7 Nisan 2017 Cuma

İhtilâf Ahlâkını İnşa Etme Sorumluluğu - 5: Ferdi ahlâkın güzelleştirilmesi

 (Milli Gazete)

Giriş

Geçen yazıda, kulluk ahlâkı konusu ana hatları ile ele alınıp incelenmiştir. Kulluk ahlâkını kuşanmış bir ferdin, kulluk ahlâkının gerektirdiği bazı ferdi özelliklere sahip olması (ferdi ahlâk) ve onun gereğini hayatında bizzat tatbik etmesi, yaşaması ve çevresi ile ilişkilerini ona göre düzenlemesi gerekir. Bu yazıda, bu konu ele alınacaktır.

Ferdi Ahlâk

Ferdi ahlâk, kulluk ahlâkının uzantısında muttaki, muhsin, muhlis, sâlih, birr ehli, şahit bir insan unsuru inşa etmekle alakalıdır. Tevhidi değer sistemi ferde, bizzat kendisine karşı yerine getirmesi gereken bir kısım görev ve sorumluluklar yükler. Bu görev ve sorumlulukların içselleştirilerek yerine getirilmesi, kendiliğinden icra edilmesi, insanı ve toplumu korur. 

Ferdi ahlâk, insanı iyiye, güzele götüren, mükemmelliğe ve muttakiliğe doğru yol almasını sağlayan, bir koruma sistemidir. Kulluk ahlâkının ferdin davranışlarına yansıması ve takva yolunu güvence altına almasıdır. Dolayısıyla ferdi ahlâk, ferdin ruh dünyasını kuvvetlendirecek, nefsini arındırıp zapt u rabt altına alacak emir, yasak ve mubahlarla ilgilidir. Bu emir, yasak ve mubahlar da, ferdin eylemi, arınması ve iradesinin kuvvetlenmesi ile ilgilidir.

Arınmada amaç; 1- Zihnin arınması, 2- Nefsin arınması, 3- Kalbin arınmasıdır.  İradenin kuvvetlendirilmesinden amaç; 1- Sabır-sebat, 2- Öfkeye hâkim olma, 3- İtidal üzere olmadır. 

İhtilafları tefrikaya dönüştüren, bu iki alandaki zafiyettir.

Zihinsel Arınma: Ferdi ahlâka ilişkin zihinsel arınma, temiz niyet, öğrenme, gerekli olan bilgileri edinme ve içselleştirme, iyi ve güzel olanları örnek alma, hüsnü zanda bulunma, doğruluk gibi bazı ana kavramlara bağlı olarak gerçekleşebilen bir olgudur.

Niyet, “Bir fiili, bir maksat için yapmayı düşünme ve yapmak için yönelme, bir şeyi yapmaya karar verme, azmetme, bir şeyi isteme, kastetme, murat etme” demektir (1). 

Hz. Peygamber’in (sas), “Muhakkak ki, ameller, niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır.” (2) sözü, amelle niyet arasında ciddi bir bağın var olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla ferdi ahlâk açısından temiz ve iyi niyet, önemli bir haslettir. Niyetin ana hedefi, yalnız ve yalnız Allah›ın rızasını kazanmak olmalıdır.

Güzel ahlâkın inşa edilebilmesi, ferdin bu konudaki bilgisine bağlıdır. Doğru ve sağlam bilgi edinmeden zihinsel bir arınma mümkün değildir. O nedenle bilgi, ahlâklı insanı inşa etmede bir vasıtadır; bir amaç değildir. İnsanlar için bilgi edinmenin değişik yolları vardır. Bir kısım insanlar ilimde derinleşmeli, diğerleri de onlara sorarak öğrenmelidir (9/122). “Bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” (16/43, 21/7) ayetleri, ihtilâfların tefrikaya dönüşmemesinde bir yol haritası ortaya koymakta, kesin bilgi sahibi olmadan zannî bilgilerle hareket edilmemesi gerektiğini söylemektedir.

Güzel ahlâk sisteminde elde edilen bilgi, fiile dönüştüğü zaman anlamlıdır. Buradaki bilgi, bilgili olmak amacı taşımaz; kazanılan bilginin gerektirdiği davranışı göstererek mütevazı olup mükemmele gidişi ön görür. Bilgi, arınmayı sağlamalı ve güzel amellere sebebiyet vermelidir (62/2).

Amaçsız ve pratiğe yansımayan bilgi, bilgiçlik taslamaya, övünmeye, gurur ve kibre sebebiyet verebilir; sahibinin sırtına yük olur. Bu çeşit bilgi sahipleri, Kur’an’da “Kitap yüklü merkep” (62/4) olarak tanımlanmıştır.  Doğruluk; “1- doğru olma halidir, istikamet, 2- doğruya has davranış, dürüstlük, sıdk, 3- kaidelere, ölçülere uygunluk, hilesizlik, 4- hatasızlık, yanlışsızlık, isabet.” Doğru ise; 1- gerçek, hakikat, 2- yalan olmayan, sahih, 3- yanlışsız, hatasız, yanlış olmayan, 4- namuslu, 5- akıl ve mantık ölçülerine uyan, 6- yönelmiş şekilde, doğruca, 7- dik, 8- mevsuk, doğrulanabilir, 9- hakikat, gerçek şekil, 10- kaidelere uygun.” (1) anlamlarına gelmektedir.

Nefsin ve Kalbin Arınması: Hayâ, edep sahibi olmak, iffetli olmak

İslâmî terminolojide geçen nefs ve kalp, henüz mahiyetleri çözülememiş, ‘cevher’ olarak kabul edilen birer karar mekanizmalarıdır. Gerek nefs ve gerekse kalp, değişebilirlik özelliğine sahiptir. Kur’an’da hem kalbin, hem de nefsin değişik halleri söz konusu edilir (12/53).

Hayâ ve edep kavramları, İslâm ahlâk sistemi içerisinde özel öneme sahip kavramlar olup, İslâm âlimleri tarafından üzerinde çokça durulmuştur. Râğıb el İsfehanı, hayâ kavramını; “Nefsin kendini kabih (kötü, çirkin) şeyi yapmaktan tutmasıdır.” “Hayâ insana has bir duygudur. Bununla her istediğini yapmaktan kendini alıkoyarak hayvandan ayrılır. İffet ve hayırdan mürekkeptir (oluşmuştur)...” (3) şeklinde tanımlamaktadır.

Hz. Peygamber; hayânın İslâm ahlâk sistemi içerisindeki özel önemini imanla bağlantı kurarak belirtmiştir: 

“Hayânın azlığı küfürdür” ve “Hayâ imandandır” “Hayâ, imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca parçaları darmadağın olur. Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı hayâdır.” (4, 5) 

Hayâ/edep, güzel ahlâkı koruyan önemli bir haslettir. Hayâ duygusunun kaybolduğu insanlarda, çirkinlikler meşrulaşır, kalpler kararır, nefsin esiri olarak hevâya tabi olunur (6, 7). Selmân-ı Fârisî, Müslüman kardeşlerine yaptığı bir nasihatte, hayâ duygusunun kaybının neden olacağı sonuçları, çok veciz bir şekilde özetlemiştir:

“Allah Teâlâ, kullarından biri hakkında şer ya da kötülük dilediğinde, ondan hayâ duygusunu kaldırır. Bunun sonucunda da o kişiden merhamet çekip alınır. Böylece diğer insanlar onu kötü ahlâklı haşin ve kaba biri olarak tanırlar ve bunun için de sevmezler. Bu şekilde ondan emanet (güvenilirlik) de alınır ve insanlar onu bir hain olarak görür. Sonuçta da İslâm’ın ipi onun boynundan çözülür ve lanetlenir» (8)

Hayâ/edep duygusu, insanı iffetli kılar, bakış dâhil olmak üzere her türlü haramdan sakındırır, böylelikle güzel ahlâkı korur (24/30-31, 33, 60; 23/1-7; 33/32-33.)

Güzel ahlâk için iradenin kuvvetlendirilmesi: Sabır-sebat, hevâ ve hevese hâkimiyet, öfkeye hâkimiyet, itidalli olmak, amel, eylem, fiil, gayret, güzel işler.

Gayret ve mücadele ruhu, müminin önemli özelliklerinden biridir. Değerler arası mücadele, inişli ve çıkışlıdır. Hayatın her alanında zorluklar vardır. İmanda samimi olmanın bir ölçüsü sabırlı olmaktır. Onun için sabırdan kast edilenin ne olduğunun iyi anlaşılması gerekmektedir. 

Sabır, “1- Acıya, üzüntüye, sıkıntıya katlanma; güçlük ve musibetlere dayanma, haksızlıklar karşısında, nefsi, tepkilerden alıkoyma; elde edilemeyen şeyler için kendini zapt etme; tahammül. 2- Olabilecek şeyleri telâşa kapılmadan bekleme. 3- devam etme, sebat gösterme. 4- Nefsine hâkim olmaktır.” Sebat ise, “sözde durma, ahde vefa etme, kararlı olma, yerinde durma, sabit olma” gibi anlamlara sahiptir (1).

Dikkat edilirse sabırda, çok farklı olumsuzluklara karşı itidal sahibi, tahammüllü olma ve kendini kontrol altında tutarak yapılması gereken davranışı ve tavrı ortaya koyma vardır. Sabır gösterilmesi istenen alanlar, Kur’an’da ve Hadislerde açıkça belirtilmektedir. Korku, açlık, mal, can ve ürünlerden eksilme durumlarında takınılması gereken tavır, sabrın ölçüsüdür (2/155). İman etmenin hakiki göstergesi, Allah uğrunda çekilen eziyet ve çilelere karşı tahammül gücü gösterebilmektir (29/2,3; 10; 2/214). Değişik kesimlerden gelen eziyet edici, hor görücü ve hakir görücü sözlere karşı tahammüllü olmak, sabırlı olmanın bir gereğidir ve kararlılığın bir ölçüsüdür (3/186). Sabırlı olmak ile affedici olmak arasında bir ilişki vardır ve sabredenler af edebilmeyi bilmelidir (42/43). 

İhtilâfların, tefrikaya; onun da fırkalaşmaya dönüşmemesinde en etkili unsur, Allah rızası için sabır göstermek, nefsi kontrol altına alıp hevâyı devre dışı bırakmaktır. Sabredenler, sabrettiklerinin karşılığını mutlaka Allah katında bulacaklarına olan inançlarını yitirmemelidir (39/10). Bu nedenle ferdî güzel ahlâkın toplumsallaşabilmesi için sabır konusunda tüm iman edenler, birbiri ile yarışmalıdır (3/200). Haset duygusunu yenmek, mütevazı olup kibirli olmamak, sabırlı oluşta bir ölçüdür(9). 

Unutulmaması gereken nokta, “makbul olan sabrın, musibetle ilk karşılaşıldığı andaki sabır” olduğudur. Bu nedenle ihtilâfla ilk karşılaşıldığı zamanki ilk tepki ve tavır önemlidir. İhtilafın tefrikaya dönüşmemesi için, gösterilecek olan sabır, sadece Allah rızası için yapılmış olmalıdır (74/7). Değişik olumsuzluklar karşısında sabırlı olmak zordur, kolay değildir. Böyle yüksek bir ruh haline ulaşıp, güzel ahlâk sahibi olmak için sabırlı olma konusunda Allah›tan yardım talep edilmelidir (16/127).

Sabır, iradenin kuvvetlendirilmesi için ortaya konan bir tavırdır. İrade kuvvetlendikçe, hevânın insan üzerindeki etkisi, kırılır, fitne ve fesat önlenir; ihtilâfların tefrikaya dönüşmesine mani olunur (23/71; 38/26; 4/135; 79/40-41). O nedenle hevâsını ilâh edinenlere tâbi olunmaması, itaat edilmemesi gerekir (18/28; 42/15; 2/120; 5/48, 49, 77;  6/56, 150;  45/18;  13/37).

Öfkeye Hâkimiyet

Öfke, şiddetli kızgınlık hissi, hiddet ve gazap demektir. Birey için güzel ahlâk açısından tehlikeli bir özelliktir. Halk arasında ‹öfke ile kalkan, zararla oturur›, ‹öfkede akıl olmaz› deyimleri, öfkenin tehlikeli boyutunu belirtmektedir. Hz. Peygamber, günlük hayat içerisinde yaptığı sohbetlerde sık sık «öfkelenmeyin!» uyarısında bulunmuştur (10).

Öfkelenme anı, genellikle insanın kontrolünü kaybedip, nefsine ve şeytana zayıf düştüğü andır. Güzel ahlâk sahibi olmak, nefse ve şeytana karşı dik durmakla mümkündür. Güzel ahlâk için öfkenin zapt u rabt altına alınması gerekmektedir. Bu nedenle Kur’an, öfkelenmemeyi muttakilerin bir vasfı olarak göstermektedir(3/134).

Sonuç: Ferdî Güzel Ahlâkın İnşası İçin İtidal Sahibi Olmak, Ölçülü Olmak/ Ölçülü Davranmak.

İtidal, 1- Aşırı olmama, ortalama halde olma, ölçülülük, 2- Yavaşlık, yumuşaklık, 3-  Soğukkanlılık, 4- Uygunluk, 5- Denge anlamlarına gelmektedir (1). Çok anlamlı olan kelimenin anlamlarının hemen hemen hepsi, güzel ahlâkla ilgilidir. Yürüyüşte, konuşmada itidâl sahibi olmak güzel hasletlerdendir: 

“«Ey oğlum, dosdoğru namazı kıl, ma›ruf olanı emret, münker olandan sakındır ve sana isabet edene (musibetlere) karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.

«insanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.»

«Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.»” (31/17-19).

Güzel haslet; ne cimrilik yapmak, ne de müsrif olmaktır; orta yolu izlemektir (25/67; 17/29). Alışverişte, ölçü ve tartıda hile yapmamak, taşkınlık yapmamak, haksızlık yapmamak da ölçülü oluşun bir gereğidir (55/7-9). Sevgi bile bir ölçü içerisinde muhataba yöneltilmelidir. “Hz. Muhammed (sas): Dostunu severken ölçülü sev, günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da buğzunu ölçülü yap, günün birinde dostun olabilir.” (11) buyurmuştur.

Sevgide bile ölçülü olmamız gerektiğine göre, fikirlerimizde, muhataba davranışımızda, tartışmalarda ölçülü olmalıyız ki, ihtilâflarımız, tefrikaya dönüşmesin ve de fırkalaşma meydana gelmesin.

Ve, “Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fırka, 

kendi elindeki ile övünüp sevinç duymakta, böbürlenmektedir “(30/32) ilâhi emrini her zaman hatırlayalım.

Kaynaklar

1- Doğan D.M., Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 2005.

2- Buhâri, Bed›ü›l-Vahy 1, Itk 6, Menâkıbu›l-Ensâr 45, Nikâh 5, Eymân 23, Hiyel 1; Müslim, İmâret 155, (1907); Ebu Dâvud, Talâk 11, (2201); Tirmizi, Fedâilu›I-Cihâd 16, (1647); Nesâî, Tahâret 60, (1, 59, 60).

3- Râğıb el İsfahani, Müfredat, (Çeviri), Pınar Yayınları, İstanbul, 2007.

4- Ebu Davud, Edeb 6, (4790); Tirmizî, Birr 41, (1965).

5- Buharî, İman, 16; Müslim İman, 57 59)

6- Muvatta, Hüsnü›l-Hulk 9, (2, 905); İbnuMâce, Zühd 17, (4181, 4182).

7- Buhârî, îmân 3; Müslim, îmân 58. Ayrıca bk. EbûDâvûd, Sünnet 14; Tirmizî, Birr 80; Nesâî, îmân 16; İbniMâce, Mukaddime 9.

8- Tirmizî, Birr 47, (1975); İbnuMâce, Zühd 17, (4185).

9- Tirmizî, Kıyamet 59, (2514).

10- Buhârî, Edeb 76; Tirmizî, Birr 73 (2021); Muvatta, Hüsnü›l-Hulk 11,(2, 906).

11- Tirmizî, Birr 60, (1998).

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...