(Milli Gazete)
“Ben bir karış toprak dahi satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime emanettir. Milletim bu vatanı kanları ile mahsuldar kılmışlardır.”
Sultan II. Abdülhamid
Giriş
Rahmetli Abdülhamid Han ile rahmetli Erbakan Hoca arasında
en büyük benzerlik/ortak paydalardan biri, Siyonist ve masonlara karşı
verdikleri mücadeledir. Ne yazık ki her iki liderin bu şer hareketine karşı
verdiği mücadele, dönemlerinde anlaşılamamış, sürekli eleştirilmişlerdir.
Abdülhamid’in Siyonizm’e karşı verdiği mücadele ile Erbakan Hoca’nın verdiği
mücadele arasında ciddi bir benzerliğin var olması, her iki dönemde de
Siyonizm’in eşdeğer güçte olduğu anlamına gelmemelidir. Erbakan Hoca döneminde,
Siyonizm’in, büyük ve tehlikeli küresel bir güç haline geldiği göz ardı
edilmemesi gerekmektedir.
Burada, Abdülhamid Han’ın Siyonizm’e karşı verdiği mücadele
ele alınacaktır.
Siyonizm (Irkçı Emperyalizm)
İsrail oğulları, yaşadıkları bölgelerde yaptıkları işlerden
dolayı iki kez yurtlarından sürülmüşlerdir. Bu sürgün, cezalandırılma
gerekçelerine ağırlık verilerek Kur’an’da, İsra süresinde özet olarak (17 Isra
4-7). Tevrat’ta, Tesniye 28/15-68 ve Leviller 26/14-39 bölümlerinde oldukça
ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.
Son sürgünden sonra İsrail oğulları dünyanın dört bir yanına dağılmışlar, farklı Cemaat veya örgüt çatıları altında vatanları olmadan kimliklerini korumaya çalışmışlardır. Yahudiler, 19. asırdan itibaren birçok ideolojik hareketin içerisinde yer almışlar ve pek çok yer altı örgütü kurmuşlar veya içerisinde bulunmuşlardır. Dünyanın her yanına dağılan Yahudiler, ele geçirdikleri medya ve sermaye gücü ile genellikle yönetimlerin üzerinde baskı gücü oluşturmuş, ülkelerin kaderlerinde söz sahibi olmuşlardır. Bu durum Yahudilere karşı var olan antipatinin daha da artmasına sebebiyet vermiştir.
Yahudileri aşağılık ırk görerek gettolara kapatmak Avrupa ve
Rusya’nın tarihinde mevcuttur. Hıristiyan dünyasının baskılara dayanamayan
Yahudiler, değişik zamanlarda kitleler halinde Osmanlı coğrafyasına göç
etmişlerdir. 19. Asır Avrupa’sında ise Yahudi düşmanlığı gittikçe yayılmakta ve
yükselmektedir. Bu nedenle yönetimler, Yahudileri (Eşkenazlar) Avrupa’dan
çıkarmak, ayrı bir coğrafyaya göndermek istemektedirler. Yöneticilerin
kafalarında farklı ülkeler olmakla beraber, hedef, dönemin ‘Hasta Adamı’ olarak
isimlendirilen Osmanlı coğrafyası özellikle de Filistin’dir. Avrupa’da
baskıların bu denli artması üzerine, Fransa vatandaşı Haham İzak Sarfati, çok
duygusal ve ağır muhtevalı mektupla yazarak Avrupalı Yahudileri, Osmanlı
coğrafyasına göç etmeye davet ettiği bilinmektedir (1).
Yahudilerin bir vatanı olması, eskiden beri bir özlem/ideal
olarak kafalarda var olsa bile, bir hareketin ortak paydası haline uzun zaman
gelememiştir. Yahudilerin bir vatanı olması ve bu vatanın da Filistin’de olması
gerektiğini, ilk defa derli toplu bir proje haline getiren Theoder Herzl
olmuştur (1,2). Siyonizm’in kökleri, eskiye dayansa bile (‘Dini Siyonizm’) onu
projelendiren ve güçlü bir akım haline getiren (Siyasi Siyonizm) Herzl’dir.
Sadece bir vatana değil aynı zamanda da bir devlet sahip olma, Siyonizm’in ana
hedefi olmuştur.
Siyonizm’le ilgili yapılmış değişik tanımlamaları göz önüne
aldığımızda (3,4) Siyonizm’i, Tevrat’ın tahrif edilerek yorumlanması ile ortaya
çıkmış bir ifsad hareketi, dini, ırkı, siyası ve sömürgeci bir doktrin olarak
tanımlayabiliriz.
1897 Basel Birinci Siyonist Kongresi
Herzl tarafından organize edilen 1897 Basel Birinci Siyonist
Kongresi’nde, Siyonist hareket için bir hedef ve bir program ortaya konmuştur:
“Siyonizm’in hedefi, Yahudiler için Filistin’de kamu
hukukuyla güvence altına alınmış bir vatan yaratmaktır”.
Bu fikri gerçekleştirmek için öngörülen program aşağıdaki
şekildedir:
“1- Filistin’de Yahudi kolonisinin tesisi.
2- Yahudilerin yaşadığı her bir ülkedeki kurumlar
vasıtasıyla dünya Yahudilerini birleştirme amacına matuf bir örgütün kurulması.
3- Yahudi ulusal fikrinin güçlendirilmesi.
4- Siyonizm’in hedefinin ifası için, yönetimin onayının
sağlanması”(5)
1897 Basel Kongresinden sonra Theodor Herzl Hatıratına, «Ben
Yahudi Devletini Basel’de kurdum. Eğer bunu bugün yüksek sesle söylersem, cümle
alem bana gülecektir. Fakat belki beş yıl içinde ama kesinlikle elli yıl içinde
onu herkes tanıyacaktır.» notunu düşmüştür (1). Bu tarihten sonrada Siyonizm
ile Abdülhamid’in etkileşim alanları oluşmuştur. Bu dönemde içlerinde banker
ailesi Rothschildler de bulunduğu zengin Avrupalı Yahudiler bir araya gelerek,
Yahudiler için para ile satın alınacak bir yurt aramaya başlamışlardır.
Düşünülen Kıbrıs, Uganda ve Filistin’dir.
Abdülhamid ve Siyonizm
Basel Siyonist Kongresinden sonra Herzl, Filistin’e
Yahudilerin yerleştirilmesi için önce 1898 yılında, Alman imparatoru Wilhelm II
ile görüşmüş sonra da Abdülhamid Han’la görüşmek istemiştir. Herzl, 1896-1902
yılları arasında 5 kez İstanbul’da bulunmuş fakat bir kez Abdülhamid ile
görüşebilmiştir (1). Herzl, Osmanlı ile ilgili stratejisini, Osmanlı 1881
Muharrem Kararnamesi üzerine kurmuştur. Bu kararname ile “Osmanlı Hazinesi dış
borçları ödeyemeyeceğini belirterek, iflasını ilan etmiştir”. “Daha sonra
Borçların idaresi Düyun-ı Umumiye’ye devredilmiştir.”
Theodor Herzl, hem kendi dostu hem de Abdülhamid’in dostu
olan Kont Newlinski ile girişimde bulunarak Abdülhamid ile görüşmek istemiştir.
Herzl’in Abdülhamid’e teklifi, 5 Milyon altın (20 milyon Sterlin) ve Osmanlı
ekonomisinin ve kalkınmasının iyileştirilmesi karşılığında “Yahudilerin
Filistin’e göç etme izni” ve “İç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı’ya
bağımlı bir yapı” kurulmasıdır. 23 Mart 1897’de Abdülhamid’in ajanı Kont
Newlinski, Herzl’in bu teklifini, Abdülhamid’e bir dilekçe yazarak bildirmiştir
(1). Dilekçenin ana fikri, Osmanlının borçlarının ödenmesi karşılığında
Filistin topraklarının Yahudilere satılmasıdır. Yahudilerin para desteği
yanında medya desteği verecekleri de taahhüt edilmektedir. Fakat bu teklif,
Abdülhamid Hanı çok öfkelendirmiş ve cevabı da çok sert olmuştur:
«Eğer bay Herzl benim arkadaşım olduğun gibi bir arkadaşınsa
ona söyle:
Bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış toprak
dahi satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime emanettir. Milletim bu vatanı
kanları ile mahsuldar kılmışlardır. O, bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla
örteriz. Benim Filistin ve Suriye alaylarımın efradı birere birer Plevne’de
şehid düşmüşlerdi. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe
meydanında kalmışlardır. Türk imparatorluğu bana ait değildir, Türk
milletinindir.
Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Museviler
milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar
Filistin’i karşılıksız bile ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz
taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade
edemem.» (1,6).
Herzl, böylesine sert bir cevap almış olmasına rağmen
ümidini yitirmemiş; Abdülhamid ile bizzat görüşmek için çareler aramıştır.
Zaman zaman kendisine telgraflar çekerek saygılarını sunmuş ve taleplerini
tekrarlamıştır. Nihayet Sultan Abdülhamid Han’dan randevu almayı başarmış ve
1901 yılında görüşme gerçekleşmiştir. Herzl, Abdülhamid’den özet olarak şunları
istemektedir:
“Herzl: Biz Avrupa’dan dışlanıyor, istenmiyoruz. Sürekli
eziyetlere maruz kalıyoruz. Bu kıtada insanca yaşamak hakkına malik değiliz.
Siz ki büyük bir devletsiniz; zamanında bize kucak açmıştınız (1492 Sefarad
Göçü). Yahudiler sizin kanatlarınız altında mutlu ve huzurlu yaşadılar. Bugün
de bizden aynı hayırhahlığınızı esirgemeyin. Filistin’e gelip yerleşelim ve sermayemizle,
teknik bilgimizle, yetişmiş insan gücümüzle Osmanlı Devleti’ni el ele verip
kalkındıralım.
Siz de demiryolları yapmak, eğitimi geliştirmek, iktisaden
kalkınmak istiyorsunuz.
Pekala bunları finanse edebiliriz. Avrupalılarla özellikle
Almanlarla ilişkilerinizi geliştirelim. Ne yapmak istiyorsanız yardımcı olalım.
Yeter ki bize Filistin’den bir miktar toprak tahsis edin. Avrupa’da ki
baskılardan uzak, kendi başımıza hür bir şekilde yaşayabileceğimiz, dış
işlerimizde size bağlı bir toprak.” (1)
Herzl’i dinleyen Abdülhamid, “Toprak satma ve toplu yerleşim
tekliflerini ret etmiş, fakat başka tekliflere açık olduğu intibaını
oluşturmuştur”. Abdülhamid’in bu katı tutumu karşısında Herzl, “Toprak
satılması fikrinden vaz geçerek Yabancı sermaye –Avrupalı Yahudiler –
Osmanlı’da yatırım yapacaklar, Filistin’i kalkındıracaklar, Borçların
ödenmesine yardımcı olacaklar ve Düyun-u Umumiye’yi feshettireceklerdir.”
teklifini yapmıştır (7). Abdülhamid, Yahudilerin topluca hem Filistin’e hem de
Osmanlı coğrafyasının herhangi bir yerine yerleşmelerini tehlikeli görerek
teklife farklı bir teklif ile cevap verir:
«Osmanlının 30 milyon sterlin tutarındaki dış borcunu ödemek
üzere bir konsorsiyum kuracaklar. Osmanlı topraklarına yerleşmelerine izin
verilecek. Geldikleri ülkelerin vatandaşlığından çıkarak Osmanlı tebası
olacaklar. Yahudiler toplu olarak Filistin topraklarına yerleşmeyecek, kitlesel
yerleşmelerine izin verilmeyecek, değişik bölgelere dağıtılacaklardır; beş aile
şuraya, beş aile oraya.» (7).
Bu teklif, Siyonistler tarafından reddedilir. Abdülhamid,
Siyonistlerin ısrarı, Avrupa ve Rusya’nın baskılarının neden olabileceği
tehlikeleri göz önüne alarak «Kırmızı Tezkere Uygulamasını» başlatır.
«Yabancıların Toprak Alımını Yasaklar.» «Borçların hızlı bir şekilde azaltılması
için tedbirler alır.» Herzl’i oyalamak ve yararlanmak amacıyla onu hoş tutacak
“Nişan-ı Zişan” taktim eder. Herzl’e Nişan-ı Zişan verilmesinde Abdülhamid’in
özel bazı hedeflerinin olduğu bilinmektedir (1). Herzl, Osmanlı maliyesini
rahatlatacak teklifler sunacak olan Fransız Mösyö Rouvier’e rakip çıkarılmak ve
böylece pazarlık gücünü artırmak amacıyla 1902 Temmuz’unda bir telgrafla
İstanbul’a davet edilir ve fakat kendisine pek yüz verilmez; Abdülhamid ile
görüşme gerçekleşmez. Bu olaydan sonra Herzl, İngiltere’ye yönelir ve orada
çözüm aramaya başlar.
Bundan sonra Siyonistler, Abdülhamid ile bu iş olmayacağını
ve iktidardan düşürülmesi gerektiği kararını alırlar. Jön Türkler ve
İttihatçılar içerisine sızmış ve yerleşmiş olan Siyonist ve Mason biraderlerle
Abdülhamid’e karşı mücadeleyi sertleştirirler.
Abdülhamid ve Masonlar
19. Asır Avrupa coğrafyasında etkili olan gizli ve açık
değişik teşkilatlar bulunmaktadır. Bunlardan Siyonizm, Masonluk, Karbonarı
Hareketi, Lehistan Gizli Cemiyeti, B’nai B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi örgüt,
değişik vesilelerle Osmanlı coğrafyasında etkin olmuş olanlardır. 1865 yılında
Ebuzziya Tevfik ve 5 Arkadaşı, Karbonarı hareketini ve Lehistan Gizli
Cemiyetini referans alan Yeni Osmanlılar Cemiyetini kurmuşlardır. İngiliz
Başbakanı Lord Palmerston’un hem Kabonarı hareketine hem de Yeni Osmanlılar
Cemiyetine ve hem de B’nai B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi örgütüne gizli
desteği bulunmaktadır (8).
Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Karbonarı Hareketinin desteği ile
1876 yılında Abdülaziz’i tahttan indirir, Mason, ruh hastası V. Murat’ı tahta
çıkarır. Ancak V. Murat’ın sıhhat durumundan dolayı, Şehzade Abdülhamid’i,
Meşrutiyetin ilanı seçimlerin yapılması şartıyla tahta çıkarırlar. Koltuğa yeni
oturmuş olan Abdülhamid, sistemi tanımakta, çevresinde olan biteni anlamakta,
yorumlamakta, kendine özgü kadrolar ve yapılar oluşturmaktadır. İlk fırsatta
birbirlerine düşmüş olan I. Meşrutiyetçileri birer birer cezalandırarak etkin
konumdan uzaklaştırmaktadır.
Bu arada B’nai B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi Örgütü,
Karbonarı ve İngiliz Başbakanı Lord Palmerston desteği ile etkinliğini gittikçe
artırmaktadır. Teşkilatın lideri, Selanikli üyelerinden Musevi Emanuel
Karasso’dur. Kendisi İtalyan vatandaşı ve İtalya’dan para alan bir ajandır.
Aynı zamanda Mason olan Karbonarı’nın lideri Mazzini’nin dava arkadaşıdır
(8,9). Bu örgüt, Meşrutiyetçilerin güçlü isimlerinden Serasker Hüseyin Avni
Paşa, Mithat Paşa ve Namık Kemal gibi liderleri, kullanmış ve birbirlerine
düşürmüştür. Bunlar birbirleri ile savaşırken B’nai B’rith (Bene Berit) adlı
Yahudi örgüt, Osmanlı’nın kılcal damarlarına, sınır sistemine yerleşmiş ve Jön
Türk hareketini Masonluğa bağlamıştır.
Vatan haini Emanuel Karasso, İttihatçılar tarafından 1.
Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun iaşe müfettişliğine atanmış, halka
dağıtılması gereken malları zimmetine geçirerek 2 milyon liradan fazla servet
edinmiştir. Savaş sonrasında, 1919, İtalya’ya kaçmıştır (9).
Selanikli Jön Türklerin kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti
(sonra İttihat ve Terakki adını almıştır), Merkezi Selanik’te bulunan Mason
Macedonia Risorta Locası ile iç içe geçmiş durumdadır. «Osmanlı Hürriyet
Cemiyeti (İttihat ve Terakki)’ne gireceklerin Mason olması şartı vardı. 1901-
1908 döneminde 23’ü karargahları Rumeli’de bulunan ve 2., 3. Orduların en üst
rütbeli muvazzaf subayları olmak üzere 188 ittihatçı Masonluğa alınmış.» (10).
İttihatçıların önde gelenlerinden Talat Paşa, Emanuel Karasso, Macedonia
Risorta Locasının ilk üyeleri olup 33. dereceli Ustad-Azam durumundadırlar.
Emanuel Karasso’nun İttahatçılara «Gizli belgelerimizi ben bir Mason mabedinde
muhafaza altına alayım» teklifinin kabul edilmesi ile ittihat terakkinin tüm
sırları masonların eline geçmiş ve masonluk, yeri zamanı geldiğinde gerekli tüm
operasyonları mason olmayan ittihatçılar üzerinde yapmıştır (10).
Abdülhamid’i tahtan indirmeye giden ekibin içerisinde Mason,
Musevi, Macedonia Risorta Locasının üyesi, Karbonarı Hareketinin üyesi ve B’nai
B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi örgütün lideri Emanuel Karasso’nun bulunmuş
olması, ibretlik bir durumdur.
Meşrutiyetin ilanından sonra Adalet Bakanlığı’na getirilen
Manyasizade Refik Bey’in The Morning Post’a ve Le Temps gazetelerine verdiği
demeçler, İttihat Terakki hareketinin çelik çekirdek kadrosunun ve kahir
ekseriyetinin ihanet şebekesi Masonluğun üyesi olduğu, Mason localarının emir
ve direktifleri yönetildikleri, aldatıldıkları ve kullanıldıklarını
göstermektedir:
«Orada (Macedonia Risorta ve Labor et lux localarında)
Masonlar olarak toplanıyorduk, çoğumuz da masonduk, fakat aslında örgütlenmek
için toplanıyorduk. Bunun yanı sıra yoldaşlarımızın büyük bir bölümünü,
üyelerini ince eleyip sık dokuyarak seçmeleri nedeniyle Cemiyetimiz için bir
elek işlevi gören bu localardan seçtik… Ayrıca bu localar, ihtiyaç halinde
İtalyan sefaretinden müdahale teminatı almış olan İtalyan Grand Orienti’ne
bağlıydı.»
«Masonluk ve İtalyan masonluğu bize manen destek verdi…
Hakikatte İtalyan Locaları İttihat Terakki’ye yardımcı oldular, bizleri
korudular, Bizlere birer sığınak sağladılar. Çoğumuz mason olduğumuzdan
teşkilatlanmak için genelde localarda toplanırdık. Üyelerimizi de localardan
seçmeye çalışırdık, çünkü locaya üye olabilmek için sıkı bir kontrolden
geçirilmekteydi.»(10)
Sonuç: Alınacak Ders
Dün Osmanlının yıkılışı için çalışan Siyonizm ve onun kolu
masonluk, bugün de Türkiye Cumhuriyeti’ni, Yeni İttihatçılarla yıkmaya
çalışmaktadır.
Kaynaklar
1. Armağan M., Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Timaş,
İstanbul, 2013, c1, s: 151-170
2. Atasoy A., “Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi, çeviri,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s: 80
3- Garudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları, İstanbul
S:15)
4- Garaudy R., İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları,
İstanbul, 1996: 16-26
5. Taylor A.R., İsrail’in Doğuşu, Pınar Yayınları,
İstanbul,1992, S:19
6. Mim Kemal Öke, Saraydaki casus, Gizli Belgelerle
Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi Vambery, İrfan yayınları, İstanbul,
1998, 2. Baskı, s: 212
7. Armağan M., Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Timaş,
İstanbul, 2013, c 2, s: 176-190.
8. Armağan M., Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Timaş,
İstanbul, 2013, c 1, s: 135-139.
9. Öztuna, Y., Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken yayınları,
İstanbul, cilt 7, s: 213.
10. Armağan M., Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Timaş,
İstanbul, 2013, c 2, s: 253-259.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder