(Milli Gazete)
Giriş
“Laiklik” ve “Sekülerlik” kavramlarının anlam alanları ve
tarihsel gelişimleri, göz önüne alındığında “din ve devlet ayrımı” yahut da
“din işleri ve devlet işlerinin ayrımı” şeklinde formüle edilebilecek kavramlar
olmadığı rahatlıkla görülebilir. Kavramların gerçek boyutları ile ortaya
konabilmesi için tarihi arka planı göz önüne almak, onu tartışmak
gerekmektedir. Söz konusu kavramların tarihin bir döneminde aniden ortaya
çıkmadıkları, çok uzun bir tarihi geçmişleri olduğu, varlık teorisi, bilgi
teorisi ve değer teorisi kapsamında, Yunan (Grek) - Roma-Yahudi - Hristiyan
kültürü düzleminde vuku bulan “Rönesans”, “Reform”, “Aydınlanma” ve “Modernizm”
diye isimlendirilen hareketlerin sonucunda (1) “esas” anlamlarından koparak
yeni “istilahi” anlamlara kavuştuklarının bilinmesinde fayda vardır.
Burada Laiklik, Laikleşme, Laisizm kavramlarının ortaya
çıkmasına vesile olan arka plan ele alınıp incelenmektedir.
Laik Kavramının Ortaya Çıkış: Esas Anlamı
“Laik” kelimesi Grekçe olup ‘laos’ kökünden türetilmiştir.
‘Laos’, ‘halk’, ‘avam’, “ahali”, “reaya” anlamındadır. Laos’tan ‘laikos’
türemiştir. ‘Halktan adam’ demektir. Kelimenin Klasik Grekçe’deki anlamı ‘ferdi
kişi’, ‘belirli bir şeye bağlı olmayan’dır. Bu kelime, Geç Latince’de ‘laicus’,
Fransızca’da ‘lai’ ve İngilizce’de ise ‘lay’ şeklini almıştır. Terim olarak
anlamı, genel olarak, ‘belirli bir meslek grubuna dâhil olmayan kişi’, “belirli
bir sınıfa dâhil olmayan kişi” demektir. Özel anlamları ‘rahipler sınıfının
dışında olan kişi’ ve/veya, ‘bu sınıfa dâhil olup da hizmet ve el işleriyle
meşgul olan kişi’, olmaktadır. Görülebileceği gibi ‘Laik’ kelimesinin esas
anlamı, köken olarak ‘dinin karşıtı olan kişi’ değil, bir müessese olan ‘kilise
mensuplarının/ruhbanın (clerical)’ dışındaki kişi’, ‘avam’dır. Ruhbanlar
‘havass’dır, laikler ise ‘avam’dır (1).
Grekçe’de, “halk’’ kavramını ifade etmek üzere iki ayrı
kelimeden söz edilebilir. Bunlardan birisi, “aristokratlar (zadegan)” sınıfının
dışında olan kitleyi ifade eden “demos” kelimesidir. Bu kelime, bu sebeple,
aynı zamanda, siyası iktidardan pay alamayan kesimi de ifade etmektedir.
İkincisi ise, din adamları (klerikaller) sınıfının dışında kalan kitleyi ifade
eden “laos” kelimesidir. Laos ile ifade edilen kitle içerisine, siyasi iktidarı
elde tutan krallar da dâhildir. Nasıl ki Demos, aristokratların ve/veya siyasi
iktidarın düşmanı olan değil, sadece onun dışında olan kitleyi ifade etmekte
ise, benzer şekilde, laos da, din adamları ve/veya din adamları tarafından
temsil edilen din kurumunun düşmanı olan değil, o kurumun dışında olan kitleyi
ifade etmektedir.
Eski Ahit’te mevcut olmayan, Laos’dan türetilen “laik”
kelimesi, din adamları (klerikaler) dışındaki kitleyi ifade etmesi anlamında
miladi ilk asırda RomaIı Clement tarafından, laiklerle ruhbanların
münasebetlerinden bahseden bir pasajında kullanılmıştır (1).
Ruhbanlar ve diğerleri şeklinde bir ayırıma gidilmesinin
sebebi, Hıristiyanlık düşüncesinde ruhbanlara/Din Adamlarına atfedilen anlam
ile ilgilidir. Hıristiyanlığın kutsal ve bağlayıcı referansları İnciller,
Resullerin işleri, Havari mektupları ve Kilise konsüllerinin tespit ettiği
temel iman esaslarıdır. Hz. İsa’dan sonra onun vahiyleri, Resul ve kilise
azizlerine intikal etmeye devam etmektedir (2). Pavlus’a, göre “Havariler,
Mesih’in hizmetçileri ve Allah’ın sırlarının kâhyalarıdır. İnsan bunu böyle
bilmelidir.” “Vaiz ve Resul olarak imanda ve hakikatte milletlerin muallimi
olarak ben tayin olundum” demektedir (Timoteosa 1,2: 71; Timoteosa II, 1:11)
Görülebileceği gibi Hıristiyanlık düşüncesinde hiyerarşinin
zirvesinde “Tanrı” en alt basamağında da “halk”, Tanrı ile halk
arasında ara katman olarak “ruhbanlar” yer almaktadır. Ruhbanlar böyle bir
konumda olunca bu sınıfa dâhil olmayanların durumunu belirleyecek bir kavrama,
ihtiyaç hasıl olmuştur; o da, yukarıda ifade edilen laik kelimesidir. Bu
nedenle Hıristiyanlıkta toplum ruhbanlar ve laikler/sekülerler olarak iki ana
sınıfa ayrılmışlardır (1,2).
‘Ruhban olmamak’ terimi ‘Kilise kurumu mensubu olmamak’
anlamındadır. Bundan dolayı laik, ruhban olmayan, ama Hıristiyan olan sıradan
insan demektir (1). Bu sınıflandırma ile Kilise, Kilise kurumu içi ve Kilise
kurumu dışı şeklinde iki ayrı varlık alanına bölünmüştür. Bu iki sosyal alan
birbirlerinin düşmanı değil birbirlerinin tamamlayıcılarıdır. Ancak ruhbanlar
“Tanrı’nın” memurları ve laikler de kul/reaya taifesidir.
Laik kelimesinin esas anlamı buydu. Ancak tarihi süreç
içerisinde esas anlamında meydana gelen kırılmalar sonucu kelime yepyeni bir
anlam, ıstılahı anlam, kazanmıştır. Aşağıda bu sürecin kısa bir özeti
verilmektedir.
“İki-Kılıç” Doktrini; Regnum-Sacerdotium
Batıda Hıristiyanlığın yasak olduğu dönemlerde
Hıristiyanlar, Roma’nın zulmünden korunmak amacıyla Matta İncili’ndeki
“Kayzer’in/Sezar’ın Hakkını Kayzer’e/Sezar’a ve Allah’ın Hakkını Allah’a verin”
(Matta, Bab:22., Ayet:21) ayetini bir ilke olarak benimseyip mücadelelerini
buna göre yapmışlardır. Hıristiyanlığın iki büyük kurucusu olan Aziz Petrus ve
Aziz Pavlus (St. Peter ve St. Paul) bu yaklaşımla, “dünyevilik” ile “uhrevilik”
, “dünya işleri” ile “din işleri” ve “dünyevi güç merkezi” ile
“ruhani güç merkezi” ayrımı yaparak Hıristiyanlığın dünya işlerini, krallara,
imparatorlara bıraktığı, dolayısıyla kendilerinden tehlikeli olmadığı mesajını
Romalı İmparatorlara vermek istemişlerdir (1).
Ancak Hıristiyanlık meşruiyet kazanıp açık faaliyet gösterip
kuvvetlenince, bu ilke terk edilmiş; bunun yerine “İki-Kılıç Doktrini”
savunulmaya başlanmıştır. İki-Kılıç Doktrini, Luka İncili’ndeki “Ve onlar: Ya
Rab, işte, burada iki kılıç, dediler. İsa onlara:”Yeter”, dedi.” (Luka.,
Bab:22., Avet:38) ayetine dayandırılmıştır. Buradaki İki Kılıç ile “Tanrı’nın
Hristiyanlığı korumak üzere verdiği iki güç kaynağı” kast edilmektedir. Bunlar
“Dünyevi İktidar (Regnum)” ile “Ruhani İktidar (Sacerdotium)’dır”(1,2).
İki Devlet: Dünya Devleti-Sitesi (civitate terrana) ve
Tanrı Devleti –Sitesi (civitate- dei)”
Hristiyan Teolojisinin önemli isimlerinden Saint
Augustin-Aziz Augustin (354-430) yazdığı eserde, Roma’nın yıkılışının sebebini,
“iki devlet”in, “Dünya Devleti-Sitesi (civitate terrana) ve Tanrı Devleti
–Sitesi (civitate- dei)”, yanlış konumlanması, aralarındaki
ilişkinin yanlış kurulması olarak açıklamaktadır. Saint Augustin’e göre
(354-430) “İlk Günah sonucunda Cennet’ten kovulmuş olmasından beri dünya iki
ayrı siyasi varlık alanına taksim olunmuştur. Bunlardan birisi, “Tanrı Devleti
–Sitesi” (civitate- dei) diğeri de Yeryüzü/Dünya Devleti-Sitesidir (civitate
terrana). Tanrı Devleti (Sitesi) gelecekteki Tanrı ülkesinin bütün
yurttaşlarından, yani Tanrı’nın inayetine mazhar olmuş, günahlardan arınmış
mü’minlerden kurulu olacaktır. Buna mukabil Yeryüzü (Arz) Sitesi (Devleti) ise
kötü’ye, Şeytan’a boyun eğmiş olanlardan kurulmuş olacaktır. Dünya Devleti
acımasız, gaddar, işkenceci, savaşçı, baskıcı ve entrikacıdır. Tanrı devletinde
ise ebedi huzur, sükûn, huzur ve mutluluk, ahlak ve adalet vardır. Hz. İsa’nın
amacı bu tür bir yaşam tarzıdır. Bizim görevimiz, bu anlayışa uygun bir devlet
kurmak için çaba göstermektir. Bütün insanlık tarihi, bu ikisinin arasındaki mücadelenin
ve gitgide birbirlerinden ayrılmalarının bir sürecidir.” (1, 3).
Aziz Augustin yazdığı eserle Hristiyanlığı etkisi altına
alacak olan bir devlet ve tarih felsefesi geliştirmiş ve iki devletin kilise
çatısı altında olması gerektiğini savunmuştur.
İki Kılıç ve İki Devlet doktrinlerinin temelleri,
Hıristiyanlığın kutsal kitaplarında yer almaktadır. Hıristiyanlığa göre
“Baba kimseye hükmetmez, hükmü oğula vermiştir” (Yuhanna, 3:17; 5:22-23;
27:47). “İsa ise her hükümetin başıdır” (Koloselilere, 2:10). “İsa’nın hakikati
resullerdir” (II. Korintoslulara, 11: 13). “Resuller Rabbin verdiği yetkilere
göre hareket ederler” (II. Korintoslulara, 13:11). “Bedenin kurtarıcısı Mesih
aynı zamanda Kilisenin başıdır” (Efesoslara, 5:23). “Kilise, Mesih’in kendi
bedenidir” (Koloselilere, 1:18, 24). “Kilisenin başında bulunan Papa
resullerden vahy almaktadır. Papa masum ve yanılmazdır.” (2)
Bu esaslara dayalı ve “Kayzeryo-Papizm” olarak da
adlandırılan “Papalık Doktrinini” (Papal Doctrine), Papa I. Leo (440-561)
tarafından, “Papa’nın İsa tarafından St. Peter’e verilen yetki ve
fonksiyonlarının meşru varisi ve halefi olduğunu ve buna dayanarak monarşik
fonksiyonlara sahip olduğunu”, “ruhani ve dünyevi iktidarın başının Papa ve din
adamları olması gerektiğini” ileri sürerek savunmuştur (1). Benzer şekilde 11
asırdan itibaren Papa VII. Gregoria, bu iki iktidarın ruhani iktidarın
başkanlığında birleştirilmesini savunmuştur. Bunun için Pavlus’un “Mademki biz
size ruhani şeyler ektik, sizin cismani şeylerinizi biçeceksek, büyük şey mi?
Eğer başkaları size hâlâ hâkimiyette hissedar iseler, biz daha ziyade değil
miyiz?” (I. Korintoslulara, 9: 11-12) sözlerini mücadelesine dayanak olarak
kullanmıştır.
Batı’da Kilise-Devlet İlişkisi: Üç Model
Batı’da, Kilise-Devlet ilişkisi, ana hatlarıyla,
Hıristiyanlığın yasak olup olmamasına ve “dünyevileşmenin” olup olmamasına
bağlı olarak üç farklı modele göre şekillenmiştir (1, 2, 4):
•Ortodoks Kilisesi ve “Bizantinizm” Modeli (Tabi
Klerikalizm)
•Katolik Kilisesi ve “Kayzeryo-Papizm” Modeli (Metbu
Klerikalizm)
•Seküler/Laik Model (Protestan Kilisesi ve Katolik Kilisesi)
Ortodoks Kilisesi ve Bizantinizm modelinde (Tabi
Klerikalizm), Ortodoks Kilisesi, (Bizans İmparatorluğunun çok güçlü olduğu bir
dönemde doğmuştur.) devlete bağlıdır(1,2). Katolik Kilisesi ve
Kayzeryo-Papizm Modelinde (Metbu Klerikalizm), yukarıda ana hatları ile
açıkladığımız iki devlet, iki kılıç, iki iktidar, kilisenin altında ruhani
liderliğin önderliğinde birleştirilmiştir. Bu güçlerin her ikisini birden
nefsinde toparlayan papalar, “İmparator-Papa” kimliği kazanmışlardır (1)
Sonuç:
Papalık makamının, kendisine bağlı Kilise teşkilatları
vasıtasıyla, Katolik olan memleketlerdeki siyasi iktidarlar üzerinde kurduğu
büyük baskı ve otorite, zamanla tepki almaya başlamış ve milliyetçilik
duygularını harekete geçirmiştir. Almanya, İngiltere gibi ülkelerde Katolik
Kiliseleri, ‘Roma’nın ajanı’ olarak görülmeye başlanmış ve “Milli Kiliseler
fikri” ortaya atılmıştır (1). Almanya’da Lutheran Protestan Hareketi,
İngiltere’deki Anglikanist Protestan Hareketi ortaya çıkmış ve Calvin ve
Zwingli Protestan Hareketlerinin de Kuzey ve Kuzey Batı’da önemli etkileri
olmuştur. Bütün bu Protestan hareketlerin neticesi, anlam alanının geçen yazıda
incelediğimiz Sekülerizmin ortaya çıkması olmuştur.
Almanya ve İngiltere’nin aksine Fransa’da Kiliseye karşı
mücadele, çok sert ve şiddetli olmuştur. Bu mücadele sürecinde Papalık makamına
tepki olarak Protestan olmayan bir Milli Katolik Kilisesi
(Gallikanizm) ve Laiklik, Laisizm, Laikleşme ortaya çıkmıştır.
Öyleyse Laiklik, Laisizm, Laikleşme nedir? Sekülerlik,
Sekülarizm, Sekülerleşme ile aralarında ne ilişki vardır? (Devamı Var).
Kaynaklar
1-Hocaoğlu, D., Laisizm’den Milli Sekülerizm’e Laiklik
Sorununun Felsefi Çözümlenmesi, Selçuk Yayınlar, Ankara, 1995, S:
48-52, 80-90, 100-150.
2-Bulaç A., İslam ve Modern Zamanlarda Din-Devlet İlişkisi,
Cogito, Laiklik, Sayı 1 Yaz 1994, Yapı Kredi Yayıncılık, İstanbul, Mayıs 2007,
S:67-87)
3-Öktem N., Dinler ve laiklik, Cogito, Laiklik, Sayı 1 Yaz
1994, Yapı Kredi Yayıncılık, İstanbul, Mayıs 2007, S:33-49
4-Altındal, A., Laiklik Enigmaya dönüşen Paradigma, Alfa,
İstanbul, 2007, S:6-10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder