(Milli Gazete)
Giriş
Sovyetler birliğinin çöküşünden sonra, NATO’nun devam edip
etmemesi, düşman ortadan kalktığı için, üye ülkeler tarafından tartışmaya
açılmıştır. NATO’nun varlığının devam edebilmesi için 1995 yılında, dönemin
NATO Genel Sekreteri Willy Claes, “Batı ve NATO için en ciddi tehlikenin”,
‘İslamcı terörizm’ olduğunu ifade ederek Sovyet sonrası dönem için yeni bir
düşman bulmuş ve üye ülkeler tarafından kabul edilmesi sağlanmıştır (1). Bu
düşman değişikliğinden sonra NATO’nun çalışma alanı, Büyük Ortadoğu olarak
belirlenmiştir.
Burada, NATO’nun Büyük Ortadoğu coğrafyasına gelip yerleşebilmesi için belirlediği strateji ve bu stratejinin, AKP yöneticilerinin 2002’deki “fabrika ayarlarına dönmesi” ile ilgisi tartışılacaktır.
“Yeni NATO Konsepti” ve “Büyük Ortadoğu Coğrafyası”
NATO zirvelerinde NATO’nun kuruluş konsepti yol boyu
değiştirilerek son derece esnek bir şekle sokulmuştur (1-6). Yeni
NATO stratejik Konseptinde NATO ülkelerine yönelen tehditler, Avrupa-Atlantik
çevresindeki istikrarsızlıklar, ekonomik, sosyal, etnik, mezhebi gerilim ve
çatışmalar, yetersiz veya başarısız ihtilallar, insan hakları
ihlalleri, devletlerin dağılması, kitle imha silahlarının yayılması,
terörizm ve sabotaj gibi tehlikelerdir.
24 Ekim 2003’de, Prag’da gerçekleştirilen ‘NATO ve
Büyük Ortadoğu’ adlı konferansta, NATO Konseyi Daimi Üyesi R. Nicholas Burns’ün
yaptığı ‘Yeni NATO ve Büyük Ortadoğu’ adlı konuşmasında, NATO’nun yeni görev
alanının “Büyük Ortadoğu Coğrafyası” olduğunu açıklamıştır:
“…Hem kavramsal yönelimimizle hem de askeri gücümüzle doğuya
ve güneye konuşlanmak zorundayız. NATO’nun geleceğinin doğuda ve güneyde
olduğuna inanıyoruz. Bu da Büyük Ortadoğu’dur.” (5)
ABD, Sovyet sonrası dünya hâkimiyeti için öngördüğü “21.
Yüzyıl Amerikan Yüzyılı Projesinin (PNAC)” bir alt projesi olan “Büyük Ortadoğu
Projesi” kapsamında, “22 ülkenin sınırlarının değiştirilebilmesi” için NATO’yu
bir araç olarak kullanmak istemektedir. Bu amaçla her fırsatta Büyük Ortadoğu
coğrafyasını tehdit unsuru olarak göstermektedir:
“Burns: Krizlere verilecek karşılık ya bir savaş görevi veya
bir rehine kurtarma operasyonu ya da Fransa, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve
Birleşik Devletlere yönelecek tehdidin kaynağı olabilecek Orta ve Güney Asya,
Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde gerçekleştirilecek barış gücü
operasyonları şeklinde olacaktır. Söz konusu küresel tehdit Amerikan halkını ve
aynı zamanda, NATO içinde yer alan bir süre sonra sayısı yirmi altıya çıkacak
olan- on dokuz ülke halkının tamamını da etkileyen en büyük tehdittir. Bu,
temel bir değişim işaretidir.” (5)
ABD, Büyük Ortadoğu Projesini en az zayiatla uygulayabilmesi
için pek çok ülkeyi, projeye taşeron olarak dâhil etmeye çalışmaktadır.
‘Akdeniz Diyaloğu’ bunlardan biridir:
“Söz konusu Büyük Ortadoğu’daki bu stratejiyle ilgili bir
başka boyut ise şudur: NATO 1995 yılından bu yana, İsrail’in yanı sıra Mısır ve
Ürdün’le birlikte Kuzey Afrika’daki Arap ülkelerinin yer aldığı toplam altı
Arap ülkesinin bulunduğu, “Akdeniz Diyaloğu” adıyla anılan bir program
geliştirmiştir… (5)”
ABD’nin Mısır’da İsrail karşıtı Müslüman Kardeşler
Hareketine karşı, tüm demokrasi, özgürlük ve insan hakları söylemlerinin
tersine, Sisi darbesini desteklemesinin sebebi, Mısır’ın “Akdeniz Diyaloğu”
içerisinde yer almış olmasıdır.
NATO yukarıda hedeflediği alana girebilmek için gerekli alt
yapı çalışmalarını yapmakta bu coğrafyada krizler çıkarmakta, kaos meydana
getirmekte; sonra da bunu müdahale gerekçesi yapmaktadır. Dün El Kaideyi icat
edip Afganistan ve Irak’ı işgal eden ABD, bugün DAEŞ(İŞİD)’i icad edip Irak,
Suriye ve Türkiye’yi bölmek istemektedir. Türkiye ile İŞİD arasında ilişki
kurulmasının(!), MİT Tırlarının iki de bir gündeme getirilmesinin, İŞİD’e karşı
mücadelenin Esed’e karşı mücadeleden öne çekilmesinin ve bu mücadelenin 10 yıl
süreceğinin söylenmesinin, PYD’nin stratejik ortak seçilmesinin sebebi, ana
hedefin Türkiye olmuş olmasından dolayıdır. Büyüyen bir Türkiye, Bölgesel bir
güç olmak isteyen Türkiye istenmemektedir. Hele Türkiye’nin eksen
değiştirmesine hiç tahammülleri yoktur.
2006 yılında ABD’nin düşünce üretim merkezi CSIS’de (Center
for Strategic and International Studies) ‘Tarafsız Akıllı Güç Komisyonu’
(Comission on Smart Power) kurulmuş ve bu komisyon ‘Daha Akıllı, Daha
Güvenli Amerika’ (A Smarter More Secure America) adlı bir rapor hazırlamıştır.
Raporda, ABD’nin küresel imparatorluğu için alınması gereken önlemlere ve izlenmesi
gereken politikalara ve Stratejilere yer verilmektedir (7, 8, 9). ABD, 2006
yılından itibaren “akıllı güç” dediği, “sert güçle” “yumuşak gücü” birlikte
kullanmayı benimsemiştir. Yeri geldiğinde yumuşak güç, yeri geldiğinde sert güç
kullanmaktadır. ABD, ‘Yumuşak güç’, kullanarak kendi menfaatine olanı,
müttefiklerin menfaatine imiş gibi sunup kabul ettirmeye çalışmaktadır. Kabul
etmeyenlere de, sert gücünü göstermektedir. Bu şekilde liderliğini sürdürmek,
rakiplerini tasfiye etmek istemektedir (7, 10). Eğer bunun için “Hükümetlerle
dayanışma içerisine girilemez ise halklar hedef alınıp halkların desteği
sağlanmaktadır” (11).
Taksim Kadife Darbe sürecine, 1 Kasım sonrası AKP
yöneticilerinin söylemlerindeki 180 derecelik dönüşüme ve Rus uçağının
düşürülmesine bu açıdan bakılmalıdır.
“Fabrika Ayarlarına Dönmek”
Başbakan Erdoğan, 25 Ocak 2013 tarihinde Kanal 24’teki bir
programda, AB ile ilgili şikâyetlerini dile getirerek Putin’e, ‘Alın bizi
Şangay Beşlisine, AB’yi unutalım’ şeklinde bir teklifte bulunduğunu beyan
etmiştir. Bu, Türkiye’nin yeni bir eksende konumlanması manasına gelmektedir.
Taksim Kadife Darbe Sürecinin, bu ve benzeri açıklamalardan sonra
başlatıldığını göz önüne aldığımızda; HDP operasyonu ile AKP’nin, 7 Haziran
seçimlerinde tek başına iktidar olması engellenmiştir. NATO operasyonu ile Rus
uçağı düşürülerek Türkiye ile Rusya karşı karşıya getirilerek ŞİO’nun NATO’ya
alternatif olması ortadan kaldırılmıştır.
Şubat 2011’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘’NATO
Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne
işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale
yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya’ya
nasıl müdahale edilebilir? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle
bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez’’ (12) derken, gerçeği görmüş ve
gerçeği söylemiştir. Ancak “konuşulamayacağı” söylenilen harekâta Türkiye,
hangi kapsamda olursa olsun katılmış; NATO’nun Libya’ya müdahalesini meşrulaştırmış,
böylelikle “yeni konsepte” uygun olarak NATO, Libya üzerinden Büyük Ortadoğu
coğrafyasına girmeyi başarmıştır.
Dün NATO’nun ne işe var Libya’da diye sorgulama yaparken;
bugün, ABD’nin, NATO’nun, Rusya’nın, Almanya’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin, ne
işi var Suriye’de? Diye sorgulama yapmamız gerekmez mi?
Dün, haklı olarak “NATO’nun Libya’da ne işi var” denirken;
bugün, Suriye’ye davet edilmesi ve bunun için tüm üslerin ve hava alanlarının
açılması, AKP yönetiminin 2002 fabrika ayarlarına dönmesi manasına gelmektedir.
Çünkü:
‘’Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 25.06.2004, Bugün sadece
Avrupa demokrasilerini korumuş, savunmayı müşterek bir çaba haline getirmiş bir
ittifaktan bahsetmiyoruz. Aynı zamanda Avrupa bütünleşmesinin yolunu açmış,
Balkanlara istikrar getirmiş, farklı bir kıtadaki Afganistan’ın istikrar ve
güvenliğine destek olan bir NATO’dan söz etmekteyiz. Bugün Kuzey Afrika’dan
Avrasya’ya kadar geniş bir ortaklık ağına sahip, tüm ortakları meyanında
Akdenizli ortaklarıyla kurduğu diyaloğu güçlendirmek isteyen, Ortadoğu ülkelerine
işbirliği elini uzatan, Rusya ve Ukrayna ile özel ilişkiler geliştiren bir
ittifaktan bahsetmekteyiz. Diğer bir deyişle, hür Avrupa’yı topyekûn bir askeri
saldırıya karşı savunmak amacıyla kurulan ittifakımız, stratejik bakışını
temelde Avrasya ve Ortadoğu’nun tümüne genişleten bir ortak güvenlik örgütü
haline gelmektedir. NATO artık kendini yenilemiş bir örgüttür. Bu haliyle NATO,
transatlantik camianın 21. yüzyılın getirdiği yenilik ve fırsatların karşısına
birlikte çıkma iradesini de ortaya koymaktadır. Eğer önceki kuşağın değerleri
tarihteki bu en başarılı ittifakı kurmamış olsalardı, hepimizin yakın tarihi
farklı bir şekilde yazılırdı. Bugün elimizde bir NATO ittifakı olmasaydı, şimdi
bunu kurmak öncelikli bir iştigal alanımız olurdu.’’ (13).
Sonuç: NATO Üslerinin Kapatılması için Gönüllü Kuruluşlar
Harekete Geçmelidir
Türkiye devleti başta ABD olmak üzere Şer ittifakının yoğun
baskısı altındadır. AKP yöneticileri, bu yoğun baskının altında “2002 fabrika
ayarlarına dönmek” zorunda kalmışlardır. Türkiye’yi bu baskıdan ve bu baskının
neden olabileceği zararlardan kurtaracak olan, zararları minimize edecek olan
toplumsal muhalefet, toplumsal direniş hareketidir. Tüm yabancı işgalci güçler,
bu coğrafyadan def olup gidene kadar, sivil bir mücadele, sivil bir direniş
başlatmak zorundadır, gönüllü kuruluşlar.
Henüz Vakit Varken!
Kaynaklar
1- Yaman, D., Nato’nun Yeni Görevi:
‘Terörizmle Mücadele’ ve Bu Eksende
Atılan Adımlar, Uluslararası Hukuk ve Politika Cilt 2, No: 7
ss.41-53, 2006.
2- Erol Bilbilik, NATO Zirvesi ve İstanbul Zirvesi ve
Genişletilmiş Ortadoğu Stratejisi, İstanbul, Otopsi Yayınları 2004, s: 30-35.
3- Peksarı, D. G., NARO’NUN Değişen Konsepti, Yüskek Lisans
Tezi, Kırıkkale Üniversitesi, Kırıkkale, 2006 S: 40-60.
4- Naumann K., NATO Yeni Karar Zamanı, NATO Review, Yaz
2002, S:1-6
5- Burns, R. N., Yeni NATO Ve Büyük Ortadoğu 24 Ekim, 2003
6- Özertem H.S., Rusya NATO ilişkileri, Analist
dergisi Sayı 17, Temmuz 2012, S: 42-45
7- Köymen, F.,Yumuşak Güç ve AKP’nin İkilemi, NPQ, çilt 7,
Sayı 1, 2005 S:28-29
8- Richard L. Armitage, Joseph S. Nye, Jr. et all, CSIS
Commıssıon On Smart Power, A smarter, more secure America, 2007.
9- Eslen,N., “ Küresel Üstünlük Kurmak için yeni
Konsept: Akıllı Güç”, Radikal, 18.1.2009
10- Richard L. Armitage- Joseph S. Nye Jr. (The Washıngton
Post) 11 Eylül Travmasından Çıkma Zamanı, Radikal 10.12.2007
11- Yıldızoğlu, E., Dikkat ‘Akıllı Güç’ Geliyor
Cumhuriyet 19.01.2009
12- Erdoğan, R.T. , ‘NATO’nun Libya’da Ne İşi
Var’, NTV, 28.02.2011
13- Erdoğan,R.T.,: “Nato’nun Açık Kapı Politikası Devam
Etmelidir. Bu, Tercihten Ziyade Zorunluluktur.” AK Parti 25.06.2004
http://www.akparti.org.tr/site/haberler/basbakan-erdogan-natonun-acik-kapi-politikasi-devam-etmelidir-bu-tercihten-/2814#1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder