(Milli Gazete)
Giriş
Kadife darbeler, hazırlık dönemleri de dâhil olmak
üzere yaklaşık beş yıllık bir stratejiye göre hazırlanmaktadırlar. Kadife
darbeler, İç içe geçmiş birçok evreden oluşmakta ve iç- dış organizasyonlarla
birlikte yürütülmektedir. Genel olarak siyasi iktidara asıl darbe, seçim
sonuçlarına yapılan itirazlarla birlikte başlatılan eylemlerle birlikte
vurulmak istenmektedir. O zamana kadar yapılan her şey, son darbe için
psikolojik bir alt yapı hazırlamak, gayrı memnun kitlelerin sayısını artırmak,
kitleleri sokağa dökmeye hazır hale getirmekle ilgilidir. Siyasi iktidarı
ittifaklarından kopararak yalnızlaştırmak, çok önemli bir hedeftir. Bu nedenle
bürokrasiyi kararsızlaştırmak, sindirmek ve siyasi iktidara karşı tavır
almasını sağlamak amaçlanır. Öncelikli hedef, yargı ve emniyetin desteğini
sağlamak ya da tarafsızlaştırmaktır. Askeri darbe görüntüsü vermemek için
askerin açık desteğinden ziyade, askerin gizli desteğini sağlamak ya da
tarafsızlaştırmak esastır.
Türkiye bugün bir kadife darbe sürecini (Taksim Kadife
darbesi) yaşamaktadır. Taksim Kadife Darbesi, Gezi parkı olayları ile başlamış
(Başlangıç aşaması), Dershane savaşları ile ikinci aşamasını tamamlamış, Rüşvet
ve Yolsuzluk Operasyonu ile üçüncü aşamasına geçmiştir. Son aşama, seçimler
sonrası ile ilgilidir. 3. Aşama ile son aşama arasında muhtemelen birkaç aşama
daha olabilir. Siyasi iktidarın bunu göz önünde bulundurması gerekmektedir.
Polis-Yargı tarafından başlatılan, deprem etkisi yapan derin
dalga, Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu , iç içe geçmiş farklı amaçları ve
mesajları bünyesinde barındırmaktadır. Bu üçüncü evrenin amaçlarını geçen
yazıda özet olarak belirtmiştik. Burada, bu amaçlardan Polis-Yargı desteği ile
yolsuzluk boyutu üzerinde durulacaktır.
Kadife Darbelerde Polis-Yargı Desteği
Kadife darbelerde uygulanan yöntemin temel felsefesi,
siyaset bilimci Gene Sharp a aittir. `Şiddet İçermeyen Hareketin Politikası
(`The Politics of Nonviolent Action ) ve `Diktatörlükten Demokrasiye (`From
Dictatorship to Democracy ) adlı kitaplarında uygulanan yöntem anlatılmaktadır.
G. Sharp a göre, kadife darbelerde öncelikli hedef bürokrasi ve güvenlik
güçleri olmalıdır;
Diktatörün kredisi azaldıkça ona itaatsizlik edecek olan
bürokratların ve güvenlik güçlerinin sayısı da artar. Bu kitle kritik bir
seviyeye ulaştığında ise diktatör iktidarı kaybeder. Muhalif güçler, işte bu
anlayışa uygun nitelikte bir program uygulamalıdırlar.
Gene Sharp ın bu temel yaklaşım ekseninde uygulamayı
önerdiği hareket tarzı, şöyle özetlenebilir:
1. Nokta: Örgüt: Öncelikle tek kelimelik vurucu bir örgüt
ismi ile gençler ve öğrenciler arasında örgütlenme.
2. Nokta: Slogan: Basit ve etkileyici bir slogan oluşturma
ve yayma.
3. Nokta: Medya Desteği: Ulusal ve uluslararası medya
desteği.
4. Nokta: Finansman Desteği: Ulusal ve Uluslararası vakıf ve
sivil toplum örgütlerinin parasal desteği.
5. Nokta: Siyasi Destek: Ulusal ve Uluslararası Siyasi
Destek
6. Nokta: Seçimlere Hazırlık: Seçimlerde, halkı sokağa
dökmek için gerekli hazırlığın yapılması.
7. Nokta: Sürekli Gerilim Artırma: Ekonomik manipülasyon
yapmak, etnik ve mezhepsel farklılıkları kaşımak.
8. Nokta: Gayri memnunların ittifakını sağlamak
9. Nokta: Askerin gizli desteğini sağlama ya da
tarafsızlaştırma
10. Nokta: Polis- yargı denklemini kurarak siyasi iktidarın
elini kolunu bağlama ya da polis ve yargıyı tarafsızlaştırma.
11. Nokta: Siyasi iktidarı itibarsızlaştırma
12. Nokta: Siyasi iktidarın iradesini çözme, panik hali
oluşturma ve hata yapmasını sağlama
13. Nokta: Siyasi iktidar içerisinde ihtilaflar meydana
getirme, bölme, parçalama
14. Nokta, Siyasi iktidarı yalnızlaştırma
15. Nokta: Sokak hâkimiyeti kurma
16. Nokta: Siyası iktidarın seçimi kaybetmesini ya da ciddi
oy kaybına uğramasını sağlama
17. Nokta: Sonuç: Siyasi iktidarın şiddet uygulanmadan
kansız bir şekilde yıkılışını sağlama.
Polis-Yargı tarafından başlatılan, deprem etkisi yapan derin
dalga Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu , yukarıdaki birçok amacı gerçekleştirmeye
dönük olarak icra edilmiş ve de edilmektedir. Özellikle yargının değişik
kademelerinin verdiği kararlar, yaptığı açıklamalar, Siyasi iktidarın elini
kolunu bağlamaya, onu aciz bırakmaya ve otoritesini sarsmaya dönüktür.
Başbakanın oğlunu ve dini hassasiyeti yüksek birçok iş adamını tutuklamaya
kalkmak, bunu başarılamayınca; medyaya yolsuzlukla ilgili olduğu iddia edilen
malzemeleri, yasalara aykırı bir şekilde servis yaparak, siyası iktidarın
kitleler nezdinde itibarı ve otoritesi sarsılmak istenmiştir. Türkiye
ekonomisine verilen zarar ise, gerçekten de büyüktür. Bunun halka yansıması
henüz belirgin değildir.
Bu operasyonlara rağmen Başbakan Erdoğan a halk desteği ve
STK desteği devam etmektedir. AKP içerisinde henüz ciddi bir ihtilaf meydana
gelmiş değildir.
Kadife Darbenin Dershaneler ve Hukuk savaşları aşamasında
ortaya çıkardığı en ciddi sıkıntı, Kadife darbenin öncülüğünün Gülen hareketi
tarafından yürütülüyor kanaatinin oluşması ile iki büyük camianın karşı karşıya
getirilmiş olmasıdır. Bu sürecin diğer önemli bir sonucu da, Siyasi iktidarın
rüşvet-yolsuzlukla; Gülen hareketinin de, Küresel, Karanlık Güç Merkezinin
taşeronluğu ile özdeşleştirilmesi olgusudur. Her iki yapı bu imajı silecek
tedbirleri almak ve kendilerini aklamak zorundadırlar. Yoksa tüm Müslüman
camia, gelecekte çok ağır bedel ödeyecektir.
Eğer bu savaşa bir son verilmezse, olay, tarihteki Timur ile
Yıldırım Beyazıt ın Ankara meydana savaşına dönüşecek ve Bizans sevinecektir.
Taraflar bunun sorumluluğunu üstlenebilecekler midir?
Ülkeleri Yıkan Bir hastalık: Rüşvet ve Yolsuzluk
Özellikle son 20 yılda Türkiye de, rüşvet, yolsuzluk, adam
kayırma, ayak kaydırma, fuhuş-cinsel sapkınlık, uyuşturucu - alkol kullanımı,
kumar, şiddet, cinayet ve boşanmalarda meydana gelen büyük bir artış vardır.
İmar yolsuzlukları ile şehirlerin yağmalanması, talan edilmesi, gökdelenlerle
gelecek nesillerin nefes alma hakkının çalınması, bunun karşılığında birilerinin
zengin olması ve şehirlerin tarihi dokularının ve siluetlerinin bozulması,
sürecin bir parçası olup; kendi kültür ve medeniyetimizin reddi, inkârı
anlamındadır. Mal, servet ve makam tutkusunun meydana getirdiği bir göz
kararması ile her şeyi meşru ve mubah gören makyavelist bir anlayış
yaygınlaşmaktadır. İspiyonlama, tuzağa düşürme ile ayak kaydırma hareketleri
profesyonelleşmiştir.
Kuran ın bize münker olarak belirttiği şeyler, bugün maruf;
batıl olarak belirttiği, bugün hak; haram olarak sundukları bugün helal kabul
edilmeye başlanmış ve de savunulmaktadır. Ayrıca helal ile haram, hak ile
batıl, maruf ile münker karıştırılmakta melez değerler sistemi oluşmaktadır.
Bu gidişat, ilahi sünnete aykırıdır (2 Bakara 42). Bütün
bunlar, ilahi bir ceza, azap veya helak nedenidir. Kur an da bize anlatılan
helak olmuş toplumların kıssalarının konuları bunlardan başka bir şey değildir
(7 Araf 162-166). Bu ayetlerin tasvir ettiği toplumsal tablo, Türkiye nin
bugünkü şartlarına uygundur. O nedenle, bu gidişe bugün dur demesek yarın çok
geç olacaktır. Bu nedenle toplum ve siyasi iktidar gereğini yapmak zorundadır.
Büyük İslam alimi Hamid el-Gazali, Selçuklu sultanı
Muciruddin e yazdığı bir mektupta, yönetim mekanizmasındaki bozuklukları,
şöyle ifade etmekteydi:
Mümkün olan en kısa zamanda ve otoritenin ulaşabildiği her
yerde yolsuzlukların, adam kayırmacılığın, adaletsizliklerin, zulmün, rüşvetin
ve diğer kötülüklerin tümünün kökünü kazımak için elinden geleni yapmada kusur
etmemelisin. Ülkemizin halkı, ülkemizin şerefi; ülkemizin halkı, ülkemizin
gerçek zenginliğidir. İçinde bulundukları yolsuzluktan senin haberin yok.
Ülkenin bu kısmında bulunan anarşiden haberdar olmayabilirsin. Vergi
tahsildarları yolsuzluk yapıyorlar. Fakir halkı kendi çıkarları için sömürüyorlar.
Topladıkları verginin ancak pek az kısmını devlete veriyorlar. Vergi oranları
halkın karşılayamayacağı kadar yüksek. Bu sözlerin üzerine düşün. Fakirlik ve
açlık onlara büyük acılar veriyor. Vücutları yoksulluktan harap olmuş durumda.
Takatleri kesik. Uzun zamandır çektikleri sıkıntılar, bedenlerini kuru bir
iskelete çevirmiş. (1).
Gazali, yüzyıllar ötesinden günümüze ışık tutmakta ve
devletlerin, sistemlerin, toplumların çöküş nedenlerine dikkatlerimizi
çekmektedir. Son 20 yıllık dönemin mektupta ifade edilenlerle örtüştüğünü göz
önüne alırsak; toplumsal akışın, Selçuklu dönemindeki akışa benzediğini,
sonun da, böyle giderse, kaçınılmaz olarak aynı olacağını söylememiz bir
abartı olmayacaktır.
Gazalinin mektubunda dikkat çektiği en önemli nokta,
Ülkemizin halkı, Ülkemizin şerefi; Ülkemizin halkı, ülkemizin gerçek zenginliği
olgusudur. Bu gerçek, hiçbir stratejik, taktik ya da teknik hedef veya amaç
uğruna feda edilemez. Bugünkü siyası iktidar, bu gerçeği unutmamalı, rüşvet ve
yolsuzlukların üzerine bütün şiddeti ile gitmelidir.
Rahmetli Erbakan Hoca ya göre, bu tür sorunların üstesinden
gelebilmek, öncelikle ahlak ve maneviyatın inşa edilmesini gerektirmektedir:
İnsan unsuru sağlam ahlak ve karakter sahibi ise kalkınmada
randımanı çok büyük olacaktır. İnsan unsuru ahlaken bozulmuşsa, bu bozuk
malzeme ile kurulacak resmi veya gayrı resmi teşekküller verimsiz olacağından
hatta yapıcı değil yıkıcı olacağından emekler, masraflar, zahmetler boşuna
gidecektir.
Kanunlar ve nizamlar ne kadar mükemmel olursa olsun, hak ve
adalete ne kadar uygun bulunursa bulunsun, onu tatbik edecek insanın içerisine
hak ve adalet sevgisi girmemişse insanlar, içten gelerek samimi olarak hak ve
adalete inanmıyorlarsa kanunların gereği gibi tatbik edilmesi mümkün olmayacak,
netice tersine tecelli edecek, adalet yerine adaletsizlik, sosyal adalet yerine
sosyal istismar hâkim olacaktır. (2)
Bazı tarihçilere göre Osmanlının zirve noktası olan Kanuni
dönemi, aynı zamanda da devlet çarkında, özellikle, saray mekanizmasında
yozlaşmanın başladığı bir dönemdir. Sivil ve askeri bürokraside, ulemada
meydana gelen kirlenme, zamanla toplumun ve yönetimin alt katmanlarına
yayılmış; Batının reform baskısı ile yapılan ıslahat hareketleri, sorunu çözmemiş
tam tersine derinleştirmiştir. Batının dayattığı ıslahatlar, Osmanlı toplumsal
yapısına uymayan, onunla bağdaşmayan ve yapıya ters gelen isteklerdi. Islahat
yapıldıkça hastalık iyileşeceği yerde derinleşmiştir. Bugün de, AB yasaları ve
AB kültür ve medeniyet değerleri, istenen ahlak ve maneviyatı sağlayamamakta
hastalığı daha da artırmaktadır. Siyasi iktidar bu sevdadan vazgeçilmelidir.
1717 yılında Osmanlı Devleti Maliye Bakanı Sarı Mehmet Paşa
nın Sultan a verdiği rapor; Osmanlı sisteminin tomografisi gibidir:
Rüşvet, her türlü kanunsuzluğun, zulmün hem başlangıcı hem
de kaynağı oluyor. En büyük felaketlerin, dayanılmaz acıların en büyük
kaynağı rüşvettir. Müslümanlara, dine ve devlete zarar verebilecek
olumsuzluk-lar içerisinde rüşvetten daha tehlikeli olanı yoktur.
Kanunsuzlukları, adaletsizliği, zulmü üreten mekanizmadır rüşvet. İnancı,
toplumu ve devleti kökünden yok eder. (1)
Bu gerçekleri söyleyen Defterdar Sarı Mehmet Paşa, rüşvet
çetesinin
entrikaları sonucu idama mahkum edilmiştir.
Rüşvet, yolsuzluk, zülüm, adaletsizlik, nemelazımcılık,
duyarsızlık, lüks, israf, Osmanlı da her geçen gün yaygınlaşan hastalıklar
olarak toplumsal dokuyu kemirip durmuştur. Namık Kemal in, Tevfik Fikret in ve
Mehmet Akif in şiirlerinde, Osmanlı nın son yüzyılında, bu hastalıkların hangi
boyutlara ulaştığını görmek mümkündür. Sonuç, Os¬manlı devletinin hayattan
tasfiye olmasıdır.
Sonuç: Uyanın! Aynı Gemideyiz
Taksim Kadife darbesinin ana amacı, büyüyen ve güçlenen
Türkiye yi içine hapsetmek ve bunun için de kaos meydana getirmektir. Hedef
Başbakandır, siyası iktidardır. Ancak böyle bir amacın var olması, siyasi
iktidarı itibarsızlaştırmak amacıyla yapılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile
ilgili iddiaları yok varsaymamızı, üzerini örtmemizi gerekli kılamaz/kılmamalıdır.
Polis-yargı denkleminde oluşan yapıyı dağıtmak, meselenin çözüldüğü anlamına
gelmemelidir. Bu operasyon, siyasi iktidarı devirmek isteyenlere karşı yapılan
yerinde bir karşı hamledir. Ancak bu, iddia edilen rüşvet ve yolsuzluk
olaylarını yok saymak şeklinde anlaşılmamalıdır. Aksi durum, daha da tehlikeli
bir şekilde, rüşvet ve yolsuzluk iddialarının doğru olduğu kanaatini
kuvvetlendirebilir. Ayrıca, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu yapan gücün
elinde, çok daha fazla malzemenin var olduğunu ya da üretildiğini unutmamak
gerekir.
O nedenle Başbakan Erdoğan, rüşvet ve yolsuzlukların üzerine
doğrudan gitmeli, eğer bir yolsuzluk çetesi varsa, onları teşhir edip yargının
önüne çıkarmalıdır. Aksi takdirde sosyal medyada doğru olup olmadığı bilinmeyen
malzemelerle yapılacak olan psikolojik harekât, çok daha büyük ve derin yaralar
açacaktır. Siyasi iktidar daha çok kirlenecek ve itibar kaybına uğrayacaktır.
Bu nedenle siyaseti, ülkeyi ve devleti temizleyecek operasyonların yapılması
şarttır, elzemdir.
Hz. Peygamber, çirkinliklerin, kötülüklerin yaygınlaştığı
bir toplumu, büyük bir nehirde yolculuk yapan gemiye benzetmektedir. Gemide
iki insan unsuru vardır. Bir grup alt kattadır, bir grup güvertededir. Alt
kattakiler her seferinde nehirden su almak için güvertedekileri rahatsız
etmektedirler. Bir gün derler ki, bize müsaade edin, sizi rahatsız etmektense
geminin dibinde bir delik açalım ve oradan suyumuzu alalım . Hz. Peygamber der
ki: Eğer güvertedekiler geminin alt katında bulunanlara geminin altını delme
konusunda izin verirlerse, Allah a yemin olsun ki her ikisi beraber batar, her
ikisi beraber hüsrana uğrar.
Bu gidişatı durdurabilmek için başta siyasi iktidar olmak
üzere tüm cemaatlerin, hareketlerin, gönüllü kuruluşların, vakıfların,
derneklerin ve partilerin ve toplumun harekete geçmesi, elini taşın altına
koyması ve üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir.
Unutmayın! hepimiz aynı gemide yolculuk yapmaktayız.
Kaynaklar
EI-Attas, H., Toplumların Çöküşünde Rüşvet, Pınar Yayınları,
İstanbul (1988). s.171-172.
Erbakan, N., Milli Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul, 1975 S
110-111
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder