gösterdik. Sokaklardaki eylemleri Gazzeliler izliyor. Yalnız olmadıklarını görüyorlar. Özellikle sokaklar ABD ve Batı’yı korkutuyor. Gazze’ye filo imkânı varsa bu da yapılmalı.”[34]

Bugün, Aksa Tufanı harekâtı ve Gazze’deki savaş Halid Meşal’ın “Mescid-i Aksa İsrail tarafından yıkılacaktı” ifadesini merkeze alarak değerlendirme yapılmalıdır. HAMAS, Aksa Tufanı harekâtı ile İsrail’in planını vaktinden önce deşifre ederek bozmuştur.

Sonuç: Acil Yapılması Gerekenler

Yenilmez, dokunulamaz kabul edilen İsrail ordusu ve MOSSAD istihbaratına Kassam Tugayları sadece dokunmamış, tüm dengelerini bozarak Şer İttifakı’nı şoka sokmuştur. Aksa Tufanı harekâtının meydana getirdiği etkiden dolayı Şer İttifakı, hiç olmadık bir biçimde Akdeniz’e askerî güçlerini yığmak durumunda kalmışlardır. Bu durum kurbağa haşlama stratejisinin deşifre olup çöktüğü anlamına gelmektedir.

Yüzyılın ve Abraham antlaşmaları ile Şer İttifakı’nın aldığı mesafe, Aksa Tufanı harekâtıyla tarumar edilmiş; Arap ülkeleri İsrail’le yaptıkları antlaşmaları askıya almak zorunda kalmışlardır. Aksa Tufanı, unutturulmak istenen bir davanın dünyanın gündemine sokulması harekâtıdır. Aksa Tufanı çifte standart kullanan zalimlerin teşhiri harekâtıdır.

O sebeple İsrail’e karşı verilecek mücadelede yapılması gerekenlerin bir zaman boyutu bir de muhatap boyutu vardır. Mesele bu kapsamda geniş bir şekilde ele alınmak zorundadır. Bu konu geniş kapsamda daha sonra ele alınıp özel olarak değerlendirilecektir. Burada acil olarak alınması gereken tedbirler ve yapılması gerekenler üzerinde durulacaktır:

1. Psikolojik Savaş Boyutu

Aksa Tufanı Harekâtı ile Şer İttifakı (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail-AB) tarafından genelde tüm müslümanlara özelde de Gazze için savaşanlara karşı yıpratıcı bir psikolojik savaş başlatılmıştır. Ellerindeki medya ve sosyal medya imkânları ile başlatılan psikolojik savaşı kazanacaklarını ve Gazze’de verilen bu büyük mücadeleyi dünya kamuoyunun gözünde itibarsızlaştıracaklarını planlamışlardır. Bu sebeple Şer İttifakı’nın psikolojik savaş makinesinin dişlisi olmamak için çok dikkatli olunması ve bu psikolojik savaşı tarumar edecek karşı bir psikolojik savaşın çok dikkatli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

Bugüne kadar HAMAS’ın yürüttüğü psikolojik savaş son derece başarılı olmuştur. Bunun daha da iyiye gitmesi ve dünyadaki tüm Müslümanların sürece katkıda bulunabilmesi için bazı noktalara dikkat çekilmektedir:

  • Yapacağımız işlerde doğru olanların Allah tarafından kolaylaştırılmasını talep etmek. Mücadele edenlerin ortam içerisinde birçok işi yapmaları söz konusudur. Bu yapılanların en doğru olanlarının ne olduğu Allah tarafından bilinmektedir. O sebeple iman edenler olarak yapılan işlerin en doğrusunu kolaylaştırmasını Allah’tan talep etmeliyiz. Bu bize Ashâb-ı Kehf tarafından bırakılan bir gelenektir: “O gençler mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: ‘Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).’” (18/10)
  • İblis’in yolundan gidenlerin psikolojik savaşına karşı Allah’ın, nurunu kalbimize koymasını, bizi basiret ve feraset sahibi yapmasını istemek ve gereğini yapmak: “Allah, rızasına uyanları bununla (Kur’ân-ı Kerim) kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir.” (5/16;39/22; 6/39; 24/35)
  • Şer İttifakı bütün güçleri ile İsrail’i desteklemek amacıyla Akdeniz’e gelip yerleşmişlerdir. Bu noktada tarihte dönemin süper gücü olan Calut’un ordusunun çok az kuvvetleri olan Talut’un ordusu tarafından perişan edilmesini; dönemin en büyük savaşçısı ve en ileri teknoloji ile donanmış diktatör Calut’un genç Davud tarafından sapan taşı ile öldürülmesini (2/247-251); Bedir, Uhut, Hendek, Mute savaşlarını hatırlamak, hatırlatmak gerekmektedir.
  • 4 temel dinamiği (iç dinamikler, bölgesel dinamikler, küresel dinamikler ve ilahi irade) göz önüne alarak olayları değerlendirmek “Gök kubbenin sahibinin demir kubbenin sahibinden daha muktedir olduğunu” unutmamak.
  • Her hâl ve şart altında zalimleri ve iş birlikçileri teşhir etmek.
  • Üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yaptıktan sonra Allah’ın yardımının gelmesi için dua etmek, Allah’tan yardım talep etmek (105/Fil 1-5; 33/Ahzâb, 9; 11/Hûd, 82).
  • Şu’arâ 227; İbrahim 46’da ifade edilenleri hatırlamak, hatırlatmak.
  • Türkiye’nin, İsrail’e ve Şer İttifakı’na karşı yürütülecek psikolojik savaş için özel bir merkez kurması.
  • Türkiye’de zalime karşı mazlumun yanında olanların psikolojik savaşı birlikte yürütebilmesi için bir yapılanış gerçekleştirilmesi.
  • En güzel tarzda mücadele ilkesini unutmamak ve yaygınlaştırmak (16/125).
  • Zalimlerle iş birliği yapmayan Yahudilerle ilgili güzel bir dil kullanmak.
  • Sosyal medyayı dikkatli kullanmak.
  • Daima umut ışığı olmak.

2. Ekonomik Yaptırım

  • İsrail’in katliamlarına açık destek veren küresel sermaye firmalarının ürünlerine ekonomik boykot yapılması,
  • İsrail’de üretilip Türkiye’de satılan tüm İsrail ürünlerine ekonomik boykot yapılması,
  • Türkiye üzerinden İsrail’e gönderilen tüm ürünlerin gönderilmesinin engellenmesi, ambargo uygulanması,
  • İsrail’de iş yapan iş insanlarının işlerini zamana yayarak kesmelerinin sağlanması,
  • Ekonomik boykota tüm İslâm ülkelerinin iştirakinin sağlanması için çok yoğun girişimlerde bulunulması,
  • Türkiye üzerinden İsrail’e gönderilen silah merkezli malzemelere engel olunması, gerekirse el konulması.

3. Siyasî Yaptırım Uygulamak

  • İsrail’e siyasî boykot ilan edip elçiliklerini ve elçiliklerimizi kapatmak. Bunu tüm İslâm ülkelerine yaymak.
  • İsrail ile yapılmış tüm antlaşmaları askıya almak. 
  • İsrail elçilikleri kapanana kadar İsrail elçiliklerinin önünde şiddete bulaşmayan eylemler yapmak.
  • Gazze’de icra edilen zulme destek veren tüm ülkelerin elçilikleri önünde şiddete bulaşmayan eylemler yapmak.
  • Gereğini yapmayan İslâm ülkeleri elçilikleri önünde şiddete bulaşmayan eylemler yapmak.
  • Spor sahalarında protestolar düzenlemek.

4. İslâm Dünyası İçin Yeni Bir Güç Merkezi Oluşturmak

  • Filistin diasporası oluşturmak.
  • Güneş sistemi modelini inşa etmek için birleşik cephe oluşturmak; D-8, İslâm İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği’ni aktif hâle getirecek girişimlerde bulunmak, eylemler düzenlemek.
  • İslâm ülkeleri kapsamında Kudüs Ordusu kurma girişiminde bulunmak ve kurmak. 
  • Acil olarak Türkiye’de İslâm ülkeleri bakanlığı kurmak.
  • Aksa Platformu kurup yaygınlaştırmak (3/103; 8/46).
  • Türkiye- Irak-Suriye-Ürdün-Lübnan-Mısır denklemini kurmak. 
  • Küresel intifada için organize olmak.
  • Sarı öküz vakasını unutmamak-unutturmamak.
  • Tüm mazlumların hakkını, hukukunu savunacak zulme karşı mücadele için uzun vadeli bir strateji geliştirmek

               5. Gazze’nin Yeniden İnşası İçin Yapılması Gerekenler

  • Mısır’ın, Refah Kapısını sürekli olarak açmasını sağlamak.
  • Gazze’ye sürekli-düzenli ekonomik yardım yapmak.
  • Gazze’nin inşası için bir yardım fonu kurmak, bunu tüm İslâm ülkelerine ve tüm dünyaya açmak, yardım yapmalarını sağlamak için girişimde bulunmak.

6. Akademik Çalışmalar Yapılması İçin Özel Düzenlemeler Yapmak

  • Filistin ile ilgili lisansüstü tezler yaptırmak, makaleler yazdırmak.
  • Aksa Tufanı ile ilgili lisansüstü tezler yaptırmak, makaleler yazdırmak.
  • Siyonizm’le ilgili lisansüstü tezler yaptırmak, makaleler yazdırmak.
  • Akademik araştırma makaleleri yazılmasına destek vermek, teşvik etmek.
  • Sempozyum, panel, kongre, konferanslar düzenlemek.

7. Filistin Olayını Sürekli Gündemde Tutmak, Unutturmamak

  • Sürekli basın açıklaması yapmak.
  • Konferans-çalıştay-seminerler organize etmek.
  • Düzenli televizyon programları yapmak.
  • Lise-üniversitelerde konferanslar, paneller, çalıştaylar düzenlemek.
  • Sürekli el ilanları dağıtmak ve sokak afişlemeleri yapmak.
  • Sosyal medyada sürekli değişik açılardan meseleyi yazmak, konuşmak.

8. Filistin Olayının Sanat Dünyasında Ele Alınıp İşlenmesini Sağlamak

  • Film-kısa film-animasyon-bilgisayar oyunları yapmak, yapılmasını teşvik etmek.
  • Videolar hazırlamak. 
  • Şiir, hikâye, karikatür, bilgi yarışmaları düzenlemek.
  • Resim sergileri açmak.

Henüz vakit varken ve

“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.” (14/İbrahim 46).

      “Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (26/Şuara 227)


[1] Peace to Prosperity, “A Vision to Improve the Lives of Palestinian and Israeli People”, The White House, January 2020;  Peace to Prosperity, “The Economic Plan: A New Vision for The Palestinian People”, The White House, 2019.

[2] Bekir Şirin, “İşte Yüzyılın Anlaşması”na Dair Bilinmeyenler ve Bilinmesi Gerekenler”, Millî Gazete, 16 Nisan 2019.

[3] Mustafa Deveci, “Yüzyılın Anlaşması Planının Ekonomi Paketi Açıklandı” Anadolu Ajansı, 25 Haziran 2019. Manama/Mirza el-Huveylidi ve Necla Hibriri “Kushner: Ekonomik Gidişat Ortadoğu’daki Barışın Şartı”, Eş-Şarku’l-Avsat, 26 Haziran, 2019. Yusuf Karataş, “Yüzyılın Antlaşması, Barış Değil İşgal Planı”, Evrensel, 18 Haziran 2019.

[4] Manama/Mirza el-Huveylidi ve Necla Hibriri, agy.

[5] Mustafa Deveci, agy. Manama/Mirza el-Huveylidi ve Necla Hibriri, agy.

[6] Manama/Mirza el-Huveylidi ve Necla Hibriri, agy. Mustafa Deveci, agy.

[7] Mustafa Deveci, agy. Manama/Mirza el-Huveylidi ve Necla Hibriri, agy.

[8] Manama/Mirza el-Huveylidi ve Necla Hibriri, agy.

[9] Manama/Mirza el-Huveylidi ve Necla Hibriri, agy.

[10] Mustafa Deveci, agy.

[11] Manama/Mirza el-Huveylidi ve Necla Hibriri, agy.

[12] Bekir Şirin, agy. Gülşen Topçu, “Filistin-İsrail Arasında Arazi Mübadelesi Olabileceği İddia Edildi”,  Anadolu Ajansı, 29 Ocak 2020.

[13] İşte İsrail’in Yeni Ortadoğu Planı Haritası”, Yeni Mesaj, 22 Ağustos 2023.Bağlantı “BM’de ‘Veto Hakkı Vermemeliyiz’ dedi! Netanyahu’dan Filistin’siz Harita.” Aydınlık,  23 Eylül 2023.

[14]  https://haber.sol.org.tr/dunya/yuzyilin-anlasmasinin-maddeleri-ortaya-cikti-262529 https://www.trthaber.com/haber/dunya/abd-disisleri-bakani-mike-pompeo-bagdatta-414570.html Mohammed Salem, “İsrail Gazetesi (Israel HaYom) ‘Yüzyılın Anlaşması’nı Yayımladı”, Reuters 7 Mayıs 2019. Esat Fırat, “İsrail Gazetesi (Israel HaYom) ‘Yüzyılın Anlaşması’nı Yayımladı”, Anadolu Ajansı, 7 Mayıs 2019. Bekir Şirin, agy. Peace to Prosperity, “A vision to Improve the Lives of Palestinian and Israeli People”, The White House, January 2020; Peace to Prosperity, “The Economic Plan: A New Vision for The Palestinian People”, The White House, 2019.

[15] Mustafa Deveci, agy. Fehim Taştekin, “Trump’ın Damadına Hazırlattığı “Yüzyılın Anlaşması”: Filistin İçin Son Tasfiye Planı”, 31 Ocak 2020, BBC Türkçe.

[16] Fehim Taştekin, “Trump’ın Damadına Hazırlattığı “Yüzyılın Anlaşması”: Filistin İçin Son Tasfiye Planı”, 31 Ocak 2020, BBC Türkçe.

[17]  Hakan Çopur, “ABD Başkanı Trump Sözde Orta Doğu Barış Planını Açıkladı”, Anadolu Ajansı, 28 Ocak.2020.

[18] “Trump ve Netanyahu’nun Kudüs’ü Gasp Planına 3 İslâm Ülkesi Destek Verdi”, Karar, 28 Ocak 2020. Hakan Çopur, agy. “Suudi Arabistan’dan Filistin Mesajı: Adil ve Kapsamlı Bir Çözümü Destekliyoruz”, Eş-Şarku’l-Avsat, 29 Ocak 2020.

[19] Fehim Taştekin, agy. Gülşen Topçu, agy.

[21] Gülşen Topçu, agy.

[22] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51320835 Fehim Taştekin, agy. Bekir Şirin, agy.

[23] “Trump ve Netanyahu’nun Kudüs’ü Gasp Planına 3 İslâm Ülkesi Destek Verdi”. Hakan Çopur, agy.

[24] “Trump’ın Açıkladığı Ortadoğu Barış Planı Ne Öngörüyor?” 28 Ocak 2020, Amerika’nın Sesi. Hakan Çopur, agy.

[26] Gülşen Topçu, agy.

[28] Fehim Taştekin, agy.

[29] Gülşen Topçu, agy.

[30] Gülşen Topçu, agy.

[31] “Trump’ın Açıkladığı Ortadoğu Barış Planı Ne Öngörüyor?”, Yeni Şafak, 29 Ocak 2020. “Trump ve Netanyahu’nun Kudüs’ü Gasp Planına 3 İslam Ülkesi Destek Verdi”, 28 Ocak 2020.  Hakan Çopur, agy.

[32] Hakan Çopur, agy.

[33] “Trump ve Netanyahu’nun Kudüs’ü Gasp Planına 3 İslam Ülkesi Destek Verdi”, 28 Ocak 2020. Hakan Çopur, agy.

[34] Burak Doğan; “Meşal, “7 Ekim Olmasa Belki de Aksa’nın Yıkılışını İzleyecektik’”, Yeni Şafak, 15 Aralık 2023. 

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...