26 Mayıs 2017 Cuma

Yeni Bir Kadife Darbe Süreci - 6: Bugün siyasetin ve sosyal medyanın dili neye hizmet etmektedir?

 (Milli Gazete)

“Göz odur ki, dağın arkasını göre, 

Akıl odur ki, başa geleceği bile.”

Kadife darbelerde en önemli unsurlardan biri, gayrı memnun kitlelerin (sürecin mahiyetini ister bilsin, isterse bilmesin, fark etmez) ittifakının sağlanmasıdır. Bu açıdan Kadife Darbenin beyin takımı, oluşacak her türlü gerilim ve huzursuzluğu kullanmak ve değerlendirmek ister. Bugün 1- Siyasette, 2- Genel olarak medyada, 3- Özel olarak da sosyal medyada kullanılan dilden dolayı ciddi bir gerilim inşa edilmekte, toplum kamplaştırılmakta, fay hatları oluşturulmakta ve mevcutlara da enerji yüklenmektedir.

Karşıt görüşlü, farklı ideolojiye sahip insanların oluşturdukları medya ve sosyal medya grupları arasında kullanılan dil, baştan beri hep kötü, kırıcı, gerilim artırıcı ve düşmanlık yayıcı olmuştur. Bu durum, farklı değer sistemleri arasındaki çatışmanın, dışa kötü bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Karşıdaki insanı kazanmayı değil, yok etmeyi seçmiş ideolojik akımların genel karakteri budur. Bu anlaşılır bir durumdur. Buna karşılık, aynı düşünce sisteminin farklı fraksiyon ya da siyasi parti tercihlerine sahip sosyal medya grupları arasındaki fikri ve siyasi konularda aşırı agresif, kırıcı, kaba ve çirkin bir dil kullanılmasını anlamak zordur. Daha da özelde İslâmi camianın değişik kesimlerinin sosyal medyada/medyada, kötü bir dil kullanması nasıl izah edilebilir? Çok daha özelde ise, aynı sosyal medya grubu içerisinde yer alan 30-40 yıllık arkadaşların, ihtilaflı konularda yüz yüze görüşüp anlaşma ve uzlaşma arama yerine sosyal medya üzerinden birbirlerini eleştirmeleri, suçlamaları, arkadaşlarını anında karşıt cepheye yerleştirmeleri, bugün en ciddi sıkıntılarımızdan birisidir. 

30-40 yıllık arkadaşını, yaptığı bir yorum ya da değerlendirmeden dolayı, CIA, MIT, MI6, MOSSAD ajanı olarak gösterecek imalarda bulunup hain ilan etmek, PKK’cı, FETÖ’cu, Ergenekoncu, vesayetçi, statükocu olarak nitelendirmek nasıl bir şuur altının eseridir? Kişinin, mümin kardeşlerini bu şekilde suçlayıp itham etmesi, düşman saflarında görmesi ve göstermesi, Kur’an’ın hangi ayeti, Peygamberin hangi sünneti ve cihadın hangi kanuniyeti ile bağdaşmaktadır?

Bugün yapılması gereken, ihtilafları tefrikaya, tefrikayı da fırkalaşmaya götürecek bir dilin kullanılmamasıdır. 

Burada, nasıl bir dil kullanılması gerekir konusu ele alınıp değerlendirilecektir.

Değişmeyen Kanuniyet/ İlâhi Sünnet

Bugün yaşadığımız pek çok olay, ilk insan Hz. Âdem’le İblis arasında başlayıp kıyamete kadar sürüp gidecek olan değerler arası mücadelenin günümüze yansımasından başka bir şey değildir. Bu mücadele, özü aynı kalarak, değişik ad ve görüntülerde devam etmektedir ve de devam edecektir (7/16, 17; 4/118-119; 15/ 39-40; 17/64). Bu, Allah’ın takdir ettiği ilâhi bir kanuniyettir ve bu kanuniyette herhangi bir değişiklik söz konusu değildir(17/77).

İblis’in kullandığı en önemli silah, yaptığı işleri süslü göstererek insanoğlunu bir kuruntu içerisine sokması, nefsini ilahlaştırmasına giden yolu süslü ve cazip göstermesidir (7/16, 17; 4/118-119). Sosyal medyada kullandığı dil, kardeşini rencide edici olmasına rağmen; yazanın, bundan üzüntü duymaması, hiçbir muhasebe yapmaması ve hiçbir ölçüyü göz önüne almaması, yaptığı işin doğru ve güzel olduğuna inanmış olmasındandır. Öyleyse asıl sorun, Müslüman’ın zihin dünyasında mizanın bozulmaya yüz tutmuş olmasıdır.

Kur’an’la Gelen Mizan

Hayatın ve kâinatın huzur içerisinde idame etmesi, fesadın ortaya çıkıp yaygınlaşmaması, genel olarak, mizan, adl ve kıst kavramlarının, esas alınması ile mümkündür. Allah insanlara gönderdiği Kitap ve Peygamberlerle bunların muhtevasını açıklamış ve insanlığın ancak mizan ve adaletle ayakta durabileceğini bildirmiştir (57/25). Kur’an-ı Kerim’e göre hayat ve kâinat, mizan ve adalet üzerine kurulmuştur. Onun için mizanın bozulmaması, adaletle korunması, ana görev ve sorumluluk olarak insanın omuzlarına yüklenmiştir (55/7-9).

Hz. Âdem ile İblis arasında başlayan ilk mücadeleden bu yana tarihi şekillendiren ana dinamik, mizan ve adaletin korunup korunmamasıdır. Mizan ve adaletin bozulması, toplumları ifsad etmekte ve de helaklerine sebep olmaktadır (7/ 81-85, 10/83, 11/84-85).

Türkiye’de yıllar süren kargaşanın, istikrarsızlığın, bunalımın ve kavganın arkasında, mizan ve adalet anlayışındaki kırılma ve sapma vardır. Türkiye’de siyasetin ve sosyal medya dilinin bu denli bozulmasının ana nedeni de budur.

İman Edenlerin Dil Ve Üslubunu İlahi Mizan Belirler

Dil, bir iletişim aracıdır. Kullanılan kelimeler ve kavramlar, muhataplar arasındaki ilişkiyi ya kuvvetlendirir ya da bozar. Birçok kötülüğün, şerrin kaynağı, yanlış, kötü dildir: 

“Hz. Peygamber(sav): Muhakkak ki âdemoğlunun yanlışlıklarının çoğu dilindedir.” (1)

İnsanı ateşe; ülkeyi ve toplumu kargaşaya sürükleyen, etrafa kin ve nefret saçan, kötü bir dilden başkası değildir:

“Hz. Peygamber (sav): İnsanları burunları üzerine ateşe sürükleyen dillerinin mahsulünden başka ne olabilir?” (2)

O nedenle dil güvenliği, Müslüman’ın temel özelliklerinden biridir. İnsanın bütün uzuvlarını etkileyen, onların üzerinde baskı kuran önemli azalardan biri, insanın dilidir(3). Bu bağlamda en çok birbirini etkileyen iki organ, kalp ve dildir:

“Hz. Peygamber (sav): Kulun kalbi doğru olmadıkça, imanı doğru olmaz. Kalbi de, dili doğru olmadıkça, doğru olmaz.” (4)

Kalp ve dilin bu ilişkisinden dolayı bir müminle mümin olmayanın kalpleri ve dilleri birbirlerinden farklı olmak zorundadır:

“Hz. Peygamber (sav): Mü’min bir kimsenin dili, kalbinin arkasındadır. Konuşmak istediği zaman kalbiyle o şeyi düşünür, sonra diliyle onu geçiştirir; münafığın dili, kalbinin önündedir. Bir şeyi kastettiğinde diliyle söyler, kalbiyle düşünmez.” (4)

Mümin, İslâm’ı şahsında temsil eden ya da temsil etmek zorunda olan insandır. Dil de, müminin dışa yansıyan ve dışta etkili olan, olması gereken yönüdür. O nedenle, Mümin, İslâm kültür ve medeniyetinin öngördüğü, izin verdiği dili kullanmak ve onun gerektirdiği seviyeyi tutturmak mecburiyetindedirler. 

Değerler arası mücadelede “ben Müslüman’ım” diyenlerin izleyecekleri yol, uygulayacakları yöntem, bizzat Allah tarafından, Resulleri aracılığıyla uygulaması yapılarak insanlara gösterilmiştir(16/125). Kur’an-ı Kerim, kullanılacak dili, güzel bir ağaçla ve güzel bir bitki ile ilişkilendirmektedir (14/24-27; 7/58). Mücadelede güzel bir dil kullanımı, 14/24-27 ayetlerinde “bir ağaçla” temsil edilirken; 7/58 de bir “şehrin bitkisine” benzetilmektedir. Bu benzetmelerle en güzel tarz mücadelenin hem bireysel boyutuna (14/24-27), hem de toplumsal boyutuna (7/58) dikkat çekilmektedir. Bu nedenle kullanacağımız dil, “Allah’a yönelenleri arıtmak, kötüleri sakındırmak” (77/5-6) amaçlı olmalıdır. 

Bu açıdan herkes kullandıkları dilin bu çerçevede olup olmadığına bakmalıdır. Bu çerçevenin dışına çıkan bir söylem, bir dil yanlıştır; yapıcı değil, yıkıcıdır. Nefsi galeyana getiricidir. Azarlama, aşağılama, horlama ve suçlama içeren hitap tarzı, muhatabın her türlü algı mekanizmasının kapanmasına ve bir tepkinin doğmasına sebep olmaktadır. Hz. Peygamber, Müslümanların birbirlerine ‘Kardeşim’ demesini her vesile ile teşvik etmiş ve bu hitabın yaygınlaştırılmasını istemiştir. Kendisi de, genel olarak, kardeş ve sevgi kavramlarını birlikte kullanmaya özen göstermiştir (5).

Cumhuriyet tarihi boyunca muhatabı karalamak, kötülemek ve tehdit etmek üzerine kurulu bir dil ve söylemin, bugünden yarına değişmesini beklemek, hayalcilik olabilir; ancak, Müslümanlar olarak canımız yansa da, içimiz kan ağlasa da, mücadeleye estetik bir seviye kazandırmak zorundayız. Kötülükleri iyiliklerle uzaklaştırmak, sabırla dağ devirmek, bugünün en önemli görevlerinden biridir (11/114-115; 23/ 96). Kötülüğü en güzel, en estetik bir tarzda uzaklaştırmak, müminlerin taşıması gereken bir vasıftır(28/54-55). Kötülük yapanlara, iyilik yaparak onların kalplerini yumuşatmak ve hatta dostluğunu kazanmak mümkün olabilir (41/34; 60/7). Onun için Kur’an, “Onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.” (4/63) demektedir. 

Bu ilke, sadece mazlumlar için değil, aynı zamanda zalimler için de geçerlidir. Allah, Hz. Musa ile Kardeşi Harun’u Firavun’a uyarmak için gönderirken, onlara yumuşak davranmalarını öğütlemiştir. Gerçekten de bu yaklaşım, bizim için çok anlamlı, düşündürücü ve dikkat çekici bir ilke olmalıdır (20/43-47).

Halife Memun, kendisini sert bir dille tenkit eden bir vaize; «Be adam, mülâyim ol, görmez misin Allah, senden daha hayırlı olanı (yani Hz. Mûsâ ve Hârun’u), benden daha hayırsız olana (yani Firavun’a) gönderdi de mülâyim olmasını emretti ve: “Varın da ona yumuşak söz söyleyin, olur ki nasihat dinler yahut da korkar dedi” der (6) tarzındaki uyarısı, bu ilkenin güzel bir örneğidir. O nedenle dilimiz, sözün en güzelini kullanmayı hedeflemeli (17/53) ve başkalarının kutsallarına saygı gösterici olmalıdır (6/108).

Yunus Emre’nin dillerde dolaşan beyti, söz söylemenin önemini veciz bir şekilde ifade etmektedir: “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,

Söz ola ağılı aşı, bal ile yağ ede bir söz.”

Sonuç: Kullanacağımız Dil, Savaşı Değil Barışı Hedeflemelidir

Bugün, “BOP ve Büyük İsrail Projesi, 2. Sevr Projesi ve “İslâm’ın, İslâm’la Savaşı Projesi” kapsamında ümmet, etnik ve mezhebi parçalara bölünmek, çatıştırılmak ve toplumdaki gayrı memnun sayısı artırılmak istenmektedir. Bu nedenle Müslümanlar, öncelikle mü’min kardeşlerine karşı af edici, merhametli ve şefkatli davranmalıdır (7/198-199). Bu davranış, dış çevreye doğru tüm insanları kuşatacak tarzda genişletilmelidir. 

Bizim mücadelemiz, yanlışlıklara ve kötülüklere karşıdır. Biz, şahısların yaptığı kötülüklerden dolayı şahıslarına değil, yaptıklarına karşıyız. İnsanlara karşı şefkat ve merhametle davranmak, bizim inancımızın gereğidir. Biz, insanları kaybetmeye değil, kazanmaya talibiz. Sahabe döneminde Müslümanlar arasında geçen bir olay, konumuz için çok güzel bir örnektir (7):

“Ebudderda günah işlemiş bir adama rastladı. Oradakiler, bu günah işlemiş adama sövüp sayıyorlardı. 

Ebudderda:- “Hey, onu bir kuyuya düşmüş görseniz çıkarmayacak mısınız”, diye seslendi.

Onlar: Çıkarırdık elbet, dediler. 

Ebudderda: -Öyleyse kardeşinize sövmeyin de size sıhhat ve afiyet veren Allah’a hamdedin” dedi. 

Ebudderda’ya - Ona sen kızmıyor musun? dediler. 

Ebudderda: -Ben onun yaptığı işe kızıyorum. Yaptığını terk ettiği zaman, o yine benim kardeşimdir.” demiştir.”

Buna benzer bir rivayeti ibn-i Mesut şöyle nakleder: “Bir kardeşinizi günah işlerken gördüğünüz zaman, “Allah’ım ona lanet et, onu, sürüm sürüm süründür”, diyerek kardeşinizin aleyhine şeytana yardımcı olmayın, Allah›tan onu düzeltmesini isteyin.” (7)

O nedenle kullanacağımız dil, yıkmayı değil yapmayı, kaybetmeyi değil kazanmayı hedeflemeli, kötülükleri iyilikle uzaklaştırabilmeli, bedduacı değil duacı olmalı, kendi içinde tutarlı, dengeli, kararlı ve güvenilir olmalıdır: 

Hz. Peygamber (sav) :”Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. 

Mü’min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.” (8)

Bu ülkeyi seven insanların, kendi nefisleri aleyhine de olsa, hakkı ayağa tutup kaldırması ve adaleti hâkim kılması (5/8) şarttır. Kalplerimizin ve dillerimizin doğru olması, sıratı müstakim üzerine olması için hep beraber şu duayı yapmalıyız: 

“Resûlullah (sas): “Allah’ım! 

Senden dinde sebat etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum...

Doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum… “ (9). 

Ve;

“Allah’a yönelenleri arıtmak, kötüleri sakındırmak için öğüt telkin edenlere,” (77/5-6)

selâm olsun.

Kaynaklar

1- Taberânî, İbnEbî Dünya, Beyhakî.

2- İbnMâce, Hâkim.

3- Tirmizî.

4- Harâitî.

5- EbûDâvud, Edeb 122, (5124); Tirmizî, Zühd 54, (2393), (3337).

6- 1998 nolu Hadisin şerhi; EbûDâvud, Edep 20, (4835); Müslim, Cihâd 6, (1737).

7- Kandehlevi, Y., Hadislerle Müslümanlık, Kalem Yayınevi, İstanbul, c.3 (1980) s.1029

8- Tirmizî, İman 12, (2629); Nesâî, İman 8, (8, 104, 105).

9- Tirmizî, Daavât 22, (3404); Nesâî, Sehv 61; (1847).

 

19 Mayıs 2017 Cuma

Yeni Bir Kadife Darbe Süreci - 5: Kadife darbeciler Türkiye’deki tüm fay hatlarını kademeli bir şekilde harekete geçirmek istemektedir

 (Milli Gazete)

“Göz odur ki, dağın arkasını göre, 

Akıl odur ki, başa geleceği bile.”

Giriş

Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB) tarafından başlatılan Kadife Darbe sürecini, beş büyük döneme ayırmaktayız:

• 1. Dönem: Oslo Görüşmeleri’nin deşifre edilmesinden (Taksim Gezi Parkı olayları dışa yansıyan boyut) -7 Haziran 2015 genel seçimlerine kadar Kadife Darbe dönemi.

• 2. Dönem: 7- Haziran 2015’den 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar PKK’nın sosyolojik savaş amaçlı terör dönemi.

• 3. Dönem: 1 Kasım 2015 seçimlerinden 15 Temmuz 2016 sosyolojik savaş amaçlı Askeri Darbe Girişimi’ne kadar olan terörle savaş dönemi.

• 4. Dönem: 15 Temmuz 2016 sosyolojik savaş amaçlı Askeri Darbe Girişimi’nden 16 Nisan 2017 referandumuna kadar Gülen şantaj ve terör örgütünün tasfiye dönemi.

• 5. Dönem: 16 Nisan 2017 referandum yapma kararından 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar olacak olan yeni Kadife Darbe dönemi.

15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı Askeri Darbe Girişimi’nden sonra toplumun her kesimi, birlik ve beraberlik içerisinde “ya Allah, Bismillah, Allahuekber” nidaları ile bayrak sallayarak darbecilere karşı şanlı bir direniş gösterip bütünleşmişti. Sosyolojik savaş amaçlı bir darbenin meydana getirdiği travma, neden olduğu yaralar ve bunalımın ortadan kaldırılması ve toplumsal kaynaşmanın daha da sağlamlaştırılıp kökleştirilmesi gerekirken; AKP+MHP ittifakı, 18 maddelik bir anayasa değişikliği ile Türkiye’yi referanduma götürmüştür. Anayasa değişikliği ile ilgili meclis görüşmeleri başladığı andan itibaren Kadife Darbeci beyin takımına/ Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB), yeni bir Kadife Darbe girişimi için altın bir fırsat sunulmuştur. 16 Nisan referandum sürecinin kötü yönetilmesi sonucunda toplum, neredeyse tam ortadan “birbirine kin ve nefretle bakan iki kampa” bölünmüştür. Geçen yazıda referandum sürecinde kullanılan kötü dilin, referandum sonuçları üzerindeki muhtemel etkileri analiz edilmiştir. 

Kadife darbelerde en önemli unsurlardan biri, (sürecin ister mahiyetini bilsin isterse bilmesin fark etmez) gayr-i memnun kitlelerin ittifakının sağlanmasıdır. 5. Dönemle ilgili en dikkat çekici husus, referandum sürecinde çok farklı inanç sistemine mensup insanlar, muhtevası kötü bir anayasa değişikliğinden ve kullanılan kötü bir dilden dolayı, aynı safta buluşmuşlardır. Kadife Darbeci beyin takımı(geçmiş yazılara bakılabilir), inanç ve siyasi görüş olarak çok geniş bir spektrumdan meydana gelen hayır bloğunu (%49), Kadife Darbe için bir fırsat olarak görüp amaçları istikametinde kullanmak istemektedir. Kadife Darbeci beyin takımı, bir taraftan bu hayır bloğu ile dolaylı bir şekilde, kendileri arka planda kalarak çatı örgüt aracılığıyla ittifak kurmaya çalışırken; diğer taraftan yeni fay hatları oluşturup gayr-i memnun sayısını artırıp, hayır bloğuna katmaya çalışmaktadır. Bunu başarabilmek için kontrollü gerilim stratejisi uygulamaktadır. 

Referandum sürecinde toplumda, evet- hayır kamplaşmasından dolayı meydana gelen kutuplaşma, referandum sonrasında alt kimlik grupları arasında da derinleştirilip yaygınlaştırılmak istenmektedir. Kullanılan kötü dilden dolayı art arda meydana gelen aşağıdaki iki olay, önümüzdeki günlerde hangi tuzaklarla karşı karşıya kalabileceğimizin bir göstergesidir. 

Burada,  gayr-i memnun sayısını artırmaya dönük iki olay üzerinde durulacak ve kadife darbecilerin muhtemel taktik hamleleri ile ilgili öngörülerde bulunulacaktır.

Birinci Olay: “Mavi Marmara Manyakları ve İslâmcılar AKP’den Tasfiye Edilmelidir”

Referandum sonrasında bir kişinin “Mavi Marmara manyakları ve İslâmcılar AKP’den tasfiye edilmelidir” çağrısı ile İslâmcılık ve AKP-İslâmcılar ilişkisi yaygın bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, konuya ilişkin sorulan bir soruya, “Biz tekkeye mürit aramıyoruz” cevabı ile yeni bir boyut kazanmış, kendisini İslâmcı kabul edenlerle AKP arasında enerji düzeyi çok net olmayan yeni bir fay hattı meydana gelmiştir.

Elbette ki parti “tekke değildir”. Bu doğrudur. Ancak soru, Cumhurbaşkanı’na “Mavi Marmara manyakları ve İslâmcılar AKP’den tasfiye edilmelidir” söylemiyle bağlantı kurularak sorulmuştur. Cumhurbaşkanı’nın bir kitle partisinde herkes bulunabilir, burası “tekke değildir” tarzında özü itibarıyla doğru olan cevabı, sorunun bağlamı, amacı ve hedefi göz önüne alındığında, yanlış olmuştur. Cumhurbaşkanı, AKP ile İslâmcılar arasına dolaylı olarak bir mesafe koymuştur. Erdoğan’ın bu cevabı ile başlatılan kampanyanın oluşturduğu hava,  “21 Mayıs AKP kongresi ve sonrasında İslâmcı olarak kabul edilenler, partiden ve devletten tasfiye edileceklerdir” kanaatinin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bu propagandanın dayanağının doğru olup olmadığını zaman gösterecektir. Sonuç ne olursa olsun, İslâmcılarla ilgili kullanılan dilden dolayı kendisini İslâmcı kabul edenler, üzülmüş, hatta kırılmışlardır. Bunun etkisini önümüzdeki günlerde görebileceğiz.

İkinci Olay: Mustafa Kemal’in Annesi, Hanımı ve Evlatlığı ile İlgili İddialar

AKP-İslâmcı ilişkisini bir boyutu ile etkileyebilecek ikinci bir olay, 05.05.2017 tarihinde bir TV’de yayımlanan “Derin Tarih” isimli programda, Afet İnan’ın, Mustafa Kemal’in manevi kızı olmadığı, başka bir şeyi olduğu ile ilgili bir tartışmadır. Bu programın ardından 7-8 ay kadar önce hazırlanmış olduğu söylenen Mustafa Kemal’in annesi ve hanımı ile ilgili bir video, sosyal medyada/internet ortamında hemen servis edilmiştir. Söz konusu videoda Mustafa Kemal’in annesi, hanımı ve şahsı ile ilgili ahlâk boyutunu aşan çok ağır ifadeler kullanılmaktadır. 7-8 ay önce yayınlanan bir video’yu ile ilgili bugüne kadar hiçbir işlem yapılmamış ve gündeme getirilmemiştir. Buna karşılık “Derin Tarih” programının ardından video, hemen servis edilmiş ve büyük bir kampanya başlatılmıştır. Bu zamanlama, gelecekle ilgili özel bir stratejinin uygulamaya sokulduğunu göstermektedir. 

Bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri, gerek video ve gerekse Derin Tarih programındaki şahısların, İslâmi bir kimliğe sahip olmaları ve Müslüman camiada tanınmalarıdır. Derin tarih programı ile söz konusu videoyu art arda getirip kampanya açanlar, bu olguyu göz önüne alarak hareket etmişlerdir. Programın yapımcıları, oynanan satranç oyununda piyon olarak kullanılmış olabilirler. Kurulan senaryoda farkına varmadan rol almış da olabilirler. Sonuç değişmemektedir.

Olayı farklı boyutlardan ele alıp değerlendirmekte fayda vardır:

1-Şer İttifakı, iki yıllık bir gerilim stratejisi çizmiş, işine yarayacak tüm malzemeleri toplamış, yeri ve zamanı geldiğinde çizdikleri stratejide bu malzemeye ve ilgili şahıslara, onlara rağmen(istemedikleri halde), bir rol vermiş olabilir. Genel amaç, gerilimi artırmak, farklı kesimler arasında fay hatları meydana getirmek ya da var olan fay hatlarına enerji yüklemektir.

2-15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe girişiminde Truva Atı olarak yer almış olan Gülen Hareketi’nin dinî kimliğinden dolayı, toplumda dinî kimliği öne çıkan insanlara karşı çok ciddi bir güvensizlik meydana gelmiştir. Mustafa Kemal’in annesi, hanımı ve evlatlığı ile ilgili ileri sürülen şeyler, Kur’an’ın “çirkin hayâsızlık” olarak nitelendirdiği ve yaygınlaşmasını asla istemediği şeylerdir (24 Nur 19-21). Kaldı ki ölülerin arkasından kötü konuşarak, dirileri üzeceğimiz gerçeği göz ardı edilmemelidir. Tümü ölmüş olan bu insanların iddia edilen özel yaşantılarının yıllar sonra gündeme getirilmesi, toplumun değişik kesimleri tarafından bu nedenle öfke ile karşılanmıştır. Kaldı ki başkalarının kutsallarına, ahlâk sınırlarını aşan bir dil uzatılması, Allah tarafından yasaklanmıştır:

“Allah’tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah’a söverler...” (6 Enam 108).

Mustafa Kemal’in yaptığı devrimleri, icraatları eleştirmek, tartışmaya açmakla, özel hayatını eleştirmek ve tartışmaya açmak arasındaki farkı görememek, çok büyük bir hata olmuştur. Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun, kendilerini haklı ve meşru gösterebilmek için Osmanlı’yı karalayarak ret ve inkâr etmeleri, tarihi açıdan yapılan en büyük yanlıştı. Aynı şekilde bugünkü neslin, Cumhuriyet’in kurucu neslini karalayarak ret ve inkâr etmesi, aynı derecede yanlıştır. İyi ve kötü, başarılı ve başarısız yönleri ile hepsi bizim tarihimizdir. Yaptıklarından ders alarak yolumuza devam etmeliyiz. Tarihi, cinsellik düzleminde ele alarak değerlendirmek, hem bu ülkeye, hem dine ve hem de Müslümanlara zarar verir. İslâmî bir mantık ve anlayışla bağdaşmaz. “Muhteşem Yüzyıl” dizisine yaptığımız eleştiri, sarayın cinsellik düzleminde, doğru ya da yanlış, ele alınıp değerlendirilmiş olmasıydı. Bu olayda da benzer tavrı ortaya koymalı, cinsellik üzerinden üstelik de ölmüş olanlar üzerinden bir söylem ve dil geliştirilmesine karşı çıkmalıyız. 

Videonun sahibi ve Derin Tarih programında yer alan isimlerin dini kimliklerinden dolayı, tıpkı 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi sonrasında olduğu gibi, tüm İslâmi camiaya dönük bir karalama kampanyasının açıldığına dikkat edilmelidir. Sosyal medya üzerinden açılan bu kampanya, en fazla yeni nesli olumsuz bir şekilde etkileyecek; din ve dindarlarla arasına bir mesafe koymasına sebep olabilecektir.

3-Mustafa Kemal üzerinden açılan bu kampanya ile heyecanını kaybetmiş, uyku modunda olan Kemalist-Atatürkçü kesimi ayağa kaldırılmak; Kemalist-Atatürkçü fay hattı enerji ile doldurulup harekete geçirilmek istenmektedir. Bu kampanyanın bir hedefinin de ordu olduğu göz ardı edilmemelidir.

4-Bu olayı, yukarıdaki birinci olayla birlikte değerlendirdiğimizde, AKP tabanında bulunan Atatürkçü ve/veya Balkan göçmeni olan seçmenler, hem AKP’den koparılmak, hem de gayr-i memnunlar ittifakına dâhil edilmek istenmektedir.  

5-Bu olay, AKP zamanında vuku bulduğundan dolayı MHP tabanında Atatürk’e özel sevgi besleyen kesimleri, Kadife Darbecilerin gayr-i memnunlar kitlesine dâhil edebilir. 

Sonuç: İki Olay,  İki Söylem Bir Stratejinin Ürünüdür

Beşinci dönemde Kadife Darbecilerin muhtemel amacı, gayr-i memnunluğun toplumun değişik kesimleri arasında yaygınlaşmasını, kin ve nefretin yol boyu artmasını sağlayarak iki yıl boyunca Türkiye’yi gerilim halinde tutarak huzursuzluğu yaygınlaştırmaktır. Bize göre yukarıdaki iki olay, tesadüfen meydana gelmiş olmayıp, iki yıllık bir stratejide taktik birer hamleden ibarettir. Kadife Darbe’nin beyin takımı, mikro düzeydeki tüm fay hatlarının enerji ile doldurulmasını ve harekete geçirilmesini istemektedir.

Bu açıdan meseleyi ele aldığımızda, Kadife Darbeciler, devlet mekanizmasının kılcal damarlarına, medyaya/sosyal medyaya, iş dünyasına yerleşmiş, gizli, uyuyan kadroları/hücreleri aracılığıyla pek çok provokatif eylem icra etmek isteyeceklerdir. Muhtemelen sahneleyebilecekleri olayları aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:

• Cemaatler arası ihtilafları tefrikaya ve kavgaya dönüştürmek,

• Cemaatler ile siyasal iktidarı karşı karşıya getirecek operasyonlar yapmak veya siyası iktidarın böyle bir hata yapmış olması,

• Gülen Hareketi mensubu olmayan insanları, FETÖ’cü olarak ihbar ettirip açığa almak, ihraç etmek, mahkûm ettirmek ve bunu farklı kesimlere yaymak,

• Sendikalar ile siyasal iktidarı karşı karşıya getirebilecek şekilde komplolar kurmak,

• Doğu’daki aşiretleri rahatsız edecek uygulamalar yapılmasını sağlayarak devlete karşı kırgın hale getirmek,

• Spor kulüplerini karşı karşıya ya da spor kulüpleri ile siyasal iktidarı karşı karşıya getirerek gerilimi artırmak,

• Vakıflar, dernekler, gönüllü kuruluşlar arasında ayırımcılık yapılmasını sağlayarak küskünler, kırgınlar zümresini artırmak,

• Lise ve üniversitelerde gençliği tahrik edecek uygulamalar yapılmasını sağlamak,

• Etnik fay hatlarını (Türk-Kürt, Türk-Ermeni, Türk-Rum gibi) harekete geçirecek provokasyonlar yapmak,

• Dini ve mezhepsel fay hatlarını (Müslüman-Hıristiyan, Müslüman-Süryani; Alevi-Sünni; Sünni-Şii gibi) harekete geçirecek provokasyonlar yapmak,

• Suriyeli göçmenlerle yerli halk arasında fay hattı oluşturup harekete geçirmek,

• Laik-antilaik fay hattını harekete geçirebilecek provokasyonlar yapmak,

• Yaşam tarzına müdahale provokasyonları yaparak gerilim artırmak,

• Ordu ile polisi, ordu ile siyasal iktidarı karşı karşıya getirecek tuzaklar kurmak.

Kutlu Peygamberin şu emrini milletçe unutmayalım:

“Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” 

“Uyumlu olun, ihtilâf etmeyin, teskin edin, nefret ettirmeyin.”(1) 

Kaynaklar:

1- EbûDâvud, Edep 20, (4835); Müslim, Cihâd 6, (1737). 

 

12 Mayıs 2017 Cuma

Yeni Bir Kadife Darbe Süreci - 4: 16 Nisan referandum sürecinde kullanılan dilin etkisi

 (Milli Gazete)

“Göz odur ki, dağın arkasını göre, 

Akıl odur ki, başa geleceği bile.”

Giriş

15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe girişiminden sonra toplumun her kesimi, birlik ve beraberlik içerisinde “Ya Allah-Bismillah -Allahuekber” nidaları ile bayrak sallayarak darbecilere karşı şanlı bir direniş gösterip bütünleşmiş iken; ne oldu da, 16 Nisan referandum sürecinde toplum, neredeyse tam ortadan “birbirine kin ve nefretle bakan iki kampa” bölündü? Bu analizin çok geniş kapsamlı bir şekilde yapılması gerekmektedir. 

Burada, toplumdaki bölünmenin sadece siyasilerin kullandığı dil ve üslup boyutu üzerinde durulacaktır.

AKP’nin “Gerilim Stratejisine” Karşı CHP’nin “Barış Stratejisi”

Sosyal hadiseleri incelerken iç, bölgesel ve küresel dinamikler mutlaka göz önüne alınmalıdır. Dış dinamikler, ancak iç dinamiklerle uyum sağlamışsa etkili olabilir. Bu nedenle her olumsuz işi, suçu, sadece dış dinamiklere bağlayarak izah etmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Eğer Kadife Darbeciler, bu ülkede uygun zemin bulabiliyorsa, bunun nedeni, iç dinamiklerin buna uygun olmasıdır. Bu noktada ana sorumlu, siyasal iktidarlardır; onların yaptıkları hatalardır. 

Tüm Kadife Darbelerde izlenen stratejide, seçime doğru gerilim ortamı inşa edilip gerilim kademeli bir şekilde yükseltilmiştir. Türkiye’de Kadife Darbeciler, Oslo Görüşmelerinin deşifre edilmesinden 7 Haziran 2015 Milletvekili seçimine kadar kontrollü gerilim stratejisi uygulamışlardır. Kontrollü Gerilim Stratejisi tabirini kullanmamızın nedeni, kendi işlerine geldiği zaman, gerilimi yükseltmeye, AKP’nin işine geldiği zaman da, gerilimi düşürmeye çalışmışlardır. Taksim Gezi Parkı operasyonundan mahalli seçimler sonuna kadar Kadife Darbeciler, gerilimin yükselmesinden fayda ummuşlar; fakat süreç, AKP’nin işine yaramıştır. Cumhurbaşkanı seçim sürecinin başlamasından 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonuna kadar Kadife Darbeciler, AKP’nin aksine, gerilimi düşürmeye çalışmışlardır. 

Bunun iki temel nedeni vardır: 1- Seçim sürecinde gerilim, AKP’nin işine yaramaktadır. 2- Genel olarak halk, özel olarak gençlik, gerilimli ortamda yaşamaktan yorulmaya başlamıştır. Bundan dolayı Kadife Darbenin beyin takımı, Cumhurbaşkanlığı seçiminden 16 Nisan Referandumu sonuna kadar AKP’nin gerilimi yükseltmek istemesine rağmen, gerilimi düşürmeye çalışmıştır. Adalet Bakanı Bozdağ’ın tabiri ile “CHP Erdoğan düşmanlığı orucu tutmuştur.” “Hayır” kampanyasını yürüten liderlerin hemen hemen hepsi, barışçıl bir dil ve üslup kullanmışlardır. 

Buna karşılık başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere, AKP kadroları ve AKP’ye destek vermiş bazı medya ve STK’lar, referandum boyunca gerilimi yükselterek kendi tabanını bütünleştirip oylarını artırmayı ve bloke etmeyi strateji olarak benimsemişlerdir. Referandum sonuçları üzerine yaptıkları yorum ve değerlendirmelerde de, aynı gerilim artırıcı ve kutuplaştırıcı dili kullanmışlardır.

Sonuç: Tek Tercihli Bir Referandum (!)

Anayasa değişikliği teklifini hem Meclise, hem de milletin önüne getiren AKP ve MHP, milletvekillerine ve millete, teorik olarak, “Evet” ve “Hayır” olmak üzere iki farklı alternatif sunmuştur. Halk da kendisine sunulan bu iki alternatiften birini düşünüp taşınıp tercih edecektir. Doğal olarak olması gereken buydu. 

Ancak halkın önüne tercih yapma hakkı konulurken, işin özüne ve ruhuna aykırı olarak bir de özel bir şerh düşülmüştür. “PKK”, “DAEŞ”, “FETO”, “İmralı” ve “Batı”, “Hayır” demektedir. Dolaylı olarak “Hayır diyenler”, “terörist”, “hain”, “işbirlikçi”, “PKK’cı”, “DAEŞ’çi” ve “FETO’cu” olarak nitelendirilmiştir. “Kişi sevdikleri ile beraberdir”, “söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu” tarzında ifadelerin kullanılması ile “Hayır” demek, “suç” olarak ilan edilmiştir.

Bu nedenle AKP ve MHP, halkın önüne iki değil, “tek bir tercih” yapma hakkı koymuştur. Böyle bir yaklaşım, toplumun belli bir kesimi ile gençliğin çoğunluğunun tepkisine neden olmuştur. Referandum sürecinde yapılmış en büyük hatalardan biri budur. 

Referandum sürecinde medyada çok öne çıkmayan, çıkamayan çok önemli bir nokta da şudur: Kandil, İmralı, PKK, DAEŞ, FETÖ, ABD ve AB, açık ve aleni olarak “Hayır” diyerek milliyetçi duyguların harekete geçirilmesine ve de “Evet” oylarının artmasına imkân verecek bir politikayı niçin benimsemiş olsun ve de ısrarla sürdürsün? Bu örgütlerin mensupları, tabanda bunu sessiz sedasız yaparak AKP kurmaylarına propaganda yapma imkânı sağlamayabilirlerdi. Buna rağmen bu örgütlerin lider kadrosu, niçin “Hayır” Kampanyası açmış olsun? Yabancı istihbaratların hükmettiği bu örgütlere yabancı istihbaratçılar ve stratejistler niçin mani olmasın? 

Tüm bu kesimler, 18 maddelik anayasa değişikliğinin halk tarafından “kabul edilmesi” için mi çalışmakta ve sürece dolaylı katkı mı sağlamaktadırlar? Toplumun belli bir kesiminde bu sorgulama yapılmaya başlamış ve referandumun sonuna doğru bu örgütlerin yürüttüğü “Hayır Kampanyası”, “Evet’e” dolaylı destek olarak değerlendirilmiştir. Son hafta içerisinde başlatılan “eyalet tartışması” da, bu kanaati daha da pekiştirmiştir. Oluşan ve gittikçe yaygınlaşan bu kanaat, 7 Haziran seçimlerinden sonra HDP’li bazı belediye başkanlarının “Özerklik ilanları” ile KCK’nın “Sınırları belli olmayan Federasyon” çağrıları (14-16) dolayısıyla toplumda oluşmuş olan bir şuur altını harekete geçirmiştir. Bu da, Anayasa değişiklikleri konusunda kararsız kalmış olan belli bir kesimin, “hayır oyu” vermesine neden olmuştur. 

AKP kadroları, “Hayır” diyen ve oy veren herkesi, dolaylı bir şekilde de olsa “ PKK’cı”, “DAEŞ’cı”, “FETO’cu”, “İmralı’cı”, “Kandil’ci”, “terörist”, “hain” ve “işbirlikçi” olarak nitelendirmişlerdir. Referandum sonuçlarına göre toplumun %49’u “Hayır oyu” vermiştir. AKP kadrolarının dil ve üsluplarını göz önüne aldığımızda; toplumun %49’u, “ PKK’cı”, “DAEŞ’cı”, “FETO’cu”, “İmralı’cı”, “Kandil’ci”, “terörist”, “hain” ve “işbirlikçi” midir? “Yapılan iş, ürkütülen kurbağaya değmiş midir”? 

AKP kadroları ve benzer dili kullanan herkes/her yapı, bu tahribatı düzeltmek zorundadır. 

Gerek Cumhurbaşkanı ve Başbakan, gerekse AKP kadroları, bir kısım medya ve bazı STK’lar, hem referandum öncesi, hem de referandum sonrasında kullandıkları dilden dolayı gerilim ortamının doğmasına önemli katkıda bulunmuşlardır. Kadife Darbecilerin, kendilerine zarar vereceğini düşündükleri için yapmadıklarını Cumhurbaşkanı, Başbakan, AKP kadroları, bir kısım medya ve bazı STK’lar yaparak, Kadife Darbecilerin ekmeğine yağ sürmüşlerdir. 

“Kampanya sırasında söylenenler geride kaldı” demek, sorunu çözmeyecektir. Bu dil ve üslup mutlaka değiştirilmelidir. Yoksa ülke olarak ödeyeceğimiz bedel çok daha ağır olacaktır. Kadife darbenin beyin takımı, gelecek iki yıl boyunca her fırsatta gerilimi artırmak için çalışacaktır. Gerekli psikolojik zemin hazırdır. O nedenle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, siyasi iktidarın, gerilimi düşürmesi ve ülke içindeki “kardeşlik” ortamını tesis etmeye gayret etmesi, sadece gelecek iki yıl için değil, ülkenin geleceği için de çok önemlidir. Bunun için kullanılan dil ve söylem mutlaka değiştirilmelidir.

Ve;

“Resûlullah (sas)’ın: “Allah’ım! Senden …doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum.” (17) 

duası akıldan çıkarılmamalıdır.

Referandumda Kullanılan İki Farklı Dil ve Üslup

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, referandum sürecinde değişik zaman ve mekânlarda, yaptığı konuşmalarda, gerilimi artırıcı, kutuplaşmaya fırsat verici bir dil ve üslup kullanılmasına karşı çıkmıştır (1):

“Çalışmalarımızı yaparken kutuplaştırıcı söylemlerden uzak duracağız. Neden hayır dediğimizi, halka sakin, düzgün ve ilgili bir anlayışla anlatacağız. Neden hayır diyoruz, çocuklarımızı düşündüğümüz için, bayrağımızı düşündüğümüz için, Türkiye’yi düşündüğümüz için, terör istemediğimiz için, hep birlikte yaşamak için, …” (1).

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi› yerine ‘Başkanlık sistemi›, ‘diktatör, padişah, hükümdar’ ifadeleri yerine otoriteyi vurgulamak için ‘Tek adam’ denecek, ‘Erdoğan’ veya ‘Tayyip’ yerine saygıyı dile getirmek amacıyla ‘Sayın Cumhurbaşkanı› hitabı kullanılacak.” (2). 

“Soru şu; niye uzlaşamıyoruz? Söz konusu vatansa niye uzlaşamıyoruz, niye kavga ediyoruz? Bir uzlaşma kültürünü eğer kendi ülkemizde, kendi topraklarımızda yaşatmazsak, yeşertmezsek nasıl yaşayacağız kavga ederek?… Bu dil toplumu ayırmıyor mu? Neden bundan vazgeçmiyoruz?” (3).

(CHP’li bir milletvekilinin “Evet diyenleri denize dökeceğiz” beyanı ile ilgili kendisine sorulan bir soruya, Kılıçdaroğlu “Bu süreçte kullanılacak dilin kucaklayıcı bir dil olması lâzım. Ben, denize dökmek gibi, vurmak gibi, dövmek gibi ifadeleri asla doğru bulmadım ve doğru bulmadığımı da her ortamda ifade ettim. … Hepimizin dikkatli bir dil kullanması lazım. …Ben, AKP’li bir vatandaşla da, CHP’li bir vatandaşla da, MHP’li bir vatandaşla da aynı masanın etrafında aynı sofrada oturup yemek yemeliyim… Sevgiyi, hoşgörüyü, güzel dili, empatiyi kullanmalıyız.”(4) 

CHP liderinin bu diline karşılık, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, Başbakan, AKP kadroları, bazı medya ve STK’lar, çok ağır, sert bir dil ve üslup kullanmışlardır. Referandum sürecinde değişik zamanlarda, değişik yerlerde yapılan konuşmalardan alınan aşağıdaki örneklerde bunu görebilmek mümkündür:

«Cumhurbaşkanı Erdoğan: ‘hayır’ demek, şu anda bölücü terör örgütüne destek vermektir. Kandil ne diyor? ‘Hayır’ diyor. Kandil’deki bu terör örgütünün liderleri ne diyor? ‘Hayır’ diyor. İmralı’daki terör örgütünün başı ne diyor? ‘Hayır’ diyor. İşte şu anda ‘hayır’ demek, bunlarla beraber aynı istikamette yürümek demektir. …Bu ülkeyi bölmek, parçalamak isteyenler, şu anda bölücü terör örgütüyle beraber ‹hayır› kampanyasında buluşanlardır.” (5).

“Kandil’in, İmralı’nın sesi nasıl çıktı? ‘Hayır’ dedi. Pensilvanya, FETÖ ‘hayır’ dedi. …’Hayır’ bloğunun başında teröristler var, terör koordinatörleri var, Kandil var, İmralı var, FETÖ’nün başı var.” (6).

“Eğer bu teröristler, bizim ülkemizi bölmeye gayret edenler, milletimizi bölmeye gayret edenler ‘Hayır’ diyorsa, burada bir düşünmemiz lazım. Söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu. İçerideki ve dışarıdaki ‘Hayır›cılar bir oldu…” (7,8). 

“… Diyorum ki, kişi sevdikleriyle beraberdir. Eğer Kandil’deki bu ülkemizi bölmeye, milletimizi parçalamaya çalışanlarla beraber hareket edeceksen, var hareket et.” (9)

“Hayır’ın gideceği yer, Kandil; ‘Hayır’, eşittir çukurdur.” (10).

“Başbakan Yıldırım: “…Kim ‘hayır’ diyor? Fetö’cüler, 15 Temmuz’un teröristleri, darbecileri de ‘hayır’ diyor. Avrupa’daki bazı ülkeler de ‘hayır’ diyor. … Bir de milliyetçi maskesi takmış fetö’nün maşaları, onlar da ‘hayır’ diyor. Bunlar milliyetçi değil, bunlar fetö’nün oyuncağıdır.” (11).

“‘Hayır’cıların bindiği HDP-PKK-FETÖ gemisi hiç yürümez. PKK ‘Hayır’ diyor, FETÖ ‘Hayır’ diyor, DEAŞ ‘Hayır’ diyor. Terör örgütleri hep beraber koro halinde ‘Hayır’ propagandası yapıyorsa bunun milletimiz için, ülkemiz için bir işareti var.”(12)

“Ana Muhalefet Partisi CHP, onun yanındaki HDP şimdi kol-kola girmişler tekrar hayır şarkısını söylemeye başladılar. Sadece onlar değil, ne tesadüf ki bölücü terör örgütleri de hayır diyor; FETÖ de hayır diyor, PKK da hayır diyor.” (13).

Kaynaklar

CHP 03 Mart 2017; http://www.chp.org.tr/Haberler/38/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-chp-istanbul-genisletilmis-1bolge-toplantisinda-konustu-54131.aspx

2- Sputnik 02 Mart 2017; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201703021027452615-chp-referandum-erdogan-sayin-cumhurbaskani/

3- CHP 12 Mart 2017; http://www.chp.org.tr/Haberler/38/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-ankarada-muhtarlarla-bir-araya-geldi-54748.aspx

4- CHP 13.04.2017; chp.org.tr/Haberler/42/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-kanal-d-cnn-turk-ortak-yayininda-dogan-tv-ankara-temsilcisi-hakan-celikin-sorularini-yanitladi-gundeme-iliskin-degerlendirmelerde-bulundu-58209.aspx

5- Sabah, 13 Mart 2017; sabah.com.tr/gundem/2017/03/13/cumhurbaskani-atv-ve-a-haber-ortay-yayininda-gundemi-degerlendirecek

6- Cumhurbaşkanlığı 14.04.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/74759/darbecilerin-degil-sivil-iradenin-hazirladigi-anayasa-ile-devam-edelim.html

7- Dha 25.03.2017; http://www.dha.com.tr/erdogandan-kilicdarogluna-kuzu-kuzu-geldi_1484737.html

8- Cumhurbaşkanlığı 25.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73471/uzun-hizmet-ve-mucadele-yolculugumuzda-16-nisan-onemli-bir-kavsak.html

9- Cumhurbaşkanlığı 25.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73467/yeni-sistem-cift-basliligi-ortadan-kaldiriyor.html

10- Diken 02 Mart 2017.

11- akparti.org.tr/site/haberler/basbakan-yildirim-isparta-evet-diyor-mitinginde-konustu/89194

12- Diken 14 Şubat 2017; http://www.diken.com.tr/basbakan-yildirim-hayir-kokteyline-isidi-de-ekledi/

13- AK Parti 04 mart 2017; http://www.akparti.org.tr/site/haberler/basbakan-yildirimin-nevsehir-mitinginde-yaptigi-konusmanin-tam-metni/88673#1

14- Çiçek, N., PKK›NIN Yeni Stratejisi: ‹Şehir Gerillacılığı›, Timetürk 08.09.2015

15- SDE Raporu, KCK Örgütlenme Modeli ve Amacı, Ankara, Temmuz 2011 

16- Takan, A., PKK’nın ilk Kantonu; Ağrı-Iğdır-Kars-Ardahan Hattı, Yeniçağ, 23.07.2015.

17- Tirmizî, Daavât 22, (3404); Nesâî, Sehv 61.

5 Mayıs 2017 Cuma

Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-3: BİR “DİKTATÖR”(!) İNŞA ETMEK

 (Milli Gazete)

“Göz odur ki, dağın ardını göre, 

Akıl odur ki, başa geleceği bile.”

Giriş

AKP ve MHP ittifakı, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” için Anayasa değişikliği kararı aldıktan sonra, Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB) Türkiye’de yeni bir Kadife Darbe için fırsat yakalamış ve gerekli çalışmalara başlamıştır. Referandum sürecinde Kadife darbelerin genel stratejisine uygun bir alt yapı oluşturulduğu anlaşılmaktadır. 

16 Nisan 2017 Referandum öncesinde ve sonrasında, gerek yurt içi, gerekse yurt dışında başlatılan “diktatör Erdoğan”/”tek adam Erdoğan” kampanyası, kendi içerisinde sıkıntılar barındıran 18 maddelik Anayasa değişikliği ile belli bir zemine oturtulmaya çalışılmakta ve gelecek iki yılın Kadife darbe stratejisi çizilmektedir. 

Burada, bu konu ele alınıp incelenecektir.

Diktatörlük ve Kadife Darbeler

Gene Sharp’ın şiddet içermeyen “sivil itaatsizlik teorisi”, diktatörlükle yönetilen ülkelerde, diktatörlüklerin “şiddete başvurmadan”, askeri darbe yapmadan, çok farklı eylemlerle devrilmesine ilişkin bir teoridir. Teorik alt yapı, Sharp’in “Diktatörlükten Demokrasiye” adlı eserinde ortaya konmaktadır.

Bu mücadele metodunun nirengi noktası, diktatörün varlığı ve diktatöre karşı verilecek mücadelenin şiddet içermemesidir. Mücadelenin etkin olabilmesi için kamuoyu, halk, işbaşındaki liderin ve yönetimin diktatör olduğuna inanması veya inandırılması gerekmektedir. İnsanlar, genel olarak diktatörlerden ve diktatörlüklerden nefret ederler, fakat bu duygularını çevresi ile paylaşmaktan korkarlar. Sharp’a göre bütün mesele, bu korkuyu yıkmak ve halka güven vermektir:

“İnsanlar genellikle diktatörlüğe karşı nefretlerini ve özgürlüğe olan açlıklarını aileleriyle ve arkadaşlarıyla bile paylaşmaktan korkar. Toplum, genellikle ciddi bir halk direnişini düşünmekten çok korkar. Geçmişte, bazı insanlar direniş girişiminde bulunmuş olabilir. Kısa ömürlü geniş protestolar ve gösteriler gerçekleşmiş olabilir…

Söz konusu geçmiş direniş hareketleri ne kadar soylu olursa olsun, yine de insanların korkularının ve itaat etme alışkanlıklarının üstesinden gelmeye yetmemiş, diktatörlüğü yıkmak için gerekli ön koşulu sağlayamamıştır.” (1)   

Bu acizlik psikolojisinden dolayı halk, diktatörlüklerin yıkılmasının ancak “yabancı güçlerin yardım ve destekleri” ile mümkün olabileceğine inanır:

“Acımasız bir diktatörlükten muzdarip veya bu diktatörlüğün pençesinden kurtulmak için sürgüne gitmiş çoğu insan, baskı gören kesimin kendilerini özgür kılabileceği düşüncesine inanmamaktadır. Kendi halklarının, sadece başkalarının eylemleri yoluyla kurtarılabileceğini düşünürler. Bu insanlar, dış güçlere umut bağlarlar. Sadece uluslararası yardımın diktatörleri alaşağı etmek için yeterince güçlü olabileceğine inanırlar.” (1) 

“Dış destek” önemlidir. Ancak bunun istenen sonucu verebilmesi için diktatörün karşısına dikilebilecek bir “iç kitleye”, “güce” ve “güçlü bir direnişe” ihtiyaç vardır:  

“Güçlü bir iç direniş hareketini desteklediklerinde ise uluslararası baskılar çok faydalı olabilir, Örneğin, o zaman, uluslararası ekonomik boykotlar, ambargolar, diplomatik ilişkilerin askıya alınması, uluslararası kuruluşlardan dışlanma, Birleşmiş Milletler organları tarafından kınama ve benzeri eylemler büyük ölçüde yardımcı olabilir. Ancak, güçlü bir iç direniş hareketinin yokluğunda, başkaları tarafından bu tür eylemlerin gerçekleştirilme ihtimali de zayıf.” (1)

Kadife darbelerde eylemci örgütlerin, eğitimi ve finansmanı, kadife darbeci beyin tarafından karşılanmaktadır. Hedef ülkede yapılan seçimlerle ilgili seçim gözlemcilerinin ayarlanması, seçim sonuçlarına ilişkin olumsuz raporlar verilmesi, yabancı büyükelçilerin ve uluslararası kuruluşlar ile yabancı devlet sözcülerinin seçim sonuçlarını gayrı meşru ilan etmesinin sağlanması, hep dış güçlerin yardımları kapsamında değerlendirilmektedir.

Şiddet içermeyen mücadelenin dayanak kitlesi, mevcut siyasi iktidara karşı olan tüm gayrı memnunların koalisyonudur. Diktatör ilan edilen kişi ve yönetim yıkıldığında, yeni diktatörlüklerin oluşmaması için “mikro ulusçuluğa” imkân sağlayan “federal bir yapı”nın kurulması öngörülmektedir:

“Demokratik sistemi korumak ve muhtemel diktatörlük akımlarını önlemek amacıyla anayasada bölgesel, merkezi ve yerel düzeyde kayda değer imtiyazlar sağlayan bir federal sistem oluşturulmalıdır. Diğerlerine göre küçük bölgelerin büyük ayrıcalıklara sahip olup aynı zamanda ülkenin bir parçası olmaya devam ettiği İsviçre’deki kanton sistemi kimi durumlarda örnek teşkil edebilir.” (1)

Yeni Kadife Darbe Süreci İçin Bir Diktatör İnşa Etmek: “Diktatör Erdoğan(!)”, “Tek Adam Erdoğan(!)”

Kadife Darbeciler, Taksim Kadife darbe sürecinde inşa etmek isteyip de başaramadıkları “diktatörlük”/”tek adamlık imajını” (2-5), 18 Maddelik Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler çerçevesinde yakaladıkları düşüncesindedirler. Bu nedenle hem ülke içerisinde hem de dışarıda büyük bir kampanya başlatmışlardır. 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında yapılan bir toplantıda, ‘diktatör, padişah, hükümdar’ ifadeleri yerine otoriteyi vurgulamak için ‘tek adam’ denmesinin sebebi, diktatör imajını kademeli bir şekilde toplumun şuuraltına yerleştirmek için olabilir. (6)

Diğer taraftan Başbakan Binali Yıldırım ve AKP kadrolarının “Evet Cumhurbaşkanı tek adam olacak doğru…” (7) ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “… Bu yetkileri tek kişide topluyoruz.” tarzında yaptığı açıklamalar (8), referandum sürecinde başlatılmış olan “tek adamlık” kampanyasına katkı sağlamış ve özellikle genç nesil üzerinde “hayır oyu” verme istikametinde etkili olmuştur. 

Ülke içerisinde “tek adamlık” üzerinden başlatılan “diktatör” inşa sürecine,  Kadife darbe stratejisine uygun olarak yurt dışında, özellikle Avrupa medyasında ve bazı devlet ricalı tarafından “diktatör” kelimesi kullanılarak katkıda bulunulmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, gittiği her yerde yaptığı tüm konuşmalarda bu konuyu özel olarak gündeme getirmiş olması, duyduğu rahatsızlıktan dolayı olmalıdır:

“…Gazetelerinizle ikide bir ‘diktatör, diktatör, diktatör’ diyorsunuz.” “Erdoğan’a ‘diktatör’ deme özgürlüğünüz var, Erdoğan’ın size ‘Faşist’ deme veya ‘Nazi’ deme özgürlüğü yok… (9). Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına diktatör diyeceksin, bunlara faşist dediğimiz zaman beyler rahatsız oluyor. Nazi dediğimiz zaman rahatsız oluyor…. Faşistsiniz faşist…” (10) 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şimdi zannediyorlar ki Tayyip Erdoğan Almanya’ya gelecekti. Ben istersem gelirim, gelirim ve kapıdan da sokmadığınız veya konuşturtmadığınız zaman da dünyayı ayağa kaldırırım.” …“Siz böyle davranmaya devam ederseniz yarın dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Avrupalı, hiçbir Batılı güvenle huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz.”… “ Hayırdır, Vatikan’da niye bir araya geldiniz? Papa’nın huzurunda niye bir araya geldiniz? Papa ne zamandan beri Avrupa Birliği üyesi oldu? Ah, Haçlı ittifakı kendini eninde sonunda gösterdi; bu, budur.”  (11-13) şeklinde yaptığı konuşmalar, Batıyı tehdit eden bir “diktatör” olarak yorumlanıp Batı medyası ve yöneticileri tarafından Batı kamuoyuna duyurulmaktadır. Bu söylem tarzı, Kadife Darbecilerin işini kolaylaştırmaktadır.

Nitekim “dostum”, “arkadaşım” dediği bazı batılı yöneticilerin “diktatör”, “küstah” kavramlarını kullanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçlamaları, Türkiye’de bir “diktatörün” var olduğuna (!), bir taraftan Batı kamuoyunu inandırmak diğer taraftan da içerdeki kadife darbecilere destek ve moral vermek için olabilir:

“Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier iyi arkadaş olduğumuz hâlde bir açıklama yaptı. Beni hedef alan bir açıklama. Adımı zikrederek yaptı. Bu açıklamayı yapmasından dolayı, kendisine teessüf ediyorum... Başkan Donald Tusk, o da benim çok iyi dostum olmasına rağmen o bile baktım aleyhte açıklama yapıyor. …Hele hele genişlemeden sorumlu zat, bizler için ‘küstah’ tabirini kullanıyor.” (14,15) 

Türkiye’deki Anayasa değişikliğiyle ilgili Venedik Komisyonunun raporunda; “Türkiye demokratik sistemden vazgeçiyor, otoriter bir sisteme geçiyor. Bu Anayasayla AB üyesi olamaz...” (16) denmiş olması, Türkiye’ye karşı açılmış çok geniş kampanyanın varlığını göstermektedir. 

Sonuç: “Diktatör İnşası Çalışmalarına” Fırsat Vermemek için Uyum Yasalarının Çıkarılmasında Toplumsal/Siyasal Mutabakat Sağlanmalıdır

Kadife darbelerde bir ülkede “Diktatör” yoksa Psikolojik Harekât ile inşa edilmeye, hedefe oturtulmaya ve halkın şuuraltına yerleştirilmeye çalışılır. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konumu, mizacı ve mizacın dil ve üsluba yansıması ve daha da önemlisi 18 maddelik anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler, Kadife Darbecilere “diktatör” inşası için bir fırsat vermektedir. Erdoğan’ın dil ve üslubu üzerinden Erdoğan’ın diktatör olduğu algısı, öncelikle gençlerin, sonra da tüm halkın kafasına yerleştirilmeye çalışılmıştır/çalışılmaktadır ve de çalışılacaktır. Bu nokta göz ardı edilmemelidir.

“Y ve Z kuşağı” diye tanımlanan, teknoloji ile büyümüş genç nesiller, emir kipinden, bağırıp çağırmaktan ve yaşam tarzlarına müdahale anlamına gelecek ifadelerin kullanılmasından hoşlanmamaktadırlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bazı söylemleri ve dili, yaşam tarzına müdahale olarak yorumlanıp sosyal medyada servis edilmekte; gençlerde “diktatör” algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır. 

Referandumdan önce yayınlanmış anketlerde, gençlerin %50’sinin “Hayır”, %30’unun “Kararsız” ve %20’sinin “Evet” dediğini ve bu neslin, büyük bir kesiminin AKP döneminde yetişen bir nesil olduğu göz önüne alınmalıdır. 

Kadife darbecilerin başarılı olamaması için aşağıda dikkat çekilen konularla ilgili gerekenler yapılmalıdır:

• Genel olarak siyasiler, özel olarak AKP kadroları, daha da özelde Cumhurbaşkanı Erdoğan, dil ve üslubunu yeniden gözden geçirmeli; daha derleyici, kuşatıcı, barış ve kardeşliği artırıcı bir dil ve söylem geliştirmelidirler.

• Yapılan Anayasa değişikliği ile Türkiye’de genel olarak sistem/devlet felsefesi/rejim değil yönetim biçimi değiştirilmiştir. Yönetim sisteminin değişmesi ile Türkiye’nin tüm sorunları çözülmüş/çözülecek tarzındaki bir yaklaşım, yanlıştır. Küresel bir savaşın içinde olduğumuzu göz önüne aldığımızda bu yaklaşım, çok daha tehlikeli sonuçlar doğurabilir. O nedenle bu söylem tarzından vazgeçilmelidir.

• Yönetim bile olsa sistem değişikliği, şahıslara bağlı olarak yapılmaz, yapılmamalıdır. Mümkün olduğu kadar şahıslardan bağımsız olarak ele alınıp tasarlanmalıdır. 18 Maddelik anayasa değişikliğinde, bu dikkate alınmamıştır. Şahıslara bağlı olarak sonuçları değişebilecek çok esnek bir yapı söz konusudur. Bu bir tehlikedir. Bu tehlikeye mani olmak, ancak anayasada yer almayan kısımlarla ilgili çıkarılacak uyum yasaları ile mümkün olabilir. 

• Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine yasal düzenleme ile bir çerçeve çizilmeli; Cumhurbaşkanının hareket alanı daha da netleştirilmelidir. Cumhurbaşkanı hem iç hem de dış güç odaklarının ve çevresinin yoğun baskısına maruz kalabilir. Buna direnebilen olur, direnemeyen olur. Direnemeyenlerin verebileceği yanlış kararlar ve yapabileceği yanlış uygulamalar, çok ciddi sonuçların doğmasına sebebiyet verebilir. 

• Meclisin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunu daha etkin bir şekilde denetleyebilmesinin önü açılmalıdır.

• AİHM’in Referandumu “şaibeli gösterme” ihtimaline karşı şimdiden tedbir alınmalıdır.

• Uyum Yasaları, Siyasal ve toplumsal katılımla çıkarılmalıdır.

• Toplumsal mutabakat açısından seçim barajı düşürülerek farklı görüşlerin Meclis’te temsil edilmesine imkan verilmelidir. 

Siyası iktidar, geçmişte olduğu gibi (Oslo Görüşmelerinin deşifre edilmesinden bugüne) hata üzerine hata yaparak yoluna devam etmeye çalışır, kendisine çeki düzen vermez, nasıl olsa referandumdan istediğim sonucu aldım, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” mantığı ile Meclis’teki sayısal çoğunluğuna güvenerek, “Yaptım, oldu!” diyerek yoluna devam etmeye çalışırsa, yapılan haksızlıkları görmezden gelirse, hem gayrı memnun sayısını artıracak hem kendileri hem de ülke çok ağır bedel ödeyecektir. 

Henüz vakit varken! Yarın çok geç olabilir!

Kaynaklar

1. Sharp G., Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, Dördüncü Baskı, Mayıs 2010, S: 10-16; 34-36; 77-85.

2. Habervaktim 08.06.2013

3. Prof. Avi Shlaim: Erdoğan, Arap diktatörlerinden farksız davranıyor. T24 10.06.2013

4. Brent E. Sasley (The National Interest) dünya bülteni 08.06.2013

5. Sinanoğlu, E., “#OCUUPYTURKEY” Yenildi, Mayıs, 2013.

6. Sputnik 02mart 2017, https://tr.sputniknews.com/turkiye/201703021027452615-chp-referandum-erdogan-sayin-cumhurbaskani/

7. Odatv 28 şubat 2017; http://odatv.com/cumhurbaskani-tek-adam-olacak-dogru-2802171200.html

8. DİKEN 18 ŞUBAT 2017; http://www.diken.com.tr/erdogan-halka-yeni-sistemi-kendisi-anlatti-bu-yetkileri-tek-kiside-topluyoruz/

9. Cumhurbaşkanlığı, 23.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73444/turk-tipi-baskanlik-sistemini-dunyaya-bir-ornek-olarak-sunalim.html

10. Dha 26.03.2017; http://www.dha.com.tr/erdogandan-flas-aciklamalar_1485169.html

11. Dha 22.03.2017, http://www.dha.com.tr/erdogandan-avrupaya-sert-mesajlar_1482322.html 

12. Cumhurbaşkanlığı, 05 Mart 2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/72220/turkiyenin-istikbali-icin-tum-vatandaslarin-evette-birlesecegine-inaniyorum.html

13. Cumhurbaşkanlığı, 26.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73486/daha-guclu-bir-turkiyenin-onundeki-son-engeli-de-kaldiracagiz.html

14. 23.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73443/erken-secimlerle-idare-edilen-bir-ulkede-istikrari-bulamazsiniz.html

15. Cumhurbaşkanlığı, 23.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73436/secimin-surenin-oldugu-yerde-tek-adamlik-tehlikesi-olamaz.html

16. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP 24.03.2017

 

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-1: Arka Plan

 (Umran Dergisi)

“Göz odur ki, dağın arkasını göre, Akıl odur ki, başa geleceği bile.”


Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB) tarafından başlatılan Taksim (Gezi Parkı) Kadife Darbe sürecinin amacı, şiddet kullanmadan siyasi iktidarı düşürmekti. Taksim Kadife Darbe sürecinin ana stratejisi, mahalli seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015 genel seçimler göz önüne alınarak çizilmiş ve 7 Haziran Genel Seçimleri ile birlikte AK Parti’nin tek başına iktidar olması engellenerek bir başarı kazanılmıştır. “Taksim Kadife Darbe Süreci”nin her bir aşaması, tarafımızdan Millî Gazete ve Umran dergisinde değerlendirilmiştir. Başlangıçtan bugüne dek olan süreci, farklı aşama ve evreler ihtiva eden beş büyük döneme ayırabiliriz:

1. Dönem: Oslo görüşmesinin deşifre edilmesinden-7 Haziran 2015 Genel Seçimlerine Kadar Kadife Darbe Dönemi. 

2. Dönem: 7 Haziran 2015’den 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar PKK’nın Sosyolojik Savaş Amaçlı Terör Dönemi. 

3. Dönem: 1 Kasım 2015 Seçimlerinden 15 Temmuz 2016 Sosyolojik Savaş Amaçlı Askeri Darbe Girişimine kadar olan güvenlik güçlerinin Terörle Savaş Dönemi. 

4. Dönem: 15 Temmuz 2016 Sosyolojik Savaş Amaçlı Askeri Darbe Girişiminden 16 Nisan 2017 Referanduma kadar Gülen şantaj ve terör örgütünün tasfi ye dönemi. 

5. Dönem: 16 Nisan 2017 Referandumundan 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar olacak olan yeni kadife darbe dönemi. Bu yazı serisinde, Kadife darbecilerin yeni dönemdeki (5. Dönem) muhtemel amaç ve hareket tarzları üzerinde durulacaktır. Yeni dönemin daha iyi anlaşılabilmesi için Kadife darbelerin stratejisi ve mahiyeti, yeniden hatırlatılacak, geçmiş aşamalar özetlenecektir. 

Kadife Darbe 

Sovyetlerin yıkılması ile yeni bir tür Soğuk Savaş dönemi başlamıştır. Yeni soğuk savaşın en önemli ve etkin araçları, Sivil Toplum Kuruluşlarıdır/örgütleridir (NGO). Şer İttifakı/Şer Ekseni (ABDİngiltere-İsrail/Siyonizm-AB), hem kendi ülkesinde hem de diğer ülkelerde, özellikle, sömürgeleştirmek istediği ülkelerde, STK’lar kurmakta veya varolanlara sızmakta, onları fi nanse etmekte, eğitmekte, yönlendirmekte ve onlar üzerinden menfaatlerini gerçekleştirecek operasyonlar yapmakta ve stratejiler uygulamaktadır. Kadife darbeler, seçim endeksli, dış destekli, gayrı memnunların ittifakına ve gerilime dayalı, seçim öncesi, esnası ve sonrasında sokak hâkimiyeti kurarak ve genellikle “yumuşak güç” (soft power) kullanarak (zaman zaman, özel amaçla sert güç kullanılmaktadır), siyasi iktidarları düşürmeyi hedefl eyen yeni bir darbe türüdür(1). Kadife darbeler, o ülkenin yerli görüntülü sivil toplum örgütlerinin önderliğinde, kitle hareketi ile yönetimleri devirme sanatı olarak tanımlanabilir.

Üç Nesil Kadife Darbe 

Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB) tarafından Kadife darbelerin ilk denendiği ve başarılı olduğu ülke Sırbistan’dır. Sırbistan, kobay olarak kullanılmış, elde edilen tecrübe, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan, Belucistan ve Kıbrıs’ta kullanılarak kadife darbeler başarı ile sonlandırılmıştır. Bu darbelerin ortak özelliğinden dolayı bunları Birinci Nesil Kadife Darbeler olarak nitelendirebiliriz. “Arap Baharı” olarak nitelendirilen ve Tunus, Libya, Mısır ve Suriye’de başlatılan ve başlangıçta Tunus ve Mısır’da başarılı olan, Libya ve Suriye’de iç savaşa sebebiyet veren Kadife darbeler ise birincisinden farklı özellikler taşıdığından dolayı buna da İkinci Nesil Kadife Darbeler adını vermekteyiz. Türkiye’de Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ile başlayan 7 Haziran 2016 seçimleri ile AKP’nin iktidar olmasına mani olan Kadife darbeyi de, Üçüncü Nesil Kadife Darbe olarak isimlendirmekteyiz.

Kadife Darbelerin Yönetim Mekanizması 

Dünyada bu güne kadar gerçekleştirilmiş olan kadife darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı, Soros Merkezli Siyonist-Mason bir kadrodur (Dış Beyin-Birinci Halka)(Şekil-1). Bu, hedef ülkelerin dışında bir merkezdir. Hedef ülkelerde, ana stratejiye uygun bir şekilde kadife darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içerisinde var olan, o ülkenin vatandaşı konumundaki MasonSabetayist-Siyonist-İşbirlikçilerden oluşan 2. derecede bir beyin takımı (iç beyin- ikinci halka) daha vardır. Bu iki merkez, mevcut siyasi iktidara, sisteme/devlete karşı olan “gayrı memnun örgütleri”, bir “çatı kuruluş” etrafında (“taşeron yapı”) birleştirerek (yönetimin üçüncü halkası), ana stratejiyi ve ana stratejinin öngördüğü tüm taktikleri, bunlar aracılığıyla hayata geçirmeye çalışmaktadır. “Çatı kuruluşta” yer alan kadroların/yöneticilerin tümü, bu işbirliğinden haberdar olmayabilir; ya da ortak düşmana/rakibe karşı çıkar birliği olarak meseleye bakabilir. “Çatı kuruluş”, ülkedeki tüm gayrı memnunları ya da önemli bir kısmını kuşatacak tarzda, öngörülen strateji ve taktikleri devreye sokmakta ve ona göre davranmaktadır.

Kullanılan Yöntem 

Kadife darbeler, toplumların kültürel, sosyal, psikolojik ve değerler sistemi analizi ile ülkelerin jeo-stratejik ve jeopolitik analizine dayandırılmışlardır. Kadife darbelerin önce teorisi yapılmıştır; sonra da teori uygulamaya sokulmuştur. Pratikten kazanılan tecrübelerle teori tekrar zenginleştirilmiştir/zenginleştirilmektedir. Bu kısımda, Kadife darbelerin ana felsefesi ve stratejisi üzerine oturtularak gerçekleştirilmiş olan Kadife darbelerin genel ortak özellikleri özetlenmektedir. Kadife darbelerin teorik alt yapısı, Avusturyalı düşünür Karl Popper’in Açık Toplum ve Düşmanları adlı kitabındaki düşüncelerine dayanmaktadır. Kadife darbelerde uygulanan yöntemin temel felsefesi ise, siyaset bilimci Gene Sharp’a aittir. Şiddet İçermeyen Hareketin Politikası (‘The Politics of Nonviolent Action’) ve Diktatörlükten Demokrasiye (‘From Dictatorship to Democracy’) adlı kitaplarında uygulanan yöntem anlatılmaktadır. Gene Sharp’ın şiddet içermeyen sivil itaatsizlik teorisi; diktatörlüklerin, şiddete başvurmadan ve askeri darbe yapmadan, sokak eylemleri ile devrilmesine ilişkin bir teoridir1 . Bu mücadele metodunun nirengi noktası, diktatörün varlığı ve diktatöre karşı verilecek mücadelenin şiddet içermemesidir. Mücadelenin etkin olabilmesi için kamuoyunun (halk), iş başındaki liderin “diktatör” ve yönetimin “diktatörlük olduğuna inanması” veya “inandırılması” gerekmektedir. İnsanlar, genel olarak diktatörlerden ve diktatörlüklerden nefret ederler; fakat bu duygularını çevre ile paylaşmaktan korkarlar. Bu psikolojiden dolayı halk, diktatörlüklerin yıkılmasının ancak yabancı güçlerin yardım ve destekleri ile mümkün olabileceğine inanır ya da inandırılır. Sharp, ‘sivil itaatsizlik ve uluslararası baskının’ diktatörlüklerin ‘aşil topuğu’ olduğunu ileri sürmekte ve bu amaçla 189 farklı eylem türü önermektedir2 . Sharp’a göre bütün mesele, diktatörün inşa ettiği korkuyu yıkmak ve halka güven verebilmektir. Bunun için mutlaka sivil itaatsizlik inşa edilip yaygınlaştırılmalıdır. Şiddet içermeyen mücadelenin dayanak kitlesi, mevcut siyasi iktidara karşı olan tüm gayrı memnunların koalisyonudur.

Sivil itaatsizlik yaygınlaştırılarak diktatörün sivil ve askeri bürokrasi içerisindeki müttefi kleri koparılabilir. O nedenle “Diktatörün Aşil Topuğu” tespit edilip, tüm silahlar o noktaya yöneltilerek kesintisiz bir saldırı düzenlenmelidir. Bunun kadar önemli diğer bir konu da, diktatörün dayandığı güç kaynaklarını dağıtacak bir stratejik saldırının ve stratejik planlamanın yapılmış olmasıdır3 . Sharp’ın uygulamayı önerdiği yöntem şöyle özetlenebilir4 :

1. Örgüt: Öncelikle tek kelimelik vurucu bir örgüt ismi ile gençler ve öğrenciler arasında örgütlenme. 

2. Slogan: Basit ve etkileyici bir slogan oluşturulup yaygınlaştırılmak ve kitleleştirmek. 

3. Medya: Ulusal ve uluslararası medya desteğini sağlamak. 

4. Finansman: Uluslararası vakıf ve sivil toplum örgütleri tarafından sağlanmaktadır. 

5- Eğitim: Eylemleri icra edecek örgütlerin eğitimi, yabancı vakıfl ar tarafından fi nanse edilip bir merkez tarafından gerçekleştirilmektedir. Eğitimde Sırbistan üs olarak kullanılmaktadır. Sırbistan’daki örgütler, diğer ülke gençlik örgütlerini eğitmede aktif rol almaktadır. 

6- Lider: Daha önce yönetimde bulunup bir şekilde dışlanmış olan kimseler arasından seçilmektedir. Batıda eğitim almış ve batı eğilimli olmalıdır. Kadife darbelerde kadınlar etkin olduğu için, varsa, kadın liderler tercih edilmektedir. Kitlelerin takip edebileceği, tanınan insanlar lider olarak öne çıkarılmalıdır. 

7. Gayrimemnunları toparlamak: Yönetime karşı olan tüm gayri memnunları, inançları ne olursa olsun bir çatı altında toplamak gerekir. 

8. Asker ve güvenlik güçlerini kazanmak ya da tarafsızlaştırmak: Güvenlik güçlerinin yönetimin yanında yer almaması, en azından olaylara müdahale etmemesi, tarafsız kalması ve fakat muhalefeti de açık bir şekilde destekleyerek askeri darbe görüntüsü de verilmemesi sağlanmalıdır. 

9. Yargının desteğini kazanma ya da tarafsızlaştırma: Yargının aldığı kararlarla sürece destek vermesi, eylemcileri cezalandırmaması, iktidarın aldığı kararları ise engellemesi, hatta cezalandırması harekete güç katar. 

10. Dış güçlerin desteğini sağlama: Farklı ülke liderlerinin ve Uluslararası kuruluşların süreci desteklemesi, iktidarı eleştirmesi ve baskı uygulaması, sürecin en önemli aşamalarından biridir. 

11- Eylemlerin başlama zamanı: Seçimlerde gerilimin en üst noktaya çıkabilmesi için ilk eylemler, seçime on iki ay kala başlatılmalıdır. 

12- Psikolojik savaş: Olayların başlangıcından sonuna kadar dozajı gittikçe artan bir psikolojik harekât uygulanmalıdır. Eylemlerin tümü, masum gençlik hareketi ve istekler masum istekler; iktidar mensupları da diktatör, vahşi, kaba, egoist, bölücü olarak ilan edilmelidir. 

13. Gerilimi sürekli artırmak: Ekonomik manipülasyon yaparak bunalım sürekli körüklenmelidir. Ülkede varolan yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, yandaşlık ve adaletsizlik, en hâkim unsur olarak öne çekilmelidir. Etnik ve mezhepsel tüm farklılıklar kaşınarak fay hatları enerji ile yüklenmelidir.

14. Sokak hâkimiyeti: Taraftarları sürekli olarak sokakta tutarak yönetimin otoritesini ve iradesini kırmak gerekir. Bu gelişme, yönetimi yalnızlığa iter, kendisine bağlı güçlerin iradesini çözer ve muhalefete olan halk desteğini hızla artırır. 

15. Seçimler: Seçimler halkın sokağa dökülmesi için en uygun dönemlerdir. Bunun için çok iyi alt yapı çalışması yapılmalıdır: - Seçimlerden altı ay kadar önce, seçimlere hile karıştırılacağı şüphesini yayarak seçimlere gölge düşürülmelidir. Seçimlerden önce yapılan anketlerle muhalefetin iktidardan daha ilerde olduğu kanısı yerleştirilmelidir. Kamuoyu, hile konusunda şartlandırılarak bir şuur altı oluşturulmalıdır. - Seçim sonuçları ne olursa olsun seçimlerin adil yapılmadığı ve seçimlere hile karıştırıldığı iddiası gündeme getirilmeli, gündemde tutulmalı ve hile var diyerek yoğun bir kampanya başlatılmalıdır. - Farklı örgütler arasında seçimin şaibeli oluşu ile ilgili mutabakat sağlanarak dayanışma gerçekleştirilmelidir. - Seçimlere gözlemci olarak gelen batılı uluslararası teşkilat temsilcileri, bu iddiayı destekleyerek sorunun uluslararası arenaya taşınması sağlanmalıdır. 

16- Dış güçler ve seçim sonuçları: Yabancı vakıf, medya ve siyasilerin desteği kazanılmalı; AGİT ve diğer gözlemci kuruluşlar aracılığıyla seçim sonuçları şaibeli ilan edilip uluslararası camiaya taşınmalıdır. Batılı siyasi liderler, beyanat vererek sürece katkıda bulunmalıdır. Böylelikle mevcut yönetim baskı altına alınıp yalnızlaştırılmalıdır. 

17- Gerçek niyetin perdelenmesi: Kadife darbelerde görünür amaç, ülkedeki mevcut “diktatörü(!) yıkmak”, “demokrasiyi getirmektir”. Oysa gerçek amaç, hedef ülkelerin bölünmesi, bağımsız politika izleyenlerin şer ittifakının boyunduruğuna girmesinin sağlanması, Rusya ve Çin’in kuşatılması, enerji bölgelerinin ve nakil hatlarının kontrol altına alınmasıdır. 

18. Sonuç: Yönetimin(diktatörün) şiddet uygulanmadan kansız bir şekilde yıkılışı gerçekleşir.

Kadife Darbe Stratejisinin Dayandığı Analiz 

Kadife darbe stratejisi, sürece etki edebilecek tüm parametreler göz önüne alınarak belirlenmektedir. Analizlerde, iç ve dış dinamikler kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır: 

İç Dinamikler 

Kadife darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran veya zorlaştıran iç parametreleri, aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz: 

1- Toplumsal Yapı: – Demografi k parçalanmışlık. Etnik unsurlar arasında ve farklı inançlar arasında kin ve nefretin yayılma derecesi, – Değerlerin yozlaşması, toplumsal bağların çözülmesi, – Öğrencilerin ve gençlerin biriken öfkesi, – Yabancı istihbarat mensuplarının öğrencilerin arasına sızarak iyi bir konum elde etmiş olmaları, – Şiddetin yaygınlaşması, suç oranlarında artış, – Güvensizlik dalgasının yaygınlaşması, – Bizzat dışarıdan fi nanse edilen işbirlikçi sivil toplum örgütlerinin var olması, – Yönetime ve sisteme karşı güvensizlik, biriken öfke, gittikçe artan küskünler kitlesi, – Cemaatler, hareketler, STK’ların durumu, tepkileri, dayanma güçleri, halkla bağları, olaylara tepkileri, kimin yanında yer alacağı. 

2- İktidarın Durumu: • İktidardakilerin bütünlük düzeyi: – Liderle iktidar arasındaki uyum, – Liderle halk arasında ilişki; Parti ile halk arasındaki ilişki, – Liderin kadrosunun birikimi, bütünlüğü ve lidere bağlılık düzeyleri, – İktidarın iktidar olma kararlılığı, – Muhtemel gelişmeler karşısında halkın tepkisi, gençliğin tepkisi, • Yönetimdeki Zaafl ar: – Yöneticilerin lükse, israfa kaymaları, yolsuzluklarının olup olmaması, – Halka karşı duyarsızlaşmaları, – Eş, dost, akraba ve yandaşlık ilişkisi, – Aile saltanatı. - Yönetimden dışlanmış olanların, kitleler üzerindeki etkileri.

3- Muhalefetin Durumu: - Muhalefetin parçalı veya bütünleşmiş olması, - Muhalefetin Halk ile ilişkisi, gücü, sürükleyiciliği, - Muhalefet liderlerinin popülaritesi, güvenirliliği, sempatikliği, 40 Umran • Mayıs 2017 DOSYA DOSYA CENDEREDEN ÇIKMAK MÜMKÜN MÜ? - Daha önce yönetimde bulunup da dışlanan yöneticilerin muhalefet lideri olabilme kapasiteleri, - Diş Güçlerle işbirliğine girme düzeyi, - İktidarı destekleyecek muhalefet partilerini tarafsızlaştırma veya cepheye dâhil etme imkânları. 

4- Kitle İletişim Araçlarının Durumu: - Kimin kontrolünde olduğu, - Ülke içinde ve dışında güvenirliliği, - Dünya ve bölge kamuoyunu etkileme gücü, - Eğlence kültürünü yayıcılığı, - İşbirliğine uygunluğu. 

5- Yargı ve Güvenlik Güçlerinin Tutumu: - İktidara karşı mı? - Tarafsız mı? - Muhalif mi? - Destekliyor mu? - Muhtemel hareket tarzı ne olabilir? 

6- Ekonomik Yapı: - Güçlü mü? - Zayıf ve kırılgan noktaları var mı; varsa nelerdir? - İşbirliği yapılmasına uygun sermaye güçleri ve zararlarının karşılanması, - Üretim, Borsa, Turizm, Hizmet sektörünün durumu, - Çıkarılacak krizin ekonomik boyutunun ülkeye, bölgeye ve dünyaya etkileri, - Halkın ekonomik kriz karşısında muhtemel tepkisi, dayanma gücü.

Dış Dinamikler 

Kadife darbelerde göz önüne alına dış parametreleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz: 

1- Ülkenin Jeostratejik, Jeopolitik, Jeoekonomik ve Jeokültürel Durumu: – Bölgesel ve küresel güçler için ne anlam ifade ettiği, – Büyük Ortadoğu’yu etkileyecek jeostratejik konumları, – Enerji kaynakları ve ulaşım yolları, – Diğer kıymetli yer altı kaynakları, – Bölgesel ve küresel güçlerin ülke ile irtibat düzeyleri. 

2- Dış Güçlerin (Bölgesel ve Küresel Güçlerin) Tutumu: - Devletlerin, uluslararası kuruluşların (BM, NATO, IMF, Dünya Bankası) olaya bakışı, tavrı ve müdahale etme kararlılığı, - ABD ve AB yönetimlerinin ya doğrudan ya da elçilikleri aracılığıyla müdahale etme imkânları. - Dışlanmış yöneticilerle işbirliğinin sağlanması, - Eksen çatışmasının süreci etkileme düzeyi, - Bölgesel güçlerin süreci etkileme düzeyi. 

3- Ekonomik Manipülasyon: Mevcut yönetimi sıkıntıya düşürebilmek ve halkın şikâyetlerinin artması için ekonomi ile oynamak. Böylece işsizlikle beraber memnuniyetsizlik ve güvensizliği artırmak. 

4- Seçim Gözlemcilerinin Davranışları: Seçim sonuçlarını tanımama ve onları uluslararası kamuoyuna yanlış bir şekilde aktarma durumları. 

5- Kitle İletişim Araçlarının Tutumu: - Dış destek sağlama imkânları - Gerçeği çarpıtarak yansıtma kapasiteleri 

6- Yabancı Vakıfl arın Hedef Ülke İçerisinde Yıpratma Faaliyeti Yürütme İmkânları: - İçerdeki sivil toplum örgütlerine verdikleri parasal destek, - Gençliğin kamuoyu oluşturma konusunda eğitilmesi, - Gençlere burslar verilmesi ile sempati oluşturulması, - Örgütlemeye fiilen iştirak edilmesi.

Türkiye’de Oslo Görüşmelerinin Deşifre Edilmesinden 7 Haziran Genel Seçimlerine Kadar Taksim Kadife Darbe Süreci

Türkiye’de Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/ Siyonizm-AB) tarafından başlatılan Kadife Darbe sürecinin ana stratejisi, mahalli seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015 genel seçimleri göz önüne alınarak çizilmiştir. Bu nedenle birçok aşamayı bünyesinde barındırmıştır. Türkiye’deki kadife darbe sürecinin değişik aşamalarını, geleceğe ışık tutması açısından, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Birinci Aşama: Oslo Görüşmelerinden Dolayı Yargı Darbesi Girişimi Birinci Evre: Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi, İkinci Evre: Başbakan Erdoğan’ın ameliyat olacağı bir saatte MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın emniyete ifadeye çağrılması. Başbakan, Hakan Fidan’ın ifade vermeye gitmesine müsaade etmiş olsaydı, ardından başbakan Erdoğan ifade vermeye davet edilecek ve yargı darbe süreci başlatılacaktı. Dolayısıyla Kadife darbenin birinci aşaması başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

İkinci Aşama: Eylemci Yapı (“Alevi-Sol Örgütler”) ve Dayanak Bir Kitle Ortaya Çıkarma, İktidara Karşı Çıkılabilir Psikolojisini İnşa Etme Birinci Evre: Reyhanlı olayları ile alevi-sünni gerilimi meydana getirme ve sol-alevi özellikli DHKP-C’nin öne çıkarılması. İkinci Evre: Bu örgütün önderliğinde Taksim Gezi Parkı olayları ile Türkiye’nin dört bir tarafında eylem yaparak sokak hâkimiyeti kurmaya çalışma,

Üçüncü Aşama: İttifakı Genişletme ve Gülen Şantaj ve Terör Örgütünün Çatı Örgütü Yapılması, Dershaneler Savaşı

Dördüncü Aşama: Gülen Şantaj ve Terör Örgütünün Öncülüğünde Maliye-Polis-Yargı Darbe Girişimi Birinci Evre: 17 Aralık “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” ile itibarsızlaştırma İkinci Evre: 25 Aralık “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” ile itibarsızlaştırma- yalnızlaştırmaihtilafl ar çıkarma-bel kırma. Üçüncü Evre: İzmir “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” ile itibarsızlaşmayı yaygınlaştırma

Beşinci Aşama: Gülen Şantaj ve Terör Örgütünün Öncülüğünde MIT Tırları Operasyonu - MİT’in tırları ile IŞİD’e silah gönderme algısı oluşturma-teröre yardım yataklıktan suçlu gösterme, - Acziyet içerisine sokma, - Kürt halkında AKP karşıtlığı algısı oluşturma.

Altıncı Aşama: Dışişleri Bakanlığı’nın Dinlenmesi, Teröre Yardım Yataklıktan Suçlu GöstermeAcziyet İçerisine Sokma 

Yedinci Aşama: Mahalli Seçimlerde Yeni İttifak Modeli Deneme (Ankara/Yalova Modeli) Bazı Alevi-Sol Yapılarla Gülen Hareketini İttifakı 

Sekizinci Aşama: Cumhurbaşkanlığı Seçimi için CHP’nin önderliğinde, Bazı Alevi-Sol Yapılar ile Gülen Şantaj ve Terör Örgütünün İttifakı Birinci Evre: Soma maden sabotajı, 13 Mayıs 2014 İkinci Evre: IŞİD’in Musul Konsolosluğu personelini rehin alması Üçüncü Evre: Cumhurbaşkanlığı seçimine İhsanoğlu’nun CHP’den aday gösterilerek, CHP’nin belli bir seçmen kitlesinin öfke ile HDP’ye yönlendirilmesi (seçim sonuçlarına göre %2-3’lük bir oy oranı kayması var). Cumhurbaşkanlığı Seçimine HDP adayı olarak Demirtaş’ın katılması ve %9,5 civarında bir rey alarak genel seçimlerde HDP’nin barajı geçeceği algısının inşa edilmesi. HDP’nin, Kadife Darbenin çatı örgütü olarak konumlandırılması. 

Dokuzuncu Aşama: HDP Öncülüğünde Bazı Sol-Alevi Yapılarla Gülen Şantaj ve Terör Örgütünün İttifakının Sağlanması Birinci Evre: Musul Konsolosluğu rehinelerinin serbest bırakılması, İkinci Evre: IŞİD’in Ayn el-Arab’a(Kobani) saldırması ile Kürt seçmenlerde IŞİD ile ilgili bir şuuraltı oluşturulması ve AKP karşıtlığının derinleştirilip yaygınlaştırılması. Üçüncü Evre: Bazı sol yapılarla- PKK-HDPKCK’nın sokak terörü provokasyonu (Kobani provokasyonu) ile barajın geçilmemesi durumunda Türkiye’nin kan gölüne döneceği algısının oluşturulması. HDP’nin önderlik rolünü pekiştirme. kürt halkında AKP karşıtlığını pekiştirme.

 Onuncu Aşama: 7 Haziran 2015 Seçimlerine Hazırlık: Psikolojik Alt Yapı Oluşturma, Özel Mesajlar Verme, “Biz Güçlüyüz, Siyasi İktidar Çaresiz”, AKP Oy Tabanını Ayrıştırma ve AKP’yi Yalnızlaştırma. Birinci Evre: Siber saldırı; 79 ilde Elektriklerin kesilmesi. Seçimlere şüphe düşürme algısı oluşturma. İkinci Evre: Çağlayan Adliyesi’nde Savcı’nın öldürülmesi ve aynı anda Emniyet Müdürlüğü’ne saldırı düzenlenmesi. Üçüncü Evre: Fenerbahçe futbolcularına silahlı saldırı yapılması. Dördüncü Evre: “MİT tırları ile IŞİD’e silah gönderildi”(!) fotoğrafl arının yayınlanması ile AKP’li kürt seçmenin bir kısmını AKP’den uzaklaştırma. 

On Birinci Aşama: 7 Haziran 2015 Seçimlerinde AKP’nin Tek Başına İktidar Olmasının Engellenmesi (%41 Oy Oranı, 258 Milletvekili)

On İkinci Aşama: AKP’nin Öngörülen Fabrika Ayarlarına Çekilmesi (İhtimaller) Birinci Evre: AKP’nin CHP ve/veya HDP ile koalisyon ortağı yapılarak yıpratılması, İkinci Evre: Koalisyon dışında bırakılarak iç ihtilafl ar meydana getirilmesi, Üçüncü Evre: AKP yönetiminin el değiştirmesi ve Erdoğan’ın Külliye’ye kapatılması (ANAP, DYP deneyimleri misali), Dördüncü Evre: AKP’nin bölünmesi (RP/FP, ANAP, DYP, DSP deneyimleri misali), Beşinci Evre: Erken/tekrar seçime gidilerek oy oranının daha da düşürülmesi, Altıncı Evre: AKP’nin tasfi ye edilmesi (RP/FP, ANAP, DYP, DSP deneyimleri misali). Kadife darbe sürecindeki her bir aşama, darbenin o aşamada başarısız olduğu ya da kısmen başarısız olduğu ve siyası iktidarın başarılı olduğu anlamına gelmektedir. “Dolaylı harp taktiği” kullanan Kadife Darbeci Beyin Takımı, genellikle beklenmeyen yönlerden, farklı amaçlar için saldırı gerçekleştirmiş, “selamlama” taktiğini kullanarak iktidarı adım adım yıpratmıştır. 7 Haziran seçimi sonrasında Kadife darbecilerin on ikinci aşamada öngördükleri sonuçları alamamalarının çok temel bir nedeni, MHP lideri Bahçeli’nin erken seçim istemesi ve erken seçimde de AK Parti’ye ciddi bir destek vermiş olmasıdır

On Üçüncü Aşama: 7 Haziran-1Kasım 2015 Dönemi PKK’nın Sosyolojik Savaş Amaçlı Kıra Dayalı Şehir Gerillası Stratejisine Geçmesi; “Özerklik” ve “Sınırları Belli Olmayan Federasyon” İlânı Yaklaşık üç yıllık çözüm süreci içerisinde alt yapı çalışmalarını yaygınlaştıran ve derinleştiren PKK’nın, kendi alt yapı çalışmalarını, daha da yaygınlaştırma imkânına sahipken, HDP 80 milletvekili ile meclise girmişken ve kimse kendilerine dokunmaz iken, yaptıkları tüm faaliyetlere “çözüm süreci aşkına göz yumulurken”, beklemeyip 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra terör eylemlerine başvurması, silahlı mücadeleyi tekrar başlatması, “Kıra Dayalı Şehir Gerillası” stratejisine geçmesinin sebebi, Türkiye’deki, Türk-Kürt etnik fay hattını derinleştirmek; Türkiye’yi zihnen bölerek sosyolojik bölünmeye zemin hazırlamak amaçlıdır

On Dördüncü Aşama: 1 Kasım 2015 Seçimlerinin Etkisini Kırma Türkiye’yi Bölgede Yalnızlaştırma Birinci Evre: Can Dündar’ın tutuklanması, “Akademisyenler Bildirisi” ile Dünya kamuoyunun harekete geçirilmesi, İkinci Evre: ABD’nin PYD’yi stratejik ortak seçmesi, Kürt koridoru sorunu, siyasal iktidarın itibar kaybı, Üçüncü Evre: Rus uçağının düşürülmesi ile güçlü bir müttefi k kaybı ve ekonominin zarar görmesi, Dördüncü Evre: Rıza Zarrab’ın ABD’de tutuklanması, Beşinci Evre: Reisçi-Hocacı fay hattının derinleştirilmesi ve Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlıktan ve genel başkanlıktan düşürülmesi, Altıncı Evre: Almanya’nın “Ermeni Soykırımı”nı kabul etmesi ile Türkiye’nin bir müttefi kini daha kaybetmesi ve yalnızlaştırılması, Yedinci Evre: MHP içi kavga ve merkez sağ parti kurma operasyonu, Sekizinci Evre: IŞİD merkezli bombalama olayları (Şehzadebaşı ve Havaalanı canlı bomba olayları),Dokuzuncu Evre: İzmir casusluk olayı

On Dördüncü Aşama: Kadife Darbeden Askeri Darbeye Geçiş Gülen şantaj ve terör örgütünün NATO destekli 15 Temmuz 2016 Sosyolojik Savaş Amaçlı Askeri Darbe Girişimi. 

On Beşinci Aşama: Darbe Girişiminin Bastırılması ile Sivil, Askeri Bürokraside ve İş Dünyasında Geniş Çaplı Operasyonların Başlatılması 

On Altıncı Aşama: 16 Nisan Referandumu

Türkiye Yeni Bir Kadife Darbe Dönemine Sokulmuştur 

Kadife darbeler, sağlam bir analiz üzerine oturtulup gerekli şartlar sağlandıktan sonra icraya sokulmaktadır. Strateji, adım adım uygulanarak süreç yönlendirilmektedir. Kadife darbe savunucuları, olayları, masum, rast gele olmuş, o anki olaylar olarak lanse ederek karşı cephe oluşmasını ve uygulanan stratejinin farkına varılmasını engellemeye çalışmaktadırlar. Bu nokta dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biridir. Kadife darbe sürecinde dolaylı harp stratejisi uygulandığından kamuoyunun ve siyasi iktidarın dikkatleri bir noktaya yönlendirilip odaklandırıldıktan sonra tam ters bir noktadan siyasi iktidara darbe vurulmaya, zarar verilmeye çalışılmaktadır. Ters noktadan darbe vurulur vurulmaz kadife darbe sürecine katılan tüm unsurlar, aynı anda harekete geçirilip büyük bir kampanya başlatılmaktadır. Böylelikle kendi taraftarlarının morali ve heyecanı yükseltilirken, siyasi iktidarın ve taraftarlarının morali bozulmak istenmektedir. Kadife darbecilerin yaptığı hamlelerin savuşturulması, sürecin bittiği anlamına gelmemelidir. Tarafl ardan biri tasfi ye oluncaya ya da taraflar arasında uzlaşma sağlanıncaya kadar mücadelenin şiddeti artarak devam edecektir. Kadife Darbe Stratejisi buna göre çizilmiş ve uygulamaya sokulmuştur.

Giriş bölümünde ifade ettiğimiz 5. dönemi, yeni bir kadife darbe süreci olarak isimlendirmiş olmamızın nedeni, kadife darbelerde uygulanan yukarıda özetlediğimiz metot ve stratejilerle büyük uyum göstermiş olmasından dolayıdır: 

1- Referandum sonuçları birbirine çok yakın (%51,4 Evet; %48,6 Hayır oyu) çıkmıştır. Bir anayasa değişikliğinde toplum nerede ise yarı yarıya bölünmüştür. Anayasa değişikliklerinde kamuoyunun arzusu, evet oyunun %60 ve yukarısı olması istikametindedir. Sonuçlar, yasaldır fakat kamuoyunun vicdanını rahatlatmamaktadır. Tüm kadife darbelerde darbe süreci, seçim sonuçlarının birbirine çok yakın olması üzerine başlatılmıştır. 

2- 16 Nisan 2017 referandum sürecinde Hayır kampanyası için sahaya fi ilen çıkmış olan Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, Meral Akşener gibi liderler, oy hırsızlığı yapılacak imajı oluşturacak tarzda ısrarla sandıklara sahip çıkılmasını istemişlerdir. 

3- Sandık başkanlığı yapmış olanların beyanlarına göre seçim günü saat 08.00 civarında HDP ve CHP’li avukatlar, sandıklara gelip “mühürsüz zarf ve oy olup olmadığını” sorarak bir bilgi havuzu oluşturmuşlardır. 

4- Seçim gecesi sandıkların sayımları tamamlanmadan CHP sözcüsü, CHP genel merkezinde, YSK’nın, mühürsüz oy pusulaları kararını eleştirerek “2,5 milyon oyun şaibeli olduğu”, “gizli sayım yapıldığı”, “ıslak imzalarda sorunlar olduğunu” ilan etmiştir. 

5- Kadife darbenin merkez beyni olan Soros’un seçim sonrasında Türkiye’ye gelmiş olmasının özel bir amacı ve mesajı vardır. 

6- Referandum sonuçları tam açıklanmadan Kadife darbeci ekibin yayın organı gibi davranan Fox TV tarafından referandum sonuçlarının şaibeli olduğuna ilişkin bir kampanya başlatılmış ve farklı siyasiler üzerinden bu mesaj tekrarlanmıştır. 

7- Medyada yer alan fotoğrafl ar referans alındığında BBC ve CNN, Taksim Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi Taksim Meydanı’nda yayın yapmak üzere karargâh kurduğu görülmektedir 

8- Seçim sonuçları ile ilgili CHP’nin açmış olduğu “seçim sonuçları şaibelidir” kampanyasına anında Batı medyasından destek gelmiştir. AB basınında bu yönde geniş kapsamlı yayınlar yapılmıştır/yapılmaktadır. 

9- AB liderleri, “seçim sonuçlarının şaibeli” olduğu imajını oluşturacak tarzda açıklamalar yapmıştır. 

10- AGİT’nın seçim süreci ile ilgili hazırladığı ön raporda, seçimde şaibe olduğuna ilişkin olumsuz ifadeler yer almış ve ön raporun açıklanması ile dünya kamuoyu yönlendirilmiştir. 

1- 850 bin civarında oyun iptal edilmiş olması, seçim süreci ile ilgili insanların kafasında şüphe oluşmasına sebebiyet vermiştir. 

12- YSK’nin çok yüksek gerilimli bir ortamda referandum yapıldığını göz önüne almadan ve mühürsüz oy oranı ortaya çıkmadan, oy kullanma sürecinde, “mühürsüz oy pusulaları ve zarfl arın geçerli olduğuna” karar vermesinin ne tür sıkıntılar ortaya çıkarabileceğini göz önüne almaması ve fakat “mühürleme işlemi yapmayan sandık başkanı ve üyelerinin hakkında suç duyurusunda bulunulması gerektiğini” belirtmiş olması, şaibe propagandası yapanların eline koz vermiştir. 

13- Hem CHP, hem de bireyler, referandumun iptal edilmesi için YSK’ya başvurmuşlardır. YSK, referandumun iptalini reddetmiştir. Bundan sonra iç hukukun gerektirdiği tüm mercilere baş vurulacak; istenen sonuç alınamadığı taktirde AİHM’e gidilecektir. AGİT raporunu göz önüne aldığımızda AİHM, referandum sonuçlarının şaibeli olduğu gerekçesiyle referandumun iptal edilmesine veya şaibeli olduğuna karar verebilir. Bu durumda Türkiye’deki gerilim artacak, siyasi iktidara karşı olan gayrı memnunların sokağa çıkmaları çok daha fazla kolaylaşacaktır. Uluslararası baskı yoğunlaşabilecektir. Kadife darbeci beyin takımının da istediği budur. 

14- CHP, “referandumu şaibeli görüp, tanımadığını” açıklaması ve “Meclis’ten çekilmekle” ilgili birbirine zıt beyanlarda bulunması, bir şuur altı oluşturmak ve geleceğe dönük bir hazırlık yapmakla ilgili olabilir. AİHM kararına göre hareket edeceği anlamına da gelebilir. CHP Referandum sürecinde ve sonrasındaki çalışmaları ile Kadife darbe sürecini yürütecek Çatı Kuruluş haline gelmiştir. 

15- Kadife darbelerde seçime doğru gerilim ortamının yükselmesi, darbeciler tarafından arzulanan bir durumdur. Gerilim, insanların kolaylıkla tahrik edilip eylemlere girmesine, eylemleri desteklemesine imkan sağlamaktadır. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere AK Parti kadroları referandum boyunca gerilimi yükselterek kutuplaştırma üzerinden kendi tabanını bütünleştirip oylarını artırmayı ve bloke etmeyi strateji olarak benimsemişlerdir. Referandum sonuçları üzerine yaptıkları yorum ve değerlendirmelerde de aynı kutuplaştırıcı dili kullanmışlardır. Hayır kampanyasını yürütenler, referandum sürecinde çok daha sakin, birleştirici, bütünleştirici bir dil kullanarak AK Parti’nin stratejisini bozmuşlardır. Ancak muhalefet Referandum sonuçları üzerine gerilimi yükselterek Kadife darbe için kendi kitlelerini diri tutmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla gerek Cumhurbaşkanı ve gerekse AK Parti kadroları, hem referandum öncesi hem de referandum sonrasında kullandıkları dilden dolayı gerilim ortamının doğmasına katkıda bulunmuşlar, adeta Kadife darbecilerin ekmeğine yağ sürmüşlerdir. Bu konu gelecek sayılarda daha ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır

Kadife darbelerin teori ve pratiğini daha ayrıntılı incelediğimizde, daha başka benzerlikler de ortaya çıkabilecektir. Bu nedenle bu yeni süreci, yeni bir kadife darbe süreci olarak değerlendiriyoruz. 5. dönemin ilk aşamasında Kadife darbecilerin amacı, gayrı memnun kitlelerde kin ve nefreti artırarak iki yıl boyunca tüm eylemlere destek vermelerini sağlamaktır. Nihai hedefl eri ise 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçtirmemektir. Bu nedenle şu sorunun cevabı, çok açık bir şekilde verilmek zorundadır: 1 Kasım 2017 seçimlerinde AKP %49,5 ve MHP %10,5 oy almışken, HDP tabanından %2-4 ve diğer partilerden %1 oy beklenirken(toplam %63-%65), Referandum sürecinde kurulan AK Parti ve MHP ittifakı niçin %51,4 oy alabilmiştir? Bu sorunun cevabı gelecek sayıda ayrıntılı bir analiz yapılarak araştırılmaya çalışılacaktır.

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...