20 Mart 2014 Perşembe

Kardeş olabilmek ve sorumluluklarını yerine getirebilmek

(Milli Gazete)

Giriş

Taksim Kadife Darbe sürecinin ortaya çıkardığı en ciddi sıkıntılardan biri, iki Müslüman camianın birbirlerini çok ağır bir şekilde suçlayarak birbirleri ile savaşmalarıdır. Ahlakı endişe ve kural tanımayan, hak ve hukuku göz önüne almayan bir kavga ortamına ağır ağır çekildiğimizin, özel olarak iki tarafın, genel olarak da tüm Müslüman camianın farkına varmaması, bugünün en ciddi meselesidir.

Diğer taraftan unutulmaması gereken bir gerçek de, Ukrayna Kadife darbe sonuçlarının, Türkiye’deki Kadife darbecileri etkilediği ve onlar için moral ve motivasyon kaynağı olduğudur. Bütün Kadife darbelerde, seçim öncesi, esnası ve sonrasında “seçime hile karıştı” denip kitleleri sokağa çekip sokak hakimiyeti kurarak siyası iktidarı düşürmek ve ülkeyi bir kaosa sürüklemek temel bir stratejidir. Son ölüm hadisesine (Berkin) ve yapılan eylemlere bu açıdan bakmak gerekmektedir. Bundan sonra gerilim artırıcı provokatif hareketler gittikçe artabilir. Her yanlış adım, söz ve kelam gayrı memnunlar ittifakını genişletebilir. Bu da Kadife darbeci şer cephesinin işine yarar. O nedenle bu ülke insanının dostluk ve kardeşlik duygularını geliştirici, kuvvetlendirici bir dil, tavır ve tutum ortaya konulmalıdır. Bunun için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir.

Bu amaçla burada kardeşlik üzerinde durulacaktır.

Değer Eksenli Kardeşlik

Kan merkezli, süt merkezli ve değer merkezli olmak üzere üç farklı kardeşlik tanımlanmaktadır. Biz burada değer eksenli kardeşliğin üzerinde duracağız.

En genel anlamda inanç kardeşliği, ortak değerler etrafında toplanan insanların birbirlerine, ötekilere nazaran, ayrı bir sevgi bağı ile bağlanmaları ve ayrı bir ilişki, dayanışma içerisinde bulunmalarıdır. Değerlerin ortak olma derecesi ve düzeyine bağlı olarak bu kardeşlik, merkezden çevreye doğru bir genişleme, bir yayılma göstermektedir.

Değer eksenli kardeşliğin en güzel örneklerinden birini, Kur’an’da Rum suresinin 1-4 ayetlerinin nazil olmasına sebep olan olayda görebilmekteyiz. Sure, İran-Bizans arasında 613’de başlayıp 616’da Bizans’ın mağlubiyeti ile sona eren savaşın geleceği ile ilgilidir. Mekkeli müşrikler, Kitap Ehli olan Bizans’ın mağlubiyetine sevinerek, Müslümanlara meydan okumuşlardır:

“Siz ve Hıristiyanlar Ehl-i kitapsınız, biz ve İranlılar ümmiyiz (kitap sahibi değiliz). Bizim kardeşlerimiz sizin kardeşlerinizi tepelediler, biz de sizi tepeliyeceğiz” (1)

Mekkeli müşrikler, İran’ın putperest olmuş olması nedeniyle İranlıları kendilerine kardeş; Bizans’ı da, Ehl-i Kitap olmasından dolayı, Müslümanlara kardeş olarak görmekte ve İran’ın zaferinden dolayı sevinmektedirler. Bunun karşısında Müminler de Ehl-i Kitap olan Bizans’ın Putperestler karşısında yenilmiş olmalarına üzülmektedir. İşte Rum 1-4 ayetleri, morali bozulan müminlere, Bizans’ın 9 yıl içerisinde galip geleceği müjdesini vererek onlara manevi destek olmuştur (30 Rum 1-4).

Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasında ortak payda olarak kan bağı vardı, birbirlerinin akrabaları idiler. Böyle olmuş olmalarına rağmen kardeş olma değil arkadaş olmaları bile mümkün olmamıştı. Müşrik Araplarla Putperest İran arasında hiçbir kan bağı, akrabalık ilişkisi söz konusu değildi. Bununla beraber Mekkeli müşrikler görmedikleri, tanımadıkları İranlıları, değerler sisteminin ortak oluşundan dolayı kardeş olarak kabul etmişler ve kendi kan bağı ile bağlı oldukları insanları, akrabalarını ret etmişlerdir. Aynı tutum, davranış ve anlayış Müslümanlar için geçerli olmuştur. Müslümanlar da, kendi akrabaları yerine hiç görmedikleri ve tanımadıkları Bizanslıları, bazı değerlerin ortaklığından dolayı Mekkeli müşriklere karşı kendilerine daha yakın bulmuşlardır.

Bu noktada sormamız gereken soru, AKP ile Gülen hareketi arasındaki mesafe, Mekkeli Müşrikler-İranlılar ile Müminler arasındaki mesafe kadar mıdır Ehli Kitap olan Bizans kadar dahi birbirine yakın değiller mi Eğer mesafe bu kadar açılmışsa yapılacak bir şey yok demektir. Aksi durumda, taraflar delillerini, belgelerini daha açık bir şekilde ortaya koyarak Müminlerin hakemliğine müracaat etmelidirler. Özellikle taraflar, seçim sonrasında bu konuya açıklık getirmek zorundadırlar.

Değer eksenli kardeşliğin daha canlı bir örneğini, Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretlerinde görmekteyiz. Tarihte bu güne kadar görülmüş en büyük inanç eksenli bir kardeşlik, Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretiyle Medine de yaşanmıştır. Hz. Peygamber kendi akrabalarının zulmünden kaçarak Mekke’den Medine’ye Göç eden (muhacir) Müslümanları, kendileri ile akraba olmayan Medine’nin yerli Müslümanları (Ensar) ile birbirlerine varis olabilecek bir hukukla (başlangıçta) bire bir kardeşleştirmiştir (59 Haşır 9)

Gerek ayetlerde, gerekse hadislerde ve gerekse işin pratiğinde farklı değer sistemlerine mensup insanların kendi içlerinde birbirlerini kardeş olarak gördükleri anlaşılmaktadır (59 Haşır 11; 7 Araf 202).

Müminler/Müslümanlar kardeştir

Müminleri kardeş yapan bağ, Allah’ın gönderdiği değerleri içeren Kur’an’dır ve Hz. Peygamberin Sünnetidir. Kur’an-Sünnet merkezli bir dayanışma, onları kardeş kılmış, her türlü ihtilafları onun hakemliğinde çözerek adaleti tesis etmişler ve dağılıp parçalanmaktan kurtulmuşlardır. Kalpleri onun sayesinde birbirlerine ısınmış, aradaki soğukluk sıcak bir sevgiye dönüşmüş, böylelikle ateşe düşmekten helak olmaktan kurtulmuşlardır(3 Alı Imran 103).

Kur’an’da müminlerin kardeş olduğunu söyleyen ayete, aralarında çatışma/ihtilaf bulunan müminlerle ilgili arabuluculuk görevinin diğer müminlere yüklenmesinden sonra yer verilmiş olması, Kur’an’ın müminlerin kardeşliğine verdiği önemden dolayıdır (49 Hucurat 9-10). Çatışan iki Mümin topluluğun arasını bulmaya çalışmak, diğer müminlerin aslı görevidir.

İşte Müminlere böyle bir görev ve sorumluluğu yükleyen ayetten (49 Hucurat 9) sonra ‘Müminler ancak kardeştir’ hükmünün yer alması (49 Hucurat 10), kardeşliğe verilen önemden dolayıdır. Bundan dolayı Hz. Peygamber Müminler arasındaki kardeşlik sorumluluğunu, anayasal bir sorumluluk olarak Medine anayasasına koydurmuştur:

“Madde 12-b) Hiçbir mü’min diğer bir mü’minin mevlası ile onun aleyhinde olmak üzere bir anlaşma yapmayacaktır.

Madde 13- Takva sahibi mü’minler, kendi aralarında mütecavize veya haksız bir fiil ika’ını tasarlayan, yahut bir cürüm yahut bir hakka tecavüz veyahut da mü’minler arasında bir karışıklık çıkarma kasdını taşıyan kimseye karşı olacaklar ve bu kimse onlardan birinin evladı bile olsa, hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktır.

Madde 15- Allah’ın zimmeti (himaye ve teminatı) bir tektir: (Mü’ minlerin) en ehemmiyetsizlerinden birinin (himayesi) onların hepsi için hüküm ifade eder. Zira mü’minler diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin mevlası (kardeşi) durumundadırlar.”(2)

İşte böyle bir kardeşliğin tesisi üzerinde bugünün Müslümanları, yoğun bir

şekilde düşünmek ve çaba harcamak zorundadırlar. Bu nedenle Madde 13, bugün Türkiye’de var olan ve gittikçe derinleşen kavga ile ilgili Müslümanlara çok tarihi bir sorumluluk yüklemektedir. Gerek Hucurat 9 ve gerekse Madde 13’e göre emredilen adil bir hakemlik sisteminin kurulması ve tarafların bu hakem heyetine tabi olması ve verilen karara uymalarının sağlanması, çatışan tarafların dışındaki diğer Müslümanlara düşen bir görev ve sorumluluktur.

Mart seçimleri sonrasında bu konu ele alınmalıdır.

Müminlerle Müşriklerin Kardeş Olması Mümkün mü

Kur’an değişik ayetlerde Müşriklerin tutumlarını, davranışlarını, anlayışlarını, dostluklarını, müttefikliklerini açıklamaktadır. Tevbe süresinin ilk 20 ayetinde müşriklerle yapılan anlaşmalara ne oranda sadık kalacakları ve yeminlerini tutacakları anlatılmakta, onları kardeş olarak kabul edebilmenin şartları ortaya konulmaktadır. 1. ayet de Müslümanlarla antlaşma imzalayan Müşriklere Allah’tan ve Resulü’nden ‘kesin bir uyarı’ yapılmakta; 3. ayette ise ‘Allah ve Resulü’nün müşriklerden uzak olduğu’ insanlara duyurulmaktadır. Sonraki ayetlerde anlaşma yapanlarla yapmayanlara karşı takınılacak tavırlar belirlenmekte ve anlaşma yapılanlara karşı daha uyanık ve daha dikkatli olunması Müslümanlardan istenmektedir. Çünkü onlar, her fırsatta anlaşmalarını bozan ve her türlü kötülüğü yapmaya kalkan, ahitlerine ve yeminlerine bağlı olmayan bir toplulukturlar (9 Tevbe 8-11).

Taksim Kadife darbe süreci, AKP’nin yıllardır dost ve kardeş ilan ettiği Müşrik AB, ABD ve İsrail yöneticilerinin maskelerini düşürmesi açısından ilahi bir tecelli ve uyarı olarak algılanmalıdır. Gülen Hareketinin de, ittifak içerisinde bulunduğu bu kesimlerin tutum ve tavırları ile ilgili gerekli dersi alması, alındığı kumpastan kurtulması için gayret etmesi ve barış taraftarı olması, kendileri için daha hayırlı ve yararlı olacaktır. Bugün AKP’ye saldıranlar ve onu tasfiye etmek isteyenler, yarın kendilerine saldırıp tasfiye etmek isteyeceklerdir.

‘Allah’ın Emrettiği Şekilde Kardeşler Olmak’

İslam’ın istediği değer odaklı bir kardeşlik, içinde bulunduğumuz sıkıntıları aşmada bir anahtar rol oynayabilir. Ancak Müslümanların kardeş olması demek aralarında ihtilaflar, husumetler meydana gelmeyecek anlamına gelmemektedir. Şeytanların yaşadığı bir dünyada, risk her zaman var olmuştur ve bundan sonra da var olacaktır. Önemli olan, bu riskin hangi şartlarda ve nasıl minimize edileceğidir. İşte bu noktada Hz. Peygamber’in ‘Allah’ın emrettiği şekilde Kardeşler olun’ şeklinde bir kavramsallaştırma yapması, önemli olmaktadır. Bu niteleme, Kardeşlik kavramına büyük bir derinlik kazandırmakta, onu keyfi ve yüzeysel bir kavram olmaktan çıkarmaktadır:

“Selamı yaygınlaştırın, yemek yedirin, Allah Teâla hazretlerinin size emrettiği şekilde kardeşler olun!” (3).

“Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekâbet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkîr etmez. Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her Müslüman’ın malı, kanı ve ırzı diğer Müslümana haramdır.

Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır- takvâ şuradadır, takvâ şuradadır, (eliyle göğsünü işaret etti). Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir Müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz.” (4)

Burada Müslümanlara verilen emir/öğütlerde, ‘Allah’ın emrettiği şekilde kardeş’ olabilmek için Müslümanların nelere dikkat etmesi gerektiği açıklanmaktadır. Hz. Peygamber, gerilim meydana getirecek, harareti yükseltecek ve güveni yıkacak hususlarda Müslümanları eğitmektedir. Bunlara dikkat edilmezse toplumsal bünye tahrip olacak, birlik, beraberlik, dirlik ve dayanışma yok olacaktır.

Bugün gerek AKP ve gerekse Gülen Hareketinin birbirlerine karşı kullandıkları dil, tutum ve tavırlar yukarıdaki hadisin ruhuna terstir. Allah, Resulüne ve Ahiret gününe iman edenlerin hem Kur’an’a hem de Hadise ters bir tutum içerisinde olmaları uygun değildir.

Öyleyse ey çatışan taraflar, Allaha ve Resulüne uyun! (4 Nisa 59)

Hz. Peygamberin aşırı hassasiyet göstermiş olmasının sebebi, toplumsal yapı ile bireysel yapıyı bir bedenin organları, bir bütünün parçaları olarak görmesidir (5,6).

İnsan vücudunda en basit hücreden en karmaşık birime kadar bütün alt birimler, birbirleri ile eş zamanlı, birbirleri ile organizeli bir bütün oluşturur. Her biri kendi bireysel görevini yerine getirirken bütünün mükemmel bir şekilde var olmasına katkıda bulunur.

İşte Hz. Peygamber, ümmeti böyle bir yapıya benzetirken bu mükemmel görev anlayışına ve dayanışmaya dikkat çekmektedir. Bütünlüğü sağlayacak bir işbirliği, Allah’ın emrettiği kardeşlikle vuku bulabilir. Bunu sağlayacak olanlar, yalnızca Allah’tan gerçek anlamıyla korkup sakınanlardır.

Öyleyse ey çatışan taraflar, Allah’tan korkup sakının!

Müminler arasında gerilim, huzursuzluk, hoşnutsuzluk meydana getirecek bazı temel davranış bozukluklarının, Müminlerin kardeş olduğunu belirten Hucurat süresinin 9 ve 10. ayetlerinin devamında dile getirilmesi dikkat çekicidir. Gerçekten bu ayetlerde müminler, çok sert bir şekilde uyarılmaktadır. Müminler arasında güven bunalımına sebebiyet verecek bu tür hareketler, fasıklık ve zalimlik olarak vasıflandırılmakta ve yapılanlar ölü kardeşinin etini yemekle eşdeğer tutulmaktadır (49 Hucurat11-12).

Öyleyse ey çatışan taraflar, birbirinizin etini yemeyin!

Kardeşler arasında güven bunalımının ortaya çıkmış olması, safların bozulmasına, birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunun yıkılmasına sebebiyet vermektedir. Bunun için Hz. Peygamber, müminlere Sıdkı ve Birri tavsiye etmektedir(7).

Müslümanlar arasında güven bunalımına sebebiyet verip safları bozan her davranış ve tutum, aynı zamanda Allah’ı gazablandırmaktadır (61 Saff 2-4).

Ayette Allah’ın gazablanması kavramının kullanılmış olması bile, tüm iman etmiş olanların tüylerini diken diken etmeye yetip artması gerekir. Çünkü Allah’ın azabından, gazabından kurtulmak için iman edilmektedir.

Öyleyse İman Edenlerin Kardeşliği, sadece bir slogan değil aynı zamanda pratik hayatta ikame edilecek bir olgu, bir görevdir de.

Öyleyse ey çatışan taraflar, Allah’ı gazablandırmayın!

Hz. Peygamber, tüm Müslümanlara yaptığı en büyük ve son olan vasiyetinde (Veda Hutbesi), Müslümanların kardeş olduğunu vurgularken kardeşliği bozacak davranışlardan kaçınılmasına bir kez daha özenle vurgu yapmıştır (8).

Vasiyete uymak Müslümanlar için önemli bir görev olduğuna göre günümüz Müslümanlarını, Hz. Peygamberin vasiyetine uymaya ve gerekli hassasiyeti göstermeye davet ediyoruz.

Öyleyse ey çatışan taraflar Hz. Peygamberin (sas) vasiyetine uyun!

Sonuç: ‘İman Edenlere Karşı Kalbimizde Bir Kin Bırakma’

İslam’da asl olan tevhidi değerlerdir. Bunlar her türlü ekonomik ve kan ilişkisinden bağımsız ve onların üzerinde başlı başına bağlılık oluşturan temel değerlerdir (9 Tevbe, 23).

Bugün her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliği muhtacız. Ayrıntılarda boğulup bütünü gözden kaçırmamalıyız. Sahip olmamız gereken birlik ve beraberlik için geçmişte olup bitenlerin sebep olduğu kin ve nefreti bir tarafa bırakıp Allah’ın emrettiği şekilde kardeşler olmalıyız (59 Haşr10).

Öyleyse Ey çatışan taraflar, iman edenlere karşı kalplerinizdeki kin ve nefreti atın!

Ancak böyle bir kalbi yönelme ile Allah, kalplerimizi birbirine ısındıracak kardeşlik duygularımızı pekiştirecek, dağılıp parçalanmaktan kurtaracaktır (3 Al-i İmran 103).

Öyleyse Ey çatışan taraflar, Allah’ın ipine sımsıkı sarılın düşüp parçalanmaktan korunun ve kardeşler olun!

Allah’a ve Ahiret gününe gerektiği gibi iman edenlerden Allah’ın razı olması için bu, yapılması gereken çok önemli bir sorumluluktur(58 Mücadele 22).

Öyleyse ey çatışan taraflar, Allah rızası için çatışmayı durdurun!

İslam’ı sadece 5 şarta indirgeyip de makamlarını, mevkilerini, mal ve mülklerini, güçlerini ilahlaştıran, grupçuluk-hizipçilik davasında bulunan, bu tutum ve davranışları ile Müslümanların ‘Allah’ın Emrettiği Şekilde Kardeşler’ olmasına mani olan Müslümanların, unutmaması gereken nokta, öldükten sonra hesap vereceğimizdir.

Öyleyse, ey çatışan taraflar, Allah’a ve Resulüne başkaldırmış olanlara karşı sevgi, saygı ve dostluk beslemeyin!

Öyleyse ey çatışan taraflar, ellerinizin, dillerinizin, derilerinizin şahitlik yapacağı o hesap gününden korkun ve sakının!

Öyleyse bu savaşı bitirin, başkalarının değirmenine su taşımayın!

Kaynaklar

1- (734)- Tirmizî, Tefsir, Rum (3190).

2- Hamidullah M., İslam Peygamberi, İrfan Yayınevi, İstanbul,1972.

3- Kütübü Sitte, 3252, 6955 Nolu Hadisler)

4- (3312)- Buharî, Nikâh 45, Edeb 57, 58, Ferâiz 2; Müslim, Birr 28-34, (2563-2564); Ebu Dâvud, Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizî, Birr 18, (1928).

5- (3336)- Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586).

6- Buhari - (3352)- Tirmizî, Birr 17, 18, (1927, 1928, 1930); Müslim, İman 95, (55).

7- Kütübü Sitte 3849, 7152 Nolu Hadisler.

8- Tirmizî, Fiten 2, (2610); Tefsir 2, (3087); Müslim, Hacc, 194, (1218).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...