(Umran Dergisi)
“Müslüman, diğer
Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.
Mümin de halkın can ve mallarını
kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.”
Hz. Peygamber (s.)
Öncelikle merkez
üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olmak üzere çevresi ile birlikte 11 ili
içine alan (Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Osmaniye, Malatya, Adıyaman,
Adana, Diyarbakır, Kilis ve Şanlıurfa, Elazığ) ve Lübnan, Kıbrıs, Irak, İsrail,
Ürdün, İran ve Mısır’ı da etkileyen bu büyük depremde ölenlere Allah’tan
rahmet, geride kalan yakınlarına da baş sağlığı ve sabır diliyorum. Tüm
milletimizin ve ümmetimizin başı sağ olsun. Allah sabır ve metanet versin. Bu
büyük afetten dolayı tüm mağdur olanların taksiratlarını affetmesini, bundan
sonraki hayatlarında kendilerine yardım etmesini, böyle bir felaketten
alacağımız ders ve tedbirlerle bizleri muhafaza etmesini Allah’tan niyaz
ediyorum.
Türkiye, depremi
en yüksek ”acil durum” olan “4. seviye acil durum” olarak ilan ederken Dünya
Sağlık Örgütü, “3. seviye acil durum” ilan etmiştir.[1] Kahramanmaraş merkezli
bu büyük depremin oluşumu, etkisi, sonuçları ve deprem sonrasında yaşanan ve
yaşanacaklar açısından iyi okunması ve tahlil edilmesi gerekir. Bu büyük olay
çok farklı boyutlarda ele alınıp analiz edilmeli ve değerlendirilmelidir:
• Deprem öncesi, deprem süreci ve
deprem sonrası boyutlar,
• Deprem Sürecinde AFAD-gönüllü
kuruluşlar-asker-polis-yardıma koşanların koordinasyonu, sevk ve idare boyutu,
• Teknik boyut: mühendislik-temel
bilimler boyutu,
• İlahi/uhrevi-mucizevi boyutu,
• Ahlaki boyutu,
• Sosyal/sosyolojik, ekonomik, hukukî
ve siyasal boyutları,
• Bazı yasaların tartışılması: afet
yasası, imar affı, EMASYA Protokolü,
• Stratejik boyut (iç- dış güvenlik),
• Psikolojik savaş ve sosyolojik savaş
boyutları
• Dil ve söylem boyutu: toplumu
koruma/bütünleştirme;
• Dezenformasyon boyutu: toplumu
ayrıştırma/çatıştırma/kutuplaştırma
• Çocuk hırsızlığı/kaçırma ve organ
kaçakçılığı şebekesi boyutları,
• Yağma, hırsızlık, soygun boyutu,
• Sabotaj-çalışmaları engelleme,
• Bölgede çatışan projeler boyutu,
• 21. yüzyıl için “Büyük Sıfırlama
Projesi” boyutu,
• Kadife darbe boyutu: gayrimemnun
üretme, kin ve nefret yayma stratejisi,
• İstihbarat savaşları/beşinci kol
faaliyeti-yabancı yardım ekiplerinde ajan olma boyutu,
• Hibrit savaşlar ve göçmenler; iç göç
ve göçmen sorunu, demografik yapıda olabilecek bölgesel, yerel değişimler
boyutu,
• Salgın hastalık boyutu,
• Yıkılan, tarumar olan yerlerin doğru
yerlerde yeniden inşa, imar boyutu,
• Depremzedelerin normal hayata
intibak ettirilmeleri boyutu.
Bu çok farklı ve
karmaşık boyutların hem süreç bakımından hem de yaklaşım bakımından gerçekçi
bir şekilde ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Depremin etkilediği
coğrafi alan gerçekten de çok büyüktür. Yaklaşık 14 milyonluk bir insan unsuru
depremden doğrudan etkilenmiştir. Bu oran dünyadaki bazı ülkelerin
nüfuslarından fazladır. Depremden
doğrudan etkilenen 11 ilimiz vardır. Bunların olduğu yüzölçümü, Türkiye
yüzölçümünün yaklaşık yüzde 20’sidir. Doğrudan etkilenen nüfus, Türkiye
nüfusunun yaklaşık yüzde 17’sidir. Bölge Türkiye’nin toplam gayrisafi yurt içi
hasılasının ise yüzde 10,1’ini gerçekleştirmekteydi. Depremden etkilenen
Gaziantep’in tek başına yıllık ihracatı 11 milyar dolar civarındaydı. Meydana
gelen hasarın boyutunu daha iyi görebilmek için “Ukrayna’da bir yıldır süren
savaşın yol açtığı hasarın, 2 dakika süren Türkiye’deki depremin meydana
getirdiği hasarın 1/10’u kadar bile olmadığını” göz önüne almakta fayda vardır.[2]
Bazı bilim
insanlarının depremle ilgili yaptığı açıklamalar, yaşanan felaketin büyüklüğünü
görme ve anlama bakımından çok önemlidir, Japonya Tohoku Üniversitesi Profesörü
Shinjin şöyle diyor: “Bu deprem ancak 1000 yılda bir görülebilecek bir şiddete sahip.
Türkiye’deki son deprem Çin’deki Siçuan, Alaska, Yeni Zelanda ve Tibet
depremlerinden bile daha büyük ve kötüydü. Üstelik saydıklarımın üçü kırsal
kesimde oldu, can kaybı azdı. Türkiye’deki ise doğrudan yerleşim yerlerinde
meydana geldi.”[3]
Kahramanmaraş
merkezli depremin meydana geldiği günden bugüne kadar, depremin oluşu ile
ilgili değişik yaklaşımlar ve iddialar söz konusudur. Bunların nedeni, 20.
asrın sonu ile 21. asrın başlangıcında teknolojide meydana gelen baş döndürücü
gelişmelerin “deprem, sel, yanardağ patlaması, tsunami” gibi doğal afetler diye
isimlendirilen olayları tetiklemekte kullanılabileceği varsayımı olup ABD ve
Rusya’nın böyle bir teknolojiye sahip olduğu olgusudur. Özellikle ABD’nin
ekolojik savaş bağlamında yoğun çalışmalarının ve testlerinin olduğu ifade
edilmektedir. Bu tür olaylara ilişkin değişik makaleler yazılmış ve konu bilim
dünyasında tartışılmıştır.
Kahramanmaraş
merkezli depremin meydana gelmesi ile ilgili yaklaşımları aşağıdaki gibi
sınıflandırabiliriz:
1. Dünyanın evrimi sürecine uygun
şekilde sahip olunan yapısal dinamiklerin, levhaların hareketi ve doğal
sonucunda meydana gelmesi,
2. İlahi iradenin uyarma,
cezalandırma amaçlı olarak doğal seyre, gidişata müdahale etmesi, hızlandırması
sonucunda meydana gelmesi,
3. HAARP teknolojisini
kullanarak fay hatlarını harekete geçirerek depreme sebebiyet verme,[4]
4. Hidrolik kırılma veya
yatay delme yöntemi ile kaya gazı ve petrol edebilmek için kimyasal maddeler ve
kumla birlikte milyonlarca litre suyun yeraltına pompalama sonucu fay
hatlarının harekete geçmesinin depreme sebebiyet vermesi, [5]
5. Milyonlarca litre atık
suların yer altına pompalaması sonucu fay hatlarının harekete geçmesinin
depreme sebebiyet vermesi.[6]
Hangi şekilde ve
boyutta olursa olsun hepsinde de ilahi irade vardır. İlahi iradeye rağmen
hiçbir şey bu evrende vuku bulamaz ve meydana gelemez. Vuku bulan her olayda ya
bir ilahi yasa yer almakta ya da bir ilahi yasa bir başka ilahi yasa ile yer
değiştirmektedir. O nedenle mesaj almasını bilenler için bu büyük depremde çok
büyük bir ilahi mesaj ve uyarı vardır. Bu bağlamda İslâm tarihindeki Uhud
Savaşı’nın ikinci evresi çok güzel bir örnektir. Kazanılmış olan bir savaşın
hangi nedenlerle kaybedildiği Âl-i İmran suresinin 120-170. ayetlerinde çok
güzel özetlenmiştir. Orada dile getirilen, seslendirilen uyarılar ve
değerlendirmeler, günümüzde yaşanan pek çok olayda tecelli etmektedir, görmek
ve anlamak isteyenler için. HAARP teknolojisi ayrıca bir başka yazıda değişik
boyutları ile ele alınıp değerlendirilecektir.
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı felaketin büyüklüğünü görerek duygusallıktan uzak bir yaklaşımla mesele objektif bir şekilde ele alınmalı, hak ve adalet işin merkezine konmalı, ahiret hayatındaki yargılama asla unutulmamalıdır ve özellikle başkalarının zarar göreceği meselelerde çok daha fazla hassas davranılmalıdır. Bu sorumluluk sahibi her insanın vazifesidir. Olay; afet/deprem öncesi, afet/deprem süreci (depremin başlamasından kurtarma ve enkaz kaldırma faaliyetlerinin son bulmasına kadar ki süre) ve afet/deprem sonrası olmak üzere üç ayrı düzlemde, yukarıda ifade edilen boyutlar göz önüne alınarak analiz edilmelidir. Tek amacımız hakikat olmalı, hatalar, eksiklikler, başarı ve başarısızlıklar ortaya konmalı ve deprem kuşağındaki ülkemiz için geleceğe dönük yeni ve gerçekçi tedbirler alınmalı, yeni stratejiler belirlenmeli ve yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu yazı serisinin de amacı bu olup bu büyük deprem farklı boyutları ile yol boyu ele alınıp değerlendirilecektir. Okuduğunuz yazıda depremin yol açtığı yıkımın farklı boyutlarının neden olacağı sosyal bunalımı en aza indirebilmek için bu ülkenin tüm insanlarının birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket etmesi gerektiği konusu ve şer merkezler tarafından yürütülen sosyo-psikolojik savaş ve buna karşı alınabilecek tedbirler boyutu ele alınıp değerlendirilecektir.
Şer İttifakının Psikolojik, Sosyolojik Savaş Makinesinin Dişlisi Olmamak
Türkiye’deki bu
büyük depremin, giriş kısmında dikkat çektiğimiz çok yönlü ve çok boyutlu
etkilerinin olacağı gerçeğini ve bu coğrafyada çatışan yaklaşık 15 proje
gerçeğini göz önüne aldığımızda, devletiyle milletiyle ülkenin çok dikkatli ve
hassas davranması gerekmektedir. Şimdilik başını ABD’nin çektiği Şer
İttifakı/Cephesinin (ABD, Siyonizm, İngiltere, İsrail, AB), genelde tüm
Türkiye’de özel olarak da deprem bölgelerinde çok şiddetli bir psikolojik ve
sosyolojik savaş yürüttüğü görülmektedir. Hem medya-sosyal medyadan hem de
sahada çalışan gönüllülerden alınan bilgiler bu istikamettedir. Şer
İttifakı’nın bugüne kadar ülkemiz aleyhine yaptıkları açıklamalar, ortaya
koyduğu tavırlar da bugünkü durumu desteklemektedir. Dolayısıyla burada,
psikolojik savaş ve sosyolojik savaş ana hatları ile özetlenerek tüm duyarlı
insanların bu konuya dikkatlerini çekmek istemekteyiz. Slogancı, kabadayıca ve
ayrıştırıcı/çatıştırıcı yaklaşımların psikolojik ve sosyolojik savaş
ortamlarında işe yaramadığı tam tersine Şer İttifakı’nın amaçlarına ve
hedeflerine hizmet ettiği gerçeği iyi görülmelidir.
İkinci nesil
kadife darbe olan ‘Arap Baharı’, Taksim ve Boğaziçi kadife darbe süreçlerinde
bu hatanın nelere mal olduğunu millet olarak gördük ve yaşadık. Bu yaklaşımdan
hoşlanmayanlar Arap Baharının yaşandığı ülkelerde bugün hangi ‘baharların’
yaşandığına daha dikkatli bakmalarında fayda vardır. Kadife darbelerin dayanak
noktası, gayrimemnunların ittifakının bir merkeze toplanması ve bir merkez
tarafından yönetilmesidir. Boğaziçi kadife darbe sürecinin devam ettiğini göz
önüne alırsak “asrın felaketi” diye nitelenen depremin meydana getireceği
gayrimemnunların sayısının çok daha fazla olabileceği olgusu göz ardı
edilmemelidir.
Geçmiş
dönemlerde yapılan en büyük hatalardan biri, bu tür yaklaşımların “komplo
teorisi” deyip aşağılanması ve dikkat çekilen tehlikelerin göz önüne
alınmamasıdır. Oysa insanlığın yeryüzü seyahati İblis’in Hz. Âdem’le eşine
kurduğu büyük komplonun, tuzağın bir sonucudur. İblis’in yolundan gidenler de
atalarının kendilerine çizdiği bu stratejiyi değişik araç ve vasıtalarla
değişik şekil ve görüntü altında tarih boyu devam ettirmiş ve devam
ettirmektedirler.
O sebeple peşin
hükümlü olmamalı ve çeşitli iddiaları “komplo teorileri” deyip görmemezlikten
gelmemeli. Dijital teknoloji çağında teknolojiye sahip olanların
yapabilecekleri gerçekçi bir şekilde araştırılmalı ve iddialar ihtiyatlı bir
şekilde değerlendirilmelidir. Bugün hem
Türkiye genelinde hem de deprem bölgelerinde çok yoğun ve sinsice yürütülen bir
psikolojik ve sosyolojik savaş süreci vardır; bu süreç çok dikkatli takip
edilmeli ve zamanında gerekli tedbirler alınmalıdır. Öyleyse, sosyo-psikolojik
savaş nedir?
Psikolojik Savaş
Nedir?
Psikolojik
savaş, değer sistemleri, ülkeler ve milletler arasındaki mücadelede uygulanan
bir mücadele şeklidir. İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren
kullanılmasına rağmen, sistemleştirilmesi ve çok etkin hâle gelmesi 20. asırda
gerçekleşmiştir. Psikolojik savaş, “Askerî silah ve askerî harekât dışında
mütalâa edilebilecek olan bütün araçların ve eylem şekillerinin kullanılmasıyla
yürütülen bir savaş şekli”[7] diye tanımlanmaktadır. Bu savaşta amaç, zihinleri
yıpratarak insanların karar verme mekanizmasını dumura uğratmaktır. Psikolojik
savaşın hedefi, karar verici merkezlere veya güçlere karşı, bir ülke halkının,
bir yönetimin, bir grubun veya bir devletin direncini kırmak; ülkede fitne ve
fesadın etkin olmasını sağlayarak yönetimleri kararsızlığa itmek, sonuçta suçlu
psikolojisine sokarak teslim olmasını sağlamaktır. Suçlu olduğunu kabullenen
fert, grup, yönetim, toplum veya devletin, mevcut otoriteye itaatinin
sağlanması temel hedeftir. Bu savaşta muhataplar, hareket edemez hâle getirilip
suçlanır, suçlu hâle sokularak teslim alınır ve eğitilerek sisteme, otoriteye
bağlı hâle getirilir.
Bu amaçla
insanlar, sürekli birbiriyle çelişen yoğun bir bilgi bombardımanına tâbi
tutulurlar. Günlük hayatın içinde yorgun düşen insanlar bu tezatlar yumağı
içinden doğru olanları bulup ayıklayamaz ve şaşırırlar. Suçlanan kesimin, suçlu
veya iddiaların doğru olduğuna inanırlar. Psikolojik savaşta, savaşı yürüten
merkezin çeşitli kolları, farklı ideolojiler ve farklı örgütler aracılığıyla
ihtilafları körüklerler. Karşılıklı suçlamaların yapılması sağlanarak ülkede
gerilim artırılır. Halk, bu suçlama ve bilgi bombardımanı anaforunda, korkuya
kapılarak tarafsızlık yolunu seçebilir.
Psikolojik
savaşın başarılı yürütülebilmesinin en temel unsurlarından biri; savaşı yürüten
merkezin, psikolojik savaş açacağı grup, cemaat, parti, hükûmet/yönetim, toplum
veya devlete, değişik teşkilat, yapı veya fertler aracılığıyla sızma işlemidir.
Sızma işlemi, yıllar öncesinden başlar; istenen şahıs veya örgüt, istenen
konuma getirilinceye kadar, sabırla bir mücadele yürütülür: FETÖ olayında
olduğu gibi. Psikolojik savaşı yürüten
merkez, örümcek gibi ağlarını örer, ilmekleri ve düğümlerini atar. Mekanizma
tamamlandıktan sonra, bu sahte örgütler ve şahıslar, “dolambaçlı harp taktiği”
uygulayarak saldırır ve yavaş yavaş meşhur olmalarını sağlar. Sonra yoğun bir
saldırı başlatarak, teşkilat, cemaat, parti, devlet ve toplum içinde yeni
ihtilaflar meydana getirerek bölme, parçalama ve yok etme işlemini
gerçekleştirmek ister. Türkiye’de, 28 Şubat postmodern darbe sürecinde Ali
Kalkancı ve Aczimendiler operasyonu. Irak-Suriye denkleminde el-Kaide-IŞİD
operasyonu gibi.
Bu
operasyonlarla, bazen arzu edilen şahıs liderliğe yükseltilebilir. Bazen de
kamuoyunda arzu edilen hedef ele geçirilmiş ise, hiçbir şey yokmuş gibi
suskunluk tercih edilir ve işler bir başka bahara ertelenir. Bazen kullanılan
şahıs veya örgütler, kullanan irade için tehlike arz etmeye başlamışsa ortadan
kaldırılmaları, temizlenmeleri de söz konusu olabilir. 1960’dan günümüze
Türkiye’deki toplumu kamplaştırıp birbirine kırdıran ve bu yolla şartları
olgunlaştırıp siyasi iktidarları yıpratarak darbeye zemin hazırlayan, aynı
derin mekanizmaya bağlı, düşman görünen kardeşlerdir. Size rağmen, sizin
adınıza, sizi yok etmek için, örgüt kurmak ve örgütlemek, psikolojik savaşın
mantığıdır. FETÖ’nün yapısında bu fotoğraf, çok daha iyi bir şekilde
görülebilmektedir. Türkiye’de 11 Eylül 1980 günü akan kanın, 12 Eylül 1980
gününde birdenbire kesilmiş olması bir tesadüf değildi.
Psikolojik
Savaş, Bulanık Propaganda, Diplomasi ve Askerî Mücadele
Psikolojik
savaş, tek başına bir işe yaramaz; genelde, diplomatik ve askerî faaliyetlerle
birlikte kullanılır.[8] Türkiye’de her ihtilalden önce yoğun bir psikolojik
savaş ortamı yaşanması, yığınla cinayet işlenmesi, sabotaj ve bombalama
eylemlerinin olması, halkın susturularak teslim alınması içindir.[9] Psikolojik
savaşta aşırı hırs, asilik, şımarıklık, korku duygusu çok kullanılan temel
yardımcı eğilimlerdir. Bu eğilimler kullanılarak örgütlenme, cephe hareketi ve
yıpratma hareketi yürütülür. Psikolojik savaşta, açık, gizli, yarı gizli olacak
şekilde propaganda yapılır. Psikolojik savaş, hemen hemen bulanık propaganda
ağırlıklıdır; kaynağı açık değildir. “Belgeler var”, “İddialar var”, “Duyumlar
var”, “Halk arasında söylentiler var” şeklindeki değerlendirmeler, psikolojik
savaşta çok sık kullanılan ifadelerdir.
Psikolojik
savaş, muhatabın zihni üzerine yoğunlaşmış, iradesini çözmeye, suçlu olduğuna
inandırmaya ve teslim almaya dönük bir savaş olarak, muhatabın teslim alınıp
eğitilmesi ve eski sisteme kazandırılmasını hedefler. O açıdan bir ideoloji
veya bir sisteme karşı mücadele veren insanların, uğrunda mücadele verdikleri
düşünce ve fikirlerin gözden düşürülmesi gerekir. Fikri temsil eden şahısların
yıpratılması önceliklidir. Bu amaçla, diğer psikolojik savaş faaliyetlerinin
yanı sıra, o inanç veya düşünce sistemindeki temel kavramların anlamları
çarpıtılarak, anlam alanlarının içi boşaltılarak halk yanıltılmaya çalışılır.
Kavramların yıpratılması, gözden düşürülmesi, çarpıtılması değişik şekillerde
yapılmaktadır. “Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerinden saptırırlar.”
(5/Mâide 13) ayetinde dikkat çekilen tehlike budur. (Bk. 11/Hud 92; 39/Zümer
67; 6/En’âm 91; 9 Tevbe 31; 2/Bakara 42)
Sosyolojik Savaş
Türkiye
genelinde özellikle deprem bölgelerinde, Hatay, Kilis, İskenderun, Diyarbakır’da
Şer İttifakı (ABD-Siyonizm-İsrail-İngiltere-AB) tarafından dozajı gittikçe
artan pis bir propaganda ve bir psikolojik harekât/savaş, yoğun bir şekilde
medya/sosyal medya, internet ve fısıltı gazetesi üzerinden yürütülmektedir.
Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak, özel bir dikkat ve enerji harcamayı
gerektirmektedir. Sosyolojik savaş amaçlı bir tuzak kurulup genişletilmeye
çalışılmaktadır. Öyleyse, sosyolojik
savaş nedir? Sosyolojik savaş, “sosyoloji teorilerinin savaş fenomenine
uygulanarak, hedef toplumun işleyişine yöneltilen sosyolojik müdahaleleri ifade
eden bir kavramdır.”[10]
Sosyolojik
savaşta, hedef alınan toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesini zayıflatma,
ortadan kaldırma, tahrif etme-dönüştürme amaçlanmakta; toplumdaki farklı sosyal
güçler, kesimler, karşı karşıya getirilip aktif hâlde kitlesel çatışmaya
sokularak toplumsal bir fitne ve fesat ortamı inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Ardından hedef topluma müdahale edilerek toplum ya yeni ortak paydalar
etrafında şekillendirilip yapılandırılmakta ya da etnik, mezhepsel, dinî
merkezli olarak bölünüp parçalanmaktadır. Bireyleri, cemaatleri/hareketleri,
mezhepleri, kavimleri, sınıfları,
halkları, ideolojileri ve dinleri ayrıştırma-çatıştırma sosyolojik savaş
stratejisinde esastır.[11] Dolaylı harp stratejisine uygun olarak çok ciddi kirli
bilgi yayarak, psikolojik savaş, zihinsel bir karmaşa oluşturup insanların
birbirlerine olan güvenini yıkmak ve bireyselleştirmek istenmektedir. Mevcut
toplumsal fay hatlarına enerji yüklemek ve yeni toplumsal fay hatları inşa
ederek toplumun/milletin birbirine düşürülmesi, vuruşturulması hedeflenmektedir.
En tehlikeli insan unsurundan biri olan kifayetsiz muhterisler, böyle bir
süreçte yoğun, aktif bir şekilde kullanılmaktadır.
Deprem sürecinde
sosyo-psikolojik bir savaş ortamında yaşadığımızı öncelikle Türkiye’yi
yönetenler sonra da tüm sivil toplum örgütleri ve millet görmeli, ona göre
düşünmeli, konuşmalı ve davranmalıdır. Osmanlı’nın parçalanması süreci
unutulmamalıdır. Kifayetsiz, çapsız, ufuksuz insan unsurlarını kullanarak Arap
halkının belli bir kesimini Osmanlı’ya karşı isyan ettirebilmek ve ardından
Osmanlı’yı bölebilmek için İngilizlerin nasıl çalıştıklarını bugün böyle bir
dönemde hatırlamakta fayda vardır: “Bir takım olarak kendimizi “işgalciler”
olarak adlandırmıştık. Geleneksel İngiliz dış politikasının bugüne dek kabul
edilmiş duvarlarını kırarak, atalarımızın önümüze koyduğu parlak geçmişe rağmen
Şark’ta yeni bir ulus yaratmak istiyorduk. Bu nedenle Kahire’deki melez
istihbarat örgütümüzden, uzak ve yakındaki tüm üst düzey yöneticilere kadar
hepimiz, hep birlikte bu işi gerçekleştirmek için var gücümüzle çalışıyorduk…
Bazılarımız bölgede, belli bir potansiyele sahip bir topluluğun var olduğuna
karar vermişlerdi. Bu topluluk Araplardı; Araplar, verimli bir topluluktu; dini
düşünceleri gerçekten muazzamdı; çalışkan üretken ve siyasetten anlayan
insanlardı; ancak karakter itibariyle baskın olmaktan çok edilgen bir özelliğe
sahiptiler… Şimdilerde bağımsızlık ve özgürlük ateşi, düşü çığ gibi yayılıyordu
Araplar arasında. Sonunda İngiltere Türkiye’yle savaşa giriştiğinde, Şark’ı ve
Garb’ı saracak bir savaş patlak verdiğinde biz, İngiltere’nin eline, Asya
kıtasının bu yakasında yeni bir Arap dünyasının boy vermesine katkıda bulunmak
için büyük bir fırsat geçeceğine inanıyorduk.”[12]
Dünya savaşı
öncesi Lawrence Osmanlı devletini bölüp parçalamak için uğraşıyordu. Bugün de
Lawrence’ın torunları, genelde tüm İslâm coğrafyasını, özelde Türkiye’yi
bölmek, parçalamak için uğraşmaktadırlar. Yunanistan batıdan sürekli rahatsız
edip dururken şer ittifakının taşeronları, tetikçileri, PKK/PYD/YPG/IŞİD
güneydoğudan saldırıp durmaktadırlar.
Bu büyük deprem
felaketinin meydana getirdiği büyük tahribat ortamında Şer İttifakı’nın
yürüttüğü sosyo-psikolojik savaşı, önce Türkiye’yi yönetenlerin sonra da siyasi
muhalefetin, gönüllü kuruluşların ve topyekûn bir milletin görmesi, bilmesi ve
gereğini yapması olmazsa olmazdır. Tarih yeniden tekerrür etmemelidir.
Yaşananların
Sosyo-Psikolojik Savaş Açısından Değerlendirilmesi
Depremde
başlangıçtan bugüne kadar olanları sosyo-psikolojik savaş yaklaşımı ile ele alıp
değerlendirdiğimizde, Şer İttifakı’nın ve kişisel zaaf ve kaprislerin,
bağnazlığın neden olduğu bir psikolojik harekâtla Türkiye’nin karşı karşıya
olduğu çok rahat bir şekilde görülebilir. Bu bağlamda medya ve sosyal medyada
yalan ve abartı düzleminde yapılan yıkıcı propagandalardan; yeri ve zamanı
uygun olmayan açıklamalardan, siyasi olarak bağnazlık göstergesi olan seviyesiz
hakaret ve suçlamalardan meydana gelen bir kesiti aşağıda özetle
sunmaktayız.[13]
1. Grup
• “Alevilerin olduğu yerlere/köylere yardım
gönderilmiyor, engelleniyor.”
• “Biz Arap Nusayri olduğumuz için devlet
bize yardım göndermiyor.”
• “Hatay Samandağ’a teröristler geldi,
eylem yapacaklar.”
• “Arap, Alevi, Kürt nüfusun yoğunlukta
olduğu illere AFAD gitmiyor.”
• “Hatay’da çadır dağıtılmadı.”
• “Hatay’da onlarca vinç ve iş makinesi
AFAD talimatı olmadığı için kullanılmadan bekletiliyor.”
• “Hatay’da Yapı Denetim Müdürlüğü’ndeki
evraklar yok ediliyor.”
• “Valilik İBB’yi Hatay’dan çıkartmaya
çalışıyor.”
• “HDP’li belediyenin yardım aracına el
konuldu.”
• “Avrupalı yetkililer: Suriye tarafında
yıkım çok fazla, Türkiye’ye yeni bir göç dalgası olacak.”
• “Burada iç savaş var, Suriyeliler yağmaya
başladı.”
• “Hatay elden gidiyor.” “Hatay’ın nüfusu 1 milyon 670 bin. Resmî
verilere göre 500 bin civarında Suriyeli var. Ama gayri resmi sayı 800 binin
üzerinde. Yaklaşık her 2 kişiden biri Suriyeli. Hatay’daki doğumların yüzde
75’ini Suriyeli kadınlar yapıyor. Yeni doğan her dört çocuktan üçü Suriyeli.
Savaş psikolojisi hormonları bozmuş. 11 ayda doğum yapan, altı yılda altı çocuk
yapan Suriyeli kadınlar var. Çoğunun üç-dört eşi var ve hepsi de çok çocuk
yapıyor. Demografik yapı bizim aleyhimize gelişiyor. 12 yıl sonra belediye
başkanının Suriyeli olması hiçbirimizin hoşuna gitmez.” “Suriyeliler
Samandağ'da yağma yapıyor.” “Suriyeliler Fenerbahçe tırını yağmaladı.”
“Suriyeli deprem çalışmalarında itfaiyecinin telefonunu çaldı.”
• “KYK yurtlarına daha çok Suriyelilerin
yerleştirildiği, bu kişilerin odalarda nargile içtikleri ve müstehcen içerikli
görüntüler paylaştıkları…”
• “Kapılar açıldı, Suriye’den yüz binlerce
sığınmacı getiriliyor.”
• “Türkiye-Suriye sınırındaki bazı
duvarlar yıkıldı, çeteler Türkiye’ye giriyor.”
• “Bir Afgan, çıkan cesetlerin elini kesip
altınlarını çalıyor.”
• “Mersin KYK’da kız öğrenciler Suriyeli
erkekler tarafından taciz ediliyor.”
• “Mersin’e gönderilen akaryakıt gemisi
EPDK tarafından engellendi.”
• “Depremde hasar gören Mersin Şehir
Hastanesi boşaltılıyor.”
• “Ses vermedim, çünkü Suriyeli olduğum
için beni enkazdan çıkarmazdınız.”
2. Grup
• “Enkazdan önce AK Partililer
çıkartılıyor.”
• “Belediye başkanı gelince kurulan
çadırlar, başkan gidince toplandı.”
• “Diyanet, Elazığ’daki Harput Külliyesi’ni
depremzedelere açmadı.”
• “AK Partili ve MHP’li vekiller, Cumhur
ittifakı sahada…”
• “Adıyaman’ın arkasında Adıyaman’a sevdalı
reis var.”
• “Bazı namussuz kişiler kampanya yaparak,
Hatay’da asker, jandarma, polis göremedik gibi yalan yanlış iftiralar
atıyorlar.”
• “Türkiye'de bu süreci istismar eden,
ticarette yolsuzluklara giden tüm tefecilere, fitne gruplarına karşı OHAL ile
müdahale etme imkânını devlete vermiş olacaktır.”
• “Ne geziyorsun Türkiye’yi, sen
İstanbul’una bak. İngiliz uşağı. Defol!”
• “Yaşananlara siyaset üstü bakmayı,
iktidarla hizalanmayı reddediyorum. Bu çöküş tam da sistematik rant siyasetinin
sonucudur.”
• “Gerekirse tutuklanın.”, “Gelsinler
tutuklasınlar.”, “Yazıklar olsun size.”
• “23 Kasım 2022 Düzce depremi sonrası
hasar tespit çalışmalarını öğretmenler ve imamlar yaptı.”
• “Kızılay’ın konteyner üretemeyen
fabrikasını torpille gelen kebapçı genel müdür yönetiyor.”
3. Grup
• “Yüzlerce afetzede Ankara Esenboğa
Havalimanı’nda bekletiliyor.”
• “Erbil’den Adıyaman’a gelen iş makinaları
bekletiliyor, engelleniyor.”
• “Arama kurtarma yapılmıyor.”
• “Hırsızlık ve yağma hadiseleri az da olsa
görülmektedir.” “Sorumlularla ilgili her tür tedbir kararlarının-gözaltı,
tutuklama, yurt dışına çıkış yasağı vs. alınması konusunda gerekenler
yapılmaktadır.”
• “AFAD koordinasyonu dışında herhangi bir
koordinasyona müsaade etmeyeceğiz ve bu noktada AFAD koordinasyonu ile hareket
edersek daha hızlı yardımlarımızı ulaştırabiliriz”
4. Grup
• “AFAD, deprem bölgesine yardım
götürmüyor.
• “Deprem bölgesinde İHA kullanılmadı.”
• “EMASYA Protokolü üzerinden spekülasyon,
tartışma; deprem bölgesine asker niçin gelmedi, niçin gönderilmiyor?”
• “Ortada devlet yok, koordinasyon yok” ve
“Asker daha dün ortada görünmeye başlamış.”
• “Bölgede güvenlik problemi had safhada,
marketler ve tırlar yağmalanıyor.”
• “Yeni sistem yüzünden askere görev
vermiyorlar, güvenlik yerde sürünüyor.”
• ‘Sivil hükümet bu işle baş edemez, asker
gelsin.’
• “AFAD gibi asker de sahada yoktu. Hemen
her büyük felakette hızla sahaya çıktığı bilinen askere, afet bölgesi ve sosyal
medyadan yapılan çağrılara rağmen geç saatlere kadar sahaya çıkma talimatı
verilmedi.”
• “Malatya Kızılay Bölge Kan Merkezi
tamamıyla yıkıldı.”
• “Malatya Özel Güvenim Bakım Merkezi’ndeki
engelli bireyler sokakta kalıyor.”
• “Adana Havalimanı uçuşlara kapatıldı.”
5. Grup
• “Afetzedeler çöp konteynerleri arasında
yaşıyor.”
• “Deprem mağdurlarına yardım yapılmadan
önce GBT araştırması yapılıyor.”
• “Üzerinde bira reklamı olduğu için,
içinde polar kazak bulunan yardım kutuları geri çevrildi.”
• “Deprem bölgesinde kullanılacak araç ve
ekipmanlar gümrük vergisi uygulandığı için bekletiliyor.”
• “Enkaz başındaki kurtarma ekibi,
yukarıdan emir gelmeyince işe başlayamıyor.”
• “Afet bölgesine gönderilen iş makinaları
bekletiliyor.”
• “AFAD acil gönüllü çağrısı yaptı.”
• “TKP’nin yardımlarına el konuldu.”
• “AHBAP yardım kurumunun yardımları
engelleniyor.”
• “TÜBİTAK deprem bölgesiyle ilgili projeyi
reddetti.”
6. Grup
• “AFAD, akşam 8.5 şiddetinde deprem
beklendiğini açıkladı.”
• “Maraş’ta fay hattı kopmuş, 8.5
büyüklüğünde deprem bekleniyor.”
• “Samsun’da bir saat içinde 6.3 şiddetinde
deprem olacak.”
• “Sakarya’da 5.5 büyüklüğünde deprem
meydana geldi.”
• “Atatürk Barajı’nda çatlaklar oluştu.”
• “Hatay’da baraj patladı, Allah aşkına
yardım edin.”
• “Kahramanmaraş’ta yanardağ patladı.”
7. Grup
• “Şanlıurfa’da çocuklar çalınıyor.”
• “Ankara’da bazı kişiler deprem
bölgesinden evlerine aldıkları çocuklara şiddet uyguluyor.”
8. Grup
• “Kimliği belirlenemeyen cenazeler resmî
rakamlara dâhil edilmiyor.”
• “Antakya’da cenazeler isim yerine numara
verilerek gömülüyor.”
• “Savcılar mesai bitti, diye işlem
yapmadığı için cenazeler defnedilemiyor.”
9. Grup
• “Arap ülkelerinden deprem yardımı
gelmedi.”
• “İsrail’den gelen yardım ekibi
bekletiliyor.”
• “Avusturyalı kurtarma ekibi bir çocuğu
kurtaracakken Türk ekibi kameralarla gelip görevi devraldı.”
• “Macar yardım ekibi kötü muameleye maruz
kaldı.”
10. Grup
• “Deprem bölgesinde bir yağmacı direğe
bağlandı.”
• “Afet bölgesinde yakalanan yağmacının
kulağını kestiler.”
• “Cenazelerimizi çıkaramıyoruz, kepçeciler
çocukların ceplerindeki telefonları çalıyorlar.”
11. Grup
• “Türkiye’yi işgal planı”, “ABD’nin
“Millenium Challenge-2002” tatbikatı”
• “Kahramanmaraş’taki depreme ABD’li
şirketin açtığı 6 bin metrelik petrol kuyusu sebep oldu.”
• “ABD ile irtibatlı şirketlerin
Pazarcık’ta petrol araması bahanesi ile deprem bombası patlatmaları depreme
sebebiyet verdi.”
• “Deprem HAARP teknolojisi kullanılarak
ABD tarafından meydana getirildi.”
Yukarıdaki
ifadelerin, eleştirilerin, yorumların çok az bir kısmı doğru büyük bir kısmı
ise kasıtlıdır. Doğru ve gerçekçi olanlara, daha sonra daha başka hataları,
eksiklikleri de ekleyerek ayrıca değerlendireceğiz. Bugünlerde olumsuzlukları
tartışmak yararlı değil, zararlıdır. Bu büyük krizin başlangıç döneminde acil
olanları yapıp yaraları sarmak, toplumsal barışı ve dayanışmayı sağlamak
öncelikli görev ve sorumluluğumuzdur. Aksi takdirde ülke ve millet olarak
ödenecek bedel çok ağırlaşacaktır. Bunu söylerken hataları, kusurları,
ihmalleri olanları masum kabul edelim ve onlardan hesap sorulmasın demiyoruz.
Yaralar
sarılmadan toplumsal barış ve güven ortamı sağlanmadan sosyal fay hatları
meydana getirecek her türlü tartışma ve eylem son derece tehlikelidir. Çünkü
yukarıdaki özetlediğimiz bir kısım yorum ve değerlendirmelerde ana amaç,
sosyo-psikolojik bir savaşı başlatmak, derinleştirmek, ülkede var olan sosyal
fay hatlarına enerji yüklemek ve yeni sosyal fay hatları inşa etmektir.
Sosyo-psikolojik savaş bağlamında Şer İttifakı ve onların yerli iş
birlikçilerinin hedeflerini, amaçlarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
• Ülke içinde çatışma çıkararak
ayrıştırmak/kamplaştırmak ve Türkiye’yi bölmek,
• Toplumsal dayanışmayı yıkmak,
• Devlete olan güveni sarsmak,
• Dinî hassasiyeti olan yardım
kuruluşlarını itibarsızlaştırmak, ayrımcılık yapmak,
• NATO’nun müdahalesine zemin hazırlamak,
• 40 yaş altı neslin dine ve dindara
bakışını olumsuzlaştırmak,
• Tüm müteahhitleri hırsız konumuna
sokmak,
• Diyarbakır, Hatay, Antakya, İskenderun
gibi Kürt ve Arap nüfusun olduğu bölgelere kasıtlı olarak yardım yapılmadığı olgusunu
kuvvetlendirip etnik ve mezhepsel düşmanlığı körüklemek,
• Hatay, Antakya, İskenderun’dan Arap,
Suriyeli ve Nusayri/levi olmayanların göç etmesini ve bölgede etnik bakımdan
Arap, mezhebi açıdan da Nusayri nüfusun hâkim olmasını sağlamak. Gelecekte
referandumla bağımsızlık, özerklik istemek,
• Suriyeli göçmenler arasında
milliyetçiliğin kuvvetlenmesini ve Türkiye’ye karşı düşmanlık duygularının
pekişmesini sağlamak,
• Göçmenleri hibrit savaşta
kullanılabilecek bir aktör hâline getirmenin psikolojik ortamını hazırlamak,
• Devleti uluslararası ilişkilerde zayıf
duruma düşürmek,
• Yeni sosyal fay hatları oluşturarak Şer
İttifakı’nın kaos çıkarma imkânlarını artırmak,
Bu afet
döneminde, Şer İttifakı’nın bu stratejik hedeflerine hizmet edecek her türlü
dil, söylem, tavır ve davranıştan kaçınmak gerekmektedir. Öyleyse, ne
yapmalıyız?
Sosyo-Psikolojik
Savaş Ortamlarında Duyulan/Öğrenilen Haberlerin/Bilgilerin Kontrol Altına
Alınıp Yaygınlaştırılmasına Engel Olmak ve Mahiyetini Araştırmak
Sosyo-psikolojik
savaş ortamlarında ister sevinç, isterse kötü haber olsun ilk yapılacak şey
duyulan haberin yaygınlaşmasına mâni olup kontrol altına almaktır. Sonra, bu
konuda birikimli, yetenekli kişilerin, yapıların, birimlerin değerlendirmesine
imkân vermek, analiz yapıldıktan sonra kullanmak ya da kullanmamaktır. Bunun
aksi bir davranış, “Şeytana uymaktır.”; “Şer İttifakı’na hizmet etmektir.” Bu
sebeple Kur’ân-ı Kerim’de Müslümanlar bazı özel ifadeler kullanılarak
uyarılmaktadır: “Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu
yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu Peygambere ve kendilerinden olan emir
sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç-çıkarabilenler, onu bilirlerdi.
Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhâlde şeytana
uymuştunuz.” (4/Nisâ 83)
Ayetteki
“Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhâlde
şeytana uymuştunuz.” ifadesi, çok ciddi bir uyarıdır. İnkâr edenler,
münafıklar, müfsitler, müşrikler ve zalimler genel olarak gerek iman edenlere
ve gerekse birbirlerine karşı yürüttükleri mücadelede hiçbir ahlaki ölçü
tanımazlar. Bunu, tarihe İfk hadisesi diye geçen ve Kur’ân’da özel olarak yer
alan olayda görebilmekteyiz. Organize “Münafık bir grup”, Hz. Peygamber’in
hanımı Hz. Ayşe’yi zina yapmakla itham edip psikolojik bir hareket yürütmüşler
ve Müslümanları tam bir fitnenin içerisine sürüklemişlerdir (24/Nûr 11).
Münafıklar iftirayı ilk ortaya atanlardı. Fakat iftirayı alıp yaygınlaştıranlar
ise Müslümanlardı. Münafıklar, İblis’in yolundan gitmenin gereğini yapmaktaydılar.
Nitekim Mâide suresi 41. ve 42. ayetlerinde de böyle bir topluluğun varlığına
ve de çalışma tarzına dikkat çekilmektedir.
Sorun, münafık
bir topluluğun/şer güçlerin, ajan provokatörlerin iftira uydurup yaymaya
çalışması değil; bu kesimin uydurduğu bir yalanı, iman edenlerin sorumluluk
duymadan, tahkik etmeden alıp kullanması ve yaygınlaştırmasıdır (24/Nûr 12-16).
Bu iki ayette, bu tür vakalarda Allah, iman edenlere şöyle bir yol
göstermektedir: 1. “Hayırlı zanda bulunup” “bu bir iftiradır deyip susmak”, 2.
“Şahit istemek.” Allah bu tür olaylarla hem sahabe neslini hem de gelecek
nesilleri eğitmekte ve gelecek nesillerin bu tür durumlarda nasıl davranmaları
gerektiği konusunda iman edenlere öğüt vermektedir (24/Nûr 17, 18).
Toplumun
ahlakını, dayanışmasını bozacak, güvenini sarsacak her şeyin, toplum içerisinde
yaygınlaştırılması, yaygınlaştırılmak istenmesi, ciddi bir suç olup gerektiği
şekilde cezalandırılacağı ve bu tür davranışları yapanların “Şeytanın
adımlarını izlediği”, “Şeytanın yolundan gittiği” ve bedelini ahirette mutlaka
ödeyeceği, şahitliği de, “kendi dilleri, elleri ve ayaklarının yapacağı” ifade
edilmektedir. (24/Nûr 19-25).
Haberle ilgili
Nisâ 83’te geçen “Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı” ifadesi,
haberle ilgili olan Nûr Suresi 10-25. ayetleri arasında tam dört kez (Nûr/10,
14, 20, 21) farklı eklemelerle geçmektedir. Bu sert uyarının haberle ilgili
tekrarlanması, bir taraftan haberlerin kullanılmasında gereken hassasiyetin
gösterilmesinin önemini belirtirken; diğer taraftan da bu konuda Müslümanların
zaaf sahibi olduklarını da ifade etmektedir
Duyulan
Haberleri Tahkik Etmek Zorunluluğu
Duyulan haber
konusunda ilk yapılması gereken, haberin kontrol altına alınıp yaygınlaşmasının
engellenmesi ve ilgili mercilere ulaştırılarak değerlendirilmesinin
sağlanmasıdır. İkinci yapılması gereken ise, haberin kaynağının ve doğruluğunun
tahkik edilmesidir. Nisâ suresi 83.
ayeti, haberin yaygınlaştırılmayıp kontrol altına alınmasına dikkat çekerken,
Nûr suresi 11. ve Mâide auresi 41-42. ayetleri de haberin kaynağına dikkat
çekmektedir.
Yaşanan bu büyük
deprem felaketinde yürütülen psikolojik savaşta, son derece karmaşık haberler
yaymak suretiyle insanların düşünme mekanizması dumura uğratılmak
istenmektedir. Bu hâle getirilebilen fert sunulan her şeyi doğru olarak kabul
etmektedir. Bu ise toplum içerisinde büyük bir tahribata sebebiyet vermektedir.
Bu nedenle Kur’ân-ı Kerim, Müslümanları uyararak gelen haberleri tahkik
etmelerini istemektedir: “Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haberle gelirse,
onu “etraflıca araştırın.” Yoksa cehalet-sonucu bir kavme kötülükte
bulunursunuz da sonra işlediklerinize pişman olursunuz.” (49/Hucurât 6)
Haberlerin
tahkik edilmesi konusunda dikkat çekici olan nokta, Kur’ân-ı Kerim’in bu konuyu
Hz. Süleyman’la “Hüdhüd kuşu” arasındaki bir olay vesilesiyle de dile
getirmesidir. (27/Neml 20-29). Hz. Süleyman, ordusuyla sefere çıkarken “Hüdhüd
kuşu”, Hz. Süleyman’a Saba Melikesi Belkıs’tan haber getirdiğini söylediğinde;
Hz. Süleyman getirilen haberin doğruluğunu tahkik etmeden bilgiyi
kullanmamıştır (27/Neml 27-28). Olayları
ele alıp değerlendirirken, yorumlarken Hz. Davud’la ilgili “iki davacı kardeş
kıssası” referans alınmalıdır (38/Sâd 21-26). Hz. Davud, sadece tek koyun sahibini
dinlemiş; 99 koyun sahibini dinlemeden karar vermiştir (38/Sâd 24).
Davalıyı
dinleyip de davacıyı dinlemeden karar veren Hz. Davud, Allah tarafından çok
sert bir şekilde uyarılmış, insanlar arasında hak ile hükmetmesi istenmiştir:
“Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O hâlde insanlar arasında
adaletle hükmet. Heva ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır.
Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı onlar
için şiddetli bir azap vardır.” (38/Sâd 26). Hz. Davud’a yapılan uyarıda,
konumuz açısından en can alıcı nokta, hak ve adaletin tüm insanlar için geçerli
olduğudur. Bu insanlar hangi dinden, hangi mezhepten, hangi partiden, hangi
tarikattan, hangi cemaatten, hangi vakıf ya da STK’dan olursa olsun fark etmez;
mutlaka hak ve adaletin gereği yapılmalıdır.
En Güzel Tarzda
Bir Dil ve Söylem Kullanılmalıdır
Deprem elbette
ilgili bilim insanlarınca incelenecek, değişik yorumlar yapılacak gelecek için
projeksiyonlar ve stratejiler ortaya konacaktır. Bu, olayın teknik boyutu
olmakla birlikte süreçte kullanılacak dil ve söylem önemlidir. Toplumsal
dayanışmayı bozacak, milleti basit, kısır çekişmeler içerisine çekecek, sosyal
fay hattı oluşturabilecek yorum, değerlendirme ve dilden bu aşamada uzak
durulmalıdır. Benzer şekilde bu büyük deprem siyasi malzeme konusu
yapılmamalıdır.
Hayatın ve
kâinatın huzur içerisinde idame etmesi, fesadın ortaya çıkıp yaygınlaşmaması
mizan, adl ve kıst’ın esas alınması ile mümkündür. Kur’ân-ı Kerim’e göre hayat
ve kâinat, mizan ve adalet üzerine kurulmuştur. Allah insanlara gönderdiği
kitap ve peygamberlerle bunların muhtevasını açıklamış ve insanlığın ancak
mizan ve adaletle ayakta durabileceğini bildirmiştir (57/Hadîd 25). Onun için
mizanın bozulmaması, adaletle korunması ana bir görev ve sorumluluk olarak
insanın omuzlarına yüklenmiştir (55/Rahmân 7-9). Hz. Davud’a halifelik görev ve
sorumluluğu, bu çerçevededir (38/Sâd 26). Hz. Âdem ile İblis arasında başlayan
mücadeleden bu yana tarihi şekillendiren ana dinamik hak, hukuk ve adaletin
nasıl inşa edilebileceği olgusudur. Kur’ân-ı Kerim bu soruyu nirengi noktası
olarak görmekte ve buna dikkat çekmektedir (74/Müddessir 18-24). Mizan ve
adaletin bozulması, toplumları ifsat etmekte ve de helaklarına sebep olmaktadır
(7/A’râf 81-85, 10/Yûnus 83, 11/ Hûd 84-85).
Osmanlı’nın son
döneminden başlayıp günümüze kadar gelen kargaşanın, istikrarsızlığın,
bunalımın ve kavganın arkasında bu gerçek yatmaktadır. Türkiye’de siyasi ve
toplumsal dilin bozulmasının ana nedeni, mizan bozukluğudur. Bu deprem
felaketinde de ne yazık ki medya, sosyal medya ve siyasette kullanılan dil ve
söylemde mizan bozulmuş, ölçü kaçmıştır.
Depremde canı yananların, acı çekenlerin dillerinde, söylemlerinde
suçlama, hakaret olması, ölçüyü kaçırmaları anormal değildir ve de
eleştirilemez.
Dil ve Üslup
İlahi Mizana Uygun Olmalıdır
Dil bir iletişim
aracıdır. Kullanılan kelimeler, kavramlar muhataplar arasında ki ilişkiyi ya
kuvvetlendirir ya da bozar. Birçok kötülüğün, şerrin kaynağı yanlış ve kötü
dildir. Hz. Peygamber (s.): “Muhakkak ki âdemoğlunun yanlışlıklarının çoğu
dilindedir.”[14] İnsanı ateşe sürükleyen, ülkeyi, toplumu kargaşaya sürükleyen,
etrafa kin ve nefret saçan kötü bir dilden başkası değildir. Hz. Peygamber
(s.): “İnsanları burunları üzerine ateşe sürükleyen dillerin mahsulünden başka
ne olabilir?”[15] diyor. O nedenle dil güvenliği, Müslüman’ın temel
özelliklerinden biridir. İnsanın bütün uzuvlarını etkileyen, onların üzerinde
baskı kuran en önemli azalardan biri, insanın dilidir.[16] Bu bağlamda en çok
birbirini etkileyen iki organ kalp ve dildir. Hz. Peygamber (s.): “Kulun kalbi
doğru olmadıkça imanı doğru olmaz. Kalbi de, dili doğru olmadıkça doğru
olmaz.”[17] Kalp ve dilin bu ilişkisinden dolayı bir müminle mümin olmayanın
kalpleri ve dilleri birbirlerinden farklı olmak zorundadır: Hz. Peygamber (s.):
“Mümin bir kimsenin dili, kalbinin arkasındadır. Konuşmak istediği zaman
kalbiyle o şeyi düşünür, sonra diliyle onu gerçekleştirir; münafığın dili
kalbinin önündedir. Bir şeyi kastettiğinde diliyle söyler, kalbiyle
düşünmez.”[18]
Dil, İfsat Edici
Değil İnşa Edici Olmalıdır
Güzel bir dil
yeşertir, kötü bir dil ise kurutur. Biri meyvesini verir öteki meyveleri
kurutur. Kur’ân-ı Kerim en güzel tarz mücadelede kullanılacak dili, bir güzel
ağaçla ve güzel bir bitki ile ilişkilendirmektedir: “Görmedin mi ki, Allah
nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü
sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah
insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler. Kötü
(murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir: Onun kökü yerin üstünden koparılmış,
kararı (yerinde durma, tutunma imkânı) kalmamıştır. Allah, iman edenleri, dünya
hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar.” (14/İbrahim 24-27).
“Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan
başkası çıkmaz.” (7/A’râf 58)
Bu benzetmeden
çıkarılacak sonuç, en güzel tarzda mücadele bir denge, bir kararlılık, bir
bolluk ve bereket hareketi, bir inşa, bir fıtrata dönme hareketidir. Mücadelede
güzel bir dil kullanımı, İbrahim suresinin 14/24-27. ayetlerinde bir ağaçla
temsil edilirken; A’râf suresi 7/58’de bir şehrin bitkisine benzetilmektedir.
Bu benzetmelerle en güzel tarz mücadelenin hem bireysel boyutuna (14/24-27) hem
de toplumsal boyutuna (7/58) dikkat çekilmektedir. Bir milletin değerlerinin
korunması, zenginleştirilip geliştirilmesi, toplumsal dayanışmanın
kuvvetlenmesi hem bireyin hem toplumun hem de siyasetin görevi olmalıdır. O
nedenle bugünlerde kullanılacak dil, ifsat edici değil inşa edici olmalıdır.
Dil, “İyilikler
Kötülükleri Giderir” İlkesine Uygun Olmalıdır
Kötülükleri
iyiliklerle uzaklaştırmak, sabırla dağ devirmek, bugünün en önemli
görevlerinden biri olmalıdır. (11/Hûd 114-115; 23/Mü’minûn 96). Kötülüğü en
güzel, en estetik bir tarzda uzaklaştırmak, müminlerin taşıması gereken bir
vasıftır. (28/Kasas 54-55). Kötülük yapanlara iyilik yaparak onların kalplerini
yumuşatmak ve hatta dostluğunu kazanmak mümkün olabilir:
“İyilikle
kötülük bir olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o
zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak
bir dost(un) oluvermiştir.” (41/34, bak: 60/7).
Af ve Kolaylık
Yolunu İlke Edinmek
İnsanın
yapısında hem iyi özellikler hem de kötü özellikler iç içedir. Şeytan ve onun
yolundan gidenler, insanın kötülük cephesine hitap ederek hep kötü
meziyetlerini öne çıkarmaya çalışırlar. Cendereye sıkıştırılmış, her şeyi ters
yüz edilmiş ve kafası karmakarışık olan insanları uyarabilmek için insanın
iyilik cephesine açık, etkileyici, nazik bir dil ve bir üslup ile hitap
edilmelidir. Onun için Kur’ân, “Onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin
açık ve etkileyici söz söyle.” (4/Nisâ 63) demektedir. Bu ilke, sadece
mazlumlar için değil, aynı zamanda zalimler için de geçerlidir. Allah, Hz. Musa ile kardeşi Harun’u Firavun’a
uyarmak için gönderirken yumuşak davranmalarını onlara öğütlemesi anlamlı,
düşündürücü ve dikkat çekicidir: “İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o azmış
bulunmaktadır.” “Ona yumuşak söz
söyleyin, umulur ki o öğüt alıp-düşünür ya da içi titrer-kokar.” (20/43-47).
Fitne ve fesadın
etkin olduğu dönemlerde, kriz dönemlerinde kullanacağımız dil, yapacağımız
davet, tebliğ, nasihat ve mücadele yumuşak, etkileyici ve kuşatıcı olmalı,
kolaylaştırıcı olmalı, zorlaştırıcı olmamalı, müjdeleyici olmalı, nefret
ettirici olmamalıdır: “Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın,
zorlaştırmayın.” “Uyumlu olun, ihtilâf etmeyin, teskin edin, nefret
ettirmeyin.”[19] Sözün en güzelini kullanmayı hedeflemeli (17/İsrâ 53) ve
başkalarının kutsallarına saygı göstermeliyiz (6/En’âm108). Zorluklar,
karanlıklar içerisinde el yordamı ile yol bulmaya çalışanların yaptığı hata ve
kötülüklere karşı affedici olunmalıdır (7/A’râf 198-199). O nedenle
kullanacağımız dil yıkmayı değil yapmayı, kaybetmeyi değil kazanmayı
hedeflemelidir.
Sonuç: Millet ve
Devlet Şer Güçlerin Psikolojik Savaşına Karşı Duyarlı Olmalı ve Birlikte
Hareket Etmelidir
BOP ve Büyük
İsrail, 2. Sevr, İslâm’ın İslâm’la Savaşı gibi projeler kapsamında Türkiye
başta olmak üzere İslâm coğrafyası etnik ve mezhep tabanlı çatışmanın içerisine
çekilerek bölünmek, parçalanmak, birbirine düşürülerek, birbirine kırdırılarak
tasfiye edilmek istenmektedir. “Asrın
felaketi” diye nitelendirilen ve yaklaşık 14 milyon insanı etkileyen, ekonomiyi
derinden sarsan bir kriz ortamında, hemen hemen her şeyini kaybetmiş farklı
toplum kesimlerinin, insanların kolayca tahrik edilip bir sosyal patlama
meydana getirmek mümkündür. Böyle bir sosyal patlamanın meydana gelmemesi için
başta siyasetçiler olmak üzere depremden fiilen mağdur olmamış farklı toplum
kesimlerinin, özellikle dini hassasiyeti yüksek olanların en güzel tarzda
mücadele konusunda aşırı hassas olmaları, kısır siyasi çekişmelere girmemeleri
önemlidir. Hangi siyasi parti olursa olsun, tüm siyasiler hep birlikte hareket
ederek, birbirine muhalefeti şimdilik terk ederek insanların temel haklarını,
insanın sağlıklı yaşam hakkı doğrultusunda, toplumun lehine olacak şekilde
çözüme kavuşturmak üzere omuz omuza vermelidirler.
Müslümanlar
herkese karşı af edici, merhametli ve şefkatli davranmalıdırlar. Bu başarıldığı
takdirde ülkenin birlik ve beraberliği sağlanmış olacaktır. Bu büyük afet en az
zararla atlatılarak ülke içinde barış ve huzurun kapıları açılacaktır. Böyle
bir dayanışmaya sahip bir ülkeyi, Şer İttifakı’nın yıkması da mümkün değildir.
En güzel tarz mücadele söylenmesi gerekeni, yapılması gerekeni en estetik, en
hikmetli ve en basiretli bir şekilde, muhatabın kalbini etkileyebilecek ve
etkilenip öğüt alabilecek bir üslupta, bir tarzda ifade etmek veya yapmaktır.
Muhatabın kalbinde, vicdanında titreme meydana getirebilmektir, düşünmesini
sağlayabilmektir.
En güzel tarz
mücadele kötülükleri iyilikle uzaklaştırabilmektir. Kendisine zulmedenleri
hidayet yoluna bıkmadan, usanmadan, kin gütmeden çağırabilmektir. Bedduacı
değil duacı olmaktır. Yılanı deliğinden çıkarabilmektir. Kendi içinde tutarlı
olmaktır. Sabrıyla dağ devirmektir. Dengeli ve kararlı olmaktır. Yunus
olmaktır, Yunus gibi bir dil kullanmaktır.
Özellikle
siyasetin dili kin ve nefretle bozulmamalıdır. Bugün, kendisini öldürmek
isteyen kardeşlerine karşı Hz. Yûsuf gibi davranma; Yûsuf gibi, “Bugün size
karşı sorgulama-kınama yoktur.” diyebilme günüdür.
Bu ülkeyi seven
insanların kendi nefisleri aleyhine de olsa hakkı ayağa kaldırması ve adaleti
hakım kılması şarttır, hatta zorunludur. (5/Mâide 8). Sosyo-psikolojik savaş,
kesintisiz bir mücadele şekli olup günümüzde ileri teknoloji kullanılarak
yürütülmektedir. Toplum, yoğun bir bilgi bombardımanına tâbi tutulmaktadır.
Genelde topluma sunulan 100 bilgiden 99’u doğru biri yanlıştır. 99 doğru bilgi,
sadece o yanlış olan bir tek bilginin, toplum tarafından ya da muhataplar
tarafından doğru kabul edilip kullanılması için sunulmaktadır. Bugün hedef,
Türkiye’nin diz çöktürülüp parçalanmasıdır. Bunu Türkiye’de yaşayan herkesin
görmesi; bunu göremeyenlere de en güzel tarzda mücadele ilkelerine uygun olarak
anlatılması gerekir.
O nedenle,
ortalıkta dolaşan haberlerin, sıhhat derecesi araştırılmadan, analiz edilmeden
kullanılması, düşman ve rakip güçlerin emellerine hizmet etmekten başka hiçbir
işe yaramaz. Günümüzde sosyal medya aracılığıyla bu çeşit yanlış
bilgilendirmeler çok yapılmaktadır. Sosyal medya kullanıcılarının bu konuda
özel bir dikkat göstermesi, sorumlulukla hareket etmesi gerekmektedir.
Bugün depremin
neden olduğu karmaşa ortamında medya ve sosyal medya üzerinden yayılan aslı
astarı olmayan yığınla kirli bilgi tahkik edilmeden alınıp paylaşılmaktadır. Oysa
yapılması gereken, hayırlı zanda bulunmak, şahit ya da belge istemek,
yüzleştirmek ve iddiaları araştırıp tahkik etmek olmalıdır.
O nedenle
Müminler, 21. asır Haçlı Seferleri’nde kullanılan, yüksek dozajlı
sosyo-psikolojik savaşa karşı çok duyarlı olmalıdırlar. (3/Âl-i İmran 118-120;
4/Nisâ 83) Bugünkü kaos ortamında “hayırlı bir zanda” bulunup haberleri bloke
emeli yaygınlaştırmamalı (49/Hucurât 12); Hz. Peygamber’in (s.) ifadesi ile
iman edenler “hüsnü zanda bulunmalı,”[20]
“ zanna yer vermemeli…” ve “Allah'ın emrettiği şekilde kardeşler
olmalıdır.”[21] Her türlü haberi önce kontrol altına alıp yaygınlaşması
engellenmeli sonra da değerlendirmesi yapılıp birlik ve dayanışmayı sağlayacak
şekilde gereği yapılmalıdır. (58/Mücadele 8-10)
Öncelikle
Türkiye’yi yönetenlerin bu gerçeği görmesi gerekir. Ortalığa salınan her
bilgiye anında cevap verme yerine; çok hızlı ve sağlam bir analiz ve sentez
yapılıp bilginin muhtemel kaynakları araştırılıp, niyeti ve hedefi okunup ona
göre bir söylem ve tavır belirlenmelidir.
Türkiye, çok iyi yetişmiş psikolojik savaş/harekât uzmanlarına sahiptir.
Siyasi iktidar, bu uzmanlardan bir kriz masası kurmalı, onlarla iş birliği
içerisinde süreci yönetmelidir. Ayrıca Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye’nin
içinde birlik ve beraberliği sağlayacak bir dil, bir söylem ve bir davranış
ortaya koyması ve tüm muhalefetle tokalaşması ve siyasi mücadeleye bir seviye
kazandırması tarihi bir sorumluluktur.
Bu bağlamda şu
tedbirlerin öncelikle alınmasında ve kamuoyuna duyurulmasında fayda vardır:
“Asrın afeti” olgusu “millî güvenlik” kapsamına alınmalıdır. Bu büyük felaketle
ilgili, canla başla çalışan tüm gönüllü kuruluşlara, STK’lara ve yardım
yapanlara ayırım yapılmadan sembolik ödüller verilmeli, takdir edilmelidir.
Bunun için yeri ve zamanı gelince özel bir toplantı düzenlenmelidir. Etnik ve
mezhepsel yapılanmaya sebebiyet verecek iç göçe müsaade edilmemelidir. Göç
etmek isteyenlerin gönülleri kazanılmalı ve yeni sağlam yerleşim birimlerine
sahip olacaklarına ikna edilmelidirler. Kentsel dönüşümün hızlı ve sağlıklı bir
şekilde gerçekleştirilmesi için yeni bir yol haritası ortaya konmalıdır.
Dönüşüm esnasında hiçbir ranta göz yumulmamalı, kâr amacı güdülmemeli ve
özellikle vatandaşın lehine olacak şekilde yeni bir imar planı hazırlanmalıdır.
Barınma hakkının yanı sıra beslenme, sağlık ve eğitim hakları için de benzer
yol haritası ortaya konmalıdır. İstismara sebebiyet verecek hiçbir iş
yapılmamalı, her şey kamuoyuna, özellikle de siyasilere açık ve şeffaf bir
şekilde yapılmalıdır. Meclis’te grubu
bulunan partilerden bir komisyon oluşturulmasında çok büyük fayda vardır. Yaygın hastalıklar için acilen tedbir
alınmalıdır. Bu büyük afet olayında başarı ve başarısızlıklar objektif olarak
tespit edilip gerekli yasal ve idari düzenleme gerçekleştirilmelidir. Henüz
vakit varken!
________________________________________
[1]
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/2023_Gaziantep-Kahramanmara%C5%9F_depremleri
[2] Cihat Yaycı,
“Dünya Tarihinin En Büyük Deprem Yıkımı ve Sonrası”, 13.02.2023;
https://www.tv100.com/dunya-tarihinin-en-buyuk-deprem-yikimi-ve-sonrasi-makale-651999
[3] Cihat Yaycı,
agy.
[4] Jerry Smith,
Kıyamet Silahı HAARP, Koridor Yayıncılık, İstanbul, 2007, İngilizce baskı,
1998. Ali Bektan, HAARP’in Hedefi Türkiye, Motto, İstanbul, 2021.
[5] Dr. Mahir E.
Ocak, “Yapay Depremler”, Bilim ve Teknik, 2016, TÜBİTAK Bilim ve Teknik
Dergisi; services.tubitak.gov.tr/edergi/yazi.pd… Hidrolik çatlatma çoğu ülkede
yasak… Petrol sondajları deprem tetikler mi,
12.02.2023;
https://www.odatv4.com/makale/hidrolik-catlatma-cogu-ulkede-yasak-petrol-sondajlari-deprem-tetikler-mi-270416.
Yakup Yalvaç 11 Şubat 2023
Deprem
Tetiklenmiş Olabilir. Bilim |
AAAShttps://www.science.org/content/article/huge-study-links-wastewater-injection-wells-earthquakes#:~:text=Scientists%20have%20documented%20an%20astronomical,burgeoning%20oil%20and%20gas
%20üretim, Ryan Schultz, “Hidrolik
Kırılmanın Neden Olduğu Depremleri Anlamak”, 7 Ağustos 2020; (
rjs10@stanford.edu ; 0000-0002-1796-9622 ), Stanford Üniversitesi, ABD; https://doi.org/10.1029/2020EO147870;
https://eos.org/editors-vox/understanding-earthquakes-caused-by-hydraulic-fracturing.
https://teyit.org/analiz-abdli-petrol-sirketinin-kahramanmarasta-petrol-ararken-depremi-tetikledigi-iddiasi
https://twitter.com/tegarut/status/1624465163993612295
[6] Petrol
sahası atık sularından kaynaklanan depremler,
https://earth.stanford.edu/news/earthquakes-oil-field-wastewater;
https://phys.org/news/2019-07-oilfield-wastewater-trigger-earthquakes-decades.amp;
https://www.nationalgeographic.com/environment/article/earthquakes-near-oil-fields-could-persist-after-drilling-stops;
https://www.earth.columbia.edu/articles/view/3072
news.mit.edu/2021/preventin…;
https://www.science.org/content/article/huge-study-links-wastewater-injection-wells-earthquakes#:~:text=Scientists%20have%20documented%20an%20astronomical,burgeoning%20oil%20and%20gas%20production
[7] R. Korkut,
Psikolojik Savunma, Ankara, 1975, s. 2-5.
[8]M. Megret,
Psikolojik Savaş, Varlık Yayınları, İstanbul, 1972, s.103.
[9] N. Chomsky,
ABD Terörü, Terörizm Kültürü, Pınar Yayınları, İstanbul, 1991, s. 22-23. B.
Can, “Halkı Sindirme Operasyonları”, Umran, 1996.
[10] Y.
Çağlayan, Osmanlı’dan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş, Etkileşim, İstanbul, 2013,
s. 43-45. B. Can, “Sosyolojik Savaş
Amaçlı 15 Temmuz İhanet Hareketinin Bir Yıllık Döneminin Değerlendirilmesi-1:
Siyasî İktidara Rağmen Operasyonları Yürüten “Gizli Kirli El” ve “Gizli
Karanlık Güç” Kimdir?”, Umran, 2017. B. Can, “Şehir Üniversitesi Operasyonu
Bağlamında 15 Temmuz İhanet Hareketinin Sosyolojik Savaş Boyutunu Bir Kez Daha
Düşünmek”, Umran, 2019.
[11] Y.
Çağlayan, age. B. Can, “Sosyolojik Savaş Amaçlı 15 Temmuz İhanet Hareketinin
Bir Yıllık Döneminin Değerlendirilmesi-1: Siyasî İktidara Rağmen Operasyonları
Yürüten “Gizli Kirli El” ve “Gizli Karanlık Güç” Kimdir?, Umran, 2017.
[12] T. E.
Lawrence, Bilgeliğin Yeni Direği, Rey
Yayıncılık, Kayseri, 1991, s. 60-61; 57-58.
[13] T.C.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi
tarafından günlük yayımlanan Dezenformasyon Bülteni, 12-13 Şubat 2023. Nedim
Şener, “50 Deprem Yalanı, Ne Bu Acı Ne Bu Yalanlar Unutulur”, Hürriyet, 13
Şubat 2023. Hasan Basri Yalçın, “Yalan Haberler Canımızı Yaktı”, Sabah, 13
Şubat 2023. Cihat Yaycı, agy. Gaffar Yakınca, “Sabotaj Çetesi mi? Gazeteci
Değil Sabotajcı”, Aydınlık, 13 Şubat 2023. İsmail Zelvi, “Deprem Bombası”,
Milat, 13 Şubat 2023. Bülent Orakoğlu, “Amerika 96 Saat İçerisinde Türkiye’yi
İşgal Edebilir mi?”, Yeni Şafak, 12 Şubat 2023. Müyesser Yıldız, “Asker Nerede
diye Soranlara Hatırlatılır”, 12 Şubat 2023,
https://muyesseryildiz.com/2023/02/12/asker-nerede-diye-soranlara-hatirlatilir/
Gökçer Tahincioğlu,
https://t24.com.tr/haber/bir-haftalik-enkaz-ve-hafiza-raporu-yillarca-dinlenmeyen-uyarilar-yerle-bir-olan-sehirler-afallayan-afad-depremzede-feryadindan-kacan-ekranlar-engellenen-sosyal-medya-ohal-ve-deftere-yazilan-ofke,1091847
[14] Taberânî,
İbn Ebî Dünya, Beyhakî.
[15] İbn Mâce,
Hâkim.
[16] Tirmizî.
[17] Harâitî.
[18] Harâitî.
[19] Ebû Dâvud,
Edep 20, (4835); Müslim, Cihâd 6, (1737); (1998).
[20] Kütüb-i
Sitte, Hadis No: 7139.
[21] Buhari,
Nikâh 45, Edeb 57, 58, Feraiz 2; Müslim, Birr 28-34, (2563 - 2564); Ebu Dâvud,
Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizi, Birr 18, (1928).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder