19 Aralık 2013 Perşembe

Taksim kadife darbe sürecinin ikinci evresinde yeni bir fay hattı: “Gülen cemaati” üzerinden dershaneler ittifakı

 (Milli Gazete)

Dershaneler üzerinden başlatılan tartışma, tartışma boyutunu aşarak, psikolojik savaşa, oradan da iktidar savaşına dönüşmüştür. Mücadelenin AK Parti ile dershanelerin %20’sine sahip olan Gülen cemaati arasında şekillenmesi, hem üzücü, hem düşündürücü hem de tedirgin edicidir. Çünkü Taksim (Gezi Parkı) kadife darbesi ile Küresel tefeci sermayenin koruması altında İstanbul dukalığının (İşbirlikçi Sermaye Grupları) öncülüğünde kurulup başlatılan oyun, bugün Gülen cemaati ile AK parti arasında vuku bulan mücadele ile yeni bir boyut kazanmaktadır. Kadife darbeler, mevcut siyasi iktidara karşı tüm gayrı memnunların ittifakı üzerine geliştirilen, çeşitli taktiklerle iktidarı itibarsızlaştıran, yalnızlaştıran ve şiddet içermeyen sokak hareketleri ile siyasi iktidarı düşürmeyi hedefleyen, yeni bir darbe türüdür. Kadife darbelerin başarı gücü, ittifak kurabildiği gayrı memnunların gücüne ve siyasi iktidarın yalnızlaştırılıp itibarsızlaştırılmasına bağlıdır. O nedenle dershaneler üzerinden başlatılan savaş, Taksim kadife darbesine yeni gayrı memnunları (Dershaneciler) dâhil etmesi, yeni fay hattı meydana getirmesi açısından önemlidir. Daha da önemli ve rahatsız edici boyut, dershanecilerin sözcülüğünü Gülen cemaatinin üstlenip (ya da Cemaat adına üstlendiğini söyleyenlerin) tüm imkânları ile bir cephe savaşı vermesidir. Aynı dünya görüşünün mensupları arasında tabana yayılacak bir kavga, sadece her iki tarafa zarar vermeyecek, tüm camiaya, ülkeye ve İslam coğrafyasına zarar verecektir.

Dershaneler Savaşının İki Boyutu

Gelinen noktada, özel dershaneler üzerinden yürütülen mücadelenin, eğitim ve siyasi olmak üzere iki boyutu bulunmaktadır. Taraflar, yeri geldiğinde eğitim, yeri geldiğinde siyasi boyutu öne çekmelerine rağmen gelinen noktada olay, siyasi boyuta kilitlenmiştir. Taraflar, her iki boyutu iç içe geçecek şekilde onu da, işlerine geldiği şekliyle kullanmaktadırlar. Her iki tarafın haklı ve haksız olduğu yerler vardır. Öncelikle bunun bilinmesinde fayda vardır.

Taraflar açısından Dershaneler Savaşının Eğitim Boyutu

Geçen haftaki yazıda, dershaneleri doğuran şartları, dershanelerin meydana getirdiği olumlu ya da olumsuz yan etkileri incelemiş ve dershanelerin, Türkiye’nin bozuk eğitim sisteminin bir sonucu olduğunu ifade etmiştik. Özel dershaneler, 5580 sayılı yasa çerçevesinde; “Öğrencileri; bir üst okulun veya yüksek öğretime giriş sınavlarına hazırlamak, istedikleri derslerde yetiştirmek ve bilgi düzeylerini yükseltmek amacıyla faaliyet gösteren özel öğretim kurumları” (madde 2 f bendi) olarak mevcut eğitim sistemine destek veren yasal kuruluşlardır. Dershanelerin açılması, yönetilmesi, denetlenmesi ve müfredatı, tamamen 5580 sayılı yasa ile belirlenmiştir. Açılan tüm dershaneler, devletin ilgisi, bilgisi ve onayı ile 5580 sayılı yasa ve bu yasaya dayandırılarak çıkarılmış olan tüzük, yönetmelik ve yönergeler çerçevesinde faaliyete başlamaktadır. Bu nedenle “merdiven altı dershanecilik”, “apartman dershaneciliği”, “kayıt dışı ekonomik faaliyet”, “kaçak yollarla çalıştırılma”, “ülkeye karşı olan mali görev ve sorumluluklarını yerine getirmeme, “stajyer öğrencileri ve iş bulamayan öğretmenleri, düşük ücretle çalıştırarak sömürme” tarzında siyasi iktidar tarafından yönetilen tenkitler, suçlamalar uygun değildir, adil de değildir. Bu noktada, gerekli şartları sağlamadığı halde kendilerine izin veren, kurulanları denetlemeyen devlet kurumları eleştirilmeli ve kınanmalıdır. Siyasi iktidarın “üniversite giriş sınav soruları dershane müfredatına göre hazırlanıyor” tarzındaki tenkidinin muhatabı, dershaneler olmayıp giriş sınav sorularını hazırlayan ÖSYM’dır. ÖSYM’nin hazırladığı sorular nedeniyle dershaneleri suçlamak, adil değildir. 

Siyasi iktidarın özel dershanelerin özel müfredat uyguladıkları tarzındaki iddia ve suçlaması, gerçekten böyle bir durum varsa haklıdır. Ancak 5580 sayılı yasa çerçevesinde MEB tarafından belirlenmiş olan müfredata uygun olarak dershaneler faaliyet göstermiyorlarsa, bunları denetlemek zorunda olan devlet kurumları, görevlerini yapmadıkları için suçlu değiller midir

Bu kargaşa içerisinde gözden kaçan temel nokta, okullara destek, yardımcı olmak amacıyla kurulmuş olan dershanelerin, devletin okullarını gölgede bırakması, hatta anlamsızlaştırmasıdır. Bunun sorumluluğu, sadece dershanelere ait olmayıp giriş sınav sistemlerinin şeklini ve muhtevasını belirleyen YÖK, ÖSYM ve MEB’e de aittir.

Öğrencilerin, Okul-Özel Dershane-İmtihan kıskacında analiz- sentez yeteneğinin körelmesi, yarış atına dönmesi, çocukluğunu yaşayamaması, depresyon geçirme eğiliminin artması, ailelerin dershane parası bulmak için ek işlere yönelmesi ile ailece birlikte olamama gibi ciddi sorunların ortaya çıkması, bir nesil meselesi olarak görülmelidir. Bu kıskaç içerisinde bir neslin zihin dünyasının, düşünme ve tefekkür etme yeteneğinin körelmesi, depresyon eğiliminin artması, sosyal ilişkilerinin bozulması, yalnızlaşması görmemezlikten gelinerek dershaneciliğin, serbest piyasa ekonomisi, özel teşebbüs, özelleştirme gibi kavramlar çerçevesinde ele alınıp savunulması uygun bir yaklaşım değildir. Bu noktada meseleyi, Anayasanın 48. Maddesi kapsamına sıkıştırarak savunmak da yanlıştır. Ayrıca, siyasi iktidarın yasal çerçevede kurulmuş, gerekli yatırımları yapmış ve yasal çerçeveye uygun faaliyet gösteren özel dershaneleri onlarla görüşmeden, onlarla bir yol haritası belirlemeden kapatmaya kalkması da yanlıştır.

Bu noktada dikkat çekici olan nokta, giriş sınav sisteminin ve dershanelerin bu sınav sistemine uygun bir teknik uygulamasının öğrenciler açısından mahsurlu olduğu, konunun muhatabı tüm taraflar tarafından kabul edilmiş olmasıdır. Bununla birlikte özel dershane sahipleri, bunun suçunun kendilerine ait olmadığını ileri sürerek sorumluluktan kaçınmaktadırlar. Oysa dershaneler, pozitif geribesleme (olumsuzlukların olumsuzlukları besleyerek artırması) meydana getirerek hastalığı artırmakta ve derinleştirmektedir. Siyasi iktidarın bu noktada duyarlı davranması, sorumluluk alanının bir gereğidir. Özel dershane mensuplarının da, bu gerçeği görmesi ve sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle özel dershane sahipleri de dâhil tüm ilgililerin birlikte çözüm araması, şarttır, elzemdir ve zorunludur.

Taraflar açısından Dershaneler Savaşının Siyasi Boyutu

Siyasi iktidarın olaya yaklaşım şekli, dershanelerin kapatılmasında kimse mağdur edilmeyecek, her türlü zarar karşılanacak, tüm personel istihdam edilecek ve özel dershaneler, özel okullara dönüştürülüp gerekli destek verilecek şeklinde iken; Gülen Cemaati adına konuşanların(!) bazı noktaları kasıtlı olarak örtmesi, bazı gerçekleri ters yüz etmesi, saldırgan ve suçlayıcı bir dil kullanması dikkat çekmektedir. “İşte gerçekler”, “İşte iddialar ve gerçekler” isimleri ile 22.11.2013 tarihli Zaman gazetesinde yayınlanan açıklamalarda bu tavrı görmek mümkündür.

Özel dershaneler meselesi, sürekli tartışılmış ve gündeme getirilmiş olmasına rağmen sanki Özal hükümetinden bu yana hiç konuşulmamış, tartışılmamış ve son 2-3 ay içerisinde ortaya çıkmış bir olay olarak sunulmaktadır. 2005 yılında yapılan “Uluslararası Yüksek Öğretim Konferansında” ve 2007 yılında YÖK tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Yüksek Öğretim Stratejik Planında”,  üniversite giriş sınav sistemi ile özel dershaneler çok ağır bir şekilde eleştirilmekte, bu işleyişin ve gidişatın durdurulması istenmektedir. Özel dershaneler konusu, “1Temmuz 2006 Cumartesi - Mükerrer Resmî Gazete Sayı: 26215, TBMM Kararı, Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007 – 2013)’de” yer almakta ve DPT tarafından üniversite giriş sınavlarının yeni bir şekle kavuşturulmaları ile özel dershanelerin özel okullara dönüştürülmeleri teklif edilmektedir:

“598. Eğitim sisteminin etkinliğinin artırılması, eğitime ayrılan kaynakların daha verimli kullanılması, öğrenciler ve aileleri üzerindeki mali, sosyal ve psikolojik yüklerin hafifletilmesi amacıyla eğitim sistemi, sınav odaklı yapıdan kurtarılacaktır.

Yükseköğretime giriş sistemi; öğrencileri programlar hakkında yeterli düzeyde bilgilendiren, ilgi ve yeteneklerini ortaöğretim boyunca çok yönlü bir süreçle değerlendiren, okul başarısına dayalı ve müfredat programlarıyla daha uyumlu bir yapıya kavuşturulacaktır.

599. Ortaöğretim ve yükseköğretime hazırlık dershanelerinin özel okullara dönüştürülmesine yönelik teşvikler sağlanacaktır.”

Tam yedi yıl önce 2006’da hazırlanan 2007-2013 yıllarını kapsayan DPT stratejik planında özel dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi öngörülmüş ve bu da resmi belge olarak yayınlanmıştır. Bu belgeye rağmen Gülen Cemaati adına sözcülük yapanların(!) bunu görmemesi, bilmemesi nasıl yorumlanmalı ve değerlendirilmelidir Bildikleri halde yanlış beyanlarda bulunuyorlarsa burada ki amaç ne olabilir

Diğer taraftan 2009 yılında hazırlanan “MEB 2010-2014 Stratejik Planında”, özel dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi Stratejik Hedef olarak belirlenmiştir:

“Stratejik Hedef 5.3: Ortaöğretim ve yükseköğretime hazırlık dershanelerinden özel okula dönüştürülebileceklerin tespit edilerek 2014 yılı sonuna kadar % 70’inin özel okula dönüştürülmesinin teşvikini sağlamak.

PG 5.3.1. Okula dönüştürülen dershanelerin, okul standartlarına sahip olduğu tespit edilen dershanelere oranı

PG 5.3.2. Teşvik almak için başvuran dershane sayısı

PG 5.3.3. Özel okula dönüşen dershanelerin teşvikten yararlanma oranı dünyadaki özel örgün eğitime yönelişteki artış ve devletin, dershaneleri özel okula dönüştürmeye yönelik politikalarından yararlanarak diğer kamu kuruluşlarıyla iş birliği içerisinde Dershanelerin okula dönüşümüyle ilgili teşvikleri (arsa tahsisi, vergi muafiyeti vb.) içeren yeni mevzuat geliştirilecektir.

Bakanlığın, dershanelerle ilgili ayrıntılı veriye ulaşma gücü kullanılarak, bağımsız binada faaliyet gösteren dershanelerin okula dönüştürülmesine yönelik çalışmalar yapılacaktır.  Mevzuat düzenlemesiyle okullara yönelik mevcut ve yeni teşviklerin dönüşüm tercihini yapacak dershaneler tarafından da kullanılmasına imkân sağlanacaktır.

Mevcut mevzuatın dershanelerin okula dönüştürülmesine imkân sağlayacak biçimde geliştirilerek dershane personelinin dönüşümden olumsuz etkilenmemesi sağlanacaktır.”

Bundan dört yıl önce 2009 yılında yayınlanmış MEB stratejik planında 2014 yılının sonuna kadar Özel dershanelerin %70’inin özel okullara dönüştürülmesi, her türlü teşvikin sağlanması, dershane personelinin mağdur edilmemesi öngörülmüştür. Bu belgeye rağmen bulanık propaganda teknikleri kullanılarak, dershanelerin özel okula dönüştürülmesinin aniden ortaya çıkmış gibi gösterilmesi, büyük bir kampanya başlatılması ve bir savaş dilinin kullanılması yanlış olmuştur ve de yanlış olmaktadır.

Sonuç: Neden Mahalli Seçimler Öncesinde Neden Şimdi

Gerek DPT’nin 9. Kalkınma Planı’nda ve gerekse MEB’in Stratejik Planı’nda özel dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi için öngörülen zaman, 2013-2014 dönemidir. Siyasi iktidar, bu dönemin bir seçim dönemi olduğunu bilmektedir. Bu konu gündeme geldiğinde de dershanecilerin tepki koyacağı, gayrı memnun bir kitlenin oluşacağı ve medyada konunun tartışılarak kamuoyu oluşturulacağı / oluşturulabileceği bilinmektedir. En çok saha araştırması yaptıran bir siyasi iktidarın bunu bilmemesi, tahmin edememesi pek mümkün görünmemektedir. Aksı durum siyasi basiretsizlik olur.

Oslo görüşmelerinin medyaya servis edilmesi, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadesinin alınmaya kalkılması, Başbakan Erdoğan’ın müdahale etmesi, olağanüstü yetkilerle donatılmış mahkemelerin statüsünün değiştirilmesi gibi olaylar yüzünden Gülen cemaati ile siyasi iktidar arasında başlayan gerilim, değişik vesilelerle tırmanmıştır. Oslo görüşmelerinin medyaya servis edilmesinden bu yana Siyasi iktidara en güçlü muhalefet, Gülen cemaatine ait olduğu söylenen Medya tarafından yapılmaktadır. Diğer taraftan Özel dershanelerin %20’sine sahip olan Gülen Cemaatinin, özel dershanelerin özel okullara dönüştürülmesine muhalefet etmeyeceğinin siyasi iktidar tarafından beklenmemesi, tahmin edilmemesi hem saflık olur hem de siyasi basiretsizlik olur.

Diğer taraftan Küresel tefeci (Siyonist) sermaye tarafından Taksim gezi parkı ile başlatılmış olan kadife darbe, hazırlık dönemi ile birlikte yaklaşık beş yıllık bir sürece sahiptir. Muhataplara asıl darbe seçim zemininde vurulmak istenmektedir. Kadife darbeler, gayrı memnunların ittifakı üzerine kuruludur. Seçim sathına girildiği bir dönemde dershaneler üzerinden yeni bir gayrı memnunlar kitlesinin ortaya çıkmasına sebebiyet verilmesinin sebebi nedir Siyasi iktidar, Taksim’de olan olayları ve Taksim’de taraf olanları görmemiş midir Taksim olayları nedeni ile Başbakanın olayların planlayıcılarının Faiz lobisi olduğunu ifade etmesi ve ardından milyonluk mitingler organize etmiş olması süreci çok iyi anladığını göstermektedir. Öyleyse başbakan, siyasi iktidar, Özel dershaneler meselesini erteleme imkân ve gücüne sahipken niçin ertelememiş ve gündemde tutmuştur

Bütün bunların sebepleri, aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Seçim zeminine girildiğinde siyasi iktidara karşı başlatılacağı tahmin edilen dosyalar savaşını bloke etmek, engellemek.

Dosyalar savaşının neden olabileceği her türlü olumsuzluğa karşı kendi tabanını kenetlemek ve karşı propagandanın etkisini en aza indirmek.

Gerilim ortamını diri tutarak tabandaki kaymaları engellemek.

CHP korkusunu diri tutarak sağ seçmenden oy almak ve kararsızları kazanmak.

Gülen cemaatinin de safını açık olarak ortaya koymasını sağlamak.

İki yıllık bir hazırlık dönemi olduğu belirtilen bakanların çocuklarının, belediye başkanı ve iş adamlarının da dâhil edildiği yolsuzluk operasyonunun seçim arifesinde ve dershaneler savaşı devam ederken başlatılması, siyasi iktidarın bunu beklediğini göstermektedir.

Burada önemli olan ve tüm Müslümanları ilgilendiren asıl konu, Gülen cemaatinin Taksim kadife darbesiyle başlayan süreçte hangi safta yer alacağıdır. Kadife darbecilerin safında yer aldığında, Küresel Siyonist tefeci sermaye ve onların yerli işbirlikçileri ile yan yana gelmiş olacak bu da, Gülen cemaatini çok ciddi bir şekilde yıpratacaktır, yaralayacaktır.

O nedenle Gülen Cemaati, 28 Şubat sürecinde Erbakan Hocaya karşı takındığı tavrı takınmamalı, o gün 28 Şubatçıların safında yer aldığı gibi bu gün de Küresel tefeci sermayenin yanında yer almamalıdır.

Gülen cemaati, “Başörtüsü fürüattandır” diyerek başörtüsü direnişinin kırılmasına sebebiyet verdiği gibi bu gün de benzer bir hataya düşmemelidir.

Gülen cemaati, Mavi Marmara olayı sebebiyle İsrail’in Siyonist politikalarına karşı oluşmuş büyük kamuoyunu, “Otoriteden izin alınmalıydı” denerek bölmesi gibi bugün de kadife darbecilerin saflarında yer alma gibi bir hataya düşmemelidir.

Unutmayın!

“Ey iman edenler, adil şahidler olarak Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (5 Maide 8).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...