6 Mart 2014 Perşembe

Çağımızın Abdülhamidi Necmettin Erbakan -2: Abdülhamid’in Siyonistlerle - Masonlarla kavgası

 (Milli Gazete)

“Ben bir karış toprak dahi satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime emanettir. Milletim bu vatanı kanları ile mahsuldar kılmışlardır.”

Sultan II. Abdülhamid

Giriş

Rahmetli Abdülhamid Han ile rahmetli Erbakan Hoca arasında en büyük benzerlik/ortak paydalardan biri, Siyonist ve masonlara karşı verdikleri mücadeledir. Ne yazık ki her iki liderin bu şer hareketine karşı verdiği mücadele, dönemlerinde anlaşılamamış, sürekli eleştirilmişlerdir. Abdülhamid’in Siyonizm’e karşı verdiği mücadele ile Erbakan Hoca’nın verdiği mücadele arasında ciddi bir benzerliğin var olması, her iki dönemde de Siyonizm’in eşdeğer güçte olduğu anlamına gelmemelidir. Erbakan Hoca döneminde, Siyonizm’in, büyük ve tehlikeli küresel bir güç haline geldiği göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Burada, Abdülhamid Han’ın Siyonizm’e karşı verdiği mücadele ele alınacaktır.

Siyonizm (Irkçı Emperyalizm)

İsrail oğulları, yaşadıkları bölgelerde yaptıkları işlerden dolayı iki kez yurtlarından sürülmüşlerdir. Bu sürgün, cezalandırılma gerekçelerine ağırlık verilerek Kur’an’da, İsra süresinde özet olarak (17 Isra 4-7). Tevrat’ta, Tesniye 28/15-68 ve Leviller 26/14-39 bölümlerinde oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.

Son sürgünden sonra İsrail oğulları dünyanın dört bir yanına dağılmışlar, farklı Cemaat veya örgüt çatıları altında vatanları olmadan kimliklerini korumaya çalışmışlardır. Yahudiler, 19. asırdan itibaren birçok ideolojik hareketin içerisinde yer almışlar ve pek çok yer altı örgütü kurmuşlar veya içerisinde bulunmuşlardır. Dünyanın her yanına dağılan Yahudiler, ele geçirdikleri medya ve sermaye gücü ile genellikle yönetimlerin üzerinde baskı gücü oluşturmuş, ülkelerin kaderlerinde söz sahibi olmuşlardır. Bu durum Yahudilere karşı var olan antipatinin daha da artmasına sebebiyet vermiştir.

Yahudileri aşağılık ırk görerek gettolara kapatmak Avrupa ve Rusya’nın tarihinde mevcuttur. Hıristiyan dünyasının baskılara dayanamayan Yahudiler, değişik zamanlarda kitleler halinde Osmanlı coğrafyasına göç etmişlerdir. 19. Asır Avrupa’sında ise Yahudi düşmanlığı gittikçe yayılmakta ve yükselmektedir. Bu nedenle yönetimler, Yahudileri (Eşkenazlar) Avrupa’dan çıkarmak, ayrı bir coğrafyaya göndermek istemektedirler. Yöneticilerin kafalarında farklı ülkeler olmakla beraber, hedef, dönemin ‘Hasta Adamı’ olarak isimlendirilen Osmanlı coğrafyası özellikle de Filistin’dir. Avrupa’da baskıların bu denli artması üzerine, Fransa vatandaşı Haham İzak Sarfati, çok duygusal ve ağır muhtevalı mektupla yazarak Avrupalı Yahudileri, Osmanlı coğrafyasına göç etmeye davet ettiği bilinmektedir (1).

Yahudilerin bir vatanı olması, eskiden beri bir özlem/ideal olarak kafalarda var olsa bile, bir hareketin ortak paydası haline uzun zaman gelememiştir. Yahudilerin bir vatanı olması ve bu vatanın da Filistin’de olması gerektiğini, ilk defa derli toplu bir proje haline getiren Theoder Herzl olmuştur (1,2). Siyonizm’in kökleri, eskiye dayansa bile (‘Dini Siyonizm’) onu projelendiren ve güçlü bir akım haline getiren (Siyasi Siyonizm) Herzl’dir. Sadece bir vatana değil aynı zamanda da bir devlet sahip olma, Siyonizm’in ana hedefi olmuştur.

Siyonizm’le ilgili yapılmış değişik tanımlamaları göz önüne aldığımızda (3,4) Siyonizm’i, Tevrat’ın tahrif edilerek yorumlanması ile ortaya çıkmış bir ifsad hareketi, dini, ırkı, siyası ve sömürgeci bir doktrin olarak tanımlayabiliriz.

1897 Basel Birinci Siyonist Kongresi

Herzl tarafından organize edilen 1897 Basel Birinci Siyonist Kongresi’nde, Siyonist hareket için bir hedef ve bir program ortaya konmuştur:

“Siyonizm’in hedefi, Yahudiler için Filistin’de kamu hukukuyla güvence altına alınmış bir vatan yaratmaktır”.

Bu fikri gerçekleştirmek için öngörülen program aşağıdaki şekildedir:

“1- Filistin’de Yahudi kolonisinin tesisi.

2- Yahudilerin yaşadığı her bir ülkedeki kurumlar vasıtasıyla dünya Yahudilerini birleştirme amacına matuf bir örgütün kurulması.

3- Yahudi ulusal fikrinin güçlendirilmesi.

4- Siyonizm’in hedefinin ifası için, yönetimin onayının sağlanması”(5)

1897 Basel Kongresinden sonra Theodor Herzl Hatıratına, «Ben Yahudi Devletini Basel’de kurdum. Eğer bunu bugün yüksek sesle söylersem, cümle alem bana gülecektir. Fakat belki beş yıl içinde ama kesinlikle elli yıl içinde onu herkes tanıyacaktır.» notunu düşmüştür (1). Bu tarihten sonrada Siyonizm ile Abdülhamid’in etkileşim alanları oluşmuştur. Bu dönemde içlerinde banker ailesi Rothschildler de bulunduğu zengin Avrupalı Yahudiler bir araya gelerek, Yahudiler için para ile satın alınacak bir yurt aramaya başlamışlardır. Düşünülen Kıbrıs, Uganda ve Filistin’dir.

Abdülhamid ve Siyonizm

Basel Siyonist Kongresinden sonra Herzl, Filistin’e Yahudilerin yerleştirilmesi için önce 1898 yılında, Alman imparatoru Wilhelm II ile görüşmüş sonra da Abdülhamid Han’la görüşmek istemiştir. Herzl, 1896-1902 yılları arasında 5 kez İstanbul’da bulunmuş fakat bir kez Abdülhamid ile görüşebilmiştir (1). Herzl, Osmanlı ile ilgili stratejisini, Osmanlı 1881 Muharrem Kararnamesi üzerine kurmuştur. Bu kararname ile “Osmanlı Hazinesi dış borçları ödeyemeyeceğini belirterek, iflasını ilan etmiştir”. “Daha sonra Borçların idaresi Düyun-ı Umumiye’ye devredilmiştir.”

Theodor Herzl, hem kendi dostu hem de Abdülhamid’in dostu olan Kont Newlinski ile girişimde bulunarak Abdülhamid ile görüşmek istemiştir. Herzl’in Abdülhamid’e teklifi, 5 Milyon altın (20 milyon Sterlin) ve Osmanlı ekonomisinin ve kalkınmasının iyileştirilmesi karşılığında “Yahudilerin Filistin’e göç etme izni” ve “İç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı’ya bağımlı bir yapı” kurulmasıdır. 23 Mart 1897’de Abdülhamid’in ajanı Kont Newlinski, Herzl’in bu teklifini, Abdülhamid’e bir dilekçe yazarak bildirmiştir (1). Dilekçenin ana fikri, Osmanlının borçlarının ödenmesi karşılığında Filistin topraklarının Yahudilere satılmasıdır. Yahudilerin para desteği yanında medya desteği verecekleri de taahhüt edilmektedir. Fakat bu teklif, Abdülhamid Hanı çok öfkelendirmiş ve cevabı da çok sert olmuştur:

«Eğer bay Herzl benim arkadaşım olduğun gibi bir arkadaşınsa ona söyle:

Bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış toprak dahi satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime emanettir. Milletim bu vatanı kanları ile mahsuldar kılmışlardır. O, bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Filistin ve Suriye alaylarımın efradı birere birer Plevne’de şehid düşmüşlerdi. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Türk imparatorluğu bana ait değildir, Türk milletinindir.

Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Museviler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin’i karşılıksız bile ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.» (1,6).

Herzl, böylesine sert bir cevap almış olmasına rağmen ümidini yitirmemiş; Abdülhamid ile bizzat görüşmek için çareler aramıştır. Zaman zaman kendisine telgraflar çekerek saygılarını sunmuş ve taleplerini tekrarlamıştır. Nihayet Sultan Abdülhamid Han’dan randevu almayı başarmış ve 1901 yılında görüşme gerçekleşmiştir. Herzl, Abdülhamid’den özet olarak şunları istemektedir:

“Herzl: Biz Avrupa’dan dışlanıyor, istenmiyoruz. Sürekli eziyetlere maruz kalıyoruz. Bu kıtada insanca yaşamak hakkına malik değiliz. Siz ki büyük bir devletsiniz; zamanında bize kucak açmıştınız (1492 Sefarad Göçü). Yahudiler sizin kanatlarınız altında mutlu ve huzurlu yaşadılar. Bugün de bizden aynı hayırhahlığınızı esirgemeyin. Filistin’e gelip yerleşelim ve sermayemizle, teknik bilgimizle, yetişmiş insan gücümüzle Osmanlı Devleti’ni el ele verip kalkındıralım.

Siz de demiryolları yapmak, eğitimi geliştirmek, iktisaden kalkınmak istiyorsunuz.

Pekala bunları finanse edebiliriz. Avrupalılarla özellikle Almanlarla ilişkilerinizi geliştirelim. Ne yapmak istiyorsanız yardımcı olalım. Yeter ki bize Filistin’den bir miktar toprak tahsis edin. Avrupa’da ki baskılardan uzak, kendi başımıza hür bir şekilde yaşayabileceğimiz, dış işlerimizde size bağlı bir toprak.” (1)

Herzl’i dinleyen Abdülhamid, “Toprak satma ve toplu yerleşim tekliflerini ret etmiş, fakat başka tekliflere açık olduğu intibaını oluşturmuştur”. Abdülhamid’in bu katı tutumu karşısında Herzl, “Toprak satılması fikrinden vaz geçerek Yabancı sermaye –Avrupalı Yahudiler – Osmanlı’da yatırım yapacaklar, Filistin’i kalkındıracaklar, Borçların ödenmesine yardımcı olacaklar ve Düyun-u Umumiye’yi feshettireceklerdir.” teklifini yapmıştır (7). Abdülhamid, Yahudilerin topluca hem Filistin’e hem de Osmanlı coğrafyasının herhangi bir yerine yerleşmelerini tehlikeli görerek teklife farklı bir teklif ile cevap verir:

«Osmanlının 30 milyon sterlin tutarındaki dış borcunu ödemek üzere bir konsorsiyum kuracaklar. Osmanlı topraklarına yerleşmelerine izin verilecek. Geldikleri ülkelerin vatandaşlığından çıkarak Osmanlı tebası olacaklar. Yahudiler toplu olarak Filistin topraklarına yerleşmeyecek, kitlesel yerleşmelerine izin verilmeyecek, değişik bölgelere dağıtılacaklardır; beş aile şuraya, beş aile oraya.» (7).

Bu teklif, Siyonistler tarafından reddedilir. Abdülhamid, Siyonistlerin ısrarı, Avrupa ve Rusya’nın baskılarının neden olabileceği tehlikeleri göz önüne alarak «Kırmızı Tezkere Uygulamasını» başlatır. «Yabancıların Toprak Alımını Yasaklar.» «Borçların hızlı bir şekilde azaltılması için tedbirler alır.» Herzl’i oyalamak ve yararlanmak amacıyla onu hoş tutacak “Nişan-ı Zişan” taktim eder. Herzl’e Nişan-ı Zişan verilmesinde Abdülhamid’in özel bazı hedeflerinin olduğu bilinmektedir (1). Herzl, Osmanlı maliyesini rahatlatacak teklifler sunacak olan Fransız Mösyö Rouvier’e rakip çıkarılmak ve böylece pazarlık gücünü artırmak amacıyla 1902 Temmuz’unda bir telgrafla İstanbul’a davet edilir ve fakat kendisine pek yüz verilmez; Abdülhamid ile görüşme gerçekleşmez. Bu olaydan sonra Herzl, İngiltere’ye yönelir ve orada çözüm aramaya başlar.

Bundan sonra Siyonistler, Abdülhamid ile bu iş olmayacağını ve iktidardan düşürülmesi gerektiği kararını alırlar. Jön Türkler ve İttihatçılar içerisine sızmış ve yerleşmiş olan Siyonist ve Mason biraderlerle Abdülhamid’e karşı mücadeleyi sertleştirirler.

Abdülhamid ve Masonlar

19. Asır Avrupa coğrafyasında etkili olan gizli ve açık değişik teşkilatlar bulunmaktadır. Bunlardan Siyonizm, Masonluk, Karbonarı Hareketi, Lehistan Gizli Cemiyeti, B’nai B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi örgüt, değişik vesilelerle Osmanlı coğrafyasında etkin olmuş olanlardır. 1865 yılında Ebuzziya Tevfik ve 5 Arkadaşı, Karbonarı hareketini ve Lehistan Gizli Cemiyetini referans alan Yeni Osmanlılar Cemiyetini kurmuşlardır. İngiliz Başbakanı Lord Palmerston’un hem Kabonarı hareketine hem de Yeni Osmanlılar Cemiyetine ve hem de B’nai B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi örgütüne gizli desteği bulunmaktadır (8).

Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Karbonarı Hareketinin desteği ile 1876 yılında Abdülaziz’i tahttan indirir, Mason, ruh hastası V. Murat’ı tahta çıkarır. Ancak V. Murat’ın sıhhat durumundan dolayı, Şehzade Abdülhamid’i, Meşrutiyetin ilanı seçimlerin yapılması şartıyla tahta çıkarırlar. Koltuğa yeni oturmuş olan Abdülhamid, sistemi tanımakta, çevresinde olan biteni anlamakta, yorumlamakta, kendine özgü kadrolar ve yapılar oluşturmaktadır. İlk fırsatta birbirlerine düşmüş olan I. Meşrutiyetçileri birer birer cezalandırarak etkin konumdan uzaklaştırmaktadır.

Bu arada B’nai B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi Örgütü, Karbonarı ve İngiliz Başbakanı Lord Palmerston desteği ile etkinliğini gittikçe artırmaktadır. Teşkilatın lideri, Selanikli üyelerinden Musevi Emanuel Karasso’dur. Kendisi İtalyan vatandaşı ve İtalya’dan para alan bir ajandır. Aynı zamanda Mason olan Karbonarı’nın lideri Mazzini’nin dava arkadaşıdır (8,9). Bu örgüt, Meşrutiyetçilerin güçlü isimlerinden Serasker Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa ve Namık Kemal gibi liderleri, kullanmış ve birbirlerine düşürmüştür. Bunlar birbirleri ile savaşırken B’nai B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi örgüt, Osmanlı’nın kılcal damarlarına, sınır sistemine yerleşmiş ve Jön Türk hareketini Masonluğa bağlamıştır.

Vatan haini Emanuel Karasso, İttihatçılar tarafından 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun iaşe müfettişliğine atanmış, halka dağıtılması gereken malları zimmetine geçirerek 2 milyon liradan fazla servet edinmiştir. Savaş sonrasında, 1919, İtalya’ya kaçmıştır (9).

Selanikli Jön Türklerin kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (sonra İttihat ve Terakki adını almıştır), Merkezi Selanik’te bulunan Mason Macedonia Risorta Locası ile iç içe geçmiş durumdadır. «Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (İttihat ve Terakki)’ne gireceklerin Mason olması şartı vardı. 1901- 1908 döneminde 23’ü karargahları Rumeli’de bulunan ve 2., 3. Orduların en üst rütbeli muvazzaf subayları olmak üzere 188 ittihatçı Masonluğa alınmış.» (10). İttihatçıların önde gelenlerinden Talat Paşa, Emanuel Karasso, Macedonia Risorta Locasının ilk üyeleri olup 33. dereceli Ustad-Azam durumundadırlar. Emanuel Karasso’nun İttahatçılara «Gizli belgelerimizi ben bir Mason mabedinde muhafaza altına alayım» teklifinin kabul edilmesi ile ittihat terakkinin tüm sırları masonların eline geçmiş ve masonluk, yeri zamanı geldiğinde gerekli tüm operasyonları mason olmayan ittihatçılar üzerinde yapmıştır (10).

Abdülhamid’i tahtan indirmeye giden ekibin içerisinde Mason, Musevi, Macedonia Risorta Locasının üyesi, Karbonarı Hareketinin üyesi ve B’nai B’rith (Bene Berit) adlı Yahudi örgütün lideri Emanuel Karasso’nun bulunmuş olması, ibretlik bir durumdur.

Meşrutiyetin ilanından sonra Adalet Bakanlığı’na getirilen Manyasizade Refik Bey’in The Morning Post’a ve Le Temps gazetelerine verdiği demeçler, İttihat Terakki hareketinin çelik çekirdek kadrosunun ve kahir ekseriyetinin ihanet şebekesi Masonluğun üyesi olduğu, Mason localarının emir ve direktifleri yönetildikleri, aldatıldıkları ve kullanıldıklarını göstermektedir:

«Orada (Macedonia Risorta ve Labor et lux localarında) Masonlar olarak toplanıyorduk, çoğumuz da masonduk, fakat aslında örgütlenmek için toplanıyorduk. Bunun yanı sıra yoldaşlarımızın büyük bir bölümünü, üyelerini ince eleyip sık dokuyarak seçmeleri nedeniyle Cemiyetimiz için bir elek işlevi gören bu localardan seçtik… Ayrıca bu localar, ihtiyaç halinde İtalyan sefaretinden müdahale teminatı almış olan İtalyan Grand Orienti’ne bağlıydı.»

«Masonluk ve İtalyan masonluğu bize manen destek verdi… Hakikatte İtalyan Locaları İttihat Terakki’ye yardımcı oldular, bizleri korudular, Bizlere birer sığınak sağladılar. Çoğumuz mason olduğumuzdan teşkilatlanmak için genelde localarda toplanırdık. Üyelerimizi de localardan seçmeye çalışırdık, çünkü locaya üye olabilmek için sıkı bir kontrolden geçirilmekteydi.»(10)

Sonuç: Alınacak Ders

Dün Osmanlının yıkılışı için çalışan Siyonizm ve onun kolu masonluk, bugün de Türkiye Cumhuriyeti’ni, Yeni İttihatçılarla yıkmaya çalışmaktadır.

Kaynaklar

1. Armağan M., Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Timaş, İstanbul, 2013, c1, s: 151-170

2. Atasoy A., “Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi, çeviri, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s: 80

3- Garudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları, İstanbul S:15)

4- Garaudy R., İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996: 16-26

5. Taylor A.R., İsrail’in Doğuşu, Pınar Yayınları, İstanbul,1992, S:19

6. Mim Kemal Öke, Saraydaki casus, Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi Vambery, İrfan yayınları, İstanbul, 1998, 2. Baskı, s: 212

7. Armağan M., Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Timaş, İstanbul, 2013, c 2, s: 176-190.

8. Armağan M., Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Timaş, İstanbul, 2013, c 1, s: 135-139.

9. Öztuna, Y., Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken yayınları, İstanbul, cilt 7, s: 213.

10. Armağan M., Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Timaş, İstanbul, 2013, c 2, s: 253-259.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...