Türkiye; 24 Haziran 2018’de cumhurbaşkanı ve milletvekili
seçimlerini, %88 civarında bir katılımla kavgasız ve gürültüsüz bir
şekilde başarı ile gerçekleştirmiştir. Yerel yönetimlerin seçimleri ise 9 ay
sonra yapılacaktır.
Bölgenin kan gölüne döndüğü ve dünyanın çok sert soğuk savaş
dönemini yaşadığı, Şer İttifakı (ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail) tarafından
“yeni dünya düzeni” için 3. Dünya savaşının Ortadoğu’dan çıkarılmak ve bölgenin
paramparça edilmek istendiği bir dönemde, Türkiye’deki seçimler iç, bölgesel ve
küresel dinamiklerin etkileşiminde gerçekleşmiştir.
Bugün Bölgede Türkiye, İran, Suriye ve Irak görünürde terör
örgütleri (PKK, PYD/YPG, DAEŞ) ile savaşıyor; gerçekte bu dört ülke, terör örgütleri
üzerinden Şer ittifakı (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm) ile savaşıyor.
Ancak bu gizli savaşın adı henüz konmamıştır. Hem küresel hem de İslâm
coğrafyasında hâkimiyet kurma amaçlı 16 proje bölgede çatışmaktadır. Bugün;
bölge ülkelerini bölmek ve birbiri ile savaştırmak, böylelikle İsrail’i
rahatlatabilmek ve genişlemesini sağlamak, enerji havzalarına el koymak,
Filistin meselesini göz ardı edebilmek, hatta bir küresel savaş çıkarmak için
Türkiye’yi provoke ederek kullanabilmek hedeflenmektedir. İsrail, Filistin’de
her geçen gün katliamlarını artırmakta ve yaygınlaştırmaktadır. Ayrıca İsrail,
her geçen gün, Suriye’de bir bölgeyi bombalayarak “güvenli bölge” adı altında
Suriye topraklarını işgal edip yayılmaktadır.
Şer İttifakı yanı başımızdaki Ermenistan’da seçimler
üzerinden bir Kadife Darbe gerçekleştirmiştir. Böylece Türkiye’nin güneyinde
olduğu gibi şimdi de Türkiye’nin kuzeyinde Türkiye, İran ve Rusya’nın ortasına
yerleşmeye çalışmaktadır.
Türkiye, böyle bir atmosferde seçime gitmiş ve seçimden Kadife
darbecilerin beklediği bir gerilim ve çatışma ortamına girmeden başarı ile
çıkmıştır. Ancak önümüzde yerel yönetimler seçimi olacaktır. Bize göre Şer
ittifakı, yerel seçimlerde bir kadife darbe öngörmektedir.
24 Haziran 2018 seçimlerinden çıkarılabilecek dersler
nelerdir? Toplum ne mesaj vermiştir? Bunların gereği nasıl yapılabilir? Bu
soruların cevapları, geçen yazıda yer verdiğimiz adalet, kıst ve
mizan kavramları göz önüne alınarak ve her türlü duygusallıktan uzak
olarak verilmelidir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’e göre hayat ve kâinat, mizan, kıst
ve adalet üzerine kurulmuştur ve toplumlarda, barış ve huzur, ancak mizan, kıst
ve adaletle ayakta durabilir, korunabilir (57 Hadid 25).
İktidarların, yönetimlerin, yöneticilerin ana görev ve
sorumluluğu, Allah’ın koyduğu mizanı korumak, kıst ve adaleti tüm insanlar için
hâkim kılmaktır (38 Sâd 26). Kur’ân ve sünnetin öngördüğü, mizan, kıst ve
adalet, partilere, mezheplere, dinlere, cemaatlere, vakıflara, STK’lara ve
“bizden olan ve olmayana” göre değişmez, değişmemelidir.
Mizanın bozulması, adaletin bozulmasına, o da toplumların
ifsadına ve de helâkine sebebiyet vermektedir (7 A’râf 81-84; 10 Yûnus 83; 11
Hûd 84-85). Bu ilahi sünnettir. Allah’ın sünnetinde bir değişiklik olmaz.
Şartlar uygun hale geldiğinde ilâhi irade tecelli etmektedir.
Seçim ve gerilim ortamından yorgun düşmüş bir toplumun, vereceği/ verebileceği bir tepki, istenmedik sonuçlar doğurabilir.
Seçim Sonuçlarının Değerlendirmede Dikkate Alınması
Gereken Faktörler
Bu ülkede, Cumhurbaşkanlığı, yerel
seçimler ve genel seçimler olmak üzere üç ana seçim var ve her üç seçimde de
daima bir heyecan ve gerilim yaşanır. Genel seçimlerde, ülkenin geleceğine
ilişkin plan, program, proje ve stratejiler tartışılır/ tartışılmalıdır.
Millet de bu tartışmalar üzerinden plan, proje, program ve stratejisini
beğendiği partiye, ekibe, ülkeyi yönetme görev ve sorumluluğunu belli bir dönem
için verir/vermelidir. Yerel seçimler, yerel, bölgesel meseleleri en iyi kimin
ya da kimlerin yapacağına halkın karar vermesi sürecidir. Yerel seçimlerde
partiler ve parti liderleri, önemlidir; ama ondan daha da önemli olan, yerel
aday ve kadroların varlığı, onların halka sunduğu projelerdir. Genel seçimler
makro ile ilgilenirken, yerel seçimler ise mikro ile ilgilenir. Fakat Türkiye’de
tüm seçimler, hatta referandumlar, genel seçim havasına sokulur ve bir varlık
ve yokluk savaşına dönüştürülür.
24 Haziran 2018 Seçimlerini analiz edebilmek ve bir yol
haritası ortaya koyabilmek için sürece etki eden iç ve dış dinamikleri, göz
önüne almak gerekmektedir. Dış dinamikler, bu yazının kapsamına alınmayacaktır.
İç dinamikler ise aşağıdaki faktörlere göre gibi değerlendirilmelidir:
- Siyasi
Partiler
- Etnik
Unsurlar
- Mezhepsel
Unsurlar
- STK/Cemaat/Hareketler
- Kadife
Darbeciler
- Halk
- Gençlik
- Ekonomik
Gidişat
- Kullanılan
Dil
- Adalet
- Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi
- Başarı-Başarısızlık
- Propagandaların
Muhtevası
- Seçimlerin
Öne Alınması
- Seçimlere
Katılım
Siyasetin Dili Sorunu ve Gençlik
Umran’ın Mayıs 2018 Sayısında, “2018 Seçimlerine
Giderken Türkiye’nin Dil Sorunu” başlıklı makalede; “Bu(Türkiye’deki) üç
seçimde sadece iç dinamiklerin asıl rolü oynaması/oynayabilmesi için, sonuç ne
olursa olsun, Türkiye’nin iç dinamiklerini birleştirip bütünleştirecek âdil bir
söyleme, dile ve politikaya ihtiyaç vardır.” “Türkiye bu seçim sürecini
kardeşlik içinde tamamlamalıdır.” notunu düşmemizin sebebi, bölgesel ve küresel
dinamiklerin seçim esnasında ve seçim sonrasındaki süreçlerde etkili olamaması
içindi. “Seçimlerin bir kavga, gerilim ortamından kurtarılması gerektiğini”,
“huzurlu bir seçim ortamı oluşturmanın, başta siyasiler olmak üzere genel
olarak tüm toplumun, özel olarak da STK/Gönüllü kuruluşlar/cemaatlerin görevi
olduğunu” belirterek “adalet, mizan ve kıst kavramlarını ve bu kavramlara
dayalı bir dil kullanmanın ve söz söylemenin nasıl olması gerektiğinı” ele alıp
değerlendirdik.
Yeni bir yönetim sistemi olarak “Cumhurbaşkanlığı Hükümet
Sistemi”ni yürürlüğe sokacak bir seçim döneminde, bu sistemi savunanlarla karşı
olanların, toplumu bir bütün olarak kucaklayacak, toplumun değişik kesimleri
arasında birlik beraberlik ve dayanışmayı sağlayacak, ikna yolunu tutacak bir
ortam inşa etme yerine; gerilimi tercih etmeleri, gerilimden oy ummaları, belki
anlık olarak bir fayda sağlamış olabilir. Bölgede savaşan/çatışan projeler ve
bölgesel ve küresel dinamikler açısından bakıldığında uzun vadede fayda değil
zarar vereceği kolaylıkla görülebilir.
Adalet, mizan ve kıst kavramlarına
dayalı bir dil ve söylemin kullanılması gerektiğini, başta Cumhurbaşkanı,
başbakan olmak üzere, yukarıda ismi geçen kuruluşlar ve her iki ittifak grubu
dikkate almamıştır. Bu noktada, konuşma metinleri incelendiğinde, derleyici,
toparlayıcı dili Temel Karamollaoğlu’nun kullandığını söyleyebiliriz.
Türkiye’de ister yerel isterse genel ve isterse
Cumhurbaşkanlığı seçimleri olsun, bir varlık ve yokluk savaşına sokulmaktadır.
İktidarda olanlar kaybedersek ülke mahvolur; muhalefette olanlar da
iktidardakiler tekrar kazanırsa ülke mahvolur, diktatörlük gelir muhtevalı bir
propaganda yapmaktadırlar. Türkiye bu mantıktan süratle kurtarılmalıdır.
CHP’nin popülist propagandasına karşı, AK Parti kadroları,
ilk defa bu seçimde denebilir, kendi yapacaklarından ziyade CHP’nin geçmişteki
uygulamalarını, zulmünü, yoklukları, kuyrukları merkeze alarak bir propaganda
yapmışlardır. Bu yaklaşım tarzı, bizim kuşak ve üstü için, bir ihtimal de bir
alt kuşak için etkili olabilir, muhtemelen etkili olmuştur da. AK Parti
döneminde 18-30 yaş grubuna dâhil olmuş gençler için bir mana ifade
etmemektedir. Hatta ters tepki yapmaktadır. Rey verme durumundaki bu nesil,
bağırılmasından, emir kipi kullanılmasından, suçlamaktan, suçlanılmaktan,
hakaretten ve gerilimden hoşlanmamaktadır. Bu nesil, rüşvet ve yolsuzluklara
karşı çıkmakta, özgürlük ve adaleti öncelemektedir. Teknolojiye bağımlı,
aceleci, tüketici, modacı bir nesil söz konusudur.
Eğer AK Parti kadroları ve AK Parti’ye aktif destek veren
STK/cemaat/ hareketler, kanaat önderleri, köşe yazarları ve akademisyenler,
Referandum ve son üç seçimde kullanılan bu dili değiştirmezler ise “Deizm”
üzerinden yapılan propaganda, gençlik üzerinde çok daha fazla etkili
olabilecektir. 2015 yılından beri Deizm üzerinde özel çalışmaların yapıldığını
göz önüne alırsak bunun, İslami açıdan çok büyük, ciddi bir tehlike
oluşturabileceğini söyleyebiliriz. Gençliğin deizme kayması hızlanabilir.
Bu nedenle cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde gençlerin kime, ne oranda ve niçin oy verdiğinin araştırılması gelecek için çok faydalı sonuçlar doğurabilir.
Bahçeli’nin Temsil Ettiği/Sözcülüğünü/Liderliğini Yaptığı
Stratejik Akıl
1946 yılından bu yana Alpaslan Türkeş’in kurduğu ya da
sözcülüğünü yaptığı hareket, Türkiye’nin en kritik dönemlerinde kendi
partilerine ya da siyasal hareketlerine zarar verecek çok farklı davranışlar
sergilemişlerdir. Türkeş sonrasında MHP’nin başına geçen Bahçeli, Türkeş’in bu
geleneğini devam ettirmiştir.
28 Şubat sonrası yapılan 1999 genel seçimlerde yaklaşık % 18
gibi bir rey alarak büyük bir başarı kazanmış; Rahşan Ecevit’in, “eli kanlı
katillerle biz koalisyon yapmayız” demiş olmasına rağmen beklenenin aksine
Bahçeli, Ecevit’le ANASOL-M koalisyon hükümetini kurmuş ve Başbakan
yardımcılığı görevini üstlenmiştir.
ABD’den ithal edilen Kemal Derviş
ve İsmail Cem’in, DSP’yi ele geçirme ve Bahçeli’yi koalisyondan çıkarma amaçlı
faaliyetlerine karşı koalisyon hükümetinin ikinci büyük ortağı MHP Genel
Başkanı Devlet Bahçeli, 7 Temmuz 2002 günü, partisinin Bursa’nın Keles
ilçesinde düzenlediği 11. Kocayayla Türkmen Kurultayı’nda “3 Kasım 2002
tarihinde erken seçim yapılmasını” isteyerek beklenmeyen bir çıkış yapmıştır.
16 Temmuz 2002’de koalisyon hükümetini oluşturan üç partinin genel başkanları
arasında yapılan toplantıda, 3 Kasım’da erken seçim yapılması kararı alınmış ve
bu karar, TBMM’de 31 Temmuz 2002’de onaylanmıştır[1]. Bahçeli’nin
erken seçim açıklaması üzerine, eski istihbaratçı Mahir Kaynak, “MHP’yi
parlamento dışında bırakmak için bir parti kurulmuş iken (Genç Parti) Bahçeli
nasıl erken seçim isteyebilir” şeklinde yaptığı açıklama; Bahçeli’nin erken
seçim isteğinin rastgele bir istek olmadığını akla getirir. Dahası Türkiye’nin
karanlık dehlizlerinde küresel işbirlikçi çok farklı organizasyonların, çok
farklı operasyonlar yapmak için hazırlandığını göz önüne alarak yapıldığını
göstermektedir. Bahçeli’nin erken seçim isteği ile Türkiye, 3 Kasım 2002’de
seçime giderek 16 yıl sürecek AK Parti iktidarı ile tanışmıştır. Bahçeli, AK
Partinin önünü açarak iktidar olmasını sağlamıştır.
2007 yılında dönemin Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer’in süresi dolmuştur. Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanlığı
seçiminin ilk turunda Genel Kurul’da 367 milletvekilinin bulunması gerektiği
yönünde bir karar vererek Cumhurbaşkanlığı seçiminin mecliste yapılabilmesini
nerede ise imkânsız hale getirmiştir. Bu karar üzerine ANAP ve DYP genel kurula
katılmayarak Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını engellemişlerdir. Bu tavırları,
her iki parti için sonun başlangıcı olmuş ilk genel seçimde her ikisi de
tasfiye edilmiştir. Mecliste Cumhurbaşkanı seçilemeyince Türkiye, 2007 genel
seçimlerine gitmiştir. 2002 seçimlerinde Meclis dışında kalan Bahçeli, 2007
seçimlerinde Meclis’e girmiş ve Cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis genel
kuruluna girerek (Tablo-1) Anayasa Mahkemesi’nin öngördüğü 367 şartının
sağlanmasını sağlamış; Abdullah Gül’ün, 28 Ağustos 2007’de 11. Cumhurbaşkanı
seçilmesine imkân vermiştir.
Taksim Kadife darbe sürecinde,
ülkücülerin sokağa çıkmasını engelleyerek Taksim Kadife darbe sürecindeki gayrı
memnun ittifakını çözmüş, yeri ve zamanı geldiğinde ülkücüleri sokağa çıkararak
Kadife darbecilerin sokak eylemlerine ağır darbe indirmiştir.
Bu şekilde bir tavır ortaya koyan
Bahçeli, Taksim Kadife darbe sürecinin cumhurbaşkanlığı aşamasında, Erdoğan’ın
Cumhurbaşkanlığına karşı CHP-MHP ittifakını kurarak Ekmeleddin İhsanoğlu”nu
çıkarıp Erdoğan”ın cumhurbaşkanı olmasını engellemeye çalışmıştır.
7 Haziran 2015 seçimlerinde Taksim
Kadife Darbeciler, AK Parti’nin tek başına iktidar olmasını engelleyerek
başarıya ulaştığı bir anda; daha resmi seçim sonuçları açıklanmadan yaptığı
açıklamalar da dikkat çekicidir. Bahçeli, “hiçbir hükümet formülü içinde
olmayacağı”, “kendilerine ana muhalefet görevi verildiği”, “bir erken seçim
olursa ona da hazır oldukları, erken seçim için de 15 Kasım 2015 tarihinin
uygun olduğu” açıklamasını yaparak, Türkiye’yi erken seçime götüren süreci
başlatmıştır.[2] Koalisyon
görüşmeleri sonuçsuz kalınca, AKP-MHP ittifakı ile Türkiye, 1 Kasım 2015’de
seçime giderek AK Parti’nin %49,5 gibi bir oy oranı ile tek başına iktidar
olması gerçekleşmiştir (Tablo-1). 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra mecliste
dördüncü parti olan Bahçeli, aslında 1 Kasım seçimlerine, MHP açısından gerektiği
ağırlığı vermemesi ve yol boyu halka “ne yaparsanız yapın bir partiyi tek
başına iktidar yapın” dedi. Böylece dolaylı olarak AK Parti’yi işaret etmesi,
AK Parti’yi iktidara taşırken; MHP’nin bölünme sürecini de başlatmış, İYİ
Parti’nin kuruluşunun önünü açmıştır.
Bahçeli, 15 Temmuz 2016’daki askeri
darbe girişimine şiddetle karşı çıkarak ülkücüleri direnişe davet etmiş ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yeni Kapı Mitingine katılarak şartsız destek
vermiştir. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra gündeme getirdiği
Başkanlık Sistemi’ne şiddetle karşı çıkan Bahçeli, 15 Temmuz askeri darbe
girişiminin ardından, Erdoğan’ın rafa kaldırdığı başkanlık sistemini; 11 Ekim
2016’da MHP grup toplantısında, “Fiili duruma hukuki boyut kazandırmak gerekir”
diyerek Erdoğan’a/AK Parti’ye “Başkanlık önerinizi Meclis’e getirin” çağrısı
yapmıştır.[3]
Başkanlık sistemine karşı
çıkan Bahçeli, başkanlık sistemini savunur olmuştur. AK Parti-MHP, Ocak 2017’de
“cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dedikleri, “Türkiye tipi başkanlık
sistemini” içeren anaysa değişikliğini TBMM’den geçirmişler, 16 Nisan 2017’de
halkoylamasına sunmuşlar ve AK Parti-MHP ittifakı ile referandumda anayasa
değişikliğinin %51,4 “Evet” oyuyla kabul edilmesini sağlamışlardır. Böylelikle
Bahçeli dolayısıyla MHP, Türkiye’de ki “sistem değişikliği”nde “kilit rol”
oynayacağı bir konuma gelip yerleşmiştir. Anahtar kişi ve anahtar parti
olmuşlardır.
Ancak Bahçeli’nin bu tutumu, MHP içindeki muhalefetin
daha da kuvvetlenmesine ve yeni bir partinin kurulmasının gerekliliğine çok
daha uygun bir psikolojik zemin hazırlamıştır. Bahçeli, 8 Ocak 2018’de,
partisinin cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceğini ve Erdoğan’ı
destekleyeceklerini kamuoyuna açıklamış; uyum yasaları düzenlemesi ile %10’luk
seçim barajının düşürülmesini talep etmiştir. Daha sonra Erdoğan’la yaptığı
görüşmeler sonrasında, iki partinin ittifak yapabileceğini, adının da “cumhur
ittifakı” olabileceğini kamuoyuna duyurmuştur.
Devlet Bahçeli, Erdoğan’la Cumhur İttifakı konusunda
mutabakata vardıktan ve gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra,
partisinin 17 Nisan 2018’deki grup toplantısında, cumhurbaşkanlığı ve
milletvekili genel seçimlerine yaklaşık 1,5 yıl kala, “seçimlerin 26 Ağustos
2018’e alınması gerekir” diyerek bir erken seçim çağrısında bulunmuştur[4]. Bu çağrının
üzerine, AK Parti ile yapılan görüşmelerin sonrasında cumhurbaşkanlığı ve
milletvekili seçimlerinin 24 Haziran 2018’de yapılmasında uzlaşma sağlanmış ve
gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, Türkiye yeni bir seçime götürülmüştür.
Bahçeli’nin mücadelesi ile ilgili kısa bir özet vermemizin
sebebi, Türkiye’nin en kritik zamanlarında birbiri ile tezat teşkil eden
kararlar alıp uygulamadaki esnekliği ve kapasitesidir. Sonuçları ağır olsa bile
taban tabana zıt taktikleri uygulaması/ uygulayabilmesi, uzun vadeli bir
stratejinin varlığına işaret etmektedir. Bahçeli, uzun vadeli çizilmiş bir
stratejinin siyaset ayağındaki temsilcisi, sözcüsü belki de lideridir.
Bundan sonra ne olabilir sorusunun cevabını, bu arka planı göz önüne alarak ve de Bahçeli’nin kullandığı kelime ya da cümlelere dikkat ederek cevaplandırmak gerekmektedir.
Erdoğan-Bahçeli İttifakı/AK Parti-MHP İttifakı (Cumhur
İttifakı) Niçin Yapıldı?
1.5 yıl sonra 2019 yılında yapılması gereken
cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin Haziran 2018’e çekilmesinin
nedenleri, anlaşılamadan ve de sorgulanmadan, Haziran 2018 seçim sonuçlarını
değerlendirmek ve bir yol haritası ortaya koymak anlamlı olmayabilir. Dolayısıyla
şu iki sorunun cevabı gerçekçi bir şekilde verilmelidir: a) Cumhurbaşkanlığı
ve Milletvekili seçimleri niçin öne alındı? b) Cumhur İttifakı
niçin gerçekleştirildi?
Bu konuda yapacağımız yorumlar, ilgililerin yaptığı
açıklamalar üzerinden yaptığımız tahminlerdir. Bunları aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz:
- Bahçeli’yi
rahatsız eden, İYİ Parti’nin lider kadrosunun büyük çoğunluğunun MHP
kökenli olması, MHP’nin oy potansiyelini ciddi bir şekilde
etkileyebileceği olgusudur. İYİ Parti, tam yerleşmeden ve yasal tüm
örgütlenmesini tamamlayamadan hazırlıksız yakalayıp seçime sokmamak,
seçime girse bile gerekli performans göstermesini engellemek, Bahçeli’nin
önemli amaçlarından biri olabilir. Nitekim YSK, İYİ Parti’nin seçimlere
girip girememesi ile ilgili kararı geç vererek böyle bir şüphenin
oluşmasına imkân vermiştir. YSK’nın kararının gecikmesi üzerine CHP, 15
milletvekilini İYİ Parti’ye transfer ederek İYİ Parti’nin seçime girmesine
ilişkin hukuki zemini sağlamıştır. YSK bundan sonra İYİ Parti’nin seçime
girebileceği açıklamasını yapmıştır.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisine
transfer edilen 15 CHP milletvekilinin kendisini aday göstermesi yerine; yüz
bin imzayı toplayarak aday olmaya karar vermiştir. Bunun üzerine, Bahçeli,
Akşener’e imza verenleri, FETÖ’cü olmakla suçlayan açıklamalar yapıp savcıları
göreve çağırmıştır. Bu açıklamaları, bir korku ortamı inşa ederek Akşener’in
önünün kesilmesi ve şaibeli hale getirilmesi ile ilgilidir. Bu çıkış,
Bahçeli’nin İYİ Parti’nin MHP’ye ciddi bir zarar verebileceği endişesinin bir
göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Bahçeli’nin bu çıkışı, CHP’nin karşı atağı ile etkisiz hale
getirilmiş ve Akşener, yüz bin imzaya ulaşarak Cumhurbaşkanı adayı olmayı
başarmıştır. Bununla beraber Bahçeli’nin FETÖ suçlamasının, halkın üzerinde
olumsuz bir etki meydana getirdiği ve İYİ Parti’nin alabileceği oyları olumsuz
yönde etkilediği, söylenebilir.
- Erdoğan
açısından seçimlerin öne alınması ve cumhur ittifakının kurulmasının bir
boyutu, İYİ Partinin merkez parti rolüne soyunması ile ilgilidir. İYİ
Parti, ana stratejisini, MHP, CHP ve AK Parti tabanında var olan eski
ANAP, DYP seçmen kitlesinden, balkan göçmenlerinden, AB’yi savunan,
laik-seküler ve Mustafa Kemal’i seven sağ seçmen bir kitleden oy alabilme
üzerine kurmuştu.
Tam yerleşememiş, kadrolaşamamış, örgütlenememiş bir İYİ
Parti, AK Parti’ye fazla zarar veremezdi. Bu nedenle Erdoğan, İYİ
Parti’nin önünü kesmek için seçimin öne alınmasını ve MHP ile bir ittifaka
girilmesini yararlı görmüş olabilir.
- Erdoğan
açısından bundan da daha önemli olan, başta büyükşehir belediyeleri olmak
üzere AK Partili belediyelerden, beyaz yakalılardan, bürokratlardan ve AK
Partili müteahhitlerden çok yoğun bir şikâyetin var olması idi. Nitekim bu
şikâyetleri etkisiz hale getirmek için başta İstanbul, Ankara, Bursa olmak
üzere bazı illerin belediye başkanlarını istifa ettirerek belediyelerde
temiz bir sayfa açacağı imajını oluşturmak istemiştir. Bununla beraber
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinden önce yapılacak yerel
seçimlerde alınacak bir darbenin, hem cumhurbaşkanlığı hem de milletvekili
seçimlerini, çok ciddi sıkıntıya sokma ihtimali mevcuttu. Seçimleri öne
alarak bu tehlikeyi engellemeye çalışmıştır.
- Erdoğan,
AK Parti kadrolarındaki, kendi deyişi ile “metal yorgunluğunu” görmüş; bu
kadrolar ile her üç seçimi kazanamayacağını düşünmüş olabilir. MHP ile
ittifaka bu açıdan sıcak bakmış, hatta mecbur kalmış ve bir erken seçime
evet demiş olabilir. Erdoğan’ın ve AK Parti’nin 24 Haziran seçimlerinde
aldıkları oylar analiz edildiğinde, kendilerinin asıl oyları göz önüne
alındığında; yapılan ittifakın ve seçimi erkene almanın, kendileri
açısından çok isabetli olduğu kolaylıkla görülebilir (Tablo-1, Tablo-2).
- Seçimlerin
öne alınması ve Cumhur İttifakının oluşturulmasının bir sebebi, dış
dinamiklerle alakalı olabilir. 2019 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği
Seçimlerinde, yeni bir kadife darbe döneminin (2019 cumhurbaşkanlığı
kadife darbe süreci) yaşanabileceği kanaatinin, her iki liderde oluşmuş
olması olabilir[5].
- Her
iki liderin özellikle Bahçeli’nin zaman zaman yaptığı konuşmalarda
kullandığı bazı ifadeler, böyle bir tehlikenin var olduğunun işaretleri
olarak değerlendirilebilir. Bahçeli, İçişleri Bakanı Soylu’nun ‘Yeni
bir darbe planları var’ açıklaması üzerine; “Türkiye yeni bir işgal
girişimine maruz kalırsa bu defa hiç bir suçlu ve hain sağ kalmayacaktır.
Vatanımıza göz koyanların gözünü oyarız.”
“Alayını cehennemin dibine kovalarız. Burunlarından fitil fitil
getiririz.” “Türkiye kuşatma altındadır. Bu maksatla terör örgütleri
kışkırtılmaktadır. PKK/PYD/YPG küresel emperyalizm tarafından
kullanılmaktadır. FETÖ ile PKK arasında hiçbir fark yoktur. Bir olmazsak,
dayanışma içinde mücadele etmezsek hep üzerimize gelecekler.”[6] değerlendirmesini
yapmış olması, Türkiye’ye karşı küresel bir tuzağın kurulduğuna dikkat
çekmek istemiş olmasından dolayıdır.
Nitekim mahkûmlarla ile ilgili af isteğinde;
“…Cezaevlerindekilerin belli bir oranı PKK ve FETÖ’den. Bu zemini işledikleri
takdirde Türkiye, büyük bir felakete sürüklenebilir. Gezi olaylarından çok daha
korkunç ve çok daha gaddar olur. Cezaevindekiler kader kurbanı olmaktan çıkıp
FETÖ’nün, PKK’nın kurbanı haline gelir, seçime 1 hafta 10 gün kala bir talimat
ile isyan başlatırlar ise ne olur? Bu teröristleri 2 kişilik 3 kişilik yerlerde
tutuluyor, kader kurbanı olan suçluların koğuşuna birer ajanlarını gönderiyor
bu teröristler ve onlar orada fitne yayıyor. Cezaevleri, Afrin’de atılan
bombalardan daha tehlikeli bir bombadır.” şeklindeki açıklaması[7], farklı
yerlerde, farklı boyutlarda şer ittifakının kadife darbe için uygun zemin
hazırlığında olduğuna dolaylı bir şekilde vurgu yapmış olmakta ve bir yerlere
özel mesaj göndermektedir: “Her şeyden haberimiz var.”
Nitekim 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında Ankara’da Parti
Genel Merkezinde yapmış olduğu konuşmada Bahçeli; “…Partimiz bütün engelleri
aşarak, bütün oyunları bozarak, bütün karanlık senaryoları parçalayarak TBMM’de
temsil edilme imkânına kavuşmuş, çok değerli bir milletvekili sayısına
ulaşmıştır. Ve elbette Türkiye’nin bölgesel, dahası küresel kuşatmadan tamamen
kurtulması hususunda Cumhur İttifakı’na düşen sorumluluklar çok fazladır.”[8] tarzında
yaptığı açıklamada gene “küresel kuşatmaya” özel bir vurgu yapmıştır.
- Bahçeli,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini, “Cumhuriyetin Kuruluşu” ve “Çok
Partili Sisteme Geçişten” sonra Cumhuriyet tarihinin önemli “üçüncü bir
evresi” olarak tanımlamaktadır[9].
Böyle bir sistem değişikliğinin ağır bedeller ödenmeden yapılabilmesi için
zamana, sürece ve hem süreci hem de halkı iyi yönetecek lider ve lider
kadrolara; hem siyasette hem de toplumsal zeminde dayanışmaya, birliğe ve
beraberliğe ihtiyaç vardır.
Halkın Mesajı: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Kusurludur, Bu Kusurları El Birliğiyle Giderin”
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, eski sistemdeki tüm
hantallıkları, kusurları ortadan kaldıracağı, bürokrasinin etkisini kırarak tüm
kurumlara çok ciddi işlev kazandıracağı, koalisyonlara ihtiyaç olmayacağı,
koalisyonların ülkeyi tıkayamayacağı bir sistem olarak tanıtıldı ve halkın
onayına sunularak kabul edilmesi sağlandı.
Ancak 24 Haziran 2018 seçimleri, bunun böyle olmadığını, pek
çok sorunu bünyesinde barındırdığını ortaya çıkarmıştır.
Koalisyonlara imkân tanımayacağı söylenen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, koalisyonları seçim öncesine çekmiş ve oy oranı düşük partilerin önemini ve baskısını artırmıştır. Sonuç olarak 24 Haziran seçimlerine giderken üç seçim ittifakı meydana gelmiştir: 1-AK Parti-MHP-BBP seçim ittifakı (“Cumhur İttifakı”), 2- CHP-İYİ Parti-SP ittifakı (“Millet İttifakı”). 3- CHP-HDP Gizli İttifakı (Gerek seçim sürecinde CHP ve HDP yöneticilerinin söylemlerine ve gerekse seçim sonuçlarına baktığımızda gizli bir CHP ve HDP ittifakının var olduğunu söyleyebiliriz.)
Önümüzdeki günlerde yeni sistem inşa edilirken, yeni birçok
sorunla karşılaşılacaktır. Bunun göz önüne alınması gerekir. Halkın olumsuz
etkilenmemesi için gerekli tedbirlerin alınması sürecinde ülkede bir krizin
çıkmaması önemlidir.
Her sistem ve yapı değişikliği, bir geçici hal dönemi ortaya
çıkartır. Süreç iyi yönetilemezse eskisinden çok daha kötü durumlara sebebiyet
verilebilir. Her değişim, aynı zamanda sistemde memnun ve gayrı memnunlar
üretir. Önemli olan, memnun sayısının gayrı memnun sayısından çok daha fazla olması;
değişim sürecinde halkın canının fazla yanmaması, halkın tedirgin edilmemesi ve
ülkenin güvenliğinde bir krizin yaşanmamasıdır.
Sistem değişiminin neden olacağı geçici hal döneminde,
halkta meydana gelebilecek huzursuzluk ve hoşnutsuzlukların zamanında kompoze
edilmesi, olumsuz bir enerji birikiminin ve de fay hatlarının oluşmaması,
varolan fay hatlarının enerji ile dolmaması için, toplumun son derece iyi idare
edilmesi, yönetilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Bunun için halkın sevgisini
ve güvenini kazanmış karizmatik liderlere ve kadrolara ihtiyaç vardır.
İşte Bahçeli’nin sözcülüğünü yaptığı ya da temsil ettiği
stratejik aklın uzun vadeli stratejisinde, “Cumhuriyet Tarihinin Üçüncü Dönemi”
diye isimlendirilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini”, bütün kurum ve
kuruluşları ile yerleştirebileceği öngörülen lider, 16 yıl iktidarda kalmış,
girdiği 13 seçimi kazanmış, halkla ilişkileri iyi, Türkiye’nin her kesiminden
ve her tarafından rey alabilmiş karizmatik bir lider olarak Recep Tayyip
Erdoğan’dır (Tablo-1, Tablo-2; Şekil -1).
Erdoğan önceki seçimde MHP’nin desteği olmadan Cumhurbaşkanı
seçilmiştir. AK Parti’nin tek başına iktidar olamadığı 7 Haziran 2015 ve 24
Haziran 2018 seçimlerinde AK Parti %42 civarında oy alarak birinci parti
olmuştur. Cumhuriyet tarihinin üçüncü dönemi diye isimlendirilen
cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin inşa edilebilmesi için hem Erdoğan’a hem de
AK Parti’ye ihtiyaç vardır. Cumhur İttifakı böyle bir stratejik aklın ürünüdür.
Önümüzdeki sürecin buna göre değerlendirilmesi ve
gelişmelerin buna göre iyi takip edilmesi ve gerekenin zamanında yapılması,
tarihi bir sorumluluktur.
MHP Grup Başkanvekili Erhan Usta’ya göre Cumhur İttifakının
temelleri, 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimi gecesi atılmış, sadece seçim
amaçlı bir ittifak olmayıp, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi tüm kurum ve
kuruluşları ile yerleşinceye kadar, 2023 yılına kadar, devam edecektir: “Bizim
de içinde bulunduğumuz Cumhur İttifakının tohumlarının 15 Temmuz gecesi
atıldığını ifade ediyoruz. Bunu seçimlere yönelik bir ittifak olarak görmemek
lazım. Şunun için bu çok önemli. Bir, ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı
var. İki, yeni sistemin bütün kurum ve kuralları ile ülkede yerleşmesi lazım.
Bunun için de zamana ihtiyaç var. Cumhur İttifakının kazanması durumunda bu
sistem tam olarak oturuncaya kadar ittifak sürecektir. O yüzden milletimize
taahhüdümüz, bu ittifakın en az 2023 yılına kadar sürecek olması.”[10]
Nitekim Bahçeli, Parti Genel Merkezinde 24 Haziran 2018
tarihinde yaptığı konuşmada, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tüm kurum ve
kurallarıyla yerleşmesi konusunda üstümüze düşen her görevi azimle yerine
getireceğiz”[11] demiş
olması, Cumhur İttifakının sadece bir seçim ittifakı olmayıp, Cumhurbaşkanlığı
hükümet sistemini inşa etme amaçlı bir ittifak olduğunu göstermektedir.
Ancak Bahçeli, 23.06.2018’de Habertürk TV, Show TV ve
Bloomberg HT ortak canlı yayınında; “TBMM içerisinde güçlü bir MHP olmasını
istiyoruz. Hükümeti nasıl kuracaksa kurar, o onun işi. Ahmet Davutoğlu’nun
hatalarını yaparlarsa her şey biter.” “Yeni hükümet sistemi Cumhuriyet
tarihimizin 3. evresidir. Rejim değil sistem değişikliğidir”[12] şeklinde
yaptığı açıklama ile bu konuşmadan bir gün sonra seçim gecesi yaptığı
konuşmada; “Türk milleti, Milliyetçi Hareket’i TBMM’nin hem kilit partisi
yapmış, hem de denge ve denetleme görevini vererek önemli bir sorumluluk
yüklemiştir”[13] demiş
olması ile Erdoğan’a ve AK Parti’ye “Cumhur İttifakının görevi bitmemiştir,
devam etmektedir”, “bizim görüşlerimizi almadan sistemi tek başınıza kurmaya
kalkmayın” özel mesajını vermiştir.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Sefer Aycan’ın, “Bundan sonra
Meclis’te siyaseti MHP yapacaktır. Biz ne dersek, o olacaktır. Bugün MHP
Meclis’te kilit konumdadır ve MHP’nin Genel Başkanı hem Recep Tayyip Erdoğan’ı
kurtarmıştır, hem Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurtarmıştır, hem Meclis’i
kurtarmıştır, hem devleti kurtarmıştır. Bu da böyle bilinsin”[14] şeklindeki
açıklaması, Bahçelinin üstü kapalı yaptığı uyarının, çok daha sert ve daha açık
olarak yapılmasından başka bir şey değildir. Bahçeli’nin onu görevden alması
sonucu değiştirmemektedir. Mesaj yerine ulaştırılmıştır.
Önümüzdeki günlerde hem Cumhur İttifakı içerisinde hem de
Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında da ciddi gerilimler ortaya
çıkabilecektir. MHP yöneticilerinin yaptığı
açıklamalardan, sistemin felsefesi tartışılmaya açılmayacak ve de
değiştirilmeyecektir. Anayasanın başlangıç ilkeleri dokunulmaz olacaktır. 2023
yılına kadar, Cumhurbaşkanı ve hükümetin yapacağı her şey, meclisten ziyade
MHP’nin denetiminde olacak; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin tüm kurum ve
kuruluşları, MHP’nin onayı alındıktan sonra hayata geçirilecektir. MHP Cumhur
İttifakı olarak verdiği destekten dolayı yeni yapılanışta kadro hakkını
istemektedir. Bürokrasinin her alanında bunun etkileri, kısa zamanda
görülebilecektir.
Böyle bir durum olursa, gönüllü kuruluşlar ve toplum,
ehliyet, liyakat sahibi ve adil olanların harcanmaması için gerekli duyarlılığı
anında göstermelidir. MHP kadrolarının söylemlerine bakıldığında Türk
milliyetçiliği söylemi gittikçe ağırlık kazanmaktadır. Cumhurbaşkanı ve AK
Parti kadrolarının da bu sürece katkıda bulunma tehlikesi mevcuttur. Seçimlerde
bu görülmüştür. Önümüzdeki günlerde Türk milliyetçiliğinin yükselmesi, Kürt
milliyetçiliğinin de yükselmesine vesile olabilir. Bölgede ki kaosu göz önüne
aldığımızda, PKK’yı besleyen bir zeminin oluşma tehlikesi vardır.
Önümüzdeki günlerde siyasiler, kullanacakları dile daha çok
dikkat etmelidirler. Böyle bir gelişim karşısında gönüllü kuruluşlar ve toplum,
gerekli duyarlılığı göstermeli ve anında sesini yükseltmelidir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurumsal yapısının oluşturulması ve
yerleşmesi için zaman ihtiyaç vardır. Türkiye’nin bu hal değişiminin getirdiği
geçici hal sürecini kazasız, belasız atlatabilmesi için toplumsal bir
mutabakata ihtiyaç vardır.
Gönüllü kuruluşların bu gerçeği göz önüne alarak adil bir
tavır, duruş belirlemesi, Türkiye’nin geleceği açısından hayatı öneme haizdir.
Seçim öncesi, süreci ve sonrasında kullanılan, hakaret içeren, suçlayan, tahkir
eden dilden vazgeçilmelidir. Parlamento içi siyasetle ilişkilere bir
seviye kazandırılmalı, araya bir mesafe konmalıdır. Önümüzdeki dönemde
akademisyenler, suskunluktan vazgeçmeli, edebine, adabına ve adalete uygun
olarak siyasete ve yönetime yardımcı olmaya çalışmalıdırlar.
Henüz vakit varken!
Şekil-1: Cumhurbaşkanı Adaylarının Birinci Olarak Oy Aldığı İller
Tablo-1: 2002-2018 Milletvekili Seçim Sonuçları |
|||||||||||||
SEÇİM TARİHİ |
MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ-GENEL SONUÇLAR (%) |
||||||||||||
KATILIM % |
AKP |
CHP |
MHP |
HDP/ BDP |
İYİ PARTİ |
SP |
HAS PARTİ |
GENÇ PARTİ |
VATAN |
HÜDA PAR |
ANAP |
DYP |
|
03 Kasım 2002 |
79 |
34,43 |
19,41 |
8,35 |
6,22 |
|
2,49 |
|
7,24 |
0,5 |
|
5,12 |
9,52 |
22 Temmuz 2007 |
84 |
46,58 |
20,88 |
14,27 |
4,84* |
|
2,34 |
|
3,04 |
0,3 |
|
|
5,42 |
12 Haziran 2011 |
87 |
49,8 |
26 |
13 |
6,55* |
|
1,27 |
0,77 |
|
|
|
|
|
07 Haziran 2015 |
85 |
40,87 |
24,95 |
16,29 |
13,12 |
|
2,1 |
|
|
0,3 |
|
|
|
01 Kasım 2015 |
85 |
49,5 |
25,3 |
11,9 |
10,8 |
|
0,7 |
|
|
0,2 |
|
|
|
24 Haziran 2018 |
86 |
42,6 |
22,6 |
11,1 |
11,7 |
10 |
1,3 |
|
|
0,2 |
0,3 |
|
|
* BAĞIMSIZ ADAYLARLA SEÇİME GİRİLDİ |
Tablo-2: 24 Haziran 2018 Seçimlerinde Cumhurbaşkanı
Adaylarının Aldığı oylar |
||||||
|
TÜRKİYE |
YURT DIŞI |
GENEL TOPLAM |
|||
ADAY |
SAYI |
% |
SAYI |
% |
SAYI |
% |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN |
25.434.442 |
52,4 |
890.746 |
59,4 |
26.325.188 |
52,6 |
MUHARREM İNCE |
14.950.660 |
30,8 |
386.201 |
25,8 |
15.336.861 |
30,6 |
SELAHATTİN DEMİRTAŞ |
4.039.442 |
8,3 |
165.801 |
11.1 |
4.205.243 |
8,4 |
MERAL AKŞENER |
3.604.384 |
7,4 |
44.869 |
3 |
3.649.253 |
7.3 |
TEMEL KARAMOLLAOĞLU |
435006 |
0,9 |
8768 |
0,6 |
443.774 |
0,9 |
DOĞU PERİNÇEK |
95.923 |
0,2 |
3007 |
0,2 |
98.930 |
0,2 |
[1] BBC Türkçe, 25 Haziran 2018; https://www.bbc.com/turkce/43799117
[2] BBC Türkçe, 25 Haziran 2018; https://www.bbc.com/turkce/43799117
[3] BBC Türkçe, 25 Haziran 2018; https://www.bbc.com/turkce/43799117
[4] BBC Türkçe, 25 Haziran 2018; https://www.bbc.com/turkce/43799117
[5] Can, B.,
“Hocalar Üzerinden Yürütülen Sosyo-Psikolojik Savaşın Amacı ve Hedefi Nedir?”
Nisan 2018, Umran.
[6] 10.06.2018 - Haber 7; http://www.haber7.com/siyaset/haber/2645617-bahceli-sert-konustu-hic-biri-sag-kalmaz
[7] Sputnik, 17.05.2018; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201805171033479594-devlet-bahceli-genel-af-isyan-cezaevi/Sputnik, 24.05.2018; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201805241033571617-bahceli-alaattin-cakici-serbest-birakma/
[8] 24.06.2018; https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4437/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_Ankara__da_Parti_Genel_Merkezinde_yapmis_olduklari_konusma_2.html
[9] 23.06.2018
Habertürk; http://www.haberturk.com/son-dakika-bahceli-haberturk-tv-show-tv-ve-bloomberg-ht-ortak-yayininda-2027443
[10] Sputnik,
14.06.2018; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201806141033857170-mhp-usta-ittifak-2023dek-surecek/
[11] 24.06.2018; https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4437/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_Ankara__da_Parti_Genel_Merkezinde_yapmis_olduklari_konusma_2.html
[12] 23.06.2018
Habertürk; http://www.haberturk.com/son-dakika-bahceli-haberturk-tv-show-tv-ve-bloomberg-ht-ortak-yayininda-2027443
[13] 24.06.2018; https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4437/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_Ankara__da_Parti_Genel_Merkezinde_yapmis_olduklari_konusma_2.html
[14] 27.06.2018, Habertürk; http://www.haberturk.com/son-dakika-mhp-li-aycan-gorevden-alindi-2034256