(Umran
Dergisi)
Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olmak üzere çevresi ile birlikte 11 ili içine alan (Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Osmaniye, Malatya, Adıyaman, Adana, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa ve Elâzığ); Lübnan, Kıbrıs, Irak, İsrail, Ürdün, İran ve Mısır’ı da etkileyen “asrın depremi” ve ardından gelen sel felaketi çok farklı boyutlarda ele alınıp analiz edilmeli ve değerlendirilmelidir. Bu farklı boyutlar önceki yazımızda listelenmiştir.[1]
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı felaketin büyüklüğünü görerek duygusallıktan, şartlanmışlıktan uzak bir yaklaşımla mesele objektif, hak ve adalet merkezli ele alınmalı, bunu yaparken de ahiret hayatındaki yargılama asla unutulmamalı ve özellikle başkalarının zarar göreceği meselelerde çok daha fazla hassasiyet gösterilmelidir. Bu yaklaşım sorumluluk sahibi her insanın görevidir. Bu yazıda, deprem-sel bölgesinde yürütülen sosyolojik amaçlı psikolojik savaş, Büyük Ortadoğu Projesi ve Büyük İsrail Projesi kapsamında ele alınıp değerlendirilecektir.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Türkiye
Fas ve Moritanya’dan başlayıp Afrika’nın Kuzeyi, Ortadoğu’nun tamamı, Kafkaslar, Kazakistan, Türk Cumhuriyetleri, Orta Asya, Afganistan, Pakistan ve Bengaldeş’e kadar uzanan, neredeyse tamamında Müslümanların yaşadığı tüm bölge, ‘Büyük Ortadoğu’ diye isimlendirilmektedir. Brzezinski’nin Büyük Satranç Tahtasında[2] ve S. B. Cohen’in Dünya Sisteminin Jeopolitiği kitabında[3] bu bölgenin önemi üzerinde ısrarla durulmaktadır. Bu bölge İslâm, Çin ve Hint gibi üç büyük medeniyetin birbirleri ile arakesit oluşturdukları, buluştukları bir bölgedir. Bu coğrafya kara, deniz ve hava ulaşımında stratejik geçitlere, dünyanın en zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahiptir. Alternatif enerji kaynakları bulunamadığı takdirde gelecekte de bölgenin üstünlüğü devam edecektir. Bölgeyi önemli kılan asıl husus enerji açısından Japonya’nın ve Batı Avrupa’nın bu bölgeye bağımlı olmasıdır. ABD rakiplerini devre dışı bırakabilmek için bu bölgedeki enerji kaynaklarını rakiplerine karşı bir sılah olarak kullanmak istemektedir.[4]
Büyük Ortadoğu diye anılan bölge tarih boyunca dünyayı kontrol etmek isteyen güçlerin hep ilgisini çekmiştir. Bölge jeopolitik öneminden dolayı bütün büyük güçlerin çatışma alanı hâline gelmiştir.[5] Sovyetlerin çöküşü ile ABD’nin bu bölgeyi kontrol edebilmek için bu bölgeye gelip yerleşmesi ve bölgede üsler kurması stratejik hedefleri arasında olmuştur. Bu amacına ulaşabilmek için ABD’de 11 Eylül 2001 provokasyonu yapılmış, ardından ABD önce Afganistan’ı sonra da Irak’ı işgal etmiştir. Böylelikle bölgeye hem doğudan hem de batıdan, en stratejik iki bölgeden girmiştir. Bugüne kadar ABD, bölgeyi tam anlamıyla kontrol edememiştir. Bu nedenle bölgeyi parçalamak istemektedir.
Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm, AB) Büyük Ortadoğu coğrafyasını bölmek amaçlı Büyük Ortadoğu Projesini 1990’dan itibaren hayata geçirmeye çalışmaktadır. “21. Yüzyıl ABD Yüzyılı Olacak” (PNAC) adlı projenin bir alt projesidir. Proje kamuoyuna ilk kez ABD Silahlı Kuvvetleri’ne ait Joint Forces Quarterly adlı derginin Sonbahar 1995 sayısında “The Greater Middle East” ismi ile duyurulmuştur. ABD başkanı Bush 26 Şubat 2003’te Amerikan Girişim Enstitüsü’nde “Ortadoğuda Demokratik Değerlerin Yayılmasını Öngören Planı” ve 9 Mayıs 2003’te 10 yıl içerisinde “ABD-Ortadoğu Serbest Ticaret Bölgesi”nin kurulacağı projesini açıklarken Büyük Ortadoğu projesinin amaçlarını belli boyutlarda açıklamıştır.
Bush’un ulusal güvenlik danışmanı Condolezza Rice’ın, 7 Ağustos 2003’te The Washington Post gazetesindeki yazısında BOP kapsamında 22 ülkenin hedef tahtasına konulup yeniden yapılandırılacaklarını ifade etmesi projenin kapsamı hakkında daha ayrıntılı bilgi edinilmesine imkân vermiştir. Ulusal Demokrası Vakfı’nda 6 Kasım 2003’te Bush, “Ortadoğuyu Özgürleştirme Startejisi”ni; Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Davos’ta Dünya Ekonomik Formu’nda “Büyük Ortadoğuya Reform” projesini açıklamıştır. Dışişleri Bakanı Colin Powell, değişik zamanlardaki konuşmalarında, “İslâm coğrafyasının siyasal olarak değiştirileceğini” belirtmiştir.[6] ABD NATO Konseyi Daimi Üyesi Nicholas Burns, 24 Ekim 2003’te NATO’ya “yeni bir misyon biçilip Büyük Ortadoğu’da konuşlanmasını” istemiştir.[7]
ABD’nin Dışişleri Eski Bakanı siyonist Henry Kissinger 2014 yılında, Amerikan NBR Radyosu’na verdiği demeçte, “1919-1920 yıllarında yapılan ittifaklarla kurulan ulusal sınırlar bir bütün olarak yıkılmalıdır.”[8] açıklaması, Condolezza Rice’in 7 Ağustos 2003’teki açıklaması ile aynı olup Büyük Ortadoğu projesinin yürürlükte olduğunun bir göstergesidir.
BOP’un birbirinden farklı, biri görünür diğeri gizli iki amacı vardır. ABD’li birçok stratejistin ısrarla üzerinde durduğu en önemli nokta, gelecekte ABD’ye karşı değerler sistemi bazında kafa tutacak ve ABD yayılmayıcılığını durduracak İslâm medeniyetinin nasıl tarumar edilebileceğidir. ABD yönetiminin kamuoyuna dönük yaptığı yazılı ve sözlü açıklamalardan BOP’un görünür ve gizli amaçları aşağıdaki gibi özetlenebilir:[9]
BOP’un Görünür Amaçları
· Bölgedeki kitle imha silahlarının kontrol edilmesi, yaygınlaştırılmasının engellenmesi,
· Bölgedeki terör odaklarının kurutulması, terörle mücadelenin sürekli hâle getirilmesi,
· Totaliter rejimlerin demokratikleştirilmesi,
· Serbest piyasa ekonomisinin yaygınlaştırılması,
· Bölgenin modernleştirilmesi,
· İnsan haklarının ve özgürlüklerinin geliştirilmesi,
· Kadınlara eşit haklar tanınması,
· Radikal İslâmî unsurların temizlenmesi,
· Dinî eğitimde reform yapılması.
BOP’un Gizli Amaçları
· Müslümanlardan ABD’ye karşı ortaya çıkabilecek olan bir meydan okumayı kırmak.
• “Ilımlı İslâm” adında yeni bir din inşa ederek kaos meydana getirmek.
• Bölgeyi, etnik, mezhep ve din eksenli olarak paramparça edecek tarzda yeni uluslar, yeni mezhepler ve yeni dinler ortaya çıkarıp bölgeyi sürekli çatışma içerisinde tutmak.
• 22 ülkenin sınırlarını değiştirmek (Şekil 1).
• Devletlerin uluslararası sermayeye göre yapılandırılmasını sağlamak.
• Bölgedeki enerji kaynaklarını, su kaynaklarını, ulaşım yollarını ve stratejik madenleri kontrol ederek buralara bağımlı olan ve gelecekte ABD’ye rakip olabilecek güçleri zayıflatmak.
• İsrail’in güvenliğini sağlamak ve Büyük
İsrail’i kurmak.
Şekil 1: Büyük Ortadoğu Projesine İlişkin Harita
Görünen o ki 100 yıl sonra Şer İttifakı, BOP kapsamında ikinci Sevr projesini ve ikinci Sykes- Picot Antlaşması’nı yürürlüğe sokmak istemektedir.
Büyük İsrail Projesi (BİP) ve Türkiye
Siyonist
hareketin temel hedeflerinden biri, Büyük İsrail’i kurma amaçlı olan (“Büyük
İsrail Projesi”) hayata geçirmektir. Siyonist İsrail’in bir çıbanbaşı olarak,
bu coğrafyada sürekli kavga ve gerilim sebebi olması, Siyonizm’in amentü
şartlarından biri olan “Vaat Edilmiş Topraklar” meselesinde gizlidir.
Siyonistler, dindar olmamalarına karşın Yahudilerin dinî duygularını harekete
geçirebilmek için dinî terminolojiyi çarpıtarak kullanmayı bir yöntem olarak
benimsemişlerdir. En çok da Tevrat’taki Tekvin 15/18 ayetini istismar etmişler
ve etmektedirler: “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar bu diyarı
senin zürriyetine verdim.” (Tekvin, 15/18) Siyonist önderler, bunu, inançları
ne olursa olsun Allah tarafından yalnızca İsrailoğulları’na, yanı bir ırka
yapılmış bir vaat olarak kabul etmekte ve tüm Yahudilere benimsetmeye
çalışmaktadırlar. Hareketin başlatıcı önderi Herzl, 1902’de yazdığı Altneuland
adlı romanında, “Ülkenin toprakları Akdeniz’den Fırat nehrine, Güney
Filistin’den Lübnan’a kadar uzanıyordu”[10] derken vaat edilmiş topraklara
işaret etmekteydi. Herzl’i takip eden
bütün Siyonist liderler bu hedefe önemle vurgu yapmışlardır: “Madam Golda Meir:
Bu ülke bizzat Allah tarafından yapılmış bir vaadin gerçekleşmesi olarak
mevcuttur. Menahem Beghin: Bu toprak bize vaat edilmiştir ve bizim bu toprak
üzerinde bir hakkımız vardır… İsrail
Peygamber’in toprağı İsrail halkına teslim edilecektir. Tamamı ve ilelebet. Ben
Gurion: Statükoyu devam ettirmek söz konusu değildir. Dinamik, genişlemeye
yönelik bir devlet meydana getirmek zorundayız. Moşe Dayan: Bizler Tevrat’a
sahipsek, kendimizi Tevrat ehli olarak görüyorsak, Tevrat topraklarına da, yani
Hâkimler ve Hz. İbrahim’den Hz. Musa’ya kadarki peygamberlerin topraklarına,
Kudüs’e, Halil’e, Eriha’ya ve daha başka yerlere sahip olmamız gerekecektir.
Bizler devletin sınırlarını tespit etmek mecburiyetinde değiliz.”[11]
Vaat edilmiş topraklar diye bahsedilen bölge, Mısır, Ürdün, Lübnan, Filistin, Suriye, Irak ve Türkiye’nin bir kısmını kapsamaktadır. İsrail’in, kurulduğu günden bugüne kadar adım adım topraklarını genişletmesi, komşuları ile hep savaş hâlinde olması ya da komşularını birbiri ile savaştırmaya çalışması Büyük İsrail projesinde benimsenen bir stratejinin ürünüdür. Siyonist yöneticiler, Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların ele geçirilebilmesi için bu coğrafyadaki ülkelerin kaosa çekilerek bölünmesini ve yerlerine birbirleri ile kavgalı, İsrail’e muhtaç küçük devletlerin -adeta şehir devletleri- kurulmasını bir strateji olarak benimsemişlerdir. Siyon Önderlerinin Protokolleri’nde yer alan beşinci ve onuncu protokolde bu açıkça ifade edilmektedir.[12]
Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te yayınlanan Kivunim (Yönelişler) dergisinde “80’li Yıllar İçin İsrail’in Stratejik Planları” adlı bir makalede “böl, parçala, savaştır ve yok et!” ifadesi kullanılarak Siyonist stratejinin ana hatları özetlenmektedir:
“Bu ülkenin (Mısır) ayrı coğrafi eyaletlere bölünmesi, bizim Batı cephesi üzerinde, 1990’lı yıllar için siyasî hedefimiz olmalıdır. Böylece Mısır bir kere parçalandıktan ve merkezî iktidardan yoksun bırakıldıktan sonra Libya, Sudan ve diğer uzak ülkeler aynı çözülmenin içine gireceklerdir. Yukarı Mısır’da bir Kıptî devletinin kurulması ve daha az öneme sahip bölgesel kimliklerin oluşturulması barış antlaşması yüzünden şimdilik geciktirilmiş, fakat uzun vadede kaçınılmaz olan bir gelişmenin anahtarıdır.
Lübnan’ın beş eyalete bölünmesi... Arap dünyasının bütününde meydana geleceklerin müjdesini veriyor. Suriye ve Irak’ın etnik veya dinî kıstaslar bazında belli bölgelere ayrılması, uzun vadede İsrail için öncelikli gaye olmalıdır. Bunun birinci safhası ise, söz konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.
Suriye’nin etnik yapıları, kendisini parçalanmaya hazır hâle getiriyor: Suriye’nin deniz sahili boyunca bir Şii devleti, Halep’te ve Şam’da birer Sünni devleti kurulabilir. Her hâlükârda Huran’la birlikte Ürdün’ün kuzeyinde -belki de bizim Golan’ımız üzerinde- kendi devletini oluşturmayı ümit eden bir Dürzi kimliği de ortaya çıkabilecektir... Petrolce zengin ve iç mücadelelerin pençesindeki Irak, İsrail’in nişan çizgisindedir. Onun dağılması bizim için Suriye’ninkinden daha önemlidir, zira Irak yakın vadede İsrail için en ciddi tehlikeyi temsil etmektedir.”[13]
Büyük İsrail projesinin en büyük destekçileri başta ABD olmak üzere Şer İttifakı’dır. Yukarıda yer verilen Siyonizm’in bölge stratejisinin benzerinin “Kudüs Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nün Raporu”nda da yer alması bunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Raporda, “İsrail'in güvenliği için, Irak’ın üçe, Suriye’nin üçe, Lübnan’ın beşe, Türkiye’nin Sünni, Alevi ve Kürt merkezli olarak üçe ve İran’ın Sünniler, Şiiler, Persler ve Türkler olarak dörde bölünmesi” öngörülmektedir.[14]
Öngörülen bu stratejide hedef ülkeler din, mezhep ve etnik merkezli olarak bölünmek istenmektedir. Şer İttifakı’nın Irak operasyonunun başından beri Irak için “Kuzey’de Kürtler, Ortada Sünniler ve Güneyde Şiiler” söylemi, tam bir psikolojik savaş unsuru olarak Irak’ın önce zihinsel sonra da fiilî olarak bölünmesini sağlamıştır. Bugün bu söylem Suriye, Libya, Yemen ve Sudan için kullanılmaktadır. Hukuken olmasa bile fiilen Irak 3’e Suriye 4’e, Libya 2’ye, Sudan 3’e ve Yemen de 2’ye bölünmüştür. Bu stratejiye göre hedef ülkeler İran ve Türkiye’dir.
Deprem-sel felaketi sürecinde bölgede yürütülen sosyo-psikolojik savaş, bu açıdan, duygusal değil gerçekçi bir şekilde değerlendirilmelidir. Kurulması planlanan Kürdistan devleti, Siyonizm’in Büyük İsrail projesi stratejisinde sadece bir Truva atı özelliği taşımaktadır. (Bunun için Molla Mustafa Barzani’nin Zehir Yüklü Bulutlar kitabında dönemin ABD Başkanına yazdığı mektubun okunması gerekir.) Siyonist önderlerin, örgütlerin ve destekçilerinin yol boyu kullandıkları ifadeler bunu teyit etmektedir: “Ariel Şaron: Türkiye bu proje çerçevesinde ilgi alanımız içerisindedir. Begin Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi Uzmanı Edy Cohen: İsrail’in bağımsız Kürdistan’a ihtiyacı vardır. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra kazanan güçler, Kürtlere bağımsızlık sözünü verdi ancak bu söz yerine getirilemedi, şimdi bunun zamanı geldi.
Philip Gordon (Eski ABD Başkanı Obama’nın danışmanı, Dışişleri Bakan Yardımcısı), Jewish Weekley, ‘Kürtler Hâlâ Bekliyor!’ başlıklı yazısında: Türkiye, İran, Suriye, Irak ve Rusya’da dağılmış Kürtler bağımsız bir devlet kurmadıkça Orta Doğu’ya huzur gelmez. Hillary Clinton (ABD Eski Dışişleri Bakanı): Suriye devletinin yıkılması İsrail’in çıkarınadır. İsrailli Bakan Ayelet Şaked (2016): Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt Devleti kurulmalıdır.”[15]
Bu bağlamda dikkat çekici bir başka nokta, Katolik dünyasının ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Françesko’nun Irak ziyareti kapsamında 8 Mart 2021’de Kuzey Irak’a özellikle gitmesidir. “Papa'nın ziyareti şerefine bastırılan hatıra pulunda Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars ve Güneyi ile İskenderun, Gaziantep, Mardin, Hakkâri ve Kuzeyi ‘Büyük Kürdistan’ olarak gösterilmiştir.”[16] Papa pulu haritasına Büyük Ortadoğu ile Büyük İsrail projeleri gerçek anlamıyla yansımıştır.
ABD Genelkurmay Başkanı sonra da Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM komutanı 4 Mart 2023 tarihinde Suriye’nin Kuzeyinde PKK/PYD/YPG’yi, 7 Mart 2023 tarihinde de ABD Savunma Bakanı ve Almanya Dışişleri Bakanı, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni Barzani’yi ziyaret etmiştir.[17] Batılı 9 ülkenin konsolosluklarının terör gerekçesiyle kapatılması, vatandaşlarına İstanbul’a gelmemelerinin söylenmesi, İstanbul’da bir savaş gemisi üzerinde ABD büyükelçisinin basın açıklaması yapması, Ege denizinde ABD savaş gemilerinin, İskenderun yakınlarında ABD 6. Filosu’nun bulunması ile bu ziyaretleri birleştirdiğimizde Şer İttifakı’nın Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail ve Şehir Devletleri projeleri kapsamında bölgeyi paramparça etmek istedikleri çok daha rahat görülebilir. Afet bölgesindeki söylemlere ve olaylara bu açıdan bakmakta fayda vardır.
Deprem-Sel Bölgesinde Yürütülen Sosyo-Psikolojik Savaş Merkezli Hibrit Savaş
Şer İttifakı/Şer cephesi (ABD, Siyonizm, İngiltere, İsrail, AB)’nin genelde tüm Türkiye’de, özel olarak da deprem-sel bölgelerinde din, etnik, mezhep ve göçmen düzleminde bir psikolojik ve sosyolojik savaş yürütmekte olduğu görülmektedir. Hem medya-sosyal medyadan hem de sahada çalışan gönüllülerden alınan bilgiler bu istikamettedir. Geçen yazıda[18] gruplandırılmış sosyo-psikolojik savaş amaçlı söylemlerin 1. Grubu, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ve de BİP (Büyük İsrail Projesi) kapsamında değerlendirilmek amacıyla aşağıda verilmektedir:
· “Alevilerin olduğu yerlere/köylere yardım gönderilmiyor, engelleniyor.”
· “Biz Arap Nusayri olduğumuz için devlet bize yardım göndermiyor.”
· “Hatay Samandağ’ına teröristler geldi, eylem yapacaklar.”
· “Arap, Alevi, Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu illere AFAD gitmiyor.”
· “Hatay’da çadır dağıtılmadı.”
· “Hatay’da onlarca vinç ve iş makinesi AFAD talimatı olmadığı için kullanılmadan bekletiliyor.”
· “Hatay’da Yapı Denetim Müdürlüğündeki evraklar yok ediliyor.”
· “Valilik İBB’yi Hatay’dan çıkartmaya çalışıyor.”
· “HDP’li belediyenin yardım aracına el konuldu.”
· “Avrupalı yetkililer: Suriye tarafında yıkım çok fazla, Türkiye’ye yeni bir göç dalgası olacak.”
· "Burada iç savaş var, Suriyeliler yağmaya başladı."
· “Hatay elden gidiyor. ‘Hatay’ın nüfusu 1 milyon 670 bin. Resmî verilere göre 500 bin civarında Suriyeli var. Ama gayrı resmî sayı 800 binin üzerinde. Yaklaşık her 2 kişiden biri Suriyeli. Hatay’daki doğumların yüzde 75’ini Suriyeli kadınlar yapıyor. Yeni doğan her dört çocuktan üçü Suriyeli. Savaş psikolojisi hormonları bozmuş. 11 ayda doğum yapan, altı yılda altı çocuk yapan Suriyeli kadınlar var. Çoğunun üç-dört eşi var ve hepsi de çok çocuk yapıyor. Demografik yapı bizim aleyhimize gelişiyor. 12 yıl sonra belediye başkanının Suriyeli olması hiçbirimizin hoşuna gitmez.”
“Suriyeliler Samandağ'da yağma yapıyor.”
“Suriyeliler Fenerbahçe tırını yağmaladı.”
“Suriyeli, deprem çalışmalarında itfaiyecinin telefonunu çaldı.”
· “KYK yurtlarına daha çok Suriyelilerin yerleştirildiği, bu kişilerin odalarda nargile içtikleri ve müstehcen içerikli görüntüler paylaştıkları.”
· “Kapılar açıldı, Suriye’den yüz binlerce sığınmacı getiriliyor.”
· “Türkiye-Suriye sınırındaki bazı duvarlar yıkıldı, çeteler Türkiye’ye giriyor.”
· “Bir Afganlı, çıkan cesetlerin elini kesip altınlarını çalıyor.”
· “Mersin KYK’da kız öğrenciler Suriyeli erkekler tarafından taciz ediliyor.”
· “Mersin’e gönderilen akaryakıt gemisi, EPDK tarafından engellendi.”
· “Depremde hasar gören Mersin Şehir Hastanesi boşaltılıyor.”
· “Ses vermedim, çünkü Suriyeli olduğum için beni enkazdan çıkarmazdınız.”
Yukarıdaki ifadelerin bir kısmı medyada yer almış, bir kısmı da yöreye giden gönüllüler tarafından tespit edilmiş ve doğrulanmıştır. Özellikle “Alevilerin olduğu yerlere/köylere yardım gönderilmiyor, engelleniyor.”, “Biz Arap Nusayri olduğumuz için devlet bize yardım göndermiyor.”, “Arap, Alevi, Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu illere AFAD gitmiyor.” ifadeleri Samandağ’ı gibi yerlerde yaşayan halkın belli bir kesiminin depremin ikinci günü yardım amaçlı giden gönüllülere bizzat söyledikleri ifadelerdir. “Ses vermedim, çünkü Suriyeli olduğum için beni enkazdan çıkarmazdınız.” ifadesi Suriyeli bir göçmene ait televizyon kanallarında canlı yayında verilmiştir. Videosu sosyal medyada paylaşılmaktadır. Burada bu söylenenlerin doğru ve gerçek olduğu söylenmemektedir. Burada dikkat çekilen husus, bu söylemler üzerinden bir kampanyanın yürütüldüğüdür. Bütün bunları göz önüne aldığımızda Şer İttifakı’nın bölgede göçmenler üzerinden hibrit savaş stratejisini uygulamakta olduğunu söyleyebiliriz.
Hibrit savaşta ‘rakip tarafın toplumsal hassasiyetleri ve zafiyetleri’ hedef hâline getirilmektedir. Şuurlu bir şekilde kargaşa oluşturularak saldırının fark edilmemesi istenmektedir. Düşman kuvvetlerin imha edilmesinden ziyade, sistemlerin imhası veya işlemez hâle getirilmesi daha önemlidir. Hedef ülkenin siyasi otoritesini, itibarını yıkmak, iradesini felç etmek öncelenmektedir.[19]
Hibrit savaş stratejisinde “promoter” diye isimlendirilen [20] ana örgüt adına hareket eden ve ana örgütün gözükmemesini, öne çıkmamasını, tartışılmamasını sağlayan, onun masum olduğu görüntüsünü veren, ana örgütle organik bağı gözükmeyen paravan, maske takmış örgütler ya da taşeron örgütler kullanılmaktadır. Hibrit savaşta hedef ülkeleri istikrarsızlaştırmak amacıyla “yabancı savaşçılar”, “göçmenler”, “göçmen savaşçılar”, “kaçak mahkûmlar”, “asker kaçakları” promoter olarak kullanılmaktadır.[21]
Deprem bölgesinde yukarıda özet olarak verilen söylemler dikkate alındığında böyle bir olgunun varlığı çok açık bir şekilde hissedilmektedir. Genel olarak din, dil, inanç, mezhep, kültür-medeniyet, örf, âdet, gelenek, görenek, ekonomik farklılaşma gibi özellikler insanlar arasında farklı etkileşimlere, gerilimlere sebebiyet verebilmektedir. Psikolojik olarak gerilimlerin derinleşmesi, sosyal fay hatlarının ortaya çıkmasına imkân sağlamaktadır. Hatta aralarındaki gerilimler, bazen fiilî çatışmaya dönüşebilmektedir.
Bu nedenle hibrit savaş bağlamında göçmenler, hedefe konan ülkede yeni fay hatları oluşturmak amaçlı kullanılmaya çalışılmaktadır. Göçmenlerin “gettolar oluşturması” ya da yerli halkla arasına mesafe koyması, yerli halkın sosyo-kültürel yapısına, inanç yapısına, örf, âdet, gelenek göreneklerine, ekonomik yapısına, aile yapısına ters düşecek davranışlar sergilemesi, hibrit savaşın beyin takımı tarafından özel olarak değerlendirilmekte, bu farklılaşmanın tezada dönüşüp çatışmaya sebebiyet verebilmesi için çalışılmaktadır. Süreç iyi takip edilip gerekli çatışma ortamı oluşabilmesi için özel strateji ve taktikler geliştirilmekte, göçmenler içerisine yerleştirdikleri özel aktörler/ajanlar devreye sokulmaktadır.
Bu yaklaşımla, ülkede meydana gelen ekonomik ve sosyal sorunların kaynağı olarak göçmenler gösterilmekte, yerli halk tahrik edilmektedir. Hatta göçmenler adına göçmenlerle hiç ilgisi olmayan ajan provokatörler ya da parayla satın alınmış suçlular aracılığıyla ya da göç sürecinde göçmen olarak aralara yerleştirilmiş profesyonel ajanları aracılığıyla yerli halka saldırılmakta, dükkânları, işyerleri tahrip edilmekte, çocukları, kadınları, kızları taciz edilmektedir. Bu büyük afet sürecinde göçmenler üzerinden bu kampanyanın yürütüldüğü gerçeği göz ardı edilmemelidir. Hibrit savaşın ana mekanizması bir taraftan bunları yaptırırken diğer taraftan elindeki medya ve sosyal medya aracılığıyla her türlü kötülüğün kaynağı olarak göçmenleri ve onları ülkelerine geri göndermeyen siyasi iktidarları göstermektedir.
Siyasi iktidarlar gerekli basireti, dirayeti gösteremediği, şeffaflığı, berraklığı ortaya koyamadığı, kendi içerisinde tezatlar sergilediği, kendi hatalarını görmeyip hep başkalarını suçladığı zaman, göçmenler üzerinden başlatılan kampanyanın sonucu olarak bedel ödemektedirler.
Göçmen psikolojisi ile afetzede psikolojisi dikkate alınarak süreç çok hassas bir şekilde yönetilmelidir. Afetlerden çok olumsuz etkilenen yerlilerle göçmenler arasında süreç iyi yönetilemediği zaman çatışmaya kadar uzanacak çok ciddi gerilimler meydana gelebilir, getirilebilir. Bu bölümün başında yörede konuşulanlardan bir kesiti vermemizin sebebi, içlerinde barındırdıkları gerilim ve tehlikenin boyutlarının çok büyük olmuş olmasından dolayıdır. Afet bölgesinin bazı yörelerinde yaşayan halkın bir kesimi kendisini ‘ikinci sınıf vatandaş’, ‘dışlanmış vatandaş’ görmekte ve de bunu seslendirmektedir. Bu şuur altı, asrın afeti olgusunda bilerek ya da bilmeyerek, şuurlu ya da şuursuz bir şekilde dışa yansımaktadır.
Psikolojik savaş ajanlarının bunları veya benzerlerini uydurup kullanması, yayması normaldir. Düşman düşmanlığını yapacaktır. Asıl tehlike bazı yörelerde özellikle güneydoğuda, deprem-sel bölgelerinde yaşayan halkın şuuraltında meydana gelen bu sosyolojik zehirlenmenin farkına varılamaması, varılmamış olması ya da yok varsayılması, önemsenmemesidir.
Afet bölgesinde, yerli halk arasında yukarıdaki ifade edilenleri göz önüne aldığımızda birbirini etkileyen ve arakesitleri oluşan dört ana fay hattının meydana geldiği görülmektedir:
· Mezhepsel Eksen: Alevi-Nusayri-Sünni
· Etnik Eksen: Türk-Kürt-Arap
· Etnik-Mezhepsel Eksen: Sünni Türk/Kürt-Alevi Türk/Kürt-Nusayri Arap
· Göçmen Eksen: Etnik ve Mezhepsel Düzlemde, Yerli Halk-Göçmenler.
Oluşan bu fay hatları, bu coğrafyada hayata geçirilmek istenen Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail, Kaos, Şehir Devletleri ve İslâm’ın İslâm’la Savaşması projeleri için son derece önemlidir. Bu dört eksende meydana gelen fay hatlarında ne derece enerji vardır, şimdilik bilmiyoruz. Ancak Şer İttifakı ve onun yerli işbirlikçileri tarafından her fırsatta bu fay hatları kaşınacaktır/kaşınmaktadır. Gözlenen o ki sahada sosyolojik savaş amaçlı çok ciddi bir psikolojik harekât yürütülmektedir. Özellikle hibrit savaş kapsamında Şer İttifakı’nın istihbarat ağı, Suriyeli göçmenler ve ‘Nusayri Araplar’ üzerinden bir provokasyon yapabilir.
11 ilde meydana gelen deprem sonrasında Türkiye’nin 4. seviye deprem ilanı yaparak dünyadan yardım istemesi sonucu bölgeye, Şer İttifakı’nın da içinde bulunduğu yaklaşık 76 ülkeden arama ve kurtarma ekipleri gelmiştir. ABD, İngiltere, İsrail, İtalya, İspanya ve Fransa’dan gelen ekipler genellikle istihbarat ağırlıklıdır. Türkiye’ye deprem bölgesine yardım amaçlı olarak gelen ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) böyle bir yapıdır. Wikileaks belgelerine göre “CIA’nın Finansal Kolu” olup ABD’nin “dış yardımını” yöneten kurumlardan biridir. ‘Arap Baharı’na, Suriye ve Irak’taki terör örgütlerine, Venezuela’daki protestolara finansal destek sağlamıştır.’ Kadife darbeci ‘Soros’la birlikte özel bir ilişkisi bulunmaktadır.’ Böyle bir yapıdan 160 personel 6 Şubat’ta Türkiye’deki deprem bölgesine gelmiştir. 34 DART (USAID’in Afet Yardım Müdahale Ekibi) personeli bölgede kalmış, diğerleri 20 Şubat’ta Türkiye’den ayrılmışlardır.[22]
ABD’nin yayımladığı raporda, depremle ilgili ABD ‘yardımları, bizzat USAID ekiplerince Adıyaman’ın Karagöl köyüne, Hatay’ın Hassa ve Samandağ ilçelerine, Kahramanmaraş’ın Elbistan, Göksun ve Pazarcık ilçelerine verilmiştir.[23]
USAID raporunda 1 Mart itibarıyla Hatay’dan yaklaşık 774 bin, Adıyaman’dan 489 bin 100 ve Kahramanmaraş’tan en az 252 bin 300 kişi olmak üzere tüm deprem bölgesinden yaklaşık 2,7 milyon kişinin göç ettiği ifade edilmektedir. Raporda yaklaşık 14 milyon kişinin olumsuz etkilendiğinin ve bölgenin “demografik yapısında” iç göçten dolayı bir değişimin olduğunun altı çizilmektedir. Raporda dikkat çekilen başka bir konu da ABD Dışişleri Bakanlığı Nüfus, Mülteciler ve Göç Bürosu’nun (PRM) UNICEF’in geçici barınaklara dönüştürülen 100’den fazla gençlik merkezindeki çalışmalara katıldıkları, kimsesiz çocuklarla özel olarak ilgilendikleri, onları daha güvenli bölgelere taşıdıkları olgusudur.[24]
Soros ile iş tutan bir yapının deprem bölgesinde böylesine rahat hareket etmesi, istediği yere istediğini verebilmesi, kimsesiz çocuklarla ilgilenmesi gelecekte ciddi bir tehlike oluşturabilir. O nedenle bu yapının ilişki kurduğu tüm yapılar mercek altına alınıp takip edilmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır. “ABD’li diplomatlar hemen deprem bölgesinde olmalı ve ihtiyaçları bağımsız olarak belirlemeli. Türk Hükûmeti, örneğin deprem bölgesindeki Kürt kasabaları ve köylerine yardım etmek istemezse, ABD bunu doğrudan yapmalı!”[25]
Yukarıda dikkat çektiğimiz ABD’nin USAID yardım ekibinin özellikle Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay (Samandağ, Antakya, İskenderun) ile ilgilenmesi bu açıdan değerlendirilmelidir. USAID ekibinden geride kalan ve köylere giden 34 DART (USAID’in Afet Yardım Müdahale Ekibi) personelinin faaliyetleri çok dikkatli şekilde takip edilmeli ve ilişki zincirleri ortaya çıkarılmalıdır. Asrın afetinde dikkat çeken bir başka nokta da Şer İttifakı’nın, “Suriye’deki depremzedelere yardımı” ileri sürerek Türkiye ile Suriye arasında daha fazla sınır kapısının açılmasını istemesidir. Böyle bir zamanda Şer İttifakı Suriyeli depremzedelere yardım etmek için Irak, Ürdün ve Lübnan’ı ve Suriye’nin Lazkiye ve Tartus limanlarını çok rahat bir şekilde kullanabilirdi. Fakat kullanmak istememektedir? Niçin? Gerçekte amaçları Suriye’ye yardım değildir. Suriye’deki depremzedelere yardım adı altında gizli örgütlerini, Türkiye’ye ve Suriye’ye getirip halkın arasına doğal olarak yerleştirmektir. Yardım kuruluşu adı altında Türkiye ve Suriye’ye sokulacak olan bu gizli ihanet şebekesi yeri ve zamanı gelince harekete geçirilecektir. Bu Türkiye’ye karşı kurulmak istenen bir başka tuzaktır!
Sonuç
Asrın felaketi olarak nitelendirilen ve yaklaşık 14 milyon insanı ve ekonomiyi derinden etkileyen bir kargaşa ortamında, hemen hemen her şeyini kaybetmiş farklı toplum kesimlerinin kolayca tahrik edilip bir sosyal patlamaya sebebiyet verilmesi mümkündür. Yukarıda ifade edilen dört fay hattında oluşan gerilim hem millet hem gönüllü kuruluşlar hem de devleti yönetenler tarafından bu açıdan mutlaka değerlendirilmeli, gereken tedbirler alınmalıdır.
Böyle bir sosyal patlamanın meydana gelmemesi için başta siyasetçiler olmak üzere depremden fiilen mağdur olmamış farklı toplum kesimlerinin, özellikle dinî hassasiyeti yüksek olanların, sosyal gerilimi düşürme konusunda aşırı hassas olmaları, kısır parti çekişmelerine girmemeleri önemlidir. Hangi siyasi parti olursa olsun, tüm siyasiler hep birlikte hareket ederek, birbirine muhalefeti şimdilik terk ederek insanların temel haklarını -insanın sağlıklı yaşam hakkı doğrultusunda- toplumun lehine olacak şekilde çözüme kavuşturmak üzere omuz omuza vermelidir.
Müslümanlar herkese karşı affedici, merhametli ve şefkatli davranmalıdırlar. Bu başarıldığı takdirde ülkenin birlik ve beraberliği sağlanacaktır. Bu büyük afet en az zararla atlatılarak ülke içinde barış ve huzurun kapıları açılacaktır. Böyle bir dayanışmaya sahip bir ülkeyi, Şer İttifakı’nın yıkması da mümkün değildir. Bunun için Şer İttifakı’nın istismar edip kullanabileceği tüm olumsuzluklar adil bir şekilde ortadan kaldırılmalıdır.
Bununla beraber aşağıdaki tedbirlerin acil olarak alınması gerekmektedir:
· Afetler zinciri sonucu meydana gelen iç göç olgusunun yörenin demografik yapısını değiştirmesine, yörede etnik-mezhepsel-göçmen fay hattının meydana gelmesine müsaade edilmemelidir.
· Türkiye sosyo-psikolojik savaş merkezli bir hibrit savaşın muhatabıdır. Bu savaşın en etkin unsurlarından biri promoter olarak kullanılan yabancı göçmenler ve savaşçılardır. Bu nedenle yaklaşık 5-6 milyon civarındaki yabancı göçmenlerin Türkiye’nin belli bölgelerinde yerli nüfusun aleyhinde olacak bir oranda yerleşmesine müsaade edilmemelidir.
· Yabancı göçmenlerin, ülkelerine güvenli bir şekilde dönmelerinin çareleri aranmalıdır. BM sorumluluk üstlenmelidir.
· AB ile 2013 yılında imzalanan “Geri Kabul Antlaşması” iptal edilerek göçmenlerin/sığınmacıların AB ülkelerine gitmesinin yolu açılmalıdır.
· Afet bölgesinde yabancılara mülk satışı yapılmamalıdır. Yerli insan unsuru üzerinden yapılan hileli satışlar deşifre edilip hukuki işlem yapılmalıdır.
· Türk vatandaşlığı verilen yabancıların özellikle Suriyelilerin ilişki zinciri özel takip altına alınmalıdır.
· Hatay, Akdeniz’e çıkışın çok önemli bir çıkış kapısı ve ticaret alanıdır. Bu nedenle stratejik öneme haizdir. Hatay Suriye haritalarında, Suriye toprağı gösterilmektedir ve Suriye buranın kendisine ait olduğunu iddia etmektedir. Yol boyu Suriye yönetimi PKK’yı korumuş, Suriye’nin PKK üssü olarak kullanılmasına imkân vermiştir. Suriye’nin bu yaklaşımlarından dolayı 1980 yılında Hatay’da yabancılara toprak satışı yasaklanmıştır. Ancak 2000 sonrasında bu yasak kaldırılarak yabancılara mülk satışlarına izin verilmiştir.[26] Bu satışlar bugün durdurulmalı hatta mümkünse yapılan tüm satışlar iptal edilmeli ve devlet tarafından geri alınmalıdır.
· Afet Bölgesindeki demografik yapıdaki değişim sorunu, Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail, Şehir Devletleri ve İslâm’ın İslâm’la Savaştırılması projeleri bağlamında değerlendirilip gerekli tedbirler alınmalıdır.
Bugün Şer İttifakı’nın satranç tahtasında piyon olarak yer alanlara, 1. Dünya Savaşı’nda piyon olarak yer alan Şerif Hüseyin ve oğullarının akıbetini unutmamalarını tavsiye ederiz. Süreçte yapılacakların hepsi en güzel tarzda mücadele ilkesine göre olmalıdır. Bu ilke söylenmesi gerekeni, yapılması gerekeni en estetik, en hikmetli ve en basiretli bir şekilde, muhatabın kalbini etkileyebilecek ve etkilenip öğüt alabilecek bir üslupta, bir tarzda ifade etmek veya yapmak demektir. Muhatabın kalbinde, vicdanında titreme meydana getirebilmektir, düşünmesini sağlayabilmektir. Kötülükleri iyilikle uzaklaştırabilmektir. Bedduacı değil duacı olmaktır. Kendi içinde tutarlı olmaktır. Sabrıyla dağ devirmektir. Özellikle siyasetin dili kin ve nefretle bozulmamalıdır. Bugün, kendisini öldürmek isteyen kardeşlerine karşı Hz. Yusuf gibi davranma ve Yusuf gibi, “Bugün size karşı sorgulama-kınama yoktur.” diyebilme günüdür.
Bu ülkeyi seven insanların kendi nefisleri aleyhine de olsa hakkı ayağa kaldırması ve adaleti hakım kılması şarttır, hatta zorunludur (5 Mâide 8). Bugün büyük afetin neden olduğu kargaşa ortamında medya ve sosyal medya üzerinden yayılan aslı astarı olmayan yığınla kirli bilgi, tahkik edilmeden alınıp paylaşılmaktadır (4 Nisa 83). Bu, son derece yanlış ve tehlikelidir.
Henüz vakit varken!
[1] Burhanettin Can, “Bugün, Öncelikle Birlik, Beraberlik, Fedakârlık, Dayanışma, Yardımlaşma Günüdür”, Umran, 2023, sayı: 343.
[2] Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertuğrul Dikbaş& Ergun Kocabıyık, Sabah Yayınları, İstanbul,1997, s.38-51.
[3] Yaman Törüner, “Büyük Ortadoğu Projesi”, Milliyet, 26 Şubat 2004.
[4] Özcan Buze, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Yeni NATO”, Teori, 2004, sayı: 172, s. 3-19.
[5] Zbigniew Brzezinski, age., s. 38-51.
[6] Özcan Buze, agy., s. 3-19.
[7] R. Nicholas Burns, “Büyük Ortadoğu ve NATO’nun Geleceği”, Teori, 2004, sayı: 172, s. 39-44.
[8] Mehmet Yuva, Aydınlık 10 Eylül 2014.
[9] R. Nicholas Burns, agy., s. 39-44. Özcan Buze, agy., s. 3-19. Süreyya Özyurtkan, Büyük Ortadoğu Projesi ve Psikolojik Savaş, Tem Vakfı, Uluğbey Kitabevi, İstanbul, 2006, s.796-898.Yaman Törüner, agy. İbrahim Karagül, “Chavez, Gizemli Uçak, BOP: Petrol, Senaryo, ortak Kader”, Yeni Şafak, 11 Mart 2004. Burhanettin Can, “21. Yüzyıl Haçlı Savaşlarında yeni Bir Tuzak: Ilımlı İslam Cumhuriyeti”, Umran, sayı: 117, 2004, s.15-25.
[10] Roger Garaudy, İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996, s. 230-234.
[11] Roger Garaudy, age., s. 171-190.
[12] Kemal Yaman, İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971.
[13] Hakan Yılmaz Çebi, İsrail’in Şifresi, Pegasus, İstanbul, 2006, s. 39-66.
[14] Naim Babüroğlu, “Kırılma Noktaları ve Yüzyılın Projesi”, Yeniçağ, 8 Mart 2023. Noam Chomsky, Kader Üçgeni: ABD-İsrail ve Filistinliler, İletişim Yayınları, İstanbul, 1993.
[15] Ufuk Çoşkun, “Amerika’nın ve İsrail’in PKK Devleti Projesi”, Milat, 16 Mart 2023.
[16] Naim Babüroğlu, “Yüzyılın Projesi Hızlandı: Türkiye Farkında mı?”, Yeniçağ, 1 Mart 2023; https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yuzyilin-projesi-hizlandi-turkiye-farkinda-mi-635618h.htm https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/hatira-pulu-skandali-6305443/ (Erişim, 14 Haziran 2022, 16.23).
[17] https://www.haberturk.com/abd-genelkurmay-baskani-milley-suriyede-sadece-abd-askerleri-ile-gorustu-3571371 (7 Mart 2023). Naim Babüroğlu, “Kırılma Noktaları ve Yüzyılın Projesi”, https://www.kurdistan24.net/tr/story/87187-ABD-Savunma-Bakan%C4%B1 (Erişim, 7 Mart 2023).
[18] Burhanettin Can, “Bugün, Öncelikle Birlik, Beraberlik, Fedakârlık, Dayanışma, Yardımlaşma Günüdür.”
[19] Ali Gök, Hibrit Savaşlar: Rusya’nın Afganistan (1979) ve Ukrayna (2014) Askeri Müdahaleleri ile İsrail-Lübnan Savaşları (1982, 2006) Örnek Olayları Işığında Tarihsel Mukayeseli Bir İnceleme, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara, 2019, s. 13- 30; 81-100. Ali Nedim Karabulut, “Eski Savaş, Yeni Strateji: Rusya’nın Yirmi Birinci Yüzyıldaki Hibrit Savaş Doktrini ve Ukrayna Krizi’ndeki Uygulaması”, Uluslararası İlişkiler, cilt: 13, sayı: 49, 2016, s. 25-42. Şenol Mustafa, “Hibrit Savaş Kapsamında Siber Savaş ve Siber Caydırıcılık, Siber Güvenlik ve Savunma Farkındalık ve Caydırıcılık”, Grafiker Yayınları, Ankara, 2018, s. 181-221. Erol Işıkçı, Erman Kiraz “Hibrit Savaş Kavramının Yeni Savaşlar perspektifinden İncelenmesi”, Savsad Savunma ve Savaş Araştırmalar Dergisi, 2020, sayı: 2, 253-266. Uras Ufuk, “Beşinci Nesil Savaş/ Sessiz Savaş”, Harkul Savunma Araştırma Merkezi, Kasım 2020. “Valeriy Gerasimov, Öngörüde Bilimin Değeri, Yeni Meydan Okumalar Savaşın Şekil ve Usullerini Yeniden Değerlendirmeyi Gerektirmektedir” ("ЦЕННОСТЬ НАУКИ В ПРЕДВИДЕНИИ) "http://vfes.ru/vpk08476.pdf; Çeviren: Kemal Üçüncü; Odatv.com; https://odatv4.com/analiz/cok-konusulan-gerasimov-doktrini-nedir-03051855-138093.
[20] İngilizce- Türkçe Redhouse Sözlüğü. Nedim Şener, Hürriyet, 18 Kasım 2022. Gürsel Tokmakoğlu, “PKK ve Promoter” 18 Kasım 2022.https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/pkk-ve-promoter/
[21] Burhanettin Can, “Boğaziçi Kadife Darbe Süreci-5: Göçmenler Üzerinden Kurulan Akrep Kıskacı: “Açık Kapı Politikası” – “AB Geri Kabul Anlaşması”, Umran Ağustos 2022. Burhanettin Can, “Avrasya Satranç Tahtasında Çatışan Stratejiler-2: Hibrit Savaşlar Dönemi”, Umran, Mayıs 2022. Burhanettin Can, “Ukrayna Kazakistan Hattındaki Kriz Neyin Habercisidir? 3. Dünya Savaşının mı Yoksa 5. Dünya Soğuk Savaşının mı?” Umran, Mart 2022. Ali Gök, Hibrit Savaşlar, Rusya ve İsrail Örnekleriyle, Nobel Yayınları, Ankara, 2021, s. 113-114.
[22] Eray Çelebi, “Demografik’ tehlike ABD raporunda… CIA deprem bölgesinde rakamları tutmuş”, Veryansın, 10 Mart 2023.
[23] Eray Çelebi, agy.
[24] Eray Çelebi, agy.
[25]Cihat Yaycı, “Dünya Tarihinin En Büyük Deprem Yıkımı ve Sonrası...”, 13 Şubat 2023, https://www.tv100.com/dunya-tarihinin-en-buyuk-deprem-yikimi-ve-sonrasi-makale-651999
[26] Naim Babüroğlu, “Atatürk'ün Emaneti Hatay'ı Bekleyen Tehlike” Yeni Çağ, 22 Şubat 2023. Saygı Öztürk, “Seyirci Kalırsanız, Hatay Elimizden Çıkar!”, Sözcü, 21 Şubat 2023.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder