Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör
atanması ile başlatılan olaylar zinciri, Türkiye’de beşinci nesil kadife darbe sürecinin uygulamaya sokulmasını
sağlamıştır. 5. Nesil Kadife Darbe
Sürecinin siyasi iktidar açısından en etkili aşaması Sedat Peker’in açıklamalarıyla
gelişen süreç olup dördüncü aşamadır. Beşinci aşaması, yolsuzluklar, altıncı
aşaması, ekonomik kriz ve yedinci aşaması ise
‘göçmenler/sığınmacılar/mülteciler/geçici koruma altında olanlar’ ile
başlatılan süreçtir.
Yedinci aşamanın en temel özelliği, göçmenler olgusu ile ekonomik krizin iç içe geçmesinin yol açtığı “sosyal pozitif geribesleme” (olumsuzlukların olumsuzlukları tetikleyip beslemesi, yaygınlaştırması ile ortaya çıkan olumsuz durum) olgusudur. Geçen yazıda, kadife darbelerin beyni ve finansörü George Soros’un Türkiye’deki göçle ilgili politikası merkeze konarak göçmenler sorunu değerlendirilmiş ve analiz yapılmıştır. Burada göçmenlerle ilgili temel kavramlar, temel yasalar ve kabul edilen uluslararası anlaşmalar ve bu anlaşmaların neden olduğu sorunlar ana hatları ile ele alınıp değerlendirilecektir.
Kavramsal Analiz
Göç kavramının semantik alanı içerisinde
birçok kavram yer almaktadır. Göçün anlam alanı içerisinde yer alan bu
kavramların, etkileşimi ve kanuni boyutu farklıdır. Göç
tarih, coğrafya, hukuk, siyaset, kültür-medeniyet, din, uluslararası ilişkiler,
sosyoloji, iktisat, biyoloji ve askeri gibi çok farklı disiplinlerin etkileşim
alanı içerisindedir. Bu nedenle göç olgusu, disiplinler arası bir konudur. Göç
kavramı çok farklı disiplinlerin ilgi alanına girdiğinden dolayı üzerinde kesin
mutabakat sağlanmış, tek bir evrensel tanımı bulunmamaktadır. Türk Dil Kurumu’na göre göç, “ekonomik, toplumsal, siyasal sebepler ile
bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim
yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhacerettir”.
“Göç etmek ise oturduğu yerden başka bir yere gidip yerleşmek, göçmek” demektir.
Göç kavramı geniş bir
yelpaze içermekte olup Uluslararası göç örgütü tarafından hazırlanmış bir Göç Terimleri Sözlüğü mevcuttur.[1] Bununla beraber göç ile
ilgili tanımlamalarda bilim insanları/uzmanlar arasında hem ulusal hem de
uluslararası düzlemde (Sedat Murat”[2],
Yusuf Adıgüzel[3], İlhan Tekeli[4],
Oğuzhan Türkoğlu[5],
Süleyman Ekici, Gökhan Tuncel[6],
Nurcan Özgür Baklacıoğlu[7], Uluslararası Göç Örgütü
tarafından hazırlanan Göç Terimleri
Sözlüğü[8],
2016 Türkiye Göç Raporu[9])
üzerinde mutabakat sağlanmış tek bir tanım bulunmamaktadır.[10]
Göç Terimleri Sözlüğü’nde göç aşağıdaki
tanımlanmaktadır: “Göç, uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet
içinde yer değiştirerek, süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların
yer değiştirdiği nüfus hareketleridir.” Buna, “mülteciler, yerinden edilmiş
kişiler, yerinden çıkarılmış kişiler ve ekonomik göçmenler dâhildir.”[11]
Söz konusu tanımlamalardaki ortak payda, insanların bir nedenle “mekânsal
değişiklik yapması, yer değiştirmesidir”. Bu mekânsal değişikliğe etki eden
faktörlere bağlı olay göç edenler ve göç etme eylemi farklı şekillerde
isimlendirilmekte göç ile ilgili kavramların oluşturduğu semantik alan ortaya
çıkmaktadır. Yer değiştirmenin şekli, sebebi, süreci, miktarı, mekânı, yolu,
farklı isimlendirmeleri beraberinde getirirken, aynı zamanda farklı hukuksal boyutu
da şekillendirmektedir. Tanımlarda farklı disiplinler, mekân/uzaklık, zaman, süre/kalıcılık,
niyet/amaç, nedenler gözönüne alınmakta, tanımı yapanın ağırlık verdiği kavram,
tanımın merkezine oturtulmaktadır. O sebeple göç tanımında evrensel bir mutabakat
sağlanamamıştır. Literatürdeki tanımları ve bunlarda öne çıkarılan kavramları göz
önüne alarak göçü şöyle tanımlayabiliriz:
Göç, tarih, coğrafya,
sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, ekolojik, demografik, askeri, dini,
mezhebi ve etnik nedenlerle ortaya çıkan yaşam zorluğu, geçim zorluğu, hayatı
bir tehdit ve tehlikenin varlığından dolayı insanların bulunduğu yerden başka
bir yere(ülke sınırları içerisinde veya başka ülke topraklarına), daha iyi şartlarda çalışabilmek ve daha
güvenli, kaliteli yaşam standartlarına ulaşmak amacıyla geçici veya kalıcı bir
şekilde, ferdi ya da kitlesel olarak meydana gelen, büyük sosyo-kültürel,
sosyo-ekonomik nitel ve nicel etkilere neden olan bir yer değiştirme
hareketidir.
Kişi ya da kişilerin, kendi
ülkelerinde bir yerden bir başka yere, bölgeye gidip orada geçici ya da kalıcı
olarak yaşamak amacıyla yer değiştirme eyleminde bulunuyorlarsa buna iç
göç denir. Aynı amaçla düzenli yaşadıkları kendi ülkelerinden
ayrılarak bir başka ülkeye geçici ya da kalıcı şekilde gidiyorlarsa buna da uluslararası
göç denmektedir. Uluslararası göçte yaşanılan ‘kaynak/menşei
ülkeden’ ayrılıp yeniden yaşanılmak istenen ‘hedef ülkeye’ giderken
üçüncü bir ülkeden geçmek zorunda kalınıyorsa bu göçe de transit göç
denmektedir.
Uluslararası göç olgusu,
belli bazı yasal mevzuat çerçevesinde icra edilmek zorundadır. Yasallık süreci
göçle alakalı yeni birçok kavramın ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Türkiye’de
göç üzerinde yapılan tartışmaları daha iyi anlamak ve anlamlandırmak için bu
kavramlara vâkıf olmak gerekmektedir. Bu nedenle göçle ilgili bazı kavramlar aşağıda
verilmiştir: “Düzenli
göç (orderly migration): Menşei ülkeden çıkışı ve
ev sahibi ülkeye seyahati, transit geçişi ve girişi düzenleyen kanun ve
yönetmeliklere uygun olarak insanların olağan ikamet yerinden yeni bir ikamet
yerine gitmeleri. Düzensiz göç (irregular migration)/ Yasadışı göç (illegal migration): Gönderen,
transit ve alıcı ülkelerin düzenleme normlarının dışında gerçekleşen
hareketler. Hedef ülkeleri açısından, bir ülkeye yasadışı giriş yapmak veya bir
ülkede yasadışı şekilde kalmak veya çalışmak anlamına gelmektedir. Başka bir
deyişle, göçmen, belirli bir ülkeye girmek, orada ikamet etmek veya çalışmak
için göç düzenlemeleri uyarınca gerekli olan izin veya belgelere sahip
değildir. Gönderen ülke açısından ise, bir kişinin geçerli bir pasaportu veya
seyahat belgesi olmadan uluslararası bir sınırı geçmesi veya ülkeden ayrılmak
için idari koşulları yerine getirmemesi gibi durumlarda düzensizlik söz
konusudur. Ancak, “yasadışı göç” terimini göçmen kaçakçılığı ve insan
ticaretiyle kısıtlamak gibi bir eğilim söz konusudur. Dairesel Göç (circular
migration): Dairesel göç, ülkeler arasında geçici ya da daha
kalıcı şekilde gerçekleşen akışkan insan hareketi. Dairesel göç gönüllü olarak
gerçekleştiği zaman ve hem menşei ülke hem hedef ülkenin işgücü ihtiyaçları ile
ilişkilendirildiğinde ilgili herkes için yararlı olabilir. İkincil göç (secondary migration): Ev
sahibi ülkede, mültecinin aslen ikamet ettiği topluluktan ayrılması. Ülkeye göç (immigration): Yabancıların
yerleşim amacıyla başka bir ülkeye gittikleri süreç. Ülkeden göç (emigration):
Başka bir devlette yerleşmek amacıyla bir Devletten ayrılmak ya da çıkmak. Yardımlı
göç (assisted migration): Yardımsız, kendiliğinden oluşan
(spontane) göçe karşılık göçmenlerin devlet, devletler ya da uluslararası bir
kuruluş yardımıyla gerçekleştirilen hareketi. Zorla göç (Forced migration):
Doğal ya da insan yapımı nedenlerden dolayı içerisinde yaşama ve refaha
yönelik tehditleri de içeren bir zorlama unsuru bulunan göç hareketini tanımlamak
için kullanılan genel terim. Kolaylaştırılmış göç (facilitated migration):
Seyahat etmeyi daha kolay ve
uygun hâle getirerek meşru göçü desteklemek ve teşvik etmek. Toplu
göç (exodus): Menşe
ülke dışına (istisnai ve düzensiz) gruplar hâlinde hareket. Toplu göç çok
sayıda kişinin katıldığı bir hareket ya da belirli bir zamanda toplumun bir
kısmının hareket etmesi anlamına gelmektedir. Göç
bölgesi (immigration zone): Devletlerin
göç kanunlarının geçerli olduğu açık deniz alanları ve kara ülkesi (ayrıca “göç
bölgesi” (migration zone) olarak anılmaktadır). Menşei Devlet (State of origin): İlgili
kişinin vatandaşı olduğu Devlet. Menşei ülke (country of origin):
Göç akınlarının (yasal ya da yasadışı) kaynağı durumundaki ülke. Gönderen
ülke (sending country): İnsanların yurtdışına daimi veya geçici
olarak yerleşmek üzere ayrıldıkları ülke. Kabul eden ülke (receiving country):
Varış ülkesi veya üçüncü ülkeler. Geri dönüş durumunda ise menşe ülkeyi de
ifade etmektedir. Hükümet, bakanlık veya meclis kararı doğrultusunda, yıllık
olarak belirli sayıda mülteci ve göçmen almayı kabul eden ülke. Hedef
ülke (country of destination): Göç
akınları (yasal ya da yasadışı) için varılacak hedef konumundaki ülke. Transit
ülke (country of transit): Göç
akınlarının (yasal ya da yasadışı) içinden geçtiği ülke. Gönüllü Dönüş: Kişinin hür iradesine bağlı olarak menşe ülke, transit ülke veya üçüncü
bir ülkeye destekli veya bağımsız dönüşüdür. Gönüllü Geri Dönüş: Herhangi bir nedenle göç etmiş kişilerin
menşe ülkelerine tamamen kendi isteklerine dayalı olarak dönmeleri anlamına
gelir.”[12]
Göçün nedenlerine, ortamına,
mensuplarına, güzergâhına, biçimine ve tabi olunan yasal çerçeveye bağlı olarak
göç eden insan unsuru değişik şekillerde isimlendirilmektedir: “Göçmen”, “mülteci”, “sığınmacı”, “geçici
koruma altında olanlar”, “kaçaklar”, “sürülmüşler”, “ülke içerisinde yerinden
edilmişler.” Bu kavramların kapsamlarını ve etkileştikleri diğer
kavramları bilmeden yapılacak yorumlar, değerlendirmeler, yanlış anlaşılmalara sebep
olmaktadır. Çünkü bu kavramlarla ilgili yasal süreçler genellikle birbirinden
farklıdır. Göç edenler, hem ulusal hem de uluslararası yasal düzenlemelere
tabidirler. Ülke yönetimleri yukarıda verilen göç tanımlarına bağlı olarak
göçmenlere verilen isimlere göre yasaları uygulamak durumundadır. Slogancı ve
tahrik edici söylemlerle yapılacak icraatlar, ülkenin başına dert açmaktan
başka bir şey sağlamaz.
Göçmen kavramının
evrensel ve uluslararası düzeyde kabul edilmiş bir tanımı bulunmamaktadır.
Türkçe sözlüklerde göçmen şöyle tanımlanmaktadır: “Kendi ülkesinden
ayrılarak yerleşmek için başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk),
muhacir”. Uluslararası Mülteci Örgütü Göç Terimleri Sözlüğü’nde
göçmen ve ilgili bazı kavramların tanımları aşağıda
verilmektedir: “Göçmen
(migrant): Uluslararası düzeyde genel kabul
gören bir göçmen tanımı bulunmamaktadır. Göçmen teriminin, “kişisel rahatlık”
amacıyla ve dışarıdan herhangi bir zorlama unsuru olmaksızın ilgili kişinin hür
iradesiyle göç etmeye karar verdiği durumları kapsadığı kabul edilmektedir.
Dolayısıyla bu terim, hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de
kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir
ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsamaktadır. Göçmen
statüsü (immigration status): Ev
sahibi ülkenin göç kanunlarına göre bir göçmene verilen statü. Düzensiz
göçmen (irregular migrant)/ Yasadışı göçmen (illegal migrant): Yasadışı
giriş veya vizenin geçerlilik tarihinin sona ermesi yüzünden transit veya ev
sahibi ülkede hukuki statüden yoksun kişi. Bu terim, bir ülkeye giriş
kurallarını ihlal eden mülteciler ve ev sahibi ülkede kalma izni bulunmayan
diğer kişiler için geçerlidir (ayrıca gizli/yasadışı/kayıtdışı göçmen veya
düzensiz durumdaki göçmen olarak anılmaktadır). Ekonomik göçmen (economic
migrant): Yaşam kalitesini iyileştirmek amacıyla kendi menşei
ülkesinin dışına yerleşmek üzere mutat ikamet yerini terk eden kişi. Bu terim
göçmenleri zulümden kaçan mültecilerden ayırt etmek için kullanılabilmekte ve
aynı zamanda bir ülkeye yasal izni olmadan ve/veya bona fide (iyi
niyetli) bir gerekçesi bulunmadan sığınma usullerini kullanarak girmeye
teşebbüs eden kişilere atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Bu terim ayrıca,
bir tarım sezonu süresince menşei ülkeleri dışında yaşayan kendilerine
mevsimsel işçiler denen kişiler için de kullanılır.”[13]
Göçle ilgili anahtar
kavramlardan biri de mülteci kavramı olup Göç Terimleri Sözlüğü’nde şöyle tanımlanmıştır: “Mülteci: Kendi ülkesi dışında başka bir ülkeye
sığınma amacıyla başvurmuş, başvurusu ilgili makamlarca kabul edilmiş kişilere
denmektedir. Mültecilik hukuki
bir statüdür. Dolayısıyla bir kişinin mülteci statüsü alabilmesi için öncelikle
ilgili ülkeye iltica başvurusu yapması gerekmektedir. Yapılan bu iltica
başvurusunun onaylanması durumunda mültecilik yasal durumu ortaya çıkmaktadır. Mülteci
(tanınmış) (refugee (recognized): Irkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi
düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için
vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan
ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen veyahut tabiiyeti yoksa
ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında
bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her
şahıstır.”[14]
Birleşmiş Milletler’in
Mültecilerin Hukuki Durumuna ilişkin 1951 Cenevre Sözleşme hükümlerine göre ise
mülteci
şöyle tanımlanmaktadır: “Mülteci refugee (mandate): Irkı,
dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri
yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu
ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz
konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür
olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya
dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahıstır.”[15]
“Şartlı Mülteci( Conditional Refugee): Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen
olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti
veya siyasî düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle
korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin
korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak
istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet
ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle
dönmek istemeyen kişidir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı
mültecilerin Türkiye’de kalmasına izin verilmektedir.”[16]
“Mülteci statüsünün belirlenmesi (refugee
status determination): İç hukuk ve
devletler hukukuna göre bir kişinin mülteci olarak tanınıp tanınmamasına karar
verilen (ve BMMYK ve/veya Devletler tarafından gerçekleştirilen) süreç. Transit hâlindeki
mülteciler (refugees in transit): Başka bir yere
yerleştirilmeleri şartıyla bir Devletin topraklarına geçici olarak giriş
yapmalarına izin verilen mülteciler.”[17]
Göç olgusuyla ilgili hukuki
statüsü farklı olan önemli kavramlardan biri de sığınma ve sığınmacı
kavramıdır. Türkçe sözlüklerdeki anlamı aşağıda verilmiştir: “Sığınmak:
1- Tehlikeden korunmak için uygun bir yere girmek; 2- Tehlikeden korunmak için
başka birinin himayesini istemek; 3- Çeşitli sebeplerle bir ülkeden kaçıp başka
bir ülkeye gitmek, iltica etmek. Sığınmacı/ sığınık: başka
bir ülkeye veya yere sığınmış olan kişi ve yabancı bir ülkede iltica etmeden
önce belirli bir süre kalan kimse”.[18] Göç Terimleri Sözlüğü’nde ise bu kavramlar şöyle tanımlanmıştır: “Sığınma (asylum): Bir
Devletin geri göndermeme (non-refoulement) ilkesi ve uluslararası veya ulusal
düzeyde tanıdığı mülteci haklarına dayalı olarak topraklarında verdiği bir
koruma türü. Vatandaşı olduğu veya ikamet ettiği ülkede koruma sağlanamayan,
bilhassa ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ya da
siyasi görüşü nedeniyle zulüm görmekten korkan kişiye verilir. Sığınmacı
(asylum seeker): Irk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da
ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine
olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağı düşüncesi
ile ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke
tarafından daha sonuçlanmamış kişidir.”[19]
Yukarıda tanımları verilen göçmen,
sığınmacı, mülteci kavramlarının belli ortak paydaları olmakla
beraber muhtevalarında önemli ince farklılıklar vardır. Göçmen kavramında
ekonomik nedenler baskındır. Göçmen kavramı, ekonomik nedenlerle, daha iyi
hayat şartlarını elde edebilmek için bireysel ya da ailece, herhangi bir dış
baskı, tehdit zorlama olmadan gönüllü olarak kendi hür iradesiyle/iradeleri ile
başka bir ülkeye veya bölgeye, bazen yasal bazen de yasa dışı bir şekilde göç
edenler için kullanılmaktadır. Göçmenin bölgesinden ya da ülkesinden ayrılması
ekonomik temelli olup bir baskı ve zulüm görmenin sonucu değildir. Göçmeni mülteciden ayıran en önemli fark,
göçmenin kendi ülkesinden tamamen ekonomik sebeplerden dolayı, daha iyi bir
yaşam elde edebilmek için ayrılmasıdır.
Yukarıda göçmen, mülteci ve
sığınmacı kavramlarına ilişkin yapılan tanımlamalar göz önüne alındığında uluslararası
literatürde sığınmacı (asylum seeker) ve mülteci (refugee) kavramları arasında
ciddi bir fark vardır. Mülteci, ilgili ülkeye iltica
başvurusunda bulunmuş ve ilticası hukuki olarak olumlu sonuçlanmış kişidir. Mülteci
ülke tarafından kabul edilmiş hukuki bir statü kazanarak o ülkede barınma,
kalma hakkını elde etmiştir. Sığınmacı ise ulusal ya da
uluslararası belgeler çerçevesinde mültecilik statüsü için başvurmuş fakat mültecilik
statüsü hukuken henüz neticelendirilmemiş, ülkede kalma izni verilmemiş bir
kişidir. Olumsuz hukuki bir karar
verilmesi durumunda sığınmacı durumundaki kişiler sığındığı ülkeyi terk etmek
zorundadırlar; sınır dışı edilebilirler. O nedenle sığınma hakkı ile sığınmacı
olmak, hukuki bir statüden ziyade fiili olarak bir barınma durumu olup mülteci
statüsünü kazanmanın başlangıç aşamasıdır.
Göç Türleri
Göçler, gözönüne alınan farklı kriterlere göre sınıflandırılmaktadır.
Bu sınıflandırmada etkili faktörler/parametreler genel olarak şunlardır: Göçün amacı, göçün nedeni, göç
mekânı-yakınlık uzaklık durumu, biçimi, sayısı, göçün yönü, göçün
gerçekleştirilme şekli- tarzı. Göç; amacına
göre “ekonomik göç”, “ekonomik olmayan göç”; göçün biçim ve sayısına göre “bireysel göç”, “kitlesel göç”; göçü etkileyen faktörler açısından “gönüllü”
göç, gönülsüz göç”; göçün yerleşim
yerleri bakımından “transit göç”, “yerleşik göç”; kalış süresi yönüyle göç, “geçici göç”, “kalıcı göç”; yasal statüleri boyutuyla göç, “yasal
göç”(legal), yasal olmayan göç (illegal)/kaçak göç; göç eden kişilerin niteliği açısından göç, “vasıflı (beyin) göçü”, “vasıfsız göç”; yerleşim bölgesinin mahiyetine göre, “iç göç”(ülkesi içerisinde
göç), “dış göç” (yabancı bir ülkeye göç) diye sınıflandırılmıştır.[20] Göç Terimleri Sözlüğü’nde iç göç şöyle tanımlanmıştır: “İç göç (internal migration): Yeni bir ikamete sahip olmak amacıyla veya yeni bir
ikametle sonuçlanacak şekilde insanların ülkenin bir bölgesinden başka bir
bölgesine göç etmeleri. Bu göç, geçici veya daimî olabilir. İç göçmenler,
menşei ülke içinde yer değiştirirler, ama yine menşei ülkede kalırlar.”[21]
İç göç bir ülke içerisinde bir yerden bir başka yere değişik
gerekçelerle yapılan göçlerdir: Kırsaldan şehirlere, kırsaldan kırsala,
şehirden şehre, bir bölgeden başka bir bölgeye yapılan göçler. İç göçler zaman
boyutu ile sürekli ve mevsimlik göç olarak sınıflandırılmaktadır.
Sürekli Göç: İnsanların
yaşadıkları yerleri/ikametleri terk ederek yeni bir yere/ikamete daimi
olarak yerleşmesidir. Mevsimlik göç, ülke içinde
yaşadığı yeri, ekonomik amaçla, geçici olarak terk edip ülke içerisinde bir
başka yerde çalışabilmek için yapılan göçlerdir. Türkiye’de insanlar ekonomik nedenlerle,
çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlayabilmek için, doğal afetler ve
şehirlerdeki çekici faktörlerden dolayı kırsaldan şehirlere göç etmiştir ve de
etmektedir.[22]
İç Göç: Uzun zamandır
Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biridir.
Köyler boşalmakta şehirler ise normal olmayan bir şekilde büyümektedir.
Zamanında köylere iş ve hizmet götürememenin bir sonucu, Türkiye’de “gecekondu”, “gecekondulaşma” denilen
bir sistem ortaya çıkmıştır. Devletin arazisi mafya tarafından işgal edilip
parsellenip Anadolu’dan göç eden insanlara satılmış; belediye zabıtası haracını
almış, vatandaş bir gecede ucube bir yapı yaparak içerisine girmek zorunda
kalmıştır. Gecekondulaşma politikası ile köyler boşalmış, şehirler yaşanmaz hâle
gelmiştir. Mafyanın uyguladığı gecekondu politikasının sonucu olarak bazı
bölgelerde nüfus anormal artmıştır. Nüfus artışı beraberinde kanalizasyon
altyapı, elektrik, su, yol gibi belediye hizmetlerinin aksamasına kültürel uyumsuzluklara,
sosyolojik olarak çatışmalara neden olmuştur. Devlet kendi arazilerini niçin parselleyip
mimarı projelerini çizip Anadolu’nun fakir halkına satmadı da bunu mafyaya
bıraktı? Bu sorunun cevabı bugüne kadar hâlâ verilmemiştir.
Dış Göç: Bir ülkeden başka bir ülkeye, kalmak, çalışmak veyahut yerleşmek
maksadıyla, ülke sınırları dışına yapılan bir göçtür. Dış göçün nedeni, savaş,
doğal afet, dini, kültürel, ekonomik, siyasal, sosyal, eğitim gibi sebeplerdir.
Bununla beraber “devletler arasında yapılan antlaşmalar sonucu gerçekleşen
nüfus mübadeleleri de dış göç sayılmaktadır.” Dış göçler, bireysel, kitlesel ve
zincirleme göç olarak tasnif
edilmektedir.
Zincirleme Göç: Aile
akraba veya hane halkı tarafından verilen kararlar neticesinde oluşan göç
türüdür. “Göçmen önceden göç eden kişilerle ilişki ağları geliştirerek hem
olası riskleri azaltmakta hem de oluşabilecek maliyetler hakkında önceden bilgi
sahibi olmaktadır.”[23]
Göç Nedenleri
Göçlerin çok değişik
nedenleri olmakla beraber zaman içerisinde bu nedenler bazı ortak paydalar
referans alınarak sınıflandırılmıştır.
Bilim dünyasında kabul edilen göç nedenleri doğal, siyasi, ekonomik ve sosyal şeklinde
sıralanabilir.[24]
Doğal
Nedenler: Deprem, heyelan, kuraklık, sel, volkanik patlamalar
gibi insan iradesinin dışında doğada meydana gelen olaylar. Siyasi
Nedenler: Siyasi olarak insanlara baskı uygulanması,
insanların zülüm görmesi, yaşadığı ülkede kendini bir nedenle güvende
hissetmemesi, ülkenin savaşta olması, ülkenin düşman tarafından işgal
edilmesi ve nüfus mübadeleleri gibi nedenler. Ekonomik Nedenler:
Ülkede ekonomik sıkıntıların artması ile birlikte işsizliğin
artması, yaygınlaşması, geçinme zorluklarının ortaya çıkması, ekonomik olarak
çocuklarının geleceğinin tehlikeye düşmesi gibi nedenler. Sosyal Nedenler: İnsanların
yaşadıkları yerlerde sağlık ve eğitim hizmetlerinin iyi olmaması, bu
konudaki ihtiyaçlarının gerektiği gibi karşılanmaması gibi nedenler.
Göç Eğilimleri ve İtme-Çekme Faktörleri
Yukarıda göç sebepleri göz
önüne alarak göç eğilimleri değerlendirildiğinde göçlerin hangi bölgelerden,
ülkelerden, ortamlardan hangi bölgelere, ülkelere ve ortamlara doğru
gerçekleştiği, gerçekleşeceği rahatça görülebilir. Göçün başladığı, geçtiği ve
bittiği yer göç eğilimlerinin yapısını ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda göç
sisteminde ikili bir yapı vardır. Göçün başladığı yer ve göçün bittiği
yer. Bu ikisini birbirine bağlayan göçün yönü, istikameti üçüncü etken olarak
devreye girmektedir. Bu açıdan bakıldığında, “göçlerin yönünün, güneyden kuzeye, doğudan batıya, çevreden merkeze,
sömürülen ülkelerden sömüren ülkelere, küçükten büyüğe, fakirden zengine,
kırdan kente vb.” doğru olduğu görülmektedir.[25]
İster iç göç isterse dış göç
olsun böyle bir eğilimin ortaya çıkış sebebi, “itme ve çekme faktörleri” ile açıklanmaktadır.[26] İtme faktörü göçün kaynak noktası olan
coğrafya ile ilgili, çekme faktörü ise göçün hedef noktası olan coğrafya
ile ilgilidir. İtme faktörü, insanların yaşadıkları yerdeki işsizlik, düşük
ücret, toprağın verimsizliği, eğitim ve sağlık imkânlarından yoksunluk, kıtlık,
savaş şartları, çatışmalar, terör olayları, dini, kültürel, etnik ve siyasi
baskıların dayanılamayacak tahammül edilemeyecek bir boyuta varmasını ifade eden
etkenlerdir. Çekme faktörü,
yüksek ücret, ucuz ve verimli topraklar, kariyer olanakları, daha iyi bir
sağlık ve eğitim imkânı, bireysel ve toplumsal huzur, can güvenliği, etnik,
dini, kültürel ve siyasal özgürlük gibi etkenlerdir. İtme ve çekme faktörlerinin
bileşke kuvveti, göç olgusunun çok karmaşık ve çok boyutlu olduğunu
ortaya koyan bir yaklaşım tarzıdır.
Bugün teknolojinin ulaştığı
boyut, internet, sosyal medya ortamı, uluslararası ulaşım imkânları itme ve
çekme faktörlerini daha etkin hale getirerek ulusal ve uluslararası göçü teşvik
etmekte, cazip hâle getirmektedir. Günümüz dünyasında itme ve çekme
faktörlerinin etkisi ile ülkelerin etnik, kültürel, ekonomik, sosyolojik ve
dini yapıları çeşitlenmekte ve renklenmektedir. Bu her iki toplumun sosyolojik,
kültürel, dini, etnik, ekonomik yapısını ve eğitim sistemini etkileyecektir.
Göç edenler göç ettikleri ülkelerin sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik, dini,
mezhebi yapılarından etkilenirlerken aynı zamanda göç ettikleri ülkelerin sosyo-kültürel,
sosyo-ekonomik ve dini ve mezhebi yapılarını da etkileyebilirler. Ayrıca
göçmenlerin/mültecilerin/sığınmacıların/geçici koruma altında olanların
sayısına, niteliğine bağlı olarak hem ulusal hem de uluslararası göç yasaları
etkilenmektedir. O nedenle, sürekli olan bir göç olgusu, sürekli olarak
gözlemlenip göçle ilgili yeni yasal düzenlemeler, yeni teşkilatlanmalar
yapılması zorunludur.
Ayrıca farklı sosyo-kültürel,
dinî ve etnik yapıların bir arada olmasının getireceği etkileşimleri, hibrit
savaşların mantığını, felsefesini gözönüne alarak, göçmen toplulukların özel
olarak analizini yaparak, göç olgusunu yeniden değerlendirmek ve gerekli tedbirleri
almak gerekmektedir. O nedenle Türkiye’nin hibrit savaşlar dönemini göz önüne
alarak 25-50-100 yıllık bir stratejik plan yapmasında fayda vardır. İtme ve
çekme faktörlerinin etkisi ile meydana gelen göç eğilimleri, farklı şekillerde
sınıflandırılmaktadır. Bununla beraber yaygın kabul gören sınıflandırma, göçün küreselleşmesi, hızlanması,
farklılaşması, kadınlaşması ve siyasallaşması şeklindedir.[27]
Göçün Küreselleşmesi: Günümüz
dünyasında göç, uluslararası bir boyut kazanmış olup her geçen gün etkisi
artmaktadır. Göç alan ülkeler göçmenlerin sahip olduğu farklı dinî, mezhebi,
sosyal, kültürel, ekonomik, demografik ve eğitim yapısından etkilenecektir.
Göçmenler de aynı etkileşimi, yaşayacaklardır.
Göçün Hızlanması: Bugün
göç hareketleri dünyanın pek çok yerinde ciddi artış göstermektedir. Bu
hareketlilik toplumsal yapıyı etkilediğinden dolayı devletlerin politikalarını,
yasalarını da etkilemektedir. Değişen şartlara uyum sağlayabilmek, bugün ciddi
bir sorun hâlini almaya başlamıştır. Küresel düzlemde gerekli tedbirler
alınmaz, düzenlemeler yapılmaz, uygun göç politikaları geliştirilmez ise süreç
çok kötü etkilenebilir. Gerekli tedbirler alınır ve düzenlemeler yapılırsa göç
azaltılabilir.
Göçün Farklılaşması: Geçmişte
göç alan ülkeler ağırlıklı olarak işgücü göçü/misafir işçi göçü kapsamında göç
alırken bugün bu süreç değişmiş; bunlara ilaveten göçmen, mülteci, sığınmacı adları ile göç almaktadırlar. Dolayısıyla
göçün geçmişe nazaran mahiyeti değişmiştir.
Göçün Kadınlaşması: Geçmişteki
göçlerde hâkim unsur erkeklerdi. Kadınlar, ailesel bazdaki bir göçte yer
almaktaydı. Zaman içerisinde erkeklerin yanında kadınların sayısı artmaya başlamış;
günümüzdeki göç süreçlerinde kadınların varlığı ve görünürlüğü, her coğrafyada
ciddi bir şekilde artmış ve de artmaya devam etmektedir.
Göçün Siyasallaşması: Sovyetler’in dağılması ve ABD’deki 11 Eylül 2001
İkiz Kuleler operasyonundan sonra başlayan kadife darbeler süreci ve ardından
gelen hibrit savaşlar dönemi, göç hareketlerine ayrı bir boyut kazandırmıştır.
Göçmenler üzerinden hedef ülkelerde operasyonlar yapılmak, ekonomik olarak
çökertilmek istenmekte, kargaşa ve kaos inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Uluslararası göç yasa ve politikaları, göç olgusunu etkilemekte ve de
tetiklemektedir. Türkiye’de bugün oluşturulmak istenen kaosa bu açıdan
yaklaşılmalıdır. Suriye’den başlayan göç akışına Soros’un müdahale etmesi ve AB
ile Türkiye arasında yasal bir düzenleme yapılması bu yaklaşımın sonucu olup
bugün Türkiye bunun bedelini ödemektedir.
Göçler Ülkesi Türkiye
Türkiye coğrafyası, sahip olduğu jeopolitik, jeostratejik önemden
dolayı tarih boyu yoğun savaşların ve göçlerin yaşandığı bir coğrafyadır. Bazen
sığınılan ülke bazen de transit ülke, köprü ülke olmuştur. Milyonlarca göçmene
ev sahipliği yapmıştır. Bu göçlerin bir kısmı düzenli bir kısmı ise düzensiz
göçtür. Bu coğrafyanın göçler açısından stratejik önemini görme ve tarihten
ders çıkarıp geleceğe bakma bağlamında Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerindeki,
ağırlığı ve özelliği olan bireysel ve kitlesel göçlerin kısa bir özetini
vermekte fayda vardır.
Osmanlı Dönemi Göçleri
1492 yılında
on binlerce Yahudi’nin İspanya’dan gemilerle kurtarılarak getirilmesi, 1672
Thököly Ayaklanması’nın ardından matbaacılığın öncüsü İbrahim Müteferrika ile
itfaiyeciliğin öncüsü Kont Ödön Seçenyi’nin (Seçenyi Paşa) eşinin gelmesi, 1699
yılında Macar Kralı Thököly Imre ve eşinin iltica etmesi, 1709 yılında
İsveç Kralı Şarl’ın beraberindeki yaklaşık 2 bin kişilik grupla birlikte
sığınması, 1718 Pasarofça Antlaşması’nın ardından Macar Kralı II.
Rakoczy Ferenc’in sığınması, 1830 Polonya İhtilali’nin liderlerinden
bugünkü Polonezköy’ün kurucusu Prens Adam Czartorski’nin 1841 senesinde iltica
etmesi, 1848 Macar Özgürlük savaşını kaybeden Prens Lajos Kossuth ve
yaklaşık 3 bin Macar’la birlikte 1849’da gelmesi, 1858-1864 yılları arasında
Rus kaynaklarına göre yaklaşık 493.000 Müslüman Kafkas nüfusun sığınması, 1864
senesinde ise Rus ordusundan kaçan yaklaşık 1 milyon Kafkas nüfusun Osmanlı
İmparatorluğu topraklarına kabul edilerek, Balkanlar’a ve Anadolu’nun çeşitli
yerlerine yerleştirilmesi (Çerkez Sürgünü). 1917 Bolşevik İhtilali’nin
ardından Vrangel’in yaklaşık 135 bin kişiyle birlikte Osmanlı
İmparatorluğu’ndan koruma talep etmesi.
Cumhuriyet
Dönemi Göçleri
1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan 384 bin kişinin gelmesi,
1923-1945 yılları arasında Balkanlardan 800 bin kişinin gelmesi, 1933-1945
yılları arasında Almanya’dan 800 kişinin gelmesi, 1988 yılında Halepçe
katliamından sonra Irak’tan 51 bin 542 kişinin gelmesi, 1989 yılında Bulgaristan’dan
345 bin kişinin gelmesi, 1991 yılında Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’tan
467 bin 489 kişinin gelmesi, 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin
kişinin gelmesi, 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17 bin
746 kişinin gelmesi, 2001 yılında Makedonya’dan 10 bin 500 kişinin gelmesi,
Nisan 2011- 31 Aralık 2020 döneminde 3 milyon 641 bin 370 kişinin gelmesi, 2022
yılı itibarıyla yaklaşık 1 milyon kaçak göçmen
dikkat çekmektedir.[28]
Suriye’nin nüfusu 2011’de yaklaşık olarak
22,5 milyondu. İç savaşla beraber 2020 yılı itibarıyla toplam 13,5 milyon
Suriyeli bulundukları mekânlardan göç etmek zorunda kalmışlardır. 13.5 milyon
insanın 6,8 milyonu ülke dışına (dış göç), 6,7 milyon ise ülke içinde bir başka
yere (iç göç) göç etmiştir. 2020 yılı itibariyle 6,7 milyon Suriyeli sığınmacı
126 farklı ülkede yaşamaktadır (Şekil 1).[29]
Bu şekle göre Türkiye tarihin en büyük göç
hadisesinde göçmenlere ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye’nin karşı karşıya
kaldığı sorunun boyutlarını görmesi açısından Şekil 1’in okuyucu tarafından özel olarak değerlendirilip yorumlanmalıdır.
Şekil 1: Suriyeli Sığınmacıların Bulundukları
Ülkeler (6.6 Milyon/31 Aralık 2020)[30]
Türkiye’nin düzensiz
göçmen sayılarında, özellikle, 2015 sonrasında çok ciddi artış yaşanmıştır.
Tarihsel sürece bağlı olarak verilerde değişiklik vardır. Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü’nün 2015-2020 dönemine ilişkin verilerine göre 1 milyon 340 binin
üzerinde düzensiz göçmen yakalanmıştır. Bunların çoğunluğu Afganistan,
Pakistan ve Irak’tan gelenlerdir. Düzensiz göçmenlerin yaklaşık %70’i sınır
ihlali yapanlardan, %30’u ise vize ihlali ya da Türkiye’den çıkış yapan
Suriyelilerden oluşmaktadır.[31] İçişleri Bakanlığı’nın 15
Eylül 2021 tarihli Göç Kurulu toplantısında yapılan açıklamalarına göre 2016
yılından Eylül 2021’e kadar Türkiye’de yakalanan düzensiz göçmen sayısı 1
milyon 293 bin 662’dir. Yakalanan düzensiz göçmenlerin 470 bin ile Afganistan,
196 bini Pakistan vatandaşıdır. Yakalananlar içinde 195 bin yani %15’i
mükerrerdir. Türkiye 2016-2021 arasında toplam 283 bin 790 yakalanan göçmeni
kendi ülkelerine geri göndermiş, sınır dışı etmiştir. 2016 yılından itibaren ülke
sınırlarında engellenen düzensiz göçmen sayısı 2 milyon 327 bindir. Türkiye’de uluslararası koruma altındakilerin 170
bin Afganistan, 142 bin Irak, 39 bin İran, 5 bin 700 Somali ve 11 bin 700 diğer
ülkelerden gelenler olmak üzere toplam 368 bin 400’dür.[32]
Yapılan yorum ve
değerlendirmeleri, eleştirileri yukarıda ortaya konan fotoğrafa bakarak yapmak
ve insafı elden bırakmamak gerekmektedir. Bu, yapılan hataları, ihmalleri
söylememize, dillendirmemize mâni değildir. Yol gösterici olmak, adil olmak
olmazsa olmazdır.
Göç ile İlgili Yasal Mevzuat
Mülteciler/sığınmacılar/göçmenlerle ilgili
yasal mevzuatın bir ulusal bir de uluslararası boyutu vardır. Uluslararası
hukuk, özellikle de AB hukuku, ulusal hukukları etkilemek ve şekillendirmek
istemektedir. Uluslararası düzlemde mülteci hukukunun en önemli dayanağı, 10
Aralık 1948 tarihinde ilan edilen İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. Maddesidir: “Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma
ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.” Meseleyle ilgili uluslararası
hukuk metni 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ve
bunu tamamlayan Mültecilerin Hukuk Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü’dür. 2014 itibari ile 1951
Sözleşmesi’ne 144, 1967 Protokolü’ne ise 145 devlet taraf olmuştur.[33] 2016 sonrasında BM öncülüğünde, “Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakat”
metni hazırlanmıştır.
Türkiye, mülteci hukuku
konusunda Cenevre
Sözleşmesi’ni 24 Ağustos 1951 tarihinde “içinde bulunduğu istikrarsız bölgeden
kaynaklanan potansiyel riskleri azaltmak için” “coğrafi kısıtlama” şartı
getirerek imzalamıştır. Türkiye
hâlen “coğrafi” kısıtlama
şartını kullanmakta ve sadece Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerde ortaya çıkan
durumlardan dolayı Türkiye’ye gelenleri, “mülteci” kabul etmektedir. Ancak pratikte bu kısıtlama, Türkiye’yi
sığınmacı akınlarından koruyamamaktadır.
Bugün 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne taraf ülkeler arasında, coğrafi
kısıtlamayı, Türkiye, Kongo, Madagaskar, Monako uygulamaktadır. Türkiye’nin
uluslararası koruma (sığınma) ve mülteciler konusundaki ilk önemli iç yasal düzenlemesi, 1994’te
“Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den
İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla
Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”tir. Bu yönetmelik uluslararası
hukuk açısından sıkıntılara neden olmuş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
(AİHM) taşınan davalarda Türkiye mahkûm edilmiştir. Bu nedenle bu yönetmelik, 2006 yılında yeniden düzenlenmiştir.
2001’de hazırlanan
Türkiye’nin “Ulusal Programında”
ve AB’nin “Katılım Ortaklığı Belgeleri”nde,
Schengen Antlaşması’nın tam
olarak uygulanmasına, düzensiz göç ile mücadele ve entegre sınır yönetimi
konularına özel bir yer verilmiştir. AB tarafından 2001’de kabul edilen ve “özel olarak geçici koruma statüsünü” tanımlayan
“AB Konseyi Direktifi” Türkiye
tarafından benimsenmiştir. 2005 yılında “İltica ve Göç
Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal
Eylem Planı” Türkiye tarafından yayımlanarak AB yasaları İltica ve Göç
konusunda ana referans kaynak hâline getirilmiştir. “Avrupa Birliği’ne katılım doğrultusunda yaşanan gelişmeler sürecinde
ve Avrupa Birliği ile Üye Devletlerin mevzuat yükümlülüğüne cevaben, Türk
Hükûmeti 2001 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’ni imzalamış ve 19 Mayıs 2003
tarihinde bu belgeyi revize ederek bu doğrultuda Avrupa Birliği mevzuatının
benimsenmesi için Ulusal bir Program takip etmektedir (...) Göç ve iltica
alanında AB’nin Adalet ve İçişleri alanındaki müktesebata (mevzuata) uyum sağlayabilmek amacı ile, Türkiye
sınır kontrolü, göç ve ilticadan sorumlu farklı devlet birimlerini bir araya
getirdiği özel bir görev gücü oluşturmuştur. Türkiye, genel bir strateji
geliştirebilme amacı ile bu alanlarda üç çalışma grubu (sınırlar, göç ve
iltica) kurmuştur.”[34]
6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK)
Türkiye’de göç yönetimi
konusunda, 11
Nisan 2013 tarih ve 28615 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ile “ilk
defa kapsamlı bir yasal düzenleme” gerçekleştirmiş ve İçişleri Bakanlığı’na
bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü (GİGM) kurarak faaliyete geçirmiştir (11
Nisan 2014).[35]
6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunu (YUKK) ile “mülteci”, “şartlı mülteci”, “ikincil koruma”, “geçici koruma” kavramları özel
olarak tanımlanarak ulusal hukuk içerisinde uluslararası hukuk kapsamında yer
almıştır. “Mülteci: Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba
mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı
sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin
korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak
istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet
ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle
dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü
verilir.” (YUKK-Md.61)
“Şartlı Mülteci: Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen
olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti,
belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme
uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında
bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku
nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden
yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku
nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında
şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı
mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir.” (YUKK-Md.62)
“İkincil Koruma: Mülteci veya şartlı mülteci olarak
nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet
ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm
cezası infaz edilecek, vb.) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza
veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı
çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına
yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya
ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle
yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri
sonrasında ikincil koruma statüsü
verilir.” (YUKK-Md.63)
“Geçici
Koruma:(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış,
ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel
olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma
sağlanabilir. (2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve
yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel
hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve
kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev
alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Cumhurbaşkanı
tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” (YUKK-Md.
91)
6458 Sayılı Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ve 6883 sayılı Geçici Koruma Yönetmeliği’ne
ilişkin uygulamanın farklı boyutları, Şekil
2’de gösterilmektedir.
Şekil 2: Ulusal
Hukuka Göre Uluslararası Koruma Düzenlemesi, Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunu (6458/4 Nisan 2013) ve Geçici Koruma Yönetmeliği (6883/22 Ekim 2014)[36]
Göç konusunda gelen
yabancı unsurların (göçmen /sığınmacı/geçici koruma altında olanlar) geldikleri
ülkelere geri gönderilmesi durumu en ciddi ve sıkıntılı bir durum olarak ortaya
çıkmaktadır. O nedenle “geri
göndermeme” ilkesi, ulusal ve uluslararası yasalarda açık bir şekilde
tanımlanmış ve garanti altına almıştır. Türkiye’nin taraf olduğu 1951 Cenevre
Sözleşmesi’nin 33. Maddesinde “geri göndermeme ilkesi” şöyle tanımlanmaktadır: “Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi, ırkı,
dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri
dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına,
her ne şekilde olursa olsun geri
göndermeyecek veya iade (refouler) etmeyecektir.” (Md. 33)
Diğer taraftan Türkiye’nin
taraf olduğu 1984 tarihli
İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya
Karşı Sözleşme’de de “geri göndermeme ilkesi” yer almaktadır: “Hiçbir taraf devlet bir şahsı, işkenceye
tabi tutulacağı tehlikesinde olduğuna dair esaslı sebeplerin bulunduğu
kanaatini uyandıran başka devlete geri
göndermeyecek, sınır dışı etmeyecek veya iade etmeyecektir.” (Madde 3/1)
6458 Sayılı Kanun’da “geri göndermeme” ilkesinin, kapsam
alanı daha genişletilmiş ve daha da bağlayıcı hâle getirilmiştir. “Geri Göndermeme (non-refoulement) İlkesi: Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur
kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli
bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının
veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.”(Md. 4). 6458 Sayılı Kanun 4. Maddesinde dikkat çeken en önemli
husus, maddede mülteci, şartı
mülteci, sığınmacı, uluslararası koruma ve geçici koruma gibi statü sahiplerine
yer vermemesidir. Bunun yerine geri gönderileceği ülkesinde, işkence, insanlık
dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacak herhangi birinden,
tüm yabancılardan bahsetmesi; onu koruma altına almasıdır. Dolayısıyla
bu yasa yürürlükte kaldığı sürece Suriyeli göçmenleri bir gecede, bir haftada,
bir ayda hatta bir yılda rızaları olmadıkça, gönüllü olarak geri dönmeyi
benimsemedikçe, istemedikçe Suriye’ye göndermek mümkün değildir.
6458
Sayılı Kanun’un 91. maddesi ile tanımlanan “Geçici Koruma”nın
içeriğinin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile
belirlenmesi istenmektedir. Söz konusu Geçici Koruma Yönetmeliği, 22 Ekim 2014’te
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.[37] Türkiye, 9 Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükûmet
Sistemi’ne geçtikten sonra hem 6458
Sayılı Kanun’da hem de Geçici Koruma Yönetmeliği’nde bazı teknik
değişiklikler yapılmıştır. Yönetmeliğin
6. Maddesinde “geri
gönderme yasağı”, Türkiye’nin taraf olduğu 1951 Sözleşmesi (M.33) ve
AİHM (Md.3) ve YUKK 4. Maddelerine uygun olarak düzenlenmiştir. 6458 Sayılı Kanun’a ve Geçici Koruma Yönetmeliği’ne
göre “hiç
kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi
tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti belli bir toplumsal gruba mensubiyeti
veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında
bulunacağı bir yere gönderilemeyecektir”. Aynı yönetmeliğin 11 ve 12. maddeleri “geçici
koruma uygulamasının sona erdirilmesi” ile ilgili
hükümleri içermektedir: “MADDE 11- (1) Bakanlık, geçici
korumanın sona erdirilmesi için Cumhurbaşkanına teklifte bulunabilir. Geçici
koruma, Cumhurbaşkanı kararıyla sonlandırılır.
(2) Cumhurbaşkanı, sonlandırma kararıyla birlikte; a) Geçici korumayı tamamen
durdurarak geçici korunanların ülkelerine dönmesine, b) Geçici korunanlara,
koşullarını taşıdıkları statünün toplu olarak verilmesine ya da uluslararası
koruma başvurusunda bulunanların başvurularının bireysel olarak
değerlendirilmesine, c) Geçici korunanların, Kanun kapsamında belirlenecek
koşullarda Türkiye’de kalmalarına izin verilmesine, karar verebilir. MADDE
12: Geçici korunanların; a) Kendi
isteğiyle Türkiye’den ayrılması, b)
Üçüncü bir ülkenin korumasından faydalanması, c) Üçüncü bir ülkeye insani
nedenler veya yeniden yerleştirme kapsamında kabul edilmesi ya da üçüncü bir
ülkeye çıkış yapması,
ç) Ölmesi, d) Kanunda yer alan
diğer yasal kalış türlerinden biri ile kalış hakkı kazanması, e) Türk
vatandaşlığını kazanması, hâllerinde
geçici koruma bireysel olarak sona erer.
2019’da Geçici Koruma
Yönetmeliği’nin 3. Fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenerek “bildirim
yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerin” geçici koruması kaldırılmıştır: “(3) Mazeretsiz olarak bildirim
yükümlülüğünü üç defa üst üste yerine getirmeyenlerin geçici korumaları Valilik
tarafından iptal edilir. Bu maddenin uygulanmasında 13’üncü madde hükümleri
uygulanır.”
Türkiye’deki göç ile
ilgili yapılan tüm yasal ve idari düzenlemelerde Suriyeliler, iki nedenden
dolayı mülteci olarak kabul edilmemektedir: 1.Suriyeliler Avrupalı değil. 2.
Kitlesel bir hareket söz konusudur. Suriye’den
kitlesel göç başladığında devlet ve siyasetçiler Suriyeli göçmenleri,
uluslararası hukuktaki mülteci kavramının sahip olduğu hakları göz önüne alarak
mülteci diye vasıflandırmaktan
özellikle kaçınmışlardır.[38] 2014’te hazırlanan yönetmelikten
önce Suriyeliler için “Suriye uyruklu yabancılar”, “Türkiye’ye toplu sığınma amacıyla gelen Suriyeliler”
vb. bir terminoloji kullanılmıştır. 6458 Sayılı Kanun’un 91.
Maddesi’nde istinaden 13 Ekim 2014’te Geçici Koruma Yönetmeliği çıkartılmış ve
yönetmelikte Türkiye’deki Suriyelilerin statüsü, yönetmeliğin geçici
1.Maddesinde belirlenmiştir: “28/4/2011 tarihinden itibaren Suriye Arap
Cumhuriyeti’nde meydana gelen olaylar sebebiyle geçici koruma amacıyla Suriye Arap Cumhuriyeti’nden kitlesel veya
bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşları ile
vatansızlar ve mülteciler, uluslararası koruma başvurusunda bulunmuş olsalar
dahi geçici koruma altına alınırlar. Geçici
korumanın uygulandığı süre içinde, bireysel uluslararası koruma başvuruları
işleme konulmaz.”
“Geri Kabul Anlaşması”
Türkiye’de göçle ilgili
yapılan önemli yasal düzenlemelerden biri de Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Antlaşma’dır. “Geri kabul antlaşması” diye
anılan bu antlaşma AB
tarafından Türkiye’ye 4 Mart 2003 tarihinde önerilmiştir. Taslak metin
2005-2006 yıllarında dört tur müzakere edilmiş, 2009 ve 2010 yıllarında teknik
düzeyde görüşülmüş ve taraflarca 21 Haziran 2012 tarihinde paraflanmış, 16
Aralık 2013 tarihinde imzalanmış ve antlaşma 1 Ekim 2014 tarihinde ise yürürlüğe
girmiştir.[39]
Antlaşmanın
3. Maddesi “Türkiye’nin kendi vatandaşlarını geri kabul yükümlülüğü” ile ilgili
iken; 4. Madde “üçüncü ülke vatandaşlarının ve vatansız kişilerin geri kabulü
ile ilgilidir.
Türkiye’nin geri kabul
anlaşmasını imzalamasındaki ağırlık noktası, “Avrupa’da bulunan Türk
vatandaşlarının Türkiye-AB ortaklık ilişkisi çerçevesinde gerek antlaşmalarla
gerek mahkeme içtihatları ile elde ettikleri kazanımların kaybedilmesini”
engellemekti.[40] Antlaşmanın 4. Maddesi: “Türkiye bir Üye
Devletin başvurusu üzerine, Talep eden üye devletin ülkesine girme, ülkesinde
bulunma veya ikamet etmeye ilişkin yürürlükte olan koşulları sağlamayan veya
artık sağlayamayan tüm üçüncü ülke vatandaşlarını veya vatansız kişileri, 10.
Madde uyarınca söz konusu kişilerin aşağıda belirtilen durumların kanıtlanması
şartıyla söz konusu üye devlet tarafından bu anlaşmada öngörülen işlemler
dışında başka herhangi bir işlemin yerine getirilmesine gerek kalmaksızın geri
kabul edecektir:
a) Geri kabul başvurusunu ibrazı
esnasında Türkiye topraklarından bir Üye
Devletin topraklarına doğrudan giriş için Türkiye tarafından düzenlenmiş
geçerli bir vizeye sahip ise,
b) Türkiye tarafından
düzenlenmiş bir ikamet iznine sahip ise veya
c) Türkiye topraklarında kaldıktan
veya transit geçiş yaptıktan sonra Üye
Devletlerin ülkesine yasadışı ve doğrudan giriş yapmış ise.
Türkiye,
geri kabul antlaşmasının 4. Maddesi kapsamında bugün yaklaşık 4 milyon
Suriyeliyi topraklarında barındırmaktadır. Bu barındırmanın Türkiye’ye ekonomik
maliyetinin bir kısmının karşılanacağı AB tarafından taahhüt edilmiştir:
“Avrupa Komisyonu 29 Kasım 2015’te düzenlenen Türkiye-AB Zirvesinde,
Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için 3 milyar avro tutarında bir fon
oluşturacağını taahhüt etmiş ve ardından 18 Mart 2016 tarihinde yapılan ikinci
zirvede ise bu fonun tükenmesi durumunda ek 3 milyar Euro daha sağlayacağını
açıklamıştı. 3+3 milyar Euro planlanan fonun tamamı (6 milyar Euro) projelere
bağlanmış olup 4,3 milyar Euro’luk kısmı Türkiye’ye ödenmiştir.”[41]
Bu para, yaklaşık 4 milyon civarındaki bir göçmenin masraflarının ne kadarını
karşılar bilemiyoruz. Türkiye’nin bu konu ile ilgili özel bir açıklama
yapmasında fayda vardır. Türkiye, geri kabul antlaşmasını imzaladığındaki
göçmen sayısı ile bugünkü göçmen sayısını mukayese etmeli; AB’ye geri kabul
anlaşması ile ilgili yeni bir tavır belirlemelidir.
“18 Mart Mutabakatı”
Türkiye’nin
geri kabul ile ilgili yaptığı ve pek seslendirilmeyen bir antlaşma da 18 Mart
2016 tarihli mutabakattır. Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 2001
tarihli Geri Kabul Protokolü’ne ve 2015 tarihli Ortak Eylem Planı’na
dayanmaktadır. Mutabakat kapsamında geri göndermelerin hızlandırılmış
prosedürle yerine getirilmesini öngören tarafların üzerinde anlaştığı
maddelerden Yunanistan’la ilgili olanlar şöyledir:
· 20 Mart 2016 tarihi itibarıyla Türkiye'den Yunan
adalarına geçen tüm yeni düzensiz göçmenler Türkiye'ye iade edilecektir…
Sığınma başvurusunda bulunmayan veya başvuruları, …AB Sığınma Prosedürleri
Direktifi uyarınca dayanaktan yoksun ya da kabul edilemez bulunanlar, Türkiye'ye
iade edilecektir (Madde 1).
· Korumaya muhtaç gruplara yönelik BM Kriterleri dikkate
alınmak suretiyle, Yunan adalarından Türkiye‘ye iade edilen her bir Suriyeli
için Türkiye‘den bir Suriyeli AB‘ye yerleştirilecektir… Daha önce düzensiz bir
şekilde AB‘ye girmemiş ya da girmeye teşebbüs etmemiş göçmenlere öncelik
verilecektir (Madde2).
· AB ve AB'ye üye devletler, özellikle Türkiye sınırına
yakın belirli alanlarda Suriye içindeki insani koşulların iyileştirilmesine
yönelik olarak yerel nüfusun ve mültecilerin daha güvenli olacak alanlarda
yaşamasını sağlamak üzere Türkiye ile her türlü ortak çabayı gösterecektir
(Madde 9).[42]
Sonuç: Kendi Kültür Medeniyet Kodlarına Göre Yasalarını Yapmayan, Hukukunu Düzenlemeyen Bir Türkiye Olmak
Türkiye’nin jeostratetik,
jeopolitik, jeoekonomik konumu tarih boyu ülke coğrafyasını önemli kılmıştır.
Türkiye farklı kültürlerin farklı inançların buluştuğu ve çatıştığı bir
coğrafyadır. Tarihsel süreçte dünya hâkimiyet mücadelesi veren bütün
imparatorluklar Anadolu coğrafyasını elde etmek istemiştir. Anadolu’nun çok
farklı imparatorluklar arasında el değiştiren bir coğrafya olması bundandır. Bu,
Anadolu coğrafyasının sürekli bir mücadele alanı olmasına ve çok farklı göç
türlerinin bu coğrafyada iç içe olmasına yol açmıştır. Türkiye’nin, iç göç,
transit göç, dış göçlerin vuku bulduğu ve iç içe geçtiği bir coğrafya olduğunu
unutmamak gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin
tarihî boyunca ardı arkası kesilmeyen iç göç ve bunun yol açtığı sosyolojik,
psikolojik ekonomik kültürel sorunlarla ilgili acı bir tecrübesi vardır. Bu
ülkeyi yöneten siyasetçiler ile sivil ve askerî bürokrasinin, göç ve savaş konularında
oldukça iyi bir tarihî birikime sahip olduklarını, olmak zorunda olduklarını
düşünüyoruz. Bu büyük tarihî birikim ve tecrübeye rağmen zamanında Türkiye’nin
ne iç göç ne transit göç ne de dış göçle ilgili gerekli, tutarlı, yasal bir
düzenlemesinin olmadığını görmek gerçekten üzücüdür. Türkiye’nin göçlerle
ilgili yasal öngörülerini 25-50-100 yıllık stratejilerin içerisine oturtmaması,
anlık, günlük kararlar alması, AB’ye bağımlı hareket etmesi, gerçekte çok
üzücüdür. Böyle bir değerlendirme
yapmamızın nedeni T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İşler Genel Müdürlüğü’nün
“Göç Hukukumuzdaki Gelişmeler Bölümünde, yer alan şu ifadelerdir:
“…5543 sayılı İskân Kanunu (2006) göçmen,
serbest göçmen, iskânlı göçmen, münferit göçmen ve toplu göçmen gibi çeşitli
göçmen türlerini tanımlamış ise de soydaş
odaklı düzenlemelerle sınırlı bir yapı öngörmektedir. Dolayısıyla bahsi
geçen göçmen tanımındaki sınırlayıcı yaklaşım, günümüz koşullarında düzenli,
düzensiz göç ve uluslararası koruma alanlarını içeren göç kavramından uzak
kalmıştı (…)
Bu düzenlemelerin yanı sıra farklı kanunlarda kısmen ve dağınık olarak düzenlenmiş
göç alanına ilişkin hükümlere yer verildiği görülmekte ise de bu alanda
hissedilen kanun düzeyindeki mevzuat eksikliği çoğunlukla idari düzenlemelerle
giderilmeye çalışılmıştır.
(…) Bu çalışmaların sonucunda, Türkiye’de bütüncül
bakış açısına sahip bir göç yönetimi yapısı kurulmasının temelini oluşturan
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu) kabul edilmiştir
(…) Anayasamızın 16’ncı maddesi uyarınca yabancıların temel hak ve
özgürlüklerinin milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlandırılması
gerektiği ilkesidir. Yabancılar
ve uluslararası koruma alanını her yönüyle düzenleyen kapsamlı bir kanunun
olmayışı gerek anayasal gerek uluslararası yükümlülüklerimizin tam olarak
yerine getirilmesini güçleştirmiştir. Bu durum, ihtiyaç duyulan alanlardaki boşlukların
idari düzenlemeler yoluyla giderilmesi sonucunu doğurmuştur. Ayrıca Kanun
düzeyinde kapsamlı bir düzenlememizin olmayışı, özellikle sınır dışı ve idari
gözetim işlemleriyle uluslararası koruma (iltica) konularında Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından ülkemiz aleyhine verilen ihlal
kararlarındaki artış, kapsamlı mevzuat çalışmalarını zorunlu hâle getirmiştir.
(…) “2003
tarihli Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal
Programı” doğrultusunda hazırlanan “İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği
Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı” (İltica ve
Göç Eylem Planı) Başbakanlık tarafından 25 Mart 2005 tarihinde onaylanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu
plan uyarınca, göç alanına ilişkin AB müktesebatına uygun yasal düzenleme
çalışmaları yapılması yasanın hazırlanmasında başlıca müessirdir.”[43]
Türkiye’de yapılan bir yasanın AB
yasalarını merkezine alarak hazırlanması, anlamlıdır ve de düşündürücüdür.
Türkiye’de yasaları kendi kültür ve medeniyet kodlarına göre yapabilecek insan
potansiyeli vardır. Başkalarının tecrübelerinden
yararlanmak ile başkalarının hukukunu alıp uygulamak aynı şey değildir. Bunun
en güzel örneği 2011 İstanbul Sözleşmesi’dir.
Sözleşme uygulamalarının neden olduğu felaket gözönüne alınarak bizzat kabul
edenler tarafından iptal edilmiştir. Fakat İstanbul Sözleşmesi’ni referans
alarak hazırlanan 6284, 5237 ve 4721 sayılı yasalar hâlâ yürürlüktedir ve de
aileyi tahrip etmeye devam etmektedir. AB’nin
onay ve desteği ile çıkarılmış tüm göçle ilgili yasalarda aynı tehlikenin var
olduğunu görmek, öncelikle Türkiye’yi yönetenlerin sonra da Türkiye’de yaşayan
herkesin görevidir.
Türkiye ‘Arap Baharı’ adı verilen hareketin
mahiyetini zamanında görememiştir. Suriye’de meydana gelen göç olgusunun teşvik
ve tahrik edilmesi ve göçmenlerin AB ile imzalanan “geri kabul yasaları” kapsamında Türkiye’de tutulması, kadife darbeler ve hibrit
savaş stratejileri kapsamında yeniden değerlendirilmeli ve acil
tedbirler alınmalıdır.
Göçmen olgusunu “ensar-muhacir” denkleminde
değerlendirirken, göçmenler topluluğunun homojen bir yapıda olmadığını,
içlerine yerleşen yerleştirilen, Suriye, İran, Mısır, İsrail, Fransız, Alman,
Rus ve ABD ajanlarının, istihbaratçılarının ajan provokatörlerinin var olduğunu
Türkiye gözönüne almak ve buna göre tedbir almak, strateji belirlemek
zorundadır. Son zamanlarda göçmenler üzerinden oluşturulmaya çalışılan gerilim
bu açıdan ele alınmalıdır. Kadife darbeler için yeni gayrimemnun kitle
göçmenler üzerinden inşa edilmeye çalışılmakta, yeni fay hatları inşa
edilmekte, var olan fay hatları da enerji ile yüklenmekte,
doldurulmaktadır.
Göç ve göçmen/mülteci/sığınmacı/geçici koruma altında olanlar konusunda yapılan yorum ve değerlendirmelerde, eleştirilerde adil ve insaflı olmak gerekmektedir. Bu, yapılan hataları, ihmalleri söylememize, dillendirmemize mâni değildir. Sorunları kangrenleştirmek amaç olmamalıdır. Yol gösterici olmak, adil olmak olmazsa olmazdır. Türkiye’yi yönetenlerin de lehte ve aleyhte her türlü fikri masaya yatırıp analiz etmesi ve ona göre bir yol haritası ortaya koyması gerekmektedir. Farklı fikir söyleyenlerin fikirlerinden yararlanmak Türkiye’yi yönetenlerin hem görevi hem de sorumluluğudur. Farklı fikir söyleyip yol göstermeye çalışanlara hakaret etmek, onları ihanetle suçlamak hem doğru hem de adil değildir. Yoksa Türkiye’nin ödeyeceği bedel çok ağır olabilir.
[2] Sedat Murat, ‘‘Doğum Yerlerine Göre İstanbul Nüfusu ve İç
Göçler’’, Sosyal Siyaset Konferansları Prof. Dr. Hasan Başaran’a Armağan
Özel Sayısı, 2007, s. 93- 94.
[3] Yusuf Adıgüzel, Göç Sosyolojisi, Nobel Yayıncılık,
Ankara, 2020,s. 3.
[4] İlhan Tekeli, Göç ve Ötesi, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul, 2020, s.11.
[5] Oğuzhan Türkoğlu,
“Mülteciler ve Ulusal/Uluslararası Güvenlik”, Uludağ Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2011, cilt: 30, sayı: 2, s. 101-118.
[6] Süleyman Ekici & Gökhan Tuncel, “İnsan ve Göç” Birey
ve Toplum, 2015, cilt:
5, sayı: 9, s.9-22.
[7]Nurcan
Özgür Baklacıoğlu, Dış Politika ve Göç, Yugoslavya’dan Türkiye’ye Göçlerde
Arnavutlar (1920-1990), Derin Yayınları, İstanbul, 2010, s. 7.
[9] T.C. İçişleri
Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2016 Türkiye Göç
Raporu, Ankara, 2017.
[10] Veysel Güneş, İnsan
Hakları Bağlamında Göç ve Mülteciler, Yüksek Lisans Tezi, Maltepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2019.
[15] Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme, 1951, madde
1A(2).
[18] Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçe
Sözlük, Ankara, 2005. D. Mehmet Doğan, Doğan Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul.
[20] Veysel Güneş, age., s. 5-9; 30-32 ; 37-44; 46-50; 68-71.
[22] Veysel Güneş, age., s. 5-9; 30-32 ; 37-44; 46-50; 68-71.
[23] Nurcan Özgür Baklacıoğlu, age.
[24] M. Murat Erdoğan, “Suriyelilerle Uyum İçerisinde Yaşamanın
Çerçevesi, Suriyeliler Barometresi”, Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi, Eğiten Kitap Yayıncılık, 2021.Yusuf
Adıgüzel, age., s. 20-25.
[25]Yusuf Adıgüzel, age., s. 20-25.
[26] Yusuf Adıgüzel, age., s. 20-25.
[27] Yusuf Adıgüzel, age., s. 20-25. Veysel Güneş, age., s. 5-9; 30-32; 37-44; 46-50; 68-71. Ayşula Kurt, Küreselleşme
Kapsamında Göç ve Emeğin Feminizasyonu (Kadınsılaşması): Trabzon Hizmet
Sektöründe Yabancı Göçmen Kadın Emeği,
Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum,
2014, s. 26-45.
[28] T.C. İçişleri
Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, age.,
s. 9-11.E
[29] M. Murat Erdoğan, age.
[30] M. Murat Erdoğan, age.
[31]http://www.goc.gov.tr/icerik6/goc-idaresi-genel-mudurlugu-istisare-toplantisi_350_359_10676_icerik https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-istatistikler (Erişim: 25.04.2021)
[32]
M. Murat Erdoğan, age.
https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-istatistikler https://www.haberler.com/icisleri-bakani-soylu-goc-kurulu-toplantisi-nda-14397037-haberi/
[33] M. Murat Erdoğan, age.
[34]
M.
Murat Erdoğan, age.
[36] M. Murat Erdoğan, age.
[38] M. Murat Erdoğan, age.
[39] Kerem Batır, “Avrupa Birliği‘nin Geri Kabul Anlaşmaları:
Türkiye ile AB Arasında İmzalanan Geri Kabul Anlaşması Çerçevesinde Hukuki Bir
Değerlendirme”, Yönetim Bilimleri Dergisi, 2017, cilt: 15, sayı: 30, s. 585-604.
[40]
Sümeyye Saadet Ildır, Göç
Politikaları Çerçevesinde Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 2020, s.100-110. Kerem Batır, age.
[41]
Kerem
Batır, age. https://multeciler.org.tr/avrupa-birliginin-suriyeliler-icin-turkiyeye-odedigi-para/https://www.avrupa.info.tr/tr/turkiyedeki-multeci-krizine-avrupa-birliginin-mudahalesi-710
[42]
https://www.ab.gov.tr/files/AB_Iliskileri/7_mart_2016_ab_devlet_ve_hukumet_baskanlari_tarafindan_ya
pilan_aciklama_.pdf Sümeyye Saadet Ildır, age., 110-120. Nuray Ekşi, “18 Mart
2016 Tarihli AB-Türkiye Zirvesi Bildirisinin Hukuki Niteliği”, İktisat ve
Sosyal Bilimlerde Güncel Araştırmalar, s.52.
[43] T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, age., 12-15. ES:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder