1 Temmuz 2018 Pazar

Seçim Sonuçlarının Mesajı: CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNİN KUSURLARINI EL BİRLİĞİ İLE GİDERİN

(Umran Dergisi Temmuz 2018 Yazısıdır)

Türkiye; 24 Haziran 2018’de cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerini,  %88 civarında bir katılımla kavgasız ve gürültüsüz bir şekilde başarı ile gerçekleştirmiştir. Yerel yönetimlerin seçimleri ise 9 ay sonra yapılacaktır.

Bölgenin kan gölüne döndüğü ve dünyanın çok sert soğuk savaş dönemini yaşadığı, Şer İttifakı (ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail) tarafından “yeni dünya düzeni” için 3. Dünya savaşının Ortadoğu’dan çıkarılmak ve bölgenin paramparça edilmek istendiği bir dönemde, Türkiye’deki seçimler iç, bölgesel ve küresel dinamiklerin etkileşiminde gerçekleşmiştir.

Bugün Bölgede Türkiye, İran, Suriye ve Irak görünürde terör örgütleri (PKK, PYD/YPG, DAEŞ) ile savaşıyor; gerçekte bu dört ülke, terör örgütleri üzerinden Şer ittifakı (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm)  ile savaşıyor. Ancak bu gizli savaşın adı henüz konmamıştır. Hem küresel hem de İslâm coğrafyasında hâkimiyet kurma amaçlı 16 proje bölgede çatışmaktadır. Bugün; bölge ülkelerini bölmek ve birbiri ile savaştırmak, böylelikle İsrail’i rahatlatabilmek ve genişlemesini sağlamak, enerji havzalarına el koymak, Filistin meselesini göz ardı edebilmek, hatta bir küresel savaş çıkarmak için Türkiye’yi provoke ederek kullanabilmek hedeflenmektedir. İsrail, Filistin’de her geçen gün katliamlarını artırmakta ve yaygınlaştırmaktadır. Ayrıca İsrail, her geçen gün, Suriye’de bir bölgeyi bombalayarak “güvenli bölge” adı altında Suriye topraklarını işgal edip yayılmaktadır.

Şer İttifakı yanı başımızdaki Ermenistan’da seçimler üzerinden bir Kadife Darbe gerçekleştirmiştir. Böylece Türkiye’nin güneyinde olduğu gibi şimdi de Türkiye’nin kuzeyinde Türkiye, İran ve Rusya’nın ortasına yerleşmeye çalışmaktadır.

Türkiye, böyle bir atmosferde seçime gitmiş ve seçimden Kadife darbecilerin beklediği bir gerilim ve çatışma ortamına girmeden başarı ile çıkmıştır. Ancak önümüzde yerel yönetimler seçimi olacaktır. Bize göre Şer ittifakı, yerel seçimlerde bir kadife darbe öngörmektedir.

24 Haziran 2018 seçimlerinden çıkarılabilecek dersler nelerdir? Toplum ne mesaj vermiştir? Bunların gereği nasıl yapılabilir? Bu soruların cevapları, geçen yazıda yer verdiğimiz adalet, kıst ve mizan kavramları göz önüne alınarak ve her türlü duygusallıktan uzak olarak verilmelidir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’e göre hayat ve kâinat, mizan, kıst ve adalet üzerine kurulmuştur ve toplumlarda, barış ve huzur, ancak mizan, kıst ve adaletle ayakta durabilir, korunabilir (57 Hadid 25).

İktidarların, yönetimlerin, yöneticilerin ana görev ve sorumluluğu, Allah’ın koyduğu mizanı korumak, kıst ve adaleti tüm insanlar için hâkim kılmaktır (38 Sâd 26). Kur’ân ve sünnetin öngördüğü, mizan, kıst ve adalet, partilere, mezheplere, dinlere, cemaatlere, vakıflara, STK’lara ve “bizden olan ve olmayana” göre değişmez, değişmemelidir. 

Mizanın bozulması, adaletin bozulmasına, o da toplumların ifsadına ve de helâkine sebebiyet vermektedir (7 A’râf 81-84; 10 Yûnus 83; 11 Hûd 84-85). Bu ilahi sünnettir. Allah’ın sünnetinde bir değişiklik olmaz. Şartlar uygun hale geldiğinde ilâhi irade tecelli etmektedir.

Seçim ve gerilim ortamından yorgun düşmüş bir toplumun, vereceği/ verebileceği bir tepki, istenmedik sonuçlar doğurabilir.

Seçim Sonuçlarının Değerlendirmede Dikkate Alınması Gereken Faktörler

Bu ülkede, Cumhurbaşkanlığı, yerel seçimler ve genel seçimler olmak üzere üç ana seçim var ve her üç seçimde de daima bir heyecan ve gerilim yaşanır. Genel seçimlerde, ülkenin geleceğine ilişkin plan, program, proje ve stratejiler tartışılır/ tartışılmalıdır.  Millet de bu tartışmalar üzerinden plan, proje, program ve stratejisini beğendiği partiye, ekibe, ülkeyi yönetme görev ve sorumluluğunu belli bir dönem için verir/vermelidir. Yerel seçimler, yerel, bölgesel meseleleri en iyi kimin ya da kimlerin yapacağına halkın karar vermesi sürecidir. Yerel seçimlerde partiler ve parti liderleri, önemlidir; ama ondan daha da önemli olan, yerel aday ve kadroların varlığı, onların halka sunduğu projelerdir. Genel seçimler makro ile ilgilenirken, yerel seçimler ise mikro ile ilgilenir. Fakat Türkiye’de tüm seçimler, hatta referandumlar, genel seçim havasına sokulur ve bir varlık ve yokluk savaşına dönüştürülür.

24 Haziran 2018 Seçimlerini analiz edebilmek ve bir yol haritası ortaya koyabilmek için sürece etki eden iç ve dış dinamikleri, göz önüne almak gerekmektedir. Dış dinamikler, bu yazının kapsamına alınmayacaktır. İç dinamikler ise aşağıdaki faktörlere göre gibi değerlendirilmelidir:

  • Siyasi Partiler
  • Etnik Unsurlar
  • Mezhepsel Unsurlar
  • STK/Cemaat/Hareketler
  • Kadife Darbeciler
  • Halk
  • Gençlik
  • Ekonomik Gidişat
  • Kullanılan Dil
  • Adalet
  • Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
  • Başarı-Başarısızlık
  • Propagandaların Muhtevası
  • Seçimlerin Öne Alınması
  • Seçimlere Katılım

Siyasetin Dili Sorunu ve Gençlik

Umran’ın Mayıs 2018 Sayısında, “2018 Seçimlerine Giderken Türkiye’nin Dil Sorunu” başlıklı makalede; “Bu(Türkiye’deki) üç seçimde sadece iç dinamiklerin asıl rolü oynaması/oynayabilmesi için, sonuç ne olursa olsun, Türkiye’nin iç dinamiklerini birleştirip bütünleştirecek âdil bir söyleme, dile ve politikaya ihtiyaç vardır.” “Türkiye bu seçim sürecini kardeşlik içinde tamamlamalıdır.” notunu düşmemizin sebebi, bölgesel ve küresel dinamiklerin seçim esnasında ve seçim sonrasındaki süreçlerde etkili olamaması içindi. “Seçimlerin bir kavga, gerilim ortamından kurtarılması gerektiğini”, “huzurlu bir seçim ortamı oluşturmanın, başta siyasiler olmak üzere genel olarak tüm toplumun, özel olarak da STK/Gönüllü kuruluşlar/cemaatlerin görevi olduğunu” belirterek “adalet, mizan ve kıst kavramlarını ve bu kavramlara dayalı bir dil kullanmanın ve söz söylemenin nasıl olması gerektiğinı” ele alıp değerlendirdik.

Yeni bir yönetim sistemi olarak “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni yürürlüğe sokacak bir seçim döneminde, bu sistemi savunanlarla karşı olanların, toplumu bir bütün olarak kucaklayacak, toplumun değişik kesimleri arasında birlik beraberlik ve dayanışmayı sağlayacak, ikna yolunu tutacak bir ortam inşa etme yerine; gerilimi tercih etmeleri, gerilimden oy ummaları, belki anlık olarak bir fayda sağlamış olabilir. Bölgede savaşan/çatışan projeler ve bölgesel ve küresel dinamikler açısından bakıldığında uzun vadede fayda değil zarar vereceği kolaylıkla görülebilir.

Adalet, mizan ve kıst kavramlarına dayalı bir dil ve söylemin kullanılması gerektiğini,  başta Cumhurbaşkanı, başbakan olmak üzere, yukarıda ismi geçen kuruluşlar ve her iki ittifak grubu dikkate almamıştır. Bu noktada, konuşma metinleri incelendiğinde, derleyici, toparlayıcı dili Temel Karamollaoğlu’nun kullandığını söyleyebiliriz.

Türkiye’de ister yerel isterse genel ve isterse Cumhurbaşkanlığı seçimleri olsun, bir varlık ve yokluk savaşına sokulmaktadır. İktidarda olanlar kaybedersek ülke mahvolur; muhalefette olanlar da iktidardakiler tekrar kazanırsa ülke mahvolur, diktatörlük gelir muhtevalı bir propaganda yapmaktadırlar. Türkiye bu mantıktan süratle kurtarılmalıdır.

CHP’nin popülist propagandasına karşı, AK Parti kadroları, ilk defa bu seçimde denebilir, kendi yapacaklarından ziyade CHP’nin geçmişteki uygulamalarını, zulmünü, yoklukları, kuyrukları merkeze alarak bir propaganda yapmışlardır. Bu yaklaşım tarzı, bizim kuşak ve üstü için, bir ihtimal de bir alt kuşak için etkili olabilir, muhtemelen etkili olmuştur da. AK Parti döneminde 18-30 yaş grubuna dâhil olmuş gençler için bir mana ifade etmemektedir. Hatta ters tepki yapmaktadır. Rey verme durumundaki bu nesil, bağırılmasından, emir kipi kullanılmasından, suçlamaktan, suçlanılmaktan, hakaretten ve gerilimden hoşlanmamaktadır.  Bu nesil, rüşvet ve yolsuzluklara karşı çıkmakta, özgürlük ve adaleti öncelemektedir. Teknolojiye bağımlı, aceleci, tüketici, modacı bir nesil söz konusudur.

Eğer AK Parti kadroları ve AK Parti’ye aktif destek veren STK/cemaat/ hareketler, kanaat önderleri, köşe yazarları ve akademisyenler, Referandum ve son üç seçimde kullanılan bu dili değiştirmezler ise “Deizm” üzerinden yapılan propaganda, gençlik üzerinde çok daha fazla etkili olabilecektir. 2015 yılından beri Deizm üzerinde özel çalışmaların yapıldığını göz önüne alırsak bunun, İslami açıdan çok büyük, ciddi bir tehlike oluşturabileceğini söyleyebiliriz. Gençliğin deizme kayması hızlanabilir.

Bu nedenle cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde gençlerin kime, ne oranda ve niçin oy verdiğinin araştırılması gelecek için çok faydalı sonuçlar doğurabilir.

Bahçeli’nin Temsil Ettiği/Sözcülüğünü/Liderliğini Yaptığı Stratejik Akıl

1946 yılından bu yana Alpaslan Türkeş’in kurduğu ya da sözcülüğünü yaptığı hareket, Türkiye’nin en kritik dönemlerinde kendi partilerine ya da siyasal hareketlerine zarar verecek çok farklı davranışlar sergilemişlerdir. Türkeş sonrasında MHP’nin başına geçen Bahçeli, Türkeş’in bu geleneğini devam ettirmiştir.

28 Şubat sonrası yapılan 1999 genel seçimlerde yaklaşık % 18 gibi bir rey alarak büyük bir başarı kazanmış; Rahşan Ecevit’in, “eli kanlı katillerle biz koalisyon yapmayız” demiş olmasına rağmen beklenenin aksine Bahçeli, Ecevit’le ANASOL-M koalisyon hükümetini kurmuş ve Başbakan yardımcılığı görevini üstlenmiştir.

ABD’den ithal edilen Kemal Derviş ve İsmail Cem’in, DSP’yi ele geçirme ve Bahçeli’yi koalisyondan çıkarma amaçlı faaliyetlerine karşı koalisyon hükümetinin ikinci büyük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 7 Temmuz 2002 günü, partisinin Bursa’nın Keles ilçesinde düzenlediği 11. Kocayayla Türkmen Kurultayı’nda “3 Kasım 2002 tarihinde erken seçim yapılmasını” isteyerek beklenmeyen bir çıkış yapmıştır. 16 Temmuz 2002’de koalisyon hükümetini oluşturan üç partinin genel başkanları arasında yapılan toplantıda, 3 Kasım’da erken seçim yapılması kararı alınmış ve bu karar, TBMM’de 31 Temmuz 2002’de onaylanmıştır[1]. Bahçeli’nin erken seçim açıklaması üzerine, eski istihbaratçı Mahir Kaynak, “MHP’yi parlamento dışında bırakmak için bir parti kurulmuş iken (Genç Parti) Bahçeli nasıl erken seçim isteyebilir” şeklinde yaptığı açıklama; Bahçeli’nin erken seçim isteğinin rastgele bir istek olmadığını akla getirir. Dahası Türkiye’nin karanlık dehlizlerinde küresel işbirlikçi çok farklı organizasyonların, çok farklı operasyonlar yapmak için hazırlandığını göz önüne alarak yapıldığını göstermektedir. Bahçeli’nin erken seçim isteği ile Türkiye, 3 Kasım 2002’de seçime giderek 16 yıl sürecek AK Parti iktidarı ile tanışmıştır. Bahçeli, AK Partinin önünü açarak iktidar olmasını sağlamıştır.

2007 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in süresi dolmuştur. Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Genel Kurul’da 367 milletvekilinin bulunması gerektiği yönünde bir karar vererek Cumhurbaşkanlığı seçiminin mecliste yapılabilmesini nerede ise imkânsız hale getirmiştir. Bu karar üzerine ANAP ve DYP genel kurula katılmayarak Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını engellemişlerdir. Bu tavırları, her iki parti için sonun başlangıcı olmuş ilk genel seçimde her ikisi de tasfiye edilmiştir. Mecliste Cumhurbaşkanı seçilemeyince Türkiye, 2007 genel seçimlerine gitmiştir. 2002 seçimlerinde Meclis dışında kalan Bahçeli, 2007 seçimlerinde Meclis’e girmiş ve Cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis genel kuruluna girerek (Tablo-1) Anayasa Mahkemesi’nin öngördüğü 367 şartının sağlanmasını sağlamış; Abdullah Gül’ün, 28 Ağustos 2007’de 11. Cumhurbaşkanı seçilmesine imkân vermiştir.

Taksim Kadife darbe sürecinde, ülkücülerin sokağa çıkmasını engelleyerek Taksim Kadife darbe sürecindeki gayrı memnun ittifakını çözmüş, yeri ve zamanı geldiğinde ülkücüleri sokağa çıkararak Kadife darbecilerin sokak eylemlerine ağır darbe indirmiştir.

Bu şekilde bir tavır ortaya koyan Bahçeli, Taksim Kadife darbe sürecinin cumhurbaşkanlığı aşamasında, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına karşı CHP-MHP ittifakını kurarak Ekmeleddin İhsanoğlu”nu çıkarıp Erdoğan”ın cumhurbaşkanı olmasını engellemeye çalışmıştır.

7 Haziran 2015 seçimlerinde Taksim Kadife Darbeciler, AK Parti’nin tek başına iktidar olmasını engelleyerek başarıya ulaştığı bir anda; daha resmi seçim sonuçları açıklanmadan yaptığı açıklamalar da dikkat çekicidir. Bahçeli, “hiçbir hükümet formülü içinde olmayacağı”, “kendilerine ana muhalefet görevi verildiği”, “bir erken seçim olursa ona da hazır oldukları, erken seçim için de 15 Kasım 2015 tarihinin uygun olduğu” açıklamasını yaparak, Türkiye’yi erken seçime götüren süreci başlatmıştır.[2] Koalisyon görüşmeleri sonuçsuz kalınca, AKP-MHP ittifakı ile Türkiye, 1 Kasım 2015’de seçime giderek AK Parti’nin %49,5 gibi bir oy oranı ile tek başına iktidar olması gerçekleşmiştir (Tablo-1). 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra mecliste dördüncü parti olan Bahçeli,  aslında 1 Kasım seçimlerine, MHP açısından gerektiği ağırlığı vermemesi ve yol boyu halka “ne yaparsanız yapın bir partiyi tek başına iktidar yapın” dedi. Böylece dolaylı olarak AK Parti’yi işaret etmesi, AK Parti’yi iktidara taşırken; MHP’nin bölünme sürecini de başlatmış, İYİ Parti’nin kuruluşunun önünü açmıştır.

Bahçeli, 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimine şiddetle karşı çıkarak ülkücüleri direnişe davet etmiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yeni Kapı Mitingine katılarak şartsız destek vermiştir. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra gündeme getirdiği Başkanlık Sistemi’ne şiddetle karşı çıkan Bahçeli, 15 Temmuz askeri darbe girişiminin ardından, Erdoğan’ın rafa kaldırdığı başkanlık sistemini; 11 Ekim 2016’da MHP grup toplantısında, “Fiili duruma hukuki boyut kazandırmak gerekir” diyerek Erdoğan’a/AK Parti’ye “Başkanlık önerinizi Meclis’e getirin” çağrısı yapmıştır.[3]

Başkanlık sistemine karşı çıkan Bahçeli, başkanlık sistemini savunur olmuştur. AK Parti-MHP, Ocak 2017’de “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” dedikleri, “Türkiye tipi başkanlık sistemini” içeren anaysa değişikliğini TBMM’den geçirmişler, 16 Nisan 2017’de halkoylamasına sunmuşlar ve AK Parti-MHP ittifakı ile referandumda anayasa değişikliğinin %51,4 “Evet” oyuyla kabul edilmesini sağlamışlardır. Böylelikle Bahçeli dolayısıyla MHP, Türkiye’de ki “sistem değişikliği”nde “kilit rol” oynayacağı bir konuma gelip yerleşmiştir. Anahtar kişi ve anahtar parti olmuşlardır.

Ancak Bahçeli’nin bu tutumu, MHP içindeki muhalefetin daha da kuvvetlenmesine ve yeni bir partinin kurulmasının gerekliliğine çok daha uygun bir psikolojik zemin hazırlamıştır. Bahçeli, 8 Ocak 2018’de, partisinin cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceğini ve Erdoğan’ı destekleyeceklerini kamuoyuna açıklamış; uyum yasaları düzenlemesi ile %10’luk seçim barajının düşürülmesini talep etmiştir. Daha sonra Erdoğan’la yaptığı görüşmeler sonrasında, iki partinin ittifak yapabileceğini, adının da “cumhur ittifakı” olabileceğini kamuoyuna duyurmuştur.

Devlet Bahçeli, Erdoğan’la Cumhur İttifakı konusunda mutabakata vardıktan ve gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra, partisinin 17 Nisan 2018’deki grup toplantısında, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerine yaklaşık 1,5 yıl kala, “seçimlerin 26 Ağustos 2018’e alınması gerekir” diyerek bir erken seçim çağrısında bulunmuştur[4]. Bu çağrının üzerine, AK Parti ile yapılan görüşmelerin sonrasında cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin 24 Haziran 2018’de yapılmasında uzlaşma sağlanmış ve gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, Türkiye yeni bir seçime götürülmüştür.

Bahçeli’nin mücadelesi ile ilgili kısa bir özet vermemizin sebebi, Türkiye’nin en kritik zamanlarında birbiri ile tezat teşkil eden kararlar alıp uygulamadaki esnekliği ve kapasitesidir. Sonuçları ağır olsa bile taban tabana zıt taktikleri uygulaması/ uygulayabilmesi, uzun vadeli bir stratejinin varlığına işaret etmektedir. Bahçeli, uzun vadeli çizilmiş bir stratejinin siyaset ayağındaki temsilcisi, sözcüsü belki de lideridir.

Bundan sonra ne olabilir sorusunun cevabını, bu arka planı göz önüne alarak ve de Bahçeli’nin kullandığı kelime ya da cümlelere dikkat ederek cevaplandırmak gerekmektedir.

Erdoğan-Bahçeli İttifakı/AK Parti-MHP İttifakı (Cumhur İttifakı) Niçin Yapıldı?

1.5 yıl sonra 2019 yılında yapılması gereken cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin Haziran 2018’e çekilmesinin nedenleri, anlaşılamadan ve de sorgulanmadan, Haziran 2018 seçim sonuçlarını değerlendirmek ve bir yol haritası ortaya koymak anlamlı olmayabilir. Dolayısıyla şu iki sorunun cevabı gerçekçi bir şekilde verilmelidir: a) Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri niçin öne alındı? b) Cumhur İttifakı niçin gerçekleştirildi?

Bu konuda yapacağımız yorumlar, ilgililerin yaptığı açıklamalar üzerinden yaptığımız tahminlerdir. Bunları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  1. Bahçeli’yi rahatsız eden, İYİ Parti’nin lider kadrosunun büyük çoğunluğunun MHP kökenli olması, MHP’nin oy potansiyelini ciddi bir şekilde etkileyebileceği olgusudur. İYİ Parti, tam yerleşmeden ve yasal tüm örgütlenmesini tamamlayamadan hazırlıksız yakalayıp seçime sokmamak, seçime girse bile gerekli performans göstermesini engellemek, Bahçeli’nin önemli amaçlarından biri olabilir. Nitekim YSK, İYİ Parti’nin seçimlere girip girememesi ile ilgili kararı geç vererek böyle bir şüphenin oluşmasına imkân vermiştir. YSK’nın kararının gecikmesi üzerine CHP, 15 milletvekilini İYİ Parti’ye transfer ederek İYİ Parti’nin seçime girmesine ilişkin hukuki zemini sağlamıştır. YSK bundan sonra İYİ Parti’nin seçime girebileceği açıklamasını yapmıştır.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener,  partisine transfer edilen 15 CHP milletvekilinin kendisini aday göstermesi yerine; yüz bin imzayı toplayarak aday olmaya karar vermiştir. Bunun üzerine, Bahçeli, Akşener’e imza verenleri, FETÖ’cü olmakla suçlayan açıklamalar yapıp savcıları göreve çağırmıştır. Bu açıklamaları, bir korku ortamı inşa ederek Akşener’in önünün kesilmesi ve şaibeli hale getirilmesi ile ilgilidir. Bu çıkış, Bahçeli’nin İYİ Parti’nin MHP’ye ciddi bir zarar verebileceği endişesinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Bahçeli’nin bu çıkışı, CHP’nin karşı atağı ile etkisiz hale getirilmiş ve Akşener, yüz bin imzaya ulaşarak Cumhurbaşkanı adayı olmayı başarmıştır. Bununla beraber Bahçeli’nin FETÖ suçlamasının, halkın üzerinde olumsuz bir etki meydana getirdiği ve İYİ Parti’nin alabileceği oyları olumsuz yönde etkilediği, söylenebilir.

  1. Erdoğan açısından seçimlerin öne alınması ve cumhur ittifakının kurulmasının bir boyutu, İYİ Partinin merkez parti rolüne soyunması ile ilgilidir. İYİ Parti, ana stratejisini, MHP, CHP ve AK Parti tabanında var olan eski ANAP, DYP seçmen kitlesinden, balkan göçmenlerinden, AB’yi savunan, laik-seküler ve Mustafa Kemal’i seven sağ seçmen bir kitleden oy alabilme üzerine kurmuştu.

Tam yerleşememiş, kadrolaşamamış, örgütlenememiş bir İYİ Parti, AK Parti’ye fazla zarar veremezdi.  Bu nedenle Erdoğan, İYİ Parti’nin önünü kesmek için seçimin öne alınmasını ve MHP ile bir ittifaka girilmesini yararlı görmüş olabilir.

  1.  Erdoğan açısından bundan da daha önemli olan, başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere AK Partili belediyelerden, beyaz yakalılardan, bürokratlardan ve AK Partili müteahhitlerden çok yoğun bir şikâyetin var olması idi. Nitekim bu şikâyetleri etkisiz hale getirmek için başta İstanbul, Ankara, Bursa olmak üzere bazı illerin belediye başkanlarını istifa ettirerek belediyelerde temiz bir sayfa açacağı imajını oluşturmak istemiştir. Bununla beraber Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinden önce yapılacak yerel seçimlerde alınacak bir darbenin, hem cumhurbaşkanlığı hem de milletvekili seçimlerini, çok ciddi sıkıntıya sokma ihtimali mevcuttu. Seçimleri öne alarak bu tehlikeyi engellemeye çalışmıştır.
  2. Erdoğan, AK Parti kadrolarındaki, kendi deyişi ile “metal yorgunluğunu” görmüş; bu kadrolar ile her üç seçimi kazanamayacağını düşünmüş olabilir. MHP ile ittifaka bu açıdan sıcak bakmış, hatta mecbur kalmış ve bir erken seçime evet demiş olabilir. Erdoğan’ın ve AK Parti’nin 24 Haziran seçimlerinde aldıkları oylar analiz edildiğinde, kendilerinin asıl oyları göz önüne alındığında; yapılan ittifakın ve seçimi erkene almanın, kendileri açısından çok isabetli olduğu kolaylıkla görülebilir (Tablo-1, Tablo-2).  
  3.  Seçimlerin öne alınması ve Cumhur İttifakının oluşturulmasının bir sebebi,  dış dinamiklerle alakalı olabilir. 2019 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği Seçimlerinde, yeni bir kadife darbe döneminin (2019 cumhurbaşkanlığı kadife darbe süreci) yaşanabileceği kanaatinin, her iki liderde oluşmuş olması olabilir[5].
  4. Her iki liderin özellikle Bahçeli’nin zaman zaman yaptığı konuşmalarda kullandığı bazı ifadeler, böyle bir tehlikenin var olduğunun işaretleri olarak değerlendirilebilir. Bahçeli, İçişleri Bakanı Soylu’nun Yeni bir darbe planları var’ açıklaması üzerine; “Türkiye yeni bir işgal girişimine maruz kalırsa bu defa hiç bir suçlu ve hain sağ kalmayacaktır. Vatanımıza göz koyanların gözünü oyarız.”             “Alayını cehennemin dibine kovalarız. Burunlarından fitil fitil getiririz.” “Türkiye kuşatma altındadır. Bu maksatla terör örgütleri kışkırtılmaktadır. PKK/PYD/YPG küresel emperyalizm tarafından kullanılmaktadır. FETÖ ile PKK arasında hiçbir fark yoktur. Bir olmazsak, dayanışma içinde mücadele etmezsek hep üzerimize gelecekler.”[6]  değerlendirmesini yapmış olması, Türkiye’ye karşı küresel bir tuzağın kurulduğuna dikkat çekmek istemiş olmasından dolayıdır.

Nitekim mahkûmlarla ile ilgili af isteğinde; “…Cezaevlerindekilerin belli bir oranı PKK ve FETÖ’den. Bu zemini işledikleri takdirde Türkiye, büyük bir felakete sürüklenebilir. Gezi olaylarından çok daha korkunç ve çok daha gaddar olur. Cezaevindekiler kader kurbanı olmaktan çıkıp FETÖ’nün, PKK’nın kurbanı haline gelir, seçime 1 hafta 10 gün kala bir talimat ile isyan başlatırlar ise ne olur? Bu teröristleri 2 kişilik 3 kişilik yerlerde tutuluyor, kader kurbanı olan suçluların koğuşuna birer ajanlarını gönderiyor bu teröristler ve onlar orada fitne yayıyor. Cezaevleri, Afrin’de atılan bombalardan daha tehlikeli bir bombadır.” şeklindeki açıklaması[7], farklı yerlerde, farklı boyutlarda şer ittifakının kadife darbe için uygun zemin hazırlığında olduğuna dolaylı bir şekilde vurgu yapmış olmakta ve bir yerlere özel mesaj göndermektedir: “Her şeyden haberimiz var.”

Nitekim 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında Ankara’da Parti Genel Merkezinde yapmış olduğu konuşmada Bahçeli; “…Partimiz bütün engelleri aşarak, bütün oyunları bozarak, bütün karanlık senaryoları parçalayarak TBMM’de temsil edilme imkânına kavuşmuş, çok değerli bir milletvekili sayısına ulaşmıştır. Ve elbette Türkiye’nin bölgesel, dahası küresel kuşatmadan tamamen kurtulması hususunda Cumhur İttifakı’na düşen sorumluluklar çok fazladır.”[8] tarzında yaptığı açıklamada gene “küresel kuşatmaya”  özel bir vurgu yapmıştır.

  1. Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini, “Cumhuriyetin Kuruluşu” ve “Çok Partili Sisteme Geçişten” sonra Cumhuriyet tarihinin önemli “üçüncü bir evresi” olarak tanımlamaktadır[9]. Böyle bir sistem değişikliğinin ağır bedeller ödenmeden yapılabilmesi için zamana, sürece ve hem süreci hem de halkı iyi yönetecek lider ve lider kadrolara; hem siyasette hem de toplumsal zeminde dayanışmaya, birliğe ve beraberliğe ihtiyaç vardır.  

Halkın Mesajı: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Kusurludur, Bu Kusurları El Birliğiyle Giderin”

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, eski sistemdeki tüm hantallıkları, kusurları ortadan kaldıracağı, bürokrasinin etkisini kırarak tüm kurumlara çok ciddi işlev kazandıracağı, koalisyonlara ihtiyaç olmayacağı, koalisyonların ülkeyi tıkayamayacağı bir sistem olarak tanıtıldı ve halkın onayına sunularak kabul edilmesi sağlandı.

Ancak 24 Haziran 2018 seçimleri, bunun böyle olmadığını, pek çok sorunu bünyesinde barındırdığını ortaya çıkarmıştır.

Koalisyonlara imkân tanımayacağı söylenen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, koalisyonları seçim öncesine çekmiş ve oy oranı düşük partilerin önemini ve baskısını artırmıştır. Sonuç olarak 24 Haziran seçimlerine giderken üç seçim ittifakı meydana gelmiştir: 1-AK Parti-MHP-BBP seçim ittifakı (“Cumhur İttifakı”), 2- CHP-İYİ Parti-SP ittifakı (“Millet İttifakı”). 3- CHP-HDP Gizli İttifakı (Gerek seçim sürecinde CHP ve HDP yöneticilerinin söylemlerine ve gerekse seçim sonuçlarına baktığımızda gizli bir CHP ve HDP ittifakının var olduğunu söyleyebiliriz.)

Önümüzdeki günlerde yeni sistem inşa edilirken, yeni birçok sorunla karşılaşılacaktır. Bunun göz önüne alınması gerekir. Halkın olumsuz etkilenmemesi için gerekli tedbirlerin alınması sürecinde ülkede bir krizin çıkmaması önemlidir.

Her sistem ve yapı değişikliği, bir geçici hal dönemi ortaya çıkartır. Süreç iyi yönetilemezse eskisinden çok daha kötü durumlara sebebiyet verilebilir. Her değişim, aynı zamanda sistemde memnun ve gayrı memnunlar üretir. Önemli olan, memnun sayısının gayrı memnun sayısından çok daha fazla olması; değişim sürecinde halkın canının fazla yanmaması, halkın tedirgin edilmemesi ve ülkenin güvenliğinde bir krizin yaşanmamasıdır.

Sistem değişiminin neden olacağı geçici hal döneminde, halkta meydana gelebilecek huzursuzluk ve hoşnutsuzlukların zamanında kompoze edilmesi, olumsuz bir enerji birikiminin ve de fay hatlarının oluşmaması, varolan fay hatlarının enerji ile dolmaması için, toplumun son derece iyi idare edilmesi, yönetilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Bunun için halkın sevgisini ve güvenini kazanmış karizmatik liderlere ve kadrolara ihtiyaç vardır.

İşte Bahçeli’nin sözcülüğünü yaptığı ya da temsil ettiği stratejik aklın uzun vadeli stratejisinde, “Cumhuriyet Tarihinin Üçüncü Dönemi” diye isimlendirilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini”,  bütün kurum ve kuruluşları ile yerleştirebileceği öngörülen lider, 16 yıl iktidarda kalmış, girdiği 13 seçimi kazanmış, halkla ilişkileri iyi, Türkiye’nin her kesiminden ve her tarafından rey alabilmiş karizmatik bir lider olarak Recep Tayyip Erdoğan’dır (Tablo-1, Tablo-2; Şekil -1).

Erdoğan önceki seçimde MHP’nin desteği olmadan Cumhurbaşkanı seçilmiştir. AK Parti’nin tek başına iktidar olamadığı 7 Haziran 2015 ve 24 Haziran 2018 seçimlerinde AK Parti %42 civarında oy alarak birinci parti olmuştur. Cumhuriyet tarihinin üçüncü dönemi diye isimlendirilen cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin inşa edilebilmesi için hem Erdoğan’a hem de AK Parti’ye ihtiyaç vardır. Cumhur İttifakı böyle bir stratejik aklın ürünüdür.

Önümüzdeki sürecin buna göre değerlendirilmesi ve gelişmelerin buna göre iyi takip edilmesi ve gerekenin zamanında yapılması, tarihi bir sorumluluktur.

MHP Grup Başkanvekili Erhan Usta’ya göre Cumhur İttifakının temelleri, 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimi gecesi atılmış, sadece seçim amaçlı bir ittifak olmayıp, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi tüm kurum ve kuruluşları ile yerleşinceye kadar, 2023 yılına kadar, devam edecektir: “Bizim de içinde bulunduğumuz Cumhur İttifakının tohumlarının 15 Temmuz gecesi atıldığını ifade ediyoruz. Bunu seçimlere yönelik bir ittifak olarak görmemek lazım. Şunun için bu çok önemli. Bir, ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. İki, yeni sistemin bütün kurum ve kuralları ile ülkede yerleşmesi lazım. Bunun için de zamana ihtiyaç var. Cumhur İttifakının kazanması durumunda bu sistem tam olarak oturuncaya kadar ittifak sürecektir. O yüzden milletimize taahhüdümüz, bu ittifakın en az 2023 yılına kadar sürecek olması.”[10]

Nitekim Bahçeli, Parti Genel Merkezinde 24 Haziran 2018 tarihinde yaptığı konuşmada, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesi konusunda üstümüze düşen her görevi azimle yerine getireceğiz”[11] demiş olması, Cumhur İttifakının sadece bir seçim ittifakı olmayıp, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini inşa etme amaçlı bir ittifak olduğunu göstermektedir.

Ancak Bahçeli, 23.06.2018’de Habertürk TV, Show TV ve Bloomberg HT ortak canlı yayınında; “TBMM içerisinde güçlü bir MHP olmasını istiyoruz. Hükümeti nasıl kuracaksa kurar, o onun işi. Ahmet Davutoğlu’nun hatalarını yaparlarsa her şey biter.” “Yeni hükümet sistemi Cumhuriyet tarihimizin 3. evresidir. Rejim değil sistem değişikliğidir”[12]  şeklinde yaptığı açıklama ile bu konuşmadan bir gün sonra seçim gecesi yaptığı konuşmada; “Türk milleti, Milliyetçi Hareket’i TBMM’nin hem kilit partisi yapmış, hem de denge ve denetleme görevini vererek önemli bir sorumluluk yüklemiştir”[13] demiş olması ile Erdoğan’a ve AK Parti’ye “Cumhur İttifakının görevi bitmemiştir, devam etmektedir”, “bizim görüşlerimizi almadan sistemi tek başınıza kurmaya kalkmayın” özel mesajını vermiştir.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Sefer Aycan’ın, “Bundan sonra Meclis’te siyaseti MHP yapacaktır. Biz ne dersek, o olacaktır. Bugün MHP Meclis’te kilit konumdadır ve MHP’nin Genel Başkanı hem Recep Tayyip Erdoğan’ı kurtarmıştır, hem Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurtarmıştır, hem Meclis’i kurtarmıştır, hem devleti kurtarmıştır. Bu da böyle bilinsin”[14] şeklindeki açıklaması, Bahçelinin üstü kapalı yaptığı uyarının, çok daha sert ve daha açık olarak yapılmasından başka bir şey değildir. Bahçeli’nin onu görevden alması sonucu değiştirmemektedir. Mesaj yerine ulaştırılmıştır.

Önümüzdeki günlerde hem Cumhur İttifakı içerisinde hem de Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında da ciddi gerilimler ortaya çıkabilecektir. MHP yöneticilerinin yaptığı açıklamalardan, sistemin felsefesi tartışılmaya açılmayacak ve de değiştirilmeyecektir. Anayasanın başlangıç ilkeleri dokunulmaz olacaktır. 2023 yılına kadar, Cumhurbaşkanı ve hükümetin yapacağı her şey, meclisten ziyade MHP’nin denetiminde olacak; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin tüm kurum ve kuruluşları, MHP’nin onayı alındıktan sonra hayata geçirilecektir. MHP Cumhur İttifakı olarak verdiği destekten dolayı yeni yapılanışta kadro hakkını istemektedir. Bürokrasinin her alanında bunun etkileri, kısa zamanda görülebilecektir.

Böyle bir durum olursa, gönüllü kuruluşlar ve toplum, ehliyet, liyakat sahibi ve adil olanların harcanmaması için gerekli duyarlılığı anında göstermelidir. MHP kadrolarının söylemlerine bakıldığında Türk milliyetçiliği söylemi gittikçe ağırlık kazanmaktadır. Cumhurbaşkanı ve AK Parti kadrolarının da bu sürece katkıda bulunma tehlikesi mevcuttur. Seçimlerde bu görülmüştür. Önümüzdeki günlerde Türk milliyetçiliğinin yükselmesi, Kürt milliyetçiliğinin de yükselmesine vesile olabilir. Bölgede ki kaosu göz önüne aldığımızda, PKK’yı besleyen bir zeminin oluşma tehlikesi vardır.

Önümüzdeki günlerde siyasiler, kullanacakları dile daha çok dikkat etmelidirler. Böyle bir gelişim karşısında gönüllü kuruluşlar ve toplum, gerekli duyarlılığı göstermeli ve anında sesini yükseltmelidir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurumsal yapısının oluşturulması ve yerleşmesi için zaman ihtiyaç vardır. Türkiye’nin bu hal değişiminin getirdiği geçici hal sürecini kazasız, belasız atlatabilmesi için toplumsal bir mutabakata ihtiyaç vardır.

Gönüllü kuruluşların bu gerçeği göz önüne alarak adil bir tavır, duruş belirlemesi, Türkiye’nin geleceği açısından hayatı öneme haizdir. Seçim öncesi, süreci ve sonrasında kullanılan, hakaret içeren, suçlayan, tahkir eden dilden vazgeçilmelidir.  Parlamento içi siyasetle ilişkilere bir seviye kazandırılmalı, araya bir mesafe konmalıdır. Önümüzdeki dönemde akademisyenler, suskunluktan vazgeçmeli, edebine, adabına ve adalete uygun olarak siyasete ve yönetime yardımcı olmaya çalışmalıdırlar.

Henüz vakit varken!

                 Şekil-1: Cumhurbaşkanı Adaylarının Birinci Olarak Oy Aldığı İller

Tablo-1: 2002-2018 Milletvekili Seçim Sonuçları

SEÇİM TARİHİ

MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ-GENEL SONUÇLAR (%)

KATILIM

%

AKP

CHP

MHP

HDP/

BDP

İYİ

PARTİ

SP

HAS

PARTİ

GENÇ

PARTİ

VATAN

HÜDA

PAR

ANAP

DYP

03 Kasım

2002

79

34,43

19,41

8,35

6,22

 

2,49

 

7,24

0,5

 

5,12

9,52

22 Temmuz 2007

84

46,58

20,88

14,27

4,84*

 

2,34

 

3,04

0,3

 

 

5,42

12 Haziran 2011

87

49,8

26

13

6,55*

 

1,27

0,77

 

 

 

 

 

07 Haziran 2015

85

40,87

24,95

16,29

13,12

 

2,1

 

 

0,3

 

 

 

01 Kasım 2015

85

49,5

25,3

11,9

10,8

 

0,7

 

 

0,2

 

 

 

24 Haziran 2018

86

42,6

22,6

11,1

11,7

10

1,3

 

 

0,2

0,3

 

 

 

*  BAĞIMSIZ ADAYLARLA SEÇİME GİRİLDİ


Tablo-2: 24 Haziran 2018 Seçimlerinde Cumhurbaşkanı Adaylarının Aldığı oylar

 

TÜRKİYE

YURT DIŞI

GENEL TOPLAM

ADAY

SAYI

%

SAYI

%

SAYI

%

RECEP TAYYİP

ERDOĞAN

25.434.442

52,4

890.746

59,4

26.325.188

52,6

MUHARREM

İNCE

14.950.660

30,8

386.201

25,8

15.336.861

30,6

SELAHATTİN

DEMİRTAŞ

4.039.442

8,3

165.801

11.1

4.205.243

8,4

MERAL

AKŞENER

3.604.384

7,4

44.869

3

3.649.253

7.3

TEMEL

KARAMOLLAOĞLU

435006

0,9

8768

0,6

443.774

0,9

DOĞU

PERİNÇEK

95.923

0,2

3007

0,2

98.930

0,2

 


[1] BBC Türkçe, 25 Haziran 2018; https://www.bbc.com/turkce/43799117

[2] BBC Türkçe, 25 Haziran 2018; https://www.bbc.com/turkce/43799117

[3] BBC Türkçe, 25 Haziran 2018; https://www.bbc.com/turkce/43799117

[4] BBC Türkçe, 25 Haziran 2018; https://www.bbc.com/turkce/43799117

[5] Can, B., “Hocalar Üzerinden Yürütülen Sosyo-Psikolojik Savaşın Amacı ve Hedefi Nedir?” Nisan 2018, Umran.

[6] 10.06.2018 - Haber 7; http://www.haber7.com/siyaset/haber/2645617-bahceli-sert-konustu-hic-biri-sag-kalmaz

 [7] Sputnik, 17.05.2018; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201805171033479594-devlet-bahceli-genel-af-isyan-cezaevi/Sputnik, 24.05.2018; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201805241033571617-bahceli-alaattin-cakici-serbest-birakma/

[8] 24.06.2018; https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4437/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_Ankara__da_Parti_Genel_Merkezinde_yapmis_olduklari_konusma_2.html

[9] 23.06.2018 Habertürk;  http://www.haberturk.com/son-dakika-bahceli-haberturk-tv-show-tv-ve-bloomberg-ht-ortak-yayininda-2027443

[10] Sputnik, 14.06.2018; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201806141033857170-mhp-usta-ittifak-2023dek-surecek/

[11] 24.06.2018; https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4437/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_Ankara__da_Parti_Genel_Merkezinde_yapmis_olduklari_konusma_2.html

[12] 23.06.2018 Habertürk;  http://www.haberturk.com/son-dakika-bahceli-haberturk-tv-show-tv-ve-bloomberg-ht-ortak-yayininda-2027443

[13] 24.06.2018; https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/4437/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_Ankara__da_Parti_Genel_Merkezinde_yapmis_olduklari_konusma_2.html

[14] 27.06.2018, Habertürk; http://www.haberturk.com/son-dakika-mhp-li-aycan-gorevden-alindi-2034256

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...