25 Aralık 2015 Cuma

FABRİKA AYARLARINA DÖNMEK DEMEK BÜYÜK ORTADOĞUYU İŞGAL ETMEK İSTEYEN NATO YA ÜSLERİ AÇMAK DEMEK MİDİR - 2

 (Milli Gazete)

 Giriş

Sovyetler birliğinin çöküşünden sonra, NATO’nun devam edip etmemesi, düşman ortadan kalktığı için, üye ülkeler tarafından tartışmaya açılmıştır. NATO’nun varlığının devam edebilmesi için 1995 yılında, dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Claes, “Batı ve NATO için en ciddi tehlikenin”, ‘İslamcı terörizm’ olduğunu ifade ederek Sovyet sonrası dönem için yeni bir düşman bulmuş ve üye ülkeler tarafından kabul edilmesi sağlanmıştır (1). Bu düşman değişikliğinden sonra NATO’nun çalışma alanı, Büyük Ortadoğu olarak belirlenmiştir.

Burada, NATO’nun Büyük Ortadoğu coğrafyasına gelip yerleşebilmesi için belirlediği strateji ve bu stratejinin, AKP yöneticilerinin 2002’deki “fabrika ayarlarına dönmesi” ile ilgisi tartışılacaktır.

“Yeni NATO Konsepti” ve “Büyük Ortadoğu Coğrafyası”

NATO zirvelerinde NATO’nun kuruluş konsepti yol boyu değiştirilerek son derece esnek bir şekle sokulmuştur (1-6).  Yeni NATO stratejik Konseptinde NATO ülkelerine yönelen tehditler, Avrupa-Atlantik çevresindeki istikrarsızlıklar, ekonomik, sosyal, etnik, mezhebi gerilim ve çatışmalar, yetersiz veya başarısız ihtilallar, insan hakları ihlalleri, devletlerin dağılması, kitle imha silahlarının yayılması, terörizm ve sabotaj gibi tehlikelerdir. 

 24 Ekim 2003’de, Prag’da gerçekleştirilen ‘NATO ve Büyük Ortadoğu’ adlı konferansta, NATO Konseyi Daimi Üyesi R. Nicholas Burns’ün yaptığı ‘Yeni NATO ve Büyük Ortadoğu’ adlı konuşmasında, NATO’nun yeni görev alanının “Büyük Ortadoğu Coğrafyası” olduğunu açıklamıştır: 

“…Hem kavramsal yönelimimizle hem de askeri gücümüzle doğuya ve güneye konuşlanmak zorundayız. NATO’nun geleceğinin doğuda ve güneyde olduğuna inanıyoruz. Bu da Büyük Ortadoğu’dur.” (5)

ABD, Sovyet sonrası dünya hâkimiyeti için öngördüğü “21. Yüzyıl Amerikan Yüzyılı Projesinin (PNAC)” bir alt projesi olan “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında, “22 ülkenin sınırlarının değiştirilebilmesi” için NATO’yu bir araç olarak kullanmak istemektedir. Bu amaçla her fırsatta Büyük Ortadoğu coğrafyasını tehdit unsuru olarak göstermektedir:

“Burns: Krizlere verilecek karşılık ya bir savaş görevi veya bir rehine kurtarma operasyonu ya da Fransa, İspanya, Çek Cumhuriyeti ve Birleşik Devletlere yönelecek tehdidin kaynağı olabilecek Orta ve Güney Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde gerçekleştirilecek barış gücü operasyonları şeklinde olacaktır. Söz konusu küresel tehdit Amerikan halkını ve aynı zamanda, NATO içinde yer alan bir süre sonra sayısı yirmi altıya çıkacak olan- on dokuz ülke halkının tamamını da etkileyen en büyük tehdittir. Bu, temel bir değişim işaretidir.” (5)

ABD, Büyük Ortadoğu Projesini en az zayiatla uygulayabilmesi için pek çok ülkeyi, projeye taşeron olarak dâhil etmeye çalışmaktadır. ‘Akdeniz Diyaloğu’ bunlardan biridir:

“Söz konusu Büyük Ortadoğu’daki bu stratejiyle ilgili bir başka boyut ise şudur: NATO 1995 yılından bu yana, İsrail’in yanı sıra Mısır ve Ürdün’le birlikte Kuzey Afrika’daki Arap ülkelerinin yer aldığı toplam altı Arap ülkesinin bulunduğu, “Akdeniz Diyaloğu” adıyla anılan bir program geliştirmiştir… (5)”

ABD’nin Mısır’da İsrail karşıtı Müslüman Kardeşler Hareketine karşı, tüm demokrasi, özgürlük ve insan hakları söylemlerinin tersine, Sisi darbesini desteklemesinin sebebi, Mısır’ın “Akdeniz Diyaloğu” içerisinde yer almış olmasıdır.

NATO yukarıda hedeflediği alana girebilmek için gerekli alt yapı çalışmalarını yapmakta bu coğrafyada krizler çıkarmakta, kaos meydana getirmekte; sonra da bunu müdahale gerekçesi yapmaktadır. Dün El Kaideyi icat edip Afganistan ve Irak’ı işgal eden ABD, bugün DAEŞ(İŞİD)’i icad edip Irak, Suriye ve Türkiye’yi bölmek istemektedir. Türkiye ile İŞİD arasında ilişki kurulmasının(!), MİT Tırlarının iki de bir gündeme getirilmesinin, İŞİD’e karşı mücadelenin Esed’e karşı mücadeleden öne çekilmesinin ve bu mücadelenin 10 yıl süreceğinin söylenmesinin, PYD’nin stratejik ortak seçilmesinin sebebi, ana hedefin Türkiye olmuş olmasından dolayıdır. Büyüyen bir Türkiye, Bölgesel bir güç olmak isteyen Türkiye istenmemektedir. Hele Türkiye’nin eksen değiştirmesine hiç tahammülleri yoktur.

2006 yılında ABD’nin düşünce üretim merkezi CSIS’de (Center for Strategic and International Studies) ‘Tarafsız Akıllı Güç Komisyonu’ (Comission on Smart Power) kurulmuş ve bu komisyon ‘Daha Akıllı, Daha Güvenli Amerika’ (A Smarter More Secure America) adlı bir rapor hazırlamıştır. Raporda, ABD’nin küresel imparatorluğu için alınması gereken önlemlere ve izlenmesi gereken politikalara ve Stratejilere yer verilmektedir (7, 8, 9). ABD, 2006 yılından itibaren “akıllı güç” dediği, “sert güçle” “yumuşak gücü” birlikte kullanmayı benimsemiştir. Yeri geldiğinde yumuşak güç, yeri geldiğinde sert güç kullanmaktadır. ABD, ‘Yumuşak güç’, kullanarak kendi menfaatine olanı, müttefiklerin menfaatine imiş gibi sunup kabul ettirmeye çalışmaktadır. Kabul etmeyenlere de, sert gücünü göstermektedir. Bu şekilde liderliğini sürdürmek, rakiplerini tasfiye etmek istemektedir (7, 10). Eğer bunun için “Hükümetlerle dayanışma içerisine girilemez ise halklar hedef alınıp halkların desteği sağlanmaktadır” (11).

Taksim Kadife Darbe sürecine, 1 Kasım sonrası AKP yöneticilerinin söylemlerindeki 180 derecelik dönüşüme ve Rus uçağının düşürülmesine bu açıdan bakılmalıdır. 

 “Fabrika Ayarlarına Dönmek”

Başbakan Erdoğan, 25 Ocak 2013 tarihinde Kanal 24’teki bir programda, AB ile ilgili şikâyetlerini dile getirerek Putin’e, ‘Alın bizi Şangay Beşlisine, AB’yi unutalım’ şeklinde bir teklifte bulunduğunu beyan etmiştir. Bu, Türkiye’nin yeni bir eksende konumlanması manasına gelmektedir. Taksim Kadife Darbe Sürecinin, bu ve benzeri açıklamalardan sonra başlatıldığını göz önüne aldığımızda; HDP operasyonu ile AKP’nin, 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olması engellenmiştir. NATO operasyonu ile Rus uçağı düşürülerek Türkiye ile Rusya karşı karşıya getirilerek ŞİO’nun NATO’ya alternatif olması ortadan kaldırılmıştır. 

 Şubat 2011’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘’NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya’ya nasıl müdahale edilebilir? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez’’ (12) derken, gerçeği görmüş ve gerçeği söylemiştir. Ancak “konuşulamayacağı” söylenilen harekâta Türkiye, hangi kapsamda olursa olsun katılmış; NATO’nun Libya’ya müdahalesini meşrulaştırmış, böylelikle “yeni konsepte” uygun olarak NATO, Libya üzerinden Büyük Ortadoğu coğrafyasına girmeyi başarmıştır.

Dün NATO’nun ne işe var Libya’da diye sorgulama yaparken; bugün, ABD’nin, NATO’nun, Rusya’nın, Almanya’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin, ne işi var Suriye’de? Diye sorgulama yapmamız gerekmez mi?

Dün, haklı olarak “NATO’nun Libya’da ne işi var” denirken; bugün, Suriye’ye davet edilmesi ve bunun için tüm üslerin ve hava alanlarının açılması, AKP yönetiminin 2002 fabrika ayarlarına dönmesi manasına gelmektedir. Çünkü:

‘’Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 25.06.2004, Bugün sadece Avrupa demokrasilerini korumuş, savunmayı müşterek bir çaba haline getirmiş bir ittifaktan bahsetmiyoruz. Aynı zamanda Avrupa bütünleşmesinin yolunu açmış, Balkanlara istikrar getirmiş, farklı bir kıtadaki Afganistan’ın istikrar ve güvenliğine destek olan bir NATO’dan söz etmekteyiz. Bugün Kuzey Afrika’dan Avrasya’ya kadar geniş bir ortaklık ağına sahip, tüm ortakları meyanında Akdenizli ortaklarıyla kurduğu diyaloğu güçlendirmek isteyen, Ortadoğu ülkelerine işbirliği elini uzatan, Rusya ve Ukrayna ile özel ilişkiler geliştiren bir ittifaktan bahsetmekteyiz. Diğer bir deyişle, hür Avrupa’yı topyekûn bir askeri saldırıya karşı savunmak amacıyla kurulan ittifakımız, stratejik bakışını temelde Avrasya ve Ortadoğu’nun tümüne genişleten bir ortak güvenlik örgütü haline gelmektedir. NATO artık kendini yenilemiş bir örgüttür. Bu haliyle NATO, transatlantik camianın 21. yüzyılın getirdiği yenilik ve fırsatların karşısına birlikte çıkma iradesini de ortaya koymaktadır. Eğer önceki kuşağın değerleri tarihteki bu en başarılı ittifakı kurmamış olsalardı, hepimizin yakın tarihi farklı bir şekilde yazılırdı. Bugün elimizde bir NATO ittifakı olmasaydı, şimdi bunu kurmak öncelikli bir iştigal alanımız olurdu.’’ (13).

Sonuç: NATO Üslerinin Kapatılması için Gönüllü Kuruluşlar Harekete Geçmelidir

Türkiye devleti başta ABD olmak üzere Şer ittifakının yoğun baskısı altındadır. AKP yöneticileri, bu yoğun baskının altında “2002 fabrika ayarlarına dönmek” zorunda kalmışlardır. Türkiye’yi bu baskıdan ve bu baskının neden olabileceği zararlardan kurtaracak olan, zararları minimize edecek olan toplumsal muhalefet, toplumsal direniş hareketidir. Tüm yabancı işgalci güçler, bu coğrafyadan def olup gidene kadar, sivil bir mücadele, sivil bir direniş başlatmak zorundadır, gönüllü kuruluşlar.

Henüz Vakit Varken!

Kaynaklar

1-  Yaman, D.,  Nato’nun Yeni Görevi: ‘Terörizmle Mücadele’ ve Bu Eksende

Atılan Adımlar, Uluslararası Hukuk ve Politika Cilt 2, No: 7 ss.41-53, 2006.

2- Erol Bilbilik, NATO Zirvesi ve İstanbul Zirvesi ve Genişletilmiş Ortadoğu Stratejisi, İstanbul, Otopsi Yayınları 2004, s: 30-35.

3- Peksarı, D. G., NARO’NUN Değişen Konsepti, Yüskek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi, Kırıkkale, 2006 S: 40-60.

4- Naumann K., NATO Yeni Karar Zamanı, NATO Review, Yaz 2002, S:1-6

5- Burns, R. N., Yeni NATO Ve Büyük Ortadoğu 24 Ekim, 2003

6- Özertem H.S., Rusya NATO ilişkileri, Analist dergisi Sayı 17, Temmuz 2012, S: 42-45

7- Köymen, F.,Yumuşak Güç ve AKP’nin İkilemi, NPQ, çilt 7, Sayı 1, 2005 S:28-29

8- Richard L. Armitage, Joseph S. Nye, Jr. et all, CSIS Commıssıon On Smart Power, A smarter, more secure America, 2007.

 9- Eslen,N., “ Küresel Üstünlük Kurmak için yeni Konsept: Akıllı Güç”, Radikal, 18.1.2009

10- Richard L. Armitage- Joseph S. Nye Jr. (The Washıngton Post) 11 Eylül Travmasından Çıkma Zamanı, Radikal 10.12.2007

11- Yıldızoğlu, E., Dikkat ‘Akıllı Güç’ Geliyor Cumhuriyet 19.01.2009

12- Erdoğan, R.T. , ‘NATO’nun Libya’da Ne İşi Var’,  NTV, 28.02.2011

13- Erdoğan,R.T.,: “Nato’nun Açık Kapı Politikası Devam Etmelidir. Bu, Tercihten Ziyade Zorunluluktur.” AK Parti 25.06.2004

http://www.akparti.org.tr/site/haberler/basbakan-erdogan-natonun-acik-kapi-politikasi-devam-etmelidir-bu-tercihten-/2814#1

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...