(Milli Gazete)
Giriş
Taksim Kadife Darbe sürecinin ortaya çıkardığı en ciddi sıkıntılardan biri, iki Müslüman camianın birbirlerini çok ağır bir şekilde suçlayarak birbirleri ile savaşmalarıdır. Ahlakı endişe ve kural tanımayan, hak ve hukuku göz önüne almayan bir kavga ortamına ağır ağır çekildiğimizin, özel olarak iki tarafın, genel olarak da tüm Müslüman camianın farkına varmaması, bugünün en ciddi meselesidir.
Diğer taraftan unutulmaması gereken bir gerçek de, Ukrayna Kadife darbe sonuçlarının, Türkiye’deki Kadife darbecileri etkilediği ve onlar için moral ve motivasyon kaynağı olduğudur. Bütün Kadife darbelerde, seçim öncesi, esnası ve sonrasında “seçime hile karıştı” denip kitleleri sokağa çekip sokak hakimiyeti kurarak siyası iktidarı düşürmek ve ülkeyi bir kaosa sürüklemek temel bir stratejidir. Son ölüm hadisesine (Berkin) ve yapılan eylemlere bu açıdan bakmak gerekmektedir. Bundan sonra gerilim artırıcı provokatif hareketler gittikçe artabilir. Her yanlış adım, söz ve kelam gayrı memnunlar ittifakını genişletebilir. Bu da Kadife darbeci şer cephesinin işine yarar. O nedenle bu ülke insanının dostluk ve kardeşlik duygularını geliştirici, kuvvetlendirici bir dil, tavır ve tutum ortaya konulmalıdır. Bunun için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir.
Bu amaçla burada kardeşlik üzerinde durulacaktır.
Değer Eksenli Kardeşlik
Kan merkezli, süt merkezli ve değer merkezli olmak üzere üç
farklı kardeşlik tanımlanmaktadır. Biz burada değer eksenli kardeşliğin
üzerinde duracağız.
En genel anlamda inanç kardeşliği, ortak değerler etrafında
toplanan insanların birbirlerine, ötekilere nazaran, ayrı bir sevgi bağı ile
bağlanmaları ve ayrı bir ilişki, dayanışma içerisinde bulunmalarıdır.
Değerlerin ortak olma derecesi ve düzeyine bağlı olarak bu kardeşlik, merkezden
çevreye doğru bir genişleme, bir yayılma göstermektedir.
Değer eksenli kardeşliğin en güzel örneklerinden birini,
Kur’an’da Rum suresinin 1-4 ayetlerinin nazil olmasına sebep olan olayda
görebilmekteyiz. Sure, İran-Bizans arasında 613’de başlayıp 616’da Bizans’ın
mağlubiyeti ile sona eren savaşın geleceği ile ilgilidir. Mekkeli müşrikler,
Kitap Ehli olan Bizans’ın mağlubiyetine sevinerek, Müslümanlara meydan
okumuşlardır:
“Siz ve Hıristiyanlar Ehl-i kitapsınız, biz ve İranlılar
ümmiyiz (kitap sahibi değiliz). Bizim kardeşlerimiz sizin kardeşlerinizi
tepelediler, biz de sizi tepeliyeceğiz” (1)
Mekkeli müşrikler, İran’ın putperest olmuş olması nedeniyle
İranlıları kendilerine kardeş; Bizans’ı da, Ehl-i Kitap olmasından dolayı,
Müslümanlara kardeş olarak görmekte ve İran’ın zaferinden dolayı
sevinmektedirler. Bunun karşısında Müminler de Ehl-i Kitap olan Bizans’ın
Putperestler karşısında yenilmiş olmalarına üzülmektedir. İşte Rum 1-4
ayetleri, morali bozulan müminlere, Bizans’ın 9 yıl içerisinde galip geleceği
müjdesini vererek onlara manevi destek olmuştur (30 Rum 1-4).
Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasında ortak payda olarak
kan bağı vardı, birbirlerinin akrabaları idiler. Böyle olmuş olmalarına rağmen
kardeş olma değil arkadaş olmaları bile mümkün olmamıştı. Müşrik Araplarla
Putperest İran arasında hiçbir kan bağı, akrabalık ilişkisi söz konusu değildi.
Bununla beraber Mekkeli müşrikler görmedikleri, tanımadıkları İranlıları,
değerler sisteminin ortak oluşundan dolayı kardeş olarak kabul etmişler ve
kendi kan bağı ile bağlı oldukları insanları, akrabalarını ret etmişlerdir.
Aynı tutum, davranış ve anlayış Müslümanlar için geçerli olmuştur. Müslümanlar
da, kendi akrabaları yerine hiç görmedikleri ve tanımadıkları Bizanslıları,
bazı değerlerin ortaklığından dolayı Mekkeli müşriklere karşı kendilerine daha
yakın bulmuşlardır.
Bu noktada sormamız gereken soru, AKP ile Gülen hareketi
arasındaki mesafe, Mekkeli Müşrikler-İranlılar ile Müminler arasındaki mesafe
kadar mıdır Ehli Kitap olan Bizans kadar dahi birbirine yakın değiller mi Eğer
mesafe bu kadar açılmışsa yapılacak bir şey yok demektir. Aksi durumda,
taraflar delillerini, belgelerini daha açık bir şekilde ortaya koyarak Müminlerin
hakemliğine müracaat etmelidirler. Özellikle taraflar, seçim sonrasında bu
konuya açıklık getirmek zorundadırlar.
Değer eksenli kardeşliğin daha canlı bir örneğini,
Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretlerinde görmekteyiz. Tarihte bu güne
kadar görülmüş en büyük inanç eksenli bir kardeşlik, Müslümanların Mekke’den
Medine’ye hicretiyle Medine de yaşanmıştır. Hz. Peygamber kendi akrabalarının
zulmünden kaçarak Mekke’den Medine’ye Göç eden (muhacir) Müslümanları,
kendileri ile akraba olmayan Medine’nin yerli Müslümanları (Ensar) ile
birbirlerine varis olabilecek bir hukukla (başlangıçta) bire bir
kardeşleştirmiştir (59 Haşır 9)
Gerek ayetlerde, gerekse hadislerde ve gerekse işin
pratiğinde farklı değer sistemlerine mensup insanların kendi içlerinde birbirlerini
kardeş olarak gördükleri anlaşılmaktadır (59 Haşır 11; 7 Araf 202).
Müminler/Müslümanlar kardeştir
Müminleri kardeş yapan bağ, Allah’ın gönderdiği değerleri
içeren Kur’an’dır ve Hz. Peygamberin Sünnetidir. Kur’an-Sünnet merkezli bir
dayanışma, onları kardeş kılmış, her türlü ihtilafları onun hakemliğinde
çözerek adaleti tesis etmişler ve dağılıp parçalanmaktan kurtulmuşlardır.
Kalpleri onun sayesinde birbirlerine ısınmış, aradaki soğukluk sıcak bir
sevgiye dönüşmüş, böylelikle ateşe düşmekten helak olmaktan kurtulmuşlardır(3
Alı Imran 103).
Kur’an’da müminlerin kardeş olduğunu söyleyen ayete,
aralarında çatışma/ihtilaf bulunan müminlerle ilgili arabuluculuk görevinin
diğer müminlere yüklenmesinden sonra yer verilmiş olması, Kur’an’ın müminlerin
kardeşliğine verdiği önemden dolayıdır (49 Hucurat 9-10). Çatışan iki Mümin
topluluğun arasını bulmaya çalışmak, diğer müminlerin aslı görevidir.
İşte Müminlere böyle bir görev ve sorumluluğu yükleyen
ayetten (49 Hucurat 9) sonra ‘Müminler ancak kardeştir’ hükmünün yer alması (49
Hucurat 10), kardeşliğe verilen önemden dolayıdır. Bundan dolayı Hz. Peygamber
Müminler arasındaki kardeşlik sorumluluğunu, anayasal bir sorumluluk olarak
Medine anayasasına koydurmuştur:
“Madde 12-b) Hiçbir mü’min diğer bir mü’minin mevlası ile
onun aleyhinde olmak üzere bir anlaşma yapmayacaktır.
Madde 13- Takva sahibi mü’minler, kendi aralarında
mütecavize veya haksız bir fiil ika’ını tasarlayan, yahut bir cürüm yahut bir
hakka tecavüz veyahut da mü’minler arasında bir karışıklık çıkarma kasdını
taşıyan kimseye karşı olacaklar ve bu kimse onlardan birinin evladı bile olsa,
hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktır.
Madde 15- Allah’ın zimmeti (himaye ve teminatı) bir tektir:
(Mü’ minlerin) en ehemmiyetsizlerinden birinin (himayesi) onların hepsi için
hüküm ifade eder. Zira mü’minler diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin
mevlası (kardeşi) durumundadırlar.”(2)
İşte böyle bir kardeşliğin tesisi üzerinde bugünün
Müslümanları, yoğun bir
şekilde düşünmek ve çaba harcamak zorundadırlar. Bu nedenle
Madde 13, bugün Türkiye’de var olan ve gittikçe derinleşen kavga ile ilgili
Müslümanlara çok tarihi bir sorumluluk yüklemektedir. Gerek Hucurat 9 ve
gerekse Madde 13’e göre emredilen adil bir hakemlik sisteminin kurulması ve
tarafların bu hakem heyetine tabi olması ve verilen karara uymalarının
sağlanması, çatışan tarafların dışındaki diğer Müslümanlara düşen bir görev ve
sorumluluktur.
Mart seçimleri sonrasında bu konu ele alınmalıdır.
Müminlerle Müşriklerin Kardeş Olması Mümkün mü
Kur’an değişik ayetlerde Müşriklerin tutumlarını,
davranışlarını, anlayışlarını, dostluklarını, müttefikliklerini açıklamaktadır.
Tevbe süresinin ilk 20 ayetinde müşriklerle yapılan anlaşmalara ne oranda sadık
kalacakları ve yeminlerini tutacakları anlatılmakta, onları kardeş olarak kabul
edebilmenin şartları ortaya konulmaktadır. 1. ayet de Müslümanlarla antlaşma
imzalayan Müşriklere Allah’tan ve Resulü’nden ‘kesin bir uyarı’ yapılmakta; 3.
ayette ise ‘Allah ve Resulü’nün müşriklerden uzak olduğu’ insanlara duyurulmaktadır.
Sonraki ayetlerde anlaşma yapanlarla yapmayanlara karşı takınılacak tavırlar
belirlenmekte ve anlaşma yapılanlara karşı daha uyanık ve daha dikkatli
olunması Müslümanlardan istenmektedir. Çünkü onlar, her fırsatta anlaşmalarını
bozan ve her türlü kötülüğü yapmaya kalkan, ahitlerine ve yeminlerine bağlı
olmayan bir toplulukturlar (9 Tevbe 8-11).
Taksim Kadife darbe süreci, AKP’nin yıllardır dost ve kardeş
ilan ettiği Müşrik AB, ABD ve İsrail yöneticilerinin maskelerini düşürmesi
açısından ilahi bir tecelli ve uyarı olarak algılanmalıdır. Gülen Hareketinin
de, ittifak içerisinde bulunduğu bu kesimlerin tutum ve tavırları ile ilgili
gerekli dersi alması, alındığı kumpastan kurtulması için gayret etmesi ve barış
taraftarı olması, kendileri için daha hayırlı ve yararlı olacaktır. Bugün
AKP’ye saldıranlar ve onu tasfiye etmek isteyenler, yarın kendilerine saldırıp
tasfiye etmek isteyeceklerdir.
‘Allah’ın Emrettiği Şekilde Kardeşler Olmak’
İslam’ın istediği değer odaklı bir kardeşlik, içinde
bulunduğumuz sıkıntıları aşmada bir anahtar rol oynayabilir. Ancak
Müslümanların kardeş olması demek aralarında ihtilaflar, husumetler meydana
gelmeyecek anlamına gelmemektedir. Şeytanların yaşadığı bir dünyada, risk her
zaman var olmuştur ve bundan sonra da var olacaktır. Önemli olan, bu riskin
hangi şartlarda ve nasıl minimize edileceğidir. İşte bu noktada Hz.
Peygamber’in ‘Allah’ın emrettiği şekilde Kardeşler olun’ şeklinde bir
kavramsallaştırma yapması, önemli olmaktadır. Bu niteleme, Kardeşlik kavramına
büyük bir derinlik kazandırmakta, onu keyfi ve yüzeysel bir kavram olmaktan
çıkarmaktadır:
“Selamı yaygınlaştırın, yemek yedirin, Allah Teâla
hazretlerinin size emrettiği şekilde kardeşler olun!” (3).
“Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır.
Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekâbet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize
buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın
emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona (ihânet
etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkîr etmez. Kişiye şer olarak,
Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her Müslüman’ın malı, kanı ve ırzı
diğer Müslümana haramdır.
Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat
kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır- takvâ şuradadır, takvâ
şuradadır, (eliyle göğsünü işaret etti). Sakın ha! Birinizin satışı üzerine
satış yapmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir Müslümanın kardeşine üç
günden fazla küsmesi helâl olmaz.” (4)
Burada Müslümanlara verilen emir/öğütlerde, ‘Allah’ın
emrettiği şekilde kardeş’ olabilmek için Müslümanların nelere dikkat etmesi
gerektiği açıklanmaktadır. Hz. Peygamber, gerilim meydana getirecek, harareti
yükseltecek ve güveni yıkacak hususlarda Müslümanları eğitmektedir. Bunlara
dikkat edilmezse toplumsal bünye tahrip olacak, birlik, beraberlik, dirlik ve
dayanışma yok olacaktır.
Bugün gerek AKP ve gerekse Gülen Hareketinin birbirlerine
karşı kullandıkları dil, tutum ve tavırlar yukarıdaki hadisin ruhuna terstir.
Allah, Resulüne ve Ahiret gününe iman edenlerin hem Kur’an’a hem de Hadise ters
bir tutum içerisinde olmaları uygun değildir.
Öyleyse ey çatışan taraflar, Allaha ve Resulüne uyun! (4
Nisa 59)
Hz. Peygamberin aşırı hassasiyet göstermiş olmasının sebebi,
toplumsal yapı ile bireysel yapıyı bir bedenin organları, bir bütünün parçaları
olarak görmesidir (5,6).
İnsan vücudunda en basit hücreden en karmaşık birime kadar
bütün alt birimler, birbirleri ile eş zamanlı, birbirleri ile organizeli bir
bütün oluşturur. Her biri kendi bireysel görevini yerine getirirken bütünün
mükemmel bir şekilde var olmasına katkıda bulunur.
İşte Hz. Peygamber, ümmeti böyle bir yapıya benzetirken bu
mükemmel görev anlayışına ve dayanışmaya dikkat çekmektedir. Bütünlüğü
sağlayacak bir işbirliği, Allah’ın emrettiği kardeşlikle vuku bulabilir. Bunu
sağlayacak olanlar, yalnızca Allah’tan gerçek anlamıyla korkup sakınanlardır.
Öyleyse ey çatışan taraflar, Allah’tan korkup sakının!
Müminler arasında gerilim, huzursuzluk, hoşnutsuzluk meydana
getirecek bazı temel davranış bozukluklarının, Müminlerin kardeş olduğunu
belirten Hucurat süresinin 9 ve 10. ayetlerinin devamında dile getirilmesi
dikkat çekicidir. Gerçekten bu ayetlerde müminler, çok sert bir şekilde
uyarılmaktadır. Müminler arasında güven bunalımına sebebiyet verecek bu tür
hareketler, fasıklık ve zalimlik olarak vasıflandırılmakta ve yapılanlar ölü
kardeşinin etini yemekle eşdeğer tutulmaktadır (49 Hucurat11-12).
Öyleyse ey çatışan taraflar, birbirinizin etini yemeyin!
Kardeşler arasında güven bunalımının ortaya çıkmış olması,
safların bozulmasına, birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunun yıkılmasına
sebebiyet vermektedir. Bunun için Hz. Peygamber, müminlere Sıdkı ve Birri tavsiye
etmektedir(7).
Müslümanlar arasında güven bunalımına sebebiyet verip
safları bozan her davranış ve tutum, aynı zamanda Allah’ı gazablandırmaktadır
(61 Saff 2-4).
Ayette Allah’ın gazablanması kavramının kullanılmış olması
bile, tüm iman etmiş olanların tüylerini diken diken etmeye yetip artması
gerekir. Çünkü Allah’ın azabından, gazabından kurtulmak için iman edilmektedir.
Öyleyse İman Edenlerin Kardeşliği, sadece bir slogan değil
aynı zamanda pratik hayatta ikame edilecek bir olgu, bir görevdir de.
Öyleyse ey çatışan taraflar, Allah’ı gazablandırmayın!
Hz. Peygamber, tüm Müslümanlara yaptığı en büyük ve son olan
vasiyetinde (Veda Hutbesi), Müslümanların kardeş olduğunu vurgularken
kardeşliği bozacak davranışlardan kaçınılmasına bir kez daha özenle vurgu
yapmıştır (8).
Vasiyete uymak Müslümanlar için önemli bir görev olduğuna
göre günümüz Müslümanlarını, Hz. Peygamberin vasiyetine uymaya ve gerekli
hassasiyeti göstermeye davet ediyoruz.
Öyleyse ey çatışan taraflar Hz. Peygamberin (sas) vasiyetine
uyun!
Sonuç: ‘İman Edenlere Karşı Kalbimizde Bir Kin Bırakma’
İslam’da asl olan tevhidi değerlerdir. Bunlar her türlü
ekonomik ve kan ilişkisinden bağımsız ve onların üzerinde başlı başına bağlılık
oluşturan temel değerlerdir (9 Tevbe, 23).
Bugün her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliği
muhtacız. Ayrıntılarda boğulup bütünü gözden kaçırmamalıyız. Sahip olmamız
gereken birlik ve beraberlik için geçmişte olup bitenlerin sebep olduğu kin ve
nefreti bir tarafa bırakıp Allah’ın emrettiği şekilde kardeşler olmalıyız (59
Haşr10).
Öyleyse Ey çatışan taraflar, iman edenlere karşı
kalplerinizdeki kin ve nefreti atın!
Ancak böyle bir kalbi yönelme ile Allah, kalplerimizi
birbirine ısındıracak kardeşlik duygularımızı pekiştirecek, dağılıp
parçalanmaktan kurtaracaktır (3 Al-i İmran 103).
Öyleyse Ey çatışan taraflar, Allah’ın ipine sımsıkı sarılın
düşüp parçalanmaktan korunun ve kardeşler olun!
Allah’a ve Ahiret gününe gerektiği gibi iman edenlerden
Allah’ın razı olması için bu, yapılması gereken çok önemli bir sorumluluktur(58
Mücadele 22).
Öyleyse ey çatışan taraflar, Allah rızası için çatışmayı
durdurun!
İslam’ı sadece 5 şarta indirgeyip de makamlarını,
mevkilerini, mal ve mülklerini, güçlerini ilahlaştıran, grupçuluk-hizipçilik
davasında bulunan, bu tutum ve davranışları ile Müslümanların ‘Allah’ın
Emrettiği Şekilde Kardeşler’ olmasına mani olan Müslümanların, unutmaması
gereken nokta, öldükten sonra hesap vereceğimizdir.
Öyleyse, ey çatışan taraflar, Allah’a ve Resulüne
başkaldırmış olanlara karşı sevgi, saygı ve dostluk beslemeyin!
Öyleyse ey çatışan taraflar, ellerinizin, dillerinizin,
derilerinizin şahitlik yapacağı o hesap gününden korkun ve sakının!
Öyleyse bu savaşı bitirin, başkalarının değirmenine su
taşımayın!
Kaynaklar
1- (734)- Tirmizî, Tefsir, Rum (3190).
2- Hamidullah M., İslam Peygamberi, İrfan Yayınevi,
İstanbul,1972.
3- Kütübü Sitte, 3252, 6955 Nolu Hadisler)
4- (3312)- Buharî, Nikâh 45, Edeb 57, 58, Ferâiz 2; Müslim,
Birr 28-34, (2563-2564); Ebu Dâvud, Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizî, Birr
18, (1928).
5- (3336)- Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586).
6- Buhari - (3352)- Tirmizî, Birr 17, 18, (1927, 1928,
1930); Müslim, İman 95, (55).
7- Kütübü Sitte 3849, 7152 Nolu Hadisler.
8- Tirmizî, Fiten 2, (2610); Tefsir 2, (3087); Müslim, Hacc, 194, (1218).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder